SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 9 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   4   5   6   7   >   son» 
Demokrasi ve sosyalizm...           (gösterim sayısı: 15.310)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 03.05.2020- 10:42


Marksizm konusunda baş ağrıtan konuların önünde demokrasi kavramı geliyor sanırım. Demokrasi Marksizmin neresinde var, neresinde olmalı konusu pek de açıklığa kavuşturulmuş bir konu değil gibi. Solcu veya sosyalist olduğunu savunanların da bu konularda net bir düşünceleri olduğunu sanmıyorum. Kimilerine göre demokrasi bir yönetim tarzı olarak her sorunun bir çaresi ve bu yüzden en başa yazılması gereken bir kavram, kimileri ise ''kimin demokrasisisi'' tekerlemesine bağlı olarak pek de hesaba katılmaması gereken sosyalizme aykırı bir yöntem. İşin ilginç yanı da bu konularda popüler yorumlara pek rastlamayışımız.

Demokrasiyi özetle bir yönetim yöntemi olarak tanımlamak mümkün. Halkın yönetimi, halkın denetimii en geniş anlamda halkın katılımı gibi... Kapitalist ölçekte demokrasinin gerçekte bir sınıf diktatörlüğü olduğu, iktidarı elde tutan egemen sınıfın özünde bir sınıf diktatörlüğünden başka bir şey olmadığı söylenebilir. Bunun anlamı, halkın, sınıfın, toplumun genel oy yöntemiyle kendi sınıfsal çıkarına işleyen bir yönetimin yöneticilerini seçebileceği anlamında değildir. Kapitalist toplumda böyle bir olgunun gerçekleşebilme olasılığı hemen hemen yoktur diyerek bu konuyu geçelim ve belki başka ve ayrı bir başlığa bırakalım.

Sosyalizm ile demokrasi kavramlarının nasıl ilişkilendirilmesi konusu bence asıl açıklığa kavuşturulması gereken bir konu olmalıdır. Başta sorduğumuz soruyu yineleyeceksek demokrasiyi Marksizmin (sosyalizmin) neresine oturtmalıyız. Demokrasi ile sosyalizm arasında nasıl bir ilişki kurmalıyız, kitleye (kitlemize) nasıl anlatabilmeliyiz? Demokrasiyi daha fazla katılım olarak aldığımızda sosyalizmin demokratikleştirilmesi önemlidir, önemsenmelidir; ama sosyalist bir topluma sınıflı toplumun demokratikleştirilerek varılacağı iddiası   tartışmalı bir konudur ve bence tartışılmalıdır.


Bu konuların derinlikten yoksun bir şekilde ele alındığını yüzeysel ve çokça birbirine karıştırıldığını düşünüyorum.




Bu ileti en son melnur tarafından 03.05.2020- 10:42 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 13.05.2020- 21:39


Sosyalist partiler   demokratik merkeziyetçilik esasına göre yapılanır. Buna göre partinin üst kurumları aşağıdan demokratik kurallarla/seçimlerle belirlenir, oluşan üst yönetimin ( merkezi yönetimin) aldığı kararlar da yukarıdan aşağı tartışılmadan uygulanır. Demokratik merkeziyetçilik böyle bir yapılanma ve böyle bir işleyiş biçimidir. Sosyal demokratları bir kenara bırakacak olursak bu merkeziyetçilik konusu kimi sosyalistler tarafından da eleştirilir. Başa sararsak bu konudaki karşı çıkışların Kautsky ile başladığını söylemek mümkün. Kautsky parti yapılanmasındaki işleyişin devrimden sonra devletin yapılanmasına da yansıyacağı öngörüsünde bulunmuştu. Bu yüzden merkeziyetçiliğe karşı çıkmıştır. Merkeziyetçi bir anlayışın devrimden sonra demokratik olamayacağını ve bu durumun da proleter devletin yapılanmasına yansıyacağını iddia etmiştir. Rosa'nın da hem merkeziyetçilik ve proleter diktatörlük konusunda eleştirileri vardır.

Reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte bu tür eleştirilerin dozunun arttığı, hem proleter diktatörlük ve hem de merkeziyetçilik konusunda daha demokratik bir işleyişin kurulması gerektiği dillendirilmektedir. Bu yüzden demokrasi konusunu merkeziyetçiliğin ve proleter diktatörlüğün karşısına koymadan savunmakta ve içselleştirmekte yarar var. Özetle demokrasi sözünü her duyduğumuzda ''kimin'' ezberi üzerine atlamak bir yerden sonra konulara yabancı kalmamıza yol açmaktadır. Düzenin demokratikleşmesi, reformizm falan bilimsel sosyalist mücadelenin merkezinde olamaz. Sosyalistler düzenin demokratikleşmesini merkezi bir mücadele olarak da benimsemezler. Yani ikide bir ''hangi sınıf için''i bir ezber olarak dile getirirken aslında söylenmek istenen budur. Ne var ki, artık bu tür söylem ve pratiğin ötesine geçilmelidir. Demokrasi kavramı zihnimizde bir   zenginlik olarak yerini almalı ve bu bağlamda yeni şeyler söylemenin bir aracı haline getirilmelidir.

Sosyalizm bir kuruculuk dönemidir, varacağı yer komünizm olan bir toplumsal dönüşüm sürecidir. Bu süreç tıpkı devrim öncesinde olduğu gibi sınıfın aklı ve iradesi olan komünist parti(ler) olmadan olmaz, olamaz. Ama komünist partilerin olması ve sınıfın aklı ve iradesini temsil etmesi de dönüşümlerin salt yukarıdan aşağıya olacağı anlamına da gelmemeli. Hem yapılanmalara ( buna devlet de dahil) ve hem alınacak kararlara olabildiğince sınıfı dahil etmenin yolu aranmalı ve mutlak biçimde gerçekleştirilmelidir. Komünizmde kendi kendini yönetecek toplumun ilk adımları sosyalizmde atılacaktır. Dolayısıyla sosyalizmi geniş anlamda da demokrasiden soyutlamak çok doğru bir tavırmış gibi gelmiyor bana..




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.05.2020- 11:17


Reel sosyalizmin çözülüşünün en çok dillendirilen nedeni olarak demokrasinin olmadığını ileri süren siyasi yorumlar bulunmaktadır. Ben bu tezin çok da doğru olduğunu düşünmüyorum. Reel sosyalizmin çözülüş nedenini demokrasinin olmayışına bağlamak bana çok da gerçekçi gelmiyor, demokrasi konusunda kimi sorunlar olduğu kuşku götürmez bir gerçek olsa da...Proleter diktatörlüğün yetkin bir demokrasi mekanizması olduğuna ilişkin görüşlerin bu konuyu gerekçelendirmek için ''kalabalığın yönetimi''ni ileri sürmesi de çağımızda hem gerçekçi değil ve hem de yeterli değil. Burada üzerinde durulması gereken konunun siyasal devrimi gerçekleştiren komünist kadroların yönetiminde ''burjuva devletin parçalanması''nın otomatik olarak bir proleter devleti oluşturacağı anlamına gelmeyeceğidir. Sorun büyük burjuvaziye karşı yıkıcı olan/olması gereken bir pratiğin geniş kitleler için nasıl yapıcı/kurucu olabileceği noktasında düğümlenmektedir. Reel sosyalizm çok haklı gerekçelerle de olsa bu sorunu aşamamıştır ama bugünün dünyasında hem alınacak kararlarda ve hem de yürütülecek çalışmalarda halkın/sınıfın doğrudan katkısı olmadan sosyalist başarıya imza atmanın pek de mümkün olmadığı gerçeğinin anlaşılması gerekmektedir, diye düşünüyorum.

