Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

yura  |  Cvp:
Cevap: 25
18.12.2014- 21:12

silahlı işçiyle ne demek istiyorsunuz? sosyalist düzendeki orduyu silahlı işçiler olarak mı alıyorsunuz? öyleyse silahlı işçi derken işyerine silahla giden anlamında mı kullanıyorsunuz?

tarihselmaddeci  |  Cvp:
Cevap: 26
19.12.2014- 12:09

Alıntı Çizelgesi: yura yazmış

silahlı işçiyle ne demek istiyorsunuz? sosyalist düzendeki orduyu silahlı işçiler olarak mı alıyorsunuz? öyleyse silahlı işçi derken işyerine silahla giden anlamında mı kullanıyorsunuz?



"devlet ve devrim" adlı kitapta da belirtilen, tüm üyelerinin silahlı olduğu yapıdan bahsediyorum.

sscb'deki kızıl ordu uygulaması farklı bir yapı, orada işi askerlik olan subay kurumu var. dönemin şartlarına göre böyle bir yapının var olması gerektiği düşünülmüş ve kurulmuş. ancak sovyetlerde kanunu uygulatacak, eşitliği sağlayacak olan hepsi silahlı olan işçilerin yapılanmasıdır.

yura  |  Cvp:
Cevap: 27
19.12.2014- 13:11

Alıntı Çizelgesi: tarihselmaddeci yazmış

Alıntı Çizelgesi: yura yazmış

silahlı işçiyle ne demek istiyorsunuz? sosyalist düzendeki orduyu silahlı işçiler olarak mı alıyorsunuz? öyleyse silahlı işçi derken işyerine silahla giden anlamında mı kullanıyorsunuz?



"devlet ve devrim" adlı kitapta da belirtilen, tüm üyelerinin silahlı olduğu yapıdan bahsediyorum.

sscb'deki kızıl ordu uygulaması farklı bir yapı, orada işi askerlik olan subay kurumu var. dönemin şartlarına göre böyle bir yapının var olması gerektiği düşünülmüş ve kurulmuş. ancak sovyetlerde kanunu uygulatacak, eşitliği sağlayacak olan hepsi silahlı olan işçilerin yapılanmasıdır.



parti üyelerinin devrimden sonra silahlı olup olmamasına bir şey diyemem ancak devrimden sonra da sosyalizmin düzenli orduya ihtiyacı olacaktır. bu yüzden sosyalizmde düzenli ordunun olmaması gerektiğine inanmıyorum. emperyalizmin egemenliğindeki bir dünyada bu düşünce bana saçma geliyor.

tarihselmaddeci  |  Cvp:
Cevap: 28
19.12.2014- 13:30

Alıntı Çizelgesi: yura yazmış

Alıntı Çizelgesi: tarihselmaddeci yazmış

Alıntı Çizelgesi: yura yazmış

silahlı işçiyle ne demek istiyorsunuz? sosyalist düzendeki orduyu silahlı işçiler olarak mı alıyorsunuz? öyleyse silahlı işçi derken işyerine silahla giden anlamında mı kullanıyorsunuz?



"devlet ve devrim" adlı kitapta da belirtilen, tüm üyelerinin silahlı olduğu yapıdan bahsediyorum.

sscb'deki kızıl ordu uygulaması farklı bir yapı, orada işi askerlik olan subay kurumu var. dönemin şartlarına göre böyle bir yapının var olması gerektiği düşünülmüş ve kurulmuş. ancak sovyetlerde kanunu uygulatacak, eşitliği sağlayacak olan hepsi silahlı olan işçilerin yapılanmasıdır.



parti üyelerinin devrimden sonra silahlı olup olmamasına bir şey diyemem ancak devrimden sonra da sosyalizmin düzenli orduya ihtiyacı olacaktır. bu yüzden sosyalizmde düzenli ordunun olmaması gerektiğine inanmıyorum. emperyalizmin egemenliğindeki bir dünyada bu düşünce bana saçma geliyor.




Ben "düzenli ordu olmasın" şeklinde bir iddiada bulunmadım. Lakin düzenli ordu diyalektik bir gelişimin sonucunda oluşumu sağlanan bir yapıdır. Marks ve Engels, proleterya diktatörlüğünde savunma yapısı olarak silahlı işçilerin ordusunu ortaya koyar. ancak emperyalizm çağında düzenli ordunun olması gereklilik halini aldığı için ortaya çıkmıştır. lakin ordu, antika bir tabakadır. ortadan kaldırılması gereklidir. modern yapıda öngörülen, halk ordusu dediğimiz profesyonel subayların değil, iş süreci içinde eğitilmiş subayların yönettiği bir ordudur. yani emperyalizmin kerte kerte zayıfladığı dönemlerde, düzenli ordu da tıpkı devlet gibi ilga edilecektir (sönecektir).

yura  |  Cvp:
Cevap: 29
19.12.2014- 18:56

silahlı işçiler konusunu üretimde bulunan işçilerin aynı zamanda   polis gücü veya asker olması şeklinde yorumlamıyorum. proleterya ideolojisini savunanların bu işleri yapması olarak anlıyorum. öteki türlü denetimsiz bir ortamın ortaya çıkmasına yol açmış oluruz.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 30
29.12.2018- 22:24

Proleter diktatörlük de bana göre sulandırılan bir konu. Proleter diktatörlük hoşa gidecekse proleter demokrasi anlamına da gelir. Ya da proletaryanın devleti vb. Proleter diktatörlüğün parti diktatörlüğüne dönüşebileceği iddiası nedeniyle partinin etkinliğinin en aza indirilmesini savunmak üzerinde çok da düşünülmemiş bir siyasal tavır olarak geliyor bana. Hem devlet olacak hem bürokrasi olmayacak, hem sınıfsal mücadele sosyalizmde de sürecek ve hem de partinin etkinliği olmayacak!

Mümkün mü?

Mümkün değil!

Neden?

Partisiz siyasal devrim neden mümkün değilse, aynı nedenle de partisiz veya etkinliği sınırlandırılmış bir partiyle sosyalist kuruluş mümkün değildir.

Nedeni burada yatıyor.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 31
25.07.2020- 04:52

Başlığı baştan sona okudum ve ne güzel bir dönem çok önemli sayılabilecek konuları tartışmışız. Parti diktatörlüğü mü, proleter diktatörlük mü; parti diktatörlüğü proleter diktatörlüğe döner mi? Ya da proleter diktatörlük dediğimiz şey gerçekten sınıfın aklı olan partinin diktatörlüğü mü? Bu konularda zihinsel egzersizler yapmak gerçekten önemli.

Proleter diktatörlük basitçe bir işçi sınıfı devleti anlamındaysa ve siyasal devrimden sonra burjuva devletin parçalanması sonucu oluşturulacaksa ve aynı zamanda devlet denilen mekanizmanın da hem bürokratik olmaması ve hem de proleterlerin doğrudan katılımını esas alması amaçlanacaksa bunun nasıl olması gerektiği üzerinde durmak gerektiği açıktır. Ne var ki, bu konuda yabana atılmaması gereken konu kuruculuğun (sosyalizmin) komünizme yani sınıfsız bir yapıyı amaçlayan bir süreç izleme zorunluluğunun olması ve sınıfın aklını temsil eden partinin öncülüğü olmadan da bu sürecin kendiliğinden bir süreçle gerçekleşemeyeceği gerçeğidir.

Birinci ilkemiz bence bu olmalı.

Parti sınıfın aklını temsil eder. Parti olmadan, partinin hem devrimde ve hem de devrim sonrasındaki öncülüğü kabul edilmeden ne proleter devlet(diktatörlük) kurulabilir ve ne de ''bilinçli'' bir şekilde sınıfsız topluma yönelik adımlar atılabilir.

Böyle olması, sürecin bu ilkeye bağlı olarak işlemesi her zaman doğru sonucu verir mi, sorusu önem kazanıyor. Partinin öncülüğüne evet, bu konuda hiçbir tartışma olmamalı ve dolayısıyla partiyi devre dışı bırakan veya önemsizleştiren yaklaşımlarla   soyut demokrasi lafazanlıklarının bence bir kenara bırakılması gerekiyor. Özellikle SSCB'nin çözülmesiyle birlikte liberal (biçimsel) demokrasi çığırtkanlıklarının bolca sosyalist ideoloji içine şırınga edildiği ve bunda da başarılı olunduğu biliniyor. Sosyalistler bu tongaya düşmemeli. Sosyalizmde biçimsel bir demokrasiye, kapitalizmde uygulama alanı bulan bir şekilciliğe ihtiyaç duyulmaması gerektiği iki ayrı sistemin farklı olması nedeniyledir. Kapitalizm özellikle ekonomik alanda ne kadar kendiliğindenci bir sistemse, sosyalizm ise o oranda kendiliğindenci olmayan ve iradeci, bilinçli çabalar gerektiren bir sistemdir. Bu yüzden partiyi işlevsiz kılacak bir yaklaşım hemen, ilk anda reddedilmeli ve analiz dışı bırakılmalıdır.

Demek ki bu süreç partisiz olamıyor; o zaman ikinci kural ya da ilke ne olmalı sorusu üzerinde odaklanmak gerekiyor. Onun da yanıtı var aslında, proletaryanın kendisi. Süreç mutlaka proletaryanın katılımıyla ilerlemeli. Partinin aklı mutlaka bilinçli işçiler eliyle ekonomik, siyasal ve toplumsal düzleme yansımalı. Yeterli değilse ki, yeterli olmayacağı da açıktır, bu konuda sınıfı tarihsel göreviyle donatacak çalışmaların da parti görevi olarak uygulamaya sokulması zorunluluğu vardır. Lenin devrimden sonraki sürecin daha zorlu geçeceği vurgusunda bulunurken, sürece proletaryanın katılımının gerekliliğinin de altını çizmiştir. Hemen her konuda partinin olabildiğince geniş katılımlı olarak aldığı kararların   proletaryanın bilinçli çabalarına dönüştürülerek pratiğe yansıtılmasının gereği vardır, diye düşünüyorum. Parti ve sınıf birlikteliği bu bağlamda hem siyasal devrim ve hem de sonrası için kaçınılmaz olmalı, ve sınıfın doğrudan çabasını sürece katmayı çok da önemsemeyen her türlü pratiğin sonunda çözülmesi zor bir sorun olarak ortaya çıkabileceği gerçeği hiç de yabana atılmamalıdır. Reel sosyalizmlerin belki de -çeşitli nedenlerle- aşamadığı ve sonunda yakıcı hale gelen sorunlarından biri de bu durum olabilir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 32
03.12.2022- 10:16

...bu süreç partisiz olamıyor; o zaman ikinci kural ya da ilke ne olmalı sorusu üzerinde odaklanmak gerekiyor. Onun da yanıtı var aslında, proletaryanın kendisi. Süreç mutlaka proletaryanın katılımıyla ilerlemeli. Partinin aklı mutlaka bilinçli işçiler eliyle ekonomik, siyasal ve toplumsal düzleme yansımalı. Yeterli değilse ki, yeterli olmayacağı da açıktır, bu konuda sınıfı tarihsel göreviyle donatacak çalışmaların da parti görevi olarak uygulamaya sokulması zorunluluğu vardır. Lenin devrimden sonraki sürecin daha zorlu geçeceği vurgusunda bulunurken, sürece proletaryanın katılımının gerekliliğinin de altını çizmiştir. Hemen her konuda partinin olabildiğince geniş katılımlı olarak aldığı kararların   proletaryanın bilinçli çabalarına dönüştürülerek pratiğe yansıtılmasının gereği vardır, diye düşünüyorum. Parti ve sınıf birlikteliği bu bağlamda hem siyasal devrim ve hem de sonrası için kaçınılmaz olmalı, ve sınıfın doğrudan çabasını sürece katmayı çok da önemsemeyen her türlü pratiğin sonunda çözülmesi zor bir sorun olarak ortaya çıkabileceği gerçeği hiç de yabana atılmamalıdır. Reel sosyalizmlerin belki de -çeşitli nedenlerle- aşamadığı ve sonunda yakıcı hale gelen sorunlarından biri de bu durum olabilir.

Bir üsteki yazı bu şekilde sonlandırılmaya çalışılmış ama bir konuyu da atlamışım. Parti ve sınıf birlikteliği elbette önemli ve hem devrim öncesinde ve hem de devrimden sonra toplumsal devrimlerin gerçekleştirilmesi ve sahiplenilmesi açısından da gerekli. Bu yüzden partinin sınıfla arasındaki mesafeyi kısaltacak siyasi çalışmalara ihtiyaç var. Bu da doğru, solcular, sosyalistler tarafından yerine getirilmeye çalışılıyor da, sanırım bu süreçte bir eksiklik var. Belki bir yanlışlık da denilebilir. Partinin demokratik merkeziyetçilik konusundaki yaklaşımının daha ''esnek'' bir yapıya kavuşturulması. Partinin ideolojik yapısı konusunda önemli bir farklılık yoksa parti bu tür eğilimlere karşı dışlayıcı değil (bence) çok daha kapsayıcı olabilmeli ve işleyiş açısından çok daha demokrat ve farklı eğilimlere karşı da tahammül edebilir bir yapıya kavuşturulmalı, diye düşünüyorum. Belki de ülkemizde saray rejimine karşı somut bir kaşı duruş içinde olabilmekle birlikte en temel sorun da bu konu: demokratik merkeziyetçiliğin ve üye yapısının ve işlevinin yeniden gözden geçirilmesi...

Başlıktaki konuya değinilecekse, parti diktatörlüğünün proletarya diktatörlüğünü de sınıfsız ve hatta sınıfı içine almamaya çabalayan bir başka diktatörlüğe dönüştürebilir. Kuruluş sürecinin çok uzun bir süreç olduğu düşünüldüğünde devrim öncesinde olduğu gibi devrim sonrasında da sınıfın partiye, kararlara ve dolayısıyla sürece dahlinin katılımı mutlaka sağlanmalıdır. İşte bunun yolu da sadece doğru siyasi yaklaşımlardan geçmiyor ve aynı zamanda emekçi kesimlere güven verecek bir parti yapısına ve işleyişine sahip olmaktan da geçiyor... Bugünkü gibi böyle çok partili bir parçalanmışlıkla sosyalist partilerin bir çekim merkezi halne gelmesini mümkün görmüyorum. Ve bana öyle geliyor ki, partilerimizin de bu görüntüden çok fazla şikayetleri olmuyor. Sosyalist solu hep içeriye dönük siyasi tartışmalar yapmakla eleştirirdik. Acaba diyorum, iyi kötü şu ''dışa dönük'' siyaset çabalarına biraz daha ara verip   içe dönük bir gerçek ve samimi bir tartışma içine mi girseler?

Arada bir aklıma geliyor!



Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]