Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Dünyadan

Demirtaş ABD'de konuştu: Kobané her an düşebilir ama Türkiye sadece izliyor

Resim Ekleme

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, IŞİD kuşatması altında direnişini sürdüren Kobané’nin saatler içinde düşme tehlikesi olduğunu, fakat hükümetin bunu sadece izlediğini söyledi.

ABD’nin Washington kentindeki Kürt Konferansı’nda konuşan Demirtaş, hükümetin Kobané’yle ilgili hiçbir adım atmamasını sert bir dille eleştirdi. Demirtaş, "Birkaç saat içinde Kobané düşebilir ve binlerce kişi katledilebilir. Türkiye ve ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyona ait ülkelerin jetleri olan biteni sadece seyrediyor" ifadelerini kullandı.

"Kobanê düşerse Türkiye çok ciddi bir IŞİD terör riski altına girecektir. Önlemek için ivedi olarak harekete geçilmeli" diyen Demirtaş, "Madem Türk-Kürt kardeştir diyorsunuz, şimdi Kobané’de bunu ispat etmenin zamanıdır" şeklinde konuştu.

sol

umut  |  Cvp:
Cevap: 1
27.09.2014- 09:37

Daha önce nerelerdeydiniz, Selahattin Demirtaş! Daha önce Suriye yönelik gerici saldırılar düzenlenirken ve Türkiye'de bunun içindeyken o süreçte,   Kobane'nin daha geniş bir kanton haline geleceğini umuyor ve seviniyor muydunuz? Kimden yardım dileniyorsunuz şimdi, bu gerici<çetelerin ardında olan ve pazarlıklar yürüten AKP'den mi?

kemalist  |  Cvp:
Cevap: 2
27.09.2014- 10:16

Türkiye'den IŞİD'e karşı ağır silah istiyorlar, ya sonra? Mehmetçiğe karşı kullanılmayacak mı bunlar? Kendilerini akıllı, dünyayı aptal mı sanıyorlar?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
27.09.2014- 14:44

IŞİD bölge için olduğu kadar Türkiye için de büyük bir tehlike ve tehdittir. Bu tehlikeyi emperyalizmin ve onun bölgedeki taşeronu olan Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye'nin yarattığına hiç kuşku yok. Irak'a kendilerine göre bir biçim verdiğini düşünen ve orada kendine bağlı bir kürt federe devleti ( Barzanistan) kurduğunu düşünen emperyalizmin bir sonraki adımının Suriye olacağı belliydi. Yıllarca Esad'ı düşürmek pahasına Suriye halklarına her türlü ölüm ve katliamdan çekinmedi bu ittifak. O dönemleri hatırlayın, ''Eset gidecek,bölgeye demokrasi gelecek'' naraları her geçen gün burjuva basında daha yüksek sesle söylenir olmuştu. Liberaller ve sol dönekler bıkıp usanmadan bu yalanları tekrarlıyor, emperyalizmin sözcülüğüne soyunuyorlardı. Esat direndi, Suriye halkının büyük bir çoğunluğu Esat'ın arkasında durdu. Bir hafta içinde Şam'da namaz kılacaklarını söyleyenler, süreç uzadıkça kendilerinden geçtiler. TIR'lar silah ve mühimmat taşımaya devam etti. Suçüstü yakalandıklarına önce ''gıda yardımı'' sonra ''Türkmenlere yardım ediyoruz'' dediler. Yalanları kısa zamanda ortaya çıksa bile pişkinliklerine devam ettiler.

Kürt hareketi de bu süreçten yüzünün akıyla çıkamadı ne yazık ki! Müslim dahil zaman zaman AKP'ye destek verdiler, en azından bu konuda gereken tepkiyi göstermediler. Hep pragmatik olmaya çalıştılar, sürece hep etnik bir pencereden-kürt realitesi yönünden yaklaştılar. Emperyalizm güdümündeki gericilik Suriye halkına saldırdıkça, katliamlar yaptıkça sessiz kaldılar. Suriye'nin stratejik geriye çekilişiyle Türkiye sınırında özerklik ilanını da bu emperyalist saldırıların kendilerine sağladığı bir olanak olarak gördüler.

Gericiliğin sadece Suriye'ye karşıt olmayacağı belliydi. Bölgenin inanç ve etnik farklılıkları bu şiddetin önlenemez bir hale geleceğinin de sinyallerini veriyordu. onu da göremediler! Bölge ne kadar karışır, Suriye ve Irak merkezi yönetimleri ne kadar zora düşerse kürtlerin o oranda mevzi ve alan kazanacağını hesap ediyorlardı. Bencilce bir yaklaşım değil miydi?

İŞİD'e karşı direnilmelidir, IŞİD geriletilmeli ve yok edilmelidir. IŞİD'in insanlık düşmanı bir zihniyet olduğu tartışmasızdır. Ama sadece IŞİD'e karşı direnmek de yetmiyor. IŞİD'ı ortaya çıkaran emperyalist amaçlara da karşı çıkılmalıdır. IŞİD'in geriletilmesi emperyalizmin amaçlarının bu bölgede ortadan kalkacağı anlamına yorumlanmamalıdır. Kürt hareketinin bölge perspektifi emperyalizm karşıtlığı olarak somutlaşmadıkça IŞİD yenilse bile bölgedeki kan ve gözyaşı hiç dinmeyecektir. Kürt hareketi bu vebalin altında kalmamalıdır.

Suriye topraklarında ikinci bir Barzanistan için   değmez!

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 4
30.09.2014- 00:47

Kobane: Süreç bitiyor mu? Fatih Yaşlı


Kürt sorununda son “açılım süreci” 2012 yılının sonlarında ve pek de beklenmedik bir şekilde başladı; kamuoyuna açıklanması ise 2013’ün ilk birkaç ayı içerisinde söz konusu oldu.

Peki bu yeni sürecin başlama nedeni neydi?

2012’nin ortalarında silahlı grupların saldırıları yoğunlaştığında, Suriye devleti son derece stratejik bir karar alarak Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Rojava’dan bütünüyle çekildi.

Amaç hem Kürtlerle doğrudan çatışmamak, hem silahlı güçleri daha kritik kentlere kaydırmak hem de AKP’yi Kürt sorununda yeni bir açmazla karşı karşıya bırakmaktı.

Ortaya çıkan askeri/idari boşluğuysa oradaki en etkili ve örgütlü güç olan parti, yani PYD doldurdu ve bir özerk siyasi yapı inşasına girişildi.

Bu ise aslında şu anlama gelmekteydi: Irak’takinden sonra, bu sefer de 800 Km’lik Suriye sınırı boyunca, yeni bir devlet benzeri Kürt oluşumu şekillenmekteydi.

Ancak oluşumun Irak’takinden çok temel bir farkı vardı: Suriye Kürtleri yüzlerini Irak’a, yani Barzani’ye değil; Türkiye’deki Kürt hareketine ve Abdullah Öcalan’a dönmüşlerdi.

Daha da açık söylemek gerekirse PYD, Türkiye’deki Kürt siyasetinin politik, ideolojik ve örgütsel olarak Suriye’deki uzantısıydı.

Bu ise Türkiye’nin yıllardır izlediği ve AKP’nin de özünü değiştirmeksizin muhafaza ettiği Kürt politikası açısından kabul edilemezdi.

Kürt sorununu İslam kardeşliği, cemaatler, sosyal dayanışma ağları gibi “havuç” politikalarıyla ve KCK tutuklamaları gibi “sopa” politikalarının bir aradalığıyla çözebileceğini düşünen iktidar için Rojava büyük bir tehdit anlamına gelmekteydi.

İşte “müzakere süreci”, bir “tehdit” algısı nedeniyle ve bunu bertaraf edebilmek adına devreye sokuldu ve bu sefer PKK yöneticileriyle değil, doğrudan Öcalan’la görüşülmeye başlandı.

Müzakere sürecinin elbette ki her iki taraf açısından anlamı farklıydı. Taraflar, sürecin sonunda anlaşma ihtimallerinin zayıf olduğunu bilseler de, süreci taktik ve stratejik bir çerçeveye yerleştirdiler.

AKP’nin temel amacı PKK’ye silah bıraktırmaktı ve bunu bir kere başardığında gerisinin geleceğini düşünüyordu; yani Kürt sorununu çözmeyi değil PKK’yi tasfiyeyi amaçlıyordu. Bu yapılabilirse hem içeride hem de Rojava’da , “tehdit” bertaraf edilebilecekti.

Öcalan ve PKK ise Türkiye’deki çatışmasızlık ortamı devam ettiği sürece hem Türkiye’de kendilerine daha fazla siyasi kanal açılacağını biliyor hem de Rojava’daki devlet inşasına daha güçlü bir şekilde yoğunlaşabileceklerini düşünüyordu.

Tam da bu nedenle, iktidar ve PKK, içerideki çatışmasızlık ortamını devam ettirirken, Rojava’da bir vekâlet savaşı yürüttüler: Birinin adına cihatçı gruplar ve diğerinin adına YPG güçleri.

Bu savaş uzunca bir süre “sürdürülebilir” bir nitelik taşıdı, çünkü güçler az çok dengeliydi ve Rojava’daki savaş “düşük yoğunluklu” seyrettiği sürece içerideki müzakere sürecine doğrudan ve güçlü bir şekilde etki etmiyordu.

Ancak, ne zaman ki IŞİD iktidarın desteğiyle Rojava kentlerinden Kobane’ye yoğun bir saldırı başlattı, işin rengi o zaman değişti.

Yani Rojava yüzünden başlamış olan süreç yine Rojava üzerinden sallantıya girdi; çünkü iktidar Kobane’nin düşmesinin Rojava’nın sonu anlamına geleceğini düşünüyor ve buna göre hareket ediyordu.

PKK de AKP’nin Rojava’da oynadığı rolün farkındaydı ve özellikle “tampon bölge iddialarının” ardından pozisyonunu buna göre belirlemeye başladı.

Şimdi geldiğimiz noktada kesin bir şekilde “süreç bitti” diyemesek de, bütün göstergeler o noktaya doğru yol aldığımızı gösteriyor.

Birtakım yeni adımlar atılmazsa, süreç, bitişe doğru hızla ilerliyor.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 5
30.09.2014- 11:22

IŞİD’le mücadele yalanları ve sol-Erkin Özalp  


Bazıları için dünyada olup bitenleri anlamak çok kolay. Karmaşık görünen bir gelişme mi yaşanıyor? Kesinlikle bir ABD-CIA tezgahıdır!

Örneğin, böyle bakanlara göre, 49 rehinenin serbest bırakılması, Türkiye’nin askeri müdahale konusundaki nazlanmalarını sona erdirmeye yönelik bir CIA operasyonuydu ve Tayyip Erdoğan’ın izleyen günlerdeki açıklamaları bunu kanıtladı...

İyi ama, rehineler serbest bırakıldıktan sonra, IŞİD’e karşı somut herhangi bir adım atıldı mı?

Tayyip Erdoğan ve bakanları bazı “laf”lar sarf etti elbette...

Ama en azından şu ana dek, IŞİD’e karşıymış gibi sunulmakla birlikte gerçekte bu örgütün işine yaracak olan öneriler geliştirmekten başka bir şey yapılmadı.

Uçuşa yasak bölge, Suriye’nin muhalif örgütlere hava saldırısında bulunmasını engellemek demektir ve IŞİD’e yarar.

