Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Dünyadan
08.07.2017- 08:12

Batılı bir kalemin gözünden Suriye: Şam'la ilişkilenmeyen gruplar ayakta kalamaz

Ne kadar inatçı ya da yayılmış olurlarsa olsunlar Suriye’nin tüm parçaları, modern devletin sunacağı asgari getirilerden (kamu sektöründe istihdam, kamu hizmetleri, resmi olarak tanınan bir eğitim sistemi, kamusal sağlık hizmetleri, pasaport alma) yararlanmak istiyorlarsa, önünde sonunda merkez ile işlevsel bir ilişki kurmak zorunda kalacaklar. Merkezle bağlantısı hiç olmayan veya sınırlı olan kesimler için alternatif durum, yavaş işleyen, devletsiz bir ara sistem olur.

Resim Ekleme

Çeviri: Eren Karaca

soL'un notu: Sam Haller'in War on the Rocks'ta yazdığı "Suriye'deki gürültünün işaretlerİ" başlıklı bu makale, Batı'da Suriye'nin "sürdürülebilir" bir devlet olup olmadığı yönündeki tartışmalara başka bir açıdan bakıyor ve Suriye'nin geleceğinde, bir "merkez" olarak Şam'la ve Suriye devletiyle ilişkilenmeyen herhangi bir "muhalefet"in ya da dış gücün başarıya ulaşamayacağını ileri sürüyor.

Suriye’deki savaş, anlaşılması imkansız bir şekilde karmaşık görünüyor olabilir. Ayrıntılandırma ve soyutlama düzeyine bağlı olarak değişen, Suriye’nin bütünü veya bir parçasının kontrolü için rekabet eden onlarca, yüzlerce hatta binlerce ayrı grup ve alt grup bulunabilir.

Fakat görünen bu binlerce unsur, atomlar gibi öylece birbirlerine vurup durmuyorlar. Bu unsurlar, birbirleriyle ve bir avuç uluslararası kutupla nasıl bağlantılar içerisinde oldukları üzeriden çizilebilen görünür örüntülere sahipler. Suriye savaşı karmaşık; ancak rastlantısal değil.

Suriye üzerine yapılan analitik ve politik tartışmaların çoğunun, ülkenin parçalarının bir bütün olarak nasıl bir araya geldiği konusundaki perspektifi kaybettiğine giderek daha da ikna oluyorum. Savaşın karşıt tarafları arasındaki güç ve kontrol dinamikleri üzerinden veya ülkenin daha bütüncül bir stratejik resmi üzerinden olsun, bu savaşı açıklayabilecek şey aslında bu unsurların birbirleriyle nasıl bağlantılar içerisinde olduklarıdır.

Suriye ile ilgili yorumlama gücüne sahip olmak ve ABD ile diğer dış güçlerin nereye eklemleneceğini belirlemek, yalnızca savaştaki tekil düğümleri görmekten değil bu düğümleri neyin birleştirdiğini ve oynattığını belirleyebilmekten geçiyor.

PARÇALANMIŞ BİR HARİTA


Rubin Center yöneticisi ve Jerusalem Post yazarı Jonathan Spyer, Suriye’de rejim kontrolündeki batıya haberci olarak gittiği gezi sonrasında, “Suriye adı altındaki devletin fiili varlığı sona ermiştir” iddiasında bulundu.

Spyer’ın tezi, Suriye devletinin ve Beşar Esad rejiminin kontrolden çıkmış, yarı-cani milislerin elinde yok olduğunu iddia eden analist Tobias Schneider’in teziyle bazı noktalarda birleşiyor. Spyer, rejim-devletin azalan bağımsızlığı ve özellikle de ülke genelindeki kontrolün bölünmüş haritası üzerine yoğunlaşıyor. Beşar Esad rejiminin Suriye’nin bölünmesini tersine döndürme ve toprak bütünlüğünü yeniden sağlama çabalarını görmezden gelerek, “ülkenin bugün rejimin yönettiği bölge, üç ayrı isyancı bölgesi, iki Kürt kantonu ve bir IŞİD bölgesi olmak üzere en az yedi bölgeye bölündüğünü” söylemişti.

