Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

05.11.2014- 23:28

Hava kar topluyor

AKP iktidarının hangi temeller üzerine kurulduğu ve iktidarını sürdürmek için bu temelleri nasıl güçlendirdiği görmek için sadece Ermenek’in altına/arkasına bakmak yeterli. Soma katliamından (13 Mayıs tarihinde 301 işçi) sonraki ikinci büyük işçi katliamı (29 Ekim tarihinde 18 işçi) Ermenek’te yaşandı. Bu iki tarih arasında ise yani altı ayda iki Soma katliamı daha yaşandı yani bu iki tarih arasında toplamda 600’den fazla işçi, “iş kazası” adı altında katledildi. Ve bu durum ne kader ne rastlantı ne de münferit. Tamamen bilinçli,   iradi ve sistematik. Neoliberal kapitalizmin esasını oluşturan “mülksüzleştirme ve işçileştirme” planının sonuçları. Zaten AKP de tam da bunları yapsın diye getirildi/geldi.

Ermenek’te katledilen 18 işçi, toprağından koparılan, tarım alanları ve üretim olanakları özel politikalarla ellerinden alınan (mülksüzleştirilen) ve madenlerde/inşaatlarda çalışmaktan başka hiçbir tercih bırakılmayan (işçileştirilen) milyonlarca emekçinin sadece küçük bir kısmı.[1] Tıpkı Hakkari’den, Trabzon’dan madende çalışmak için Soma’ya gelmek zorunda kalan diğerleri gibi. Tıpkı Tokat’tan, Urfa’dan gelip Torunlar İnşaat’ta çalışmak zorunda kalan diğerleri gibi. Tıpkı kendi toprağından koparılıp kilometrelerce uzaktaki bir başkasının toprağında çalışmak üzere yollara düşen ve bu yollarda hayatını kaybeden mevsimlik işçiler gibi.[2]

Tayyip Erdoğan AKP’sinin “ulusal” ve ulusaşırı sermaye sınıfı tarafından (her şeye rağmen) çok sevilmesinin nedeni bu. Sermayeye, emeğini en ucuz, en güvencesiz ve en örgütsüz şekilde sermayeye satmaktan başka hiçbir tercih şansı olmayan milyonlarca insan sunmak.[3]

Tayyip Erdoğan bunu yaparken kendi iktidarını da güçlendirmek için özel planlar uyguladı/uyguluyor. Başbakanlığının son iki yılında bütün maden ruhsatlarını (yenilenmesi gerekenler dahil) kendisinin iznine, imzasına bağlamıştı. Hepsinden komisyon almak bir yana, asıl neden sermaye sınıfını kendisine mecbur bırakmak, bunların içinden hangilerini palazlandıracağını özel tercihle belirlemek. Çünkü maden sektörü de tıpkı inşaat ve enerji gibi çok kısa zamanda çok kar getiren ve sermaye birikiminin çok hızla büyümesini sağlayan bir sektör. Bu tercihler sayesinde AKP iktidarı döneminde özel ilgiyle büyütülen Çalık, Kolin, Limak, Cengiz, Ağaoğlu gibiler hızla eski tekelci sermaye gruplarıyla (Sabancı, Koç, Eczacıbaşı, vb.) boy ölçüşebilir hale geldi ve AKP’yi iktidarda tutmanın en büyük dayanağı oldular.[4]

AKP iktidarı; mülksüzleştirme, proleterleştirme ve güvencesizleşmeyle özdeştir. AKP iktidarı; kendisine özel çıkar ağlarıyla bağlı ayrıcalıklı sermaye gruplarıyla özdeştir. AKP iktidarı; Tayyip Erdoğan’ın hırsı ve lüksüyle özdeştir. İşte doğanın-kentin talanı, işçi kanı, yolsuzluk ve hukuk tanımazlık üzerinde yükselen Ak Saray, Tayyip Erdoğan’ın kişisel egosunun ve lüksünün göstergesi kaçak cumhurbaşkanlığı konutu, bu iktidarın simgesidir.   1 milyar 370 milyon liraya mal olan, 1000 odalı, en son teknoloji bir yeraltı tüneli sistemi ve anti-casusluk teknolojisine sahip ve imrendiği diğer ülke liderlerinin ikametgahlarından (Beyaz Saray, Kremlin ve Buckingham Sarayı’ndan) daha büyük bir saray. Sadece bununla yetinmedi Tayyip Erdoğan, kendisine 185 milyon dolarlık özel bir uçak da aldırdı. Ve cumhurbaşkanlığı bütçesini yüzde 97 oranında artırarak 201,5 milyondan 397 milyon liraya çıkarttırdı. Tüm bunları yaparken AKP iktidarının asgari ücret için öngördüğü artış oranı ise yalnızca yüzde 3+3 oldu.

