SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Aydemir Güler'in gündeme ilişkin görüşlerine dair...           (gösterim sayısı: 1.462)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 29.11.2021- 09:43


Türkiye solu iki şeyi konuşuyor; AKP'nin iktidardan edilmesi ve solun ( olası ilk seçimdeki) nasıl bir ittifak içine girmesi gerektiği. Hiç kuşku yok, sol açısından bu iki ana başlığa itiraz söz konusu da olamaz. Ama sanırım bu iki başlık konusunda nasıl davranılacağı, nasıl bir söylem tutturulacağı ve nasıl bir birliktelik oluşturulacağı ve oluşturulacak birlikteliğin hangi ilkeler etrafında olması gerektiği epey tartışmalı. TKP, EMEP ve SOLpartinin savunageldiği ittifak solun olmazsa olmazları olan kimi ilkeler etrafında ve mutlaka CHP ve HDP dışında bir birliktelikten yanayken, TİP'in başını çektiği bir başka ittifak çabası ise Millet İttifakının dışnda HDP'yi de kapsayan ve Saray Rejimine karşıtlığı daha fazla öne çıkartan geniş bir birliktelikten yana... Birincisine sol-sosyalist birlk ve diğerineyse demokrasi itifakı demek hiç de yanlış değil.

Bir konunun altı mutlaka çizilmeli. Sürekli de yineliyoruz ve sürekli yinelememize rağmen hala anlaşılmakta sorun yaşanıyor; bu ülkede AKP iktidarından kurtulmak ne kadar önemliyse ve temel bir sorunsal ise, aynı zamanda sosyalizmin bağımsızlığını koruyarak ideolojik ve siyasi bir bütünlük ve tutarlılıktan yana olmak da o kadar önemli. Sanırım, bu iki ittifak çabası içinde olanların ayrıştığı nokta da tam burası. TKP, EMEP ve SOLparti ortak   girişimi de AKP karşıtlığını dillendirip, saray rejiminin mutlaka önüne geçilmesinin altını çizerlerken,   TİP'in başına çektiği ittifak çabası da daha belirgin bir şekilde bu konuda siyasal bir tutum alıyor ama...

Ama, bir sorun var ve o da HDP.
Bu iki ittifak konusunda temel sorun da burada.

Sorunun ne olduğunun altını HDP olarak çizerken, sol ittifakın birlkte olma ilkelerinin anti emperyalizm, laiklik ve emek eksenli oluşunu öne çıkartabilir ve HDP'yle bu böyle bir ittifakın kurulabilmesinin pek de mümkün olmadığını söyleyebilirdik. HDP'yi sol ittifak açısından bir sorun olarak öne çıkarmak, kimilerini rahatsız da edebilir. Özellikle sanalda ve özellikle bizim sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarımızda sol ve sosyalizmin başatlığına Kürt ulusalcılığının yerleştirilmesi nedenile böye bir tavrın rahatsız ediciliği de ortada. Ama duygusallık ve yıllardır edinilmiş yanlış algı ve önyargılar bir yana gerçeğin de bu olduğunun altını çizmekte yarar var. Şiddetten ve bölünme paranoyasından arınmış bir HDP'nin bu ülkedeki önemini tartışmak anlamsızdır. Konu bu değil. Konu altı çizilen ilkelerde ve solun da hem CHP ve hem de HDP gibi iki kitlepartisinden bağımsız bir özne olarak siyasette güçlü bir yer edinmesiyse, bu ilkeleri önemsemek ve ilkeleri savunan partilere de bu anlamda hak vermek gerekir.

Dolayısıyla amaç solun bir ilkeler bütününde bir araya gelerek bir siyasal tutum alması ve halkın karşısına bir ''üçüncü ittifak'' olarak çıkmasıysa, sadece buysa, bence de bu sol ittifakın yani başını TKP'nin çektiği bu birliktelik görüşmelerin haklılığını teslim etmek gerekir. Türkiye solunun hem CHP ve hem de HDP'yle ideolojik ve siyasi bağlarını mutlaka kesmesi gereklidir. Belirli konularda dayanışma ilişkilerine girmek ve hem CHP'yi ve hem de HDP'yi asla ötekileştirmeden, asla düşmanlaştırmadan ( bu konularda zaaflarımız olduğunu düşünüyorum), sosyalizmin toplumsal alanda daha etkin bir konuma gelebilmesinin başka bir yolu ne yazık ki bulunmuyor.

Ne ki sorun sadece bu da değil. Bence sorun biraz daha karmaşık. Örnekse AKP ve saray rejimi karşıtlığının somut alandaki, seçim nezdindeki karşılığı ne ve nasıl olacak? Demokrasi ittifakı sayabileceğimiz özne(lerin) bu konudaki tutumlarının olabildiğince netliğine karşın, aynı açıklığı sol ittifakta pek göremiyoruz. Halkın özellikle AKP karşıtlığına bilenmiş halkımızın bu konudaki hassasiyetleri açısından bir handikap olduğunu, ve bu konunun bir açıklığa kavuşturulması, somut bir söyleme dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyorum.

Devam edeceğiz,   hemen her gün bu konuların üzerinde durmayı ve düşüncelerimizi aktarmayı sürdüreceğiz ama önce başlığa da yazıldığı gibi, lafı da çok fazla uzatmadan, Aydemir Güler'in SOLportal'daki açıklamalarını buraya asmakta yarar var.














Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.11.2021- 09:46


(...)
"AKP’nin bütün süreci karşı-devrimdir. Bir tarihsel ilerleme yaşanmıştı daha önce ve o, köklü bir şekilde geriye çevrildi. Kurumsal yapı da modernleşmenin bir parçası ve gündelik hayatta da bir karşı-devrim yaşanıyor. Ülke yaşanmaz hale geliyor.

Solun Türkiye'de kadim derdi CHP'den ve sosyal demokrasiden göbek bağını kurtarmaktır. İttifak kutsal bir sözcük değil. Ancak bugün geleneksel ve yeni sosyal demokrasiden göbek bağını kesmiş solun yükselmesi için ittifak önemli. Türkiye’nin siyasal tablosunu değiştirecek bu durum.

Tarihsel ilerlemeyi terk eden CHP'nin kendisi. O kitleden kopmak için değil onlarla buluşmak için kopuş önemli. Aynı şey Kürtler için de önemli. Kim kime sırtını dönebilir? Kürtlerin özgürlüğünün AKP'ye, ABD'ye, AB'ye bağlı olduğu fikrinden kopmamız lazım."

Ne yapmalı?
"Ne yapmalı" sorusuna yanıt veren Güler, düzen dışı sol hareketlerdeki canlanmanın kesinlikle toplumsal karşılığını bulacağını söyledi. "Bir sosyalist ittifak Türkiye'deki aşılamaya bile hız katar" diyen Güler şunları kaydetti:

"Türkiye sosyalist solu uzun süreli bir geri çekilme, yenilgi hatta tasfiye sürecinden geçti. Tabii ki inandırıcılık kaybı oldu. Bunun geri kazanılması lazım. Pozitif etkinin inşa edilmesi lazım. Türkiye'de bu tarihsel bir duygu olarak var. Necip Fazıl'a mı Nâzım Hikmet'e mi güveneceksin?

Düzenin bile sola ihtiyacı var. Herkesin ihtiyacı var. Düzen dışı sol hareketlerde samimi ve ciddi bir canlanma var. Bunlar kesinlikle karşılık da bulacak. Ama zamana karşı yarışıyoruz. Herkesin hızlanmaya ihtiyacı var. Ortaya toplumsal karşılığı olan bir hareket çıktığında herkes bir önünü ilikleyecek. Bir sosyalist ittifak Türkiye'deki aşılamaya bile hız katar. Herkesi hizaya sokar.

'İhtiyacımız olan örgütlülük'

Kolay çözüm isteyenlere kızarak mücadele edemeyiz. Bu ülkede mücadeleyi normalleştirmemiz lazım. Bizim normalimiz ve örgütlü halimiz, dayanışma içerisine giren, paylaşan, tartışan, mücadele edendir. Bunu normalleştirmemiz lazım. Bugün ne Türkiye ne dünya büyük ideallerin bahçesi. Gericilik çağındayız ve oradan çıkmaya çalışıyoruz. Örgütlü mücadeleyi sadeleştirmemiz lazım o yüzden. Yalnız olmama örgütlü lükstür, bu kadar basit. Aynı sokakta oturan insanların bir arada olması lazım, bu örgütlülüktür. Sokak da budur. Her sokakta her zaman barikat kurulmaz. Barikat bir sokak momentidir. Sokak insan demektir. Sokak bu anlamda çok değerli.

Yerin 7 kat dibindesinizdir ama dağılmak üzeredir o dünya. Türkiye’nin durumunu da öyle görüyorum. Bu durum sürdürülebilir değil. Ama kendi kendine çökmüyor. Gerekli olan kelimenin tek anlamıyla örgütlülük. Konuşmadık insan bırakmayalım. İhtiyacımız olan bu. Kurumların değil birbirimizin kapısına dayanıp buradan bir güç çıkartalım. Bu güç olsa kim ne hakla neye cesaret edebilir?

Uğraşıyoruz ve Türkiye’de halk kitlelerinin her hafta bir öncekine göre daha örgütlü hale geldiklerine inanıyorum.

Seçim oldu memleketin kaderi belli olacak diye bakmıyoruz biz. Tersi geçerlidir. Zaten belli olan şey teyit edilir. Seçim en fazla örgütlülüğü yansıtır, çoğunlukla da yansıtmaz. Önce güç dengelerini değiştiririz. Kolay çözüm arayanlara kızmayalım Türkiye halkı bunalmış durumda. Ama kolay çözüm yok.

Polemik kötü değil, ilerleticidir. Biz de yaparız, altında da kalmayız. Kürt kökenli yurttaşlarımızın talepleri haklıdır. Sosyalizm hiçbir etnik kökeni diğerinin karşısında ayrıcalıklı saymaz. Bitti. AKP karanlığını Türkiye'nin demokratik devrimi diye yutturmaya kalkanları, Taraf gazetesini, akil adamları, Birikim dergisini de bize kimse unutturamaz."

https://haber.sol.org.tr/haber/gerekli-olan-kelimenin-tek-anlamiyla-orgutluluk-319414



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Proleter_Devrimci
[ Proleter_Devrimci ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.01.2019
İleti Sayısı: 132
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

26 kere teşekkür edildi.
44 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: Proleter_Devrimci
Cevap Tarihi: 29.11.2021- 21:36


Türk Solu'nun HDP ile mi, yoksa HDP'siz mi bir üçüncü ittifak oluşturması gerektiği özellikle son dönemde sıkça tartışılıyor. Baktığımızda HDP ile kurulacak bir ittifakta Türk Solu, HDP'nin yanında bir figüran olmaktan ileriye gidemeyecektir. Zira HDP, Sosyalist partilere kıyasla çok daha fazla kitleselleşebilmiş bir parti... Türk Solu ise böyle bir niteliğe sahip değil. Dolayısıyla böyle bir ittifak ister istemez HDP'nin kuyrukçuluğuna evrilecektir. Bu da HDP'nin değil, Türk Solu'nun bir kusuru...

HDP'nin olmadığı bir ittifak ise Türk Solu'nun oy oranı düşünüldüğünde,   seçimlerde dikkate alınabilir bir etki yaratamayacaktır. Hele ki toplumun muhalif kesimlerinin 2019 Yerel seçimleri ile birlikte düzen muhalefetine besledikleri umut düşünüldüğünde...


