Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu

Selahatin Demirtaş muhalefete seslenirken ''Kürt halkını hafife almayın'' demiş. Pervin Buldan'ın CHP'ye yönelik uyarısından sonra böyle bir açıklama yapma gereği hissetmiş de olabilir; bu açıklamayı Temelli'nin açıklamasından sonra yapmışsa onun sözlerine bir parantez açmak istemiş de olabilir. Peki ne söylemek istiyor burada; ''Kürt halkı İstanbul ve Ankara başta olmak üzere pek çok büyük şehirde aday göstermeyerek kazanmanızı sağladı. Bunu hak edin, hak etmezseniz, bir sonraki seçimde Kürt halkı farklı bir seçim de yapabilir'' mi demek istiyor? Evet, bence de söylemek istediği bu. Yazının bütünü konusuna geliriz de, Selahattin Demirtaş kapasitesinde bir lider şu söylediğinin sorunlu bir söz olduğunu hatta Demirtaş'ın ''Türkiye partisi olacağız'' göndermesine de yüzde yüz karşıt bir tavır olduğunu göremez mi?

''Biz sizi seçimlerde destekledik, siz bizi başta kayyum konusu olmak üzere desteklemelisiniz, yoksa Kürt halkı hafife alınacak bir halk değil.'' CHP'nin kayyum olayına karşı çıktığını, İmamoğlu'nun bu konularda bir kaç kez görüş açıkladığını ve belediye başkanlarının görevden alınmasını yanlış bulduğunu söylemişti. Anlaşılan bu ''destek'' hem Buldan ve hem de   Demirtaş başta olmak üzere HDP'nin pek çok yöneticisi tarafından yeterli bulunmuyor ve eğer bu yetersizlik sürerse kararımızı gözden geçiririz, deniyor. Yani; AKP'nin kazanmasını mı sağlarsınız? Başka bir seçenek de yok ki ortada. AKP gericiliğini, otoriterliğini ve tek adamlığını CHP'nin yetersiz gelen desteğine mi tercih edersiniz?

Böyle bir tavırla mı Türkiye partisi olma yönünde adım atmış olacaksınız?
Böyle davranarak mı Türkiye'nin daha demokratik bir yapıyı savunmuş olacaksınız?


Daha önce yapıldığı gibi AKP'yi iktidarda tutarak mı Kürt ve Türk halklarının eşitliğini sağlamış olacaksınız?

Bana öyle geliyor ki, Kürt hareketinin legal temsilcileri gerçekten çok yoruldular ve siyaset üretme konusunda inanılmaz yetersizlik içindeler. Hem PKK ile   ve hem de kendileri gibi diğer düzen partileri ile olan ilişkiler konusunda sorun yaşıyorlar. Açık ve net değiller.   Güven de veremiyorlar. Eş başkan seçiliyor; toplumda kimin sözünün değeri ve anlamı daha çok geçerli belli değil. Ve özeelikle şu ''tehdit'' kokan açıklamalardan da bir türlü sıyrılamıyorlar.

Demirtaş'ın yazısının bütününü buraya alalım, sonra yazının diğer bölümlerine ilişkin eleştirilerimiz de sürecektir.

Selahattin Demirtaş’tan muhalefete: Kürt halkını hafife almayın

HDP’nin tutuklu bulunan eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Barış isteyen halka özeleştiri sorumluluğu, savaşın arkasında hizalanan muhalefettedir. Onların yerinde olsam Kürt halkını hafife almazdım. Bugünden başlayarak kendimi affettirmek için pratikte ikna edici adımlar atardım. Yoksa yarın geç kalınmış olabilir” uyarısında bulundu.

Resim Ekleme

Muhalefete uyarılarda bulunan Demirtaş, “Barış isteyen halka özeleştiri sorumluluğu, savaşın arkasında hizalanan muhalefettedir. Onların yerinde olsam Kürt halkını hafife almazdım. Bugünden başlayarak kendimi affettirmek için pratikte ikna edici adımlar atardım. Yoksa yarın geç kalınmış olabilir” ifadelerini kullandı.

“Kürtler kimsenin marabası, kuyruğu ya da payandası değildir” diyen Demirtaş, “Bu savaşa koşulsuz destek sunanlar halka özeleştiri borçludurlar” açıklamasında bulundu.


” Barış yerine savaş politikalarını savunanların siyaseti, iktidarın yanında olan herkese kaybettirir” diyen Selahattin Demirtaş’ın Yeni Özgür Politika’daki söyleşinin ilgili bölümünde şu açıklamalarda bulundu.

“KARDEŞLİK” YERİNE “EŞİTLİK”

“İnsanlarımız haklı olarak çok öfkeliler ancak bu öfkeyi halklara, bireylere değil zihniyetlere yöneltmektir doğru olan. Hepimiz zaman zaman halkların kardeşliği kavramını kullanıyoruz. Ancak siyaset bilimi açısından “kardeşlik” yerine “eşitlik” kavramı daha uygun düşer. Eşit olduktan sonra kardeş olmak işin en kolayıdır.

“KÜRTLERDE YAŞANAN DUYGUSAL KOPUŞ, AŞIRI MİLLİYETÇİ SAVRULMALARA YOL AÇARSA BUNUN KİMSEYE YARARI OLMAZ”

Bu dönemlerde Kürtlerde yaşanan duygusal kopuş, aşırı milliyetçi savrulmalara yol açarsa bunun kimseye yararı olmaz. Evet Kürtler öfkeli ve haklı olarak kırılmış, yaralanmışlardır. Bu yaraları sarmanın yolu her zaman duyguyla hareket etmek değildir. Yeri geldiğinde aklımızı öne çıkararak kararlar almak zorundayız.

“HİÇ KİMSE BU GÜNLERİ UNUTMAYACAKTIR”

Ancak hiç kimse bugünleri de unutmayacaktır elbette. Günü geldiğinde kimse bağrına taş falan basmayacaktır, o bir kere olur. Barış isteyen halka özeleştiri sorumluluğu, savaşın arkasında hizalanan muhalefettedir. Onların yerinde olsam Kürt halkını hafife almazdım. Bugünden başlayarak kendimi affettirmek için pratikte ikna edici adımlar atardım. Yoksa yarın geç kalınmış olabilir. Kürtler kimsenin marabası, kuyruğu ya da payandası değildir. Bu savaşa koşulsuz destek sunanlar halka özeleştiri borçludurlar. Kürtlere sadece savaşı ve ölümü reva görenleri, Kürtler de günü geldiğinde tanımazlar.

“İKTİDARI DA MUHALEFETİ DE KÜRTLER HATIRLAYACAKTIR”

Dünyanın bütün güçleriyle görüşmeyi ve müzakere etmeyi meşru sayıp sıra Kürtlerle diyaloğa gelince “Teröristlerle görüşme yapılmaz” diyen iktidarı da muhalefeti de Kürtler hatırlayacaktır. Kürt siyaseti de ittifak politikasını sürdürecekse halkın bu hassasiyetini dikkate almalıdır. Bu kırılma giderilmeden mesafe kat edilemez diye düşünüyorum.

“KAYBEDEN HDP VE DEMOKRASİ GÜÇLERİ OLMAZ”

HDP her koşulda demokrasi için mücadele etmeye devam eder. Kaybeden de HDP ve demokrasi güçleri olmaz. Barış yerine savaş politikalarını savunanların siyaseti, iktidarın yanında olan herkese kaybettirir.”

https://www.abcgazetesi.com/selahattin-demirtastan-muhalefete-kurt-halkini-hafife-almayin-52027

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
01.11.2019- 06:26

“Barış isteyen halka özeleştiri sorumluluğu, savaşın arkasında hizalanan muhalefettedir. Onların yerinde olsam Kürt halkını hafife almazdım. Bugünden başlayarak kendimi affettirmek için pratikte ikna edici adımlar atardım. Yoksa yarın geç kalınmış olabilir”

Demirtaş bu sözlerle CHP'den farklı bir beklenti içine girmiş gözükürken CHP'nin Suriye siyasetine hem karşı olup ve hem de mecliste olumlu oy vermesinin nedenini bilmemesi mümkün mü? CHP'nin hem Klııçdaroğlu'nun liderliğinde ve hem de Kürt hareketinin yasal temsilcilerinin izlediği siyasi yanlışlıklara karşı farklı bir tutum alabilmesinin pek de mümkün olmadığı neden anlaşılmaz? Böyle bir durumda ''terörden yana'' bir siyasi tutum aldığı eleştirileriyle karşı karşıya kalınacağı ve silahların kınından çıktığı dönemlerdeki yükselen milliyetçilik rüzgarına karşı koyamayacağı bilinmiyor mu?


Demirtaş'ın sözlerinde doğru bir tespit var; Demirtaş ''barış isteyen halk'' vurgusu yaparak gerçekten doğru bir saptamada bulunuyor; gerçekten de halkımız Kürdü ve Türküyle bu şiddet ortamından yoruldu, bıktı usandı.   Ancak halkımızı yoran bu sürecin ve şiddet sarmalının bir türlü sonlandırılamamasının nedeni hep ''karşı taraf'' mı? PKK'yi geçtik, bu süreçte legal temsilci olarak ortaya çıkanların   bu şiddet sarmalına tam cephe karşı çıktıkları hiç görüldü mü? Demirtaş ve diğerleri bu konuda hata yapmadıklarını söyleyebilirler mi? HDP'nin toplumdaki algısının terörü, besleyen ortama karşı çıkmadığı ve PKK'yi destekledikleri şeklinde olduğunu kabul etmeden bu doğrultuda doğru bir siyaset izlemek ve doğru bir siyasi konumlanış içine girmek mümkün olabilir mi?

Demirtaş ve Temelli başta olmak üzere bu zeminde siyasete soyunanların artık makas değiştirme zamanı çoktan geldi de geçiyor. Demirtaş'ın ''Türkiye partisi olacağız'' mottosu ile Erdoğan'a yönelik ''seni başkan yaptırmayacağız'' karşı çıkışı iyiydi, güzeldi ama topaldı; bir bacağı eksikti. Bu iki siyasi tavır Türkiye kamuoyunda büyük bir sempati uyandırmışken ve toplum bu konuda bir beklenti içine girmişken arkası gelmemiş, getirilememiştir. HDP PKK ve şiddet konusunda yeterince güven veremiyor; toplumda var olan algıyı kıramıyor. Sorun buradadır.

Kürt siyasileri yatıp kalkıp kendilerine şu soruyu sormalı ve yanıtını aramalıdırlar; CHP İYİP ile, Saadet ile, Demokrat parti ile rahatlıkla ittifak kurabiliyorken HDP'yi sürekli ''dışarıda'' bırakmasının nedeni ne? CHP ile HDP neden biraraya gelemiyorlar, neden bir ittifak kuramıyorlar?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
03.11.2019- 04:26

Yine aynı şey oldu; bilmem kaç paragraflık bir araba yazı arka arkaya tüşlara dokunan iki parmağın yanlışlığına kurban gitti. Bir daha aynısını yazmaya çalışmak da mümkün değil. Kişisel örneklerle başlamış, hem uzun eğitim hayatım ve hem de askerlik dönemimde en yakın arkadaş ve dostlarımın Kürtler olduğundan söz etmiş, bunların nedenleri arasında hem dönemin koşulları ve hem de yöre insanlarının kendilerine özgü sıcaklığı olduğuna değinmiştim. Hem alevi ve hem de Kürt dostlarla birlikteliğimiz çok uzun bir zaman sürdü. Bu iki ''kesim''le de çok rahat ilişki kurulabiliyordu. Çünkü daha güzel bir dünya ve Türkiye sevdamızdı bizi bir araya getiren ve mücadelemizi ortaklaştıran. Sonra bir şeyler oldu. 12 Eylül faşizmi, belki Diyarbakır zindanları ve belki de artık zamanının gelmiş olması, bu topraklar ve bu coğrafya üzerinde farklı rüzgarların esmeye başlaması, özellikle Kürtleri, Kürt dostlarımızı farklı yerlere sürükledi. Bir kaç yıl önce Ataol Behramoğlu'nun da yer aldığı bir açık oturumda şairimizin ''ne yani Yılmaz Güney'i ve Yaşar Kemal'i bizden ayıracak mısınız?'' mealinde bir tepkisini çok iyi anlıyorum, anlıyordum. Kürt hareketinin etnik dilini çok ama çok rahatsız edici buluşumun nedeni de böyle bir şeydi; böyle bir duyguyu sürekli büyütüyor olmasıydı...

Geçen hafta bir sahafta çok yıpranmış bir kitaba rastlayıp satın almıştım. Halkların Demokratik Kongresi'nin 10-12 Kasım 2017 tarihinde düzenlediği ''Kapital'den Ekim Devrimi'ne Ekim Devrimi'nden Devrimlere'' ana başlığında düzenlenen bir sempozyuma katılanların yaptığı sunumları içeren ız   bir kitaptı bu. İçinde önemli sayılabilecek sunumlar var. Fırsat buldukça okuyorum. Katılır veya katılmazsınız ama içindeki sunumlara hakim olan üslubun   etnik bir nitelikte olmadığını tahmin edebilirsiniz. İyi ama, bu sempozyum neden düzenleniyor? Sadece Kürt hareketinin sosyalist kesimlerle bir ilişkisi olduğu, beraber oldukları imajını vermesi için mi? Legali ve illegaliyle Kürt hareketinin anlatı ve söylemlerine egemen olan dilin bu etnik
özelliğinin rahatsız ediciliği sürecekse, bu tür sempozyumlara neden ihtiyaç var ki?

''Kürt halkı hafife mi alınıyor?''

Öyle bir şey yok. Bugün Kürt hareketinin en muhalif kesimlerinin bile böyle bir tavrı yok. Kürt halkının Türkleştirilmek istenmesi gibi bir tavrın da 1930'ların özgün koşullarında kaldığını düşünüyorum. Öyle bir şey de yok. Ama bu etnik dil, bu ve benzer tavır ülkede her iki ''taraf''ta sadece kaba-şoven bir milliyetçiliği yükseltmeye yol açmıyor, sadece böyle bir etkisi yok. Ve aynı zamanda yıllarca yan yana, omuz omuza birlikte olmuş, bir Türkiye ve sosyalizm sevdasında ortaklaşmış insanlar arasında da duygusal bir kopuşa yol açıyor. Kestirmeden söyleyeyim; ya bu dilin, bu tavrın ve bu etnik siyasetin   yanlışlığının farkına varılmalı ve bu nedenle değişmesi gerekiyor ya da bu iki ''taraf'' arasında bir kopuşun gerçekleşmesi için bu tavır bilerek ve isteyerek sahipleniliyor!

Gönlümden de aklımdan da geçen şey açıktır ki, birincisi...
Umarım!


Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]