SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
İttifaklar konusu ve sosyalistlerin tavrı...           (gösterim sayısı: 1.502)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 23.10.2021- 04:53


Eskilerin deyimiyle seçim sath-ı mailine girdik, yani ülke koşar adım seçime doğru gidiyor. Parlamenter sistemde koalisyonlardan yakınanlar şimdi seçim öncesinde ittifaklar oluşturmayı, bir şekilde koalisyonlar kurmayı amaçlıyorlar ve bunun adına da ittifak deniliyor. Ne kadar çok ittifak o kadar fazla seçim kazanma garantısi.   Bu bağlamda adına cumhur ittifakı dediğimiz yapı aşağı yukarı birbirine benzer partileri bir araya getirirken, bunun karşısında yer alan ve kendini millet ittifakı/ demokrasi cephesi olarak tanımlayan partiler de ilginç bir şekilde beş benzemez olarak tanımlanıyor.

Ya HDP, ya sosyalistler?

HDP belli de sosyalist partilerimizin henüz nasıl bir siyasi konumlanış alacaklarının pek de belli olmadığını söylemek mümkün. Örnekse TİP millet ittifakı ve HDP'yle ''bir günlük ittifak'' olarak niteleneblecek bir siyasi tavır alabileceğini söylemişti.. Süreç ilerledikçe bu konunun daha da netleşebileceğini öngörmek mümkün olacaktır.

TKP öteden beri her iki ittifaka da uzak duruyor. İstanbul Belediye seçimlerinde bu siyasi tavrı görmüştük. Benzer tavrı bu dönemde de sürdüreceği anlaşılıyor. Bir farkla, bu ittifaklar döneminde soyalist bir ittifak kurmanın çabası içinde de görülüyor. EMEP'in, SOLparti'nin ve diğer örgütlenmelerin bu konudaki tavrı ne olacak onu da kısa zaman içinde görürüz diye düşünüyorum.

Sorun tam da bu bence: Sosyalistler bu süreçte nasıl bir siyasi tavır almalıdır? Erkan Baş'ın deyimiyle ''bir günlük ittifak'' sosyalistleri bozar mı? Böyle bir tavır ideolojik ve siyasi açıdan Millet İttifakı/Demokrasi Cephesinin hem Saray Rejimi ve hem de sonrası için bir onay kodu olduğu anlamına mı gelir?


Bu soruya olumlu bir anlam yüklemediğimi bu rayı takip edenler bilir. Pek çok yorumum oldu bu konuda ve hala bu tavrın doğu bir tavır olduğunu ve ''bir günlük ittifak'' tanımlamasının da yerinde bir adlandırma olduğunu düşünüyorum.

Bu başlıkta bu konuları konuşmayı umuyorum. Sanırım seçim süreci boyunca da bu konunun tartışılması sosyalistler arasında ön sırayı alacak. İLERİportal'da Güray Öz de bugün bu konuya değinmiş. Onun yorumunu da ekleyelim ve sonrasında devam ederiz.









Bu ileti en son melnur tarafından 23.10.2021- 05:07 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 23.10.2021- 05:02


Rejim değişikliğinin parametreleri - Güray Öz

Engels, Marx’ın Fransa’da Sınıf Mücadeleleri adlı çalışmasına yazdığı, Alman Sosyal Demokrat Partisi tarafından yumuşatılarak yayımlanan girişte, “güncel tarihe ait olayları değerlendirirken en son iktisadi nedenlere kadar geri gitmek hiç bir zaman mümkün olmayacaktır” der. Ekonomik verileri tam olarak sergileyemiyor, gelişmelere bağlayamıyorsak   Engels’in söylediği gibi “siyasal çatışmaları ekonomik gelişmenin ürünü olan mevcut toplumsal sınıflar ve sınıf kesimleri arasındaki çıkar mücadelelerine bağlamakla ve tek tek siyasi partilerin aynı sınıfların ve sınıf kesimlerinin şu ya da bu ölçüde uygun siyasal ifadeleri olduklarını göstermekle yetinmek zorunda” kalırız. (Fransız Üçlemesi- Fransa’da Sınıf Mücadeleleri. Yordam Kitap, sf.17) Türkiye’de ekonomik kriz ve sosyal politik bunalım bugüne kadar hiç olmadığı kadar gözle görülür hale geldi. Eğer çarpıtılmış bir dünyaya içinden çıkılması zor bir cangıla dönüşen iletişim alanının tuzaklarından kurtulabilirsek, ekonomik verilere Engels'in tarif ettiği dönemden daha hızlı ulaşabilir, nedenleri adlı adınca görmemiz, siyasal öznelerin kimleri temsil ettiğini kavramamız mümkün olabilir.

***

Erken ya da değil seçimler yaklaştıkça tartışma konuları hem azalıyor hem netleşiyor. Öne çıkan konu ya da sorunlardan birisi de doğal olarak “ittifaklar” oluyor. Önce ittifak denildiğinde ne anladığımızı söyleyelim ki, farklı anlamlar içinde yerimiz belli olsun. İttifak siyasi öznelerin belli bir amaç için güç ve eylem birliği yapmasıdır. Kuşkusuz siyasi özneler belli sınıf ve katmanların ya da güncel ifadesiyle seçmenlerin süreç içindeki durumlarının da izdüşümü olarak siyaset yaparlar. Bu yazıda İktidar bloku dışındaki güçlerin ittifak konusundaki yaklaşımlarını ele almaya çalıyacağız; zaten ittifaklar meselesini belirleyen de kurulacak ittifakların bu bloka karşı duruşudur.

İktidarı seçimlerde yenilgiye uğratmak için birlikte davranma çabası içinde olan Millet İttifakı’nın ne istediği, ne kadar istediği bellidir. Bir büyük koalisyon olarak iktidar olmak ve yeniden parlamenter sisteme dönmek istiyorlar. Bu kadarla sınırlıysa yönetim tarzıyla ilgili bu değişikliğin bir rejim değişikliği olarak yorumlanması herhalde doğru olmayacaktır. Rejim değişikliği için iktidarın gerçekleştirdiği devlete ilişkin ve toplumsal yapıyı zorlayan tasarruflarının tümünün gözden geçirilmesi önemli bir bölümünün iptal edilmesi gerekir. Yeniden parlamenter sisteme dönülmesi, adına “güçlendirilmiş” sıfatını eklesek de içeriği ve nasıl gerçekleştirileceği netleşmeden bir rejim değişikliği sayılamaz. Ama Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyal ekonomik politik durum, -kısaca derin bir bunalım olarak adlandırılabilir- bir sistem değişikliğini mümkün ve zorunlu kılıyor. Türkiye bu bunalımdan sistemi geriletme, tavizler koparma ya da olmayacak duaya amin demek gibi reform talepleriyle çıkamaz, artık varlığı bir büyük sorun, yolu tıkayan bir kaya olan kapitalizmden kurtularak çıkabilir. Solu gelişmelere geniş bir açıdan bakmaya çağıran yazısında Metin Çulhaoğlu’nun vurguladığı gibi “sosyalizmden aşağısı kurtarmaz.” (İleri Haber)

Peki durum böyleyse rejim değişikliği için gösterilen çabalar tümüyle değersizleşiyor mu?   Sokaktaki insanın, işçi sınıfının, kadınların, gençlerin talepleri eleştirileri radikaldir, doğrudan sisteme yöneliyor. Buna karşı sistem de savunma mekanizmalarını harekete geçiriyor. Büyük sermaye rejim değişikliğini yönetebilmek için adım adım güncel siyasetin içine giriyor. TÜSİAD’ın son raporu, siyasi parti ziyaretleri, Daron Acemoğlu gibi sistemin akıllı ve şöhretli savunucularının Türkiye politikasına ilgisi, Millet ittifakının lideri Kılıçdaroğlu’nun bürokratlara yönelik, “18 Ekimden sonra yasa dışı hiç bir eyleme imza atmayın” çıkışı da bu kapsamda görülebilir. Muhalif medyada övgülerle karşılanan, söylem olarak pek sert görünen bu çıkış 18 Ekim öncesinin tartışma konusu yapılmayacağını bir tür affa uğrayacağını söylüyor olabilir mi? Bu arada AKP ve MHP’ye oy vermiş olan kitlenin iktidar değişikliğinde kendilerine hesap sorulacağı yönündeki kaygısının hemen bir kamu oyu yoklamasına konu olması da ilginç bir gelişmeydi doğrusu.

