Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

17.01.2016- 13:39

Yeniden devrimci olmak!
Merdan YANARDAĞ


Resim Ekleme

Büyük Alman filozofu Hegel, “Fikirler dünyası değişince, gerçekler dünyası da buna direnemez ve değişir” diyor.

Yani maddi yaşamda meydana gelen değişim nasıl fikirler dünyasını etkileyip değiştiriyorsa, aynı oranda bir doğrudanlık ilişkisi olmasa bile bunun tersi de doğrudur.

Ancak, maddi yaşamdaki değişim nasıl ki eş zamanlı olarak fikirler dünyasında hemen köklü değişimlere yol açmıyorsa, yine bunun tersi de geçerlidir. Maddi dünya, fikirlerin değişimine daha çok direnme eğilimindedir.

İşte böylesi tarihsel dönemeçler derin krizler üretir. Siyasal bakımdan sancılı ve çatışmalı süreçlerdir. Tarih acı çeker.

Örneğin egemen bir sınıf veya siyasal ve ideolojik olarak birleşmiş bir ekip ya da bir çıkar ve rant koalisyonu tarihsel ömürünü doldurdurduğu halde, ülke yönetimini ellerinde tutmayı sürdürebilir. Tarihsel ömürlerini tamamladıkları halde siyasal ömürlerini uzatmaya çılışabilirler.

Tarihin akışına, toplumsal gelişim ve ilerleme yasalarına, halkın değişim istemine direnebilirler. Bu çatışma, oy oranlarıyla ölçülecek niceliksel bir kirize değil, niteliğe ilişkin bir gerilime işaret eder. Derin bir siyasal ve tarihsel yarılmaya yol açar.

Böyle tarihsel dönemeçlerde egemen güçler ülkeyi ve toplumu eskisi gibi yönetemez. Yönetme yeteneklerini hızla yitirirler. Bu durum ulasal ölçekte derin bir kriz demektir. Fikirler dünyası değişmiş, dönemin egemen güçleri ideolojik ve felsefi savaşı kaybetmiş, ancak maddi dünya ve siyasal yapı aynı kalmıştır. Bu durum sürdürülemez.

Bu kriz uzadığı taktirde toplumsal çürüme ve ahlaki yozlaşmaya yol açar.

Örneğin; siyasal islam, bütün dünyada tartışılmaz ve yüz kızartıcı bir başarısızlığa uğradı. Bütün hipotezleri, tarih ve yaşam tarafından yanlışlandı. Kendi ortaçağını aşamayan Emevi islamcılığının tarih dışına düştüğü tartışmasız şekilde ortaya çıktı.

Örneğin, bu dünyada Suudi yobazlığı ve ilkelliği ile IŞİD zihniyetinin bir geleceği olabilir mi?

İşte Erdoğan-AKP iktidarı bu konuda direniyor. Emevi dinciliğinden yeni bir uygarlık projesi çıkarmaya, ortaçağ yobazlığını ihya etmeye ve bugünün dünyasında bir yer açmaya çalışıyor. Batı’nın kültür ve bilimini reddededek onun teknoloji ve fenini alarak gelişeceğini, böylece yeni bir uygarlık alaşımı yaratacağını sanıyor. Batı uygarlığını, onun teknoloji ve bilimini yaratanın onun kültürü olduğunu anlayamıyor. Çünkü kültür denilince sadece din anlıyor. O dini de ortaçağ doğmalarından ibaret sanıyor.

Çaresiz bir durum. Çünkü, söz konusu tarih ve uygarlık hipotezi bu topraklarda 200 yıldır denenmek istenen ama her defasında hüsranla sonuçlanan bir iddiadır.

Sonuç olarak fikirler dünyası çoktan değiştiği halde, Erdoğan-AKP iktidarı 200 yıldır Emevi yobazlığını –ki Türkiye’de siyasallaşmış islamcılık budur- güncellemeye çalışan anlayışı ısrarla sürdürüyor.

Son çözümlemede taşra sermayesi ve dinci tüccar sınıfının servetten ve iktidardan daha çok pay alma aracı haline gelen; bir tür sermaye biriktirme yöntemine dönüşen siyasal islamcılık, büyük bir ülke ve kültürü tarihsel ilerleme yatağından koparmaya çalışıyor. Bu amaçla parlamenter yol ve yöntemleri ahlaksızca kullanıyor.

Bu ülke ve toplum böyle şiddetli bir gerilim ve çatışma içinde yoluna devam edemez. Edemiyor da…

Eğer bu ısrar devam ederse Türkiye ya bütünüyle çağından koparak kendi içine kapanacak ve bir Körfez emirliği veya en iyi olasılıkla yeni bir Pakistan’a dönüşecektir ya da bu ablukayı kırarak yeniden tarihsel ilerleme yatağına girecektir. Toplumun önünde başka bir yol yok.

Çünkü siyasal islamcı Erdoğan-AKP iktidarı, modernite ve aydınlanmaya direnen, pre-modern, yani ortaçağa ait bir anlayışın siyasallaşmış ifadesidir. Mevcut tablo; değişimin sadece kapsamına değil, kendisine itiraz eden, derin bir eziklik duygusu içindeki, geri ve kompleksli bir kasaba yobazlığının iktidarı eline geçirme durumudur.

Bu anlamda AKP iktidarı, yönetimde oyuncu değişimine değil, bütün uygulamalarıyla kökten bir senaryo değişimine işaret etmektedir.

Yani karşımızda, sıradan bir sağcı ya da muhafazakar iktidar değil, dinci bir rotada rejimi değiştirmek isteyen sistem dışı bir parti bulunmaktadır. Üstelik bu parti sadece iktidarı değil, devleti de ele geçirmiş durumdadır.

Dolayısıyla bu parti ve iktidara karşı, ancak bu somut durumu dikkate alan çok yönlü ve çok katlı (ideolojik, siyasal, kültürel, felsefi ve toplumsal düzlemlerde) devrimci bir mücadele yürütmek gereklidir. Başka bir yol ve yöntemle bu mücadeleyi kazanmak mümkün değildir.

O nedenle, bugün ihtiyacımız olan şey demokrat olmak değil, yeniden devrimci olmaktır.

CHP Kurultayı’nın toplandığı bu hafta ülkeye ve yaşama böyle bir perspektiften bakmak lazımdır.

bedrettin  |  Cvp:
Cevap: 1
17.01.2016- 18:48

Yeniden devrimci olmak lazım, hep devrimci olmak lazım, hep devrimci kalmak lazım. Türkiye'de sosyalizmin gerçekleşmesi devrimci sosyalist kadroların bulundukları her yerde sosyalizmi savunmaları ve sosyalist mücadeleye çağrı yapmaları lazım. Sosyalizmin kendi dışındaki güçlerin çabasıyla olamayacağı, herkesin bu mücadeleye katkı vermesiyle gerçekleşebileceği anlatılmalı.

“Fikirler dünyası değişince, gerçekler dünyası da buna direnemez ve değişir.''
Maddi altyapı değişmeden hakim düşünceler değişmez ancak maddi dünyayı değiştirecek düşünceler de bir güç olmadan maddi altyapı değişmez. Fikirlerin değişmesi sınıf dışında ortaya çıktığında bu düşüncelerin yaygınlık kazanması maddi altyapının değişmesinin koşulu haline gelir. Devrim bu koşulun gerçekleşmesine de bağlıdır. Koşulun gerçekliğe dönüşmesi ve kitleler tarafından benimsenmesi, onu maddi bir güc haline gelmesine de neden olabilir. Eski maddi yapıyı yıkacak güç de bu yeni fikirlerin toplumsal bir güç haline gelmesiyle olanaklıdır.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]