Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Forum Arşivi

Melih Pekdemir: "Tek Çare Haziranlaşmak!"

TAKSAV İzmir Temsilciliği’nin düzenlediği söyleşiye katılan BirGün yazarı Melih Pekdemir, ‘İktidarın faşist saldırılarının halkın can güvenliğini açıkça tehdit ettiğini, buna karşı direnme ağları oluşturmanın artık zorunluluk haline geldiğini’ söyledi.

İzmir Sanat Merkezi, Oditoryum Salonu’nda düzenlenen ve çok sayıda İzmirlinin katıldığı söyleşide Pekdemir, yeni çıkan kitabı ‘Devrimcilik Güzel Şey Be Kardeşim’ üzerine konuştu: ‘O yıllarda Türkiye adeta ikiye bölünmüştü. Bir yanda ülkeyi Fatsa yapmak isteyenler, diğer yanda Maraş yapmak isteyen katliamcılar vardı. 40 yıl sonra baktığımızda Türkiye’yi Gezi Parkı’ndaki gibi yapmak isteyenler ile Gezil’eri imha etmek isteyenler olduğu görülüyor.. Dün bizim tarafımızda Deniz’ler, Mahir’ler, diğer tarafta Abdullah Çatlı’lar, eli silah tutan katiller vardı. Bugün de bir tarafta Berkin’lerimiz, Ali İsmail’lerimiz, diğer tarafta eli palalıların, IŞİD’ciler’ duruyor. 40 yıl önce, 40 yıl sonraki tercihlerimizin tarihsel bütünlüğü var.’ dedi.

Tek Çare Haziranlaşmak

'12 Eylül’cüleri en çok korkutan sembollerden biri Fatsa'ydı' diyen Pekdemir şöyle devam etti: ''Kenan Evren, bugün darbe yapmasaydık burada Fatsa'dakiler oturacaktı diyordu. Bugünkü 12 Eylül referandumunun paşası ‘Geziciler bana darbe yapacaktı diyor. Dil aynı dil, başımızdaki dert aynı hadise. Dün 12 Eylül mahkemelerinde 'Siz bizi burada örgüt kurmakla   suçluyorsunuz ama tarih bizi suçlayacaksa yeterince örgütlenemediğimiz için suçlayacak' demiştim. Bugünkü paşa da bizim gençlerimizi terörist olmakla suçluyor. O zaman 40 yıl sonra gençlerimize söyleyeceğimiz hadise şu olacaktır: Gençler, siz bu adamın söylediklerinden değil, yeterince örgütlenemediğiniz, Haziranlaşamadığınız için suçlanırsınız. Buna izin vermeyelim.
 
Geçmişten bugüne kavramların çok deforme edildiğini ifade eden Pekdemir, ancak değişmeyen şeylerin hala güçlü bicimde durduğunu da sözlerine ekledi ve şöyle dedi: ‘Bugün emperyalizm lafının yerine küreselleşme, strateji yerine vizyon, propaganda yerine reklam, gecekondu yerine varoş gibi kavramlar kullanılıyor. Ancak 2013 Haziran’ında bir hakikati daha gördük. Yıllar geçse de değişmeyen kavramlar vardır. Bunlardan biri devrimdir. İkincisi devrimi yapabilmek için kullanılan evrensel yöntem isyan etmek ve asi olmaktır. 40 yıl önce de böyle, 40 yıl sonraki çocuklarımız da böyle.’

Devrimci Yol’un alamet-i farikaları

Melih Pekdemir kitabı neden yazdığını 4 başlık altında birleştirdiğini söyleyerek şöyle devam etti:
“Devrimci Yol hikayesinde sıradan birey yoktur ‘en birey’ olmak vardır. Liberaller genelde 'Devrimci örgütlerde insanları robotlaştırılar, birey olmaz' derler. Devrimci yolculuk kültüründe ‘en birey’ olmak vardı. Çünkü o en bireyler, bu girdikleri işe gönüllü olarak girmişlerdi, ne yapacaklarını, başlarına ne geleceğini biliyorlardı. Nasıl yapacaklarına önce kendileri karar veriyorlardı, bunu önce örgütsel organizma ile hayata geçirme derdindeydiler.,

İkinci özelliğimiz, halkın somut sorunlarına sahip çıkma yetimizdi. Kanımca bizi Türkiye sol hareketinde, diğer hareketlerden en fazla ayırt eden özelliklerimizden biriydi bu. Devrimci Yolcular bir mahalleye gittiklerinde 'Bizim mahallemize faşistler saldırıyor, ne yapacağız' diyenlere, ‘Örgütlenin   ve mahallenizi koruyun, biz de size yardımcı oluruz. demişlerdir. Bu farklılık hareketin ortaya attığı her çalışmada vardır, Fatsa ile de taçlandırılmıştır.

Üçüncü özelliğimiz, birçok açıdan farklı siyaset yapma tarzı geliştirmemizdi. O günlerde faşistler okula giderken bizlere silahlarla saldırıyorlar, silsile halde arkadaşlarımızı öldürüyorlardı. Devrimci Gençlik dergisinin 7. sayısında buna ilişkin, Oğuzhan Müftüoğlu’nun formüle ettiği kritik bir tespit vardı. 'Faşistlerin saldırılarına karşı sabit hedef olmaktan kurtulmak gerekir.' şeklinde özetlenecek bu formülasyon hareketin önünü çok açmıştır. Bizler bu sayede faşistlerin beklemediği, ummadığı yerlerde aktif savunmaya geçtik ve bu bizde çok radikal nitelik değişikliği yaratan bir tercih haline geldi. Böylece hayatın hakikaten her alanında, her mücadele biçimini kullanarak lafta değil faşizme karşı herkesle birlik olarak parça parça, biriktire biriktire düşmanı güçsüzleştirerek bir özgüven kazandık.

Dördüncü fark, bizlerin Devrimci Yol'cuların tahayyülündeydi. Nasıl bir sosyalizm tahayyül ettiğimiz de o yıllarda önemliydi. Dünyada sosyalizm örnekleri vardı ama gıpta edilecek, örnek alınacak çerçevesi ya da politik sonucu yoktu bizim açımızdan. Biz buna hayat içerisinde yanıt bulduk. Devrimci Yolcular olarak, var olduğumuz, güçlendiğimiz her   yerde Devrimci Yol'un siyasal olarak örgütlenmesinden çok, halk iktidar organının nüvelerini kurmaya çalıştık. Hukuk sorunundan, eğitim sorununa, geçim derdini çözmek sorunundan, başka sorunlara kadar halkın söz, yetki, karar sahibi olabileceği kurumsallaşmayı nasıl yapabiliriz üzerine kafa yorduk.”

Hep birlikte Haziranlaşacağız

Söyleşinin son bölümünde Birleşik Haziran Hareketi çalışmalarını değerlendiren Pekdemir kitabın devamının Haziran güzellemesi olacağını ifade etti ve şöyle konuştu: Gençlerimiz 2013 Haziran’ından beri artık kendi tarihlerini ellerine aldılar. Kendi tarihlerini yazmaya başlamalarının da özgüveniyle artık bu ülkedeki isyan tarihinde yeni bir sayfa açıyorlar. Adımız Haziran soyadımız isyan olacak. Böyle bir kavşak noktasına geldik. Birleşik Haziran Hareketi kuşkusuz birlikte hareket edeceğimiz önemli verilerimizden birisidir. Hayatın her alanındaki İslamcı-faşist müdahalelere karşı hep birlikte olacağız. Beraber olduğumuz zaman birlikte bir şeyler yapabileceğimizi gördük. Haziran direnişinin son aylarında 'Gezi-Lice elele' diye bağıran o cumhuriyetçi teyzeler amcalar, çapulcuların yanındaydı. Yani Kürtlerin kendi kardeşi olduğunu gördüler. Ama bu kardeşliğin üstünü örtersek, bu bağlantıyı güçlendirmezsek, karşımızdaki birleşik şer gücü burayı rahatlıkla parçalar. Cumhuriyetçileri; demokratları, seküler yaşamı savunanları, Kürt özgürlük hareketini bir arada tutamamak veya bunun için çaba sarf etmemek siyaseten ahmaklıktır.

Bu gidişata birleşik bir şekilde müdahale edilemezse ülkeyi koyu bir karanlığın beklediği söyleyen Pekdemir, "Anadolu'nun birçok yerinde şimdiden insanlar IŞİD'ci çetelerin mahallelerine saldırmasını engellemek için nöbet tutmaya başladılar. Yani kendilerini savunmak için kendiliğinden tedbirler alıyorlar. Haziran Hareketi, Gezi’yle yükselen dalga sol siyasete aksın demek değil. Canımıza kast edilen çok kara ve çok ciddi bir senaryoyla karşı karşıyayız. Bu hareketle birlikte kendi dayanışma ağlarımızı oluşturmazsak onların palalı saldırganları karşısında kendi direnme topluluklarımızı örgütlemezsek bu memlekette bizi yaşatmazlar. İşte bu yüzden can havliyle atılmış bir adımdır. Bu adımın devamını getirmezsek bize yaşamak haram" diyerek sözlerini tamamladı.

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 1
02.01.2015- 20:11


Yeni Bir Yıldayız, Haziran'dayız Ayaktayız- Aslı Aydın


Bugün yeni bir yıla merhaba diyoruz. 2014 yılı, Haziran direnişinin ardından geçen bir yıldı. Sokağın ruhunun yeni zamanlara seslendiği ‘yeni yıllardan’ biriydi. 2013, ne kadar sokağa çıkmanın, söz söylemenin ve eylemenin yılı olduysa, 2014 de o kadar yaşama dair tüm saldırılara karşı barikatların kurulduğu bir yıl oldu. 2013 AKP’nin iktidara geldiği dönemden bu yana uyguladığı gerici, piyasacı, antidemokratik politikalara karşı halkın biriken öfkesinin patladığı, 2014 yılı ise bu öfkenin tüm iyimserliği ve karakteriyle kurucu bir iradeye dönüştüğü yıldı.

Geçen hafta sonu ülkenin dört bir yanından 46 il ve 137 meclisten gelen 1500 delegeyle Ankara’da Türkiye Meclisi Toplantısı’nı gerçekleştiren Birleşik Haziran Hareketi, “2013 Haziranı’nda tüm ülkenin üzerine doğan güneşi yeniden okullara, işyerlerine, sokaklara taşımaya kararlıyız” diyordu.

Baskının ve sömürünün sabrın ve aklın sınırlarını zorladığı bu kokuşmuş düzene karşı gelin barikatları bir adım öne taşıyalım diyordu.

Yurdun dört bir yanında 200’ü aşkın forumlar gerçekleştiren, bu forum buluşmalarında bir arada-yan yana-omuz omuza mücadele iradesini geliştirerek çetin geçecek bir mücadelenin hazırlığını yapan Birleşik Haziran Hareketi, 2015 yılının da temasını böylece ortaya koyuyordu: “AYAKTAYIZ!”

Bu köşede bugüne kadar ekonomide atılan adımları emekçiler açısından ifadesiyle birlikte değerlendirmeye çalışan yazılar yer aldı.

En genel çerçevesiyle; küresel kapitalizmin içinde bulunduğu bunalımla birlikte tüm dünyada emeğin kazanımlarına ve haklarına dönük artan saldırılar… Finansallaşan ve üretkenlikten oldukça uzaklaşan sermayenin sınırsız kaynak ihtiyacına dönük doğrudan veya dolaylı, askeri, siyasi, ekonomik, en nihayetinde emperyalist müdahaleler… Ölüm saçan, vahşet kusan iç savaş çeteleri… Kapitalizmin merkez ülkelerinde yeniden karılan kartlar ve değişen dengeler… Bir yandan Samir Amin’in “Kapitalist toplumun yönetiminin belli durumlarda karşı karşıya kalabileceği zorluklara karşı belirlenmiş siyasi bir tepkidir” dediği kriz anlarıyla birlikte artan faşizm… Ama diğer bir yandan krizin yarattığı toplumsal yıkım karşısında dinlerinden, mezheplerine, cinslerinden yaşlarına, tüketim alışkanlıklarından hayat tarzlarına kadar farklılıklarıyla parçalanmaya, bölünmeye zorlanan geniş halk yığınlarının direngen bir inatla bir araya gelebilme gücü… Bu gücün dünyanın farklı farklı noktalarından yeni zamanlara seslenmesi ve her birimize Geleano’nun ifadesiyle “ve günler yürümeye başladı” dedirtecek umudu saçması…

Ve 2014 yılını kapitalizmin bu örgütlü ve giderek sertleşen saldırıları karşısında örülen barikatlarıyla direnişin, umudun ve cesaretin yılı yapan bu gelişmelerle birlikte elbette ki Türkiye ve AKP gerçeği…

Haziran Direnişi’yle birlikte yönetme gücünü büyük çapta kaybeden, küresel krizle birlikte ekonomik modeli tamamen çöken ve kriz dinamiklerinin ekonomik alanda güçlenmesiyle birlikte emekçi sınıflara yönelik saldırısını yoğunlaştıran, özelleştirmelerle bütün alanları sermayenin talanına açan… Ve bu saldırıların önünü açacak, sınıfsal çelişkileri görünmez kılacak ve Haziran Direnişi’yle rejimde açılan tüm gedikleri yamamaya dönük dinci gericilik kuşatmasıyla toplumu giderek daha da nefessiz bırakan… Yargı- yürütme-yasamadan devletin tüm kurumlarına ve medyaya uzanan abluka eşliğinde Erdoğan’ın fiili diktatörlüğü altında kurumsallaştırılan, sokakta copuyla reaksiyoner güçleriyle beslediği mezhepçi bir faşizmle hayatı kâbusa çevirmeye kalkan; Ahlakı, vicdanı, aklı ve bilimi halkın parasını sıfırladıkları gibi sıfırlayan memleketin altını üstüne getiren bir düzen…

Evet, 2014 yılında bu köşede yer alan yazılar böylesi bir iklimin gelişmelerini, tehditlerini ve hayata yönelik tahribatını ekonomi-politik bir perspektiften incelemeye çalıştı.

Bugün ise yeni yılın ilk gününe merhaba diyoruz. Tehlikenin farkındayız ve Haziran’ın çağrısıyla, umuduyla “2015’teyiz, Haziran’dayız, Ayaktayız!” diyoruz.

*BirGün

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 2
15.02.2015- 00:12

Haziran Çağırıyor, Haydi Dayanışmaya- Kemal Ulusaler

Hava kapalı, dışarıda kar atıştırmakta. Kar genelde sessizliği çağrıştırır bana ama şu an dışarıdan gelen sloganlarda kulağım. Ne çok eylem yapılıyor bu günlerde. Hemen hemen her gün birileri sokakta. Meydandan bir grup çıkıyor az sonra bir başkası giriyor.

Parlamentoda “İç Güvenlik Paketi.” yasalaşmak üzere bekliyor.

Diktatör korkuyor. Korkusu büyüdükçe, şiddeti de büyüyor. Şiddeti büyüdükçe de isyan ve direniş büyüyor. Diktatör kısır bir döngü içerisinde malum sonuna doğru hızla ilerliyor..

Diktatörün ulusal ve uluslararası suç dosyası hızla kabarıyor. Kendi iç hukukunu ve uluslararası hukuku her gün çiğniyor.

Diktatörün   hastalıklarından biri de kibir. Yutamayacağından büyük lokmalar çiğniyor.
Denizin sirenleri onu çağırıyor, faşizmin sesi siren sesleri gibi geliyor cahil kaptana ve yelken basıyor kayalıklara doğru..

Bürokratları geminin batacağını anladı gemiyi birer birer terk ediyorlar.

Diktatör ve avanesinde korku büyüdükçe, meydanlardaki kalabalık da büyüyor. 08 Şubat Mitingi bunun en yakın göstergesi. Yüzbinler meydanlardan taşmış, geliyor..

Sosyalistler, devrimciler, demokratlar, Aleviler, Kürtler herkes yan yana gelmiş Kadıköy’ü doldurmuş; laik ve bilimsel eğitim için 13 Şubat’a yönelik boykot çağrısı yapmakta..

Ne istiyorlar?

Zorunlu din dersleri kaldırılsın.

Okulların imam hatipleştirilmesi durdurulsun.

Eğitim müfredatı bilimsel temelde yenilensin.

Öğrencilere yönelik her tür dini ayrımcılık ve baskıya son verilsin.

Boykot çağrıcısı Haziran... Başta Eğitim Sen olmak üzere sendikalar çağrıya olumlu yanıt verdi. HDP ve Alevi örgütleri boykota katılacaklarını belirtti. CHP’den henüz ses yok ancak taban Haziran’la birlikte hareket ediyor. İşte Haziran’ın asıl işlevi ortaya çıkmış durumda; sokakta, eylemde birlik ve güçlü direniş.

Bayık, genel seçimlere yönelik Haziran-CHP flörtünden dem vuruyor. Haziran kapalı kapılar ardında iş yapmaz, şeffaftır, açıktır. İşte;13 Şubat.

Haziran, CHP-Cemaat koalisyonu ile değil CHP’nin tabanıyla, Kürt halkıyla, Alevilerle, demokratlarla, sosyalistlerle boykotta, eylemde, omuz omuza...

Haziran’ın velilere mektubu açık; “Bir çocuğun gözlerine bakalım. Bir Çocuğun gözlerinde yetişkinlerin görebileceği, çocuğu çocuk yapan üç önemli şey vardır: KARARLILIK, İNATÇILIK VE UMUT.

Kararlılık, inat ve umut daha küçükken bir çocuğun elinden alınırsa onu hayat boyu bekleyen şey güce ve güçlüye itaat etmek olur. Kararlılık, inat ve umut çocuklarımıza sunabileceğimiz bilimsel ve laik eğitimle mümkün olur. Çünkü bir çocuk ancak sorgulayarak, eleştirerek ve şüphe duyarak kararlılığını, inadını ve umudunu koruyabilir.
Biz, çocukların gözlerindeki kararlılığı, inadı ve umudu sürekli kılabilmek için Bilimsel ve Laik Eğitim İçin Ayaktayız ve BOYKOT’tayız. Ya Siz?

13 Şubat’ta iktidarı uyarmak için çocuklarımızı okula göndermiyoruz. O günü çocuklarımıza ayıracağız. Alternatif dersler, çocuk oyunları ve şenliklerle özgür bir geleceğe olan umudumuzu güçlendireceğiz.

Sizleri Bekliyoruz. Dayanışmayla…”

Ve Haziran diyor ki; “Eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, kamucu, dayanışmacı, laik, bağımsız, toplumcu bir cumhuriyet ve ülke için; gericiliğe, faşizme, emperyalizme, piyasacı yağma düzenine ve bunları temsil eden AKP rejimine karşı birlikte yola çıkıyoruz.”

“Yeni Türkiye” faşizmini dayanışmayla boğalım, haydi “Yeni Haziran’a...”

Dayanışmaya...

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 3
12.03.2015- 20:20

HAZİRAN Mahçup Eder AMA... - Ali Yücel

HAZİRAN Hareketi'ne kuruluşundan bugüne kadar çok şey söylendi.

Saymakla bitmez!

- Milletvekilliği pazarlığı için kuruldu!

- Seçimlerde yapacağı ittifakta ellerini güçlendirmek için kurdular!

- Aslında sol tabanı HDP'ye taşımak için kuruldu!

- HDP'ye gidecek oyları engellemek için ortaya çıktılar!

- Yukarıdan kuruldular! Demokratik değiller.

- Meclislerle aşağıdan kuruluşu işaret ediyorlar. İradeleri yok!

İşte bu deli saçmalarıyla Haziran'a pek çok cepheden saldırdılar!

Çok değil. Bunların hepsi 2-3 aylık bir zamanda söylendi.

Tüm bunları söyleyenler şimdi ne yapıyor? Ne söylüyor?

Biz bunları yazmıştık, öyle değilmiş diyorlar mı? Zinhar!

Yokmuş gibi davranıyorlar. Hiç söylenmemiş varsayıyorlar.

Kendi hesapları görünmez olsun diye, HAZİRAN'ın hesabı tutmadı diye zırvalıyorlar.

Yeni cümleler bulup yine HAZİRAN'a saldırıyorlar!

Sonra da kalkıp HAZİRAN bizi mahçup etsin falan diyorlar!

Yüzü olan yüz kere mahçup olur da! İşte yüzü olan!

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 4
17.03.2015- 11:31

Haziran Tavırsızlığı!- Doğan Tılıç


Seçim sath-ı mâiline girilince, başına çorap örme sinyalleri veren iktidar dahil, epey bir çevre Birleşik Haziran Hareketi’yle (Haziran) daha yakından ilgilenmeye başladı.

Çorap örücüleri geçip, diğer “yakın ilgili”lerin, seçimi mücadele çizgisinin merkezine koymadığını ilan ederek yola çıksa da AKP’nin sandıkta geriletilmesini de önemseyen Hazirancıların “seçim tavrı”na tepkilerine bakalım.

Seçimde “tavır” almayı açıkça CHP ya da HDP ile ittifak olarak görenler, Haziran’ın açıklamasında aradıklarını bulamayınca alınan tavrı “tavırsızlık” saydılar.

Haziran’ı “mebus pazarlığı” ve “CHP ile birleşmek için” parlamentoya açılmış bir yol diye damgalayanlar, şimdi altın tepsi içinde sunulan mebuslukları reddedişi karşısında pek mahcubiyet göstermiyor, başka damgalar peşinde koşuyorlar.

İşte, “birilerinin Meclis’e kapağı atması için oluşturuldu” denilen Haziran, seçim tavrı açıklamasıyla, öncelikle “hiçbir kesimle parlamentoda temsiliyet kaygısı üzerinden müzakere etmeyeceğini” ilan etti. Yola çıkarken ilan ettiği çizgide samimiyetini kanıtladı ve mebusluk ikramları karşısında erdemli bir tavır sergiledi.

Şimdi, açıkça HDP’ye destek ilan edilmemesine “tavırsızlık” demek revaçta. Demirden Kapılar ardından “Haziran’ın ve Erdoğan’ın kaderi HDP’nin barajı aşamamasına bağlı” diye sallayanlar da var.

Farklı renklerdeki kraldan çok kralcılar C. Bayık’ın “Haziran Hareketi’nden başka açıklama beklenemezdi. CHP ile ittifak yapsa zarar görürdü. HDP ile ittifak yapsaydı yine zarar görürdü. Haziran Hareketi açısından en doğru yol böyle bir açıklama yapmasıydı” sözlerinden tatmin olur mu, bilemiyorum.

Ama şunu biliyorum; seçimde boykot çağrısı yapmayan ve sandığa gidecek olan Hazirancılar içinden HDP’ye oy verecek çok da, barajı geçmesin diye dua eden tek kişi yok!

Bu köşede genel olarak sola ve seçimlere ilişkin hep şunu söyledim: Memleketin asıl ihtiyacı genel bir sol siyasal iklim. Birlikte böyle bir iklim yaratılmadan solda hiç kimse bir diğerini küçülterek büyüyemez. Solun farklı kesimleri birbirlerinin açığını yakalamaya değil, kapatmaya çalışan bir anlayışla yürüyebilmeli. Başarmak için “Ben” demekten vazgeçip “Biz” diyerek ve yalnız kendi geleceğini değil hep birlikte Türkiye’nin geleceğini düşünerek yürüyebilmeliyiz.

Seçimlerde de, Türkiye’nin sürüklendiği karanlığa karşı en geniş işbirlikleri geliştirilebilmeli. İşbirlikleri ya da ittifaklar yalnızca karşı olduğumuz şeyler üzerinden değil, aynı zamanda ne istediğimiz üzerinden kurulmalı.

Bu anlayışla yürüyen Haziran’ın seçim tavrı kadar, o tavrı nasıl aldığı da anlamlı, önemli. Seçim sürecinde ve sonrasında bağımsız bir duruş sergilemek, seçimi AKP’ye karşı verilen mücadelenin bir parçası görerek boykot etmemek, Gezi’de dillendirilen talepleri inandırıcı biçimde sahiplenenlerle seçim sürecinde dayanışma içinde olmak aşağıdan yukarı 100 kadar mecliste, 10 bin kadar katılımcının iki haftalık tartışmaları sonucu ortakça kararlaştırıldı.

CHP’nin, solda kabul edildiği için, sağa açılımı eleştiriliyor. Bu tercihin sonucu her seçimde başarısızlık oldu. Yine solda kabul edilen HDP de, AKP kurucusu liberaller ve İslamcı isimlerle sağa açılmakta. Bu, onun özelinde, barajı geçirecek doğru bir tercih olabilir.

CHP, HDP ve sosyalistlerin işbirliğinin gerçekleşemediği bir ortamda, Haziran kendi bütünlüğünü korumaya titizlenerek, nasıl bir Türkiye istediğine dair manifestosunu ortaya koyacak. Gezi’de de ifade edilen o talepleri savunanlarla işbirliği ve dayanışma içinde olacak. AKP’yi geriletme iradesi ortaya koyanların, kampanyalarında birbirlerini değil AKP’yi hedef almalarının önemini vurgulayacak.

Her şeyin seçimle bitmediği bilinciyle, hemen seçim sonrasında da solun farklı renkleri ve Kürt siyasi hareketiyle birlikte yürüme olanaklarını yok etmeyecek bir yaklaşım ve dili, uzun erimli işbirliği olanaklarını ortadan kaldırmayan bir tavrı geliştirmeye özen gösterecek.

Kendi tavrından başka tavır tanımayanlar da, buna “tavırsızlık” diyecekler. Olsun.

*BirGün

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
17.03.2015- 18:24

Doğan Tılıç'ın söylediklerine genelde katılıyorum. BHH konusu pek çok başlıkta konuşuluyor ve bu başlıklarda, BHH'nin aldığı kararı doğru bir karar olduğu, bu karar üzerine BHH'ye yöneltilen eleştirilerin haksız ve fazlasıyla önyargılı   olduğunu söylüyoruz. Yazarın bu yazısında kurduğu şu cümleler dikkat çekici:

Memleketin asıl ihtiyacı genel bir sol siyasal iklim. Birlikte böyle bir iklim yaratılmadan solda hiç kimse bir diğerini küçülterek büyüyemez. Solun farklı kesimleri birbirlerinin açığını yakalamaya değil, kapatmaya çalışan bir anlayışla yürüyebilmeli.

Yazar bu cümleleri BHH tartışmaları çerçevesinde söylese de, bu yaklaşım, gerçekte, solun ülkemizdeki durumu için de geçerli. Ne yazık ki, reel sosyalizmin çözülüşü, öncesinde 12 eylül faşizmi Türkiye solunu hazırlıksız yakalamış ve çok uzun bir zaman kendisine gelememesine yol açmıştı. O günler aşılmış olmasına rağmen Türkiye solu hala irili ufaklı çoklu yapılar olmaktan öteye geçemiyor ve sonuçta etkili bir toplumsal güç olabilmenin önündeki sorunları aşamıyor. Aşılamayan bu sorunlar da karşımıza yazarın söylediği gibi ''birbirinin açığını ortaya çıkarmaya çalışan'' küçük sol öbekler-anlayışlar   çıkmasına yol açıyor. Üzücü olduğu kadar, yakışıksız bir durum bu. Bir yandan önümüze devrim gibi olağanustü bir değişim programı koyacak, öte yandan, ne kadar farklılıklar içinde olsak da, sonuçta devrim yoldaşlığı içinde bulunduğumuz kişi-örgüt ve partileri her gün eleştirmeyi, çok daha önemlisi paçasından tutup aşağıya çekmeyi vazgeçilmez bir görev haline getireceğiz! Gerçekten üzücü, yakışıksız ve değiştirilmesi gereken bir durum bu.

İdeolojik tartışma başka bir şey. Yapılmalıdır. Gereklidir. Gerekliliği tartışılmaz. Ama bugün soldaki tartışmaları, özellikle bu tartışmaların sanala yansıdıklarının veya sanalın kendi gettolarında ortaya çıkardıklarının ideolojik bir tartışma olduğu asla söylenemez. Çoğu alışkanlık, bir o kadarı yeterli bilgiden yoksunluk ve birbirini rakip görme algısı bu hoş olmayan görüntünün nedeni. Bunu değiştirmek gerek. Bu, sola zarar veren kötü fotoğrafın bir parçası olmaktan kurtulmak gerek. Bunun için elbette solun toplumsal alandaki durumunda bir değişim de gerekiyor. Solun bu çok parçalı yapısından herhangi bir özne, diğerlerine göre daha toplumsal bir güç olmadığı sürece bu sorunun altyapıdaki varlığı devam da edecektir, bilimsel olarak bu böyle, ama...

Ama bireyler olarak bize de sorumluluk düşmüyor mu?

Sadece TKP'li olmak gerekiyor bu yüzden ve aynı zamanda ÖDP'li, CEPHE'li, yeri geldiğinde İP'li, HKP'li, CHP'li, HDP'li olmak o kadar zor mu? Bir kere sekter davranmaya başlayınca bunun sonu gelmiyor ki! Empati yapabilmek o kadar zor mu? Üstelik ötekileştirildiğinde ortalıkta ideolojik tartışma ortamı da kalmıyor!

Evet; Memleketin asıl ihtiyacı genel bir sol siyasal iklim. Birlikte böyle bir iklim yaratılmadan solda hiç kimse bir diğerini küçülterek büyüyemez. Solun farklı kesimleri birbirlerinin açığını yakalamaya değil, kapatmaya çalışan bir anlayışla yürüyebilmeli.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]