Millet İttifakı’nın seçmenle bürokratı birbirine karıştırmadığı özellikle CHP’nin laiklik savunusunu yumuşatmış söyleminden, ittifakı genişletme çabasından da bellidir aslında. Kılıçdaroğlunun sözlerinin bir adım sonrası ki muhtemelen seçim yaklaştıkça o da devreye girecektir;   “devr-i sabık yaratılmaması”, seçimlerde zorluk çıkartılmazsa   “izzet-ü ikbal” ile iktidardan çekilme fırsatı verilmesi gibi “stratejiler-taktikler” gündeme gelecektir. Oysa bir rejim değişikliği değiştirilmek istenen rejimin gerçekleştirdiği yapısal, kurumsal değişiklikleri iptal etmekle, yalnızca yasa dışı değil insani değerlere aykırı tüm eylemlerinin mahkemelerde ya da halk önünde mahkum edilmesiyle mümkün olabilir. Bürokraside gerçekleştirilecek değişiklikler suçlu ya da şaibeli bürokratlarla sınırlı kaldığında, yapı olduğu gibi korunduğunda gerçek bir rejim değişikliğinden söz etmek mümkün olmaz. Bu arada Selin Sayek Böke’nin Genel Sekreter olmadan önce “makbul müteahhitlerin” halka çok pahalıya patlayan, bedeli her koşulda ve halk tarafından dolar olarak ödenen işlerinin kamulaştırılacağı yönündeki sözlerinin CHP tabanındaki sol itirazın bir tür yansıması olarak bir kenara yazalım. Parti yönetimi “yüksek politika” yapıyor ve tabanı ile arayı açıyor. Sol, bu nedenle de CHP tabanını olumsuz gidişe karşı uyarmayı ve desteklemeyi bir yana bırakmamalıdır.

***

Rejim değişikliği için gösterilen çabalar tümüyle değersiz midir sorusuna geri dönelim. Politika verili koşullar içinde yapılır. Önemli olan bu koşulların sabit durağan kabul edilmemesi, değiştirilmesi için çaba göstermekten vazgeçilmemesidir. Sosyalist sol da verili koşulları değerlendirir, eylemini bu koşulları zorlayarak geliştirirken ne hayal kurmalı ne de “durum böyleyse yapacak bir şey yok” duygusuna kapılmalıdır. Her şeyden önce siyasetin dışına düşmek büyük bir yanılgı olacaktır. Can Soyer’den bir alıntı ile biraz daha netleştirebiliriz: “Dahası ‘düzen dışı’ olmak adına verili zemin ve koşullar ile her türlü ilişkiyi reddeden sekterlik, kapitalizmi yıkmayı değil, onun dışında kalmayı, kendi yalıtık mekanında sıfırdan bir toplumsal yaşam kurmayı öğütleyen liberal/ütopyacı perspektifle soy ortaklığına sahiptir. Zira devrimci siyaset düzen ‘dışı’ değil, düzen karşıtıdır.Yani siyaset, nesnel koşulların çözümlenmesi ile o nesnellik içindeki olanakların saptanmasının tek bir zeminde bir araya getirilmesidir.” (Marksizm ve Siyaset, Yordam Yayınları. sf.252) Öyleyse siyasetin dışına düşmeden ama siyaseti etkilemenin yollarını sürekli zorlayarak yürümek, ortaya çıkan imkanları bu amaçla değerlendirerek ilerlemek gerekecektir.