Bu konuda tartışılması ve netleştirilmesi   gereken görüşler var.   Örnekse proletarya diktatörlüğünün burjuvazi için yıkıcı olan yönünün devletin bütününde egemenlik kurmasının ve hatta proleter diktatörlüğün bir anlamda parti diktatörlüğüne dönüşmesinin   nedeninin partinin işleyiş biçiminden kaynaklandığı ve devrim sonrasında devletin bir diktatörlük olmamasının yolunun öncelikle partinin kendi içinde demokrasinin hakim olmasına bağlı olduğunu söyleyenlerin iddiaları bence yabana atılmamalıdır. Bu görüşün kaynağında Kautsky var. Kautsky adı söylenenlere ve iddia edilenlere daha baştan dudak bükülmesine yol açtığından bu konu sanki bilimsel sosyalizme dışsal bir sorunmuş gibi muamele görmekte çok da ciddiye alınmamaktadır.


Gerçekte böyle mi olmalı? Bu konuda sorunsuz muyuz? Proleter diktatörlükten başlayarak öncü partinin işleyişi konusunda ve özellikle demokrasiyle ilişkilenme konusunda sorunsuz bir teoriye mi sahibiz?

Hiç sanmıyorum.




Bu ileti en son melnur tarafından 27.05.2020- 11:17 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.05.2020- 10:25


Dün TELE1'deki tartışma programında Aydemir GÜLER vardı. Diğer katılımcılar CHP'den Selin Sayek Böke, SOL Parti'den (ÖDP) Alper Taş, HDP'den Erol Katırcıoğlu. SOL'un durumu konuşuldu. Ne yapılması gerektiğine değinildi. Belki yanılıyorum, bilmiyorum ama, TKP'den Aydemir Güler bana biraz sıkıntılı gibi geldi. Öyle bir hali vardı sanki. Diğerleri açık seçik AKP karşıtlığına kilitlenmeden AKP karşıtlığının altını çizerken ve tek adam rejimine karşı demokrasinin altını çizerken, Aydemir Güler TKP'nin bir zamandan beri sürdürdüğü siyaseti orada tam olarak açıklayamadı ve açıklayamamanın sıkıntısını yaşadı gibi geldi bana. Bir ara demokrasinin sınıfsallığını bile bir cümle içinde geçirme gereği hissetti. (Konuşmaları kayıt etmiştim, fırsat bulduğumda bir daha izleyeceğim.)

Aydemir Güler donanımında birinin AKP karşıtlığı konusunda çok somut bir tavrı izleyiciye gösterememesinin sürdürmeye çalıştıkları siyasetin tam olarak günümüz koşullarına yanıt verir nitelikte olmadığına bağlıyorum. TKP dışındaki hemen hemen her siyaset, buna düzen solu (CHP ve HDP) de dahil AKP'nin iktidardaki sonunu getirecek ittifaklar ve siyasetler arayışına girmişken bir komünist partinin bu konuda bir siyasi tavır belirlememesi ve sanki ülkenin böyle bir sorunu yokmuş gibi davranması bana çok acıklı bir tavır gibi geliyor. Bu tavır doğru bir tavır değil; doğru ve sola alan açıcı, ülkenin en önde sorununa dokunan bir siyasi tavır hiç değil. Demokrasinin sınfsal yanına değinmesi de öyle, bir şey söylemek zorunda kaldığı içindi sanki. Gereksizdi, konu dışıydı.

Alper Taş öyle doluydu ki, o karadenizli olmasına rağmen ülkenin geldiği noktada zıvanadan çıkmış gibi bir hali vardı. Heyecanlıydı, tepkiliydi ve bir an önce (tabi seçimle, sandıkla) şu işi bitirelim ve fişi çekelim der gibiydi. Bunun karşısında ''demokrasinin sınıfsal özü''ne sığınmak ve sanki bu sözün altı çizildiğinde tek adam devletinin sıradan bir burjuva devleti olduğunun hatırlatılması gerekiyordu.

Bu başlıkta bu konuyu açarız elbette ama, peşinen söylemekte yarar var; AKP'yi konu dışı hale getiren bu siyasetlerin doğru, sola alan açıcı ve ülkenin yarına olacağına hiç inanmıyorum.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 01.06.2020- 10:45


Demokrasi ve sosyalizmin yanyanalığının anlamı kuruculuk anlamına gelen sürecin olabildiğince daha geniş kitlelerle birlikte gerçekleştirilmesi yönündedir. Siyasi devrim konusunda partinin sınıfın aklını ve iradesini temsil etmesi nasıl gerekliyse, devrimden sonra da aynı/benzer bir sürecin gerekliliğine ihtiyaç vardır. Bu konuda bir tartışma olmaması gerekir. Partinin öncülüğünün gereksizliği ve sınıfın hem devrimi ve hem de sonrasındaki kuruluşu kendi başına gerçekleştirebileceği ve bu yüzden sosyalist aydınlara ihtiyaç duymayacağı iddialarının da tartışılır bir yanı olmaması gerekir. Bu konudaki görüşlerin ütopik görüşler olduğunu düşünüyorum. Ama partinin öncülüğünün gerekli ve zorunluluğu merkeziyetçiliğin katı bir biçimde uygulanması ve hem devrimden önce ve hem de devrim sonrasında sınıfın/kitlelerin bu sürece dahil olmasının özendirilmeyeceği, bir başka deyişle sürecin daha demokratik bir biçimde işletilmeyeceği anlamına gelmez, gelmemeli.

Demokrasi konusunda eksikliğimiz var. Ya gereksiz bir karşı çıkış içine girerek ''sınıfsal öz'' konusunu bir tekerleme haline getiriyoruz ya da demokrasi adı altında liberal biçimciliğe öykünmeye çalışıyoruz. İkisi de doğru değil. Demokrasi savunusu hiçbir şekilde partinin öncülüğünü ve sınıfın akıl ve iradesini temsil etme gerçeğini yadsımamalı. Ama merkeziyetçilik konusunun da olabildiğince geniş katılımlı bir biçim altında savunulmasının da reddi anlamına gelmemeli. Sosyalizmin genel doğrularında birlikte olma koşuluyla merkeziyetçilik en geniş katılımla gerçekleştirilmeli ve alınan kararlar da bu geniş katılım süzgecinden geçirilmeli gibi geliyor bana. Böyle bir yapı kurulmalı. Sosyalist öncülüğün daha baştan ''biz kitle partisi değiliz'' ezberinin kutsallaştırıldığı bir anlayışla yönetilmemeli. Devrim sonrasındaki kuruculuğun sınıfla ve geniş kitlelerle yürütülmesinin yolu (bence) partinin devrim öncesinden başlayarak ve sosyalist aydınların gerekliliğini de asla inkar etmeyerek yine geniş kitlelerle yönetilmesinin sağlanmasına bağlı gibi geliyor bana.







Bu ileti en son melnur tarafından 04.06.2020- 15:34 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.06.2020- 16:09


Bana göre savunulacak bir yanı olmadığı için pek girmedim ama, demokrasi dendiğinde bundan liberal bir biçimcilik anlayan bir zihniyetin kendini marksist veya leninist olarak tanımlaması da bir garabet(ti). Sözde sol forumlarda hatta bizim forumumuzda bile bu garabeti marksizm adına savunanlara da tanık olmuştuk. Sosyalistlerin kuruculuk dönemini kapitalizmden daha ileri bir demokrasi olarak tanımlamaları, liberalizme bir özgürlük tanınmayacağı, tanınmaması gerektiği savlarına karşılık hani neredeyse liberalizmi savunur noktaya gelmeleri gerçekten yadırgatıcı. Sanırım bunun nedeni liberalizm denildiğinde tam olarak neyin anlaşılması gerektiği konusundaki bulanıklıktır. Yoksa en basitinden özel mülkiyet ve bireycilik anlamına gelen ve bu bağlamda kapitalizmin bir ideolojisi olan liberalizme karşıtlık olmadan sosyalizmi savunma iddiası olabilir mi? Sosyalizm veya kuruculuk özel mülkiyetin kendisini, özel mülkiyeti ortaya çıkartan koşulları ve bireyci anlayışları ortadan kaldırma süreciyken   sosyalizmi savunduğunu iddia eden bir kişinin aynı anda liberalizm güzellemesi yapması kadar absurt bir tavır olabilir mi? ''Daha ileri bir demokrasi''den liberalizmle ilişkili programları veya liberalizm içeren siyasi tavırları anlamak bence üzerinde çok da düşünülmemiş neo-liberal etkilere açık olmak anlamındadır ve solcu olmakla da bir ilgisi yoktur.

