SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
12 Eylül'ün 40.yılında Dev-Yol'un liderlerinden Oğuzhan Müftüoğlu...           (gösterim sayısı: 1.894)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 13.09.2020- 10:44


12 Eylül’ün 40. yılında Devrimci Yol’un önde gelen isimlerinden Müftüoğlu yaptıklarını ve yapamadıklarını anlattı: Hazırlık yaptık, direndik fakat engel olamadık

12 Eylül Faşist Darbesi’nin üzerinden 40 yıl geçmesine rağmen etkileri hâlâ sürüyor. 2010 Referandumu sürecinde ‘mağdur’ söylemlerine karşın darbenin muhatabı olduklarını söyleyen Oğuzhan Müftüoğlu darbeye giden süreci ve sonrasını değerlendirdi.

12 Eylül’ün 40. yılında Devrimci Yol’un önde gelen isimlerinden Müftüoğlu yaptıklarını ve yapamadıklarını anlattı: Hazırlık yaptık, direndik fakat engel olamadık.


Resim Ekleme
YAŞAR AYDIN

12 Eylül faşist darbesinin üzerinden tam 40 yıl geçti. 1980’de iktidarı ele alan cuntanın başı Kenan Evren ve arkasındaki güçler bir yandan yükselen emekçi halk muhalefetini bastırırken diğer yandan da ülkeyi hem ekonomik hem de siyasi açıdan emperyalizme daha da bağımlı hale getirdiler. Bu nedenle AKP iktidarının varlığında somutlaşan darbe bugün bile her şeyi ile aktüel bir konu olmaya devam ediyor.

Darbe hiç kuşkusuz sol ve devrimci güçleri hedef aldı. Doğaldır ki darbeyi en çok sol tartıştı, tartışmaya devam ediyor. 12 Eylül cuntasının 40. yılında o dönem yaşananları “Darbenin muhatabı bizdik” diyerek süreci özetleyen Oğuzhan Müftüoğlu’yla konuştuk.

Müftüoğlu, iki gün sürecek söyleşimizde hem içinde yer aldığı Devrimci Yol hareketinin hem de genel olarak solun yaptıkları, yapamadıkları ve bugüne kalan yönleriyle devrimcilerin 12 Eylül sürecini anlattı.

►1980 öncesi toplumsal muhalefet rejim için ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Güçlü devrimci yapılar vardı. Devrimci Yol bu hareketlerin en öne çıkanıydı. Devrimci Yol’un varlığı ve ulaştığı boyut, 12 Eylül Darbesi’nin nedenlerinden gösteriliyor, katılır mısınız?

12 Eylül öncesinde ülkede yaşanan gelişmeler karşısında özellikle devrimci hareketlerin yükselişinden egemen çevrelerin rahatsız oldukları kuşkusuz doğrudur. Devrimci Yol da sol hareketler içinde biraz daha ileri bir durumdaydı. Ama buradan hareketle darbeyi Devrimci Yol'un varlığına bağlamak doğru olmaz.

İki faşist darbe 12 Mart ya da 12 Eylül, diğer bütün iç dış bağlantılarının yanı sıra her şeyden önce ülkede başlayan devrimci yükselişin önüne geçmeye yönelik olarak gündeme geldiği tartışma götürmez. Kısaca hatırlarsak, Türkiye’de altmışlı yıllarda cumhuriyet tarihinde belki ilk defa çok geniş bir toplumsal uyanış dalgasına sahne oldu. 15-16 Haziran'da doruk noktasına varan işçi hareketleri, küçük üretici ve köylü hareketleri, TİP’in kuruluşu ve meclise girişi, hızla gelişen Devrimci Gençlik hareketi... Solun ideolojik hegemonyasıyla birlikte gelişen bu devrimci dalganın ordu içindeki kaçınılmaz yansımalarının yanı sıra 27 Mayıs darbesinin bir tür artçı uzantısı şeklindeki sol cunta girişimleri... Bu devrimci yükselişin önüne geçmek için önce komünizmle mücadele dernekleri, yetmeyince komando kampları ve MHP, arkasından da 12 Mart darbesi geldi.

Bütün bunların dünya çapında sürmekte olan soğuk savaş döneminin, ABD mahreçli ‘ayaklanmaya karşı koyma’ (kontrgerilla) stratejileriyle bağlantısı da biliniyor.

12 Mart darbesi her ne kadar solun ve devrimci hareketlerin her düzeyde büyük kayıplarına yol açmış olmasına karşın devrimci yükselişin bütünüyle önüne geçmesi mümkün olmadı.

12 Eylül'e giden süreç bir önceki dönemin bıraktığı bu zemin üzerinde gelişti. Devrimci Yol da aynı şekilde, bir önceki dönemdeki devrimci hareketin devamı olarak, yeni dönemin koşullarına göre kendini yenileyerek ve mücadeleyi çok daha ileri boyutlara taşıyarak gelişti.

12 Eylül bir bakıma 12 Mart’ın yarım bıraktığı bir işi tamamlayarak devrimci hareketin yükselişini önlemeye dönük bir müdahale olurken, getirdiği yasal/anayasal düzenlemelerle ucu bu günlere kadar uzanan faşist-dinci ve militarist anlayışlara yol açan bir rol üstlendi.

Darbenin başı Kenan Evren, 12 Eylül’ün hemen ertesindeki günlerde hatırladığım kadarıyla Konya’da halka hitaben yaptığı bir konuşmada "Biz iktidara el koymasaydık bu gün bu kürsüde bizim yerimize ‘tek yol devrim’ diyenler olacaktı" şeklinde bir şeyler söyledi. Bu söylemle daha çok yaptıkları faşist darbeye gerekçe göstererek halkın desteğini almaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyordu. Gerçekte ne Devrimci Yol’un ne de genel olarak bütün solun o günkü durumlarıyla henüz öyle bir örgütlülüğü, yetkinliği vardı.

12-eylul-un-40-yilinda-devrimci-yol-un-onde-gelen-isimlerinden-muftuoglu-yaptiklarini-ve-yapamadiklarini-anlatti-hazirlik-yaptik-direndik-fakat-engel-olamadik-779858-1.

Resim Ekleme
►Solun 12 Eylül'e giden yolda anti-faşist mücadeleyi yükseltirken ideolojik ve pratik düzlemede eksik bıraktığı bir alan olduğunu düşünüyor musunuz?

12 Eylül öncesi döneme bu günden bakıldığında sanki ‘12 Eylül'e giden bir yol’ gibi görünebilir, ama bu bir yanılsamadır. Her dönem kendi gerçeklikleri içinde değerlendirilmeli. O nedenle, 12 Mart sonrasında ülkede yaşanan ve anti-faşist mücadelenin ön planda olduğu bir dönem açısından değerlendirildiğinde ‘ideolojik ve pratik düzlemde’ elbette eksiklikler bulunulabilir. Ancak Devrimci Yol’un ideolojik- politik yönelimler açısından hem de pratik politik süreçler karşısındaki okumaları ve tavır alışları bakımından genel olarak doğrularının ağır bastığını, diğer sol siyasi hareketlere kıyasla bütün bu alanlarda daha az hata yaptığını düşünüyorum. Burada şimdi bu konuda ayrıntılı bir analiz yapmak mümkün değil, bu ayrı bir çalışma konusu olabilir.

►Fatsa hem 12 Eylül öncesi hem de sonrası çok konuşuldu. Biz de atlamayalım. Fatsa Belediyesi, Devrimci Yol hareketinin perspektifiyle oluşturulmuş örnek sol bir model miydi?

Fatsa’nın bu şekilde değerlendirilmesini de doğru bulmam. Orada yaşananlar, genelinde ülkenin diğer bölgelerinde birçok yerde olduğundan pek de farklı değildi. İşin belediyecilik düzleminde gelişmesi o sıralarda mevcut belediye başkanlığının boşalması nedeniyle, Devrimci Yol’un bağımsız bir adayla seçime katılarak seçimi kazanmasıyla ortaya çıktı. Devrimci Yol’un Direniş Komiteleri teori ve pratiğine ilişkin anlayışları oradaki devrimci arkadaşlarımızın kendi beceri ve güzelliklerinin katkısıyla gelişen bir efsane oldu. Fatsa’nın kendi başına bir model olarak değil devrimci bir siyaset anlayışının bir parçası olarak görülmesi gerekir diye düşünüyorum.

►Devrimci Yol, darbenin gelmekte olduğunu tespit ettiğinde bunun başarısız olmasını sağlamaya dair bir umudunuz var mıydı? En çok ne olursa darbenin devrimci güçleri ezmesinin önüne geçilebileceğini düşünüyordunuz?

Biz 12 Eylül'den yaklaşık sekiz ay kadar önce, mart ayı başlarında tespit etmiştik. Darbenin başarısız olmasını sağlamaya dair bir umudumuzun olup olmaması bir yana o koşullarda ilk olarak ne yapmamız gerektiğini anlamaya çalıştık. Bu konuda ilk olarak bu tespiti diğer sol guruplarla paylaşarak darbe sürecine karşı ortak bir tavır tespit etmenin, en azından o günlerin sol içi rekabet havası içinde darbecilere gerekçe olacak eylemlerden kaçınarak birlikte mücadele yollarının aranması gerektiğini düşündük. Bunun için yirmiye yakın sol örgüt ve çevreden arkadaşlarla bir toplantı yapıldı. Ancak bu konuda olumlu bir sonuç alınamadı. Hatta toplantıya katılan bazı örgütlerin yayın organlarında ‘ D.Y darbe geliyor diyerek pasifizm öneriyor’ gibi yazılar da yayımlandı. (Sadece Halkın Kurtuluşu çevresiyle 1 Mayıs gibi bazı ortak eylemler yapmaktan başka bir sonuç ortaya çıkmadı.)

►Bu görüşmelerin sonuçsuz kalmasında sizin sorumluluğunuz var mı?

Evet, bence vardır. Her şeyden önce yeterince ısrar etmediğimizi düşünüyorum. Toplantıya bizden o zamanki genç arkadaşlarımızdan ikisi katılmıştı. Diğer gruplardan gelenler de genelde birinci derece sorumlu arkadaşlar değildi. Hatta Kurtuluş’tan katılan (hatırladığım kadarıyla Celal ) arkadaşın ‘bu tür konuları (bizleri kastederek) üst düzeydekiler konuşsun’ gibi bir şeyler söylediği de anlatılmıştı. Ama biz, söylediğim gibi, o günkü gruplar arası ilişkilerdeki olumsuz havanın etkisiyle bu konuda bir girişimimiz olmadı. İşin üzerine daha fazla gitmedik. Olsaydı bir faydası olur muydu, bilmiyorum ama bunu yönetsel düzeyde ciddi bir hata ve eksiklik olarak görüyorum.

Bunun da ötesinde örneğin 12 Eylül günü arandığı ilan edilen sendika ve TİP yöneticilerinden bazılarının Selimiye Kışlası'nın önünde teslim olmak için sıraya girmelerinden (geleceği belli olan bu darbeye karşı yeterince bir mücadele bilinci yaratamamış olmamız bağlamında) bizim de sorumluluğumuz olduğu da söylenebilir diye düşünüyorum.

►Darbenin geleceği belliyken ve siz de bunu tespit etmişken buna uygun hazırlığı yapamamanızın nedenleri nelerdir?

Öncelikle, darbeye karşı bir hazırlık yapmadığımız doğru değil. Tam tersine bütün bahar ayları bu konuları tartışarak geçirdik. Devrimci Yol hareketinin örgütsel yapısı o dönemin faşizmle mücadele koşulları içinde, dönemin ihtiyaçlarıyla sınırlı olarak şekillenen bir özellik içindeydi. Bir faşist darbe karşısında mevcut yapıyla başarılı olamayacağımız açıktı. Aramızda bu konudaki farklı görüşler çerçevesinde tartışmalar da yaşadık, birtakım önlemler almaya, örgütsel yapıda değişiklikler yapmaya çalıştık.

Darbeye karşı nasıl bir mücadele hattı izlememiz gerektiğini de tartışarak belirledik. Yaklaşan darbenin kamuoyundaki çatışma ortamının yarattığı toplumsal tedirginliği de kullanacak şekilde, ‘sağa da sola da karşı’, sözde tarafsız bir şekilde huzuru sağlayacak bir görünüm altında ortaya çıkacağı açıktı. Böyle bir durum karşısında kendi örgütsel yapılarımızdaki yetersizlikleri ve zaafları da dikkate alan bir savunma konumuna çekilerek, zaman içinde cuntayı yıpratarak mücadeleyi geliştirmeyi kararlaştırdık. Cuntanın ancak şehirlerdeki geniş emekçi kitleleri harekete geçirilerek yenilebileceği, bu yüzden şehirlerdeki örgütlenmelerin kendilerini koruyarak sürdürülmesi, halk kitlelerinin cuntaya karşı kısa sure içinde harekete geçirilemeyeceği, bu yüzden öncelikle örgütlü yapılarımızı koruyarak cuntanın teşhirine yönelik çalışmalar yürütülmesi şeklinde özetlenebilecek kararlar aldık. Cuntanın ilk elde bizleri Ankara’da arayacağını düşünerek Nasuh (Mitap) ve birkaç arkadaşla birlikte İstanbul’a geçtik.

Cuntaya karşı uzun vadeli bir mücadeleyi hedefleyen bu planlamanın yanlışları, darbeden sonra daha birkaç ay geçmeden Ankara’daki 203 kişilik operasyonla ortaya çıktı. Bu operasyonun İstanbul’a, güvende olduğumuzu düşünerek buluşmaya gittiğimiz bir eve kadar uzanmasıyla bizim de (o şekilde!) yakalanmamız ise sonun başlangıcı oldu.

Temel hatamız, daha 12 Eylül gelmeden önce kendi örgütlülüğümüzün yetersizliklerini tespit etmişken, birtakım palyatif önlemler aldıktan sonra darbeye karşı uzun süreli bir direniş hattını benimsememiz, ve büyük şehirlerdeki örgütlülüğümüzü ve varlığımızı sürdürmeye devam etmemizden kaynaklandı. Kendi gücümüzü olduğundan fazla görmekten kaynaklanan ve askeri tabirle söylersek bu ‘yığınaktaki hata’ sonraki bütün süreçleri de derinden etkileyen bir rol oynadı.

Çokça söylenenlerin aksine dışarda kalan arkadaşlarımız dağlarda ve şehirlerde mücadeleye devam ettiler. Ancak Merkezi yapının kaybedilmesi nedeniyle hareketin ve direnişin devamlılığının sürdürülmesi mümkün olmadı.

RAKAMLARLA 12 EYLÜL

♦ Gözaltına alınanlar: 650 bin

♦ Fişlenenler: 1 milyon 683 bin

♦ Açılan dava sayısı: 210 bin

♦ Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılananlar: 230 bin

♦ 141-142-163. maddelerden yargılananlar: 71 bin 500

♦ Yargılanan 'örgüt üyesi': 98 bin 404

♦ Hüküm giyen 'örgüt üyesi': 21 bin 764

♦ Vatandaşlıktan çıkarılanlar: 14 bin

♦ Pasaport verilmeyenler: 388 bin

♦ Faaliyetten men edilen dernek: 23 bin 700

♦ Toplam 644 cezaevindeki hükümlü-tutuklu: 52 bin (1990'da kalanlar)

♦ Açlık grevinde ölenler: 14

♦ ‘Çatışma’da öldürülenler: 90

♦ Doğal ölüm raporu verilenler: 73

♦ 'İntihar' ettiği bildirilenler: 43

♦ İşkence sonucu öldürülenler: 171

♦ Açılan işkence soruşturma veya davası: 9 bin 962 (1982-1988 arası)

♦ İşkence yaptıkları suçlamasıyla yargılanan güvenlik görevlisi: 544

♦ Bölge dışına sürülenler: 7 bin 233

♦ Cezaevlerindeki gazetecilerin aldığı ceza toplamı: 3 bin 315 yıl 3 ay

♦ İstanbul gazetelerinin yayın yapamadığı gün sayısı: 300 gün

♦ Gazetecilere istenilen hapis cezası: 4 bin yıl

♦ Cezaevlerindeki gazeteciler: 31

♦ Silahlı saldırıda öldürülen gazeteciler: 3

♦ Yakılarak yok edilen gazete, dergi, kitap: 39 ton

♦ Yasaklanan yayın sayısı: 927

♦ Yasaklanan film sayısı: 927

♦ Haklarında idam cezası istenenler: 7 bin

♦ Ölüm cezası verilenler: 517

♦ Askeri Yargıtay'ın onayladığı idam cezası: 124

♦ Dosyası Meclis'te bulunan idam hükümlüsü: 259

♦ İnfaz edilen idam cezası: 50

♦ İnfaz edilen sol görüşlü idam mahkumu: 18

♦ İnfaz edilen sağ görüşlü idam mahkumu: 8

1980 – 1985 yılları arasında...

♦ 22.912 kişiye 0-1 yıl ceza verildi

♦ 10.784 kişiye 1-5 yıl ceza verildi

♦ 6.186 kişiye 5-10 yıl ceza verildi

♦ 2.396 kişiye 10-20 yıl ceza verildi

♦ 939 kişiye 20 yılın üzerinde ceza verildi

♦ 630 kişiye müebbet hapis cezası verildi

♦ 420 kişiye ölüm cezası verildi

https://www.birgun.net/haber/12-eylul-un-40-yilinda-devrimci-yol-un-onde-gelen-isimlerinden-muftuoglu-yaptiklarini-ve-yapamadiklarini-anlatti-hazirlik-yaptik-direndik-fakat-engel-olamadik-315304




Bu ileti en son melnur tarafından 13.09.2020- 10:46 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 13.09.2020- 10:51


Yenilgi ortak yarattığımız değerleri unutturmasın

Darbeye giden süreci ve sonrasında yaşananları konuştuğumuz söyleşinin ikinci gününde Müftüoğlu, solun darbe öncesi yaptığı hataları ve cuntaya karşı verdiği mücadeyi değerlendirdi. Müftüoğlu, hataları ve eksikleri konuşmanın yanlış bir tarafı olmadığını söylerken “Yenilginin geçmişte verilen büyük mücadelenin, yaratılan büyük değerlerin üstünü örtmesine de izin verilmemeli” diyor.

Resim Ekleme
YAŞAR AYDIN


12 Eylül faşist darbesinin üzerinden tam 40 yıl geçti. 1980’de iktidarı ele alan cuntanın başı Kenan Evren ve arkasındaki güçler bir yandan yükselen emekçi halk muhalefetini bastırırken diğer yandan da ülkeyi hem ekonomik hem de siyasi açıdan emperyalizme daha da bağımlı hale getirdi. Bu nedenle AKP iktidarının varlığında somutlaşan darbe bugün bile her şeyi ile aktüel bir konu olmaya devam ediyor.

Darbe hiç kuşkusuz sol ve devrimci güçleri hedef aldı. Doğaldır ki darbeyi en çok sol tartıştı, tartışmaya devam ediyor. 12 Eylül cuntasının 40. yılında o dönem yaşananları “Darbenin muhatabı bizdik” diyerek süreci özetleyen Devrim Yol Hareketi’nin önderlerinden ve BirGün Yazarı Oğuzhan Müftüoğlu’yla konuştuk.

Müftüoğlu bugünkü söyleşimizde şunlara cevap verdi:

♦ Sol, darbe öncesi nerelerde hata yaptı?

♦ Örgütlü yapılar darbeyi engelleyebilir miydi?

♦ Darbeye karşı yeterli mücadele verildi mi?

►Sol, 12 Eylül öncesi nerelerde hata yaptı? O hata yapılmasa darbe önlenebilir miydi? Örgütlü yapılar ne yapsalardı 12 Eylül darbesini engelleyebilirdi ya da sonrasında cuntayı yenebilirdi?

Darbeyi sadece solun hatalarına bağlayarak tartışmak ne kadar doğu bilemiyorum. Böyle bir anlayışla geçmişe adeta ‘hata arama detektörü’ gibi bir anlayışla yaklaşmanın bizi doğru bir sonuca götürmeyeceğini düşünüyorum. Hatalarımız elbette var ve bunları konuşmaktan söylemekten kaçınmayız, ama bunun geçmişte verilen büyük mücadelelerin, yaratılan büyük değerlerin önüne geçmesine de izin verilmemeli.

Devrimciler 12 Eylül öncesinde faşist saldırılara karşı büyük bir mücadele verdiler. 12 Mart döneminin yenilgi sonrası dağınıklığı ve moral bozuklukları, ideolojik kafa karışıklıkları içindeyken, aradaki dönemde hiç bir müdahaleye uğramadan beslenmiş olan her türlü dinci faşist güçlerin ülkenin her tarafında saldırıya geçmeleri karşısında kahramanca bir direniş mücadelesi yürütüldü. Bu mücadele sayesinde ülkenin tarihinde görülmemiş şekilde bir devrimci yükseliş dalgası yaşandı.

12 Eylül diğer bütün gerekçelerle birlikte (sayesinde Ecevit’in bile iktidar şansı bulduğu) bu devrimci yükseliş dalgasını da kırarak ülkenin geleceğinin İslamcı militarist gerici bir rotaya döndürmek için yapıldı.

Bu günden bakıldığında içine Amerika (CIA) kaçmış devletin emperyalist güçlerin bölge siyasetlerini de hedefleyen böyle bir darbeyi gerçekleştirmesine o günkü sol örgüt ve yapıların engel olmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Genel olarak neredeyse birbirine karşı mücadele etme durumuna gelmiş/getirilmiş olan bütün solun böyle bir darbeyi önleyebilecek bir yapılanışı, bütünlüğü ve yetkinliği yoktu. Bir kısmında darbeyi önlemek bir yana ona karşı mücadele etmek gibi bir eğilim de yoktu. Zaten yukarıda değindiğim gibi bazı sendikacılar, İşçi Partisi yöneticileri teslim olma yolunu seçmişti. Ana muhalefet partisiyle iktidar partisi liderleri de cuntanın çağrısıyla bavullarını toplayıp Zincirbozan’ın yolunu tutmuştu. Örgütlü yapıların bir kısım yöneticileri de yurt dışına çıkma yolunu tutarken, PKK de çoktan Suriye’ye konuşlanma yolunu seçmişti.

Bütün bu durumlar 12 Eylül öncesindeki çabalarımızın, Devrimci Yol’daki, Demokrat gazetesindeki yayınlarımızın darbeye karşı mücadele hazırlığı bağlamında pek de yeterli olmadığını da gösterir. 12 Eylül gibi bir askeri darbe ancak muhalefet güçlerinin ve toplumun genişçe bir kesiminde ciddi bir direnme ruhu sağlanarak engellenebilir. Elbette bunun sağlanamamış olması da devrimcilerin sorumluluğuna ait olacaktır.

Darbeciler ise bize göre sahip oldukları devlet olanaklarıyla uluslararası desteklerini de kullanarak çok daha iyi hazırlanmıştı. Dört kuvvet komutanının yanına Alevi kökenli (Dersimli) olduğu söylenen Haydar Saltık da dahil edilerek, geçilen dönemde çok büyük faşist saldırılara maruz kalmış bir toplum kesiminin tepkilerinin de önü kesilmek istenmişti.

Kenan Evren darbenin hemen ertesinden başlayarak konuşmalarında dinsel temalara ağırlık vermeye başladı. İmam hatipler yaygınlaştırılmaya başlanması, okullarda din derslerinin mecbur tutulması da o dönemde gerçekleştirildi. Bütün bunlar Darbeyi planlayanların Cumhuriyetin laiklik temellerinden kopartılarak islamcı bir rejime yöneltme perspektifine de sahip olduklarını gösterir.

Cunta başlangıçta saldırılarını ağırlıkla Devrimci Yola yöneltti. ( D.Sol yöneticileri darbenin hemen ertesinde tutuklanmıştı.) Bitmeyen Yolculuk isimli söyleşide anlatmıştım: Yakalandıktan sonra işkence hücresindeyken polislerden biri TKP tarafından Kızılay’da dağıtılan bir bildiri haberinin yer aldığı bir gazete küpürü getirip önüme atmıştı. Hatırladığım kadarıyla Günaydın gazetesinde ‘bir devin çöküşü’ gibi bir başlıkla yayınlanan bir haberdi (Sonradan o çevreden bazı arkadaşlar kendilerinin böyle bir bildiri dağıtmadıklarını söylediler). Daha sonra onlar da gözaltına alınıp Mamak’ta yanımıza getirildiler…

►Cuntaya karşı cezaevi ve dışarda daha örgütlü bir mücadele verilseydi bu gün süreç başka türlü yaşanabilir miydi?

Asılında ben o dönemde, yani bizim cezaevinde olduğumuz dönemde içerde ve dışarda olabildiğince örgütlü bir mücadele verilmeye çalışıldığını düşünüyorum. Dışarda kalan arkadaşlar da her şeye rağmen değişik bölgelerde güçleri yettiği kadarıyla mücadeleyi kararlılıkla sürdürmeye çalıştılar. Birçok arkadaşımız bu mücadelede hayatını kaybetti. Ancak dün de söylediğim gibi merkezi yapısını kaybetmiş olmanın önemli bir dezavantaj oluşturduğunu da unutmamak gerekir. Bizim gibi onlar da hatalar yaptılar. Bunun da yurt dışındaki örgütlenmelerde çok olumsuz sonuçları oldu.

Cezaevleri konusunda aynı şekilde düşünüyorum. Mamak dahil ülkenin değişik bölgelerindeki cezaevindeki arkadaşlarımız da o zor koşullar altında teslim olmadan onurlarıyla mücadele ederek yaşadılar.

Ankara’da görülen ana davada yapılan savunma zaman zaman örgüt savunması olmadığı için eleştiri konusu olabiliyor. Bu savunma çizgisini ilk sıralardaki arkadaşlarla birlikte konuşarak belirlemiştik. Bütün Türkiye çapında on binden fazla arkadaşımızın yargılandığı davalar vardı. Mahkemelerde nasıl bir savunma yapacağımız sadece bizi değil binlerce kişiyi ilgilendiriyordu. Sonuçta birlikte yargılandığımız herkesin savunabileceği geniş bir çerçeve belirledik. Şimdilerde sanırım yedinci baskısı yapılan bu Devrimci Yol Savunması ortak savunma olarak imzalandı.

Bu konularda farklı düşünce ve eleştiriler elbette olabilir, ancak bu günkü durum üzerinde önemli bir farklılık oluşturmaması gerektiğini düşünüyorum.

►12 Eylül süreci soldaki liberal sapmada ve İslamcıların mevzi kazanmasında nasıl bir rol oynadı? Solun 12 Eylül sonrasında ideolojik yenilenme arayışlarına siyaseti sivil toplumculuğa indirgeyen bakışın buna etkisi ve bugüne etkisi nasıl olmuştur?

Bu belki biraz daha üzerinde uzunca durulması gereken bir konu. Darbe sonrasında geçmiş devrimci mücadelenin izlerini silmek ve yeni kuşaklarla bağının koparmak için çok yönlü bir ideolojik saldırı yürütüldü. Dünya çapında sosyalist sistemin yıkımının yarattığı boşlukta neoliberal, post modern fikirler ortalığı kapladı. Sağın ideolojik hegemonyası bu şekilde ‘yeni’ liberal fikirlere yaslanarak gelişti. Bu konudaki mücadelenin önemine yapılan bütün vurgulara karşın yeterince yürütüldüğünü söylemek de maalesef mümkün değil.

https://www.birgun.net/haber/yenilgi-ortak-yarattigimiz-degerleri-unutturmasin-315392



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Türkiye Solu, Kürt Solu ve yolun sonu ayhan 2 4574 23.05.2015- 20:56
Etiketler   Eylülün,   40.yılında,   Dev-Yolun,   liderlerinden,   Oğuzhan,   Müftüoğlu.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS