Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Seçimlere iki aydan az bir zaman kaldı. Toplumun bir karpuz gibi ikiye bölündüğü, ekonomik kriz etkisiyle AKP muhaliflerinin (sanki) biraz daha arttığı bir kesitte   bu kesimin kafasından geçenler Erdoğan'ın geriletilmesi, mümkünse durdurulması. Üç beş ne yaptığını bilmezi dışta tutacaksak sosyalist partilerimiz de dahil hemen her muhalifin ''önceliği'' bu. Bu seçimlerde AKP'yi geriletmek!

Evet, hakkını yemeyelim, sosyalist partilerimiz de, hemen her seçim yorumlarında AKP'nin geriletilmesinden söz ediyorlar! Her ne kadar bu konuda kurdukları cümlelerin sonuna ''ama'', ''fakat'' ''ancak'' bağlaçları ekleseler de!   Örnekse, Kamil Tekerek Gazetemanifesto'daki son yazısında (https://gazetemanifesto.com/2019/ancak-devrimciler-gelecege-bir-iz-birakabilir-238621/ ) aynen böyle bir anlatımı yeğlemiş: '' Gerici sermaye düzeninin iktidar partisi AKP'nin herhangi bir zeminde yenilgi yaşaması ya da geriletilmesi elbette değer taşıyan bir durum. Ancak bunun hangi zeminde ve hangi özneler tarafından yapıldığının dikkate alınması gerekmektedir.''

Önce AKP'nin geriletilmesinden söz etmek, sonra ''hepsi bir'' demek ve sonra da ''seçimlere adaylarımızla giriyoruz'' demenin somuttaki anlamı ''oyunuzu bize verin'' demek oluyor! Peki verelim. Toplamda üç-beş bin oy alabilecek misiniz; üstelik aslınız TKP varken! Alamıyacaksınız, geriye ne kalıyor ( yine Kamil Tekerek'in yazısından) ''tarihe iz bırakmak'' ve '' emekçi sınıfların kurtuluş mücadelesinde doğruları temsil etmek''. İyi güzel de, ''önemli'' olduğu söylenen ve hemen her seçim   açıklamalarında altı çizilen AKP'nin geriletilmesi konusuna ne oldu? (Hamasetin sadece sağa özgü bir kavram olduğunu mu sanıyorsunuz! )

Çok yineledim, Türkiye'de sosyalizmin bağımsız bir siyasi doğrultu izlemesi ve toplumsal alanda bir güç haline gelebilmesi gerekiyor. Toplumsal bir güç olabilmesi için de toplumun önemseyeceği, değer vereceği bir siyasi doğrultuda ısrarcı olması ve hitap ettiği kitlenin yüreğine ve beynine de dokunabilmesi gerekiyor. Başka; sadece bu mu? Türkiye gerçeğinde bir sosyalist öznenin gözünü yaşanan olaylara kapatması ve o haliyle de toplumsal alanda bir güç olabilmesi mümkün mü? Mümkün değil. AKP gibi bir parti önemsizleştirilerek,   ''hepsi bir'' kakafonisinin içine dahil edilerek sol-sosyalist bir söylem geliştirilemez. TKH'nin ve özelde Kamil Tekerek'in bu siyasi tutumunun hiçbir anlamı yok, tıpkı toplumsal alanda hiçbir karşılığı olmadığı ve olamayacağı gibi...

TKH'nin bu seçimde alacağı oyun üçü beşi geçmeyeceğini kendileri de biliyorlar, eminim. Önemsediklerini söyledikleri AKP'nin geriletilmesinin somut karşılığı Türkiye çapında alınacağı kuşku götüren üç beş oy mu olacak? Bu söylemin kendi sempatizan kitlelerinin tamamında bile karşılığı olmayacağını, bu siyasi tutumun (iyi kötü) AKP'nin geriletilme çabalarına en küçük bir katkı bile yapmayacağını, dahası köstek olacağını, AKP'nin değirmenine su taşımaktan başka bir işe yaramayacağını anlayabilmek bu kadar zor mu? O zaman bu siyasi tavrın anlamı ne?

( Devam ederiz, ama bu sorunun bende uyandırdığı izlenim TKH'nin ilerde TKP ile olası bir birleşmede ön alma çabası, bir küçük kardeş olarak TKP'ye şimdiden ''ben de senin gibi düşünüyorum'' ve ''ben de senin gibi davranıyorum'', ''ben de senin doğrultundan gidiyorum'' deme gayretidir. AKP'nin geriletilmesi, Türkiye nesnelliği vb. hak getire. Bu konuda herhangi bir samimiyet içinde olduklarına ilişkin en küçük bir algı oluşmuyor bende.)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
12.02.2019- 18:32

Sosyalist partilerimizin yönetim biçimi Leninist ilkeye dayanır. Yönetim kurullarının demokratik bir yöntemle seçilmesi seçilen yönetimin aldığı kararların da parti üyeleri tarafından tartışmasız bir biçimde savunulması ve uygulanması anlamına gelir. Partiye üye olmak da en başta bu ilkenin tartışmasız bir biçimde kabullenilmesine bağlıdır. Sosyalist partilerimizin kitlesellik bağlamında yaşadığı sıkıntıların biraz da bu ilke nedeniyle olduğunu, ve sonuçta bu ilkenin (bence) biraz gevşetilmesinin partinin kitleyle kucaklaşmasında kolaylıklar sağlayacağını düşünüyorum.

Peki neden az biraz olsun gevşetilmez? Parti içinde hiziplerin meydana gelmesine ve partinin işleyişinde güçlüklerin ortaya çıkışına neden olacağı için mi? Belki, ama bir nedeni de, sanırım,   yönetimce alınan kararların aşağıda hiç tartışılmadan benimsenmesini istemeleridir. Böyle olunca da, bu durumun, o partinin üyesinde zihinsel ( siyasi ve ideolojik) bir tembelliğe yol açması kaçınılmaz bir hale gelmiyor mu? Nasıl olsa yukarıdan gelen her karar tartışmasız bir şekilde benimsenmek ve dışarıya karşı savunulmak durumunda, ayrıca bir analize ne gerek var? Örnekse, hem AKP'nin geriletilmesinin öneminden söz etmek ve hem de alınacak üç beş oy pahasına seçime bağımsız adaylarla girmek bir çelişki değil mi, AKP'den yana bir siyasi tavır anlamına gelmez mi, sonuçta? Parti üyesinin aklından böyle sorular geçmez mi? Parti üyesi bu tür sorular karşısında kendisine belletilen   ''ama hepsi bir'' cevabıyla yetinir mi? Ya da ''ama biz komünistiz'' sözüyle farklılığını anlamlandırıp bir haklılık kazandırabilir mi?

İyi ama AKP'nin geriletilmesi konusuna partinin bir yanıt üretemeyişi bir sorun değil mi? Hem solcular olarak nesnel koşulları hemen herkesden, her siyasetten daha iyi analiz edip ona göre bir konumlanış almakla övünmek ve hem de ülkenin en temel konusunda hiçbir çözüm üretmeden çaresizleri oynamak mantıklı bir konumlanış mı?

Demokratik merkeziyetçilik sadece parti üyelerinde zihinsel bir tembelliğe yol açmıyor, bu yöntem giderek karar alıcı yönetimleri de aynı sorunun içine sürüklüyor. Belki de on yıllardır sol partileri yüzde birlerin altına mahkum eden sorun burada yatıyordur; olamaz mı?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
26.02.2019- 11:47

Kamil Tekerek'in başlıktaki alıntısının üzerinden bir daha geçmek gerekiyor. Şunu söylemişti, Tekerek:

'' Gerici sermaye düzeninin iktidar partisi AKP'nin herhangi bir zeminde yenilgi yaşaması ya da geriletilmesi elbette değer taşıyan bir durum. Ancak bunun hangi zeminde ve hangi özneler tarafından yapıldığının dikkate alınması gerekmektedir.''

Yani AKP'nin geriletilme çabasında Kamil Tekerek'in   beklentisine uymayan bir süreç yaşandığında   geriletilme çaba ve hedefi önemsiz mi oluyor?

TKP'yi ayrı tutuyorum. TKP'nin seçime parti olarak girmesiyle TKH'nin bağımsız adaylarla yarışa katılmasını aynılaştırmıyorum. TKP öteden beri bağımsız bir hattan söz ediyor ve hem söylem ve hem de eylemleriyle bu doğrultuda yol almaya çalışıyor. TKH'nin de hem TKP içindeyken ve hem de HTKP'deki kısa macerasında aynı siyaseti savunduğu söylenebilir. Ancak TKH konusundaki ısrarının anlaşılabilir bir yanı yok. TKP adının ''kayyum''dan alınacağı günlerde yürütülen görüşmelerde hadi anlaşamadınız, ama artık içinde bulunan sürecin sürdürülemez olduğu da mı anlaşılamıyor? Zoraki ayrılığın ite kaka sürdürülmeye çalışılması da böyle sonuç veriyor. Ne olacak, TKP'nin önüne mi geçilecek? Merak ediyorum, bu tavrına kendi üye ve sempatizanlarını inandırabiliyor mu?

Ana muhalefet partisi CHP'nin AKP'yi durdurmak ve geriletmek isteğinden zerre kadar kuşku duymuyorum. Bu konuda yanlışlar da yapılıyordur ama,   AKP'nin MHP ile ittifak kurarak girdiği seçimlerde CHP'nin veya muhalefetteki partilerin bir   işbirliği yapmadan seçime girmesinin AKP'ye herhangi bir ''yenilgi'' yaşatmasının mümkün olmadığını görememek nasıl mümkün olabilir? Adayların bazıları şöyle böyleymiş! İşbirliği olacaksa, buna zorunluluk varsa kimi adayların şöyle-böyle olması üzerinden ''hepsi bir'' şeklindeki söylemlerin bir anlamı olabilir mi? Amaç AKP'ye yenilgi tattırmak değil mi? Amaç topluma AKP'nin her şeye rağmen sandıkta da yenilebilir olduğu duygusunu tattırmak değil mi? Amaç gericiliğin bilinçli yürüyüşünü bir seçim bağlamında da olsa sekteye uğratmak değil mi?


Az şey mi bunlar?
Önemsiz mi?

Kürt hareketine biat etmeyi kemiklerine kazımış kuyrukçular gibi CHP düşmanlığında sıraya girmenin TKH'ye, Türkiye soluna ve Türkiye toplumuna kazandıracağı ne var; koskoca bir ''hiç''ten başka?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
19.03.2019- 11:33

EMEP'ten 'Millet İttifakı' kararı: Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu'na oy vereceğiz...

Emek Partisi (EMEP), Ankara ve İstanbul'da Millet İttifakı adayları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'a oy vereceğini açıkladı. EMEP aynı zamanda, HDP ve CHP listelerinden 7 belediye meclis üyesi adayı gösterdiğini açıkladı.

Resim EklemeEmek Partisi (EMEP), 31 Mart seçimlerine ilişkin tavrını açıkladı.

EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, Evrensel'e yaptığı açıklamada, Ankara'da Mansur Yavaş'a, İstanbul'da ise Ekrem İmamoğlu'na oy vereceklerini söyledi.

"Seçim stratejimizi belirlerken en önemli kıstasımız; ülkenin içinde bulunduğu siyasal koşullar ve işçilerin, emekçilerin, halkın yaşadığı temel ekonomik ve demokratik sorunlar ile bunların çözümüne dair beklentileridir" diyen Gürkan, bir diğer kriterlerinin ise Cumhur İttifakının geriletilmesi olduğunu söyledi.


Gürkan, Millet İttifakı adaylarını destekleyeceklerini ilan ettiği açıklamada, şu ifadeleri kullandı:


Cumhur İttifakının Ankara, İzmir, İstanbul’da geriletilmesini önemli görüyoruz. İzmir’de bizim de içinde bulunduğumuz emek ve demokrasi güçleri, büyükşehir belediye başkanlığı için CHP adayını desteklemek yönünde ortaklaştı. Ankara ve İstanbul’da sadece büyükşehir belediye başkanlığı için CHP adaylarına oy vereceğiz. Kalan diğer yerlerde geçersiz oy kullanacağız. Ancak Ankara ve İstanbul ile ilgili tercihimiz Millet İttifakını Cumhur İttifakına seçenek olarak gördüğümüz anlamına gelmiyor. Seçmenlerin iki bloka mahkum edildiği bir seçim sistemi aritmetiği ve sahadaki durum ile, emek demokrasi güçlerinin mevcut durumdaki zayıf inisiyatifi toplam olarak yerel yönetimlerdeki iktidar pratiğinin geriletilmesi için ortaya böyle bir seçenek çıkarıyor.

CHP VE HDP LİSTELERİNDEN 7 YERDE SEÇİMLERE GİRİLİYOR

Dersim'de HDP ile ittifak yapan EMEP'in diğer illerdeki tavrını da açıklayan Gürkan, "Dersim dışında 6 ilde ve 4 ilçede bağımsız belediye başkan adaylarımız var. Bir kısmı demokrasi güçleriyle ortak, bir kısmı Emek Partisinin desteklediği bağımsız adaylar. HDP listelerinden girilen 3 yer ve demokrasi güçleri olarak CHP listelerinde girilen 4 yer hariç 14 yerde bağımsız meclis üyesi adaylarıyla seçimlere giriyoruz" diye konuştu.

http://haber.sol.org.tr/turkiye/emepten-millet-ittifaki-karari-mansur-yavas-ve-ekrem-imamogluna-oy-verecegiz-258825

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
21.03.2019- 08:36

EMEP'den sürpriz seçim kararı
Resim Ekleme

EMEP, İstanbul, Ankara ve İzmir’de CHP’nin Büyükşehir adaylarını destekleyeceklerini açıkladı.


Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Selma Gürkan, İstanbul, Ankara ve İzmir’de CHP’nin Büyükşehir adaylarını destekleyeceklerini açıkladı.

Evrensel gazetesinden Çağrı Sarı’ya konuşan EMEP lideri Gürkan, “İzmir’de bizim de içinde bulunduğumuz emek ve demokrasi güçleri, büyükşehir belediye başkanlığı için CHP adayını desteklemek yönünde ortaklaştı. Ankara ve İstanbul’da sadece büyük şehir belediye başkanlığı için CHP adaylarına oy vereceğiz” dedi.

Röportajın ilgili bölümü şöyle:

“Seçim stratejinizi şubat ayı içerisinde kamuoyuna açıkladınız. Açıklamanızda yer alan ‘AKP’nin geriletilmesi’ ifadesiyle ne kastettiğinizi açıklar mısınız? Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde tutumunuz ne olacak?

Seçim stratejimizi belirlerken en önemli kıstasımız; ülkenin içinde bulunduğu siyasal koşullar ve işçilerin, emekçilerin, halkın yaşadığı temel ekonomik ve demokratik sorunlar ile bunların çözümüne dair beklentileridir. Bu nedenle tek adam yönetiminin karşılığı olan Cumhur İttifakının siyasal gericiliğine karşı halkın gerçek seçeneğini oluşturmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu amaçla demokratik, halkçı belediyecilik anlayışıyla çerçevesi oluşturulmuş ortak platformların oluşması ve bu ortak platformların ortak adaylarının çıkarılması bizim için önemliydi. Seçim listeleri sonuçlanıncaya kadar geçen süre içinde ne yazık ki bir kaç istisna dışında bunun gerçekleştiğini söyleyemeyiz.

Cumhur İttifakının yerel seçimlerden güçlü çıkması son demokrasi kırıntıları diyebileceğimiz kazanımların, özgürlüklerin de yok edilmesi için iktidarın daha cesur davranmasının gerekçesi haline getirilebilir. Biz bu bakımdan yerel seçimlerdeki taktiğimizi üç büyük şehir, diğer kentler ve daha küçük yereller için hem içinden geçtiğimiz sürecin hem de alanların özgüllüğünü göz önüne alarak belirlemeye çalıştık.

Birincisi; emek ve demokrasi güçlerinin yerellerde bir araya gelerek platform oluşturduğu ve bu platformların ortak aday gösterebildiği ya da destekleme kararı aldığı il ve ilçelerde ortak adaylara, diğer yerlerde desteklediğimiz bağımsız adaylara oy vereceğiz. Bu platformlar yaygın değildir ama oluşabildiği oranda da kıymetlidir.

İkincisi; Cumhur İttifakının Ankara, İzmir, İstanbul’da geriletilmesini önemli görüyoruz. İzmir’de bizim de içinde bulunduğumuz emek ve demokrasi güçleri, büyükşehir belediye başkanlığı için CHP adayını desteklemek yönünde ortaklaştı. Ankara ve İstanbul’da sadece büyük şehir belediye başkanlığı için CHP adaylarına oy vereceğiz. Kalan diğer yerlerde geçersiz oy kullanacağız. Ancak Ankara ve İstanbul ile ilgili tercihimiz Millet İttifakını Cumhur İttifakına seçenek olarak gördüğümüz anlamına gelmiyor. Seçmenlerin iki bloka mahkum edildiği bir seçim sistemi aritmetiği ve sahadaki durum ile, emek demokrasi güçlerinin mevcut durumdaki zayıf inisiyatifi toplam olarak yerel yönetimlerdeki iktidar pratiğinin geriletilmesi için ortaya böyle bir seçenek çıkarıyor.

Bizim için aslolan o ya da bu burjuva kliklerinden birine karşı diğerini desteklemek değil, şu anda iktidarda olan gücün büyük şehirlerde kazanmamasını sağlamaktır. Gerçek seçenek ise halkın yönetime katıldığı, demokratik halkçı belediyecilik için mücadeledir. Seçim çalışmalarımızı da halkın kendi seçeneğini yaratmak için örgütlenmesi ve mücadele etmesini esas alan bir tarzda sürdürüyoruz.”

https://odatv.com/emepden-surpriz-secim-karari-19031935.html

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
30.03.2019- 07:49

Bu arada Orhan Gökdemir arkadaşımız, seçime bir gün kala CHP ve Kılıçdaroğlu'nun solcu olmadığının tarihi nedenlerini açıklamaya koyulmuş.

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/orhan-gokdemir/duvar-259582

Sanırım, dışardan bilinç konusunun öncelikle   bu misyonu kabul etmiş ve topluma aktarmayı görev edinmiş kişilere verilmesi gerekiyor. Bu bilinç bu kişilerde yarım yamalak olduğunda ortaya rahmetli Doğan Tarkanlar'dan başka örnekler çıkmıyor. TKP'nin son seçimlerdeki farklı duruşunun güncel siyasete nasıl döküleceği Orhan Gökdemir'in zihnine böyle yansımış, anlaşılan. Bu konuda Kamil Tekerek'le yarış halindeler. Kim bu seçim öncesi   CHP'ye daha çok vurursa olası bir birleşmede MK'ye daha çok adam sokacak yarışı yapıyorlar. Ve bu arada seçim sonrasında tıpkı Troçkist Doğan Tarkan gibi ''AKP bana -icraatlarımdam ötürü- teşekkür etti'' demezler. Çünkü   söylemlerinin Doğan Tarkan'ın yetmez ama evet'inden farklı hiçbir yanı yok.

Sabah sabah gerçekten şaşırdım.

Solun Orhan Gökdemir, Kamil Tekerek   gibi dostları oldukça AKP'nin ne Yeni Akit'e ihtiyacı olur ve ne de Engin Ardıçlara!


melnur  |  Cvp:
Cevap: 6
14.05.2019- 06:02

31 Mart seçim sonuçlarından AKP'nin kaybettiği ortaya çıktı ama YSK'ya yapılan baskılar da sonuç verdi ve seçim 6 Mayıs'ta iptal edildi. Bu arada Ankara Suruç'ta muhalefet liderine planlı programlı linç uygulanmaya çalışıldı; meclis konuyu ört bas etti. AKP'ye muhalefet eden kişilere fiili bıçaklı sopalı saldırılar arttı ve en son Hürriyet gazetesini daha önce basan bir grubun lideri konumunda olan kişi de bizzat Erdoğan tarafından ''AKP'nin Londra temsilcisi'' olarak ödüllendirildi.

AKP'nin bir karşı devrimci parti olarak ''cumhuriyet parantezi'' ni kapatmaya ve bu konuya son bir nokta koymaya çalıştığı biliniyor. Ama bilinmeyen ve tam olarak açığa çıkmayan bir yanı da var gibime geliyor! Tamam, AKP gerektiğinde kendisini yerelde de olsa iktidardan edebilecek gelişmelere ve sonuçlara karşı da direnen ve her kozu oynayabilen bir parti ama daha önemlisi, bu tür muhalif seslere karşı planlı programlı veya değil, saldırılar gerçekleştirildiğinde AKP bu saldırıların önüne geçmek için hiçbir çaba sarf etmediği gibi adeta teşvik edici bir tutum da takınabiliyor. Şu son bir iki hafta içinde yaşananları sıradan bir polisiye vaka olarak yorumlamak mümkün mü?

Gericiliğin tehlikeli bir şey olduğu, örgütlü gericiliğin vahim sonuçlara neden olabilecek bir potansiyel taşıdığı, devlet gücünü ele geçiren bir gericiliğin ise toplumlara yıkımlardan başka bir şey yaşatmadığını tarihsel süreç içinde biliyoruz. Türkiye'nin karanlık bir tünelde yol aldığı gerçeğiyle anlatılmak istenen budur. Çok acılar çekildi, çekiliyor, bu ülkenin düzlüğe çıkabilmesinin yolunun öncelikle AKP'den kurtulmaktan geçtiği de yıllardır dillendiriliyor. Sevinilecek yanı konuda çok güçlü bir toplumsal muhalefetin de   ortaya çıktığı gerçeğidir. AKP gericiliği ne yaparsa yapsın, ne acılar yaşatırsa yaşatsın toplumun tümünü etkileyemiyor ve yandaş hale getiremiyor.

Diyalektik bir gerçek; karanlıkla aydınlığın mücadelesi. Acılar da yaşanıyor, sevinçler de... Ortaçağ karanlığını yeşertmek isteyenlerin mücadelesine geleceğe duyulan umut direniyor. Toplumler belirli dönemlerde geriye dönüş yaşasalar bile bu geriye dönüşü   mutlak hale getirebilmek bir kalıcılığa dönüştürmek   mümkün değil. İnsanın tarihsel yürüyüşüne, toplumsal yasalara aykırı, insanın insan olma özelliğine uygun değil. Eninde sonunda kazanılacaktır, aydınlık karanlığa karşı galebe çalacaktır.

Ama işte, işin üzücü bir yanı da var. Türkiye böyle bir çatışmalı sürecin tam da içindeyken, aydınlık meşalesini   taşıyanların en ön saflarında yer alması gerekenlerin hala küçük küçük hesapların peşinde koşması insanı gerçekten üzüyor, umudunu kırıyor. Kurtuluş Kılçer'in Manifesto'daki son yazısını okuyunca farklı bir duyguya kapılmak ne yazık ki pek de mümkün olmuyor.

https://gazetemanifesto.com/2019/akp-siniflar-ustu-siyaset-sinif-disi-mi-263917/

Kılçer Marksist bir analiz yapmış ve ''siyaset sınıf dışı mı?'' diye sormuş! AKP'nin ''tek başına bir çete'' olmadığını ve ''doğrudan sermayenin sınıf diktatörlüğünü ortaya koyan bir sermaye partisi'' olduğunu söylemiş; bununla da yetinmemiş ''Muhalefet olarak ortaya çıkanların, siz sermaye egemenliğinin son bulmasını isteyeceğini mi düşünüyorsunuz?'' diye de sorarak ''AKP’yi, tek başına “demokrasi ya da hukuk” üzerinden eleştirmenin sınırları düzenin ıslahatına ya da statükosuna çıkar. Asıl yapılması gereken kapitalist düzenin gerçek fotoğrafının sunulmasıdır." diye de eklemiş!

Kurtuluş Kılçer 23 Haziran için kendi üyelerine ne söylemiş oluyor; ''AKP de sermayenin partisi, onu sandıkta alt edebilmek için bir araya gelmeye çalışan toplumsal güçlerin adayı da öyle.'' Peki ama,   TKH'nin üyeleri sandığa gidecek mi, gitmeyecek mi? AKP karşısında ''sermayenin diğer adayı İmamoğlu''na destek verecek mi vermeyecek mi; diye sorulduğunda konu dışına mı düşmüş oluyoruz?

Somut durumun somut tahlilinin   marksist analizi bu sorunun yanıtını pek içermiyor da...





melnur  |  Cvp:
Cevap: 7
17.05.2019- 20:04

Kurtuluş Kılçer'in yazısının tamamını okuyamadım. Yazı kendisini okutmuyor. Yazıyı okumaya başlarken, belki de bana öyle geliyor, bilmiyorum, samimi olmadığını belli ediyor. TKH'nin 31 Mart seçimlerindeki duruşunun yanlış olduğunu söylemiştim. TKH AKP'yi bir kenara bırakmış, AKP-MHP gericiliğini görmezlikten gelmiş, sadece üç beş oy alabilmek için muhalefete muhalefet yapmaya başlamıştı. Yani, ilk düğme yanlış iliklenmişti. Şimdi uğraş dur, düzeltmek için, mümkün mÜ? Yanlış iliklenmiş ilk düğmeyi düzeltmeden, düzgün bir yazı yazmanın ve doğru şeyler söylemenin imkanı yok. Şimdi ''AKP’nin geriletilmesine evet, CHP’ciliğe varan bir politik çizgiye hayır!'' demek 31 mart yanlışını ortadan kaldırır mı?

Sürekli yineliyoruz; solculuk öncelikle AKP karşıtlığında pozisyon almakla başlar. Bunu beceremeyen, evelemek ve gevelemekten başka bir şey yapmayan dinci faşist AKP-MHP değirmenine su taşımaktan başka bir şey yapmamış olur. TKH'ye AKP'nin ne olduğunu mu anlatmalıyız? Şovenistliğe varan bir milliyetçiliğin dinci gericilikle harmanlaşmış halinin siyasal ve toplumsal alandaki egemenliğinin karşısına etkin bir biçimde çıkamadıktan sonra komünistlik üzerineahkam kesmeye çalışmanın bir anlamı olabilir mi? Böyle bir siyasi konumlanışın toplumdan kabul görmesi mümkün olabilir mi?

Artık şu iç hesaplaşmaları, birbirimizle mücadele etme alışkanlıklarını ve keskin komünist görünme çabasını bir kenara bırakmak gerekmiyor mu? Devlet olanaklarını arkasına almış, adeta devlet haline gelmiş, medyanın yüzde doksanını parti basını haline getirmiş, anayasal bir devlet olmaktan çıkıp bir kabile devletine dönüşmüş bir süreci daha da gerici, baskıcı ve keyfi bir anlayışla yönetme iradesini bir kenara bırakıp, kendi meşrepince karşı çıkmaya çalışan ve bunun için bir araya gelen toplumsal muhalefete karşı bir siyaset izlemenin savunulabilir bir yanı olabilir mi? Yanlıştı ve yanlış hala devam ediyor. Efendim biz de AKP'ye karşıyız, ama işte CHP'ciliğe varan çizginin yanlışlığını vurgulamak için...-kem küm!

Böyle solumuz varken sosyalistlerin CHP'ye yönelişine hiç şaşırmamak gerek!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 8
21.05.2019- 17:42

''TKH'yi eleştiriyorsun ama 31 Mart seçiminde benzer bir siyaset izleyen TKP'yi neden eleştiri dışı bırakıyorsunuz?'' şeklinde sorular gelmiyor aslında. Sadece kolaylık olması açısından, konuya giriş cümlesi olarak yazdım :)   Aslında TKP'yi de bu konuda çok eleştirdim. Ama hakkını da yememek gerek; TKP'nin varlık nedeninin partiyi sosyalist bir özne olarak büyütmeye çalışmak, toplumsal alanda daha fazla yer almasını sağlamak ve hemen hemen tüm siyasetinde böyle bir çabayı önemsemek ve pratiğe dökmek olduğunu altını çizelim. Sanırım TKP'nin öngörüsü bu seçimin de AKP-Binali Yıldırım tarafından kazanılacağı ve böyle olacağı için ne kadar sayıda insan TKP'ye kazandırılacaksa sosyalist mücadelenin de o oranda daha anlamlı bir hale geleceği   yaklaşımıydı. AKP yerine CHP'ye ve diğer muhalif kesimine vurulmasının nedeni de ( bence ) buydu. TKH'nin de amacı bu olabilir ama artık anlaşılması gerekiyor; TKP varken TKH'nin kendi başına ayrı bir pozisyonda ısrar etmesinin ne kendisine ve ne de Türkiye sosyalist hareketine bir katkısı olacaktır. Boşuna emek, zaman ve para kaybı...

Metin Çulhaoğlu'nun bugünkü yazısı önemli; açık seçik söylüyor:

''Bugünün birinci önceliği, AKP’nin müttefikiyle birlikte geriletilmesi, daha da yönetemez duruma getirilmesi ve “saray rejiminin” iflas ettirilmesidir.''

https://ilerihaber.org/yazar/onumuzu-goremiyoruz-98121.html

Gerisi mi; gerisi sadece gevezelik, gerisi sadece laf-ü güzaf!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]