Resim Ekleme

Fakat bu bölgeler denk zeminler üzerinde değiller. Ayrıca gerçek dışı uluslararası ilişkiler kuramlarından çıkmış gibi eşit mesafeli, karşılıklı gerginlik hali içerisinde de değiller.

Üç esas muhalefet bölgesi, coğrafi olarak birbirleriyle bağlantısız. Nüfusu en yoğun olan ve ülkenin ekonomik anlamda en önemli bölgesi olan rejim kontrolündeki batının köşelerinde kaldılar. Ancak bu muhalif alanlar aynı zamanda siyasi olarak da birbirlerinden kopuklar ve her biri kendi uluslararası destekçilerinin sponsorluğundaki farklı hiziplerin güdümü altında. Bu üç muhalif bölgeden yalnızca biri, isyancı kontrolündeki kuzeybatı bölgesi, gerçekten harekete geçecek ve rejimle savaşabilecek şekilde güdümlü. Bu güdümün de kendi yıkımını getirmesi muhtemel. Aslında ülke içerisindeki muhaliflerin sersemliği bunların bir kısmını kurtarabilir. Suriye’nin güneybatısında istikrarlı bir gerginlik azalışı kısmen hayal edilebilir, çünkü oradaki muhalifler ülkenin diğer yerlerindeki cihatçı sızıntılardan hizipçi bozukluklara değişen ölçülerdeki toksik dinamiklerden kasti olarak izole edildiler.

Rejim ve muhalifler arasındaki çekişme, üç muhalif bölgenin rejime karşı cephe aldığı tek bir savaştan ibaret değil. Her birinin, büyük rejimi daha küçük ve üstünlük sağlanan muhalif bölgeyle karşı karşıya getirdiği, bunu yaparken müttefiklerinden ciddi destek aldığı üç (veya daha fazla) savaş süregidiyor.

Bu arada Esad rejimi ile iki Kürt bölgesinde egemen siyasi güç olan PYD arasındaki ilişki, tam anlamıyla bir hasımlık ilişkisi değil. Rejim ve Kürt bölgeleri birbirlerinden ayrılar; ancak yalnızca toprak olarak değil ekonomik yaşam ve ortak devlet kurumları açısından iç içeler. PYD yerel özerklik taleplerini, Şam’daki bölünme veya rejim değişikliği eşiğinin her zaman altında tuttu ve bu durum PYD’nin rejimle ilişkisini sorunlu ancak işlevsel bıraktı. Sağlam büyük güç desteğini güvenceye alanlar ise bu iki taraf, rejim ve Kürt güçleridir. Muhaliflerin destekçileri ise tutarsız ve motivasyonsuz. Öte yandan İslam Devleti tek başına ölüyor.

Bu açıdan ülke genelinin resmine bakıldığında, yediye bölünmüş bir Suriye görünmüyor. Haritanın sözkonusu parçalarının birleşme şekli bu değil. Bunun yerine, talep uzlaşmasına vararak ülkeyi daha önce kendi aralarında bölen uluslararası güçlerin desteklediği rejim ve Kürt güçleri arasında kurulmuş bir saldırmazlık paktı var resimde. Karmakarışık muhalif güçler ve İslam Devleti uluslararası kanıya göre kaybetti ve yeniden kurulacak Suriye’nin dışına itiliyorlar.

İÇ İŞLEYİŞ

Aynı ders Suriye'nin savaş kampları içerisinde de geçerli: Tek tek parçalar değil, parçaların birbiriyle nasıl biraraya geldiği önemli.

PYD, Demokratik Toplum Hareketi’nden (TEV-DEM) Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu ve Suriye Demokratik Konseyi’ne kadar Suriye’nin tüm Kürt bölgelerini kapsayan çeşitli ve örtüşen siyasi şemsiyeler altında yalnızca bir taraf. Ancak PYD (daha iyi ifadeyle PKK tarafından yetiştirilen bir grup kadro), etkin bir otorite kuran ve işleyişi düzenleyen taraf. Aynı şekilde, PYD’nin silahlı kanadı YPG de, ABD liderliğindeki koalisyonun desteklediği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) içerisindeki gruplardan sadece biri. Ama ABD yetkililerinin bana söylediğine göre, SDG’yi güvenilir ve etkili yapan güç YPG. SDG’nin diğer bileşenleri, etkin, üniter bir komutayı ve kontrolü garantileyen, SDG’nin “belkemiği” olan YPG’nin yardımcıları.