IŞİD militanlarının giriş çıkışlarına ve silah-petrol alışverişlerine engel olunmadığı sürece, tampon bölgenin de bu örgüte herhangi bir zararı dokunmaz. Tam tersine, Türkiye’deki Suriyelilerin gönderilmesi planlanan böylesi bir bölge, kolaylıkla, IŞİD’in (ve benzerlerinin) yeni militanlar topladığı, eğittiği ve gerektiğinde sığınak olarak kullanacağı bir bölgeye dönüşebilir!

“Ilımlı” (!) muhalif güçleri askeri açıdan eğitmek ve donatmak denen şeyse, eğitilip donatılan güçlerin hangi saflara katılacakları kendi bilecekleri bir iş olacağından, yine kolaylıkla, IŞİD’e (ve benzerlerine) eğitimli militan ve silah sağlamak anlamına gelebilir!

Bir başka deyişle, Tayyip Erdoğan, “Biz de varız, asker de göndeririz, ama şunlar ve bunlar da olmalı” derken, IŞİD’le mücadele etmekten çok, “Batı kamuoyu”nu kandırmaya çalışıyor. Ve bu arada, gelecekte savaş suçlusu olarak yargılanma olasılığını azaltmak için çaba harcıyor.

Hükümet, IŞİD’i terör örgütü saydığını iddia ediyor. Ama ne Türkiye’de IŞİD’e militan toplayanlara müdahale ediliyor ne de örgütün gelir kaynaklarını kurutmaya yönelik somut adımlar atılıyor.

Kuşkusuz, AKP iktidarı, bir noktadan sonra IŞİD’le gerçekten karşı karşıya gelmek zorunda kalabilir. Ama bugünün gerçeği, IŞİD’in, kendisi açısından büyük bir stratejik önem taşımamasına ve ciddi bir direnişle karşılaşmasına rağmen, AKP’nin beklentilerine uygun bir şekilde, Kobane’ye saldırıyor olması.

Saldırı altındaki Kürtler, doğal olarak, ABD’nin Kobane’deki IŞİD mevzilerine de hava saldırıları düzenlemesini istiyor. Bu arada, Suriye yönetimi de, yine doğal olarak, diğer IŞİD mevzilerine yönelik hava saldırılarını destekliyor.

Birileri hemen uyarmaya başlıyor: Asıl büyük tehlikenin ABD olduğu unutulmamalı. IŞİD, ABD’nin bölge güçlerini hizaya sokmak için kullandığı bir araçtır vb. vb.

Dış destekli katliamcı güçlerle savaşırken dışarıdan gelebilecek her tür desteğe muhtaç olanlar için ne kadar anlamlı katkılar!

Özellikle de, ABD’nin asıl derdi, Suriye’de olup bitenlerden çok, yakın geçmişte işgal ettiği Irak’taki çıkarlarını korumaya çalışmakken...

Daha da ileri gidip, tampon bölge projesini “milli” bir proje ilan ederek AKP destekçiliği yapanlar da var. İşçi Partisi gibi... Ve tabii ki yine ABD karşıtlığı adına!

Tek sorun Kobane’de olup bitenler değil. AKP’nin mezhepçi politikaları, hem Türkiye’yi bir savaş bataklığına doğru çekiyor hem de IŞİD türü örgütlerin ülke içinde de güç kazanmasına yol açıyor.

2 Ekim’de meclise getirilmesi planlanan tezkerenin kabul edilmesi durumunda, AKP iktidarı, Türkiye’yi savaşa sokma yetkisini elde edecek. Bunun sonucu, Suriye’ye hemen asker gönderilmesi olmayacak belki. Ama ister ABD’nin dayatmasıyla isterse dışarıda ve içeride sıkışan iktidarın bir hamlesi olarak gündeme gelsin, Suriye’deki iç savaşın doğrudan taraflarından biri hâline gelmek, sonu belirsiz ve yıkıcı sonuçlar doğurabilecek bir maceraya adım atmaktır.

Diğer taraftan, IŞİD ve benzeri örgütlerin Irak ve Suriye’deki askeri ve iktisadi güçlerini koruyabilmeleri durumunda, bu örgütlerin Türkiye’deki faaliyet alanları da giderek genişleyecek, din adına yeni katliamlar yapılmasının yolu açılacaktır.

Son günlerde üniversitelerde gerçekleşen gerici saldırılar, kimilerine göre, CIA’nın ya da MİT’in “IŞİD’e karşı kamuoyu oluşturma” planlarının bir parçası olsa gerek... Aslına bakılırsa, belki de haklıdırlar!

Öyleyse ne yapılmalı?

IŞİD ve benzeri örgütlerin güçlenmesinin bölgemiz ve ülkemiz için ne tür tehlikeler doğurduğunu halka daha fazla anlatmak ve bu örgütlerle mücadele etmek yerine, sabah akşam “işte bunlar hep ABD’nin oyunları” mı denmeli?

AKP’nin IŞİD ve benzeri örgütlerle ilişkilerini teşhir ederek laiklik mücadelesinin toplumsal zeminini güçlendirmeye ve AKP iktidarının bu tür örgütleri desteklemesini engelleyerek bunların zayıflatılmasını sağlayacak olan bir toplumsal muhalefeti oluşturmaya çalışmak yerine sabah akşam başka tehlikelerin ve tuzakların da var olduğu mu hatırlatılmalı?

Kobane direnişini desteklemek, IŞİD ve benzeri örgütlerle mücadeleyi halkların kardeşliğini güçlendirmenin araçlarından biri hâline getirmeye çalışmak yerine sabah akşam Kürtlere ABD’den destek istemelerinin ne kadar yanlış olduğu mu anlatılmalı?

Tezkere meclisten geçerse AKP iktidarının Suriye’ye asker göndermesini engellemek için savaş karşıtı bir hareket yaratmaya çalışmak yerine sabah akşam hiçbir somut öneri içermeyen analiz yazıları mı yazılmalı?

Peki, bugünün Türkiye’sinde, ikincileri yaparak “temiz” kalınabilir mi?

AKP’ye, IŞİD türü örgütlere ve savaşa karşı mücadele eden bir halk mı ABD’ye daha kolay teslim olur, olup bitenlere seyirci kalan bir halk mı?

proleter  |  Cvp:
Cevap: 6
30.09.2014- 23:04


Kobanê’de IŞİD kuşatması ve direniş sürüyor!



IŞİD çetesinin saldırıları karşısında Kobanê’de direniş kararlılıkla sürdürülüyor. Kobanê’nin çevre köylerindeki çatışmalar gece boyunca devam etti.

Resim Ekleme


IŞİD’in kuşatması altındaki bölgede YPG/YPJ gerillalarının ve Kobanê halkının direnişi devam ediyor. 15 Eylül’den bu yana devam eden ve dün bir kez daha şiddetlenen çatışmalar gece boyunca sürdü. Çatışmalar, ağırlıklı olarak Kobanê’nin çevre köylerinde yaşandı.

17.15: Sınır hattındaki köylerde ve köyler arasında hendek kazılıyor. Türk sermaye devleti tarafından iş makinaları ile kazılan hendeklerin sınırın iki tarafında da Kürt halkını engelleme amacı taşadığı belirtiliyor.

16.20: IŞİD çetelerinin sınır hattındaki bir köyde hareketlendiği görüldü. Araçlarla taciz edercesine toplu olarak hareket eden çetecilerin Elizer'e ilerlediği görüldü.

TSK'ya ait birlikler ve polis ekipleri de sınıra doğru hareketlendi.

12.45: Demirtaş, belediye başkanları ve milletvekilleri ile birlikte Kobanê'ye geçti. Heyetin, Kobanê'deki görüşmelerin ardından sınırda basın açıklaması yapacağı söyleniyor.

11.55: Çatışmalardan kaçan aileler Suruç sınırından Türkiye'ye giriş yapmaya devam ediyorlar. Az önce bebekleri ve çocuklarıyla birlikte sınırdan giriş yapan bir aile Dewşan Köyü'nde karşılandı. Aileyle ilgilenen Suruçlular onları yerleştirebilecekleri bir yer arıyorlar.

11.15: Kobanê'nin Menaze Köyü'nde bir IŞİD tankı daha imha edildi.

Öte yandan, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da Suruç'a geldi. Demirtaş'ın yanısıra, DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek ile milletvekilleri İbrahim Binici, Gülser Yıldırım, İbrahim Ayhan ve Hüsamettin Zenderlioğlu da Suruç'ta bulunuyor. Şu an görüşme halindeler.

10.00: Kobanê direnişine destek vermek amacıyla Suruç sınırında nöbet tutan halka yönelik polis ve asker saldırısı devam ediyor. Dün gün boyu başta Etmanik, Dewşan, Bedhê, Qow başta olmak üzere sınır hattı boyunca gaz bombaları ve tazyikli suyla saldıran Türk askerleri ve polisler, bu sabah Boydê’deki nöbet eylemcilerine saldırdı. Saldırıda 1’i boynundan ve 1’i de sırtından olmak üzere iki kişi yaralandı.

HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ise, polislerle görüşmek üzere gaz bombasının atıldığı kirpi aracının yanına gitmek istediği sırada gaz bombasının hedefi oldu.


Çatışmalar sürüyor...

Çatışmalar sırasında, Kobanê'nin güneybatısında bulunan Minazê Köyü’nde IŞİD’e ait bir tank imha edildi.

Bölgede bulunan muhabirlerimiz tarafından aktarılan bilgilere göre, bu sabah da sınır hattına yakın bir yerden patlama sesi geldi ve dumanlar yükseldi.

Çatışmaların ve patlamaların etkisi, Suruç tarafından da görülüyor.

Kobanê direnişine destek için sınır hattına giden ve dün polis-asker saldırısına uğrayan kitlenin bekleyişi ise devam ediyor.

Öte yandan, TSK’nın da Kobanê sınırına yığınak yaptığı bildirildi.

Kızıl Bayrak

Alisan  |  Cvp:
Cevap: 7
01.10.2014- 14:11

Alıntı Çizelgesi: kemalist yazmış

Türkiye'den IŞİD'e karşı ağır silah istiyorlar, ya sonra? Mehmetçiğe karşı kullanılmayacak mı bunlar? Kendilerini akıllı, dünyayı aptal mı sanıyorlar?

Ve buna siz ve size cevap vermeyerek tastiklemis olanlar "Sol" bakis diyorsunuz. Iste sizin ve benzerlerinizin Sol anlayisi böyle sonuclara gidiyor.

abbas  |  Cvp:
Cevap: 8
01.10.2014- 14:59

Alıntı Çizelgesi: Alisan yazmış

Alıntı Çizelgesi: kemalist yazmış

Türkiye'den IŞİD'e karşı ağır silah istiyorlar, ya sonra? Mehmetçiğe karşı kullanılmayacak mı bunlar? Kendilerini akıllı, dünyayı aptal mı sanıyorlar?

Ve buna siz ve size cevap vermeyerek tastiklemis olanlar "Sol" bakis diyorsunuz. Iste sizin ve benzerlerinizin Sol anlayisi böyle sonuclara gidiyor.



Sen de cevap vermemiş oluyorsun böyle diyerek, Türkiye PKK'nin kan kardeşi PYD'ye ağır silah mı vermelidir? Bunu mu savunuyorsun, bu silahlar Türkiye'ye karşı kullanılmayacak mı; hem de sözde barış sürecinin bittiği ve savaş başlayacağı ifadeleri Kandil'den söylenirken. Bu konuda bir açıklaman var mı ki, yine ortalığı karıştıracak cümleler kuruyorsun?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]