Tam olarak netleşmemiş olmakla birlikte görünen odur ki, Millet İttifakı sağa doğru genişlemeyi geniş seçmen kitlesine ulaşmanın yolu olarak görmekte, bu yönde adımlar atmaktadır. Kürt siyasal haraketi ise yine tam netleşmemiş olsa da olabildiğince geniş bir Demokrasi İttifakından söz etmektedir. Ama aynı zamanda Millet İttifakı ile “reel politik” bir diyalog arayışındadır. Orada da ne yazık ki laiklik vurgusu gerilerde kalmaktadır. Solun kendi içinde yeterince tartışmadığı ittifak meselesinin seçimler yaklaştıkça daha ete kemiğe bürüneceği öngörülebilir. Nihayet amaç, yolu her anlamda tıkayan iktidar blokunu devre dışı bırakacak rejim değişikliğini küçümsemeden, sistemin değiştirilebilir olduğu fikrinin kitlelere anlatılması siyasetin bu yönde geliştirilmesi olmalıdır.

Son zamanlarda muhalefetin her halde kamu oyu yoklamalarından da aldığı cesaretle her şeyin olup bittiği, zaferin garanti olduğu algısını güçlendirmeye ağırlık verdiği de gözleniyor. Bu türden bir algı politikası psikolojik olarak işe yarayabilir ama aynı zamanda siyasetin sürprizlerine kapalı hayallere ve sonuçta büyük hayal kırıklıklarına yol açabilir. İktidar blokunun elindeki olanakların küçümsenmesi büyük hata olacaktır.   Özellikle de seçmen desteğini yitirmiş İktidar blokunun seçimleri kazanmanın binbir yolunu deneyeceği unutulmamalıdır.

***

Nesnel verilerle desteklemeyen hayallere kapılmak yerine mücadeleye ağırlık vermek, özellikle “geliyor gelmekte olan” sloganına karşılık “gelen nedir” sorusunu daha sık sormak, kitleleri gelenin içeriğini sorgulamaya çağırmak da çok yerinde bir siyasi faaliyet olacaktır.

Hep aklımızın bir köşesinde durmalı, karamsarlık kötüdür ama unutmamalı, gerçeklere dayanmayan iyimserlik de sağaltılması zor bir hastalıktır…


Güray Öz yazdı: Rejim değişikliğinin parametreleri (ilerihaber.org)



 






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.10.2021- 14:22


Şu ittifaklar meselesi - Doğan Ergün

Cumhur’lusu, Millet’lisi, üçüncüsü derken, son dönemde siyasetin en popüler kavramlarından biri oldu, “ittifak”. Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklikle halk nezdinde seçim odaklı bir mevzu gibi görünse de, “ittifak” aslında çok daha geniş bir çerçevede ele alınmayı gerektiriyor.

İttifak, anlamı gereği, birbirlerinden farklı amaçlara sahip birden fazla öznenin bir hedef doğrultusunda yan yana gelişini, birlikte hareket edişini anlatıyor.

İttifak varsa müttefikler de var ve bu müttefikler, uzun vadede farklı amaçlara sahip olsalar da kısa veya orta erimde ortak hareket edebilecekleri bir zemin yakalamış olmalılar.

Yani, bir ittifakın kurulabilmesi için farklı farklı öznelerin varlığı ve bir yan yana geliş zemininin oluşabilmesi gerekiyor.

Elbette, kurulan her şey bozulabilir. İttifak da öyle…
Nasıl mı?

Örneğin, ittifakı var eden hedefe ulaşılmış olabilir ve böylece ittifakın varlık nedeni ortadan kalkmıştır.

Veya müttefikler, üzerinde uzlaştıklarını düşündükleri kısa veya orta vadeli hedef konusunda da anlaşamadıklarının farkına varabilirler.

Bir başka ihtimal de, siyasi mücadelenin konusunun değişmesi ve koyulan hedefin geçersizleşmesi olabilir.

Siyasi mücadeleyi ve onun öznesi olan partileri sınıf ekseninde değerlendirdiğimize göre, ittifaklar sorununa ve müttefiklerin pozisyonlarına da bu noktadan yaklaşabiliriz.

Bu açıdan ele aldığımızda, bir ülkede belli bir tarihsel kesitte örneğin işçi sınıfının tarihsel çıkarlarını (yani iktidarını) savunan birden fazla parti olabilse de, bunların herhangi bir biçimde yan yana gelmeleri, beraber hareket etmeleri, adına “ittifak“ denen bir şey kurmaları aslında büyük bir haber değeri taşımaz. Bu örnekte, haber değeri olan şey, aynı tarihsel hedeflere sahip sosyalist öznelerin neden birbirlerinden farklı partiler olarak varlıklarını sürdürdükleridir. Elbette yan yana geliş önemlidir, değerlidir ama burada tarihsel bir değer taşıdığı çok kuşkuludur.

Öyleyse, ittifaktan bahsettiğimizde aslolan, farklı toplumsal kesimlerin, farklı ideolojik yaklaşımların temsilcilerinin bir araya gelişidir. Maalesef, Türkiye solunda ittifak kavramı, halk gözünde birbirleriyle farkları dahi izah edilemeyen ama adları başka başka olan partilerin bir araya gelişlerine indirgenmektedir. Dahası, bazıları, kendilerinden ideolojik yaklaşım ve toplumsal temsiliyet bakımından farklı öznelerle ittifak kurmayı bir tür ihanet gibi anlatmaktadır. Oysa ittifak, halk gözünde birbirlerinden ayırt edilemeyen, aynı sınıfın temsilciliğine soyunan partilerin yan yana gelişinden çok daha farklı bir olgudur. Bu öznelere sorulacak soru, “Niye farklı partilerdesiniz?” olmalıdır. Aynı partide yer alması gereken kişilerle kurduğu/kuracağı şeyi, “olup olabilecek tek ittifak modeli” diye anlatan, ya dünyadan ve kendi tarihinden bihaberdir veya açıkça üyelerini ve dostlarını kandırmaktadır.

Devam edelim…

İttifak, ihtiyatlı davranılması gereken bir konudur. Farklı tarihsel amaçlarla kurulmuş partiler, doğal olarak, ittifakın yönünü kendilerine uygun şekilde tayin etmek isteyeceklerdir. Ve genelde, yaslandığı sınıfsal zemin veya arkasına aldığı toplumsal kuvvet daha ağır basan müttefik, ittifakın ne yönde ilerleyeceği konusunda da avantajlı konumda yer alacaktır. Bu basit fizik kanunu, müttefiklerin ittifak ilişkisine temkinli yaklaşmalarını beraberinde getirir. Baştan ilkelerin, zeminin ve kısa-orta vadeli hedeflerin net şekilde belirlenmesi bu yüzden önemlidir. Burada bir sosyalist partinin avantajı, yaslandığı sınıfsal zeminin yani işçi sınıfının tarihsel ağırlığıdır. Ama her sosyalist parti bu tarihsel ağırlığı güncel güce çevirmekte başarılı olamamakta, kimileri işçi sınıfının temsilcisi olarak girdiği ilişkiden bir başka toplumsal kesimin veya ideolojinin bayraktarı haline gelerek çıkabilmektedir. Öyleyse yapılması gereken, işçi sınıfının güncel ve gerçek bir güce dönüştürülmesini gözetmek, her adımı bu perspektifle atmaktır.

Bu genel çerçeveden hareketle, işçi sınıfının, emekçilerin bugün nasıl bir ittifak politikasına ihtiyaç duyduğu konusuna gelebiliriz.

Bugün siyasetin iki temel konusu vardır. Birincisi, Saray Rejimi adını verdiğimiz, AKP ve MHP ittifakıyla kurulmuş olan yapının nasıl yerle bir edileceğidir. İkincisi ise AKP-MHP ittifakının yenilmesinin ardından oluşacak yeni tablonun nasıl şekilleneceği, devrime yürüyüşü güçlendirecek bir toplumsal gücün nasıl yaratılacağı meselesidir. Bu iki soruya verilecek yanıtlar elbette birbirleriyle ilişkilidir. Biri için girişilecek mücadelenin yordamı diğerinin yolunun nasıl döşeneceğini de gösterecektir.

Bu iki temel mesele söz konusu olduğunda ve bir devrim perspektifiyle hareket edildiğinde, emeğin kurtuluşu için mücadele eden işçi sınıfının ve onun temsilcilerinin, yanlarına, daha baskın şekilde özgürlük, laiklik, demokrasi ve adalet talep eden kesimleri almaya çalışması meşru ve gereklidir.

