Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Devrimin tanımını radikal bir değişim olarak yapmak mümkün. Devrimci ise toplumsal yapıda radikal bir değişimden yana olan kişidir. Bu tanımlarda kendi başlarına bir sosyalizm anlamı yoktur. Bu konuda da yanlış bir algıya sahibiz. Devrimin önüne sosyalizm sözcüğü getirmedikten sonra devrim ve devrimciliğin sosyalizmi içeren bir anlamı olmaz.   Hatta sosyalizm sözkonusu olduğunda sadece sosyalist devrim demekle de sosyalist süreci tanımlamak eksikli bir yaklaşımdır. Sosyalist devrim   hem politik iktidarın ele geçirilmesi ve hem de toplumun radikal bir biçimde dönüştürülmesidir. Dolayısıyla sosyalizm hem sosyalist devrim dediğimiz siyasal iktidarın ele geçirilmesi ve hem de sonrasında toplumsal devrimler dediğimiz toplumun dönüştürülmesiyle ilgili altyapı ve üstyapıda radikal değişimlerin gerçekleştirilmesidir.

Bilimsel sosyalist ideoloji sosyalist devrim konusunu bu bütünlük içinde kavrar ve amacın ve hedeflenenin bütünüyle enternasyonal düzeyde komünist toplumu gerçekleştirerek işçi sınıfı öncülüğünde insanlığın gerçek özgürlük ve tarihini yeniden kurmak olarak açıklar. Geleneksel sol olarak nitelediğimiz Marksist kuramın genel doğruları bu bütünlük içinde yer alır. Proletaryanın değişimin öznesi olması, tek ülkede sosyalist devrimi amaçlayan bir perspektifin zorunluluğu, proleter diktatörlük ve öncü partinin   gerekliliği ve ülkemiz için konuşulacaksa hiçbir ulusalcı-milliyetçi bir mücadelenin sınıfsal mücadelenin önüne geçmemesi bu sözü edilen bilimsel sosyalist ideolojinin en temel, en belli başlı doğrularıdır.

Çok açık, çok net, bilimsel sosyalist ideolojiyi benimsemek demek bu bütünlüğü sadece ideolojik olarak savunmak demek de değildir ve aynı zamanda politik alanda da bu bütünlüğün dışına taşmayan bir perspektifi savunmak anlamına gelir. Örnekse, sabahtan akşama kadar komünizmin ileri aşamasında devletin nasıl bir biçim alacağını -doğru yanlış- tartışmaya çalışmak ve bu ve benzer konularda yorumlarda bulunmak ''gerçek komünist'' veya ''enternasyonal komünist'' olunduğu anlamına da gelmez. Örnekleri sanalda çok fazla(ydı.), böyle tavırlar sergileyenlerin kurtuluş için ''komünistlerin birliği''ni savunmaları ve arkasından ''haydi oylar HDP'ye'' deme alışkanlığından bir türlü kurtulamamaları komünist olmanın, sınıf mücadelesini öncelikli kılmanın gerçekte pek de kolay bir konumlanış olmadığının göstergesidir.

Bir önemli konu siyasal ve sonrasında toplumsal devrimler konusunda nasıl bir devrim kuramının benimsenmesi gerektiği yolunda zihnimizde bir netleşmenin olup olmadığı konusu... Sosyalist devrim mi, çeşitli şekillerde aşamalı devrim örnekleri mi? Doğru yanıtın Türkiye'nin kapitalist bir ülke olup olmadığı, temel sınıfların ortaya çıkıp çıkmadığı sorularına yanıt vermekten geçtiğini söyleyebiliriz. Detaylarına da gireriz. Burada bir kez daha Doğu Perincek'in ''emperyalizm çağında devrim teorisi''nin gündeme gelmesi gerekiyor. Çünkü sosyalist devrimi savunmak Lenin'in ezen ezilen milletler tezini doğru kavrayabilmekten geçtiğini düşünüyorum. Perincek'in ve aşamacıların bu konularda doğru bir Türkiye tahlili yaptıklarına inanmıyorum. Sosyalist devrim yerine aşamacılığın savunulmasının nedeni (bence) bu.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
31.10.2018- 03:59

Yıllar önce yazıyazforum'da yöneticilik de yapmış olan bir arkadaşımız, Sn.Ayanoğlu, Perincek'in MDD-Kemalist devrim modelini savunmuştu-savunuyordu. Bu yoruma göre dünya kuzey ve güney ülkeleri yani (kuzeyde) zengin ve emperyal devletler ile (güneyde) yoksul ve sömürülen ülkeler olarak ikiye ayrılıyordu. Kabaca bakıldığında Lenin'in ''ezen ve ezilen ülkeler'' tanımlamasına da uygunluk gösteriyordu bu yaklaşım. Devrimin gelişmiş Avrupa ülkelerinden emperyalizmin sömürüsü altındaki ülkeler kayışı yani Lenin'in ''zayıf halka'' tezleri de Perincek'in devrim kuramının dayanakları arasındaydı. Ve ayrıca M.Kemal önderliğinde Anadolu devriminin tamamlanmamış olması da Perincek'in devrim kuramında   sosyalist kuruculuktan önce tamamlanması gereken süreç olarak yerini alıyordu. Perincek'in devrim anlayışı ortalama olarak böyle bir şey ve bir anlamda burjuva demokratik devrimin Türkiye uyarlaması olarak da nitelendirilebilir.

Sn.Ayanoğlu ile o zamanki tartışmamız nasıl seyretmişti şimdi pek kestiremiyorum ama, Perincek'in MDD'sinin farklı argümanlarla solun bazı kesimlerinde de savunulduğunu sanıyorum. (Halk devrimi adıyla EMEP ve SDP hatta Halk Cephesi -sanıyorum, tam emin değilim- bu tür aşamalı devrimi savunuyorlar.)

Peki neden aşamalı devrim de sosyalist devrim değil?

Kapitalizmin bir hayli yol aldığı, uzlaşmaz sınıfların ortaya çıktığı, feodal-aşiretsel yapının büyük oranda çözüldüğü ve kapitalist üretim ilişkilerinin ülkenin hemen her yerinde egemen hale geldiği bir ülkede sosyalist devrim perspektifi olmayacaksa sosyalist devrim başka hangi ülkelerde olabilir ki?

Emperyalizm çağında devrim kuramının burjuvazi proletarya çelişkisi üzerinde değil, ezen ezilen milletler çelişkisine dayandırılması hem bizim ülkemize uymayan ve hem de zayıf halka kuramını çok kaba bir yoruma tabi tutmak anlamına gelir. Asya, Afrika ve Güney Amerika'nın ( varsa) feodal özelliğini yitirmemiş ve kapitalizmin gelişmediği toplumlarında koşulların olgunlaşmadığı gerekçesi bir demokratik devrimi söz konusu yapabilir. Burada bu anlamda bir aşamacılıktan söz edilebilir. Ama emperyal aşamaya gelmiş veya gelmemiş, kapitalist ilişkilerin hakim olduğu bir ülkeyi ezen ezilen ülke kategorisi içine sokup burjuva devriminin gerçekleştirilmesi veya bizde olduğu gibi tamamlanması koşuluna bağlamak bana çok da doğru bir yaklaşım gibi gelmiyor.

Kısaca ve bana göre Türkiye'de devrim perspektifi aşamalı değil, sosyalist devrim olmalıdır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
07.11.2018- 23:10

Enver Aysever'in Cumhuriyet'teki yazısı farklı bir bağlamda yazılmış ama verdiği örneklerin güzelliği ve çarpıcılığı ilgili paragrafların buraya alınmasını gerekli kılıyor gibi geldi bana. Yazısının bir yerinde, ''Lenin, Rus halkının büyük düşünü yerine getiren kişi değildir! Bolşevik Devrimi insanların düşlerine sığmayacak büyüklükteydi. Ancak devrimci önder eliyle biçimlenebilirdi. Mustafa Kemal için de aynı sözler geçerlidir. Nihayetinde öyküsü olmayan, bölük pörçük insanlardan halk yaratma işidir devrim. Büyük yaratıdır!'' diyor.

Yine aynı yazıdan, bir Sabahattin Eyüboğlu alıntısı:

“Halkı sevmek başka, halka yaranmak başka: O kadar başka ki, halkı seven ona yaranmaktan kaçınır, tiksinir de, sevmeyen yaranmasını başarabilir ancak.''

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1133433/Ya_direneceksin_ya_tukeneceksin_.html

Devrim yeni bir toplum ve yeni bir insan yaratma eylemidir. İster burjuva devrim olsun, ( başında M.Kemal), ister bir sosyalist devrim ( lideri Lenin) olsun hep aynı amaca yöneliktir. Ve bu anaçlar, bu büyük yaratımlar hiçbir şekilde toplumun ''rızası'' alınarak gerçekleştirilemez. Çünkü devrimlerle gerçekleştirilmek istenenler verili koşullarda toplumun hayallerinin bile ötesinde olandır. O yüzden zaten devrimciler jakobendirler, jakoben olmak zorundadırlar. O yüzden devrimler klasik burjuva demokrasisi anlayışıyla yan yana gelemezler.

Büyük Ekim Devrimi'nin 101. yıl dönümünde tarihe mal olmuş büyük devrimcileri bir kez daha saygıyla anıyoruz.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
15.11.2018- 18:05

Devrim, devrimci teori ve devrimci mücadele denildiğinde özellikle sanalda ve özellikle sol sempatizan gençlikte bir silahlı mücadele yüceltmesi göze çarpmaktadır. 70'li yılların Çayan, İbo ve Gezmiş gibi gençlik liderlerine biraz da yüzeysel yaklaşımın bu siyasal tavrın oluşmasında etkisi olduğunu düşünüyorum.   Silahlı mücadele, silahlı propaganda gibi yöntemlerin kitlelere güven vermediği ortada. Sadece güven vermediği bir yana bu yöntemi savunan ve uygulayanların kitle gözünde marijinalleştiği de bir gerçek.

Sosyalist27  |  Cvp:
Cevap: 4
15.11.2018- 19:17

Alıntı Çizelgesi: kim yazmış
Yıllar önce yazıyazforum'da yöneticilik de yapmış olan bir arkadaşımız, Sn.Ayanoğlu, Perincek'in MDD-Kemalist devrim modelini savunmuştu-savunuyordu. Bu yoruma göre dünya kuzey ve güney ülkeleri yani (kuzeyde) zengin ve emperyal devletler ile (güneyde) yoksul ve sömürülen ülkeler olarak ikiye ayrılıyordu. Kabaca bakıldığında Lenin'in ''ezen ve ezilen ülkeler'' tanımlamasına da uygunluk gösteriyordu bu yaklaşım. Devrimin gelişmiş Avrupa ülkelerinden emperyalizmin sömürüsü altındaki ülkeler kayışı yani Lenin'in ''zayıf halka'' tezleri de Perincek'in devrim kuramının dayanakları arasındaydı. Ve ayrıca M.Kemal önderliğinde Anadolu devriminin tamamlanmamış olması da Perincek'in devrim kuramında   sosyalist kuruculuktan önce tamamlanması gereken süreç olarak yerini alıyordu. Perincek'in devrim anlayışı ortalama olarak böyle bir şey ve bir anlamda burjuva demokratik devrimin Türkiye uyarlaması olarak da nitelendirilebilir.

Sn.Ayanoğlu ile o zamanki tartışmamız nasıl seyretmişti şimdi pek kestiremiyorum ama, Perincek'in MDD'sinin farklı argümanlarla solun bazı kesimlerinde de savunulduğunu sanıyorum. (Halk devrimi adıyla EMEP ve SDP hatta Halk Cephesi -sanıyorum, tam emin değilim- bu tür aşamalı devrimi savunuyorlar.)



Perinçek'in Avrasyacılık kavramı etrafında ortaya attığı tezler ve bu doğrultuda savunduğu politikalar, Sosyalistlerin tarihsel süreç içerisinde savunduğu çeşitli MDD tezlerinden tümüyle farklıdır ve bana göre bu kapsam dahilinde de değerlendirilemezler.
Misalen 70'lerde dile getirilen MDD, işçi sınıfının liderliğinde köylü ve küçük burjuvazinin mücadelesine dayanan, toprak devrimi gibi sınıfsal temele dayalı bir anlayışa tekabül ediyordu.
Tabi ki bugünün Türkiye'si 70'lerden çok farklı ve özellikle kırsal çözülmüş, köylülüğün oynayabileceği rol 70'lere göre oldukça azalmıştır ama burada önemli olan sınıfsal bir perspektifin varlığıydı.
Halbuki Perinçek'in teorisinde bu şekilde bir sınıfsal tahlil bulunmayıp, salt halklar üzerinden bir kategorileştirmede bulunuluyor.
Hatta geçen hafta çıkan bir makalesinde olduğu gibi doğrudan sınıf mücadelesini yadırgamak, sınıf kini yanlıştır gibi anlamsız ifadeler ile işçi hareketini önemsizleştirmek, değersizleştirmek gibi bir eğilim göstermektedir.
Artık sağ-sol kavramları anlamsızlaşmıştır gibi siyaset ile sosyoloji ile uzaktan yakından alakası olmayan sözler ile partisini, eski sağcı ve MHP'liler doldurmuş, sol tandanslı tüm kişileri tasfiye etmiştir.
Baktığımızda Perinçek'in Avrasyacılık tezi, Mao Zedong'un 3 dünya teorisine benziyor diyebiliriz sanırım (ki Doğu Perinçek'te Maoist bir gelenekten gelmektedir).
Mao'da ortaya attığı teori ile dünyayı 3 kategoriye ayırmış, 1. grupta emperyalist olarak nitelediği Sovyetler Birliği ile Amerika'ya yer vermiş, ikinci grupta avrupa ülkelerini, 3. grupta ise üçüncü dünya olarak nitelediği geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeleri sıralamıştı.
Mao'ya göre ana çelişkiyi bu üç dünya arasındaki çatışma oluşturmaktaydı ve devrimcilerin görevi, 3. dünya halkları ile birlikte amerikan ve sovyet emperyalizmine karşı mücadele etmekti.
Fakat Mao'nun bu tezleri o dönem bile büyük tepkilere neden olmuş, Türkiye'de Maoist çizgide yer alan Partizan, Emeğin Birliği, Halkın Birliği gibi fraksiyonlar bu teoriyi revizyonist bir teori olarak telakki ederek mahkum etmiş ve Enver Hoca'cı bir çizgiye kaymışlardır.
Fakat Mao hiç bir zaman Perinçek gibi sınıf mücadelesini yadırgamamış, ezilen halkların mücadelesi ile emek mücadelesi arasında mutlak bir ilinti kurmuştur.
Ayrıca bugün Perinçek'in tamamlamaya çalıştığını iddia ettiği Kemalist devrimin ve onun temsil ettiği aydınlanma değerlerini tüm kurum ve anlayışlarının altı oyulurken, kendisinin bunu yapanlar ile aynı cephede buluştuğunu söylemesi de bir başka çelişkidir.
Yani Sayın Perinçek tarafından ortaya koyulan bu anlayış, neresinden tutarsanız tutun elinizde kalan, bilimsel sosyalizm ile uzaktan yakından alakası olmayan biranlayıştır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
15.11.2018- 20:08

Perinçek'in Avrasyacılık kavramı etrafında ortaya attığı tezler ve bu doğrultuda savunduğu politikalar, Sosyalistlerin tarihsel süreç içerisinde savunduğu çeşitli MDD tezlerinden tümüyle farklıdır ve bana göre bu kapsam dahilinde de değerlendirilemezler.

Misalen 70'lerde dile getirilen MDD, işçi sınıfının liderliğinde köylü ve küçük burjuvazinin mücadelesine dayanan, toprak devrimi gibi sınıfsal temele dayalı bir anlayışa tekabül ediyordu.
Tabi ki bugünün Türkiye'si 70'lerden çok farklı ve özellikle kırsal çözülmüş, köylülüğün oynayabileceği rol 70'lere göre oldukça azalmıştır ama burada önemli olan sınıfsal bir perspektifin varlığıydı.

Halbuki Perinçek'in teorisinde bu şekilde bir sınıfsal tahlil bulunmayıp, salt halklar üzerinden bir kategorileştirmede bulunuluyor.


70'lerin MDD'si de işçi sınıfının öncülüğünde değil, ''asker sivil zümre'', aydınları, ilerici kesimlerin öncülüğünü kabul eder. Bu yüzden Milli Demokratik Devrim'dir ve bu yüzden işçi sınıfının öncülüğünde sosyalist devrimi savunan TİP ile de çelişir.

Perincek'in de savunduğu benzer bir modeldir. Perincek bunu ML'in bir yorumuna dayandırır. ( Üstte anlatmaya çalışmıştım, bu yüzden girmiyorum.) Halk kavramı her ikisinde de vardır ve büyük burjuva dışındaki tüm kesimleri kapsar. Bu açıdan birbirlerinden çok da farklı değildir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 6
15.11.2018- 20:22

Hatta geçen hafta çıkan bir makalesinde olduğu gibi doğrudan sınıf mücadelesini yadırgamak, sınıf kini yanlıştır gibi anlamsız ifadeler ile işçi hareketini önemsizleştirmek, değersizleştirmek gibi bir eğilim göstermektedir.

O makaleyi okumadım, linkini verirseniz yararlı olur. ( Hatta bu tür makaleleri -kim yazarsa yazsın- doğrudan foruma taşırsak üzerinde tartışma olanağı bulabiliriz.) Ama şunu söyleyebilirim bu konuda. Perincek zamanımızın devrim anlayışını burjuvazi-proletarya uzlaşmazlığı olarak görmez. (Sanırım üstteki yazılardan birinde de bu konuya değinmiş olabilirim.) Bu devrim anlayışını 19.yy.devrim anlayışı olarak niteler. 20.yy. ile birlikte devrimin yönünün Avrupa'dan Asya'ya kaydığını ve Lenin'in ezen-ezilen milletlerin yaklaşımına uygun olarak emperyalizme karşı mücadeleyle siyasal devrimin gerçekleştirilebileceğini savunur. Perincek'in devrim anlayışı özetle böyle bir şey. Doğru veya yanlışlığı bir yana ( bana göre yanlış) ama bilimsel sosyalizmle hiç ilgisi olmayan ''bir anlayış'' olduğuna da katılmıyorum.

Sosyalist27  |  Cvp:
Cevap: 7
15.11.2018- 20:58

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Perinçek'in Avrasyacılık kavramı etrafında ortaya attığı tezler ve bu doğrultuda savunduğu politikalar, Sosyalistlerin tarihsel süreç içerisinde savunduğu çeşitli MDD tezlerinden tümüyle farklıdır ve bana göre bu kapsam dahilinde de değerlendirilemezler.

Misalen 70'lerde dile getirilen MDD, işçi sınıfının liderliğinde köylü ve küçük burjuvazinin mücadelesine dayanan, toprak devrimi gibi sınıfsal temele dayalı bir anlayışa tekabül ediyordu.
Tabi ki bugünün Türkiye'si 70'lerden çok farklı ve özellikle kırsal çözülmüş, köylülüğün oynayabileceği rol 70'lere göre oldukça azalmıştır ama burada önemli olan sınıfsal bir perspektifin varlığıydı.

Halbuki Perinçek'in teorisinde bu şekilde bir sınıfsal tahlil bulunmayıp, salt halklar üzerinden bir kategorileştirmede bulunuluyor.


70'lerin MDD'si de işçi sınıfının öncülüğünde değil, ''asker sivil zümre'', aydınları, ilerici kesimlerin öncülüğünü kabul eder. Bu yüzden Milli Demokratik Devrim'dir ve bu yüzden işçi sınıfının öncülüğünde sosyalist devrimi savunan TİP ile de çelişir.

Perincek'in de savunduğu benzer bir modeldir. Perincek bunu ML'in bir yorumuna dayandırır. ( Üstte anlatmaya çalışmıştım, bu yüzden girmiyorum.) Halk kavramı her ikisinde de vardır ve büyük burjuva dışındaki tüm kesimleri kapsar. Bu açıdan birbirlerinden çok da farklı değildir.




Hayır, o dönem Türkiye'de ki üretim ilişkilerine dair yarı-feodal tanımlamasında bulunan sol fraksiyonlar, Türkiye'nin önündeki devrimin sosyalist değil, demokratik devrim olduğunu ve bu devriminde işçi sınıfının önderliğinde köylü, küçük burjuva ve milli burjuvazi cephesi tarafından gerçekleştirileceğini savunmuşlardır.
Mesela o dönemde faaliyet yürüten ve Türkiye'nin önündeki devrimin sosyalist değil, demokratik devrim olduğunu savunan Halkın Yolu'nun görüşlerine bakalım; ''Demokratik devrimin proleterya önderliğinde gelişmesi onun zafere ulaşması için temel şarttır. Proleterya önderlik için esas olarak milli burjuvazi ile mücadele eder, milli burjuvazinin halk kitlelerinin demokratik demokratik devrim mücadelesini peşine takıp, devrimin yarıda kalmasına yol açmasına karşı savaşır. Devrimin, proleterya önderliğinde gerçekleşmesi, proleteryanın köylülükle, özellikle yoksul köylülükle ittifak kurmasına bağlıdır.'' (Türkiye Sosyalist Hareketi 2, dipnot yayınları, syf 264)
Tabi ki sizin sözünü ettiğiniz şekilde asker-bürokrat-aydın sınıfı öncülüğünde bir devrimi savunan, Doğan Avcıoğlu gibi aydınlarda vardı ve meşhur 12 Mart muhtırasıda bu tür bir hareketi önlemek için verilmişti.
Fakat Doğan Avcıoğlu bile tümüyle halktan kopuk, salt bir asker-bürokrat diktatörlüğü öngörmüyordu;
''Türkiye'nin kalkınması ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için kesinlikle gerekli olan bu büyük devrimci düzen değişikliği, tam bir halk yönetimi kurmaya ve halk içinde erimeye azimli asker,sivil bütün devrimcilerin kenetlenmiş iktidarıyla gerçekleştirilebilir.Halktan kopuk bürokratik bir Yahya Han yönetiminin, mevcut düzende ciddi bir değişikliği başarmak şöyle dursun, bozuk düzenin tutsağı olacağı açıktır.'' (Doğan Avcıoğlu, Rejim ve Devrim Seçme Başyazılar, syf 92)
Yani demokratik devrim kavramı, söylediğiniz şekilde algılayanlar olmuşsa da salt bir asker-sivil aydın öncülüğünü öngörmez.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 8
15.11.2018- 21:09

Sn.sosyalist27;

MDD o dönemdeki sol fraksiyonların değil; Mihri Belli'nin önderliğini yaptığı bir anlayıştır. Ondan söz ediyoruz, en azından ben ondan söz ediyorum. Milli demokratik devrim   bir çeşit burjuva devrimdir. Önüne demokratik görevleri koyar ve ''asker sivil'' vb. tekrar etmeyeyim. Sanırım siz sonraki süreçleri anlatmaya çalışıyorsunuz. Oysa Mihri Belli'nin MDD'si 60'ların devrim anlayışıdır. Sonrasında sol fraksiyonların savundukları ile -sizin örnekleriniz üzerinden söylersek pek de ilgili yok ya da başka bir yorumu olduğunu söyleyebiliriz belki..

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]