AKP iktidarı bir taraftan kapitalizmin azgın sömürü mekanizmalarını yeniden düzenleyip, halkın ortak varlıklarını yağmalarken diğer taraftan bu düzenin zor aygıtlarının, manipülasyon aygıtlarının kritik öneminin de farkında ve bunu her gün yeniden geliştiriyor. Soma’dan çıkardığı ders, madenci katliamlarını engelleyecek önlemler yerine, madenci tepkisini engelleyecek önlemler almak oldu. Özel polis ordusunu Ermenek’e yığdı, Ermenek halkını dünyadan yalıttı, biriken öfkeyi yerel patronaj ağlarıyla sadaka dağıtarak gidermeye çalıştı.

Ermenek, aynı zamanda neoliberal dönemin bir başka gerçeğini de (bir kez daha) gözler önüne sermiştir. “Geleneksel savunma araçlarının aşındığı, emek-sermaye arasındaki politik güç dengelerinin gerilediği, emekçi sınıfların geçim ve yaşam araçlarının büyük bir hızla tahrip olduğu koşullar altında yaşanan, tarihin en büyük işçileşme dalgasının henüz tarihsel anlamda yeni bir devrimci eylem düzlemine sıçrayamamış olması, emperyalist tahribatın sonuçlarına kalıcılık kazandırmıştır.”[5]

Bu saldırganlık karşısında devrimci eylemin kendisini örgütleyeceği çizginin güncel talepleri çoktan belirginleşti bile. Yeni sınıf mücadelesi; taşeronun yasaklanması, iş güvenliği ve işçi sağlığının sağlanması[6] ve elbette ki işçi sınıfının örgütlenmesinin önündeki tüm engellerin kaldırılması ekseninde şekillenmeye başladı.

Tüm bunlarla birlikte Türkiye toplumu, AKP’nin yaşamın her alanını boğan bu baskıcı, gerici ve vahşi sömürü düzenine karşı güçlü bir öfkeyi (yeniden) biriktirmektedir. Kendine “bulduğu” her meşru gerekçede AKP’ye karşı tepkisini göstermekten çekinmiyor. Dünya Kobanê gününde ülkenin dört bir yanında binlerce kişinin sokağa çıkması, Validebağ’da yine binlerce kişinin direniş korteji oluşturması bu kısa dönem içinde tarihe not düşülmesi gereken gelişmeler. Ancak bu noktada insanların AKP’ye karşı doğrudan politik eyleme geçme konusundaki “meşruluk arayışları” üzerinden atlanamayacak bir özellik olarak öne çıkmaktadır.Kobane konusundaki eylemlerin öne çıkan yönü AKP’nin Ortadoğu politikalarına karşı çıkıştan çok, katliamla karşı karşıya kalan Kobane halkına destek ve IŞİD ‘vahşiliğine’ tepki temelinde bir “meşruluk” aranmasıdır. Benzer bir biçimde Validebağ Korusu’na cami yapılmasına karşı çıkış da “meşruluğu”nu koruya sahip çıkmakta, mahkeme kararlarında ve yaşanabilir kent talebinde arayabilmektedir. AKP’nin gerici/dinci politikalarına karşı çıkış daha silik bir özelliktir. Bunlar göz ardı edilecek, küçümsenecek özellikler değil elbette. Ancak gerek kitle tepkisinin gerekse eylemlerin “gizli özne”si herkesin bildiği gibi AKP karşıtlığıdır. Devrimcilere düşen görev de kitlelerin meşruluk arayışını küçümsemek ya da buldukları meşruluk gerekçesini mutlaklaştırmak değil, “gizli özne”yi yani AKP’ye/AKP düzenine karşı olmanın doğrudan bilincini ve eylemini açığa çıkarmaktır.

Tıpkı Haziran öncesi dönemdeki gibi bir “öfke birikmesi”, yapılan ve yapılacak her eylemde biraz daha büyüyor/büyüyecek. Şimdilik daha utangaç, daha tedirgin. Ama daha deneyimli, daha örgütlenmeye hazır. Sadece biriktirmeyi ve ‘patlama anını’ beklemeyi değil, bu öfkeyi politikleşmiş bir isyana dönüştürmeyi hedefleyen devrimciler gibi…

[1] AKP döneminde uygulanan politikalar ve çıkarılan yasalarla tarımda çalışanların oranı %15’lere düşürüldü ve Dünya Bankası programına uygun olarak bu oranın daha da aşağılara çekileceği taahhüt edildi.

[2] Mevsimlik tarım işçileri AKP düzenin bir başka vahşi yüzü. Mevsimlik tarım işçilerinin yüzde 80’i kadın ve bu kadınların yüzde 70’i çocuğuyla birlikte çalışmak zorunda.

[3] “Yaşanmakta olan toplumsal çözülme ve sınıfsal dönüşüm sürecinin, halk sınıfları açısından temel yönü ‘proleterleşme’dir. Türkiye, tarihinin gördüğü en büyük proleterleşme sürecini yaşamaktadır.” Halkın Devrimci Yolu, Bildirge, 2007, syf.113.

[4] Ermenek’teki madenin sahibinin de tıpkı Soma’dakinde olduğu gibi AKP Belediye Meclis Üyesi olması ne kadar şaşırtıcı!

[5] Halkın Devrimci Yolu, Bildirge syf.46.

[6] Bu noktada Türkiye işçi sınıfı mücadelesinde Enerji-Sen’in bu dönem sürdürdüğü direniş bir ilk olarak yaşanıyor. Şu an sürmekte olan Avcılar BEDAŞ direnişi, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili gerekliliklerin yerine getirilmesi talebiyle greve giden işçilerin işten atılmasıyla başlamış ve işe iade talebi de eklenerek devam etme kararı almıştı.

sendika org.

abbas  |  Cvp:
Cevap: 1
06.11.2014- 05:47

Uzunca bir müddet Yeni Türkiye denilmeye başlandı. AKP, AKP'nin yalaka takımı bu kavramı dolaşıma soktu. Eski Türkiye'den farklı bir Türkiye olduğunu söylüyorlar. Yalan değil, Yeni Türkiye bu. Yeni Türkiye aşağıda işçi katliamlarının yaşandığı, yukarıda bu katliamlara uygun dinci faşizmin yürürlüğe sokulduğu sistemin adıdır. Türkiye'de solcu olmak AKP'nin inşa ettiği bu sisteme karşı olmaktır, bu sisteme başkaldırmaktır, bu sistemle sorunu olmaktır. Bu sistemi kuran anlayıştan barış ve çözüm çıkmayacağını bilmektir. Kim kendisini solcu olarak gösteriyor ve bu sisteme ve bu sistemi kuran AKP'ye karşı çıkmıyorsa yalan söylüyordur. O kişi solcu değildir. AKP'yi koruyan kollayan ona meşruiyet kazandıran hiç kimse solcu değildir.

solcu  |  Cvp:
Cevap: 2
07.11.2014- 15:17

Kar toplayan hava bir yağsa da dost düşman, gerici sistemden, AKP'den yana kimdir, kim karşı çıkıyor ve aydınlık bir türkiye istiyor anlayabilsek! Haziran direnişinde örtü bir ölçüde aralanmıştı, yetmedi. Bir tane daha lazım.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 3
07.11.2014- 15:55

Alıntı Çizelgesi: solcu yazmış

Kar toplayan hava bir yağsa da dost düşman, gerici sistemden, AKP'den yana kimdir, kim karşı çıkıyor ve aydınlık bir türkiye istiyor anlayabilsek! Haziran direnişinde örtü bir ölçüde aralanmıştı, yetmedi. Bir tane daha lazım.



Haziran direnişiyle kimin ne olduğunu anlayamadıysan, üç tane daha haziran olsa yine anlayamazsın:)

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]