Bu yapıların ABD öncülüğündeki koalisyon için neden çalıştıkları ve ne vesileyle ABD için cazip ve yararlı partner oldukları konusu, PYD ve YPG’nin öncü örgütleme rolüne dayanıyor. Bu durum aynı zamanda talihsizliklerinin de nedeni olabilir: PYD ve YPG’nin PKK ile olan derin bağı, komşu Türkiye’nin onları altüst etmekte kararlı olduğu anlamına geliyor. Amerikalı ve Türk yetkililerin bana aktardığına göre Türkiye aynı zamanda SDG içerisindeki iktidar dinamiklerinin farkında. Amerika YPG’ye tabi olarak daha fazla Arap birliği ile SDG’yi etnik olarak seyreltmeyi önerdiğinde Türkiye’nin güvenini tazeleyememesi de bundan kaynaklanıyor.

YPG’yi SDG’den ayırmak ve Arap yoğunluklu bölgeleri alabilmek için daha saf bir Arap gücünün yaratılması önerilerinin ABD hükümeti içerisinde umutsuz girişimler olarak karşılanmasının nedeni, SDG içerisindeki sözkonusu bu iktidar dinamikleridir.

Aynı şekilde, Suriye’nin kuzeybatısındaki cihatçıları zayıflatma ve marjinalleştirme planları da, bu grupların birbirleriyle nasıl bir ilişki içerisinde olduklarıyla fazla ilişkili değildir. Kuzeybatı’da İdlib’de konuşlanmış, “Özgür Suriye Ordusu” ulusalcı birliklerinden İslamcı hareket ve Ahrar uş-Şam’ın muhalif kanadına, hatta önceki Suriyeli El-Kaide bağlantılı El-Nusra Cephesi’nin en son icadı olan Heyet Tahrir el-Şam’a kadar giden çeşitli isyancı hizipler bulunuyor. Bu hizipleri ılımlılar ve cihatçılar olarak açıkça bölen listelere veya veri grafiklerine bakıldığında, siyasi cevap açıkça görünüyor: ılımlılara dönüş. Bu hiziplerden bir tanesi, cihatçı karşıtı projenin temeli olarak periyodik bir şekilde dışarıya pazarlanıyor.

Ancak bu da yine kuzey Suriye’deki parçaların nasıl biraraya geldiğini göstermiyor. Özgür Suriye Ordusu’nun yerel hizipleri pratikte ya Ahrar uş-Şam ya da Heyet Tahrir el-Şam altında savaşıyorlar (bazı sivil aktörlerin zorunluluktan yaptığı gibi). ÖSO’cu bu muhalifler, daha büyük ve güçlü İslamcı hiziplerin koruması veya isteğiyle varlıklarını sürdürüyorlar. Heyet Tahrir el-Şam’ı karşısına alabilen tek güç Ahrar uş-Şam ve Ahrar’ın bu dengeleyici etkisinin, keyfi meseleler ve ideolojik karmaşıklıklarla altı oyuluyor. Ayrıca tüm bu hizipler, çetrefilli aile bağları ve kişisel bağlarla daha da karışık bir hal alıyorlar. Sonuç ise, cihatçı karşıtı bir “uyanış” olmak şöyle dursun, Heyet Tahrir el-Şam’dan tamamen ayrılması mümkün olmayan bir muhalif çevresinin ortaya çıkması oluyor.

Esad rejimi konusuna gelindiğinde ise rejimin çeşitli paramiliter destekçilerinin rejim-devletle nasıl bir bağlantı içerisinde oldukları ve hatta Suriye rejiminin ve devletinin halen var olmayı sürdürüp sürdürmediği konusu, bugün Suriye’ye dair yapılan en çekişmeli ve yerinde tartışmalardan biri.

