Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Dünyadan
02.11.2014- 11:56

Ali Beysülen yazdı: Mecburiyet değil tercih

Resim Ekleme


ABD’nin PYD ile doğrudan ilişki kurması ve PYD’ye silah yardımı yapması üzerine başlayan emperyalizm tartışmasında, bu işbirliği “mecburiyet” üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Oysa sürecin bu noktaya gelmesinde, Türkiye ve Suriye’deki Kürt liderlerinin politik tercihlerinin belirleyici olduğu görülüyor.

Ali Beysülen -soL

İslam Devleti adını alan Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) militanları, geçtiğimiz haziran ayında Musul'u ele geçirdikten sonra Suriye-Irak sınırını bir buldozerle kazarken çektikleri fotoğrafı “Skykes-Picot'u gömüyoruz” mesajıyla paylaştılar. Sykes-Picot, 1916 yılında İngiltere ve Fransa'nın gizli Ortadoğu'yu parselleme anlaşmasıydı. Ancak yüzyıl içinde dümenin başına geçen ABD için Sykes-Picot Soğuk Savaş sonrasında bir dar gömlek haline geldi.

'Haçlı İttifakı'na önleyici vuruş
IŞİD'in neden Suriye'deki PKK bağlantılı Halk Savunma Gücü'nün (YPG) kontrolündeki Halep'e bağlı Kobane'yi (Ayn el-Arab) hedef aldığına dair çeşitli spekülasyonlar yapılıyor. Bazıları IŞİD'in yeni bir sınır kapısı elde etmek istediğini iddia ederken, kimilerine göre IŞİD, Kobani'yi en zayıf hedeflerden biri olarak gördü ve burada 'yenilmezlik' imajını pekiştirmeyi, tuş ettikleri listesineYPG'yi de yazmak istedi. IŞİD'se yayımladığı 'Dabık' dergisinde Kobani'yi hedef almasını Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) kendisine karşı kurulan ABD liderliğindeki 'Haçlı İttifakı'nda hevesli olmasına bağladı. Nitekim Obama'nın 11 Eylül'deki “Elimiz Suriye'ye de uzanır” konuşmasından sadece bir gün sonra Halep'in kuzeybatısındaki Afrin bölgesinde YPG, her ne kadar PYD lideri Salih Müslim 'laik' olarak nitelendirse de cihatçı silahlı gruplarla 'Fırat Volkanı' adlı bir operasyon odası kurdu. Operasyon odasına dair yapılan açıklamada, IŞİD'e karşı savaş etrafında birleşildiği belirtiliyordu. Tıpkı, Foreign Policy'ye konuşan ABD'li uzmanların bu operasyon odasını PYD'nin kendi siyasetlerine gelmeye başladığına delalet sayması gibi, operasyon odasının bileşenlerinden Rakka Devrimcileri Tugayı adlı eski El Nusra bağlantılı grubun ABD'nin IŞİD karşıtı stratejisinin 'karadaki müttefikler' kontenjanından silah ve eğitim aldığı daha sonra ortaya çıkacaktı. Yani aslında Kobani'deki savaş, PYD'yi ABD'nin kapısını çalmaya mecbur bırakmadı, bilakis ABD'yle Suriye'de birlikte hareket etme çabasının bir sonucu oldu.

Kobane neden ABD'ye muhtaç?
Kobane neden, silaha ulaşmanın bu kadar kolay olduğu coğrafyada IŞİD'in ağır silahlarına karşı koyabilecek silahlara sahip değildi? Ve neden YPG ABD yardımına muhtaç kaldı? 2012'den beri, yani ilk defa Suriye'nin kuzeyinde YPG-PYD kontrolünde alanlar ortaya çıktığından bu yana, Rojava üçüncü kez büyük bir cihatçı saldırısı altında. 2012'de ilk saldırıyı başarıyla püskürten YPG, Türkiye'nin komutasındaki ikinci saldırı dalgasını da kırmayı başarmıştı. Ancak Türkiye'nin hamiliğini yaptığı cihatçı gruplarla Rojava'yı boğmaya çalışması hiçbir zaman YPG ve PYD'yi tam olarak Şam eksenine ittirmedi. Hatta Kürt özneler, Şam yönetiminin güçsüzleştiği anda Türkiye'nin desteklediği cihatçılarla işbirliği sinyallerini artırmaya başladılar. Örneğin 2013 baharında son büyük silahlandırma dalgası başladığında, YPG'nin kendi kontrolündeki Halep Şeyh Maksut'u cihatçı gruplara açması aslında “Esad bu kez devriliyor galiba” yorumlarıyla eşzamanlı oldu. YPG ve PYD'nin “Esad güçsüzleştiği anda karşı cepheye meyletmesi”yse Rusya ve İran gibi silah yardımı yapabilecek ülkelerde güvensizliğe yol açtı. Bu nedenle YPG 2012 ve 2013'te cihatçıların Rojava'ya yaptığı saldırılar sırasında faydalandığı silah yardımından 2014 sonbaharında mahrum kaldı.

Ancak yine de bu ikircikli halin, ne kadar Suriye'deki Kürt öznelerinden kaynaklandığı tartışılabilir. Bu ikircikli tutum daha çok, Türkiye'deki 'çözüm süreci'nden ileri geliyor. Nitekim kantonların kurulmasıyla eş zamanlı olarak başlayan süreçte, son olarak Ankara'ya gelen Salih Müslim'e Türk Dışişleri yetkilileri “Kandil'i değil, İmralı'yı dinle” tavsiyesinde bile bulundu. Kobane savaşına kadar Türkiye ve Suriye'deki Kürt siyasetçilerin bölge siyasetini değerlendirmesinde bir açı farklılığı oluştuğu aşikar. Türkiye'deki Kürt hareketi, Suriye konusunda daha fazla batılı ülkelerle işbirliğini hedefleyen açıklamalarda bulunurken, PYD hiçbir zaman Esad'a karşı attığı adımları son ipleri kopartacak raddeye taşımadı. Nitekim, PYD'yle Şam yönetimi arasındaki ipler sanıldığından daha güçlü. YPG'nin 2012'den beri kontrol altında tuttuğu Cizre kantonu, verimli petrol yataklarına ev sahipliği yaparken, bu petrollerin tek müşterisiyse Şam yönetimi. PYD bu önemli gelir kaynağından kolay kolay vazgeçmeyecek gibi görünüyor.

Dozerin direksiyonunda kim var?
Öncelikle şuradan başlayalım,Kobane savaşı başladığında ABD, Türkiye ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi lideri Mesud Barzani IŞİD'in ilerleyişini izlemekle yetindi. 6 Ekim'de IŞİD, tüm Kobane kırsalını ele geçirip, doğu ve güneydoğu yayı üzerinden şehre girmeyi başarana kadar, 27 Eylül'den beri bu kentteki IŞİD hedeflerini vuran hava saldırıları bile sembolik sayılarda düzenleniyordu. Eş zamanlı olarak ABD'li komutanlar Kobane'yi hava saldırılarının kurtaramayacağını söylediler. 12 Ekim'de ABD Dışişleri Bakanı John Kerry “Kobani bizim için stratejik değil” derken, Türkiye de “PYD'yle IŞİD bizim için bir” açıklaması yaptı. Barzani medyasıysa Kobane'yi vuran uçakların parasının Erbil yönetimince karşılandığını iddia ederek, Kürtlerin gönlünü eğlemeye çabalıyordu. 20 Ekim'de YPG'nin doğrudan ABD askeri yardımını almasıyla bir anda Ankara ve Erbil, Kobane'ye Peşmerge yollamayı tartışmaya başlarken, Washington'daki askeri yetkililer uğursuz kehanetlerini bir kenara bıraktı. 20 Ekim'deki yardım 12 Ekim'de ABD'nin Suriye Büyükelçisi Rubienstein'la Müslim'in görüşmesinin doğrudan sonucuydu. Bu tarihten hemen sonra Müslim IKBY'ye giderek Barzani hamiliğindeki Suriye Kürt Ulusal Konseyi'yle Rojava'nın yönetimi konusunda pazarlıklara başladı. Şimdi bu Duhok'ta devam edilen görüşmelerde PYD'nin Barzani'nin tepkisini çeken kanton kelimesinin kullanımından vazgeçtiği iddia ediliyor. Barzani ayrıca daha önce PYD'nin karşı çıktığı Peşmerge konuşlandırmasını yapabilmek için Türkiye'yle görüşmeler yürütüyor. Barzani şu an için bölgedeki aktörler arasında, sürecin en büyük kazananı olduğu halde Kürt hareketinde de ABD yardımının ardından yaşanan bir bayram havası var. Bu bayramın nedeniyse “Kobane'nin düşmesini engelleyen ABD silahları” değil, bilakis ABD'nin kendilerini muhattap alması... Öyle ki, Kürt medyasında yazılıp çizilenler bu kritik adımda en son Kobane cephesindeki askeri durumu ve silah yardımının bu açıdan önemini dikkate almayı tercih ediyor.

IŞİD'in Suriye ve Irak'ta yayılması, iki ülke arasındaki sınırı buharlaştırırken, üç ülkedeki Kürt siyasetçiler arasında da yeni köprüler kurulmuş oldu. PKK Rabia bölgesinde Peşmerge'yle hareket ederken, Suriye'deki Kürt hareketi Barzani'yi kızdıran ve ilişkilerin durma noktasına gelmesine yol açan bazı başlıklarda geri adım atıyor. Bu ABD'nin Irak ve Suriye'deki Kürt devletlerini birleştirme ve petrolün bekçilik Türkiye'yi getirme stratejisinin de önemli bir mevzi elde etmesini sağlamış oldu. Türkiye'nin bekçilik yerine hamilik istemesi nedeniyle yaşanan gerilimin ABD'yi rahatsız ettiği bir doğru, ancak daha büyük doğru AKP'nin bu sayede ABD planının işleyebilmesi için önemli bir görevi de yerine getirmiş olduğu. Bu görev, Barzani hamiliğindeki Kürt devletinin Suriye'ye uzanabilmesi için Suriye ordusu üzerindeki baskının daim edilmesi. ABD'yle didişen AKP bu baskının devam etmesini sağlayan cihatçı grupların kontrolünü elde tutmayı başarıyor.

* soL dergisinin 26 Ekim tarihli sayısında yayınlanmıştır

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]