Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu

HDP'nin ve Kürt hareketinin öncülüğünde bir araya gelen grupların öncelikle bu konuyu bir açıklığa kavuşturması gerekmiyor mu? PKK'nin toplumda yaygın olarak bir terör örgütü olduğuna ilişkin çok da haksız sayılmayacak nedenleri var. Doğrudur veya yanlıştır, tartışılabilir. Ne var ki,   Kürt hareketinin yasal temsilcisi olan bir partinin bu şekilde ve böyle bir gri   zeminde yer almasının çok da anlaşılır bir yeri olmaması gerek. Yasal olması, açık seçik ''PKK'yi desteklemiyoruz'' demesi anlamına gelmez; ama desteklemiyorsa, bu illegal örgütün yöntem ve amacını benimsemiyorsa bunu, toplumu ikna edecek bir şekilde anlatması ve bir siyaset ilkesi haline getirmesi beklenmez mi? Doğru olan da bu değil mi?

Cumhuriyet gazetesinde bir haber okurken, haberin sonuna iliştirilmiş küçük bir paragraf dikkatimi çekti ve bana da üstte yazdıklarımı düşündürdü. Şöyle:

''TBMM Başkanvekili Mithat Sancar, İçişleri Bakanlığı tarafından Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan Ahmet Türk, Mardin, Batman ve Van HDP milletvekilleri, HDP ile DBP'li yöneticilerin de katıldığı kongrede, etkisiz hale getirilen teröristler için saygı duruşunda bulunuldu.''

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1712545/kanal-istanbul-yanlis-projedir.html


''Ne var bunda'' denilebilir; ''bir bölge partisi olan HDP, bölgenin gençlerinin anısına saygı göstermişler, ölülere bile saygınız yok mu'' da denilebilir; veya bölge insanlarının çocuklarına saygı göstererek aslında o çocukların anne baba ve yakınlarının acısına ortak olunuyor'' diye yanıt verilebilir. Bu ve benzer yanıtların hiçbiri milliyetçiliğin yükselişe geçtiği bir ortamda ''karşı taraf''ın HDP üzerindeki algısını değiştirmez; tam tersine HDP'nin PKK ile aynı amaçta birleştiği ve terörü destekleyen bir parti olduğu şeklindeki algısının güçlenmesine yol açmaz mı?

Aslında gelmek istediğim nokta, Kürt sorununda özellikle bu konuda bir açıklığa ihtiyaç olduğudur. Özellikle sanalda kimin ne söylediği anlaşılmıyor; çoğu kez söyleyenler de ne söylediğinin, neyi savunduğunun farkında değil. ''Ezen ulusun sosyalistleri olarak...'' diye başlayan bir yığın ezberi bir zamanlar savunanların bile söylemeye çalıştıklarının ne anlama geldiğini bildiklerini sanmıyorum. Hatırlayın, bir ara her gün Marks ve Lenin alıntıları havalarda uçuşurdu. Sorun öylesine köpürtülürdü ki, Kürt hareketi neredeyse uzaya bile özgürlük getirecek bir yapı olarak gösterilmeye çalışılırdı.

Peki sonuç ne; ne oldu; neden UKKTH alıntıları artık ortalarda yok?

(Devam ederiz.)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
07.01.2020- 08:43

Türkiye neredeyse bir yol ayrımına gelmiştir. Dinci gericiliğin en pespaye biçimi artık uluorta savunulmaya ve yerleşik bir pratik haline getirilmeye çalışılmaktadır. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hem de başdanışmanları laikliği tamamen gündemden düşürecek ve başka bir rejimin kurumsallık kazanmasına yol açacak söylemlerde bulunurken bir yandan da o rejimin paramiliter güçlerini oluşturacak açıklamalarda bulunuyorlar. Evet, nereden nereye! 12 Eylül faşizminin attığı adımlar sonuçta AKP gericiliğinin devlet haline gelmesine yol açmıştır. Konuyla ilişkilendirelim; bu süreçte Kürt hareketinin hiç mi suçu, sorumluluğu yok? Sözde sol-sosyalist forumlardaki kuyrukçu tiplerin bu gericileşme sürecine hiç mi katkıları bulunmuyor?

Kürt sorununda bir açıklığa ihtiyaç var. Özellikle Kürt hareketinin yasal partisinin netlik kazandırması gereken bir konu var.   Türkiye coğrafi sınırları içinde Kürt ve Türk toplumunun birlikte bir gelecek inşa edip etmeyeceği konusunda ne düşünülüyor; sıradan, yüzeysel, kuru bir retorik de olmamalı. Toplumun tamamını ve özellikle Kürt milliyetçi gençlerini ikna edici bir söylem ve eylem birliği Kürt hareketinin yasal temsilcisinin önceliği haline getirilmelidir. Sadece Kürt hareketinin yasal temsilcisi de değil, Kürt hareketini her koşulda destekleyen ve güncele bu ulusalcı-milliyetçi hareketin perspektifiyle yaklaşan kuyrukçu kesimler de bu konuda net bir siyasal tutum almak zorundadır. Bugüne kadar olan siyasi tutumlarının AKP gericiliğinin siyasal iktidarda muktedir hale gelmesinden başka bir gerçeğe yol açmadıklarını anlamalılar. Sadece bu da değil. Bu kuyrukçu tutum kendilerini izleyen ve örnek alan sol sempatizan kesimler üzerinde de yanlış bir algı ve etkiye yol açmakta, yıllardır sözde sol-sosyalist forumlarda gördüğümüz gibi, kuyrukçuluğun ve Kürt hareketine biat etmenin ''solculuk gereği'' olduğuna ilişkin bir iklimin yeşermesine neden olmaktadır. Sonuç, Kürt hareketinin, AKP gericiliğinin hedef aldığı Türkiye ilericiliğine karşıtlıktır. Bugün açık seçik şeriat çığlıkları atılabiliyorsa ve bu yolda epey de yol alınmışsa bu gerici yürüyüşün karşısına çıkılmaması nedeniyledir.

Sadece ''AKP'ye karşıyız'' demekle de olmuyor; Kürt hareketinin geride bıraktığımız süreçte öylesine büyük hataları oldu ve öylesine temel yanlışlıklar içinde bulunuldu ki HDP artık bu gri zeminden uzaklaşmalı ve kendi içindeki ajitayif unsurları da kendisinden uzaklaştırmalıdır. Hatta gerektiğinde, bu bağlamda kendisine eklemlenen sol-sosyalist unsurları da değiştirmeli, dönüştürmelidir. Kürt hareketine uzunca bir dönem eklemlenen sosyalist güçler Kürt hareketinin giderek sağa yönelmesine engel olamadılar belki bu sözkonusu netlik, bu sol güçlerin olumlu yönde değişimine yol açar.

Türkiye ilericiliğinin Kürt toplumunun bütününe ihtiyaç var. Büyük çoğunluğuyla Kürtler tıpkı Alevi dostlar gibi bu coğrafyanın ilerici damarının birer unsurudur. Bu ilerici damardaki her çözülme her kopuş gericiliğin önünün açımasından başka bir işe yaramıyor.

Yaşananlardan hiç olmazsa böyle bir ders çıkaralım!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
09.01.2020- 03:16

HDP üst yönetiminin ve özellikle Demirtaş'ın   PKK'nin şiddet-zor temelli siyasi yöntemine hiç katılmadığını, sorunların demokrasi içinde ve barışçıl bir şekilde çözümlenmesinden yana olduğuna hep inandım ve inanmaya da devam ediyorum. Yanlışlıklar yapılmış olabilir, Demirtaş başta olmak üzere HDP yönetimi kendilerini tam olarak ifade edememiş ve doğru anlatamamış olabilir, hatta kendilerinin de zaman zaman ifade ettikleri gibi sorunun daha da büyümesine yol açabilecek bir siyasi doğrultu da tutturmuş olabilirler. Ama bu hataların ve tutturulan bu yanlış doğrultunun anlamı PKK'nin şiddet temelli siyasetinin desteklendiği değildir. Demirtaş ve HDP üst yönetiminin en öncelikli sorunu, her iki tarafta milliyetçiliği yükselten bir iklimin sürekli büyümesine yol açan mücadelenin bir tarafında bulunuyorken, toplumda PKK'den farklı olmadıkları yönünde bir algının oluşmasını önleme konusunda bir çabalarının olmaması veya bu konuyu çok da önemsemeyişleridir. Hataysa bence hataları buradadır.

Demirtaş'ın ve özellikle partinin genel siyasi tutumunu belirleyen üst yönetiminin ''ayrılık'' diye bir dertlerinin olduklarını da düşünmüyorum. Toplumun genelinde böyle bir algının olması veya Kürt gençliğinin radikal   kesimlerinin bu yönde bir siyasi beklenti içinde oldukları ayrı, ama bu tavrın parti üst yönetimince benimsendiği konusundaki görüşlerin bir hayli iddialı bir suçlama olduğunu düşünüyorum. Kürt sorununda belirleyiciliğin illegal örgütde olması ve yeni yetişen kuşağın var olan iklimde giderek daha da radikal olması HDP yönetimine hatalar da yaptırmış olabilir. Zatenb yanlışlıklar yaptıklarını zaman zaman kendileri de söylüyorlar, Ahmet Türk -epey oldu- özellikle ''hendek savaşları''ndan sonra açık seçik ''hata yaptıklarını söylemişti. Dün de Demirtaş çıkarıldığı mahkemede benzer şeyleri söylemiş:

''Konuşmalarımı eleştirebilirsiniz. Her türlü konuşmamda yanlış noktalar bulabilirsiniz, mesajı yanlış verdiğimi düşünebilirsiniz, yeterince açık olmadığımı düşünebilirsiniz. Ama bunların hepsi siyasi eleştiridir, suçlama olamaz. Ben elimden geleni yapmaya gayret ettim.'' https://ilerihaber.org/icerik/demirtas-davutoglu-7-haziran-1-kasim-surecinin-faillerindendir-aciklama-yapsin-108337.html

Türkiye'nin içine sürüklendiği kabustan kurtulabilmesinin yolunun bilimsel sosyalizm olduğu gerçeğini hiç de yadsımadan AKP'yi iktidardan uzaklaştıracak bir demokrasi mücadelesinin önemsizleştirilmemesi gerekmektedir. Bugüne kadar olmadı, hakkını veremedik, demokrasi mücadelesi konusunda absurt öznelerle yol alınmaya çalışıldı ve geleneklerinde biat kültüründen başka bir şey olmayan kesimlerle olmadık birliktelikler de kuruldu; ama hepsi geride kaldı artık... Bundan böyle başka bir siyaset kurulmalıdır. Metin Çulhaoğlu İLERİ'deki son yazısında ( ''Bir istikamet ve Caydırıcılık'') altını çizmiş: ''...“Türkiye’nin önü Kürt sorununun çözümüyle açılır” tespitinin yerini artık “Kürt sorununun çözümü Türkiye’nin önünün açılmasına bağlıdır” Kürt hareketinin hemen hemen tüm unsurlarının bu konuda bir kulvar değişikliğine ihtiyacı var.   Sadece onlar da değil. Solun, sosyalistlerin tamamı da artık bu konularda netleşmesi gerekiyor.

Başka bir başlıkta söylemeye çalışmıştım;   Türkiye'nin, içinde yol aldığı karanlık tünelden bir an önce çıkmaya   ihtiyacı var. Bu gerçeği görenlerin, şu ya da bu gerekçelerle muhalif kimliği taşıyanların ve özellikle solun, sosyalistlerin bundan böyle yanlış bir siyasi duruş içine girmemesi lazım; tarihsel bir hata olur bu. Telafisi belki de hiç olmayacak, uzun zaman olmayacak   bir tarihsel hata...

Hiç kuşku yok, vebali de ağır olacaktır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
14.01.2020- 22:14

“Türkiye’nin önü Kürt sorununun çözümüyle açılır” tespitinin yerini artık “Kürt sorununun çözümü Türkiye’nin önünün açılmasına bağlıdır” Metin Çulhaoğlu'nun bu saptamasının başta Demirtaş olmak üzere HDP üst yönetiminince de benimsendiğini düşünüyorum. Daha ileri gidip HDP'nin PKK ile sürtüşmek pahasına Kürt sorununda çözümün coğrafi sınırlar içinde   ayrılıkçı tezleri de reddederek   gerçekleşebileceğini savunduğunu düşünüyorum.   Demirtaş da bu konuda çok önemli adımlar atmaktadır. Özellikle belediye seçimlerinde AKP'nin ve Öcalan'ın farklı bir beklenti içine girmesine rağmen dik durması ve AKP'nin dinci faşizmine boyun eğmemesi bugün hem demir parmaklıklar ardında olmasının nedenidir ve hem de AKP'nin gidiciliğinin kalıcı bir özellik gösterdiğinin bir kanıtı haline gelmiştir. Demirtaş ve HDP'nin bu siyasetinin desteklenmesi gerekmektedir. Demirtaş ve HDP asla yalnız da bırakılmamalıdır.

Bunları yazarken kulağım Halk tv.de. Sanırım İsmail Saymaz söyledi; İYİP'nin bir yöneticisinin HDP kitlesinin sahiplenilmesi anlamında bir yorumda bulunmuş. Mealen söylüyorum, ötekileştirme siyasetinin nesnesi haline getirilmemesi gerektiğinin altını çizmiş. CHP'nin son zamanlardaki siyasetini zaten olumlu buluyor ve HDP ile İYİP'i biarada tutma stratejisinin ülkenin siyasi geleceği açısından önemli görüyordum. Türkiye'nin kendini bir ölçüde dönüştürmüş, demokrasi arayışını saçma sapan öznelerde aramayan ve bunu da önce kitlesine sonra kamuoyuna inandırabilen bir HDP'ye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden İYİP'in tavrı önemli ve bu yüzden Demirtaş ve HDP yalnız bırakılmamalı ve kendini ifade edebilme konusunda gereken yardımı da görebilmelidir. Sadece CHP'nin hatta İYİP'in ve sol-sosyalist partilerin değil, bugün AKP karşıtlığında yerini almış her bireyin de bu konuda gerekirse önyargılarından arınmalı ve bu farklı çizgideki siyasete desteklerini göstermelidir.

****
Resim Ekleme
Bu fotoğrafı önemsiyorum. Demirtaş'ın yazdığı Devran kitabının tiyatrolanmış halinin ilk gösterimi bu. Demirtaş'ın eşi ile CHP ileri gelenlerinin eşleri zaman zaman biraraya geliyorlar, her türlü eleştiriye ve saldırıya karşı ısrarla bir dayanışma içine giriyorlar. Bu fotoğraf da öylesi...İlk de değil. SAnırım üçüncü kez birliktelik içine giriyorlar. Bu birlikteliğin devam edeceğini, devam etmesi gerektiğini düşünüyor ve önemsiyorum. Bu fotoğraftaki Kadir İnanır'ın İçişleri Bakanı Soylu tarafından eleştirisini de hazımsızlık olarak görüyorum. Artık bir şeyler rayına girmiş, oturuyor. Duygusal reflekslerimizi ve yıllar içinde edinilmiş önyargıları bir kenara bıraktığımızda içinde bulunduğumuz karanlık tünelden çıkışımız kolaylaşacaktır.


melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
19.01.2020- 10:14

Bir solcu için ''Türkiye siyasetinde en başa yazılması gereken nedir?'' sorusuna verilmesi gereken yanıtın birincisinin sosyalistlerin toplumsal alanda güçlenmesi ve kitle kazanmasıysa, diğeri de AKP'nin iktidardan düşürülmesi olduğu söylenebilir; söylenmelidir. Bu bağlamda üstteki fotoğrafın önemsenmesi gerekmektedir. Türkiye'nin   (bir şekilde) CHP ve HDP birlikteliği sağlanmadan kısa ve orta   vadede AKP gericiliği ve otoriterliğinden kurtulma şansı bulunmamaktadır. Bu bağlamda, erkeklerin yapamadığını kadınların yapıyor olması açısından da bir başka önemi vardır üstteki fotoğrafın. Bu yüzden de ayrıca önemsenmelidir.

Başka?

Bence HDP'nin ötekileştirilme ve dışlanmasına karşı bu ve benzeri fotoğraflar bir''koruyucu'' işlev de görmekte ve HDP'nin sürekli meşruiyet dışı gösterilmesinin karşısında bir panzehir etkisi yaratmaktadır. Şurası gerçek, Türkiye ilericiliğinin HDP'ye ihtiyacı vardır. Hayallere kapılmadan, Kürt ve Türk yoksulunun geleceğini ortaklaştırmaya çalışarak, topluma dayatılan gerici ve otoriter bir geleceği kırmak adına böyle bir birlikteliğe ihtiyacımız var. Bence böyle bir birliktelik sağlanmadan Türkiye'de AKP hegemonyasını ve dolayısıyla AKP karanlığını yırtıp atabilmenin pek de olanağı olmayacaktır.

Bu yüzden HDP kendisi hakkındaki (olumsuz) algıyı da kırmak adına bu fotoğrafı önemsemeli ve kendi kitlesine de anlatabilmelidir, diye düşünüyorum.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]