Kürt emekçilerinin ve siyasal İslam’ın neredeyse yaşama hakkı vermediği kesimlerin işçi sınıfı ile yan yana gelmesi, yukarıda andığımız iki sorunun çözümü açısından da kaçınılmaz görünmektedir. Elbette, bu kesimlerin siyasi temsilcileri, onların da kendilerine ait programları olacaktır. Elbette, her program kendi özgün rengini, sözünü taşıyacaktır. Bundan korkulmaz, kaçılamaz. Ancak önemli olan, temel ilkeleri, hedefleri ve talepleri belirleyebilmek, işçi sınıfının ve sosyalizmin bu ilişkiden güçlenerek çıkması maharetini gösterebilmektir.

Yapılabilir mi?

Yapılabilir ve yapılmalıdır.

İttifak bir özgüven gerektirir. Bu ülkede işçi sınıfı ve sosyalist hareket, önemli bir tarihsel birikime, giderek artan bir toplumsal güce sahiptir.

Saray Rejimi’ne meydan okuyup, geleceği şekillendirme iddiasına da sahip olabilir.

https://ilerihaber.org/yazar/su-ittifaklar-meselesi-131982.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.10.2021- 06:14


Sanırım, hatta eminim, bundan sonraki yazı ve yorumlarımıza seçim ittifakları, solun seçimlerde nasıl bir duruş sergileyeceği, nasıl bir politik hattın kurulacağı ya da kurulamayacağı ve saray rejimi karşısında nasıl bir tutum takınılacağı...-evet, çok büyük bir yer tutacaktır. Çünkü çok önemli; çünkü ülkemizin bugün iki büyük sorunundan biri AKP zihniyetinden ve saray rejiminden kurtulmaksa diğeri de sosyalizmi toplumsal bir güç haline getirmektir. Bu iki başlığı birbirinin karşıtı olarak ele almak yanlışına düşmemeliyiz ve birinin başarısını da diğerinin görünmez hale getirilmesinden geçmediğini anlamalıyız.

Sosyalist ittifak mı kurulacak, adına sosyalist blok ya da cephe mi denilecek, bu ülkenin solcularını sosyalistlerini kendimize çekmenin yolu, ülke gerçeğindeki temel problemi görmezlikten gelmek ve cumhur ittifakıyla milet ittifakını eşitlemeye çalışmaktan geçmiyor ki... Böyle bir tavrın dolaylı yoldan da olsa saray rejiminin ekmeğine yağ   süreceğini ve muhtemeldir ki,   onbinlerce oy'un ( gerçek anlamıyla) boşa, boşa değil, saray rejimi hanesine gideceğini görebilmekten bu kadar uzak mıyız? Millet ittifakı içinde bulunan solcuları bu kurulması planlanan sosyalist blok'a çekmenin yolu sadece böyle bir yaklaşım mı oluyor? Bunun daha gerçekçi bir yolu yok mu? Hem saray rejiminin karşısında olmak, hem halkın bu yöndeki coşkularınn yakınında bulunmak ve   bir günlük dayanışma gerçeğiyle ülkenin temel önceliği konusunda doğru bir duruş almayı ''dışarıda'' durarak değil, ''içeride'' bulunarak gerçekleştirmeye çalışmak çok daha doğru bir politik tavır olmaz mı?

Ben de (biliyorum) bu kadar tepki çeken yorumlarda bulunmaz olurdum:)



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör PKK'ye katılım ve solun tavrı... melnur 1 2497 20.09.2019- 09:27
Konu Klasör TKP konferans metninde CHP ve HDP'ye ilişkin tavrını açıkladı... melnur 0 1015 18.01.2022- 01:06
Konu Klasör Sosyalistlerin HDP’de Ne İşi Var? ayhan 3 4260 06.12.2014- 14:01
Konu Klasör Sosyalistlerin CHP'yle imtihanı... melnur 0 138 08.11.2023- 07:18
Konu Klasör Sosyalistlerin cevapları... melnur 3 716 21.01.2023- 09:55
Etiketler   İttifaklar,   konusu,   sosyalistlerin,   tavrı.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS