SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
Sorularla TKP           (gösterim sayısı: 8.001)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 25.09.2013- 19:13


TKP kendini solda yalnızlaştırıyor mu?


TKP belirli başlıklarda diğer sol hareketlerden ayrı bir konumlanışa sahipse, farklı yaklaşımlar geliştirmişse bunu ortaya koyar elbette. Ortaklıkların öne çıktığı yerde ise TKP birlikte hareketin samimi ve yapıcı savunucusu olmuştur.

Bu bütün siyasi hareketler için böyle olmalı ve aslında genel hatlarıyla böyle. Ancak TKP'nin ayrıksılığı başkalarında daha fazla göze çarpıyor.Son olarak TKP 12 Eylül'ün yıldönümü vesilesiyle İstanbul'daki "merkezi" mitinge ve yurt çapında yapılanların önemli bölümüne katılmadı. Bu, doğrudan içerik açısından ortaya çıkan mesafenin sonucuydu: 2011'de 12 Eylül darbesi hatırlatılırken yeni Anayasa talebinin öne sürülmesini yanlış buluyoruz. Bizce 1980'in bugüne yansıyan en önemli yanı, AKP'yi miras olarak başımıza bela etmiş olması. Bunun baskın hale gelmediği bir platformu sakıncalı buluyoruz.

Peki herkes katılsa, kendi görüşünü baskın hale getirmeye çalışsa... Bazen -örneğin çoğu 1 Mayıslarda- iyi bile olabilir bu. Ama bu yaklaşım sol içi ilişkilerde genel geçer uygulama olamaz. Çünkü buradan rekabet ve gerilim yükselir. Kimi durumlarda TKP ilerici ve devrimci güçlerin dayanışma zemininin zedelenmemesini gözeterek, dostlarına eylemlerinde başarı dilemeyi seçebilmektedir. Samimi olarak...

Solda "farklı siyaset tarzları" da hüküm sürmektedir. TKP kendi tarzını işçi sınıfının sosyalizm mücadelesinde en yararlı üslup olarak görüyor. Örnek olsun; soldaki toplumsal daralma siyasal hareketleri içe döndürüyor. Giderek sol, sözünün geniş kesimlere nasıl ulaşacağı ve nüfuz edeceği yerine, bir tür kendini gösterme çabasına girebiliyor. Bu tür daraltıcı üsluplardan TKP de bağışık değil. Ancak kendini düzeltmek için iradi bir çaba içinde.

TKP'nin neden "uzak durduğunu" soran dostlarımıza yakın geçmişi hatırlatmalıyız. Solda geniş kesimler AB için "yararlı yanlarını alalım canım" derken, AKP'nin 1. Cumhuriyetle didişmesine demokratikleşme olasılığı açısından bakarken, TKP'nin farklı bir eylem çizgisi seçmesi ve bu anlamda kendini yalnızlaştırması kötü mü oldu?




Bu ileti en son melnur tarafından 25.09.2013- 19:14 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.09.2013- 19:16


TKP Kürt sorununda nerede duruyor?

Türkiye Komünist Partisi sosyalist devrimci bir parti. Ülkemizin ve insanlığın ağır sorunlarının çözümü için kapitalizm içi seçeneklerin tükendiğini düşünüyoruz.

Öyle ki, sosyalizme giden yolda önce kısmi, demokratik kazanımların gerçekleşmesinin gerektiği, sosyalizmin ancak ondan sonra gerçekçi bir talep haline gelebileceği yolundaki vasat yaklaşımın geçersiz olduğunu savunuyoruz. Doğru olan tersidir! Bugün en sıradan, gündelik, basit görünen sorunların çözülmesi, durumun kalıcı biçimde iyileştirilmesi için sosyalizme gereksinim vardır.

TKP Kürt sorununa da böyle yaklaşıyor.

Kuşkusuz modern tarihte bazı ulusal sorunlar kapitalizm içi çözümlere kavuşturulabilmiştir. Bu çözümler barışı ve demokrasiyi temin etmiş olabilirler. Farklı ulusal gruplar dillerini öğrenme ve kullanma, kültürlerini özgürce yaşama olanağına ve kendi kendilerini yönetme hakkına sahip olabilirler. Bunun büsbütün imkansız olduğunu kestirmeden söylemek mümkün değildir. Ancak daha yakın tarih ne denli gelişmiş olurlarsa olsunlar bu ülkelerde bile sorunun geri dönebildiğini göstermiştir. Türkiye ise bu kapsama hiç girmemiştir. Türkiye egemen güçleri iktidarlarını sürdürmek için toplumdaki bütün eşitsizlikleri yeniden üretmek ve istismar etmek ihtiyacını şiddetle hissetmektedirler.

Kürt ulusal sorunu, kapitalizme eklemlenmiştir.

Kürtlerin maruz kaldığı ayrımcılıkla kapitalist sömürü arasında doğrudan ilişki vardır. Kürt sorunu sadece bir ulusal sorun değil, aynı zamanda bir sınıf sorunudur. TKP Kürt halkı ile Türkiye'nin emekçilerinin kader ortaklığını burada temellendirmektedir. Özellikle 1960'lardan bu yana Kürt halkının emekçi halka dayanmayan bir mücadelesi olmamış, Kürt egemenleri sömürücü egemen güçler arasına katılırken, ulusal özlem ve talepler emekçilere mal olmuştur. Kürtlerin mücadelesinde solun tarihsel yeri bu nedenle derindir ve bütün uğraşlara rağmen özgürlük mücadelesi soldan, solculuktan kopartılamamaktadır.

Kürt sorununun aynı zamanda bir sınıf sorunu olmasının bir boyutu da işçi sınıfımızın farklı anadillere sahip kesimlerden, en fazla Türklerden ve Kürtlerden oluşmasıdır.
TKP kendisini hangi kökenden olursa olsun bütün işçi sınıfımızın temsilcisi olarak konumlandırır.

Öte yandan Kürt ulusal sorunu, Sovyetler Birliği'nin çözülmesi ve emperyalizmin Ortadoğu'da "yeni dünya düzeni"ni savaş ve işgalle ilan etmesinden bu yana, kuşatma altına alınmış bulunuyor. Emperyalizm bölgenin kadim bir sorununu kendi stratejisi içine yerleştirip kullanmaya çabalıyor. Buna direnmek gerektiği açıktır. Kürt sorununun Irak'ta olduğu gibi emperyalizm tarafından halkları bölmek için kullanılmasının panzehiri anti-emperyalist kimlikte ısrar etmektir.

Bugün ülkemizde Kürt ulusal hareketi örgütlü bir mücadele yürütüyor. Bu mücadeleyle TKP arasındaki ilişki "ilkeli bir dostluk"tur. TKP için ulusal farklılıklar en ufak bir ayrımcılık mazereti oluşturamaz; TKP Kürtlerin bütün özgürlük taleplerinin yanındadır. Öte yandan Kürt ulusal hareketine emek ve anti-emperyalizm eksenleri üstünden eleştiri yöneltmek TKP'nin hem tarihsel ve siyasal sorumluluğu, hem de sözü edilen kardeşlik ve dostluğun gereğidir. Emekçi çizgisi ve anti-emperyalizm halklar arasında sağlam köprülerin kurulmasını sağlamanın tek yoludur.




Bu ileti en son melnur tarafından 25.09.2013- 19:17 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.09.2013- 19:18


Sosyalizm ölmedi mi?


Sosyalizm, 1989 yılında ciddi bir yenilgiye uğradı. Aradan geçen süre içinde, bu yenilginin yalnızca eski sosyalist ülke halkları için değil, dünya üzerindeki tüm emekçiler için bir yıkım anlamına geldiği belirginlik kazandı. Geçmişte iş, eğitim, sağlık, konut ve ulaşım sorunu nedir bilmeyen eski sosyalist ülke yurttaşları, bugün, kapitalizmin yalnızca ışıltılı vitrin camları anlamına gelmediğini acı bir şekilde tecrübe etti. Artık kapitalizmin işsizlik, yoksulluk, emekçi çocuklarının okuyamaması, parası olmayanların sağlık hizmetlerinden yararlanamaması ve ellerine geçen az miktardaki paranın da konut ve ulaşım harcamalarına gitmesi anlamına geldiğini onlar da biliyor. Diğer yandan, sosyalizmin yenilgisinden bu yana, emperyalistler ve sermaye sahipleri, emekçilere çok daha pervasızca saldırıyor. "Sosyalizm tehdidi"nin zayıf düşmesinden bu yana, emperyalist ülkelerdeki emekçiler de, özelleştirmelerle, sosyal devletin tasfiye edilmesiyle, eğitimin paralı hale getirilmesiyle ve taşeronlaştırmayla karşı karşıya.

Evet, kapitalizm henüz "ölmedi". Ölmediği için de, öldürmeye devam ediyor! Sosyalizmin bir kutup olmaktan çıkmasının ardından, savaşlar ve katliamlar başımızdan eksik olmadı. Kapitalizm ölmediği gibi bir dizi musibeti yaşatıyor da...Gericilik, yobazlık, kültürsüzlük, yozlaşma ve savaşlar kapitalizm sayesinde, kapitalizm onları istedi diye yaşıyor. Eğer ölen bir şey varsa, o da, ekonomik ve toplumsal gelişmenin ancak "serbest piyasa" koşulları altında, yani kapitalizm koşulları altında sağlanabileceği iddiasıdır.




Bu ileti en son melnur tarafından 25.09.2013- 19:19 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.09.2013- 21:12


TKP, Ermeni sorunu hakkında ne düşünüyor? Ermeniler soykırıma mı uğradı?


Ermeni sorunu büyük oranda Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde, 1. Dünya Savaşı sırasında yaşanan olaylara dayanmaktadır. Osmanlı-Rus Savaşı'ndan 1. Dünya Savaşı'na uzanan süreç ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi emperyalist ülkelerin de müdahalesiyle Anadolu halklarının birbirine düşürüldüğü, düşmanlıkların körüklendiği bir dönem olmuştur. 1. Dünya Savaşı ile Anadolu emperyalist paylaşımın konusu haline gelmiştir. Osmanlı'nın yanında savaşa girdiği Almanya da dâhil olmak için dağılan bir imparatorluğun topraklarından pay almak üzere emperyalist ülkeler çeşitli senaryolar geliştirmiş ve bu senaryolar dâhilinde Anadolu'da da pek çok örgütlenmeye gidilmiştir.

Anadolu'nun dört bir yanında başta Ermeniler olmak üzere Osmanlı'nın Hıristiyan nüfusunu hedefleyen yabancı misyonlar açılmış, okullar ve kiliseler aracılığıyla bu nüfusa yönelik özel faaliyetler yürütülmüştür.Dönemin egemen güçleri savaş öncesinde emperyalist faaliyetlere ve kışkırtmalara alan açmıştır. Osmanlı Devleti'nin yöneticileri, Amerikan ve Fransız misyonlarının Ermeniler üzerindeki Rus etkisini hafifleteceğini düşünüyorlardı.Emperyalist ülkeleri birbirine karşı kullanabileceklerini zannederek ya da basiretsizlikten bu faaliyetlere izin vermiş ya da göz yummuşlardır. Ancak savaşla birlikte özellikle Rus cephesinde yaşanan sıkışma nedeniyle, 1915 yılında Ermenilere yönelik "tehcir" politikasını gündeme sokmuşlardır. Tehcir politikası sonucunda Ermeniler büyük bir katliama ve zorunlu göçe maruz bırakılmıştır. Bütün insanlığa ders olması gereken büyük bir yıkım yaşanmıştır. Ancak sistemli ve esasında İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden tanımlanan haliyle bir soykırımdan söz edilemez. Dağılan bir devletin, emperyalist paylaşımın konusu haline gelmiş toprakları üzerinde büyük ve geri dönüşsüz bir felaket yaşanmıştır. Ancak faturası Osmanlı'nın devamı olarak
Türkiye Cumhuriyeti'ne değil emperyalist ülkelere kesilmelidir. Devamında Anadolu'nun işgali ve bölge bölge paylaşılmış olması da bu büyük felaketin asıl sorumlularını açıkça göstermiştir.

Bugün de Ermeni sorunu, halkların kardeşliğini tesis etmekten ziyade, emperyalist politikaların bir aracı olarak gündemde tutulmakta; ABD'de, Fransa'da soykırım iddiaları Türkiye'ye dönük bir tehdit olarak kullanılmaktadır.




Bu ileti en son melnur tarafından 25.09.2013- 21:14 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.09.2013- 21:18


Sol çok mu dağınık? Solda çok fazla parti yok mu?  


Solcu olduğunu iddia eden herkesi solcu kabul edecek olursak, bölünmüşlük ve dağınıklık fazlasıyla var. Örneğin, Anayasa referandumu için hazırladığı pankartları AKP'lilere astırıp solcu olduğunu söyleyenler bile mevcut. Öyleyse bugün, kimlerin gerçekten solcu olduğunu anlamak için biraz sorgulamak ve bazı bölünmeleri hayra yormak gerekiyor.
Örneğin özelleştirmeyi savunan, ABD'den bağımsızlaşmayı, NATO, IMF ve Dünya Bankası gibi örgütlerden çıkmayı ve "AB"ye hayır" demeyi akıllarına bile getirmeyen, Türkiye'de laikliğin tehdit altında olmadığını söyleyen CHP'yi hâlâ soldan sayabilir miyiz?

Ya da liberaller? Eskiden liberal solcu denirdi, şimdi oradaki "solcu" kelimesini bile hak etmiyorlar. AKP'ciliği öylesine benimsediler ki, başbakanın oyuncağı YÖK'ü dahi eleştirmiyorlar. Özelleştirmecidirler, cemaat severler, emperyalizme karşı olmayı barbarlık olarak görürler, ama sorsanız solcu geçinirler... Bir de MHP ile ittifak kurma hesapları dahi yapan ulusal solcular var, "ulusal patronlar" ile işbirliğinin yollarını arıyorlar. Bunlardan bazıları "Kürtler de çok oldu, hem besliyoruz, hem tepemize çıkıyorlar, ayrılsınlar da ne halleri varsa görsünler" diye düşünüyor. Asıl bölücü bunlar olsa gerek...

Biz bu kesimleri soldan saymıyoruz. Ancak öte yandan ülkemizdeki sol birikim sadece yukarıda saydığımız türden garabetlerle sınırlı değil. İyi ki de değil...

Bugün Türkiye'de sömürüye, gericiliğe, emperyalizme ve faşizme karşı samimi bir şekilde mücadele eden, AKP iktidarının ülkemizde yarattığı tahribata karşı olan sol parti ve örgütler bulunuyor. Ayrıca bu parti ve örgütler dışında farklı parti veya derneklere şu veya bu nedenle dağılmış yüz binlerce insan var. Bugün önemli olan, geçmişte yaşanan çeşitli ayrımlara kafayı takmak yerine, birlikte geleceğe nasıl bakacağımızı düşünmektir.




Bu ileti en son melnur tarafından 25.09.2013- 21:21 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.09.2013- 21:25


Dersim tartışmalarına nasıl yaklaşmalı?

Dersim olayları bir kere daha tartışma gündemine taşındı. Bu kez bir CHP milletvekilinin Dersim isyanının vahşi biçimde bastırılmasının sorumluları arasına Atatürk'ü de katmasıyla başladı. Kimi CHP'lilerin buna tepkisi ve AKP'nin ana muhalefetin içine yönelik politika yapmasıyla sürdü...

Dersim, Cumhuriyet'in ilk dönem Kürt isyanlarının sonuncusu. Mustafa Kemal'in ölümünden kısa süre önce yaşanan hareketin, dönemin diğer örnekleriyle aynı kategoriye girdiğini söyleyebiliriz. Kürt isyanları sosyal taban olarak yoksul köylü kitlelerine dayanmış, yoksulların halkçı tepkileri dinsel ideolojilerle harmanlanmış ve geleneksel yerel egemenlerin önderliğinde bir harekete dönüşmüştür.

Burjuva devriminin doruk noktası olan Cumhuriyet'in kitlesel isyanları gericiliğe, şeyhlere teslim etmiş olması kaçınılmaz bir kader değildi.

Kemalist önderlik padişahlığın yerine geçirdiği, tartışmasız biçimde bir tarihsel ilerleme olan cumhuriyet rejimini halk kitleleriyle ve bu arada Kürt yoksuluyla buluşturmaktan geri durmuş, halkı siyasal sürecin dışında tutmaya öncelik vermiştir. Feodal egemenlerin kitlelere önderlik edebilmelerinin gerisinde bu vardır.İsyanlar içinde Kürtlerin kendi kimliklerini geliştirdikleri doğrudur. Feodal önderlik altında ulusal kimliğin gelişmesinin ise ciddi kısıtları vardır. Zaten her isyan aşiret temelli kalmış, birkaç veya bir dizi aşiretin ittifakıyla gerçekleşmiş, "ulusal" karakter kazanamamıştır. Dersim isyanında da Alevi-Zaza yanı öne çıkar.

Sol, Kürt isyanlarının kim tarafından olursa olsun vahşice bastırılmasına hep karşı durmuştur.

İkinci olarak, sol, feodal sınıfsal karaktere sempati beslemek durumunda değildir.

Üç: Bugün İkinci Cumhuriyetçilik her şeyi istismar edip aynı sepete atıyor. Bu satırlar yazılırken yüzlerce kişiyi gözaltına alan AKP'nin Kürtlere Kemalist dönemde uygulanan baskıları samimi biçimde eleştirmesi mümkün müdür?

Dört: Kimilerinin geçmişle yüzleşmek adına AKP'nin dolmuşuna bindiği de görülmektedir. Bunlar gerçeklerin ortaya çıkmasından çok gerici rejimin güçlenmesine katkıda bulunmuş olacaklardır.

Beş: Atatürk'ün yıpratılmasına karşı çıkmak adına kazılmak istenen siperse solcu işi sayılamaz. Kaldı ki böyle bir savunma hattı isyanlarda kitlelerin katledildiği açık bir gerçekken çok zayıf kalmaya mahkumdur. Bu hengamede Atatürk'ün ne derece işin içinde olduğu bir detaydır. Bu zayıf savunma hattı olsa olsa şovenizmin işine yarayacaktır.

Son olarak, İkinci Cumhuriyete karşı mücadelede AKP'nin tuzaklarına düşmemek gerekir. Ancak bu tuzaklardan sakınmak için, alternatifi Birinci Cumhuriyete dönüşte değil, sosyalizmde aramak gerekir.




Bu ileti en son melnur tarafından 25.09.2013- 21:27 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.09.2013- 21:29


İşçilerin büyük bir bölümü neden hala düzen partilerine oy veriyor?

Bazen, "iğne atsan yere düşmeyecek" bir dolmuşta insanların birbirleriyle kavga ettiklerine tanık oluruz. Birbirlerinin ayaklarına bastıkları için, birisi arkadan ittiği için, dolmuş şoförü hızlı kullandığı için vs. Birkaç kişi kavgaya tutuşur ve diğerleri de taraftar haline gelir. Genelde kimsenin aklına biz neden bu dolmuşa doldurulduk, böyle ulaşım mı olur gibi sorular gelmez. Dolmuştakiler o an için iki (belki de üç-dört) kişilik taraflardan birini haklı bulur, onu savunur. Böyle olunca da kimse, evinden işine gittiği güzergâhtaki ulaşım sisteminin çarpıklığına karşı bir mücadele içine girmez. Dolmuştaki o günkü kavgada belki bir taraf kazanmıştır ama sonuçta kazanan hep bu saçma düzen olur. Kavgada o gün kazanan kişi ise, bir gün mutlaka dayağı yiyecektir.

Mesele ülke siyaseti olunca işçiler genellikle örneğimizdeki dolmuştakiler gibidir. İşçiler, emekçiler olarak bizim çıkarlarımız aslında sömürünün olmadığı bir düzenden yanadır, bu düzenin devamı bizim işimize gelmemektedir. Ancak bu sömürü düzenin kanıksanması, sömürünün din-millet gibi kavramlarla örtülmesi, bazen de "bu sömürü düzenini tamamen yıkamayız ama biraz düzeltebiliriz" gibi vaatler seçim sandığı ortaya konduğunda oldukça etkili olmaktadır. Bu kandırmacayı sadece seçim dönemlerinde değil, çocukluktan itibaren evde, mahallede, okulda, işyerinde duymaya başlarız. Sömürü düzeni bizi dört bir yandan kendisine bağlamaktadır. Bugün ihtiyaç olan "dolmuştakilere" gerçek çıkarlarını yüksek bir sesle haykıracak cesur ve öncü insanlardır.




Bu ileti en son melnur tarafından 25.09.2013- 21:30 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.09.2013- 17:28


Sosyal-demokrasiye nasıl bakmalı?


Sosyal demokrasi 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa işçi sınıfı hareketi olarak büyüdü, kitleselleşti. Uluslararası bir örgütlenmenin, Enternasyonal'in parçası olan sosyal demokrat partiler Birinci Dünya Savaşı sırasında enternasyonalist bir tutum geliştiremeyecek, üyelerinin çoğu kendi burjuva emperyalist hükümetinden yana tavır alan bir uluslararası hareket kaçınılmaz biçimde çözülmeye uğrayacaktı.

Birinci Dünya Savaşı, içinde uzlaşmacı eğilimler barındıran sosyal demokrasinin sınıf karakterinin değişmesinde de dönüm noktasıdır. Nitekim 1917 Rus devrimi, 1919'da Komintern'in kurulması, 1945 sonrasında bir sosyalist ülkeler topluluğunun oluşması sürecinde, uluslararası işçi hareketi denince komünist partiler anlaşılır oldu. Sosyal demokrasi merkezinde burjuva sosyal devletin bulunduğu modelde zaman zaman burjuva hükümetler oluşturabilen, kitle sendikalarına ayaklarını basan düzen içi bir akım karakteri kazandı.

TKP, sosyal demokrasiyi dünyada ve Türkiye'de bir burjuva akım olarak görür.

Türkiye'de sosyal demokrasinin anlamlı bir büyüklük ve politik etki sahibi olarak ortaya çıkması ise komünist hareketi öncelememiş, tersine komünist hareket daha önce gelişmiştir.

CHP'nin 1960'larda "ortanın solu" tanımı ile bu yola girmesinde Türkiye İşçi Partisi'nin ve genel olarak solun önünü kesme güdüsü çok açık olarak vardır. Aynı şey Ecevit CHP'sinin 1970'lerdeki "mavi dalgası", halkçı söylemi için de geçerlidir.

Genelde sosyal demokrasi ilerici, emekçi dinamiklerin siyasal temsilcisi görüntüsüyle ağırlık kazanmaktadır. Kitlelerin kendilerine bir temsiliyet aradıkları ortamlar yalnızca sosyaldemokrat düzen partisi için değil, komünistler ve devrimciler için de elverişli ortamlardır. Deyim yerindeyse -düzenin içinden karşısına kadar- bütün solun birlikte çıkışa geçmesi normaldir.

Sosyal demokrasi, Türkiye'de bugünkü gerici rejim değişikliğini savunmamıştır. Ama ilericiliğin tarihsel kazanımlarının üstüne sosyal demokrat bir örtü serilmesi, bu kazanımları çürütmüştür.

Halkçı olmayan bir laisizm, bağımsızlıkçı olmayan batı hayranlığı, NATO'cu bir milliyetçilik, liberalizme teslimiyet... Bunlar halkımızı savunmasız bırakan başlıca girdiler oldu.

Komünistler İkinci Cumhuriyet gericiliğine karşı mücadelede, sosyal demokrat teslimiyetçiliği teşhir etmeyi unutmazlar.

Sosyal demokrasinin ilerici, emekçi dinamikler üzerinde hegemonya kurmasına, bu dinamiklerin soldan uzak tutulmasına ve zayıf düşürülmesine karşı, komünistlerin yükümlülüğü aydın, emekçi, aydınlanmacı, bağımsızlıkçı toplumsal tabana daha etkili, daha ikna edici biçimde seslenmektir.




Bu ileti en son melnur tarafından 26.09.2013- 17:31 tarihinde, toplamda 3 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.992
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.09.2013- 17:33


TKP, neden Türk bayrağı taşımıyor?

Komünistlerin içinde yaşadıkları ülkelerin bayrakları ile sorunları yoktur ve olmamalıdır. Dolayısıyla Türkiyeli komünistlerin ve TKP'nin Türk bayrağı ile alıp veremediği bir şey bulunmamaktadır.

Söz konusu olan, emperyalizme ve işgalci güçlere karşı yürütülmüş bir kurtuluş savaşı sırasında şekillenen bir bayraktır. Bu açıdan bakıldığında doğal olan şey, TKP'nin eylem ve etkinliklerinde Türk bayrağı da taşımasıdır. Antiemperyalist mücadeleyi simgeleyen bir bayrağın yurtseverlerin, devrimcilerin ve komünistlerin elinde iğreti durmayacağı açıktır. Ancak Türkiye'de doğal olmayan şeyler yaşanmış ve yaşanmaktadır. Türkiye, kendisinin parçası ve asli unsuru olan Kürt halkının inkâr edildiği ve yok sayıldığı bir ülke haline gelmiştir. Bu inkâr politikalarının en önemli araçlarından birisi, ne yazık ki "bayrak" olmuştur. ABD beslemesi ırkçıların Türk-Kürt düşmanlığı yaratırken bayrağa sımsıkı sarılmaları, onların zavallılığıysa bizim de utancımızdır. Türk bayrağını yırtan ya da yakanlarla, başka halklara zulmederken eline bayrağı alarak poz verenler, bu ülkeyi büyük bir yıkıma doğru götürmektedir. 12 Eylül faşizmi sırasında Amerika'dan emir alan generaller, bayrağı bir işkence aracı olarak kullanacak kadar pervasızlaşmışlardır. Haftalar boyu gece gündüz İstiklal Marşı dinletilen tutuklular ucuna bayrak takılmış sopalarla dövülmüştür. Bu uygulamaların geride kaldığı da söylenemez.

Devamı da var...Çetecilerin, uyuşturucu kaçakçılarının, çek-senet tahsil eden mafya özentisi serserilerin cenazeleri Türk bayrağına sarılmakta, cezaevlerinden tahliye edilen katiller bayraklar eşliğinde "ulusal kahraman" ilan edilmektedir.Bu ülkede "bayrak" suç işleyenlerin, işbirlikçilerin, ABD uşaklarının kendilerini aklama vesilesi durumuna getirilmiştir. Türk bayrağı, emperyalistlerin terör örgütü NATO bayrağının yanına dikilmiştir. Türk bayrağı, emperyalist Avrupa Birliği'nin binasının önünde dalgalanmaktadır.Suçlarından, vatan hainliklerinden utananlar, bayrağın arkasına saklanmaktadır. Bizim mücadelemiz, faşistleri, ırkçıları, çetecileri, ABD uşaklarını bu bayrağı taşıyamaz hale getirmeye dönüktür. Eğer ay-yıldızlı bayrak bağımsızlığın ve egemenliğin sembolüyse, bu ülkeyi bağımlı hale getirenlerin, bu ülkeyi egemen bir ülke olmaktan çıkaranların elinde ne aramaktadır?

İşte bu nedenlerle TKP, bir zorla itaat ve suçları gizleme aracı olarak kullanılan Türk bayrağını eylemlerde taşımamaktadır. Ancak bu durum bayrağın ırkçı, çeteci, Amerikancı ve işbirlikçilerin eline terk edildiği anlamına da gelmemektedir.




Bu ileti en son melnur tarafından 26.09.2013- 17:35 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Benzer konu yok
Etiketler   Sorularla,   TKP
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS