Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

yorum2006  |  Cvp:
Cevap: 9
15.03.2015- 04:18

Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış


Marksizm ile Leninizmi birbirinden ayırarak savunanlar sadece burjuva aydınları değil ki, sosyalistler arasında da bu görüş çok yaygın. Lenin'i savunmuyorlar çünkü Lenin onlara göre yanlış bir ideolojiyi savundu ve sosyalizmin kökten değişimine yol açtı. Leninizmi savunmamalarının nedeni bence bu. Sovyetlerin çökmüş olması da Leninizm yüzündenmiş. Marksizmi savunmayıp Leninizmi savunanlara göre Marks teorisyendi ve hatta 2.enternasyonalciydi. İşçi sınıfının iktidarı alması konusunda reformist kanadı temsil ediyordu. Lenin ise devrimciydi. İşçi sınıfını silahlandırıp iktidarın alınmasını eylemlere bağladı. Bu bakımdan reformist de değildi.




Stalinizm, Troçkizm tartışmaları var tabii. Ama Marx ile Lenin'i ayırmak pek yaygın değil. Ben bunları da zaten burjuva ideolojisinin sol içindeki yansıması olarak görüyorum. Komünizmi bilenler Marx ve Lenin'i birbirinden ayıramaz. Sosyalist sistemin çökmesini tartışanlar bile bunu ya Stalin'in Leninizm'den sapmasına bağlıyor, ya da Stalin'den sonra partiyi ele geçirenlere. Zaten Lenin yazık ki devrimden çok kısa süre sonra ölmüştür. Sovyetler Birliği'nin gelişme sürecini de Leninizme saldırmak için kullanma olanağı yoktur. Marx'ın dönemindeki komünist hareket ile 2. Enternasyonal'in bir ilgisi yok. 2. Enternasyonal sağ sapmadır. Marx kesinlikle devrimciydi, hem de silahlı devrim yanlısıydı. Lenin hem emperyalist döneme geçen kapitalizmin eleştirisini ortaya koymuş, hem komünist parti kavramını geliştirmiş, hem de silahlı devrimin alt yapısını oluşturmuştur. Bütün bunlar Marksist dünya görüşünün 20. yüzyılın başındaki ekonomik, toplumsal ve siyasi koşullara uyarlanmasıdır.

bedrettin  |  Cvp:
Cevap: 10
15.03.2015- 19:44

Stalin'i Lenin'den ayırarak eleştirmeye çalışanlar bana göre eleştirilerini Lenin'e yapmayıp, Stalin üzerinden yapmak isteyenlerdir. Stalin Lenin'in mücadelesini sürdürmüş, tek ülkedeki devrimi ileriye taşımak mücadelesi vermiştir. Lenin de o düşüncedeydi. Rusya'da devrim olmuşken, Avrupa'dan yardım gelmeyecekken başka da yapılacak bir şey yoktur. Stalin eleştirileri gerçekte Lenin'e yönelik eleştirilerdir.

yorum2006  |  Cvp:
Cevap: 11
16.03.2015- 03:51

Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış

Stalin'i Lenin'den ayırarak eleştirmeye çalışanlar bana göre eleştirilerini Lenin'e yapmayıp, Stalin üzerinden yapmak isteyenlerdir. Stalin Lenin'in mücadelesini sürdürmüş, tek ülkedeki devrimi ileriye taşımak mücadelesi vermiştir. Lenin de o düşüncedeydi. Rusya'da devrim olmuşken, Avrupa'dan yardım gelmeyecekken başka da yapılacak bir şey yoktur. Stalin eleştirileri gerçekte Lenin'e yönelik eleştirilerdir.



Stalin'e yapılan eleştirilerin bazısına dikkatle yaklaşmak gerekir. Ben de bu forumda Stalin'i savunan çeşitli mesajlar yazdım, ancak Stalin döneminin eleştirilecek yönleri de var. Bu nedenle Stalin'e yönelik eleştirilerin tümünü Leninizmin eleştirisi olarak algılamak doğru değildir. Zaten Stalin dönemindeki tartışmalar, yapılan uygulamalar, değişen dünya koşulları ve akıp giden zaman içinde yeni ortaya çıkan durumda belirlenmiştir. Bunların çözümü zaten Lenin'de yok. Sonra Hruşçov dönemi geliyor. Bu dönem de II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan yeni ekonomik ve siyasi koşullara göre sistemin yapılanması ile geçiyor. Stalin yanlıları bu dönemi revizyonizm olarak görür. Sonra Hruşçov da gidiyor. Brejnev dönemi geliyor. Brejnev dönemi ise soğuk savaşın bitişi, emperyalist ülke ve tekellerin güçlerini birleştirmesi ve tekelci devlet kapitalizminin ortaya çıkış dönemidir. Burada Hruşçov dönemine eleştiriler olmuştur ama Stalin tam bir tabuydu. Adı kesinlikle anılmıyordu. Stalin'in yapıtlarını Sovyetler veya Avrupa'daki sosyalist ülkelerde bulup okumak bile olası değildi. Direkt eleştiri yoktu ama hiç konuşulmuyordu. Tam bir suskunluk vardı, konu açılırsa, "sekter davranmıştır" deyip geçiştiriliyordu. Sonunda tekelci devlet kapitalizmi globalizme evrildi. Bu nasıl oldu? Sovyetler'in ve sosyalist ülkelerin yıkılmasıyla. Benim görüşüme göre yıkılmanın nedeni, emperyalizmin ekonomik gücü ve yumuşama siyaseti sonucu ortaya çıkan ideolojik sızmadır. Tabii ekonomik yönden sıkıntıya düşmede Stalin'den itibaren tüm yönetimler sorgulanmalı. Ancak emperyalizmin tüm dünyayı sömürerek geldiği gelişmişlik noktasını göz ardı etmemek gerekir. Marx döneminde düşünüldüğü gibi kapitalizm kendi kendine ayak bağı olmamış ve üretim araçlarını geliştirmeyi de başarmıştır. Yani teknolojik gelişimi sağlayabilmiştir. Bu da önce tekelleşme, sonra tekelci devlet kapitalizmi ile sağlandı. Peki Sovyetler bunu görmüyor muydu? Tabii ki görüyorlardı. Ben bu konularda Demokratik Almanya'da yazılmış sayısız makale ve kitap okumuştum zamanında. Peki buna karşı ne yapıldı? Sosyalist ekonomide bununla yarışmak için gerekli ve yeterli ekonomik önlemler alındı mı, orasını açıkça bilemiyorum. Çünkü bu işin 60'ların başından itibaren yapılması gerekirdi ki, benim bunları bilmeme olanak yok. Yumuşama döneminde ideolojik sızma konusu tartışılmıyor değildi. Ancak kendilerini ideolojik olarak çok güçlü görüyorlardı. Hatta bir çeşit böbürlenme, tepeden bakma havası vardı. Emperyalizm çok güçlü, küçümsemeye gelmiyor tabii ki. Kısaca, günümüzde komünist hareketin geldiği durumda geçmişin eleştirisinin yapılması zorunlu. Ancak bunu uluslarası komünist hareket yapsın, Özellikle de Rus komünistlerinin bu tartışmada başı çekmesi gerekir. Çünkü yapılanları en iyi bilenler onlar ve arşivler ellerinde. Türkiye'de bu tartışmalara girmek uluslarası harekete bir katkı da sağlamaz, Türkiye'deki harekete bir yarar da getirmez, olsa olsa komünist harekette bölünmeleri daha da körükler. Bence Türkiye'de bu aşamada gereksiz bunları tartışmak.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 12
16.03.2015- 18:43

Alıntı Çizelgesi: munzur yazmış

Marksizmi veya Leninizmi veya Marksizm Leninizmi savunduklarını söyleyenleri kuyrukçulukta birleştiren etken ne? Hem üç ayrı duruş var ve hem de aynı yerde buluşuyorlar?



Kuyrukçuluğun en temel belirtisi devrim kaçkınlığıdır. Kuyrukçuluğa biraz yakından bakılsın, karşılaşılacak özellik siyasal devrim perspektifinin ya reddi, ya da ötelenmesidir. Lenin'i reddedip Marksizmi savunduklarını söyleyenler, (sanalın) kerameti kendinden menkulleri bir kenara bırakılırsa genellikle Marksizmi liberalizme bulayan sol liberaller olduğu görülecektir. Ben bunlara kuyrukçu demiyorum çünkü bunları sosyalist olarak da görmüyorum. ( Belki burada yeri gelmişken sosyalisti de tanımlamak gerekiyor. Bana göre sosyalizm-sosyalistin bir tanımı da, özellikle belirleyici bir tanım olduğu da söylenebilir, sosyalist devrim perspektifine sahip olan ve o yönde ideolojik-siyasi bir programı savunan kişi-örgüttür şeklinde tanımlanabilir. Sadece bu tanım ışığında yaklaşıldığında bile Leninizmin yerine liberalizmi oturtan ve Marksizmi bu şekilde bulamaç haline getirenler bilimsel sosyalizmi terkettiklerinden kürt hareketine yedeklenseler veya Türkiye'nin sorunlarının çözümüne bu pencereden yaklaşanlar kuyrukçu tanımına pek girmez.

Leninizmi savunduklarını söyleyen, dahası Leninizm ile Blanquizm'i birleştirerek savunan kişilerde de, özellikle sanalda (SF'de) kuyrukçuluk had safhada. Bu tutuma karşı çıktığını ve Marksizm ile Leninizm'i savunduğunu söyleyip bu ayrıma karşı çıkanların pek çoğuna da bu kuyrukçu eğilim hakim. Yukarda söylemeye çalıştım, temel etken siyasal devrim perspektifinin yitirilmiş olması, ötelenmesi kısaca siyasal devrim kaçkınlığıdır. Siyasal devrim kaçkınlığı ya liberalizmle uzlaşmaya ya da kuyrukçuluğa savrulmaya yol açıyor. Marksizm, Leninizm veya Marksizm Leninizm bu tiplerde sadece ''devrimci'' bir gevezelik haline geliyor. İktidar hedeflenmiyor, bu yönde bir program savunulmuyor ve bu doğrultuda bağımsız bir sınıf mücadelesi yürütülmüyorsa kaçınılmaz bir durum-sonuç bu.

Kısaca toparlanacaksa Marksizm Leninizm birbirinden ayrılamaz, Leninizm Marksizmdeki bir boşluğun doldurulması, teorinin siyasallaştırılmasıdır. Örgüt ve öncülük kuramıyla Lenin Marksizme sol bir müdahalede bulunmuş ve iktidarın alınmasının araç'ını ortaya çıkarmıştır. Öncü parti bu anlamda işçi sınıfının aklıdır. Kapitalizmi tarihin çöp sepetine gönderecek öznenin proletarya olduğunu bulan Marks, bu proletaryayı devrime götürecek aracı yaratan da Lenin'dir. Her ikisinin ortak ve temel özelliği de siyasal devrimdir. Siyasal devrim bir solcunun gündeminden çıkmışsa ortaya çıkan boşluk ya liberal safsatalarla doluyor, ya da kürt ulusal hareketine savrulma ve kuyrukçuluk kaçınılmaz hale geliyor.

bedrettin  |  Cvp:
Cevap: 13
16.03.2015- 20:17

Alıntı Çizelgesi: yorum2006 yazmış

Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış

Stalin'i Lenin'den ayırarak eleştirmeye çalışanlar bana göre eleştirilerini Lenin'e yapmayıp, Stalin üzerinden yapmak isteyenlerdir. Stalin Lenin'in mücadelesini sürdürmüş, tek ülkedeki devrimi ileriye taşımak mücadelesi vermiştir. Lenin de o düşüncedeydi. Rusya'da devrim olmuşken, Avrupa'dan yardım gelmeyecekken başka da yapılacak bir şey yoktur. Stalin eleştirileri gerçekte Lenin'e yönelik eleştirilerdir.



Stalin'e yapılan eleştirilerin bazısına dikkatle yaklaşmak gerekir. Ben de bu forumda Stalin'i savunan çeşitli mesajlar yazdım, ancak Stalin döneminin eleştirilecek yönleri de var. Bu nedenle Stalin'e yönelik eleştirilerin tümünü Leninizmin eleştirisi olarak algılamak doğru değildir. Zaten Stalin dönemindeki tartışmalar, yapılan uygulamalar, değişen dünya koşulları ve akıp giden zaman içinde yeni ortaya çıkan durumda belirlenmiştir. Bunların çözümü zaten Lenin'de yok. Sonra Hruşçov dönemi geliyor. Bu dönem de II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan yeni ekonomik ve siyasi koşullara göre sistemin yapılanması ile geçiyor. Stalin yanlıları bu dönemi revizyonizm olarak görür. Sonra Hruşçov da gidiyor. Brejnev dönemi geliyor. Brejnev dönemi ise soğuk savaşın bitişi, emperyalist ülke ve tekellerin güçlerini birleştirmesi ve tekelci devlet kapitalizminin ortaya çıkış dönemidir. Burada Hruşçov dönemine eleştiriler olmuştur ama Stalin tam bir tabuydu. Adı kesinlikle anılmıyordu. Stalin'in yapıtlarını Sovyetler veya Avrupa'daki sosyalist ülkelerde bulup okumak bile olası değildi. Direkt eleştiri yoktu ama hiç konuşulmuyordu. Tam bir suskunluk vardı, konu açılırsa, "sekter davranmıştır" deyip geçiştiriliyordu. Sonunda tekelci devlet kapitalizmi globalizme evrildi. Bu nasıl oldu? Sovyetler'in ve sosyalist ülkelerin yıkılmasıyla. Benim görüşüme göre yıkılmanın nedeni, emperyalizmin ekonomik gücü ve yumuşama siyaseti sonucu ortaya çıkan ideolojik sızmadır. Tabii ekonomik yönden sıkıntıya düşmede Stalin'den itibaren tüm yönetimler sorgulanmalı. Ancak emperyalizmin tüm dünyayı sömürerek geldiği gelişmişlik noktasını göz ardı etmemek gerekir. Marx döneminde düşünüldüğü gibi kapitalizm kendi kendine ayak bağı olmamış ve üretim araçlarını geliştirmeyi de başarmıştır. Yani teknolojik gelişimi sağlayabilmiştir. Bu da önce tekelleşme, sonra tekelci devlet kapitalizmi ile sağlandı. Peki Sovyetler bunu görmüyor muydu? Tabii ki görüyorlardı. Ben bu konularda Demokratik Almanya'da yazılmış sayısız makale ve kitap okumuştum zamanında. Peki buna karşı ne yapıldı? Sosyalist ekonomide bununla yarışmak için gerekli ve yeterli ekonomik önlemler alındı mı, orasını açıkça bilemiyorum. Çünkü bu işin 60'ların başından itibaren yapılması gerekirdi ki, benim bunları bilmeme olanak yok. Yumuşama döneminde ideolojik sızma konusu tartışılmıyor değildi. Ancak kendilerini ideolojik olarak çok güçlü görüyorlardı. Hatta bir çeşit böbürlenme, tepeden bakma havası vardı. Emperyalizm çok güçlü, küçümsemeye gelmiyor tabii ki. Kısaca, günümüzde komünist hareketin geldiği durumda geçmişin eleştirisinin yapılması zorunlu. Ancak bunu uluslarası komünist hareket yapsın, Özellikle de Rus komünistlerinin bu tartışmada başı çekmesi gerekir. Çünkü yapılanları en iyi bilenler onlar ve arşivler ellerinde. Türkiye'de bu tartışmalara girmek uluslarası harekete bir katkı da sağlamaz, Türkiye'deki harekete bir yarar da getirmez, olsa olsa komünist harekette bölünmeleri daha da körükler. Bence Türkiye'de bu aşamada gereksiz bunları tartışmak.



Bu tartışmalar gereksiz değil çünkü böyle bir ayrım var, ve bu ayrım yapay bir ayrım değil. Stalin eleştirileri aslında tek ülkede sosyalizme yönelik eleştirilerdir ve benim söylediğim bu. Tek ülkede sosyalizme karşı Lenin'e uzanamayan eleştiriler Stalin üzerinde yoğunlaşıyor. Stalin üzerinden aslında Lenin'e karşı çıkıyorlar.

Kapitalizm üretici güçleri geliştiriyor. Dün de geliştiriyordu, bugün de geliştiriyor. Ama bu yeterli değil, üretici güçleri geliştirdikçe dagha fazla insan üretim dışında kalıyor ve bu da kar oranlarını düşmesine yol açıyor, çünkü kapitalizm üretici güçleri geliştirse de, bu durum kar etmesini sağlayamıyor, ürettiği malı satamaz hale geliyor. Merkez bankası ile Erdoğan arasındaki faiz düşecek düşmeyecek tartışması da zaten bu nedenle gündemden düşmüyor. İnşaat sektöründe üretilen binalar satılamaz duruma gelmiş. Faizin düşmesi isteniyor ki, banka kredileri yoluyla bu binalar, daireler, ofisler satılabilsin ve inşaat burjuvazisi rahat nefes alsın ve bu sektördeki kriz sonlansın. Hangi karar alınırsa alınsın kapitalizmin, özel durumda inşaat sektörünün krizi bitmeyecek. Faiz inse belki satış olacak ama bu kez dolar yükselecek bir yığın sermaye sahibi batacak ve onlarla birlikte işsizlik oranı tavan yapacak. Aşağı yukarsan sakal, yukarı tükürsen bıyık durumu.

Bu iki konu birbirinden ayrı değil. Türkiye'de kriz büyüyecek, dünyada da öyle. Burada önemli olan sağlam bir ideolojinin etrafında kenetlenmek. Stalin ve Lenin eleştirilerine bu yüzden karşı koyulmalıdır. Kapitalizmin krizlerinde bize yol gösteren önderliğe ve ideolojiye bugün herzamankinden fazla ihtiyaç var.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]