Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları

“Paradigmanın iflası”na doğru - Fatih Yaşlı


Çocukken anne babalarının “Ekmekle ye” uyarısını duyanlar bilir ekmeğin yoksul sofraları için önemini. Eve ne zaman ne kadar gireceği bilinmeyen etin, tavuğun, balığın herkese yetmemesi, çocukların karnının doymaması endişesidir anne babaya bunu söyleten asıl olarak. Ekmeğe katık edilerek yenmelidir ki yemek, sofradan tok kalkılabilsin.

Yoksullar “ekmek parası” için çalışır, hayat mücadelesine “ekmek kavgası” adını verirler, çocuğun büyümesi “eli ekmek tutmak” diye adlandırılır, “eve ekmek götürmek” diye bahsedilir çalışmaktan. Velhasıl ekmek, işçilerin, emekçilerin, yoksulların hakikatidir. Hem maddi hem sembolik bir hakikattir bu.

İşte iktidar bunun farkındalığıyla, doğalgazdan elektriğe, benzinden kâğıda, yani iğneden ipliğe kadar zam gelmesini mecburen sessiz bir şekilde izlerken, ekmek söz konusu olduğunda anında devreye giriyor, müdahale ediyor, ekmek zamlarını durdurmaya çalışıyor. Kiraya, yakıta, ete, süte gelen zammın bir tür tevekkülle karşılanacağını ama ekmeğin “yoksulun kırmızıçizgisi” olduğunu, onun fiyatındaki yükselişin “paradigmanın iflası”na yol açabileceğini, o iflası hızlandırabileceğini biliyor, o yüzden ekmeğe, ekmeğin fiyatına dokundurtmamaya çalışıyor.

Ne demek istiyoruz paradigmayla ve paradigmanın iflasıyla, anlatalım. İktidar partisi kendisini en başından beri “milletin öz, hakiki temsilcisi” olarak sunuyor. Karşı tarafta ise elitler, vesayetçiler, kalantorlar var. İktidar “millet” adına konuşuyor, “millet” adına çalışıyor, “milletin değerlerine yabancı olanlar”la, elitlerle, kalantorlarla kavga ediyor. “Kasımpaşalı” imajı en çok buna hizmet ediyor, halkın içinden gelen, halkı bilen, halktan olan “reis”, zenginlere, Koç’a, Aydın Doğan’a, TÜSİAD’a, ABD’ye kafa tutuyor. Mazlumların davasını BM kürsüsünde “Dünya beşten büyüktür” diye tüm dünyaya haykırıyor, dünya düzenine kafa tutuyor!

Paradigma dediğim şey aşağı yukarı bunun üzerine kurulmuş durumda. Emekçilerin, yoksulların, işçilerin sınıfsal öfkelerini manipüle etme, onların çıkarları adına hareket ediyormuş, onlar adına konuşuyormuş gibi yapma, sınıfsal öfkeyi kültürel alana manipüle edip gerçek çelişkinin, yani emek-sermaye çelişkisinin üzerini örtme, bunun için de sıkça dine ve milliyetçiliğe başvurma, böylece sömürü düzeninin devamını sağlama, sömürü düzenini ayakta tutma.

Kuşkusuz bu paradigma, boşlukta durmuyor, bir de maddi temeli var. İktidar partisi, 80’lere ve 90’lara damgasını vuran yoksullaştırıcı neoliberal politikaların ve 2000’lerin başındaki iki büyük krizin üzerine, dünyadaki ucuz ve bol paranın yardımıyla, yoksul kitleleri kendilerine bağlayacak mekanizmaları hayata geçirmeyi başardı. Borçlanmayla da olsa tüketim olanaklarını artırdı, tüketici kredileri, kredi kartları bu işe yaradı. TOKİ aracılığıyla Türkiye toplumunun en büyük arzusuna, ev sahibi olma arzusuna oynadı, fonlar, belediyeler ve dağıtılan rantın küçük bir kısmı aracılığıyla sosyal yardım mekanizmaları kurarak milyonlarca insana ulaştı.

Ancak artık yurtdışından gelen parayı betona gömerek pastayı büyütmenin ve pastanın çok küçük bir diliminden yoksullara vererek onları idare edebilmenin sınırlarına gelindi, yani paradigmanın yavaş yavaş geçerliliğini yitireceği, iktidar partisiyle onun tabanını oluşturan yoksullar arasındaki bağların kısa devreye uğrama ihtimalinin arttığı, çünkü en alttakilerin krizi iliklerine kadar hissettikleri bir döneme girdik. Artık kolay yoldan borçlanma, tüketme, ev sahibi olma, sosyal yardımlardan yararlanma yok, artık hayat çok daha pahalı ve “ekmek aslanın ağzında”, artık işsizlik çok daha yüksek ve “ekmek kavgası” çok daha zorlu.

İşte tam da bu nedenle, hakikatin, yani sınıf çelişkilerinin ve sömürünün üzerini örten, toplumu yapay ikilikler üzerinden bölen, kutuplaştıran, dine ve milliyetçiliğe oynayan, hamaset edebiyatıyla ayakta kalmaya çalışan paradigmanın iflasının eşiğine gelmiş bulunuyoruz. Kurulan iktisadi çark iflasa yaklaştıkça, onun üzerine kurulan paradigma da benzer bir şekilde iflasına doğru yaklaşıyor.

Ancak, daha önce de bu köşede defalarca belirttiğimiz üzere, ekonomi alanında yaşanan gelişmeler, insanların siyasal bilinçleri üzerinde doğrudan etki yapmıyor, onlara birden hakikati, gerçekliği göstermiyor, çünkü araya ideoloji, ideolojik aygıtlar, televizyon, gazete, din, milliyetçilik, hamaset girmeye devam ediyor.

İşte tam da bu nedenle paradigmanın iflası politik-ideolojik müdahaleye ihtiyaç duyuyor. On altı yılın sonunda ilk kez, sol siyasetin emekçi kitlelerle, işçi sınıfıyla, yoksullarla buluşabilmesinin, onları siyasete taşıyabilmesinin nesnel zemini ortaya çıkıyor. O zemini doğru değerlendirmek, kolektif bir politik akılla o zemine müdahale etmek gerekiyor. “Ekmeği nasıl bölüşeceğiz” sorusunu halkın öncelikli sorusu haline getirmek, ekmek kavgasının politik bir kavga olduğunu halka anlatmak, hem bir halk hareketinin yükselişinin, hem de solun gerçek bir özne, etkili bir aktör haline gelmesinin başlangıç noktasını oluşturuyor.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
08.10.2018- 20:34

Yine fazlasıyla iyimser bir çıkarım. AKP'nin farklı bir Türkiye yarattığı gerçeğinin dışında bir yaklaşım. Elbette umudu yitirmemek, Fatih Yaşlı'nın söylediklerini de önemsemek gerekiyor ama, Türkiye'nin artık farklı bir kulvara girdiği gerçeğine kapalı yorumların Türkiye bütününe seslenebilecek yorumlar yapabilmesi bana zor geliyor. Bir kere Türkiye'de 20 milyon kişinin devletten ayni yardımlarda geçindiği gerçeği var. Toplumun tümünün üzerinde bir yanda dinciliğin ve öte yandan milliyetçiliğin baskısı var. Hepsinden öte bir iktidar gücü var! Var oğlu var! Bu koşullarda solun sesinin duyurabileceği bir maddi zeminin oluştuğunu söylemek, gerçeğin bütününe uygun bir gerçeklik değil.

Türkiye'de bugün farklı bir fotoğraf var. Bu yüzden resmin bütününü gözetmeden gerçekçi saptamalar yapmak ve çıkış yolları bulmak bence hiç de kolay değil.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]