Bence Sosyalistler için asıl önemli olan 2023 yılında (ya da daha erken tarihte) yapılacak seçimlerinden ziyade, bu seçimlerden sonra neler olacağı... Mevcut siyasi iktidarın seçimleri kazanması, toplumun düzen muhalefetine yerel seçimlerden sonra duyduğu tüm umudu yok edecektir. Bu durum düzen muhalefetinin yerini alabilecek bir Sosyalist seçeneği ortaya çıkartabilir. Sosyalistlerin kitleselleşebilmesi, halka bir seçenek, bir umut daha olduğunu anlatabilmeleri için bir fırsat ortaya çıkarabilir. Birde bunun üzerine gittikçe daha da derinleşmesi muhtemel ekonomik problemler ve otoriterleşme ile, bunların toplum nezdinde yaratacağı etkiler düşünüldüğünde...

Seçimi düzen muhalefetinin kazanması durumunda ne olacağı ise zaten tümüyle bir muamma... Böyle bir durumda iktidarın sonuçları kabul edip, etmeyeceği, etmediği takdirde neler olabileceği belirsiz.. Seçimler sonucunda iktidar değişiminin gerçekleştiğini ve Millet ittifakının adayının Başkan olduğunu düşündüğümüzde ise muhtemelen Amerika ve ABD ile ilişkilerin düzeleceğini söyleyebiliriz. Zira mevcut iktidardan memnun olmayan Batı bloğu, böyle bir iktidar değişikliğini olumlu karşılayacaktır. Türkiye'ye yönelik yatırımlar ve yabancı sermaye yatırımları artacak, ekonomideki bazı veriler pozitif değerler kazanacaktır. Burjuva ekonomistleride bunun üzerinden Türkiye'nin ekonomik olarak geliştiğini söyleyecektir. Tıpkı AKP'nin ilk dönemlerinde olduğu gibi... Fakat küresel düzeyde Kapitalizmin yaşadığı krizler ve bu krizlerin sıklığı göz önüne alındığında bu durumun devamlılığını sürdürebilmesi mümkün değil. Bu da yine devrimci bir dalganın ortaya çıkması sonucunu gösterebilir.

Tabi ki bir kahin değilim. Gelecek bize neler olacağını gösterecek...  



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.11.2021- 02:32


TKP'nin ve TİP'in iki ayrı kutuptaki seçim ittifakı çabasının merkezinde HDP olduğunu söylemiştim. TKP, EMEP ve SOLpartinin ittifak görüşmelerinde HDP bulunmazken TİP'in seçim ittifakı ise tam tersine HDP'yi kapsam dışı bırakmamayı yeğliyor. Bu konunun üzerinde sanırım seçim süreci boyunca durulacak Ben de proleter-sosyalist arkadaşa katılıyorum, HDP'li bir birliktelik belli ilkelere bağlanmadığı sürece niceliksel büyüklüğe sahip olanın niceliksel olarak daha küçük olanlara karşı baskın ve belirleyen olmasına yol açıyor. Ve küçük olanları bir şekilde ''kuyrukçu'' bir ilişkiye zorluyor. Salt bu dönemin koşullarına özgü bir seçim ittifakında bu ilişki nasıl kurulur ve neye yol açar, tartışılmalıdır. Üzerine pek çok yorum da yapılabilir. Öyle ki, Metin Çulhaoğlu da İLERİ'deki Salı yazısını bu konuya ayırmış. Çulhaoğlu adını seçim ittifakı koymuş olsa da sanırım daha uzun vadeli bir birliktelikten söz ediyor. Şöyle:


İttifaklar ve amigo lümpenliği - Metin Çulhaoğlu

Sosyalistler seçim ağırlıklı “ittifak” politikalarını tartışırken HDP ile ilişkiler önemli bir başlık olarak ön plana çıkıyor.

Seçim odaklı olsun olmasın, bu başlıktaki her tartışmanın geri planında yer alması gereken ve bizce kesinlik taşıyan gerçekleri bir kez daha sıralayalım:

-Türkiye’de sosyalist hareketin sadece günümüzde değil yarın güçlendiğinde de Kürt özgürlük hareketini (KÖH) özel bir gündem olmaktan çıkaracak ve KÖH’ün siyasal örgütlenmesini “gereksiz” kılacak bir kapsayıcılığa ulaşması mümkün değildir.

