Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu

HDP’nin yeni eş genel başkanı Mithat Sancar: 'CHP ile ittifak yapamadık'

Eş genel başkanlığı HDP'nin kitle partisi olma yolunda attığı bir adım mı? Pervin Buldan'ın "CHP'nin çekingenliğinden çıkması gerek" sözleri nasıl okunmalı, gelecek seçimde herhangi bir partiyle ittifak hazırlığı var mı? Cumhur ve Millet ittifaklarının dışında üçüncü blok arayışına ne diyor, İYİ Parti'deki istifaları nasıl yorumluyor. HDP'nin yeni eş genel başkanı Prof. Mithat Sancar ile konuştuk. Sancar, "Bizimle diyalog kurmak isteyenlerden iktidarın kriminalize etme politikasına aldırmamalarını bekliyoruz" dedi ve muhalefete üç aşamalı onarım programı önerdi.
 
Resim Ekleme
İpek Özbey

- Kısa süre önce kurultayınızı topladınız ve HDP’nin yeni eş genel başkanı seçildiniz. Sizin eş genel başkanlığınız Kürt olmadığınız için bir mesaj olarak yorumlandı. HDP’nin Kürt milliyetçiliğine odaklı kimlik politikasından uzaklaşıp kitle partisi olma yönünde bir adım attığı görüşü var. Ne dersiniz?

HDP esasen bir kitle partisidir. Programında ilkeleri ve hedefleri tanımlanmış, dolayısıyla niteliği de fazla spekülasyona malzeme vermeyecek açıklıkta ortaya konmuş bir partidir. Sadece bir eş genel başkan değişikliğiyle partinin kimliği değişmez. Bu yorumları herkesin kendi bakış açışı olarak değerlendiririm. Eş genel başkanlığa seçilmemde etnik kimliğimin bir rolü yok. Siyasete girmeden önce otuz yıllık akademik geçmişim, kamusal/siyasal bir hikayem ve bunların toplamından oluşan bir kimliğim var. Bu partide de aşağı yukarı beş yıldır milletvekiliyim. Partiye de etnik kimliğim dolayısıyla gelmedim. Ben Mardinliyim, bu şehrin Arap toplumundan geliyorum. Babam Mardin'in Savur ilçesinden, annem merkezindendir. Her iki taraf da Arap’tır. Ana dilim Arapça. İyi de Kürtçe bilirim. Nusaybin’de doğdum, büyüdüm. Arapça’yı annemden, Kürtçe’yi daha okula başlamadan sokaktaki kardeşlerimden ve ülkedeki bütün kardeşlerimle iletişimimi mümkün kılan Türkçe’yi de okulda öğrendim. Bu üç dili kendi kimliğimde ve benliğimde uyumlaştırmayı erken yaşlardan itibaren çok önemsedim. Bunu başardığıma da inanıyorum.

- Peki bu yorumları neye bağlıyorsunuz?

Türkiye’de kimlik eksenli politik bakış çok fazla derinleşmiş durumda. Yani insanlar, önce siyasi duruşlarından ve kişiliklerinden hareketle değil etnik kimlikleri esas alınarak değerlendiriliyor. Bunun sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’de çok ciddi bir kimlik problemi olduğu açıktır. Kürt sorunu diye tanımladığımız sorun bunun merkezindedir. Kimlik üzerinde baskılar olduğu da tartışma götürmez. Sadece etnik değil, inanç kimlikleri üzerinde de çok yönlü baskılar var. Alevilerin, Müslüman olmayan toplulukların hak problemleri yaşadıkları gerçektir. Dolayısıyla kimlikleri tartışmanın objektif bir temeli var. Fakat siyaseti sadece kimlik üzerinden okumayı ve kimlik meselesi üzerine kurmayı sağlıklı bulmam. Nitekim HDP, radikal demokrasiyi esas alanbir kitle partisidir.

- Gelelim gündemdeki konuya… Partinizin eş genel başkanı Pervin Buldan’ın “CHP’nin çekingenliğinden çıkması gerek. Cesarete ihtiyaç var. Bir dahaki seçimlerde daha açık, daha şeffaf birlikteliklere ihtiyaç olacağını düşünüyorum” sözlerini hatırlatmak ve sormak istiyorum: Siz de mi böyle düşünüyorsunuz?

Yapılan yorumların epeyce bir kısmında söylenen o sözleri bağlamından koparan değerlendirmeler var. Bazı çevreler, özellikle iktidara yakın kesim, CHP’ye yüklenmek için burada büyük bir malzeme bulduğunu düşündü. Oysa söylenen açıktır. Geçmişe dönük değil, geleceğe dönük bir ifadedir bu. Yerel seçimlerde CHP ile yaptığımız, örtülü bir ittifak gibi değerlendirildi. Oysa biz yerel seçim politikamızı çok açık anlattık.

- ‘Örtülü ittifak’ yanlış bir okuma mı?

Bazılarının yanlış okuması, bazılarının kasıtlı çarpıtması diye düşünüyorum. Biz CHP ile ittifak yapmadık. Yerel seçimlerde hiçbir partiyle ittifak yapmadık. Biz bir politika belirledik: Kürt illerinde kayyımları göndermek, Batı’da iktidara kaybettirmek! Sadece kaybettirmek değil, demokrasi güçlerine de alan açmak istedik. Dolasıyla o yaklaşım, demokrasi ittifakı politikamızın da tutarlı bir sonucuydu. Bir demokrasi ittifakına ihtiyaç var. Türkiye bu yönetim altında çok ağır sorunlar, felaket boyutunda krizler yaşıyor.

- Ama bu demokrasi ittifakı içinde CHP ile de bir noktada buluştunuz…

O ayrı mesele. Yorumlarda kast edilen, CHP ile bir masa etrafında oturup pazarlık yapmamızdı. Ama öyle bir şey olmadı. Biz tabanda ittifak çağrısı yaptık. Türkiye’de bu baskıcı yönetimi durdurmak ve değiştirmek gerekiyor. Bunun başarılacağı yer sandıktır. Yerel seçimler de böyle bir imkan sunuyordu. Demokrasiyi askıya almış, hak ve özgürlükleri tamamen ortadan kaldırmış, hukuku devre dışı bırakmış bu iktidarı ancak temel demokratik ilkelerde buluşan geniş bir ittifak değiştirebilir. “Sandıkta bunu yapmak mümkündür” dedik ve o dönemde oturup, herhangi bir partiyle pazarlık yapmadan tabana seslenerek bunu gerçekleştirebileceğimize inandık ve başardık. Tabanımız bu politikaya neredeyse firesiz destek verdi. Bu şekilde büyükşehirlerde AKP-MHP ittifakı kaybetti, başta büyükşehirler olmak üzere birçok yerde CHP’li adaylar kazandı. Fakat biz CHP’nin hangi adayları göstermesi gerektiğini pazarlık konusu etmedik, belediye meclisine üye sokup sokmama meselesini kimseyle konuşmadık. Hiçbir pazarlığımız olmadı.

- Peki Sayın Buldan’ın sözleri bir sonraki aşamayı mı işaret ediyor? Yani CHP’den tam olarak ne bekliyorsunuz?

Tek bir partiye dönük değil bizim çağrılarımız. Herhangi bir partiyle bugünden kararlaştırılmış bir ittifak hazırlığımız yok. Türkiye’de belli ilkeler temelinde normalleşme ve demokratikleşme hedefine inanan her çevreyle diyaloga ve mümkünse birlikte çalışmaya hazırız. Bunlar partiler olabilir, tek tek bireyler olabilir, meslek örgütleri, dernekler, kısacası herkes olabilir. Somut bir seçim birlikteliğine yönelik olmayan, bunun öncesine ve ötesine dair bir çağrıdır bu. Seçim vakti geldiğinde elbette somut ittifaklar da konuşulacaktır. Zira Türkiye’de mevcut sistem değiştirilene kadar ittifaklar zorunludur. Bugünden başlayarak yapılması gereken öncelikli iş, bir onarım programını müzakere etmektir. Biz bu programı üç başlık altında topluyoruz: Bunların ilki Olağanüstü Hal’in yarattığı çok ağır tahribatlar. Yüzbinleri bulan, milyonları etkileyen ihraçlar söz konusu. Çok keyfi bir tasfiye yaşandı. Bütün muhataplarımıza bunu hukuk ve adalet temelinde tamir edecek bir programı birlikte oluşturalım diyoruz. Bundan rahatsız olan, bunu düzeltmek isteyen herkesle konuşmaya hazırız, bizim de kendi önerilerimiz var.

- İkincisi?

Yargı ve adalet meselesi. Ağır adaletsizlikler, haksız mağduriyetler yaşandı. Çok keyfi tutuklamalar gerçekleşiyor. En son biliyorsunuz gazeteciler tutuklandı. Aynı zamanda Selçuk Mızraklı mahkum edildi. Gözlerden kaçan başka bir adaletsizlik, Aysel Tuğluk’un cezasının çok keyfi şekilde onanmasıydı. DTK soruşturmasında İHD Başkanı ve başka kişiler inanılmaz keyfilikle ceza aldılar. Hiçbir temeli, hukuki dayanağı olmayan dosyalar bunlar. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davasını sayarak devam edebiliriz. Sadece bizim arkadaşlarımız değil, her kesimi etkileyen çok ağır bir adaletsizlik var yargı alanında. Bunu tamir için bugünden itibaren ne yapabileceğimizi, bundan rahatsız olan herkesle konuşmaya, çalışmaya hazırız.

- Onarım programının üçüncü maddesinde ne var?

Üçüncüsü halk iradesi, demokrasi tahribatı; o da kayyım meselesidir. Kayyım uygulaması, halk iradesini yok sayan, demokrasinin temeline yönelik çok ağır bir darbedir. Bunun sadece bizim belediye başkanlıklarını kazandığımız illerle sınırlı kalmadığı, kalmayacağı da ortadadır. Yoklama anlamında hamleler yapılıyor; Yalova buna bir örnektir. İstanbul’da 31 Mart’tan sonra yaşanan şey de buydu. İktidarda kayyımı, bütün ülkeyi kapsayan kalıcı bir sistem haline getirme anlayışı ve arayışı var. Bu meseleyi de tüm demokrasi güçleriyle çalışmaya hazırız… Bu aşamayı geçip, seçim aşamasına geldiğimizde ittifakın hedefleri de böylelikle belirlenmiş olur. Kimseye bize katılın demiyoruz, herkes çıkarabileceği sesi çıkarsın. İttifak çağrımızda da bizim öncülük tekeli iddiamız yok. İlk etapta, geniş bir ortak demokratik tavır istiyoruz. Seçim zamanında yapılacak ittifakların da zeminini şimdiden hazırlamak için imkan sunuyoruz. İlk seçimlerde iktidarı değiştirebilirsek, bir geçiş sürecine gireceğiz. Bu sürecin esas meselesi, mevcut sistemin nasıl değiştirileceği ve yerine neyin getirileceğidir. Geçiş sürecinden sonra elbette farklı önerilere sahip partiler, siyasi rekabetlerini sürdürürler. Bu konuda mutlak bir mutabakat bekliyor değiliz ama geçiş süreci için bir kısa anayasa paketi üzerinde çalışmak lazım.

- Şunun cevabını netleştirebilir miyiz? “CHP’nin çekingenliğinden çıkması gerek. Cesarete ihtiyaç var. Bir dahaki seçimlerde daha açık, daha şeffaf birlikteliklere ihtiyaç olacağını düşünüyorum!” cümlesini tam olarak nasıl anlamamız gerekiyor?

Söylemek istediğimiz şu: Bizimle bu konularda diyalog kurmak isteyenlerden iktidarın kriminalize etme politikasına aldırmamalarını bekliyoruz. İktidarın muhalefet partilerini birbirinden koparma ya da birbirine düşürme taktiklerinin daha çok farkında olmalarını istiyoruz. Bizimle diyaloğu engelleyen en önemli şey, iktidarın bu propagandasının muhalefet partilerinde öyle ya da böyle etkili olmasıdır. Biz diyoruz ki bu iktidardan bu kadar şikayet ederken, onların propagandasından etkilenmek anlaşılır bir durum değildir. O nedenle daha cesur davranmalarını bekliyoruz. Biz HDP olarak her şeyi kamuoyuyla paylaşmaya her zaman hazırdık, yine hazırız. İsteyen her partiyle de görüşürüz. Ama temel mesele şu: İktidarın kendi ömrünü uzatmak için uyguladığı kriminalize etme politikalarına aldırmayın, prim vermeyin. Çünkü bu politika dün bize yönelmişti, bugün ve yarın da yönelir; ondan önce İYİ Parti’ye yönelmişti, yine yönelebilir. Farklı zamanlarda ve bugün CHP’ye yönelmişti bugün daha da yoğunlaşıyor; Engin Özkoç olayını biliyoruz. İktidar muhalefeti korkutarak bölme ve etkisizleştirme politikasında başarılı olursa, baskıyı daha da arttıracağı gibi muhtemelen iktidarını sürdürmenin şartlarını da oluşturur.

- İktidar ortağının grup toplantısındaki şu sözlerini hatırlayalım: “Serok Ahmet’in PKK özlemi, Babacan’ın HDP sevdası, Kılıçdaroğlu’nun bölücülük merakı siyasette üçüncü bir blok arayışı değil düpedüz vatana ihanettir.” Böyle bir siyasi ortamda daha fazla cesaret beklemek mümkün müdür?

Mümkündür. Aksine, cesur olunmaması anlaşılır bir durum değil. Ben bu sözlerin hiçbirine cevap vermeyeceğim. Biz bu tür menfi ve tahrip edici dille değil yapıcı bir dille hareket etmek istiyoruz ve bunda kararlıyız. İkincisi; siyaseti başkalarını düşmanlaştırma üzerinden yapmayacağız. İnsanların ortak iyi ve kamu faydası etrafında bir araya getirilmesi gibi temel bir düşüncemiz var. Dolayısıyla böyle suçlamalara doğrudan cevap vermeyi çok gereksiz buluyorum.

- Böyle bir ortamda daha fazla cesaret göstermek herhangi bir parti için kolay mıdır, onu soruyorum…

Aslında bu dilin bir etkisinin olmadığını 31 Mart’ta gördük. 31 Mart’ta iktidar ortaklarının bu suçlayıcı, kutuplaştırıcı dili zirveye ulaştı. İktidara oy vermeyen bütün kesimler hain ilan edildi. Peki ne oldu? İktidar kaybetti. Bu toplum artık o dili istemiyor. Bu toplum artık o dile kanmıyor, o dilden ürkmüyor. Cesaret ve feraset açısından toplum, siyasi partilerin önündedir. Bunun siyasi partiler tarafından da daha iyi görülmesini istiyoruz. Biz mücadele etmeyi bilen bir partiyiz. Bu saldırıları bizden daha iyi göğüsleme tecrübesi ve hikâyesi olan ikinci bir parti yok. Bunu siyasette yeterli bir standart olarak da görmüyoruz. Direnmek, siyasetin tek biçimi ve esas içeriği değildir. Çok önemlidir ama biz siyaseti daha ileriye taşıyoruz. Diyoruz ki biz direnerek ayakta kaldık ama bunu demokrasiyi, özgürlüğü ve adaleti getirmek için yapıyoruz. Bu ülkede değişime katkı yapacak bütün güçler içinde motor bir rol oynamak istiyoruz. Eşit özne olarak bütün demokrasi güçleriyle bu ülkeyi birlikte yönetmek istiyoruz.

- HDP’siz bir ittifak düşünülemez mi?

Açık olarak, düşünülemeyeceğini iddia ediyoruz. Bizsiz olmaz ama sadece bizimle de olmaz. Bunun da farkındayız.

KARA DELİK YARATMA PEŞİNDELER
- CHP’den sonra İYİ Parti’yi konuşalım istiyorum. Kulislerde Cumhur ve Millet ittifakları dışında siyasette ‘üçüncü bir blok’ oluşturmak için çalışmalar olduğu, İYİ Parti için de, sizin CHP ile yakınlaşmanızdan rahatsız olanların da bu üçüncü blokta yer alacağı konuşuluyor.

Açıkçası ortaya çıkmış veriler olmadan bu konuda spekülatif değerlendirme yapmayı istemem. Başka partilerin ne yaptığına değil öncelikle bizim ne yaptığımıza odaklanıyoruz ama bütün arayışları da dikkatle takip ediyoruz. Arayışlar ne yönde olursa olsun nihayetinde amaç bu yönetimi değiştirmekse yol bellidir. İster yeni bir cephe oluşturulsun, ister mevcut ittifaklarla devam edilsin fark etmiyor.

- İYİ Parti içindeki HDP rahatsızlığını da konuşalım istiyorum. Parti sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu, sizin için ‘çocuklarımızın katiline katil diyemeyen bir şebeke’ açıklaması yaptı.

Bu tür sözlere cevap vermeyi zul sayarım, ihtiyaç görürsek grup başkanvekillerimiz ve sözcülerimiz açıklama yapar. Sadece şunu söyleyeceğim: HDP demokratik siyasetten asla vazgeçmeyen bir partidir. Bütün aciz karalamalara rağmen oyunu sürekli artırmaktadır. Bu tür suçlamalar yapanlara en güçlü cevabımız şudur: HDP demokratik siyasetin sigortasıdır, güvencesidir. Böyle saldırılara kızarak demokratik siyasetten vazgeçsek, mesela yorganı yakmaya kalksak o zaman demokratik siyaset bir bütün olarak hızla çoraklaşacaktır. Demokratik siyaseti çökertmeye yönelik her girişim, her fiil ve söz, karanlık senaryoların önünü açar. Bazıları bunu bilmeden yapıyor olabilir, ama bazılarının bunu bilerek ve isteyerek yaptığı da şüphesizdir. Onlar “kara delikler” yaratma peşindeler. O yönde atacakları her adımın, önce kendilerinin kara deliğe yuvarlanmalarına yol açacağını hatırlatmak görevimizdir. Ama onlar ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, ülkedeki karanlık senaryoları ve kara delik açma heveslerini demokrasi güçleriyle birlikte boşa çıkaracağımıza inancımız tamdır.

- Erken seçim bekliyor musunuz?

Erken seçim istiyoruz. Bu yönetimle devam ettiğimiz her gün toplum çok daha ağır bedeller ödemek zorunda kalıyor. Dolayısıyla muhalefet de bir an önce sandıkla değişimi sağlamak için erken seçim istemelidir.

- Bugün erken seçim olsa oyunuz yüzde kaç çıkar?

Anketler yüzde 12-13 diyor ama ben şu an seçim olsa oyumuzun yüzde 20’lere yaklaşabileceğini, 15’i kesin aşacağını düşünüyorum. Bu sahadan aldığım bir izlenimdir.

MUHASEBE YAPMALILAR
- Davutoğlu ve Babacan parti kurdu. Her iki partiye de HDP olarak yaklaşımınızı öğrenebilir miyim?


Yeni partilerin ülkede ve barış ve demokrasi çabalarına katkı sunmalarını temenni ediyoruz.   Şunu da belirteyim: Bizim intikamcı bir anlayışımız yok. Ancak sözle ya da eylemle bir geçmiş sorgulaması yapılmasını da demokratik bir erdem olarak görürüm. Her partinin geçmişteki yanlışları, doğruları konusunda cesur ve samimi bir muhasebe ve yüzleşme yapması gereklidir. Bu, her türlü öfke, kin ve intikam duygusunun da ortadan kalkmasını sağlar. Şayet bu partiler yeni bir aktör olarak çıkıyorsa, geçmişte de belli bir hikâyenin içinde yer almışsa ve bu hikâye bugün o partilerin çıkışında asıl hareket noktasıysa o zaman hikâyenin bu kısmına ilişkin daha samimi ve cesur bir muhasebeyi yapmaları da doğrusu beklenir.

ORTADOĞU BARIŞ ENTERNASYONELİ ÖNERİYORUZ
-“Astana’da Soçi’de mutabakat aranmaz. Mutabakat arıyorsanız işte Dolmabahçe mutabakatı, olmadı yeni bir mutabakat yapalım” dediniz. Bu çağrı hükümete mi?


Hayır, herkese! Belli kesimler bunu iktidara yönelik “Gel masaya oturalım” çağrısı olarak yorumladı. Öyle değil. Bizim çağrımız, Kürt sorununda demokratik çözüm ve kalıcı barış isteyen herkesedir. Ancak 28 Şubat 2015'te Dolmabahçe'de gelinmiş bir aşama vardı. Eğer ona bağlı kalınsaydı, sonraki adım Türkiye’de silahların kalıcı bir şekilde susmasını sağlayacak yolu açıyordu. Bu açıdan iktidara da bir çağrı var burada: Savaş ve yıkım politikasından vazgeçin, o mutabakatın gereklerine uygun bir politikaya geri dönün! Ama bunun çok zor olduğunu görüyorum. Ayrıca iktidar bugün o yola geri döndüğünü söylese bile, ondan sonrasını en geniş toplumsal katılım ve mutabakatla yürütmek gerekir. Bu nedenle toplumun bütün kesimlerine çağrı yapıyoruz. Suriye’de de aynı politikayı uygulamak lazım. Soçi’ye Astana’ya gitmeye gerek yok. Bu bölgenin sorunları bu bölgenin halklarıyla çözülür. Çözümü süper güçler arasında tehlikeli cambazlık politikalarıyla bulamayız. Nitekim bu politikanın bedellerinin ne kadar ağır olduğu da ortaya çıktı. Biz bir ‘Ortadoğu Barış Enternasyoneli’ öneriyoruz. Ortadoğu masamız çeşitli ülkelerin siyasi aktörleri ve sivil çevreleriyle güçlü bağlantılara sahiptir. Bunu da programlamaya başladık.

MUHATAP TOPLUM KURUM MECLİS HAKEM VİCDAN
- Çözüm sürecinde akil insanlar heyetindeydiniz. Yeni bir çözüm süreci olur mu?


Eski tarz çözüm sürecinin şüphesiz faydaları oldu ancak bu yöntemle nihai sonuca ulaşılamadığını tecrübe ederek gördük. Şu anda o tarz bir çözüm sürecine uygun ortam olduğunu da düşünmüyorum. Ama olsa bile yeni bir çözüm süreci değil, yeni bir çözüm yolu, yeni bir çözüm ufku, ruhu ve programı yaratmamız lazım. Burada elbette toplumun büyük bir kısmının rızasını almayı hedeflemeliyiz. Bunu da şeffaf ve demokratik usulde yönetmeliyiz. Muhatap olarak toplumun tümünü, kurumsal olarak meclisi, hakem olarak ülkenin bütün vicdanını alalım, gelin en geniş katılımlı demokratik çözümü, kalıcı barışı sağlayalım.

- Bunun önünde engel var mı?


Bunun önündeki engel mevcut iktidardır. Ya bu iktidarı ilk seçimde sandıkta değiştireceğiz ya da kendi tabanı iktidarı zorlayıp, farklı bir yola sokacak ve sadece bizimle değil, ülkedeki tüm temel aktörlerle diyaloğu kurumsallaştıracak bir çözüm yoluna zorlayacak.

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/hdpnin-yeni-es-genel-baskani-mithat-sancar-chp-ile-ittifak-yapamadik-1727483

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
17.03.2020- 08:31

HDP eş genel başkanı Murat Sancar pek çok konuda açıklamalarda bulunmuş. Katıldıklarım var, katılmadıklarım var; ancak CHP ile ilgili yorumlar konusundaki genel çizginin yanlış olduğunu, HDP'nin bu konuda büyük resmi bir türlü göremediğini veya görmek istemediğini söyleyebilirim. Genellikle satır aralarında   dillendirildiği gibi, HDP'nin Türkiyelileşme ve kitle partisi olma iddialarının bir samimiyeti gerçekten varsa, özellikle bu CHP özelinden yapılan yorumların bir yerden sonra anlam ve toplumdaki karşılığının olmadığını görebilmeliler. Bu bir sorun, çok önemli bir sorun   ve HDP bu sorunun üstesinden bir türlü gelemiyor. Kürt sorununu Kürt toplumunun büyük çoğunluğuna kabul ettiren bir PKK'nin en üstten bir belirleyiciliği varken Kürt hareketinin yasal temsilciliğine soyunanların bu sorunun üstesinden gelebilmesinin o kadar da kolay bir iş olmadığını bilmekle birlikte, başka bir çıkış yolunun bulunmadığı da bir gerçek. Bölünme söylemlerini, şiddet siyasetini inandırıcı bir şekilde dışlamadan kongrelerde ve mitinglerde Öcalanlı anmaların önüne geçilemediği sürece toplumdaki algının HDP'nin terörden ve bölünmeden yana olduğu algısının önüne geçilemeyecektir. Sorun budur ve HDP bu sorunun aşılması yönünde yeterli bir çaba içinde değildir.

CHP dahil, İYİP ve diğer partilerin bir kısmında da bu algı, bu kaygılar vardır. Sorun CHP'nin iktidar tarafından PKK yandaşı olarak sıkıştırılması değildir. Ben Cumhue İttifakının bu konudaki saldırılarının toplumda bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum, ama saldırıya dönmese de İYİP başta olmak üzere doğrudan veya dolaylı yoldan Millet İttifakı içinde bulunan kesimlerin de aynı algılarının etkisinde benzer kaygılar taşıdığı bir gerçek. Murat Sancar'ın da ifade ettiği Türkiye'deki gerici faşist iktidarın önüne geçilebilmesi sadece CHP HDP ve sosyalistlerin birlikte hareket etmesi yeterli olmuyor. Bu yönde uzunca bir döneme ihtiyaç vardı, yapılamadı. Şimdi sağın bütün renklerini ''ürkütmeden'' cumhur ittifakının karşısına çekilmesi ve millet ittifakının şemsiyesi altında toplanması gerekiyor. HDP böyle bir ittifakta yer alamaz. Koşullar ve HDP'nin iç durumu buna uygunluk taşımıyor. Demirtaş bir ara ''HDP'li hükümet'' özleminden söz etmişti. Keşke olabilse ama mümkün değil. HDP bu konuda bir iç evrim yaşamadan bu tür değerlendirmeler ve özlemler toplumsal ve siyasal alanda bir karşılık bulamaz. Gerçek bu!

HDP'ye çok büyük bir iş düşüyor. HDP içinde siyaset yapanların ellerini taşın altına daha fazla sokmaları gerekiyor. Bir dönem Demirtaş'ın dillendirdiği ''Türkiyelileşme'' konusu ciddi bir panel konusu bile yapılmalı artık, Kürt sorununda bir makas değişikliğine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Sosyalist ya da sosyal demokrat bir çizginin elbette önemi var ama önce içlerinde bulunan eski safraların önce üst yönetimden başlamak üzere zamanla partiden uzaklaştırılması ile işe başlanmalıdır. Kürt sorununda gerçekçi bir barışın olabilmesi için bugüne kadar yapılan tüm yanlışlıkların bir özeleştiriden geçirilerek kapının önüne konması gerekiyor. Tartışmasız. Yapılmadığı sürece   zaman da hep boşuna işleyecektir.

Sanırım buradan devam da edilebilir.







melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
22.03.2020- 04:40

Türkiye'nin mutlaka çözmesi gereken bir Kürt Sorunu olduğu gibi, bu konuda Kürt siyasetçilerinin de artık karar vermeleri gereken bir sorunu var. Ayrılmadan, bölünmeden yana olanlar vardır elbet ama hem Kürt halkının ve hemde HDP'nin büyük çoğunluğunun birlikte yaşamadan ve daha demokratik bir Türkiye'den yana olduklarına inanıyorum. Özellikle parti üst yönetiminin sorunu bu konuda toplumda var olan algıyı boşa çıkaracak bir siyaseti bir türlü oluşturamamasında yatmaktadır. Ayrıca Kürt sorununda barış sürecinin gerçekçi bir zemine oturamayışının nedeni de bence bu. HDP'nin son kongredeki ''ittifak'' çağrılarının CHP'de karşılık bulmamasının nedeni de bence burada yatmaktadır. İttifak süreci AKP'yi iktidardan etmek ve parlamenter sisteme geçişle birlikte tek adam diktatörlüğüne son vermek gerekçesiyle sürdürülmek isteniyor. HDP'nin ittifak çağrısı bu amaca uygun değil. HDP CHP birlikteliği ittifak içindeki milliyetçi İYİP'in ittifak dışına çıkması anlamı taşıyacaktır; hatta CHP ve HDP içinde de bu tür bir beraberliğe karşı olanlar çıkacaktır. Bu yüzden bence gereksiz bir öneriydi.

HDP'nin PKK konusunda net bir tavır alması, şiddet eksenli siyasetine doğrudan karşı çıkması elbette kolay değil.   Bu süreç PKK tarafından başlatılmış ve sürdürülmüştür. Toplumsal alanda halen PKK etkindir ve Öcalan da Kürt halkı tarafından lider olarak görülmektedir. Bu koşullarda HDP'nin farklı bir çizgi izlemesi ve toplumsal algıyı değiştirecek bir makas değişikliğini benimsemesi hiç kolay değil. Ama başka da bir çare de yok ki. HDP PKK ile birlik görüntüsünden sıyrılamadığı sürece bir kısım Kürt oylarını alan etnik temelli bir parti olarak kalacak ve bana göre toplumdaki algıyı kırmakta başarılı olabilmesi mümkün olmayacaktır.

Zor bir durum.

Cevap: 3
22.03.2020- 04:52

Bence CHP'nin HDP ile ittifak kurmada çekingen davranmasının bir anlamı ve gerekliliği yok. Zaten iktidar ve yayın organları, kendi seçmenlerine yönelik, resmi olarak böyle bir ittifak mevcut olmamasına rağmen, sanki böyle bir ittifak varmış gibi propaganda yapmayı sürdürüyor. Bu propagandada kendi seçmeni nezdinde büyük oranda kabulde görüyor. Yani CHP'nin bu şekilde davranmasının HDP'lileri gücendirmekten başka bir sonucu olmuyor. Bu da ileride demokrasi mücadelesini sekteye uğratma tehlikesini beraberinde getiriyor. Diğer yandan zaten vebalı gibi yaklaşarak ötekileştirilen HDP'ye birde CHP'nin bu şekilde yaklaşıyor oluşunu doğru ve etik bulmuyorum.

Burada CHP'nin çekimserliğindeki en önemli etken sanırım İyi Parti ile kurulan ittifak. Fakat ben CHP'nin sırf İyi Parti'yi gücendirmemek için böyle bir tutum almasını doğru bulmuyor ve sağdan destek alabilmek için sol ilkelerden taviz verilmesini yanlış buluyorum. Nedense CHP bunu son dönemde hep yapıyor. 2014 seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday göstermeside bunun bir başka somut örneğiydi...

Diğer yandan İyi Parti'nin muhalefet konusundaki samimiyetinede güvenmiyorum. Yarın MHP ile iktidarın olası bir yol ayrımında, İyi Parti'nin çok kolay bir şekilde MHP'nin yerini alabileceğini, MHP'nin iktidara destek konusunda üstlendiği misyonu üstlenebileceğini düşünüyorum. Ayrıca CHP'nin, HDP ile kuracağı bir ittifakın, İyi Parti ile kurulan bir ittifaktan daha ilkeli ve daha sol bir muhalefetin oluşumunu sağlaması bağlamında daha ilerici bir muhalefet bloğu yaratacağını düşünüyorum.

Eğer İyi Parti'nin de gerçekten demokrasi gibi bir hassasiyeti var ise (ki ben hala buna inanmıyorum), CHP yerine yeni kurulan sağ partiler ile ittifak yapma yoluna giderek, yine demokrasi mücadelesinde yer alabilir. Tabi geçmiş bağları ve kökleri buna ne kadar el verirse...

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
22.03.2020- 05:33

HDP konusunda ne düşündüğümü bir üstte söylemeye çalıştım. CHP'nin ittifak politikasının yanlış olmadığını, sonuç alıcı olduğunu ve doğru sonuçlar verdiğini de söyleyeyim. Böyle mi olmalıydı, CHP kendi soluyla ve Türkiyelileşmiş bir HDP'yle çok daha önceden bir ''ittifak'' yapabilir, bu yönde bir siyasi doğrultu izleyebilir ve oluşacak böyle bir siyasi iklimde de HDP'yi absurt öznelerle demokrasi mücadelesi vermek yanlış ve yanılgısına düşmezdi. Olmadı, ayrı konu. Bu yüzden bu dönemin ittifak zemini doğru kurulmalı ve yanlışa da yer olmamalı...

Aslında şu demokrasi konusunu olabildiğince daraltmak ve somutlaştırmak da gerekiyor. Bence bu kavramla işaret edilmesi gereken şey, öncelikle parlamenter sisteme dönmek ve hukuk sistemini belli bir özerkliğe kavuşturmak olmalı. En basitinden demokrasi derken kastımız ve beklentimiz de bu olmalı. Bunun gerçekleşebilme yolunun da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı iktidardan indirmekle mümkün. Başka türlü Türkiye'de bu çarkı tersine çevirmek mümkün değil. Kimle ittifak yaparsanız yapın, hedefte Erdoğan merkezli bir referandum olduğu bilinmelidir.

Şimdi gerçek böyleyse ve amacın gerçekleştirilebilmesi sandığın yüzde elli biriyle mümkün oluyorsa tek bir oyu bile dışlamak mümkün değil. CHP, HDP ve sosyalistlerin oyu yüzde elli bir etmeyecektir. İYİP'e de Saadet'e de diğer yeni partilere de ihtiyaç bundan. Başka bir nedeni yok. Böyle olduğu için CHP HDP'yle yan yana, iç içe görüntüsünden kaçınmalı HDP dışarıdan destek vermelidir...

Bir konu daha var; parlamenter yol kurulduğunda CHP ve HDP'nin yakınlaşması umarım sürer. Düzen solu da desek, sosyal demokrat olarak da nitelesek kapitalizmin evrensel krizlerden kurtulamadığı koşullarda sosyal demokrasiye de ihtiyaç vardır. Türkiyelileşen, bu yolda önemli adımlar atabilen bir HDP'ye bu ülkenin ihtiyacı olmadığı iddia edilemez. Bu konuda iyimserim, ve umarım böyle bir süreç er geç yaşanır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
23.03.2020- 16:51

Bir paradokstan sıyrılmak gerek sanıyorum, CHP'yi sürekli olarak düzen partisi, düzen solu olarak niteliyoruz ama sonra bunu unutup sanki bir hataymış, kabahatmış, hatta suçmuş gibi   demokrasi mücadelesi için şu şu şu yapılmalıdır diye ortaya çıktığında üzerine çullanmaya çalışıyoruz! Ne bekliyoruz, ne bekleniyor CHP'den?

Başka bir konu; komünistler için '' bizi sosyalist devrimden aşağısı kurtarmaz'' durumu ülkenin güncelliğinde biricik siyasal tavır mı olmalı? Bu yüzden mi, ülkede demokrasi ekseninde bir AKP karşıtlığını sürekli dışlama eğilimindeyiz? Doğrusu böyle bir şey mi? İyi ama daha dün, AKP'yle çıkılan yola neden tepki gösterilmiyordu? Sosyalist devrimden aşağısı kurtarmıyorsa neden''oylar HDP'ye'' idi?

Kavala neden içeride? Ya da Demirtaş? HDP'li dört belediye başkanı daha görevden alındı; ortada mahkeme kararı mı var? Ya da açılan davalar beraat ile sonuçlansa bu görevden alınanlar göreve iade edilecek mi? Benzer bir yığın soru da sorulabilir. Nedeni ne bütün bunların? Türkiye neden böyle bir süreç yaşıyor? Ve bu kaotik rejimden kurtulabilmenin yolu sosyalist devrim mi?

Başka bir örnek: Coronavirüs konusunda kötü bir süreç yaşıyoruz. Vaka sayısı bin iki yüzü geçti, can kaybı otuz. Bu gece bu sayılar daha da kaygı verici bir hale gelecek. AKP'nin bilim kurulundan bir bilim insanı bu haftanın çok önemli olduğunu, önü alınmasının zor bir sürece evrilmemesi gerektiğini söyledi. Gazeteciler dün İçişleri bakanı'na genel bir sokağa çıkma yasağı olabilir mi, sorusunu sordular. Bakanın yanıtı ''durumu takip ediyoruz'' şeklindeydi. Yasağı ima ediyordu. Yani? Eğer bir hafta sonra corona daha da yaygınlık kazanırsa, ölü sayısı fazlalaşır ve vaka sayısı artarsa yurt çapında bir yasak bizi bekliyor demektir. Şu am'a kadar sadece 65 yaş üstü yasak ve bu hafta ço önemli. Bu kadar önemli olduğunun altı çiziliyorsa, 65 yaş altına neden yasak getirilmez. İlle de ürkütücü bir tablo mu şart! Ve üstelik bakana sorulan aynı soruya bakanın birkaç gün önceki yanıtı, ''yasağı isteyenlerin feto'yla bağlantıları var'' şeklindeydi.

Öncelikli sorunumuz şu: Kavala ile Demirtaş'ı içeride tutan güç, corona konusundaki yetersiz irade, İdlib'de neden konuşlandığımız bilen, göçmenleri önce sınıra otobüslerle taşıyıp sonra aynı otobüslerle geri getiren ve ille de Kanal İstanbul diye tutturan karar merci yeni rejimin uygularıdır ve bu sürecin iyileştirilmesi için aman aman bir demokrasi anlayışına da gerek yoktur. Evet, sorunumuz bu, ve öncelikle bunun anlaşılması gerekiyor. Bu anlaşıldığında tıpkı ülkenin herhangi bir yerinde ağaçları, ormanları keserek bir nükleer santral yapımına karşı çıkıyormuşuz gibi, bu uygulamalara da karşı çıkmamız gerektiğini anlamalıyız. Elinde irili ufaklı pankartlarla ''nükleer santral istemiyoruz'' diye yürüyüş yapan insanlarımıza nasıl ki, ''yürüme, çaresi yok, çare sosyalizm, siyasal devrim'' demiyorsa ve o insanlara destek veriyorsak ve verdiğimiz o destek de siyasal devrim perspektifinin reddi anlamına gelmiyorsa...-böyle!

Bir yanlışımız daha var: Bir üstteki örnekler için aman aman bir demokrasiye ihtiyaç yok demiştik. Elbette daha iyi, daha kurumlaşmış ve yerleşiklik kazanmış bir demokrasi istenendir, arzulanandır. Ama şu örneklerin   ortadan kaldırılması için gerekli olan şey, o örnekleri yaratan rejimi ortadan kaldırmaktır. O rejim de tek adam otoriterliği veya Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bizatihi kendisidir. İstanbul, Ankara, Adana ve Antalya'da yapıldığı gibi bir ittifakla mümkün. Bu yüzden CHP'nin tavrının   bu dönem için doğru olduğunu söylüyorum, yanlış da anlaşılmamalı... CHP olabildiğince kendi sağı ve kendi solundaki muhalif kesimleri toplayabilmeli ve HDP de bunu dışarıdan desteklemeli. Ve tek bir koşulu olmalı; yeniden parlamenter sisteme geçmek. Keşke CHP ve HDP birlikteliği sosyalistlerle birlikte bu süreci durdurabilecek bir toplumsal güce sahip olabilseydi; ama değil. Nedeni şu ya da bu; artık tartışmanın bir yerden sonra yararı yok. Bu yüzden bu ülkenin ilericileri, solcuları, sosyalistleri ve demokratları için öncelik bu   kaotik yapının durdurulması ve bu karanlık tünelden bir an önce çıkış olmalıdır.

Gerisi laf-ü güzaf!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]