Tobias Schneider, Esad rejiminin artık neredeyse bir yığın paramiliter hizipten oluştuğunu söyleyen “milisleşme” tezinin en etkili savunucusu. Özellikle çok okunan, Ağustos 2016 tarihli bir yazısında, görünüşe göre kimsenin reddetmediği birçok zıvanadan çıkmış milis örneği vermiş ama sonra, daha tartışmalı bir şekilde Esad rejiminin bir “kurgu” olduğunu ve “Suriye devletinin temelli yok olduğunu” öne sürmüştü. Bu iddianın neticesi, Schneider’in de ortaya koyduğu gibi, rejim artık varlığını sürdürmüyorsa ABD ve müttefiklerinin münasip bir şekilde rejimin kafasını tutup yavaşça ölene kadar boğazını kesmek olmalıydı.

Schneider’in iddiası, onlar yazdığı için öyle olsun isteyen [wish-casting] Batılı diplomatlar dahil muhaliflerin destekçileri arasında hazır bir kitle yakaladı. Suriye muhalefeti de kendi kendine rejimin artık yaşamadığı ve düzensiz Rus ve İranlı güçler ve vekillerinden ibaret kaldığı yönünde benzer bir senaryo yaratmıştı.

Ne benim geçen seneki Şam ziyaretinden kalan izlenimlerim ne de batı Suriye’ye sıkça giren ve rejimle iletişim halinde olan, bizzat tanıştığım diplomatlar ve diğer muhatapların izlenimleri bu şekilde değildi. Bana göre (bağlam dışında yoğun ve farklılaşmamış bir kalabalık gibi görünen) bu milisler, aslında rejimin mevcut kontrol ağına uyum sağlıyorlar: hepsi tek ve merkezi bir mevkiye, Esad’ın kendisine uzanan bir dizi resmi ve gayriresmi iple bağlı. Bu alt hizipler, suç işleme ve yerelde avcılık yapma işleriyle meşgul olurken ciddi bir özerkliğin tadını çıkarıyorlar, ama ipler gerildiğinde senkronize bir şekilde kuklalara dönüşebiliyorlar.

İçlerinden bazılarının yardımların dağıtılmasını denetlediği ya da insani erişim için yardım istediği Şam’a düzenli olarak giden kişilerle konuştum; onlara göre ortadaki sorun zayıf ya da var olmayan bir devlet değil. Suriye rejim-devletinin esas yapısı ve iç işleyişi anlaşılmaz derecede mat. Ancak rejim, özellikle de rejimin çeşitli güvenlik hizmetleri, artık uzantıları onları daha az güvenilir görse de oldukça görünür ve sorumluluk sahibi.

Güvenlik hizmetleri, hangi devletin veya yarıdevlet unsurunun bir kontrol noktasına adamını yerleştirdiğine bakmaksızın, sıradan toplantılar ve sosyal etkileşimleri gözetmekten genel güvenlik kontrolüne kadar bir sürü mesele ile uğraşıyor. Bir diplomat yardıma erişim için girilen uzun bir mücadele ilgili “oyunun kurallarını onlar koyuyor” diyerek şikayet ediyordu.

Tek bir etkin komuta altında veya siyasi referansta buluşmaya kapalı oldukları artık kanıtlanan isyancı muhalif hizipleri ile içsel rejimin karşıtlığı, yerel yardımcı avına çıkan dış güçlerin ya rejim-devlete ya da YPG’ye yönelmesinin nedeninin bir parçasıdır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
08.07.2017- 08:14

MERKEZ

Suriye için bir gelecek tahayyül ediyorsak ve ABD’nin politikasını buna göre şekillendirmesini istiyorsak, Suriye’ye bütünsel olarak bakmak durumundayız. Ülkenin yalnızca savaş içerisinde olan kısımlarını değil, bunların nasıl biraraya geldiğine ve üniter bir devlet oluşturduğunu dikkate almamız gerekiyor.

Bu anlamda “merkez” diyebileceğimiz yeri dayanak alarak düşünmemiz gerekiyor. Suriye’deki tüm unsurlar ve aktörler, bir dereceye kadar Şam’daki ulusal Suriye devleti, yani merkez ile girdikleri ilişki içerisinden tanımlanabilir. Bu merkez ise, devlet kurumları ve Suriye devletinin uluslararası sembolik meşruiyeti üzerinden tanımlanabilir.

2017’de Esad rejiminin merkez üzerindeki kontrol üstünlüğü su götürmez. Bu rejimin meşruiyetinin veya üstünlüğünün bir göstergesi değil, gerçeğin beyanı. İlgili hiçbir uluslararası aktör rejimi değiştirmek veya yıkmak istemiyor. Beklenmeyen bir siyasi tasfiye veya Moskova baskısı ile rejimin değişmesini beklemek ya da daha dostane, makul bir rejime dönüşeceğini düşünmek için ortada geçerli bir neden yok.

Rejimin merkezdeki hükmü, Suriye ağı içerisindeki tüm uçların bağlandığı ve ülkenin daha geniş kısmı geri alındığında ek bölgesel uçların da yeniden bağlanabileceği bir toplama merkezi oluşturdu. Buna alternatif bir toplanma merkezi ortada yok. Oluşturmak için girişilen bütün çabalar da boşa çıktı.

Suriye muhalefeti, ülkenin çok taraflı savaşının rejim-muhalefet ekseninde kazananı olmayan ve varoluşsal bir çekişmeye giden merkezi ele geçirme stratejisine erken başladı. Muhalefet, birçok zaman sonucun sadece kazanmak ya da kaybetmek olacağı bir savaşa girdi ve şu anda hızlı bir şekilde kaybetmeye doğru ilerliyor.

PYD-YPG ise gözünü merkezi açık bir şekilde tehdit etmeyen alt devlet özerkliği ve yerel denetim üzerine dikerek, rejim ve PYD-YPG arasında farklı, yarı-kooperatif bir dinamiğin kurulmasını sağladı. Şam elbette uzun vadede bu tür bir yerel özerklik ve iktidar devrinin kendi merkezi kontrolünü tehdit edeceğini düşünüyor ve muhtemelen bu girişi söndürmek için uğraşacaktır. Yine de bir tarafın tamamen bitirilmediği ve diğerinin kontrolü altına sokulduğu bu iki taraf arasında, en azından bir çeşit orta yolun bulunacağını düşünmek mümkün.

Ne kadar inatçı ya da yayılmış olurlarsa olsunlar Suriye’nin tüm parçaları, modern devletin sunacağı asgari getirilerden (kamu sektöründe istihdam, kamu hizmetleri, resmi olarak tanınan bir eğitim sistemi, kamusal sağlık hizmetleri, pasaport alma) yararlanmak istiyorlarsa, önünde sonunda merkez ile işlevsel bir ilişki kurmak zorunda kalacaklar. Merkezle bağlantısı hiç olmayan veya sınırlı olan kesimler için alternatif durum, yavaş işleyen, devletsiz bir ara sistem olur. Ayrıca bu bölgelerin Suriye’den resmi veya gayriresmi olarak ayrıştırılması ve Amman veya Ankara’da yeni bir merkeze doğru yönlendirilmesi de teorik olarak mümkün. Ancak Suriye’nin komşularının hiçbiri, şu an için kaybedilen toprakları geri isteme iştahı içerisinde görünmüyor.

Ülkenin muhalif kontrolü altındaki kısımlarının isteklerini aşağıya çekip çekemeyeceklerini (rejim değişikliği istemeyip, daha az tehdit edici yerel denetime girmek isteyip istemeyecekleri) ve rejimle tam bir galibiyet istemeden kabul edilir ve sürdürebilir bir ilişki kurup kuramayacaklarını ileride göreceğiz. Yapabilseler bile bu bölgelerin, rejimin çekici olmayan unsurlarına (baskıcı güvenlik aygıtına, rejim bağlantılı çetecilere ve İran’ın vekili olan uzantılarına) kendilerini tam anlamıyla maruz bırakmadan merkeze bağlanıp bağlanamayacakları meçhul. Bu bağlamda Suriye’nin güneybatısında süregiden ABD ve Rusya’nın müşterek hakimiyet müzakeresi kilit olacak.

Amerika’nın, sonradan merkezle uzlaştırılamayacak yeni muhalif gruplar yaratmak için kaynak ve çaba harcaması mantıklı görünmüyor. Ayrıca Fırat Nehri’nin aşağısı, sürekli korunması, sübvanse edilmesi gereken ve Şam ile diğer siyasi-askeri güçlere düşman kalıcı bir sahipsiz bölge statüsünde var olacak bir Amerikan mandasına dönüştürmeye çalışılmamalıdır.

Mevcut muhalefet bölgelerinin rejim kontrolündeki devlete intikamcı ve dehşet verici olmayacak şekilde yeniden entegre edilebilmesinin olanaklı olup olmadığı halen askıda olan bir sorudur. Washington, yeni sorular yaratma adına Amerikan askerlerini feda etmemelidir.

BU HALİYLE SURİYE

Yukarıdaki hususlar, benim açımdan Suriye'nin politika yapımı için gerekli olan tüm kısıtlamalarla birlikte Suriye'nin nasıl bir araya geldiğine dair birkaç örnek. Suriye savaşı, dış güçlerin ihtiyaçları doğrultusunda yeni kombinasyonlara sokulabilecek veya birbirlerine çarpılacak parçalardan oluşan bir dizi parçadan oluşmuyor. Ülke ve ülkedeki çeşitli savaş kampları, ABD politikasının araçları olarak nasıl kullanılabileceklerini sınırlayan ve tanımlayan, ayrıca şu anda savaşın geniş çizgisini tasvir eden dinamiklere ve ilişkilere sahipler.

Washington'un Suriye politikasının, yalnızca sonu belirsiz bir sınırsız vekalet savaşı yapmaya yönelmeyip, savaşın ikinci derece bağlantılarına ve ilişkilerine göre (özellikle eğer Amerika sonunda Suriye'yi terk etmek istiyorsa) kalibre edilmesi gerekiyor.

Bu Amerika'nın bütün bu dinamikleri benimsemesi ve bunlara yatırım yapması gerektiğini anlamına gelmiyor. Mesela sadece Esad rejiminin kazanıyor diye Amerika Birleşik Devletleri'nin yardım etmesi gerekmiyor. Bunu yapmamalı da. Fakat Washington'ın, Suriye'ye seçici, verimli bir şekilde nereye girişileceğini ölçerken (Amerika'yı içten yakacak, yıllarca ya da on yıllarca süren bir çatışmadan kurtarmak niyetiyle), Suriye'nin iç mekanizmalarının bazılarına direnmesi anlamsız kalmaktadır. Rakka yönetiminde bir PYD rejimi barınması, PYD çevresi ile rejim merkezi arasındaki ilişkiyi güçlendirir ve ülkeyi daha sürdürülebilir, dengeleyici bir dengeye yaklaştırırsa, Amerika'nın bunu bozmak için açıktan bir niyeti olmaz.

Politika yapıcılar ve analiz uzmanları, Suriye'ye ülkenin nasıl organize edildiği konusunda gerçekçi, nüanslı bir görüşle yaklaşmalıdırlar - bu da kıyasla yüzlerce silahlı kesimi kataloglamak için yapılan herhangi bir girişimden muhtemelen daha anlaşılır olur. Suriye'yi anlamak, grupların, isyancıların veya rejimin yanlısı milislerin sayısını saymaktan geçmiyor. Birbirleriyle, ülkenin bütünüyle ve savaşın tarihsel seyri ile nasıl ilişkilendiklerini anlamaktan geçiyor.

Suriye'nin savaşında yarım on yıldan fazla bir süredir bulunan Amerika, kendisinin güvenli bir şekilde buradan çıkmasına izin veren uzun vadeli ve azalan müdahaleler yapmalıdır. Bu müdahaleler, Suriye'nin iç organizasyonu ve mantığıyla tamamen zıt olamaz.

Savaşı ve Amerika'nın savaşlara dahil olma durumunu giderek azaltmak, Washington'un Suriye'yi olmasını istediği gibi değil, gerçekten olduğu ve işlediği haliyle, yani bu haliyle kabul etmesinden geçiyor.

http://haber.sol.org.tr/dunya/batili-bir-kalemin-gozunden-suriye-samla-iliskilenmeyen-gruplar-ayakta-kalamaz-202168

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]