-KÖH’ün ve onun siyasal örgütlenmesinin kendi başına sosyalizmi temsil etmesi, böylelikle bu kez sosyalistlerin ayrıca örgütlenmesini “gereksiz” kılacak bir kapsayıcılık kazanması da mümkün değildir.

-Adı ister ileri demokrasi, ister demokratik cumhuriyet, ister sosyalizm konsun, Türkiye’nin ileriye doğru ciddi bir sıçrama yapması Kürt halkının ve onun siyasal temsilcisinin katılımı olmadan mümkün değildir.

Bunlar bizce tartışma götürmeyen gerçeklerdir. Yukarıdakilerden birincisinin ve üçüncüsünün sosyalizm adına reddi ancak iki anlama gelebilir: “Devrim” diye ya tepeden bir darbe düşünülmektedir ya da “Kürtler nereye isterlerse gitsinler, biz de işimize bakalım” anlayışı hakimdir. İkincisinin reddi ise “Biz ne diyor neyi istiyorsak sosyalizm de odur, başka bir sosyalizm olamaz” keyfiliğinden başka bir anlama gelmez.

Bunların dışında makul bir açıklama olursa da dinlemeye hazırız.

***

Yukarıda sıralananlar, biri sosyalizm diğeri KÖH olmak üzere iki siyaset arasında ilişkilenmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu ilişki, seçimler de dahil, ancak onunla sınırlı kalmamak üzere “ittifak”, “ortaklık”, “yakınlaşma”, “dayanışma” gibi kavramlarla tanımlanan biçimler alabilir.  

Bizce bu biçimler, gerekliliğin ve zorunluluğun ötesinde “olabilirlik” de taşımaktadır.   Kuşkusuz, bu “olabilirliğin” önünü tıkayan kimi sorunlardan söz edebiliriz. Ancak, hemen belirtmek gerekirse, bu sorunlar arasında karşılıklı önyargılardan kaynaklananlar, yani “sübjektif” özellik taşıyanlar daha ön plandadır ve önce bunların aşılması gerekmektedir.

Uzatmadan örnekleyecek olursak “bölücülük”, “emperyalizmin maşalığı” “terörizm”, “kuyrukçuluk”, “marjinallik”, “asalaklık”, “milletvekilliği hesabı”, “milliyetçilik”, “resmi ideolojiden kopamama”, vb. klişelerin taraflarca artık tamamen terk edilmesi gerekir. Turnusol kağıdı şu olmalıdır: HDP ile ittifak yapılmasını isteyen sosyalistlerin, sosyalizm adına söylenmesi gerektiği halde bu yönelim nedeniyle söylemedikleri, söyleyemedikleri ne vardır? Öbür   taraftan bakılırsa, sosyalistlerle yakınlaşma isteyen HDP’liler, bu yakınlaşma adına “ulusal sorun” bağlamındaki hangi hassasiyetlerini askıya almaktadır?

Verilebilecek yanıtlar açısından bu iki soru da boşlukta kalıyor, herhangi bir karşılık bulamıyorsa, ortada üzerinde birlikte yürünecek bir zemin var demektir.

***

Sürmekte olan tartışmalarda dikkat çeken bir nokta, iki tarafın çeperlerindeki “amigoların” sekterlik, ortalığı kızıştırma ve tahrikçilik gibi göstergeler açısından kendi taraflarındaki yönetici kadrolarda görülmeyen, yer yer lümpenleşen bir bıçkınlık sergilemesidir. Benzetmeyi mazur görün: Sanki sahada bir futbol maçı oynanmaktadır ve iki futbolcu arasındaki bir gerilim yatışabilecekten bunu istemeyip oyuncuları “vur, kır!” naralarıyla tahrik eden seyirciler vardır…

“Yoktur” demeyin.

HDP ile ittifaka yanaşmayan sosyalistler olduğunu biliyoruz; bu tutum siyaseten pek çok açıdan eleştirilebilecekken kestirmeden “sosyal faşist” suçlamaları, hatta böylelerine adres olarak MHP’nin gösterilmesi tam tamına seyirci lümpenliğidir.   Bu arada HDP ile ittifaktan yana olan sosyalistlerin milletvekilliği hesabı yapan ve/ya da liberal restorasyonun bilmem neresine eklemlenme peşindeki   muhteris kişiler olarak tavsifi de benzer bir lümpenliğin diğer taraftaki tezahürüdür.


***

Bu amigo lümpenliklerinden kurtulunca her şeyin güllük gülistanlık olacağını iddia etmiyoruz.

Gündemde, özellikle emperyalizm ve laiklik başlıklarında tartışılacak çok daha ciddi meseleler olduğu bir gerçektir.

Gelgelelim, tartışma konusu, aynı siyasal örgüt çatısı altında bir araya gelinmesi değil son derece net tanımlanmış bir hasma karşı, gene net tanımlanmış bir hedef için ittifak yapılmasıdır.

Bu ayrımın, kervanın düzülebileceği zaman açısından belirli bir ana değil sürece işaret ettiği unutulmamalıdır.

https://ilerihaber.org/yazar/ittifaklar-ve-amigo-lumpenligi-133615



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 11.12.2021- 05:53


Aydemir Güler'den:

''Kitlelerin nasıl davranacağına ilişkin belirsizliğin bir düzen restorasyonuyla yanıtlanması ise mümkün. AKP bloğu için “aman hafife almayalım” diyebiliriz; ama restorasyon projesinin arkasındaki güç yığınağına baktığımızda böyle bir uyarıya gerek bile kalmıyor. Afet boyutlarında bir çöküş yaşayan halk kitleleri isyan etmeye de ehvenişere razı gelmeye de yatkındır. 2021 sonunda bir afetin altındaki halkımızı, tünelin çıkışında en hazırlıklı seçenek olarak “düzenin restorasyonu” beklemektedir. Bu ehvenişer sadece kötülerden biri olmakla kalmıyor, düzenin daha sağlam kılınması anlamına da geliyor.

Üçüncü bir seçenek bu nedenle yaratılmalıdır.

Şimdilik bitireyim, ama bir eklemeyle: Siyasette düzenin iç mücadeleleri karşısında işçi sınıfının ve solun “eşit mesafede durmak” diye bir ilkesi yoktur ve bu formül çoğu zaman yanlışa götürür. Görev ülkemizin son kırk yılını yönlendiren karşıdevrim sürecine nokta konmasıdır. Ancak nokta konduğunda düzenin bugünkünden daha sağlam olup olmayacağı emekçi halkımız için kritik önemdedir. Solun sorumluluğu burada düğümlenmektedir. Bu sorumluluk günü geldiğinde gündeme alınırsa düğüm solu ve emekçileri boğar. Hem dedik ya, restorasyon ve karşıdevrim akrabadır…''

https://haber.sol.org.tr/yazar/restorasyon-derken-320430




Bu ileti en son melnur tarafından 11.12.2021- 05:54 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör TKP Samsun'dan Atatürk anıtına saldırıya ilişkin açıklama... melnur 2 1310 05.02.2022- 01:49
Konu Klasör TKP konferans metninde CHP ve HDP'ye ilişkin tavrını açıkladı... melnur 0 1043 18.01.2022- 01:06
Konu Klasör Demokrasinin geleceğine ilişkin tartışmalar yeni bir boyut kazanıyor... melnur 3 857 22.09.2022- 16:40
Konu Klasör Kemal Okuyan'dan 'solda birlik' tartışmalarına ilişkin değerlendirme... melnur 1 3 24.01.2024- 07:06
Konu Klasör Demirtaş'ın sağlık durumuna ilişkin açıklama: 26 Kasım'da bilinci kapandı... melnur 8 2646 16.12.2019- 18:42
Etiketler   Aydemir,   Gülerin,   gündeme,   ilişkin,   görüşlerine,   dair.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS