Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

04.09.2014- 18:10

'Üç tarz-ı muhalefet' ve hukuk
Ali Rıza Aydın


SoL Dergi’nin 4. sayısında “üç tarz-ı muhalefet” başlığı altında Aydemir Güler, “bir yanda CHP’nin dönüşümü, diğer yanda Kürt hareketinin ‘Türkiyelileşmesi’, üçüncü muhalefet tarzı sosyalizm” diye kısaca özetleyebileceğimiz yazısında, AKP’li yıllarda gelinen siyasi muhalefet analizini yaparken, aynı zamanda Türkiye’de hukukun ve doğal olarak yargının başına gelenlerin temel gerekçesini anlatmaya katkıda bulunuyor.

Bu temel gerekçe aslında üç tarz-ı muhalefetin ilk ikisini birleştirerek ikiye indiriyor. Burjuva demokrasisi içinde muhalefet, sosyalist muhalefet… Hukuka bakış ve kural koyucu sürece katkı da bu ikiye indirgemeyle netleşmiş oluyor.

İlk iki muhalefet, yasama organı aracılığıyla devrede; sosyalist muhalefet ise dışarıda… İlk iki, burjuva demokrasisinden bakıyor; üçüncüsü Marksist bakışı temel alıyor. Hukuka Marksist bakış, yalnızca muhalefet tarzı değil, aynı zamanda geleceğin kurulmasının kodlarını veren temel rehber.

Biraz geriden getirirsek, 1970’lerin sonlarında başlayan neoliberal dönüşümlerin iç hukuka yansımasında, 24 Ocak/12 Eylül 1980 hukuku, 1982 Anayasası/uyum yasaları, İMF politikalarının istediği ve 1990’ların ikinci yarısına damgasını vuran iç hukuk metinleri… Ve bu metinler nakli yekun yapılarak 2002 sonundan buyana üzerine eklenen AKP Anayasa değişiklikleri/yasaları hukukta başrol oynuyor.

Hukuk, liberal kaleyi koruma görevini eksiksiz yerine getirirken, halkın siyasetten beklediği umut, seçimden seçime de olsa, hiç tükenmiyor. Örneğin, hiç dokunulmayan % 10 seçim barajı ve çok dokunulan seçim hukuku içinde AKP’yi yenme umutları her seferinde yüzeye çıkıp sonra da gömülüyor.

AKP hep iktidarda kalıyor. Kamu malları ve kaynaklarının sermayeye aktarılması hiç hız kesmiyor. Ücretli emeğin kurallar mengenesine sıkıştırılması hep devam ediyor.

Yargı da bu oyuna uyumda -kendisi üzerindeki kostüm değişiklerini de kanıksayarak- üzerine düşeni yapıyor. İş o noktaya geliyor ki, yeniden görülmeye başlanan davalarda olduğu gibi kötü hukuk üzerinden yargı aracığıyla adalet beklemek başat sorun oluyor.

Toplumsal adalet ve güven duygusunun yittiği yerde, güven ve adalet sağlayan bir hukuk ve bu hukuku hakkınca uygulayan bir yargı sistemi kurulabilir mi? Kurulabilirse kimler kuracak?

CHP’nin ve Kürt hareketinin, ne Meclis içinde ne de dışında burjuva hukukunu da zorlayan bu yapıyı frenleme konusunda kayda değer eylemi yok. Fren çalışmayınca durdurma işlemi de olmuyor.

Kapitalist sistemin hangi yasaları, AKP’nin hangi hukuk girişimleri engellenebilmiştir? Engellenememe gerekçesi “çoğunluk” esasıyla açıklanabilir mi?

İlk iki siyaset, burjuva hukukunun tepetaklak edilmesini dahi engelleyemez iken, onlardan, bırakalım “karşı sınıfsal mücadeleyi”, halk ve emekçiler için katkı beklenebilir mi?

Yıllardır, adli yıl açılış konuşmalarında kulaklara hoş gelen sözcüklerin yıl içinde dosyalara, mahkemelere, adalete yansıdığı görülmüş müdür?

Hukukun adalet yazmadığı yerde yargıdan adalet bekleme mücadelesi… Toplumsal adaletin olmadığı yerde hukuktan adalet bekleme mücadelesi… Verilmeli, verilmedi de böylesi bir mücadele yöntemiyle bir adım ileri gidilemediği de görülmeli.

Hukukla, “çıkar ilişkisi” için oynanmasına engel olamayanların, yargıya hukukla müdahaleye engel olamadığı da görülmeli.

Yozlaşmış bir hukuk havuzunda düzen içi muhalefetle yetinildikçe, üç maymun oynandıkça, sömürü ve gerekçesini yakalanmadıkça, “eski hamam eski tas” sözcükleri bile aranacak… Çünkü artık, kurulu düzeni layıkıyla korurken, kendilerini zorlayan düşünce ve eylemleri suç kapsamına alan ve adına da hukuk diyen, faşizm için yükselişi ve baskısı önlenemeyen bir iktidar var.

Tarih çok örnekle çok uyarı veriyor. Yalnızca AKP dönemine ve hukukuna bakmak bile yetiyor. Böyle bir düzende, “sosyalist iktidar” hedefine kilitlenmemek, göz göre göre insanlığa ihanet yolculuğuna katılmak anlamına gelmiyor mu?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]