Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları
munzur  |  Cvp:
Cevap: 9
31.08.2014- 23:27

İki sorun var: Birincisi AKP'nin ne olduğunu, ne yaptığını sol bir değerlendirmeye tabi tutamamak, ikincisi kürt halkının her türlü demokratik haklarını savunmanın kürt önderliğinin siyasetlerini savunmak anlamına geldiğini sanmak!Bu iki sorun konusunda sıkıntılar yaşadığımız sürece kürt hareketini de, kürt hareketinin parlamentodaki lideri sayılabilecek Demirtaş'ın Erdoğan'ı ayakta alkışlamasını da kavrayamayacağız. Sorun burada yatıyor. Bakın kürt ulusal hareketi ( özellikle sanaldaki sempatizanları) ve kuyrukçu takımından ilkesel bir AKP karşıtlığı göremeyişimiz neden sorgulanmaz? Yanıtı çok basit bunun, kürt ulusal hareketinin AKP'nin ne yaptığı hiç umurunda değil. AKP birinci Cumhuriyet'in kazanımlarının altını oyarken ve gerici-dinci bir Cumhuriyet'in kilometre taşlarını döşerken ortaya çıkan tepkilerin yarattığı gerilimin boşluklarından kendilerine bir şeyler düşeceğini sanmaktadır. Bunun bir yığın örnekleri var. AKP'ye bu yüzden ''toz kondurmuyorlar''. Demirtaş'ın Erdoğan'ı ayakta alkışlaması ilk örnek mi? Sonradan üzüleceği anlık yanılgı mı? Bu Demirtaş değil miydi, Haziran direnişi başladığında ''AKP hükümetini devirmeye yönelik yönelik her türlü kalkışmaya karşıyız'' diyen! Neden şaşırıyoruz?

Kürt ulusal hareketinin giderek sağa kayması ve ülkeye dinci faşizmi yerleştirmeye çalışan AKP'yi iktidarda tutacak, ona siyasi alan açacak ve destek verecek her türlü siyaseti varlık sebebi haline getirmesi, bu siyasete yedeklenen kuyrukçu takımını etkilememesi ve biçimlememesi mümkün mü?

Türkiye solu artık kürt ulusal hareketinin bu gerici siyasetine karşı tavır almalıdır.
Türkiye solu artık bu gerici siyaseti parlatmaktan başka bir işlevi olmayan ( özellikle sanaldaki) kuyrukçulara karşı da tavır almalıdır. Demirtaş'ın Erdoğan'ı ayakta alkışlamasını görüp, kürt ulusal hareketinin giderek daha da sağa kayan siyasetlerini görmez ve bu siyasetleri kuyrukçulukları gereği parlatmaya çalışan sözde solcuları deşifre etmezsek, sadece Demirtaş örneğine sıkışmış bir eleştirinin bana göre fazla bir anlamı olmayacaktır.


Demirtaş'ın yemin törenindeki tavrı, CHP'ye yönelik eleştirisi önümüzdeki süreçte de AKP'yle ilişkisini sürdüreceği ve bu konuda farklı bir tavır içine girmeyeceğini gösteriyor. Bu siyasi tavır bile Türkiye solcusu ile kürt hareketi arasındaki açının hayli açık olduğunu ve kapanmasının da hemen hemen olanaksız olduğunu gösteriyor. Bana göre Türkiye solu kendi göbeğini kendi kesmek durumundadır ve AKP faşizmine karşı kürt hareketinden hiç bir destek beklememeden kendi yolunu çizmelidir. 30 Ağustos'da Ankara'da yapılan geniş çaplı sol birlik toplantısı umarım bu konuda bir umut ışığı olur.

Kaçak  |  Cvp:
Cevap: 10
01.09.2014- 14:04

bu alkış meselesi, tam da solumuzun zihinsel kapasitesine denk biçimde lastik gibi uzatıla uzatıla tartışıldı. rte'yi alkışladığı için demirtaş'ı yerden yere vuran mâlûm zevat, onun ne liberalliğini, ne etnikçiliğini, ne akp yandaşlığını bıraktı. solculuğu kendilerinden menkul bu pek mâlûm zevatı biz benzer pek çok konudaki benzer tavırlarından biliyoruz. söz gelişi bu forumda bana karşı söylenen sözler, yakıştırılan etiketler...

bu mâlûm zevatın bir kısmı cumhurbaşkanlığı seçiminde chp-mhp vb.nin "çatı adayı" ekmeleddin'i desteklemişti. eğer rte'nin töreninde meclise katılan ekmeleddin olsaydı ve muhtemelen alkışlasaydı, bu mâlûm zevat o zaman şimdiki tatavayı yapmayacaklardı. o zaman hemen ekmeleddin'in ne kadar kibar ve nazik birisi olduğunu, alkışlamayı da nezaket gereği yaptığını anlatacaklardı.

demek ekmeleddin'e nezaket serbest, selahaddin'e yasak, öyle mi?..

bu mâlûm zevatın bir kısmı da seçimlerde kerhen, demirtaş'a oy vermişlerdi. şimdi bunlardan birisi kalkmış, "o kadar oy verdik" demeye getiriyor. "bre adam, al oyunu da çek git" diyesi geliyor insanın. dedim de zaten, ilgili yerde...

"alavare, dalavare, kürd memet nöbete" diye bir halk deyişi vardır. bunlarınki de o hesaba geliyor. demirtaş veya kürd memet nezakete dikkat edemez; kurallara, protokole uymak gibi hassasiyetler ancak ekmeleddin ve diğer beyaz türkler'a aittir. kaba kürd'den beklenen ancak kaba ve sert tavırlardır. silah sıksın, taş ve molotof atsın, sertçe konuşsun... ama protokolde ayağa kalkıp seçilmiş bir cumhurbaşkanını alkışlamasın. o tür incelikleri türk'lere, beya türk'lere bıraksın.

berkin elvan'ın katilini nasıl alkışlarmış! sanki senin alkışladığın, cumhuriyetin tarihsel kazanımı diye tepemize sürekli kakıp durduğun tarihî karakterler hiç kimseyi öldürmedi. sanki dersim 1938, uzaylılarca gerçekleştirildi. sanki maraş katliamı olurken ecevit hükumette değildi ve demirel de "bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz" diye höykürüp durmuyordu.

yıllar sonra, 1990'lı yıllardaki faili mechullerde yüzlerce, binlerce insanımız, gencimiz, kalleşöe katledildiğinde bu beyaz türklerin göklere çıkardığı "cumhuriyetin tarihsel kazanımları"nın figürleri yoktu iktidarda. ağar devlet için operasyon yapıp onlarca devrimci genci "çatışmada ölü ele geçirirken" sanki kazanımlar tehlikede değildi gibi? "bacamız" çiller "vatan için kurşun sıkan şerefli" şefersizlere arka çıkmıyordu sanki. ve "hayata dönüş" operasyonunda onca devrimci mahkûm öldürülür, sakat bırakılır ve yakılırken, başbakan ecevit ve adalet bakanı sami türk, bu beyaz türk'lerin tepkisini şimdi olduğu kadar almıyordu.

bu beyaz türkler, içlerinde solcu(!) olanları da var elbet, berkin elvan'ın katiline karşı maaşallah pek hassaslar ama burakcan'ın katiline karşı hiç de hassas değiller. hassasiyetleri bile ince ve gelişmiş bu beya türk'lerin.

ali ismail korkmaz'ın vahşice öldürülmesindeki hassasiyetlerini takdir ediyorum. çocuk yaşında kapsüle hedef olup hayatını kaybeden berkin elvan'ın ölümüne hassasiyetlerini kabul ediyorum. gezi eylemleri sırasında otoyolda araba çarpıp hayatını kaybeden gence karşı bile çok hassaslar. ama allah rızası için biraz da işlerine gelmeyenlerin ölümlerine karşı da hassas olsalar ya!

biraz da bu ülkede çözüm süreci denen bir sürecin yaşanmakta olduğuna kulak kabartsalar ya. bu sayede silahlar susmuş durumda ve insanlar öldürülmüyor. buna biraz sevinseler ya. kürd'leri ihanetle, yandaşlıkla, kuyrukçulukla suçlamadan önce onların önceliğinin kendi süreçleri olmasının son derece doğal olduğunu kavrasalar ya.

demirtaş'ın, bu beyaz solcuların silik varlıklarından heyecan duyamamasını, kimbilir kaçıncı kez seçim kaybetmiş ve her seferinde daha da kötü bir yenilgi tatmış bu soluk benizli sola karşı biraz şüpheci yaklaşmasını anlayışlar karşılasalar ya.

toplumda artık hiç bir ağırlıkları kalmamış olan bu sözde sola karşı gereğinden fazla olumlu yaklaştığını görseler ya.

kandil'deki cemil bayık'a bile "beyoğlu'ndaki marjinaller" dedirten abuk sabukluklarının artık kabak tadı verdiğini anlasalar ya...


abbas  |  Cvp:
Cevap: 11
01.09.2014- 14:51


bu alkış meselesi, tam da solumuzun zihinsel kapasitesine denk biçimde lastik gibi uzatıla uzatıla tartışıldı. rte'yi alkışladığı için demirtaş'ı yerden yere vuran mâlûm zevat, onun ne liberalliğini, ne etnikçiliğini, ne akp yandaşlığını bıraktı.


Demirtaş zaten hem liberal, hem etnikçi hem de AKP yandaşı, bunda şaşıracak bir şey yok. Böyle olduğu için alkışlıyor, böyle olduğu için CHP'nin protestosuna karşı çıkıyor. Siz neyi savunuyorsunuz anlamadım, konuyu bir kenara bırakmışsınız ve size yöneltilen eleştirileri doğrularcasına yine sola çatmışsınız. Bu tavır sizde alışkanlık haline gelmiş.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 12
02.09.2014- 10:05

  Demirtaş: Yüzde 52'nin iradesini alkışladım

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın TBMM’deki yemin töreni sırasında ayakta alkışlamasına yöneltilen eleştirilere, “Ben Erdoğan’ı değil, yüzde 52’yi alkışladım” karşılığını verdi.

Odasında bir grup gazeteciyle sohbet eden Demirtaş, yemin törenindeki tavrına yönelik eleştirilerle ilgili sorulara şu şekilde cevap verdi: “Rakibim kazanmış kürsüde yemin ediyordu. Salonda hiç kimse alkışlamasaydı, AKP’liler alkışlamasaydı dahi ben alkışlardım. Bana düşen, yakışan oydu. Bu, Erdoğan’ın düşüncesini, kişiliğini alkışlamak değil, yüzde 52 oy almış birinin yemin töreninde yüzde 52’nin iradesine duyduğum saygının ifadesi. Adaletsiz bir yarış olduğunu biliyoruz ama ona oy verenler aptal değil, geri zekâlı, hırsız, katil değil, halktır ve halkın iradesi ayakta alkışlanır. Teorik olarak ben de yemin ediyor olabilirdim; o zaman isterdim ki rakiplerim beni alkışlasın. Bana anayasa ve içtüzük kitapçığı fırlatmasın isterdim. Bizler çözüm, diyalog adına siyasete destek için oy istiyoruz, o diyalog kanallarını kapatmak için oy istemiyoruz. O gün orada benim kitapçık ya da ayakkabı fırlatmamı istemiyordu bana destek verenler. Çizgimize yakışan bir duruş sergilediğimizi düşünüyorum. CHP protesto hakkına sahiptir. Ama kimse kusura bakmasın, Meclis Başkanı’na kitapçık fırlatmak nezaketsizliktir.”

İleri haber

umut  |  Cvp:
Cevap: 13
02.09.2014- 11:51

Yüzde 52’yi alkışlamak…
Kemal Okuyan


Demirtaş, “alkış” vakasına derinlik katmış oldu. “Ben Erdoğan’ı değil, ona oy veren yüzde 52’yi alkışladım” açıklaması gerçekten tartışmaya değer. Selahattin Demirtaş’ı değil de, bu yaklaşımı…

Yeni bir tartışma değil elbette bu. “Halk” kavramının şekilsizliği, barındırdığı muğlaklık başa her zaman bela. Pek az kavram sosyolojik ve siyasi bağlamlarda bu kadar geniş bir marj içinde anlam kazanmış. Biraz da bu nedenle “halk” aynı zamanda tüm siyasi hareketlerin hegemonya mücadelesinin konusudur.

Solun hemen bütün kulvarları, halkçı bir damar yakalama, o damarı temsil etme iddiasındadır. Başka türlüsü zaten olmaz. Sonuçta bir ülkenin ileriye doğru hamle yapması için gerekli unsurların (kültürel, ideolojik, siyasi) korunup yeniden üretileceği toplumsal zeminden söz ediyoruz. Bu toplumsal zeminin sıfırlandığı ya da daraldığı ülkelerde devrimci hareketin işinin çok zorlaşacağı açık. Buna ek olarak, sözünü ettiğimiz toplumsal zeminin siyasal hareketler açısından steril ortamlar sunmayacağı, tarihsel süreçlere bağlı olarak özgül karakter kazanacağı unutulmamalı. Bu anlamda halkçılık kendi başına uzak durulması gereken bir akımken, devrimcilik iddiasındaki her hareket halkçı bir yan taşımak durumunda.

Ancak, ileriye doğru hamle yapılması için gerekli unsurların korunup yeniden üretileceği toplumsal zemin, tek başına “nicel” büyüklükler üzerinden tarif edilemez. Dahası, toplumsal olan her zaman “ileri” olanı taşımaz. İnsanlık çok eski zamanlardan bu yana iyi, doğru ve güzel kavramlarını durup dururken geliştirmedi. Toplumların bütün değer sistemleri aslında bu üç kavram etrafındaki çatışmalar üzerinden şekilleniyor. İşte burada “halk”, eğer sosyolojik bir tanımın içine sıkıştırılmayacaksa iyi, doğru ve güzeli içinde barındırabilen bir toplumsallıktır.

Çok kaşınsa da, çarpıcı olduğu için vazgeçemeyeceğimiz örnek Hitler Almanyasıdır. İşsizinden, sanayi işçisine, teknik elemanından köylülüğe, başka bir konjonktürde rahatlıkla halk olarak nitelendirilebilecek bir kesim Nazi çılgınlığının peşinden gitmişti. Bu toplam, “halk” değildir.

İyi, doğru ve güzel oradan çıkmamıştır. Kızıl Ordu faşizmin hakkından geldikten sonra neredeyse tamamen yıkıntıya dönüşmüş bir ülkenin yarısında iyiyi, doğruyu, güzeli taşıyacak bir kuruluş için, Demokratik Almanya için kollar sıvandığında, yalnızca katiller değil, Hitler’i destekleyen milyonlarca kişi de bir kenara ayrılmış, onlara kuşkuyla yaklaşılmış, bu kolektif suçun parçası olmayanlara yaslanılmıştır. Yüzde 20 midir, 30 mudur, bunu bilemem. Ama “halk” odur, oradadır. Diğerleri çok açık ki bir sağıtım konusudur.

Şimdi Demirtaş bizdeki yüzde 52 için, “onlar halk” demiş. Tercihlerine saygılıymış.

Mesele de burada.

O yüzde 52, bu coğrafyada iyiyi, doğruyu, güzeli taşıyan bir toplumsallık değil. Bunu söylemek, bu geniş ve çoğunluğu ezilenlerden oluşan kesimi yok saymak anlamına gelmiyor. Türkiye’de geçmişten bugüne süzülerek gelen ülkenin ileriye doğru hamle yapması için gerekli unsurlar orada kendilerini koruyup yeniden üretemez. İyinin, doğrunun, güzelin bu geniş toplumsallığa taşınması, öncelikle iyinin, doğrunun, güzelin kendisine yaşam alanı bulduğu ve direndiği toplumsallıkta kendini güncellemesine bağlı. Güncelleme, siyasi ve ideolojik boyutları olan bir işlem.

Kavgamızda tıkanılan, patinaj yapılan yer tam da burası.

Ve eğer yüzde 52’ye “halk” demeye başlarsak kavgayı gerçekten kaybetmeye başlayacağız. Erdoğan’ı destekleyenlerin “halk” olmadığını söylemek “halk düşmanlığı” değil, bu coğrafyadaki halkçı damarların yok edilmesine karşı çıkma iradesidir.

Yüzde 52, kötü, yanlış ve çirkin değildir; iyiyi, doğruyu ve güzeli taşıyamamakta, farkında olmadan onları öldürmektedir. Böyle bir toplumsallığa saygı duyarsanız, onları kötüye, yanlışa, çirkine teslim edersiniz.

Halkçılık bu değildir.

Buraya kadarı, sınıfsal özelliklerinin üzeri örtülmüş bir nicel büyüklük olarak yüzde 52’yle ilgili. Peki, çoğunluğu emekçi sınıflardan olan bu toplam, Türkiye işçi sınıfı hareketi açısından gözden çıkarılabilir mi? İşçi sınıfının “halk adına” konuşabilmesi için yüzde 52 nasıl kategorize edilebilir? Yüzde 52’yi bir düzlemde, Erdoğan’ın peşinden giden kalabalık olarak değil de, emekçi kitle olarak görmek mümkün mü? Bu soruyu da bir sonraki yazıda yanıtlamaya çalışalım.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 14
02.09.2014- 18:17

Demirtaş'ın eyleminin de söyleminin de savunulacak bir yanı yok. Demirtaş solcu falan değil. Kendi söylemişti, sadece ''solcu gelenekten geliyorlar''. O kadar. Hem sanalda ve hem de burjuva medyasında, özellikle liberaller tarafından çok fazla cilalandı. Nerdeyse bir sosyalist olduğu algısı yaratıldı. Bunlar doğru değil ve sonuçta özellikle sol sempatizanlar üzerinde yanlış bir algının yaratılmasına da yol açıyor. Demirtaş bir liberal. Bugün kürt hareketinin izlediği siyaset de bu çerçevede. Bugün vardıkları nokta, ''radikal demokrasi''. Somut açılımı kapitalizmin devlet biçiminin demokratikleşmesini savunuyorlar. HDP'nin önündeki hedef bu. Solcuların sosyalistlerin içine girebilecekleri bir hedef-doğrultu olabilir mi?

Daha sorunlu tarafı, bu hedefi AKP'yle birlikte gerçekleştirme doğrultuları. Demirtaş onun için Haziran direnişinin ilk günlerinde AKP korumacılığına yeltenmişti. Sanki AKP dinci gericiliği bu ülkeye dayatan bir parti değilmiş gibi. Bir solcu için bunun kabul edilebilir bir yanı olabilir mi?

Demirtaş kendi ideolojisinin gereğini yapıyor. AKP'yi bu ideolojisi bağlamında savunuyor ve onun iktidarından kendilerine ''iyi şeyler'' gelebileceğine inanıyor. Çok şaşırmamak gerek. Şaşırılması gereken, bütün bu gerçekler apaçık ortada dururken hala kürt hareketinin ( Demirtaş'ın ) bu gerici siyasetini görmezlikten gelen sanaldaki kuyrukçuların ciddiye alınır yanlarının olmadığını görememektir.

Bence sorun burada.

Kaçak  |  Cvp:
Cevap: 15
02.09.2014- 19:46

bu alkış meselesi, tam da solumuzun zihinsel kapasitesine denk biçimde lastik gibi uzatıla uzatıla tartışıldı. rte'yi alkışladığı için demirtaş'ı yerden yere vuran mâlûm zevat, onun ne liberalliğini, ne etnikçiliğini, ne akp yandaşlığını bıraktı. solculuğu kendilerinden menkul bu pek mâlûm zevatı biz benzer pek çok konudaki benzer tavırlarından biliyoruz. söz gelişi bu forumda bana karşı söylenen sözler, yakıştırılan etiketler...

bu mâlûm zevatın bir kısmı cumhurbaşkanlığı seçiminde chp-mhp vb.nin "çatı adayı" ekmeleddin'i desteklemişti. eğer rte'nin töreninde meclise katılan ekmeleddin olsaydı ve muhtemelen alkışlasaydı, bu mâlûm zevat o zaman şimdiki tatavayı yapmayacaklardı. o zaman hemen ekmeleddin'in ne kadar kibar ve nazik birisi olduğunu, alkışlamayı da nezaket gereği yaptığını anlatacaklardı.

demek ekmeleddin'e nezaket serbest, selahaddin'e yasak, öyle mi?..

bu mâlûm zevatın bir kısmı da seçimlerde kerhen, demirtaş'a oy vermişlerdi. şimdi bunlardan birisi kalkmış, "o kadar oy verdik" demeye getiriyor. "bre adam, al oyunu da çek git" diyesi geliyor insanın. dedim de zaten, ilgili yerde...

"alavare, dalavare, kürd memet nöbete" diye bir halk deyişi vardır. bunlarınki de o hesaba geliyor. demirtaş veya kürd memet nezakete dikkat edemez; kurallara, protokole uymak gibi hassasiyetler ancak ekmeleddin ve diğer beyaz türkler'a aittir. kaba kürd'den beklenen ancak kaba ve sert tavırlardır. silah sıksın, taş ve molotof atsın, sertçe konuşsun... ama protokolde ayağa kalkıp seçilmiş bir cumhurbaşkanını alkışlamasın. o tür incelikleri türk'lere, beya türk'lere bıraksın.

berkin elvan'ın katilini nasıl alkışlarmış! sanki senin alkışladığın, cumhuriyetin tarihsel kazanımı diye tepemize sürekli kakıp durduğun tarihî karakterler hiç kimseyi öldürmedi. sanki dersim 1938, uzaylılarca gerçekleştirildi. sanki maraş katliamı olurken ecevit hükumette değildi ve demirel de "bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz" diye höykürüp durmuyordu.

yıllar sonra, 1990'lı yıllardaki faili mechullerde yüzlerce, binlerce insanımız, gencimiz, kalleşöe katledildiğinde bu beyaz türklerin göklere çıkardığı "cumhuriyetin tarihsel kazanımları"nın figürleri yoktu iktidarda. ağar devlet için operasyon yapıp onlarca devrimci genci "çatışmada ölü ele geçirirken" sanki kazanımlar tehlikede değildi gibi? "bacamız" çiller "vatan için kurşun sıkan şerefli" şefersizlere arka çıkmıyordu sanki. ve "hayata dönüş" operasyonunda onca devrimci mahkûm öldürülür, sakat bırakılır ve yakılırken, başbakan ecevit ve adalet bakanı sami türk, bu beyaz türk'lerin tepkisini şimdi olduğu kadar almıyordu.

bu beyaz türkler, içlerinde solcu(!) olanları da var elbet, berkin elvan'ın katiline karşı maaşallah pek hassaslar ama burakcan'ın katiline karşı hiç de hassas değiller. hassasiyetleri bile ince ve gelişmiş bu beya türk'lerin.

ali ismail korkmaz'ın vahşice öldürülmesindeki hassasiyetlerini takdir ediyorum. çocuk yaşında kapsüle hedef olup hayatını kaybeden berkin elvan'ın ölümüne hassasiyetlerini kabul ediyorum. gezi eylemleri sırasında otoyolda araba çarpıp hayatını kaybeden gence karşı bile çok hassaslar. ama allah rızası için biraz da işlerine gelmeyenlerin ölümlerine karşı da hassas olsalar ya!

biraz da bu ülkede çözüm süreci denen bir sürecin yaşanmakta olduğuna kulak kabartsalar ya. bu sayede silahlar susmuş durumda ve insanlar öldürülmüyor. buna biraz sevinseler ya. kürd'leri ihanetle, yandaşlıkla, kuyrukçulukla suçlamadan önce onların önceliğinin kendi süreçleri olmasının son derece doğal olduğunu kavrasalar ya.

demirtaş'ın, bu beyaz solcuların silik varlıklarından heyecan duyamamasını, kimbilir kaçıncı kez seçim kaybetmiş ve her seferinde daha da kötü bir yenilgi tatmış bu soluk benizli sola karşı biraz şüpheci yaklaşmasını anlayışlar karşılasalar ya.

toplumda artık hiç bir ağırlıkları kalmamış olan bu sözde sola karşı gereğinden fazla olumlu yaklaştığını görseler ya.

kandil'deki cemil bayık'a bile "beyoğlu'ndaki marjinaller" dedirten abuk sabukluklarının artık kabak tadı verdiğini anlasalar ya...

melnur  |  Cvp:
Cevap: 16
02.09.2014- 22:57

''ben ayda bir kez bir mesaj yazayım. bu kadarcığına katlanırsınız herhalde. koca bir ayda sadece bir mesaj.'' diyorsunuz. Bu minvaldeki yazılara bir kez olsun katlanabilir miyiz, bilmiyorum ama, ''bir kere'' deyip, aynı yazıyı gün aşırı asmak neyin nesi oluyor? Aynı yazıyı iki kez gönderdiğinizde, ''bir kez'' mi saymalıyız?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]