Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu

Dün sabah altı yıl önceki olaylar gerekçe gösterilerek HDP yöneticilerine yönelik geniş çaplı bir operasyon başlatıldı. AKP Dolmabahçe'de kurulan masayı devirip kendince makas değiştirdiğinden bu yana bu operasyonların ardı arkası kesilmiyor. Amaç belli. Amaç   iktidardaki ömrünü uzatacak, daha da güçlendirecek bir iklimi yaratmak, pekiştirmek. Bu nedenle ne kadar muhalif kesim varsa saldırıyor, yıkıyor, yakıyor. Barış, Müyesser, Kavala, Demirtaş ve onlarca gazeteci, siyasetçi sırf muhalif olduğu için içerde; Tele1 bu yüzden 5 gün kapatıldı, Halk tv. bu yüzden 5 gün kapatılacak, ve HDP'ye de bu yüzden saldırılıyor, hem başının üzerindeki kara bulutların konuşulmasının önüne geçmek istiyor ve hem de hala ülke siyasetinde güçlü olduğu izlenimini vermeye çalışıyor.

AKP durmayacak. Muhalif kesimler üzerindeki bu baskılar ne ilk ne son;   artarak devam edecek. Çünkü AKP sıradan bir burjuva partisi değil. Önünde yaşanmış, tecrübe edilmiş bir örnek var. AKP   iktidardan muhalefete geçtiği anda sonunun ANAP'tan çok daha kötü olacağının bilincinde. Çünkü bu ülkeye ve bu ülke insanlarına yaşattığı acıların haddi hesabı yok. Bu kamburlarla, Türkiye'ye ve bu ülke insanlarına reva gördükleri ve yaşattıklarıyla hesap dışı kalmayacağının bilincinde. Bu yüzden bastırıyor ve bu yüzden bastıracak. İktidarda kalmak uğruna insanlarımıza ve muhalif kesimlere her türlü acıyı, zulmü yaşatacak.

Amaç iktidarda kalmak, Türkiye'nin rejimini dinci bir faşizm temelinde kurumlaştırmak, kalıcı hale getirmek. Evet, amaç hesap sorulmasının önüne geçmek. Böyle olduğu için zaten hiçbir şey umurunda değil. Saldırıların tek amacı bu. Ve bu saldırının hedefinde sadece HDP yok. Ve aynı zamanda Millet İttifakı var, İYİP var. Millet ittifakının birliği bozulmalı, bu ittifak katılımları da arttırarak bir demokrasi cephesine dönüşmemeli. AKP'nin bütün korkusu o. Bu yüzden HDP'ye yönelik operasyonlar sadece HDP'ye yönelik değil.

HDP şeytanlaştırılmak istenmektedir. HDP'ye yönelik bu saldırının sadece HDP'ye yönelik olmadığının bilincinde olarak sağlı sollu bütün siyasiler somut bir biçimde HDP'ye destek vermelidir. Daha ilk andan başlayarak bu saldırıya yönelik bir tepkinin ortaya konmuş olması sevindirici ama yetmez. Tepki çok daha somut ve görünür hale getirilmeli ve bu konuda HDP yalnız bırakılmamalı, sahiplenilmelidir.

(Şunu eklemek istiyorum, TKP'den TKH'ye kadar hemen hemen tüm sosyalist partiler HDP'ye yönelik bu saldırı karşısında açıklamalarda bulundu ve tepkilerini ortaya koydular. Güzelde, gerekli olandı, TKP bu konu üzerinden tek çözüm yolunun halkın örgütlenmesi olduğunun altını da ayrıca çizdi. Elbette doğru da, bütün bu siyasi yorumlarda bulunurken hiç sulandırmadan ve hiç geri plana atmadan bu halk düşmanı siyasi anlayışı iktidardan etmek konusunda somut bir tavır ve irade göstermeyi ihmal etmemek gerekmektedir. Her geçen gün bir öncekinden daha da ağırlaşmakta ve bir öncekini aratmaktadır... İyi kötü toplumun büyük bir çoğunluğu bu saray iktidarına karşı bir araya gelmeye çalışırken bu toplumsal kesimleri hedef tahtası haline getirmeyi sosyalist olmanın bir koşulu gibi görmek ve ona göre bir siyasi pozisyon almaya çalışmak bu koşullarda yapılabilecek en büyük hatalardan biri olacaktır, diye düşünüyorum.)

Son söz, HDP ve HDP dolayımıyla demokrasi   ve emek güçlerine yönelik saldırılar öyle kuru üç beş üzüntü bildirimleriyle geçiştirilmemeli. Tekrar olacak, HDP sahiplenilmeli ve dayanışma somutlaştırılarak HDP'nin şeytanlaştırılmasının önüne geçilmelidir.




melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
29.09.2020- 05:54

Zaman zaman karşılaşıyoruz solun ne olduğuyla ilgili sorulara... Kimi zaman da belki biraz alaycı bir tavırla ''sosyalizm mi kaldı?'' diye soruluyor. Dilimiz döndüğünce yanıt vermeye çalışıyoruz, ''sol emektir, emekten yana olmaktır'' gibi...

Eksik söylüyoruz. Belki en başa yazılması gerekeni atlıyoruz.
Sol vicdandır,   sol-sosyalizm bu duygunun akılla bilgiyle sistematik hale getirilmesi ve bir pratiğe dönüştürülmesidir. En başta vicdanlı olmaksa sol, her şeyden önce insan olabilmek, insan kalabilmektir.

Kürt hareketine reva görülen bu saldırıları bir de böyle görmeye çalışın. Binlerce, on binlerce insana örgüt üyeliğinden işlem yapıp içeri tıkmak. İçeri tıkılamayanlara ise içeri tıkılma tehditi savurmak. Milyonlarca insanı sürekli baskılamak, canını yakmak ve giderek ötekileştirmek.. Bu korkunç bir şey. Bir insanın hiçbir şekilde kayıtsız kalmaması gereken bir toplumsal trajedi.

Şuraya gelmeye çalışıyorum...

PKK'nin siyasetini de, siyaset yöntemini de hiç benimsemediğimi, yanlış bulduğumu, bu ülkenin özgün koşullarında Türk ve Kürt halklarına zarar vereceğini ve her iki ''taraf''ta milliyetçi-şoven duygular yaratmaktan başka bir sonuca yol açmayacağını hep savunageldim. Ne var ki, Kürt hareketinin yasal platformlardaki partilerinin ve özellikle HDP'nin bir bütün olarak PKK olarak yorumlanmasının ve bu partilerde görev alanların terörist muamelesine tabi tutulmasının anlaşılır bir yanı yok. Seçim öncesinde her türlü uygunluk koşulunu yerine getiren adayların seçim kazandıktan sonra görevden alınmaları sistemin iç mantığına da uygun değil. Böyle bir şey olabilir mi? Seçime katılabilir yorumuyla yol verilen kişilerin seçim kazandıktan sonra terörist olarak yorumlanıp içeri tıkılmasının nesi inandırıcı olabilir ki?

Olayın siyasi boyutu, sistemin böyle bir uygulamayı neden rutin hale getirdiği konusu bir yana, insani olarak bakıldığında ne kadar iç acıtıcı olduğunu sadece solcular mı görmeli? Bu konu sadece solcuları mı ilgilendirmeli? Vicdan dediğimiz şey sadece sola mı içkin olmalı? Örnekse, kendisini milliyetçi olarak tanımlayan birileri bu konuya sadece ''oh olsun teröristlere'' perspektifinden mi bakar; öyle mi bakmalı? Ve öyle yaklaşıyorsa, gerçekten de HDP ile PKK aynı siyaseti ve aynı siyasi yöntemi mi savunuyor? Bu sorulara gönül rahatlığıyla ''evet'' diyebilmek mümkün mü?

Geçen hafta HDP'ye yönelik saldırılar karşısında sanırım İYİP dışındaki tüm muhalif kesimler büyük bir tepki gösterdiler ve dayanışma duygularını ifade ettiler. İyi bir şey, doğru ve güzel bir tavır ama bence hiç de yeterli değil. HDP'nin ötekileştirilme ve şeytanlaştırılma çabasının önüne geçmek ve HDP'ye ve hatta tüm topluma HDP'nin yalnız olmadığını göstermek gerekiyor.

Öyle düşünüyorum.

Öyle düşünüyorum çünkü HDP'nin bir bütün olarak PKK olmadığını, PKK'nin hem genel siyasetini ve hem de siyasi yöntemini benimsemediğini ve dolayısıyla terörist bir örgütmüş gibi muamele görmesini hak etmediğini...-doğru olan da bu değil mi?

Bu toplum bu acıları, bu zulmü hiç de hak etmiyor.
Vicdan da kabul etmiyor.

Sırrı Süreyya Önder'in iki polis arasındaki götürülme görüntüleri hiç mi rahatsız etmez insanları?
Sırrı Süreyya'nın doğrudan siyasette olmamasını, bu işin ona göre olmadığını, ve siyasette yanlış söylemler içinde bulunduğunu da zamanında   söylemiş ve eleştirmiştim. Ama şimdi Sırrı Süreyya Önder'e bir teröristmiş gibi davranılmasını kabul etmek mümkün mü? Böyle bir şey olabilir mi? Sırrı Süreyya da teröristse, Demirtaş bir terörist olduğu için hala hapisteyse biz, ülke olarak yandık bittik demektir. Bu ülkede altı milyonun üzerinde terörist var demektir. Ne yapacağız, herkesi yakalayıp içeri mi tıkacağız? Böyle mi kurtulacağız bu sorundan? Kürt sorunu böyle mi çözülecek?

Kürt sorunu bir yanıyla egemenlerin her sıkıştıklarında toplumun önüne sürdükleri bir kart olmaktan çıkarılmalıdır. Bu konuda milliyetçi kesimlerin empati yapmaları ve bu acılı rutine artık bir tepki vermeleri gerekiyor. Onlar sessiz kaldıkça veya bu uygulamalara destek verdikçe yanlışlık sürüp gidecek ve gerçek bir barış hep başka baharlara kalacak demektir.

Önce vicdan, empati...
Belki bu kez değiştirebiliriz.





melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
03.10.2020- 09:52

HDP'nin doğrudan bir PKK uzantısı örgüt olduğu şeklindeki yaklaşımların doğru olmadığı, HDP'yi ötekileştirmek, Türkiye siyasetinden dışlamak, muhalif kesimlerle bağını kopartmak amacı taşıdığı çok açık. Sanırım son seçimlerde kazanılan 65 belediyeden 59'una kayyum atanmış durumda. Halkın iradesine saygı nerede, böyle demokrasi mi olur gibi yakınmaların da anlamı kalmadı. Buraları geçtik. Bence üzerinde durulması gereken konulardan biri de, seçimlerden hemen sonra bu tür uygulamalara girişenlerin nasıl oluyor da kendilerinden bu kadar emin olmaları... En azından kendi taraftarları, kendi kitleleri tarafından hiçbir tepkiyle karşılaşmayacaklarını bilmeleri...Sorun biraz da burada değil mi?

Türkiye sağında hakim olan tavrın genellikle biat anlayışı olduğu yabana atılmaması gereken bir tavırdır. Hem dinci ve hem de etnik-şoven bir milliyetçilik genellikle birkaç kabul ve refleks üzerinden kendini ortaya koyuyor dediğimizde yanlış mı yaparız, bilmiyorum ama, bu kesimlerden HDP'ye yönelik bu baskılar karşısında hiçbir tepki gelmemesi insana başka bir şey düşündürtmüyor ki! Olaylara dinci veya milliyetçi bir pencereden bakan biri için demokrasi, hak, hukuk ve adalet kavramlarının hiç mi önemi olmaz? Seçimlerden hemen önce örgüt üyesi olmadığı için seçimlere katılmasına izin verilen kişilerin seçim kazandıktan hemen sonra örgüt üyeliğinden gözaltına alınmaları ve bunun dışında partili kesimlere yönelik baskıların açıklanabilir bir yanı olabilir mi? Her şey bir yana, bu kadar yalın bir gerçek bile insanın aklına gelmez mi?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
20.10.2020- 07:47

Metin Çulhaoğlu İLERİ'deki bugünkü yazısının başlığını ''Rejimin olası HDP niyetleri'' olarak atmış ve devletle özdeş hale gelmiş, devleti bir parti devletine dönüştürmüş olan siyasi iktidarın (rejimin) '' ... ömrünü uzatmak, yerini korumak için “siyaseten” neler yapılabilecekse hepsini yapmaktan geri durmayacak'' olmasının   altını çizmiş ve bu konuyu da doğrudan HDP'yle ilişkilendirmiş. Bir ek yapılacaksa HDP'yle uğraşmanın aynı zamanda doğrudan İYİP'le uğaşmış olma anlamına geleceğini de söyleyelim. HDP'yle uğraşarak sadece HDP'yle uğraşmış da olmuyor ve aynı zamanda İYİP'le de uğraşmış ve orada birtakım karışıklıklar yaratarak millet ittifakının daha da zayıflamasına yol açmış oluyor, diyelim ve HDP konusuna dönelim.

Bir kez daha yinelemekte yarar var. HDP'nin rejim tarafından her türlü baskıya maruz bırakılması sadece HDP'yle ilişkili değildir; Çulhaoğlu'nun yazısını bitirdiği sözcüklerle ''“CHP’liler, ilericiler, demokratlar, yurtseverler, solcular, sosyalistler… Rejimin HDP’yle ilgili hesap ve niyetleri, bilelim ki aynı zamanda hepimizin hikayesi olacaktır…” Ve dolayısıyla hepimizi ilgilendirmektedir. AKP bu ülkede yeni bir rejim oluşturmuştur ve çok daha fazlasını yürürlüğe sokmak istemektedir. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün basına yansıyan demecinde belirttiği gibi   ''fikri iktidar'' henüz kurulamamış, ve bu konuda Sayın muktedirimiz kendini ''mahzun'' hissediyormuş! Daha fazla iktidarda kalmak, rejimin daha da yerleşiklik kazanmasıdır. Siyasi iktidar HDP'yle uğraşırken, konunun sadece HDP olmadığını akıldan çıkamamak gerekir diye düşünüyorum.

''HDP'ye ne yapabilir?'' sorusu elbette önemli ama, zaten yapabildiğini yapmadı mı? Seçimlerde kazanılmış tüm belediye başkanlıklaına el konmuş, kayyum atanmış, daha ne olsun, bundan sona da kapatma dahil her şeyi deneyebilir. Önemli olan İYİP'in içini karıştırmak ve HDP'ye yönelen Kürt oylarını devre dışı bırakarak AKP MHP ittifakının önünü açmak. Bu konuda ne gerekiyorsa onu yapacaktır. Hiç kuşkum yok, amacına ulaşıncaya kadar hiç durmayacaktır ve bu konuyu da gündemden hiç düşürmeyecektir. Zaten İYİP'te çatlak sesler ortaya çıkmaya başladı. İYİP milletvekili Ümit Özdağ'ın Kars Belediye Başkanlığı konusundaki sözlerini parti içinde bir başlangıç olarak sayabiliriz.

HDP'ye bundan sona yapılacaklar ne kadar önemliyse, hikayenin sonunun iyi bitmesi için “CHP’liler, ilericiler, demokratlar, yurtseverler, solcular, sosyalistler'' olarak da bu sürecin sonuçta hepimizi doğrudan ilgilendirdiğinin bilincinde HDP'ye yönelik bu baskı ve gözdağı siyasetlerine de kaşı çıkalım, HDP'yi sahiplenelim. Ne kadarı yapılabiliyorsa, elimizden ne kadarı gelebiliyorsa o kadar ve hatta daha fazlası. HDP'nin ötekileştirilmesi ve şeytanlaştırılmasına karşı (yasal çerçevede) mücadele edilmeli ve HDP yalnız bırakılmamalıdır. Bu konuda sorumluluğun büyük payı da bence CHP'ye düşmektedir. Kılıçdaroğlu'nun HDP'nin 8. kuruluş yıldönümüne bir kutlama mesajı göndermesi önemli ama yeterli değildir. HDP'nin maruz kaldığı baskılara karşı daha görünebilir ve sürekli bir destek sağlanmalı ve dahası   dayanışma formülleri hayata geçirilmelidir. Böyle bir pratik Kılıçdaroğlu'na uzak bir yaklaşım ama başka bir formülü de yok ki bu işin. Rejimin HDP üzerinden planladıklarına karşı sadece bir iki demeçle karşı çıkmanın oyun bozucu bir özellik taşımadığını anlayabilmeli...

Bir kısım sosyalistler için ise, hayallerden sıyrılmak gerekiyor, diye düşünüyorum. Yaşanan gerçekliğin dışında başka gerçeklikleri ön plana çıkarmak hiçbir şekilde gündemin dışına çıkmak ve AKP rejimine karşı mücadeleyi aksatmak ve önemsizleştirmek anlamına gelmemeli. Nereden nereye geldiğimiz akıldan hiç çıkarılmamalı. ''Yapamazlar, o kadarı da olmaz, cesaret edemezler'' denilen her şey oldu, her şey yapıldı. Bu kez hata yapılmamalı. Rahip Niemöller'in yakınması bir çaresizliğin dışa vurumuydu.

Hikaye öyle sonlanmamalı.

Çulhaoğlu'nun yazısı için: https://ilerihaber.org/yazar/rejimin-olasi-hdp-niyetleri-118490.html


Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]