Bir de şu etnisiteyi hemen her konu başlığının önüne koymaya çalışan bir sözde solculuk anlayışı var. Bu ülkede ne kadar etnik yapı varsa, hepsinin adını yinelemek, handiyse bir tekerlemeye dönüştürmek de solculuk-sosyalist ve dahi enternasyonalistlik sanılır oldu. Kürt hareketinin özellikle yasal temsilcilerinin öne çıkanları çok yapıyor bunu. Kürtlükle başlayıp, ne kadar azınlık ve asimile olmaya yüz tutmuş veya asimile olmuş etnik yapılar varsa sanki solun sosyalistlerin işi, gücü, önceliği bu yapıların ''haklarını'' kazanma yolunda bir mücadeleyi başat hale getirmekmiş gibi bir algıya sahipler. ''Pontus'' dersen, solcu, ''Türkler Rumları kesti'' dersen sosyalist, ''Ermenilere soykırım yaşatıldı'' diye de eklersen enternasyonalist olursun! Neo-liberal bir başarıydı bu, kendi ayrıştırıcı ideolojisini solmuş gibi egemen kılmak az şey değildi, uzunca bir dönem boyunca da başarıldı. Sözde sol-sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarda sosyalist olmak bilimsel temellerinden ve sınıfsal anlamından soyutlanmıştı. Dile getirseler de getirmeseler de bir yandan şiddet temelli bir siyaseti savunuyorlar öte yandan solculuğu dönemin de etkisinde kalarak bir demokrasi mücadelesine indirgiyorlardı. Bu tavrın da sosyalizmle ilişkili bir demokrasi olgusuyla ilgisi olmadığını düşünüyorum. Bir dönemdi, ( en azından forumlar için) geldi ve geçti.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 18.06.2020- 15:48


... demokrasi dendiğinde bundan liberal bir biçimcilik anlayan bir zihniyetin kendini marksist veya leninist olarak tanımlaması da bir garabet(ti). Sözde sol forumlarda hatta bizim forumumuzda bile bu garabeti marksizm adına savunanlara da tanık olmuştuk. Sosyalistlerin kuruculuk dönemini kapitalizmden daha ileri bir demokrasi olarak tanımlamaları, liberalizme bir özgürlük tanınmayacağı, tanınmaması gerektiği savlarına karşılık hani neredeyse liberalizmi savunur noktaya gelmeleri gerçekten yadırgatıcı. Sanırım bunun nedeni liberalizm denildiğinde tam olarak neyin anlaşılması gerektiği konusundaki bulanıklıktır. demişiz bir üstte.

Bir başka garabetin de demokrasi denildiğinde ''özde bir diktatörlükten başka bir şey olmadığı'' yolundaki aymazlıkların altını çizelim. Açıkça ifade etmek istiyorum bugünün Türkiye nesnelliğinde bu iki tavrın da birbirinden hiçbir farkı yok. Daha ileri gideyim, içinde bulunduğumuz ve AKP gericiliği ve otoriterliğinin olanca şiddetiyle sürüp gittiği koşullarda   birinci tavrın ikinci tavra göre çok daha sol bir tavır olduğunu söyleyebilmek mümkün. Birinci tavrın hiç olmazsa demokrasiyle ilişkilendirmeyeceği çok açık olan bir siyasi yönelime demokrasi adı altında karşı çıkma eğilimi olacaktır. Mücadelesi bu eğilime AKP gericiliğine ve AKP otorireterliğine karşı olacaktır. Peki ya ikincisi; burjuva demokrasisini bu içinde bulunduğumuz AKP rejiminde bile 'hepsi aynı'' anlamına gelmek üzere ''demokrasi özde bir diktatörlük'' ezberiyle yorumlamaya çalışmak bir teorik doğru olmaktan çıkıp gerçekte bir samimiyetsizlik ve faşizmle mücadeleyi önemsizleştirmekten başka ne anlama gelebilir ki?

AKP'yle birlikte Türkiye'de bir rejim değişikliği olmuştur. Türkiye bir tek adam otoriterliğinin egemenliği altına girmiştir. Bir kez daha yinelemek gereği hissediyorum; burjuva devlet hem burjuvazi ile proletarya ve hem de burjuvazi ile burjuvazi arasında ''tarafsız''dır. Devletin sınıfsal niteliği anayasasında, yasalarında, mahkemelerinde, askerinde ve polisinde, kurumsal varlıklarındadır. Sınıfsal nitelik bu bütünlük içinde vardır. Bu sınıfsal bütünlük burjuvalar arasında olsun, uzlaşmaz çelişkilere sahip   sınıflar arasında olsun varlığını yine anayasadan ve yasalardan alan bir tarafsızlık şeklinde hüküm sürer. Az buçuk burjuva demokrasileriyle yönetilen ülkeler ile faşizm veya askeri diktatörlük şeklinde yönetilen ülkelerdeki fark bu ''anayasal tarafızlık''ın ortadan kalkmasıdır. Yani devletin bu kısmi özerkliğinin yitirilmesidir. Türkiye'de yaşanan da, olan biten de ve tek adam otoriterliği ya da faşizmi olarak tanımlanan rejimin karakteristik özelliği de   budur ve ülkemizde tam da böyle bir durum bütün vahşetiyle yaşanıyorken bu gerçekliği görmezlikten gelen bir siyasal yaklaşımın sol, marksist ya da enternasyonalist bir siyasal çözümleme ya da yaklaşım olarak niteleyebilmek mümkün müdür?  



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.06.2020- 03:54


Demokrasi konusunu biraz da güncele taşıyarak kavramaya çalışmak ve olabildiğince içselleştirmek gerekli diye düşünüyorum. Gerçekten de bu konuda solda ve özellikle üye ve sempatizan kitlede bir sorun var. Hatta konu dışı belki ama, üye ve sempatizan kitlenin de adını geçirmişken sadece demokrasi konusunda değil, ve aynı zamanda hem teorik konularda ve hem de güncel siyaset konusunda sorunlu bir durumumuzun olduğu söylenebilir. Partili olmak parti işleyişi açısından üstte alınan kararların ve güncel siyaset konusundaki yaklaşımların aşağıda mutlak bir benimsenme ilişkisine dayanması zihinsel bir tembelliğe yol açıyor, diye düşünüyorum. Bu ilişkide, bu işleyişte bir sorun olmadığı iddia edilebilir mi ve yeterli bir donanımı olmayan parti üyelerinin toplum içindeki etkileri ne kadar olabilir, yeterli olabilir mi; pek sanmıyorum. Bu durum bile partilerimizdeki demokratik merkeziyetçilik konusunun gözden geçirilmesini gerekli kılıyor, gibi geliyor bana. Geçerken değinmiş olalım.

Demokrasi konusunda bir sorunumuz var; demokrasi konusunda sorunluyuz. Sosyalist yaklaşımı ya mutlak bir demokrasiciliğe indirgiyor ya da demokrasiye burun kıvırıp ''özünde sınıfsal bir diktatörlük''ten öteye gitmeyen ezberleri sıralıyoruz. Bu yaklaşımların ikisini de doğru ve yeterli görebilmek mümkün değil. Üstteki yorumlarda bir ölçüde açıklanmaya çalışıldı. Buradan devam edilecekse, demokrasinin sosyalistler için ''özde bir baskı aracı'' olması, biçimsel açıdan önemsizleştirilmesi anlamına gelmez. Evet, demokrasi özde bir baskı aracıdır, doğrudur, onu sosyalizmle uyumlu bir hale getirebilmenin yolu sosyalist bir devrim ve sosyalist bir kuruculuktur. İyi de bu kadar mı; böyle dediğimizde her şeyi açıklamış mı oluyoruz? Ya içinde bulunduğumuz toplumsal yapı? Siyasal devrim gerçekleşinceye kadar içinde yer alacağımız sınıflı toplumdaki yönetimsel şeklin ne olup ne olmadığı ilgimiz dışında mı kalıyor? Bu sorunun yanıtı ikinci yaklaşımda yoksa, yanıt birinci yaklaşım mı; sosyalizmi demokrasiciliğe mi indirgemek? O da değil. Yapılması gereken şey, düzen içinde demokrasi mücadelesini ihmal etmeden ve onu sosyalist mücadeleye katarak bir siyasal mücadele içinde olmaktır. Ülkemizde demokrasizlik bir temel sorun haline gelmişse ve hayatın hemen her alanında tek adam otoriterliği nerdeyse başat bir sorun haline gelmişse demokrasi başlığı da ihmal edilemez bir temel   siyasi mücadele alanıdır. Bu konuyu tartışılır hale getirmenin bile başlı başına bir sorun olduğunu düşünüyorum.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.07.2020- 09:57


''... demokrasi konusunda sorunluyuz. Sosyalist yaklaşımı ya mutlak bir demokrasiciliğe indirgiyor ya da demokrasiye burun kıvırıp ''özünde sınıfsal bir diktatörlük''ten öteye gitmeyen ezberleri sıralıyoruz. Bu yaklaşımların ikisini de doğru ve yeterli görebilmek mümkün değil.'' demişiz. Bu yaklaşım, aslında solun demokrasi konusunda genel tutumunu da özetliyor. Sosyal medyada özellikle sözde sol sosyalist forumlarda bu iki örneğe de rastlamak mümkündü. İlginçti bu iki tipik yaklaşımın sosyal medyaya-sözde sol forumlara yansıması iç içe geçmiş bir şekilde gerçekleşiyordu. Kürt ulusalcılığı bir yandan devrimci demokrasi dediğimiz bir perspektifi siyasal mücadelesinin merkezine oturturken bu tavrı sol-sosyalist bir tavırmış gibi göstermeye çalışıyor, kendilerine enternasyonalist komünist olarak nitelendirme çabası içine giren bir kuyrukçu kesim ise bir yandan demokrasinin sınıfsal özlü bir diktatörlük olduğu ezberini yinelerken öte yandan pratikte devrimci ve hatta liberal bir demokrasinin saflarında yer almayı hiç de yadırgamıyordu. İki karşıt düşünce o dönemde buralarda yani   sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarda iç içe geçerek savunulu bir hale gelmişti. Yıllarca sürdü ve sürdürülmeye çalışılıyor.

Hem TARAF'ın organizasyonunda ve liberal solun ideolojik öncülüğünde demokrasi çığırtkanlığı yapılarak ve hem de bu sözde sol-sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarda keskin solculuk ve enternasyonalist komünistlik gevezelikleriyle doğrudan veya dolaylı AKP destekçiliği yapılarak bugünlere gelindi. Dünü unutarak, olanı biteni yok sayarak bugünü kavrayabilmek mümkün değil. Yanlış olan, sol-sosyalizm açısından daha da sorunlu olan üstte açıklanmaya çalışılan demokrasi konusunda yapılan yorumlar değildi, daha önemlisi demokrasi konusunda merkeze AKP'yi oturtmaya çalışan ve AKP'yle birlikte daha demokratik bir ülkeye dönüşeceğimiz beklentileriydi. Çok daha ileri gidilmiş AKP'yle birlikte 1908 de başyan ve 1923'te temel niteliğini alan burjuva demokratik sürecin tamamlanacağı konusundaki görüşler, iddialardı. Akıl sır erer gibi değildi. O süreçte sağlı sollu liberaller, Kürt ulusalcılığı ve sanaldaki ''enternasyonalist komünistler''(!) daha doğru bir tanımla- kuyrukçu tipler yeşertilen liberal iklimden etkileniyor ve sonuçta o liberal iklimi büyütmekten, çoğaltmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Bugünlere böyle geldik. Bugün AKP tek adam diktatörlüğü kurarak devleti bir parti devleti, daha doğru bir tanımlamayla tek adam devleti haline getirmişse içinden geçtiğimiz sürecin yanlışlıklarını bilmemiz, bilince çıkarmamız gerekiyor. Bu konuda hiçbir özeleştiride bulunmadan ve hiçbir şey olmamış gibi, süreçte hiçbir etkileri yokmuş gibi davranma tavrının da deşifre edilmesi gerekiyor. Bu yapılmadan bugünün Türkiye'sinde inandırıcılık da sağlanamaz, siyasi açıdan doğru bir yer de tutulamaz.

Kürt ulusalcılığı başta Demirtaş ve Ahmet Türk'ün kimi açıklamalarına yansıdığı gibi bu hataları kabulleniyor. Sadece birkaç kişiyle sınırlı kalmamalı, belki örgütsel olarak bu konuda bir özeleştiri süreci yaşanmalı. Kürt ulusalcılığının forumlara yansıyış pratiği de terk edilmeli artık. Bir yandan sosyalist enternasyonalistlik, bir yandan demokrasi vurguları, bir yanda Türkiyelileşme pratiği öte yandan ayrılıkçı bir siyaseti hiç gündemden düşürmeme gibi kaotik bir yapının sosyal medyaya yansıyış biçimi de sorunluydu. Başka bir konu başlığını gerektiriyor belki ama, Kürt ulusalcılığının özellikle demokrasi konusunda doğru bir pratiğe yöneldiğini düşünüyorum. Diğer eleştiri konuları belki bir başka bahara...

Sosyalizm açısından demokrasinin önemsizleştirildiği anlamındaki açıklamara gelirsek bu tavrın bir zırva olduğunu söyleyebilmek mümkün. Sosyalist mücadelenin sınıfsal niteliği ne olursa olsun demokrasiyi kapsadığı yadsınabilir mi? Böyle bir şey olabilir mi? Ne oldu bizim şu ''Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm'' mottosuna? Üstelik içinden geçtiğimiz şu karanlık süreçte demokrasiyi önemsizleştirecek bir pratiğin savunulabilir bir yanı olabilir mi?

Konuyu AKP karşıtlığına getirmek istiyorum; parti devletine, tek adam devletine, dinci faşizme vb. Bu karanlık gidişattan kurtulabilmenin yolu tektir. Ne yazık ki, tek bir yolu var, bu kötü gidişten kurtulmanın; o da AKP'yi sandıkta mutlak bir yenilgiye uğratmak. Başka bir yolu yok. Komünist bir birlik ( zaten o da mümkün olamıyor ya) ya da muhalefete muhalefet ederek bu kaotik süreçte farklı beklentiler içine girmek akla ziyan bir siyasi tavırdır. AKP'nin iktidardan uzaklaştırılması belki her şey değildir ama çok şeydir ve her şey olmadığının üzerinde tepinerek çok şey olduğunun üzerini örtmek de tekrar olacak, akla ziyan bir tavırdır.

Daha çok işleyeceğiz bu konuya, şimdilik böyle bırakalım; ama şurası kesin AKP karşıtlığını somut bir hale getirmemenin anlamı AKP'ye dolaylı yoldan destek vermek anlamına gelmektedir. Başkaca bir anlamı olduğunu söylemeye çalışmak bana hiç de samimi gelmiyor.




Bu ileti en son melnur tarafından 05.07.2020- 10:15 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 9 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   4   5   6   7   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sosyal Demokrasi ve Sosyalizm... melnur 16 6193 04.01.2024- 08:55
Konu Klasör Sosyal Demokrasi ve sosyalizm... melnur 3 2910 18.07.2022- 09:12
Konu Klasör Sosyal demokrasi mi devrimci demokrasi mi? melnur 2 1026 29.08.2022- 08:41
Konu Klasör sosyalizm ile reel sosyalizm arasında ne fark var yura 5 14116 23.03.2014- 12:22
Konu Klasör Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm melnur 19 16410 30.08.2013- 00:25
Etiketler   Demokrasi,   sosyalizm.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS