Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

melnur  |  Cvp:
Cevap: 17
21.04.2020- 11:44

Sabah arabayla biraz gezindim; marketlerde alışveriş yapanların dışında hiç kimse dışarıda değil: sokaklar, caddeler gerçekten boş. Keyifsiz bir dünya. İnsanlar sadece evlerine değil içlerine de kapanmışlar. Kaygı duymamak mümkün değil. Corona'ya çok kötü koşullarda yakalandık ama bence en kötüsü siyasi iktidardaki anlayışın egemenliğinde yakalanmış olmamız. Geçmeden şunu da ekleyeyim, bir iki gündür ufak tefek alışveriş yapıyorum, hiç olmadığı kadar pahalılık var. İki üç poşet gıdaya hani neredeyse bir emekli maaşı; öyle bir şey. Birkaç ay sonra bu fiyatlar kim bilir ne olur?

Evde okuma yapmaya çalışıyoruz; çoğunlukla sıkılıp TV.izlemeye çalışıyoruz, orada da corona'dan başka bir şey yok. Bir yerden sonra insan bıkıyor. Sosyal medyada dolaşıyorum, ne yorumlar, ne videolar! Br tanesi şöyle: Sunucu çok sevgili halkımıza bir soru yöneltmiş, ''Feto'nun siyasal ayağı kim?'' Çoğunda yanıt hazır; ''Kılıçdaroğlu, CHP'' diye yanıt veriyor. Orta yaşın üzerinde insanlar genellikle. Belli, yaşam da hırpalamış, yormuş. Kestirmeden yanıt verme alışkanlığı edinmişler. Sunucu ikinci soruyu soruyor; ''Ne istediniz de vermedik, diyen kim?'' Biraz bocalıyor, benzer bir iki soru daha gelince hemen hepsi   ''valla bilmiyorum'' demeye başlıyor. Bilmiyorlar, bilmediklerini de biliyorlar ama Feto'nun siyasi ayağının Kılıçdaroğlu ve CHP olduğundan eminler! İşin kötüsü sayıları düşük de olsa bu tür zihniyetin sola da bulaşmış olduğu gerçeği var. Ezbercilik, bilmeyen ve bilmediğini de bilen ama biliyormuş gibi davranan bir kesim yaratmış. Sanal medya da bir cesaret vermiş, estikçe esiyor, üfürdükçe üfürüyor!!

Geçelim.


Ve iyi tarafından bakmaya çalışalım. Çoğunluk böyle değil. Cumhuriyet aydınlanmadan yana ve sorgulama becerisine sahip yığınlar da yaratmış. Bir ölçüde iyimsersek, ileriye dönük bir umut da taşıyorsak ve bu keyifsiz corona günlerinde hala sosyalizm diye diretebiliyorsak daha güzel bir ülke/dünya adına mücadele edebileceğine inandığımız bu milyonların varlığıdır. Tamam, sosyalistlerin bir görevi de toplumu dönüştürmekten geçmektedir ama bu dönüşüm öncelikle o toplumu anlayabilmekten de geçiyor. Salt sosyalizm propagandasıyla toplumun dönüşebilmesi mümkün olabilse her şey gerçekten çok kolay olurdu. Ama öyle değil, dönüşüm öyle kolay olmuyor.

Biraz empati gerekiyor sanırım ve çokça nesnelliğe uygun bir gerçekçilik.



melnur  |  Cvp:
Cevap: 18
24.04.2020- 07:45

Dün akşam saat dokuzda bir şeyler olacağını biliyordum. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstiklal Marşı'nı okuyacak olmasından bağımsız bir şekilde kitlelerin kendine özel bir kutlaması olacaktı   ve gündüz 23 Nisan'ın sokak ve caddelerde kutlanamamış olmasının tepkisi, akşam, pencere   ve balkonlardan katılımlarla verilecek ve bir şölen havası yaratılacaktı. Sonrasında unutmuşum. FOX tv.yi izliyordum, Fatih Portakal o saatlerde Cumhurbaşkanına ve önceden hazırlanmış bir mizansen eşliğinde AKP Genel Başkanı'nın ''merakla'' beklenen okumasına dönmüştü. O sırada kızım geldi, yüzünde ve tavırlarında bir güzel coşku ''dışarıda kıyamet kopuyor, siz burada oturuyorsunuz''dedi. Balkona çıktık; karşıkı apartmanların balkon ve pencerelerinde bugüne kadar görmediğim bir başka coşku. Oynayıp zıplayanlar, el sallayanlar, ışıkları aç-kapa yapanlar, bayrak sallandıranlar... Tencere tava eylemlerinde bu kadar katılım olmazdı. Daha başka bir katılım, daha başka bir heyecan vardı. İçinden geçilen karanlık tünelin son bulacağına ilişkin bir inancın dışa vurumuydu bu. Yenebiliriz duygusunun ete kemiğe bürünmüş ve önü alınamayan bir coşkuya dönmüş haliydi. Kızım elindeki hoparlörden Edip Akbayram'ın sesiyle ''güzel günler göreceğiz çocuklar'' şarkısını sonuna kadar açmıştı. Daha sonra ''şeyi çal'' dediğimde, anlamış, ''Çav Bella''yı mı'' diyerek,   balkonumuzdan dışarı yansıttığımız sözleri değiştirmişti.

Güzeldi, umut vericiydi, insana gerçekten güç ve moral veriyordu. Bu görüntülerin sadece İstanbul'da olmadığını, ülkenin hemen her alanında gerçekleştiğini bilmek de daha başka bir güzellikti. Haluk Levent İzmir'de, Körfez'deki konserini ''Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye'' sloganıyla tamamlıyor, İzmir buna ışıklarını açıp kapayarak yanıt veriyordu. Muhteşem bir görüntüydü, yıllardır hep ''dip dalga'' deyip duruyorduk. Attila İlhan bu konuda ilk kıvılcımı çakan isimdi belki de; bir televizyon programı vardı ve orada şiirlerle karşılık hep bu beklentisini dillendirip durmuştu. Godot'u bekler gibi bekledik. Bir''dip dalga'' gelecek ve içine girilen karanlıktan bizi alıp çıkaracaktı. Olmamıştı.

Ama şimdi bir şeyler oluyor.
Güzel şeyler, umutlu şeyler...

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]