Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

14.09.2020- 08:13

Türkiye solunun öteden beri öncelikli sorunu örgütlenme konusudur; örgütlenme ve toplumsal alanda güç olabilme...Dün de öyleydi bugün de çok farklı değil. Toplumsal alanda bir güç haline gelebilmek için mutlaka örgütlenebilmek gerekliydi; örgütlenmeden ve toplumsal alanda hatırı sayılır bir güç haline gelmeden ne söylerseniz söyleyin, ne yapmaya çalışırsanız çalışın ve bu yollarla topluma hangi mesajları vermeye çalışırsanız çalışın etkisi de olmuyor, sözleriniz de yerini bulmuyor.

Ama bu kadar değil; bugün öncelikli sorun olarak sadece bu yanıtlar verilecekse, bu yanıtlarda ve bu yanıtların gereği olan pratikte çok büyük bir eksiklik olmuş olacaktır. Bugün için öncelikli sorunlarımız yanına mutlaka ve mutlaka AKP iktidarı karşısında alınacak somut siyasi tutumun ne olması gerektiğinin yanıtı eklenmelidir. Daha ileri gidiyorum, bugün AKP karşısında alınması gereken somut siyasi tavır diğer önceliklerin önüne geçmiştir bile denilebilir. Türkiye gerçeğinde her bir sosyalist sese ihtiyaç var ve bu seslerin sosyalist bir örgütlenmeye dönüşmesi ve bu konudaki çabalar kuşkusuz çok önemli. Ama bu çabalarda bulunulurken AKP'yi iktidardan edecek somut bir siyasi duruş olmaması ve dahası bu nedenle üye ve sempatizanlara ''zaten iktidar da muhalefet de hepsi bir; hepsi aynı sınıfın, burjuvazinin temsilcileri'' izlenimi veriliyorsa bu tür bir örgütlenme çabasının sağlıklı bir çaba olduğu da iddia edilemez.

Türkiye apar topar bir ''son'' kapışmaya doğru koşar adım gidiyor.
Ya AKP iktidardan edilecek...
Ya AKP ile devam edilecek...

Ortası, sağı solu yok bunun. Toplum da bu minvalde ikiye bölünmüş, yarılmıştır. Sosyalistler bu süreçte ve bu yarılma çerçevesinde mutlaka bir yanda bulunacaktır; bulunmalıdır. Bundan kaçış söz konusu bile olamaz.Ya bu süreçte, bu yarılmanın AKP cenahında ya da AKP'nin karşısında yerini alacaktır. Sosyalistleri AKP yandaşı olarak görmeyi bile aklımdan geçiremiyorum. Hiç kuşkum yok, bu dönemde, öncesinde olduğu gibi doğrudan AKP'nin yanında bir sol-sosyalist parti-örgüt olmayacaktır ( Perincek'i dışta tutuyorum.) Ama izlediği siyaset ve öne çıkardığı pratikle doğrudan olmasa bile dolaylı yoldan AKP'nin değirmenine su taşımak zorunda kalmanın bile sol açısından utanç verici bir konumlanış olduğunu yinelemek gerek. Türkiye solu 12 Eylül referandumunda olduğu gibi yetmez ama evet veya boykot şeklinde bir yanlışa asla düşmemeli. O ayıp solun üzerinde asılı dururken, bunca deneyimden sonra   ikinci büyük bir yanlışın içine yuvarlanmamalı. Türkiye'nin böyle bir yanlışı absorbe etme gücü olduğu düşünülüyorsa bunun çok büyük bir yanlış olduğu görülmeli ve bu yanlış tavırdan bir an önce dönülmeli.

Evet, Türkiye bir ''son'' kapışmaya doğru gidiyor ve bu süreçte   AKP karşıtlığında etkin bir şekilde yerlerini almayanların ve   somut bir biçimde AKP'yi iktidardan edecek bir yönelime katkı vermeyenlerin, olası bir olumsuz seçim sonucunda varlıklarını devam ettirebilmeleri tartışmalı bir hale gelecektir ve hiç kuşkum yok, onlarca yıl daha Türkiye solunun toplumsal bir güç olabilme özlemlerinin de ortadan kalkmasına neden olacaklardır.

Tekrar tekrar düşünmekte yarar var.









melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
17.09.2020- 10:17

Bazen aklıma geliyor, AKP'nin iktidardan uzaklaştırılma mücadelesine doğrudan katkı koymayanlar acaba diyorum, ülkede AKP karşıtlarının iktidarı yerine AKP'yi mi tercih ediyorlar? Olabilir mi böyle bir şey? İsim vermeyeceğim, çok da uzak olmayan bir geçmişte, yanlış da anlamadıysam diyeyim, AKP'nin bir restorasyon iktidarına tercih edilebilir olduğuna ilişkin bir yorum okumuştum. Yazar da söylemeye çalıştığından pek emin değilmiş gibi, söylemiş ve geçmişti. Sonra bir daha da gündeme getirilmedi. Somut olarak gündeme getirilmedi, yoksa, ''hepsi bir'' anlamında farklı bir söylem de tutturuldu. Böylelikle kaotik yapıdan sosyalizm, örgütlenme ve toplumsal alanda bir güç oluşturma amacı güdüyor, iklimin böyle bir potansiyel taşıdığı hesabını yapıyorlardı, belki de...

Öyle de olsa solun öncelikli görev ve sorumluluğunun iktidardaki dinci faşizmin oradan uzaklaştırılması olduğu gerçeğinin hiç mi anlamı, önemi ve önceliği yok?

Ya da başka bir soru; Erdoğan'ın tek adam yönetiminin ülkeyi getirdiği noktada sosyalist sol bu iktidardan kurtulma konusunda somut olarak ne düşünüyor? ''Bana ne, ben sosyalistim, komünistim, işime bakarım'' mı diyor yoksa ''zaten düzen muhalefeti ile siyasi iktidar arasında çok fark yok, onların yerine bunları geçirmeye çalışacağıma, ben işime bakarım'' mı diyorlar?

Hangisi?
Ya da başka bir gerekçe varsa, o gerekçe ne?


Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]