SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Solun seçim ittifakları ve HDP...           (gösterim sayısı: 1.233)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 30.11.2021- 02:54


Pek çok sosyalist aydınımızın bu yöndeki görüşlerini yansıtan yazıları başlık halinde foruma asmaya çalıştık. Ayrıca spesifik bir ''solun seçim ittifakları ve HDP'' başlığı da açılması gerekiyor sanki. Seçim ittifakı ya da daha seçimi de aşan ve daha uzun erimli bir ittifak HDP'yi ( Kürt Ulusal Hareketini) kapsamalı mı, yoksa onsuz mu olmalı. Bir başka deyişle sosyalizme yürüyüş sürecinde KUH ile Aydemir Güler'in deyimiyle yollar tamamen ayrıldı mı?

TKP'nin ilk bölünme sürecinde de sanırım bu sorunlar içten içe yaşanmıştı. HTKP'nin bölünmesiyle birlikte Erkan Baş ve Metin Çulhaoğlu ekibi ( sanırım) bugün TİP'in yapmaya çalıştıklarını savunuyordu. HTKP'den ayrılan TKH grubunun ise bu duruma ilişkin ''bilmiyorduk'' dediklerine şahit olmuştum. Uzatmayalım, o süreç geride kaldı ama, bugün TİP ve TKP'yi yine farklı kulvarlara savuran nokta sosyalist mücadelenin KUH'la birlikte yürünerek verilip verilmeyeceği... Daha da daraltırsak seçim ittifakına HDP dahil olabilir mi, olmalı mı, olmamalı mı?

Ayrı bir başlık açmamın nedeni bu konuda hem TKP'den Kemal Okuyan'ın ve hem de TİP'ten Metin Çulhaoğlu'nun görüşlerinin kamuoyuna yansımış olması ve forumumuzda da yansıtılmış olması. Sanırım bu iki önemli sosyalist aydınımızın konuya ilişkin görüşlerini buraya alarak başlayabiliriz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.11.2021- 02:58


“HDP’siz bir ittifak olmaz” türünden bir değerlendirmenin hiçbir şekilde parçası olmadıklarını dile getiren Okuyan, şöyle konuştu:
Resim Ekleme

"Zaten geçmişte HDP’yle ittifak yapmayan bir partiyiz. Diyelim ki bizim bir çağrımız var. Biz çok net ve sulandırılması netlik nedeniyle zor olan bir çerçeve çizdiğimiz zaman bu kimi kapsıyorsa onlarla yürünür. Öte yandan da şu andaki siyaset arenasında pazarlıklar yapılıyor. İttifakların görünen yüzü var görünmeyen yüzü var. Türkiye’de seçim ve -AKP giderse- sonrasında kurulacak hükümete dair birtakım çalışmalar yapılıyor. İlkelerimizden bir tanesi, bu pazarlıkların parçası asla ve asla olmamak. Türkiye’de devrimci hareketi yeni bir restorasyon, yani bugünkü AKP’nin yarattığı tahribatı halk adına değil düzen adına onarmaya çalışan bir şeyin parçası olmayız. Düzen bürokrasisinde yer tutmak, kurulacak bir hükümette aksesuar olmak gibi şeyler TKP’nin parçası olabileceği şeyler değil. Bir çağrı yapılırken dışarıda bırakılanlar tartışılmaz, dışarıda bırakılma üzerine bir şey yapılmaz. Bu sadece nezaket nedeniyle değil. Çünkü biz topluma seslenmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla biz ilkelerimizi ortaya koyarız. Örneğin TKP bir örgütlenme hamlesi yaptığı zaman, “Beyaz tenliler gelmesin, siyah saçlılar gelmesin” gibi bir çağrı yapamaz. TKP’nin programını savunuyorum diyen, geçmişsinde halka karşı suç işlemiş olmayan herkes TKP’ye başvurabilir. Şimdi de biz ittifak ya da işbirliğinden söz ediyoruz. Bu işbirliği peşin reddiyelerle değil pozitif ilkelerle hareket etmek zorundadır. Biz henüz o ilkeleri ilan etmedik, çalışıyoruz. Şu olur mu bu olmaz mı sorusu hem bu tür bir süreç için doğru değil hem de erken. “HDP’siz bir ittifak olur mu” diye sordunuz. Olur tabii ki."

‘Üslup olarak bizi rahatsız eden şeyler var'

Eski HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın sola yaptığı çağrıya ilişkin, “Üslup olarak bizi rahatsız eden şeyler var” diyen Okuyan, "Neden var? Öz hakiki sol gibi kavramlar geçiyor. “Beni de solcu görmüyorlar” falan diye. Türkiye’de kimin solcu olduğu kimin başka bir süreçte olduğu gibi durumlar ithamlarla, yaftalarla değil hayatın gerçekliğinde ortaya çıkar. Türkiye Komünist Partisi için geçmişte kimin ne dediğini ortaya döksek, bize nezaket ziyaretinde dahi bulunamazlar. Bunları bu şekilde gündeme getirmenin bence anlamı yok. Ama asıl içerikle ilgili olarak, örneğin “Türkiye solu birleşse, kendi grubunu kursa, kurulacak yeni hükümette bürokraside yer tutsa” gibi söylemler var. Bu söylem az önce söylediğim tehlikeli olan, yani Türkiye solunu bir günahın ortağı yapma tehlikesini barındırıyor. Bu amaçla yazılmıştır demiyorum ama objektif olarak buna hizmet eder. Sağcı karakteri çok güçlü kurulacak yeni bir iktidarın aksesuarı ve halka kabul ettirilmesine yardımcı olacak rol Türkiye solunu zor durumda bırakır" ifadesini kullandı

"Şu çok kritik" vurgusunda bulunan Kemal Okuyan, sözlerini şöyle sürdürdü: "TKP, Türkiye'de sosyalist hareketin bağımsız, başka büyük güçlere sığınmadan, onların gölgesinden kurtularak ayağa kalkması gerektiğini düşünüyor. Bunun Türkiye'deki siyasi ve ideolojik dengeleri baştan aşağıya değiştireceğini söylüyor. Bunun önünde sürekli engellemeye dönük bir faaliyet var. Bu tabii ki bizi rahatsız ediyor, biz önlemimizi alıyoruz. Türkiye'de solun içine dönük ideolojik ve siyasi müdahalelerin bir bölümü oldukça yıkıcı. Sol ne zaman bağımsız bir kimlikle hareket etmeye kalksa ya küçümseniyor ya da ‘Sizin oyunuz kaç, gücünüz ne' deniliyor. Oy hesabı yapılıyorsa Türkiye solu kendi başına bırakılsın. Yani çok net söylüyorum. Türkiye solu ne olursa olsun her zaman bir ağırlıktır. Türkiye solunun yardımı olmadan, zamanında Ergenekon operasyonlarının kazığı atılamadı. Türkiye solunun bir kısmının yardımını aldı AKP. ‘Yetmez ama evet'te de benzer bir şey oldu. Türkiye tarihinde sol, vicdandır, akıldır. O yüzden de her şey oy değildir. Başka güçlerin gölgesine girerek o vicdan ve aklımızı yitiriyoruz. Türkiye'de bu iktidarın gitmesi gerekiyor. Bu görevi yerine getirecek, bir yandan da Türkiye'de işçi sınıfını, emekçi halkın ihtiyacını karşılayacak bir tutum alınması gerekiyor. Biz burada parti olarak sorumlu davrandığımızı, sekterlikten uzak bir tutum aldığımızı düşünüyoruz. Ama ilkelerimizi bir kenara koymaya niyetimiz gerçekten de yok."

https://www.solpaylasim.com/k8409-tkp-genel-sekreteri-okuyan-dan-ittifak-yaniti-nihayetinde-bir-cagri-yapmayi-dusunuyoruz.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.11.2021- 03:01


İttifaklar ve amigo lümpenliği - Metin Çulhaoğlu
Resim Ekleme

Sosyalistler seçim ağırlıklı “ittifak” politikalarını tartışırken HDP ile ilişkiler önemli bir başlık olarak ön plana çıkıyor.

Seçim odaklı olsun olmasın, bu başlıktaki her tartışmanın geri planında yer alması gereken ve bizce kesinlik taşıyan gerçekleri bir kez daha sıralayalım:

-Türkiye’de sosyalist hareketin sadece günümüzde değil yarın güçlendiğinde de Kürt özgürlük hareketini (KÖH) özel bir gündem olmaktan çıkaracak ve KÖH’ün siyasal örgütlenmesini “gereksiz” kılacak bir kapsayıcılığa ulaşması mümkün değildir.

-KÖH’ün ve onun siyasal örgütlenmesinin kendi başına sosyalizmi temsil etmesi, böylelikle bu kez sosyalistlerin ayrıca örgütlenmesini “gereksiz” kılacak bir kapsayıcılık kazanması da mümkün değildir.

-Adı ister ileri demokrasi, ister demokratik cumhuriyet, ister sosyalizm konsun, Türkiye’nin ileriye doğru ciddi bir sıçrama yapması Kürt halkının ve onun siyasal temsilcisinin katılımı olmadan mümkün değildir.

Bunlar bizce tartışma götürmeyen gerçeklerdir. Yukarıdakilerden birincisinin ve üçüncüsünün sosyalizm adına reddi ancak iki anlama gelebilir: “Devrim” diye ya tepeden bir darbe düşünülmektedir ya da “Kürtler nereye isterlerse gitsinler, biz de işimize bakalım” anlayışı hakimdir. İkincisinin reddi ise “Biz ne diyor neyi istiyorsak sosyalizm de odur, başka bir sosyalizm olamaz” keyfiliğinden başka bir anlama gelmez.

Bunların dışında makul bir açıklama olursa da dinlemeye hazırız.

***

Yukarıda sıralananlar, biri sosyalizm diğeri KÖH olmak üzere iki siyaset arasında ilişkilenmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu ilişki, seçimler de dahil, ancak onunla sınırlı kalmamak üzere “ittifak”, “ortaklık”, “yakınlaşma”, “dayanışma” gibi kavramlarla tanımlanan biçimler alabilir.  

Bizce bu biçimler, gerekliliğin ve zorunluluğun ötesinde “olabilirlik” de taşımaktadır.   Kuşkusuz, bu “olabilirliğin” önünü tıkayan kimi sorunlardan söz edebiliriz. Ancak, hemen belirtmek gerekirse, bu sorunlar arasında karşılıklı önyargılardan kaynaklananlar, yani “sübjektif” özellik taşıyanlar daha ön plandadır ve önce bunların aşılması gerekmektedir.

Uzatmadan örnekleyecek olursak “bölücülük”, “emperyalizmin maşalığı” “terörizm”, “kuyrukçuluk”, “marjinallik”, “asalaklık”, “milletvekilliği hesabı”, “milliyetçilik”, “resmi ideolojiden kopamama”, vb. klişelerin taraflarca artık tamamen terk edilmesi gerekir. Turnusol kağıdı şu olmalıdır: HDP ile ittifak yapılmasını isteyen sosyalistlerin, sosyalizm adına söylenmesi gerektiği halde bu yönelim nedeniyle söylemedikleri, söyleyemedikleri ne vardır? Öbür   taraftan bakılırsa, sosyalistlerle yakınlaşma isteyen HDP’liler, bu yakınlaşma adına “ulusal sorun” bağlamındaki hangi hassasiyetlerini askıya almaktadır?

Verilebilecek yanıtlar açısından bu iki soru da boşlukta kalıyor, herhangi bir karşılık bulamıyorsa, ortada üzerinde birlikte yürünecek bir zemin var demektir.

***

Sürmekte olan tartışmalarda dikkat çeken bir nokta, iki tarafın çeperlerindeki “amigoların” sekterlik, ortalığı kızıştırma ve tahrikçilik gibi göstergeler açısından kendi taraflarındaki yönetici kadrolarda görülmeyen, yer yer lümpenleşen bir bıçkınlık sergilemesidir. Benzetmeyi mazur görün: Sanki sahada bir futbol maçı oynanmaktadır ve iki futbolcu arasındaki bir gerilim yatışabilecekten bunu istemeyip oyuncuları “vur, kır!” naralarıyla tahrik eden seyirciler vardır…

“Yoktur” demeyin.

HDP ile ittifaka yanaşmayan sosyalistler olduğunu biliyoruz; bu tutum siyaseten pek çok açıdan eleştirilebilecekken kestirmeden “sosyal faşist” suçlamaları, hatta böylelerine adres olarak MHP’nin gösterilmesi tam tamına seyirci lümpenliğidir.   Bu arada HDP ile ittifaktan yana olan sosyalistlerin milletvekilliği hesabı yapan ve/ya da liberal restorasyonun bilmem neresine eklemlenme peşindeki   muhteris kişiler olarak tavsifi de benzer bir lümpenliğin diğer taraftaki tezahürüdür.

***

Bu amigo lümpenliklerinden kurtulunca her şeyin güllük gülistanlık olacağını iddia etmiyoruz.

Gündemde, özellikle emperyalizm ve laiklik başlıklarında tartışılacak çok daha ciddi meseleler olduğu bir gerçektir.

Gelgelelim, tartışma konusu, aynı siyasal örgüt çatısı altında bir araya gelinmesi değil son derece net tanımlanmış bir hasma karşı, gene net tanımlanmış bir hedef için ittifak yapılmasıdır.

Bu ayrımın, kervanın düzülebileceği zaman açısından belirli bir ana değil sürece işaret ettiği unutulmamalıdır.

https://www.solpaylasim.com/k8411-aydemir-guler-in-gundeme-iliskin-goruslerine-dair-.html#c26655



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 01.12.2021- 03:27


Kürt halkı, Kürtler denklem dışı bırakılarak Türkiye'de bir sosyalist devrimin gerçekleşmesi olanaksızdır. Bu kadar net. Ne var ki aynı netlik (bana göre) Kürt ulusalcılığıyla (KUH) birliktelik kurulması konusunda da vardır. Kürt ulusalcılığıyla birliktelik kurularak sola alan açabilmek, sosyalizmi toplumsal alanda bir güç haline getirmek ve bu yolla sosyalist devrim konusunda mesafe alabilmek mümkün değildir. Yakın tarihimizde örneği de var bunun. Kürt ulusalcılığının legal partileri ile bir kısım sol, sosyalist partler yan yana gelmiş ve iç içe birliktelikler kurmuş ve uzun süre de devam etmişlerdir. Sanırım böyle bir iç içelik görüntüsünü bugün de sürdüren kesimler vardır. Ama sonuç   sosyalizm açısından hiç de beklentilere uygun olmamıştır, olmamaktadır.

Nedeni konusunda en başa yazılması gereken de Kürt Ulusalcı Hareketi'nin nihai hedefinin ayrı bir devlet olması ve şiddeti de bir politik yöntem olarak benimsemesidir.1980 sonrasında hem ülkedeki gelişmeler ve sonrasında, 90'ların başında reel sosyalizmin çözülüşü ülkede solun toplumsal alandaki etkisini neredeyse sıfırlamıştır. Sosyalizmin kitleselleşmeye ve toplumsal alandaki etkisini arttırmaya ihtiyacı varken son kertede   ayrı bir devlet amaçlayan ve şiddeti de bir yöntem olarak benimseyen bir ulusalcı hareketle yan yanalık sola hiçbir şey kazandırmaz. Mümkün değil. Türkiye solunun Kürt ulusalcılığıyla faşizmin geriletilmesi konusunda belirli konularda bir dayanşma ilişkisi içine girmesinin anlaşılabilir ve hatta savunulabilir yanları elbette olabilir ve olmalıdır ama sürekli bir beraberliğin solu Kürt ulusalcılığının etki alanına sokması kaçınılmaz hale gelecektir. Böyle bir ilişki toplumsal alanda etkin bir sosyalizm beklentisine yanıt da olamaz. Bu konuda TKP'nin öteden beri takındığı siyasal tutumun doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Bence bu konudaki duyarlıkların yitirilmemesi de gerekiyor.

HDP'ye geldiğimizde, kişisel düşüncem bir toplam olarak Kürt ulusalcılığından farklı bir yanı olduğu söylenebilir. Özellikle PKK'nin başını çektiği silahlı bir mücadeleye karşı olduğunu ve dahası ülkenin bölünmesinden yana olmadıklarına inanıyorum. Türkiye'nin verili koşullarında HDP'yi silahlı şiddet yolunu benimseyen PKK'den mutlak anlamda soyutlayabilmek pek mümkün olmasa da bu partiyi PKK ile, bölücülükle ve şiddet sarmalıyla doğrudan ilişkilendirmenin de bir büyük yanlış olduğunu   söyleyebilirim. Bu yüzden kimi özel durumlarda, belli duyarlıkları da koruyarak ve belli ilkeler doğrultusunda HDP ile bir araya gelinmesinin bir sakıncası olmamalı diye düşünüyorum.

Özetle Metin Çulhaoğlu'nun ki, sanırım HTKP'nin de ve hatta TİP'in tavrı da aynı, bana doğru bie stratejik tavır olarak gelmiyor. Artısı olduğunu hiç düşünmüyorum, Kürt ulusalcılığının sosyalist mücadeleye bir katkısının olabileceğini de düşünmüyorum. Şimdiden çok erken, çok uzun vadeli değerlendirmeler yapmanın da çok anlamlı olmadığını söyleyebilirim, ve altını çizmek gerek, Kürt yoksulunu kazanmadan ve sınıfsal mücadeleye katmadan bir sosyalist devrim stratejisi kurmak ne kadar yanlışsa, şimdiden ve bu içinde bulunduğumuz verili koşullarda Metin Çulhaoğlu'nun deyimiyle ''KÖH''le birliktelik ilişkisi içine girerek sosyalizme alan açılacağını savunmak da bence o kadar yanlıştır. Sosyalist hareket toplumsal alanda bir güç haline gelmedikçe bu tür ilişkiler içine girmesi ve boyu epeyce uzun stratejiler kurması bana çok da doğru gelmiyor.

Seçim ittifakları konusuna ise bir başka yazıda devam ederiz.





Bu ileti en son melnur tarafından 01.12.2021- 03:35 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 05.12.2021- 06:50


İlkin facebook'ta okumuştum, Cumhur İttifakının karşısına millet ittifakı da adaylar çıkarıtsa sosyalist sol da bir aday üzerinde anlaşıp seçime öyle gitmeli mealindeki Ender Helvacıoğlu yorumunu. Böyle bir şeydi ve kulağa da hoş geliyordu. Solun birlikteliğini öylesine özlüyorduk ki, bu türden bir birliktelik bile bu özlemimizin doyurulmasına neden olabiliyor. Peki buradan nasıl bir sonuç çıkar? Diyelim ki, TKP, EMEP ve SOLparti belki bir iki örgüt de katıldı ve bir Cumhurbaşkanı adayı çıkararak seçime öyle gittiler. Düzen partilerinden, seçimi alacağı varsayılan partilerin onarma, iyileştirme, rehabilite etme siyasetinden farklı bir söylemi de gerçekleştirdiler, bu eylem, bu pratik, bu siyaset sonunda halkın teveccüh edip etmediği, halkımızın bu siyasal tavra onay verip vermediği nasıl anlaşılacak? Diyelim ki, ''biz düzen partisi adaylarının hiçbirine oy vermeyeceğiz, kendi adayımızı destekleyeceğiz, ikinci tur olursa da, nokta nokta...'' dediler. Böyle bir tutum aldılar. Bu siyasetin başarılı sayılabilmesi için ne kadar oy alması gerek? Ya da bu siyasetin doğruluğu veya yanlışlığının ölçüsü sandık ya da alınan oy'la ölçülmeyecek de,   ''sonuç ne/nasıl olursa olsun, biz doğruyu yaptık'' diye mi diretilecek?

***

İlk seçim hem Meclis için yapılacak ve hem de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi için. Cumhurbaşkanlığı seçiminde sosyalistlerin ortak bir aday çıkarması mümkün ve hatta TKP'nin   tek başına seçime özgü bir siyaset oluşturarak girmesi bana daha çekici geliyor. Kanımca bütün bir yıl/dönem yürüttüü siyasetin halkta nasıl bir karşılık bulduğunu da anlama fırsatı verecektir. Millet İttfakı Cumhurbaşkanlığı konusunda tek adayda anlaşırsa karşısına sosyalist bir adayın çıkarılması, sol ittifak ya da TKP olarak girilse de bence pek iyi bir sonuç vermeyecektir. Sosyalizmin geniş kitlelere anlatılması açısından yararı kukusuz olacaktı ama, seçimin kendisinin önemi o kadar fazla ki ve sadece Erdoğan'ı bulunduğu yerden aşağı indirme konusu o kadar öne çıkıyor ve önemli bir hale geliyor ki, bu coşkunun içinde olmamak, bir şekilde karşısında yer almak (yine ve bence) karşılık bulmayacak, ve bu nedenle sonucu bir hayli umut kırıcı olacaktır.

Bana öyle geliyor.

***

Meclis seçimi için CHP veya HDP ile bir ''vekil pazarlığı'' yapmak konusu da kestirip atılacak bir konu değil. Önümüzde bir Erkan Baş örneği var. Sadece mecliste olduğu için bir görünürlük kazandı ve izlediği siyasette sürekli olarak cumhur ittfakının karşısında olduğunu açıklaması ve benim de desteklediğim ''bir günlük ittifak'' söylemi epey ilgi çekti. Görünürlüğün artması ve meclis olanaklarıyla sosyalizmin daha geniş kitlelere ve daha uygun bir söylemle aktarılma olanağı yabana atılır bir konu değil. Erkan Baş bu olanağı gördü ve değerlendiriyor. Seçildikten sonra kendi partisine geçme olanağı olduktan sonra CHP ve/veya HDP'den yararlanmanın nesi yanlış olabilir?

HDP ile bir seçim işbirliğinin emekçi kesimlerde sıkıntılı bir tepkiye yol açabileceği düşüncesi elbette önemli. Ama meclise taşınmanın ve oranın ortaya çıkardığı olanakların sola olabilecek katkısı düşünüldüünde hem CHP ve hem de HDP ile ( bu konuda) kapıların kapatılmamasının yararını etraflıca düşünmek gerekiyor, gibi geliyor bana.




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.12.2021- 01:34


Sosyalizme yürüyüş emekçi kesimler denklem dışı bırakılarak gerçekleştirileblecek bir şey değil. Mutlaka emekçi halkın desteği sağlanmalı, mutlaka sınıfla parti bir şekilde bir yerde buluşabilmelidir. Peki bu nasıl olacak? Sosyalizmi anlatmaya çalışarak elbette, de, sosyalizmi anlatmakla benimsetebilmek aynı şey mi? Teorik olanı sürekli yinelemekle kitleleri bilinçli kılabilmek mümkün müdür? Zor sorular değil mi, yanıtı hiç de kolay değil ve sosyalist siyasetin bir reçetesi de yok. Bence siyasette günceli okumanın önemli bir yeri ve anlamı var. Sosyalizm, sosyalist siyaset güncel olanı da içerecek bir genişlikte olmalı gibi geliyor bana. Güncelin dışında kalmak kolaycılıkmış ve sonuç almamaya mahkummuş gibi geliyor...

Sosyalistlerin öncelikli sorunlarından belki de en önemlisinin halkın örgütlenme konusunda yaşadığ sorunların partiye yansımasıysa bir başka önemli sorun da partinn sesini emekçi kesimlere duyuramamasında yatmakta ve bu konuda yetersizlik içinde olmasıdır, denilebilir.

Partinin sesini geniş kitlelere, emekçi kesimlere ulaştıramaması...
Ve sosyal demokrasi ve devrimci demokratlarla ilişkilere bir de bu açıdan bakmanın yararı olamaz mı?

Sosyalistlerle düzen solu olarak tanımlayabileceğimiz kesimlerle sürekli bir birliktelikten ve dışarıya yansıyacak bir müttefiklik ilişkisinden söz etmiyorum, belli konularda dayanışmayı da öngören ve belli ilkeler çerçevesinde bir seçim işbirliğini gerçekleştirmenin daha baştan reddinin bana çok da doğru bir stratejik tavır olmadığını söylemeye çalışıyorum. Elbette ki her dönemin kendine özgü koşulları var ve her dönemde bu stratejik tavır yeniden ele alınarak yorumlanabilir ama özellikle Türkiye koşullarında sosyalistlerin karşılaştıkları sorunlar düşünüldüğünde salt reddiyeden oluşan bir siyasi tavrın doğru bir yönelim olduğunu ileri sürmek fazlaca bir lüks kaçmıyor mu?

Parlamentoya girmenin, parlamentonun olanaklarından yararlanmanın solu topumsal alanda etkin kılma konusunda çok önemli   faydaları olduğu açıktır. Sosyalistler kendi olanakları ve toplumsal alandaki karşılıklarıyla bunu gerçekleştiremeyecekleri belliyken (bence) düzen soluyla geliştirebilecekleri belli bir işbirliğine gözlerini kapamamalılar. Örneği var; Erkan Baş böyle bir işbirliği içinde meclise girdi, görünür hale geldi, sesini çok daha geniş kitlelere duyurabildi   ve bir şekilde elde ettiği dört milletvekili ile birlikte kimi anketlerde öne çıkmaya başladı. Metin Çulhaoğlu'nu ve Erkan Baş'ın kendisi dışında geniş ve etkili bir kadrosunun bulunmamasına rağmen...

Yaşamak zor zanaat demiş ya usta, siyaset ve özelikle sol-sosyalist siyaset için de söylenebilir. Siyaset zor zanaat. Gemiyi oraya buraya vurmadan açık denizlerden karaya taşıyabilecek kaptanlara ve doğru rotalara ihtiyaç var. Sonuç beklendiği gibi olmuyorsa, ortada bir eksiklik ve/veya bir yanlışlık var demektir. Ve o yanlışlığı, eksikliği hiç sorgulamadan aynı şekilde devam etmekle doğru sonuçlara varılacağını umud etmek ne kadar doğru?

Evet, siyaset, özellikle sosyalist siyaset gerçekten zor zanaat.




Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Solun cirmi, solun cürmü denizcan 0 3210 15.02.2016- 18:44
Konu Klasör Solun bölünmüşlüğü... melnur 1 1106 21.03.2022- 03:29
Konu Klasör Solun derlenişi denizcan 22 15437 16.03.2015- 10:05
Konu Klasör 'Ama'cı solun umacıları umut 1 4462 12.01.2015- 21:18
Konu Klasör Sosyalist solun referandumu... melnur 10 1546 15.12.2022- 09:07
Etiketler   Solun,   seçim,   ittifakları,   HDP.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS