SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Şu ''örgütlenelim'' çağrısı...           (gösterim sayısı: 2.259)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 22.12.2020- 04:32


Solun, sosyalistlerin örgütlenme çağrılarında bulunması kadar doğal ve gerekli bir siyasi tavır olamaz. Çağımızda ve özellikle Türkiye'de o kadar meşru bir tavır ki bu! Forumumuzda pek çok çok başlık yılardır hep bu zorunluluktan dolayı örgütlenme gerekliliğinin altını çizmekle biter. O derece önemli ve o derece gerekli. Peki Türkiye solunun tek sorunu bu mu? Sosyalistler bugün önlerine sadece bu sorunu mu koymalılar?

Böyle mi olmalı? Ne yapıyorsak ve ne söylemeye çalışıyorsak yazının sonunu hep böyle bir çağrının altını çizmekle mi getirmeliyiz? Doğru strateji bu mu?

Biraz önce Kemal Okuyan'ın SOLportal'daki ''Bir zamanlar 'faşistlik' marifetti'' başlığı atılmış yazısını okudum. ( https://sol.org.tr/yazar/bir-zamanlar-fasistlik-marifetti-22087 ) İtiraf etmek gerekiyorsa uzun sayılabilecek bir zamandır SOLportal'daki   örgütlenmenin gerekliliğine vurgu yapan, ya da öyle biteceği açıkça belli olan yazıları sonuna kadar okuyamaz oldum. Açıkça bir rahatsızlık durumu ortaya çıkmaya başladı. Türkiye sosyalizminin belkemiğini oluşturduğuna inandığım bir geleneğin partisi günümüz koşullarında altının çizilmesi gereken tek siyasi konumlanışın örgütlenme çağrısı olduğuna mı inanıyor? Türkiye'de sosyalistler hep birlikte ''örgütlenelim'' diye yazıp çizdiğinde onbinler, yüzbinler ya da milyonlar komünist örgütlenmenin gereğine inanacak, sosyalist devrim için yoğun ve kitlesel bir mücadele başlayacak ve bugünün karanlığından ve kötü gidişattan kurtulmuş mu olacağız?


Evet, rahatsızlık duymaya başladım.

Bu yazılar bu halleriyle bir karamsarlık duygusu yaratmıyor mu?

Kemal Okuyan'a SOLportal'daki bugünkü yazısını yazdıran şey ne ise, ve o şey hala oradayken, yerinde duruyorken   ve geleceği de olabildiğince kendi karanlığına uygun bir şekilde biçimleme planlarına devam ediyor ve uygulamaya koyuyorken koca bir sosyalist parti bu koşullarda ve böyle bir gerçeklik karşısında ve toplumsal muhalefetin arkasına geçen yığınların haklı ve bambaşka bir gerçekliği de varken, sadece ''örgütlenelim'' çağrısı mı?

Bu mu?
Bu kadar mı?

Böyle bir çağrıyı sürekli yinelemenin gerekliliği bu koşullarda onu yalnızlaştırmaktan ve işlevsiz hale getirmekten geçmiyor ki... Türkiye solu AKP faşizmine karşı ''örgütlenelim'' çağrısının dışında bir şey üretemiyorsa, bu çağrı sanıldığı gibi toplumsal bir desteğe dönüşmeyecek ve ''CHP'den kopan'' bir kaç kişiyle sınırlı olacaktır. Halkımızın kısa erimli çözümünde   demokrasi bir seçenek olarak güçlü bir şekilde kendini dayatıyor ve her şeye rağmen ''faşizme karşı demokrasi mücadelesi'' güncelliğini koruyorken, AKP'ye toplumsal ve siyasal alanda somut bir karşı koyuşu üretememek solun acziyeti ve yetersizliğinden başka ne anlama gelir ki?







Bu ileti en son melnur tarafından 22.12.2020- 04:42 tarihinde, toplamda 3 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 03.01.2021- 04:07


SOLpaylaşım'ın öncesinde yazıyazFORUM'da hemen her seçim öncesinde ''sol ne yapmalı'' şeklinde başlık açardım. O başlıklarda söylemek istediklerim kısaca ve ne yazık ki, yüzde bir bile olmayan sosyalist oyların o halleriyle boşa gittiği ve gerici sağ partilerin işine yaradığıydı. Türkiye'de nasıl tanımlanırsa tanımlansın bir CHP gerçeği vardı ve bütün eksikli yanlarına rağmen de sosyal demokrat, laik ve aydınlanmacılığı temsil ediyordu. Sol hiç olmazsa seçim dönemlerinde orada toplanmalı, sağ partiler karşısında daha güçlü olmalıydı. Böyle düşünürdüm. Sadece forumda yazmakla kalmaz, forum dışında da sosyalistlerle karşılıklı bu konuyu tartışırdım.

Sonra...

Biraz daha yakından bakıldığında   CHP'ye verilen sosyalist oyların kendi partilerine dönmeleri ve bu bağlamda sosyalist örgütlenmenin gerekliliğini savunmaya başladım. Sosyalizmin toplumsal alandaki güçsüzlüğünün nedenini neredeyse partili sosyalistlere bağlamak hem büyük bir haksızlık ve hem de gerçekten bir akıl dışılıktı. Üstelik CHP'deki toplam 100 ya da bilemediniz 200bin oyun asıl kaynağına dönmesiyle CHP ne kaybedebilirdi? Bence hiç! En kötü ihtimal belki bir veya iki vekilden yoksunluk. O da parlamenter sistemde lafı bile edilmeyecek bir önemsizlikti. Ama 100 ya da 200 bin oyun bir sosyalist partiye akması demek, o sosyalist partiyi daha güçlü hale getirebilir, moral takviyesi yapabilir ve hatta bir çekim merkezine dönüştürebilirdi. Böyle bir durumun sosyalizme ve sosyalist partilere katkısının olmayacağı iddia edilebilir mi? Böyle düşünmeye başlamıştım, hem oy verebilmeli ve hem de örgütlenebilmeliydik.

Temelde hiçbir farklılık yok. Bugün de temelde bu durum savunulmalıdır.   Yine örgütlenelim, yine sosyalist parti ve örgütlerde bir araya gelelim. CHP ve HDP içindeki sosyalistler yuvalarına/sosyalist partilere dönsünler. Savunulması gereken budur. Ne var ki bugünün Türkiye'siyle dünün Türkiye'si arasında çok temel farklılıklar olduğunu ve artık başka bir rejimde bulunduğumuz gerçeğini göz önüne almak zorundayız. Tek adam yönetimine geçtik. Başka bir rejim. Dinci faşist bir model. Hak, hukuk tanımazlık, baştan sona keyfiyet. ve parlamenter sistem de yok. Bu sistemde her seçim bir referandum. Ya bu dinci faşizmden yanasın, ya da karşısında. Sadece söylem düzeyinde değil, eylem düzeyinde, pratikte de somut olarak bu konumlanış net olarak ortaya konulmalıdır. Parlamenter sistemde 100 ya da 200bin oy belki hiçbir şeydir ama referandumdan hiçbir farklı olmayan bu sistemde çok şeydir. İstanbul'daki 31 Mart seçimleri 13 bin oy farkla kazanılmıştı. İlk genel seçimin bıçak sırtı özelliği bu yüzden önemli, bu yüzden sosyalistler bu rejimi yok sayan bir siyasal tutum alamazlar ve almamalılar.

Örgütlenelim çağrısında bulunuyor ve her bildiri ve yazımızda bu çağrıyı yineliyoruz ya; elbette örgütlenelim. ( Örgütlere de biraz çeki düzen verelim notunu da ekleyelim.) Ama bu rejim karşıtlığımızı da somut bir halde siyasi mücadelenin başat konusu haline getirelim. Yoksa sadece örgütlenme vurgusu bugünün Türkiye gerçeğinde gerçekten çok eksik ve çok yalnız kalıyor.





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.06.2021- 02:47


Bugünkü TKP’nin örgüte tanıdığı önceliğin ayırt edici yanı, karanlığa karşı yalıtık bir sığınak arayışı değil devrimci kalkışma hazırlığını amaçlamasıdır.

 
Örgütlenmek - AYDEMİR GÜLER

TKP’nin belirli bir mesafeden bakıldığında içi boş sanılabilen, ama sol siyasette dokunulmazlığı olduğu için alaya alınmayan bir ezberi vardı; hâlâ da var: Örgütlenmek…

Solda örgüt düşüncesinin dokunulmazlığı vardır. Tersinden, örgütlenmeyi hor görmekle sınıf siyasetinin terki birbirine eşlik eder. Komünizmin siyaseti işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü gücünü birinci sıraya yazarken, her tür sapma “o işler öyle olmuyor”cudur aslında. Komünizmde “büyük siyaset” devrim arayışına endekslidir; başkalarında ilkesiz pratikler böyle gerekçelendirilir. Köprüyü geçene kadar AKP eskilerine muhalif, şeriatçı artıklarına demokrat, milliyetçilere antiemperyalist denecektir!

Son zamanlarda solda örgütlenme çağrılarının artması son derece hayırlı bir gelişme. Örgüt nosyonunun siyasette tuttuğu yerin genişlemesi, kendi başına siyasetin de devrimcileşmesini sağlamaz elbette, ama örgüt dinamiğinin güç kazanması devrimci siyasetin tutunacağı zemini sular. Hele, kitlelerin sokaklara çıkmak, iktidarı fethetmek, eylemden eyleme koşmak gibi bir yönelimde olmadıkları gericilik zamanlarında…

Türkiye tam anlamıyla bir gericilik zamanında mı? Eğer öyleyse bile, bu hem dünyada hem bizde miadını doldurmuş bir gericilik çağı. Reel sosyalizm döneminde emekçilerin ulaştığı toplumsal kazanımları durdurdular, sosyalist devletleri yıktılar, sendika kurumunu ele geçirdiler, metalaşmanın önünü sonuna kadar açtılar… ve ne kâr oranlarının yeniden düşmesini, yani krizi önleyebildiler, ne toplumsal mücadelelere son verip tarihi durdurabildiler.

Zaten olamazdı, ama 21. yüzyılın başlarından beri, kabaca 15 yıldır emperyalist sistemin gericilik evresinde miyiz, yoksa soluduğumuz bir devrim dalgasının esintisi midir, tartışmalı hale geldi. Kitleler karanlıkta göz gözü görmediğinden değil, ama bütün eklemleri pas tuttuğu ve akılları dağıtıldığı için çok hareketli değiller… Örgütlenme pas çözücüdür.

Örgüt her eve lazım. Karşıdevrim olanca karanlığıyla sürerken büzüşen insanlık örgütün korumasına ihtiyaç duyar. “Örgüt” mücadelenin hızlanabileceği günlere kadar insanlığın sığınağıdır. Devrimin esintisi hissedildiği zamansa örgüt toplumsal mücadeleye yayılır. Mücadelenin içindeki örgüt dinamiği ne kadar sağlamsa, sağlıklıysa köklü bir ileri sıçrayış o kadar mümkün hale gelecektir.

20. yüzyıl başında Rus Devrimi’nin olağan bir evrimin mi sonucu olduğu yoksa tarihin aşırı zorlanmasına mı dayandığı çok tartışıldı. Toplumsal dinamikler gözle görülür, elle tutulur. Örgütsel dinamikler, göreli olarak gölgede hareket eder. Uzaktan bakıldığında bile ilki analiz edilmek, anlaşılmak ve anlatılmak için bayağı veri sunar. Örgütsel dinamikler öyle değildir... 1917’nin çoğu gözlemci ve yorumcusu yaşananları, esas olarak toplumsal boyutları itibariyle ele alıp arızi bir tuhaflık saymışlar, hatta normal olanı bozan örgütü ayıplamaya kadar işi vardırmışlardı. Oysa nesnel gelişimin devrimci sıçramaya dönüştüğü yerde insanlığın ilerlemesi için, örgütlü öncülük zorunludur. Bu varsa Rusya gibi çetrefilli bir nesnellikten devrim çıkabilir; eğer yoksa Batı Avrupa gibi olgun bir nesnellik batağa saplanıverir.

Türkiye daha yolun bu merhalesinden uzak. Ama bugünkü TKP’nin örgüte tanıdığı önceliğin ayırt edici yanı, karanlığa karşı yalıtık bir sığınak arayışı değil devrimci kalkışma hazırlığını amaçlamasıdır. Solda bugünkü örgütlenme çağrılarının da aynı doğrultuya akmalarını dilemek durumundayız.

Ama her ne ise, düzenin itirafçılara ve mazeretçilere bölünmekte olduğu günlerde örgüt dinamiği ileri çekecektir.


Bakın Sağlık Bakanı bizim bir yılı aşkın zamandır söylediğimizi itiraf etmekte, gerçek pandemi kayıplarını bilmediklerini, hastalığın ve tedavilerin etkilerini araştırmadıklarını itiraf etti. Bir iktidar yazıcısı daha, bütün sağcıları çok derin üzüntülere gark edecek haberler beklendiğini, yani pisliğin temeli de bacayı da sardığını itiraf etti. Bir başkası OHAL’in bir şarlatanlıktan ibaret olduğunu, binlerce kişi hakkındaki kararları keyiflerince değiştirirken hukuk yolunun koca bir yalan olduğunu itiraf etti. Hükümet son olarak İsrail temsilciliğini Kudüs’e taşıyan Honduras’ı “kınamakla” Neo-Osmanlı’nın ne tür devletleri dişine göre bulduğunu itiraf etti. Mafyatik yolsuzluk gündemini yok saymaktan başka bir talimat veremeyen   elinden bir şey gelmediğini itiraf etti…

Bugün henüz şafağın sökmediği koşullarda bu itirafların toplumsal duyarlılık barikatlarına çarpmasına güvenemeyiz. İtirafçılardan hesap sormak için örgütlü takip gerekiyor.

Hele mazeretçiliğin, kötünün iyisi bir umut yolu olarak görülmemesi için illaki örgüte ihtiyaç var. Yalnızca örgüt belleği, zamanında sosyal-demokrat Hikmet Çetin’in Afganistan’da ne aradığını sorabilir. Ancak örgüt yüreği kulaklıkla müzik dinleme tavsiyesine kulak asmaz. Provokasyon korkutmasının karşısına alternatif olarak “güvenliği alınmış eylemi” koymak için örgüt disiplini gerekir. Örgütlü güç bir yandan işçi ve kadın katliamlarından veya koronadan ölenlerimizi sayarken seçimi bekleme çaresizliğine teslim olmaz. Örgütlü siyaset, kötülüğün mazur gösterilmesinin ötesine, iyiliğe yönelebilir. Ancak örgütün tarih bilinci karanlıkta uyanmanın sehere hazır olmak anlamına geldiğini kavrar.

Bizi örgütlenmek kurtarır!

https://haber.sol.org.tr/yazar/orgutlenmek-307954



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.06.2021- 04:01


Bir örgütlenme çağrısı da Aydemir Güler'den.   A.Güler solda örgütlenme konusunun önemine değinirken ne anlama geldiğinin   altını da çiziyor. Evet, ''komünizmde ''büyük siyaset'' devrim arayışına endeksli'' diyor ve büyük siyasete yönelik bir örgütlenmenin devrimci kalkışma hazırlığını amaçlaması gerektiğini söylüyor. Ve dolayısıyla sosyalist bir partide örgütlenme durumunda kalan bir sempatizanın birtakım sorumlulukları olduğunu da bir bakıma ima ediyor. Partiye katılacaksın, partinin haftalık toplantılarında bulunacaksın, belli bir aidat ödeyeceksin, bir görev üstleneceksin, hafta sonları dergi, gazete, bildiri dağıtacaksın, parti yönetim kurullarını seçerken oy kullanacak ve sonra seçilen kurulların aldığı kararlara harfiyen uyacaksın...

Türkiye'deki sosyalist partilerin üye dağılımlarının bir hayli yetersiz olduğu biliniyor.  
( https://www.solpaylasim.com/k8326-sosyalist-aday-ya-da-sosyalistlerin-adayi-.html#c26366 ) Bu yetersizliğin en önemli nedeninin partiye katılması ve örgütlenmesi gerektiği söylenen kesimlere daha baştan yöneltilen bu yükümlülükler bu ''ekstra işler'' değil midir? Örgütlenme konusunun dayattığı tarihsel çekingenliklere eklenen bu ''yaptırımlar''ın kişiyi geri adım atmak zorunda bırakmasını hesaba katmadan sürekli ''örgütlenelim'' çağrılarında bulunmak karşılıksız kalmaya mahkum gibi geliyor bana.

''Komünist partiler kitle partileri değil, bu partilerde demokratik merkeziyetçilikten asla taviz verilemez'' şeklinde itirazların ne kadar haklı nedenleri olursa olsun, ortada bir realite olduğunu da görmezlikten gelmek mümkün mü? Bu gerçeklik ortada durduğu sürece ''örgütlenelim'' çağrılarının örgütlenmeme sorununun aşılmasında yetersiz kalacağı çok açık. Zaten onun için olmuyor ve komünist partiler de bu nedenle bu konuda ileriye dönük bir sıçrama yapamıyorlar. Bu ülkede kendini solcu-sosyalist olarak niteleyen yüzbinlerce insan varken, bunların bir kısmının örgütsüz, bir kısmının CHP ve HDP'de bulunmasının ve sosyalist partilere uğramamasının başka bir açıklaması olabilir mi?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Proleter_Devrimci
[ Proleter_Devrimci ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.01.2019
İleti Sayısı: 132
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

26 kere teşekkür edildi.
44 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: Proleter_Devrimci
Cevap Tarihi: 29.06.2021- 01:06


Sol içerisinde 90 sonrası teoriyi ve ilkeleri tümüyle reddeden, liberalizme savrulan bir anlayış ortaya çıktı... Sınıf mücadelesini reddederek tümüyle güncel politik gündeme odaklanarak, asıl verilmesi gereken mücadele ekseninden kendini soyutladı... Kendisini tümüyle soyut bir burjuva demokrasisi üzerine kurguladı. Tabi ki hep söylediğim gibi güncel politik problemlerden ve çelişkilerden kendisini soyutlayan bir Sol, toplumun düşünsel dünyasına ve gündelik problemlerine etki edemez. Bu sebeple de başarılı olamaz. Fakat aynı şekilde Sol'un değerlerini, ilkelerini ve teorisini tümüyle reddedip, sorunu sadece burjuva demokrasisinin tesisi şeklinde değerlendiren bir anlayışta aynı oranda yanlıştır

Lenin'in Sol için hem pratikte, hem de teoride taşıdığı anlam yadsınamaz. Fakat onun partiye ilişkin ve mücadele yöntemine ilişkin ortaya koyduğu perspektif, 1917'den çok farklı bir iklimi yaşadığımız günümüzde tümüyle, tıpa tıp aynı mı olmalı? Lenin günümüzde yaşıyor olsaydı partiye ve mücadele şekline ilişkin tümüyle aynı yöntemi mi savunurdu? Yoksa farklı çözümlemelere mi giderdi? Acaba Leninizmi savunanlar, ilkesel davranmaya çalışırken fazla mı gündelik toplumsal gerçeklikten kopuyorlar.   Bu sorulara kesin bir ''evet'' ya da ''hayır'' cevabını veremiyorum. Fakat Sol içerisinde bir beyin fırtınası yapabilmek adına bu soruların sorulmasının elzem olduğunu düşünüyorum.




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.07.2021- 00:43


Sn.proleter devrimci;

Devlet ve demokrasi sol açısından sorunlu bir alan gibi görünüyor. Belki ''gibisi'' de fazla. Bütünüyle sorunlu bir alan. Bence,   sol açısından demokrasi konusu mutlaka önemsenmeli, ve özellikle sanal ortamların verdiği güven ve cesaretle atıp tutma diyebileceğim yüzeysellikten, ezbercilikten kurtulma yolunda bir çaba içine girilmelidir.

Türkiye insanının ne yazık ki bir sorunu var. Daha doğrusu içsel problemleri çok fazla. Bir konuyu anlayarak, kavrayarak öğrenme çabası yerine kısa yoldan kendini tatmin etme çabasını öne çıkartıyor. Acelesi var, bir an önce yazmalı, yorumlamalı, birilerine kendini beğendirmeli ve en çok da kendini bu yolla olumlayabilmeli... Böyle olunca hemen her konuda, her yorumlayışta bir sorun çıkıyor. Çok basit, kendini solcu, sosyalist, enternasyonalist vb. olarak niteleyen biri faşizm ile demokrasiyi nasıl bir tutabilir? Böyle bir şey mümkün mü? Böyle bir yorumun ideolojik-siyasi olarak bir açıklaması olabilir mi? İşte ''devlet biçimi, burjuvazi, sınıfsallık'' diye açıklanabilir mi? Tekrar söyleyeyim, mümkün değil. Bunun tek bir açıklaması var, o da siyasi ve ideolojik tutumlarımızın kökeninde siyasi ve ideolojik bir donanımın değil, bireysel birtakım duygulanımların olmasıdır. Başka bir açıklaması da yok bunun.

Varsayalım ki, biri ya da bir örgüt, bir yapı Türkiye gibi bir ülkede ve bu gericilik koşullarında demokrasiden yana tavır koyuyor ve bu yönde bir mücadele verilmesini savunuyor. Diyelim ki böyle bir durum var...Bir solcunun genel tavrı bu kişi, örgüt veya yapıların karşısına çıkmak ve mücadelesini onlara karşı kurmak değildir. Kapitalizmin demokratikleşmesi ile sınırlı bir mücadele biçimi sosyalistlerin mücadele biçimi değildir, ama sosyalistler faşizme karşı demokrasi mücadelesini karşılarına almazlar, almamalılar.

Türkiye Rusya'daki 1917 koşullarına sahip değil. Şubat devrimiyle burjuvazinin iktidara gelmesi, monarşinin yıkılması Rusya2da suların durulmasına yol açmamıştır. Halk büyük çoğunluğuyla hala sokaklardadır. Savaşın yıkıcılığı, açlık, hastalık, özgürlük talepleri hala sürmektedir. Lenin o koşullarda sosyalist bir devrimin gerçekleşeceğine inanmıştır. Orada ve özellikle ''burjuvaziye zaman tanımak gerek'' diyenlere karşı demokrasinin bir yönetim biçimi olduğunu, sınıfsal bir niteliği bulunduğunu öne çıkartan polemiklere girecektir. Lenin'in o koşullarda ve demokrasi konusunda söylediklerini sanki bir devlet ve demokrasi kuramı gibi algılamak kadar büyük bir yanlış olamaz. Kaldı ki, daha önce de alıntı yapmıştım Lenin ''işçilerin mücadelesinde demokrasiye ihtiyaçları var'' mealinde sözleri de var. Şimdi, bu sözleri Lenin'in ağzından ( kendi makalelerinden ) değil de, başka yorumlardan cımbızlayarak sanki genel-mutlak bir tanımmış gibi   , aslında konuyu-olguyu-süreci hiç anlamamak demektir. Her şey bir yana; varsayalım ki, Lenin dahil marksist ustalar bu konuda pek de bir şey söylememişler olsun, sosyalistler için faşizm ve demokrasi konusunda burun kıvırmak ve terazinin iki ayrı kefesinde olanları ''hepsi bir'' şeklinde mümkün olabilir mi?

Demokrasi sosyalizme-Marksizme dışsal bir olgu değildir. Demokrasi ''sınıfsal'' vurgularla geçiştirilemeyecek ve önemsizleştrilmeyecek kadar önemlidir. Hem devrim öncesinde ve hem de devrim sonrasında sosyalizmin demokrasiye ihtiyacı vardır. Hem pratikte böyle bir mücadelenin içinde olunmalı ve hem de teorik olarak bu konuda zihinsel bir tembellikten kurtulma yolunda bir çaba gösterilmelidir.

Kolaycı çözümlerden de, kolaycı anlatımlardan da ivedilikle kurtulmalıyız gibi geliyor bana...
Böyle düşünüyorum.





Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör TKP'den miting çağrısı... melnur 3 1555 13.09.2021- 00:18
Konu Klasör TKP'den 1 Mayıs çağrısı... melnur 2 2744 02.05.2020- 08:59
Konu Klasör TKH'den Cumhriyet için yürüyüş çağrısı... melnur 0 144 28.10.2023- 06:03
Konu Klasör TKP'den DİSK'in düzenleyeceği mitinge katılım çağrısı... melnur 5 1371 13.12.2021- 07:09
Konu Klasör Sol-sosyalist parti ve örgütlerden 1 Mayıs çağrısı melnur 5 1097 30.04.2022- 10:18
Etiketler   Şu,   örgütlenelim,   çağrısı.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS