Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu

Gare operasyonundan sonra HDP'li vekiller için bir dokunulmazlık konusunun işletileceği belliydi. Hiç kuşku yok, başarısız Gare operasyonu dahil, bu fezleke konusu ile AKP seçimlere hazırlanıyor. Amaç büyüyemiyorsan, rakibini küçült. Anketlerde sürekli oy kaybına uğrayan AKP, seçim kazanabilmek için çareyi ''Millet İttifakı''nda görüyor. Önce İYİP üzerine oynadı. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hem MHP lideri Bahçeli ''yuvana dön'' çağrılarıyla ''karşı'' ittifakı çözmek istediler; olmadı. CHP'yi çözemeyeceklerinin farkındalar. Sarıgül ve Muharrem İnce çıkışlarının da etkili olmayacaklarını farkındalar. Tek çare kalıyor geriye; HDP üzerinde oynamak, HDP üzerinden İYİP'i çözmek ve CHP'yi de silkelemek. İYİP de çatlak sesler çıkmaya başladı bile. Bir Genel Başkan yardımcısı dokunulmazlık konusunda fezlekelere ''evet'' diyeceğiz derken, bir öteki Genel Başkan yardımcısı ''hayır'' diyeceklerini söylüyor. Son sözü Meral Hn. söyleyecek ama, meclise gelecek olan fezlekenin gizli oyla oylanması nedeniyle İYİP'in fire vereceği çok açık. CHP ise bu konuda kararlı gözüküyor şimdilik. Dokunulmazlıklar konusunda bir önceki dönemde yapılan büyük hata bu kez yapılmayacak gibi. Umarım bu kez bir oyuna gelmezler ve HDP'yi yalnız bırakmazlar

Kürt hareketinin yasal temsilcileri hakkında yıllardır yorum yapmaya çalışıyorum. Sürekli PKK ile ilişkilendirilen ve bu nedenle kapatılan legal partiler bu kez HDP ile siyaset sahnesinde olsalar da, bu kez kapatılmadan içi boşaltılmak istenmektedir. HDP'li vekillerin dokunulmazlıkların kaldırılması yolu ile vekillerin ''tarafsız'' mahkemelerde yargılanması demek büyük olasılıkla vekilliklerin düşürülmesi sonucunu getirecektir. Olası bir ara seçimle de bundan HDP'nin etkileneceği HDP'nin sayısı azalırken, AKP'nin vekil sayısının artacağı da hesaplanmaktadır. Bir taşla birkaç ''kazanç''...

Fezleke ve dokunulmazlık konusu böyleyse Türkiye'nin solcuları ne yapmalı? Tıpkı Ergenekon olaylarının başlangıcında BirGün gazetesinin attığı manşet gibi ''yesinler birbirini'' mi demeli? Düzen cephesindeki kavgaların sosyalistleri ilgilendirmezliğinden mi söz etmeli, yoksa; ne yapmalı?

Sürece doğrudan müdahil olabilmeli.
Lamı cimi yok, bunun.

Aynı ülke, aynı topraklarda yaşıyorsak bu sürecin daha da karanlık bir aşamaya geçmesinin önünde durabilecek bir siyasi konumlanış sahiplenilmelidir. ''AKP'ye karşıyız, iktidardan düşürülmesine elbette seviniriz'' demek yeterli değildir. Somut olarak ne yapılması ve nelerin yapılmaması gerektiği de üye ve sempatizan kesimlerden başlanarak açıklanabilmelidir. Başlıkla ilişkilendirilecekse bu aşamada HDP yalnız bırakılmamalıdır, diye düşünüyorum.

HDP'ye de bu süreçte birtakım görev ve sorumluluklar elbette düşüyor. Gare operasyonu sırasında PKK tarafından öldürülen 13 rehine ( operasyonda ayrıca üç asker daha şehit düşmüş) için sadece ''kınama'' yetmiyorsa, toplumun daha sert açıklama beklentisi varsa, bunu da yapabilmeli. Terörle ve PKK ile doğrudan ilişkilendirilmesi karşısında kamuoyunu rahatlatacak tepkiler de verebilmeli.

HDP'nin ve dolayısıyla millet ittifakının ya da demokrasi cephesinin, adını nasıl koyarsanız koyun, yumuşak karnı da tam burası ve AKP bu yüzden buraya oynuyor.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
28.02.2021- 11:00

Uzunca bir zamandır Kürt ulusalcılığının ve dolayısıyla HDP konusunun Türkiye solunun gündeminde birinci sırada olduğunu söylemek mümkün. Bugün de çok farklı değil. Kürt hareketi ve HDP dışarıda bırakılarak, rejimin HDP üzerindeki baskısı görmezlikten gelinerek siyaset yapabilmenin pek de mümkün olmadığını düşünüyorum. Bir dönem kuyrukçulukta başı çekenlerin şimdilerde böyle bir sorun yokmuş gibi davranmalarını epey düşündürücü bulduğumun da altını çizerek, bu konuya   hiç olmazsa bu başlıkta değinmeyelim diyerek, geçelim.

Evet, HDP rejim tarafından sürekli baskılanmaktadır. Bu baskı sadece HDP'ye yönelik de değildir. Bu baskı HDP üzerinden İYİP'e ve CHP'yedir, aynı zamanda. Rejimin iktidarda tutunabilmek adına karşıt pozisyonda yer alan ittifak partilerini ve ''demokrasi cephesi''ni karıştırmak ve mümkünse bölebilmek adına HDP'yle uğraşmaktadır. Eski defterlerin karıştırılması dahil, bu projeye uygun her türlü söylem ve pratik HDP'ye karşı kullanılmak istenmektedir. Çok da uzatmayacağım, bilinmeyen bir şey değil.

Solun bu sürece kayıtsız kalmaması gerektiğini -bir üstte- söylemeye çalışmıştım. İLERİ haber'deki son yazısında Metin Çulhaoğlu da benzer şeyler söylemiş:

HDP ile birlikte, onunla aynı çizgide yürümek istemeyen solcular olabilir; ancak bu mesafenin, saldırı altındaki HDP’nin sahiplenilmemesini, destekten yoksun bırakılmasını, bu partiye yönelik kriminalizasyon girişimlerine duyarsız kalınmasını da gerektireceğini kimse söyleyemez.

Yukarıda söylenenlere, demokrasi ve özgürlükler adına katılanlar olacaktır; ama naçizane bir ek yaparak bunları aynı zamanda sosyalizm mücadelesi, Türkiye’nin sosyalist geleceği adına söylediğimizi de belirterek bitirelim.


Çulhaoğlu'nun buradaki söyleminden iki üç başlık çıkartılabilir. Birincisi solculuğun ne adına olursa olsun bir ulusalcı hareketin genel siyasetinin altında yürümek zorunluluğu olmadığıdır. Çok yineliyorum bunu çünkü yıllarca bu sözde sol sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlar bilerek veya bilmeyerek bu yönde algı yaratmaya çalıştılar. Her seferde bu yaratılmaya çalışılan algının solculuk adına bir büyük yanlışlık olduğunu söylemek istiyorum. Yinelememin nedeni bu.

İkincisi birincinin tersine ve gerekçesi ne olursa olsun HDP'nin bugün karşılaştığı haksızlıklara karşı kayıtsız kalma, görmezlikten gelme şeklinde bir pozisyonda kalmanın da solculukla bir ilgisinin bulunmadığıdır. Bu yüzden ''HDP yalnız bırakılmamalıdır'' diyoruz ve gerekçesi olarak isteyen istediğini söyleyebilir. Metin Çulhaoğlu'nun altını çizdiği gibi isteyen ''demokrasi ve özgürlükler adına'' bu desteğin gerekliliğini savunurken, başkaları rejimin HDP üzerinden iktidarda kalma planına karşı çıkmak için HDP'ye yapılan baskılara karşı çıkabilir. Daha da genişletilerek HDP'nin bu süreçte yalnız bırakılmamasının ülkenin sosyalist geleceği adına da bir anlamı olacağı da dillendirilebilir. Ama nasıl olursa olsun, HDP yalnız bırakılmamalı, uzunca bir zamandır uğradıkları bu haksızlıklara karşı Türkiye solu olarak siyasi bir tavır ortaya koyabilmelidir. ( Yeterli olup olmadığı tartışılabilir ama, Türkiye solunun genellikle böyle bir destekleyici tavrı gösterdiğini düşünüyorum.)

HDP'nin uğradığı bu baskıcı tavrın, doğrudan HDP'ye karşı olmakla birlikte ve aynı zamanda HDP üzerinden AKP'nin iktidarda kalma plan ve programın uygunluğuna ve ayrıca karşı olduğu rejimin bütünüyle ortadan kaldırılmasına yönelik olduğu da ileri sürülebilir. Bir başka söylemle HDP'ye yönelik bu   baskılar hiç kuşkum yok, gericiliğin bu topraklardaki kalıcılaşmasına yönelik bir çabanın sonucudur. Öcalan'ın belediye seçimleri öncesinde   söylediği gibi Kürt hareketi AKP ve MHP ortaklığına karşı bir tarafsız konum alabilseydi ne Demirtaş içeride olurdu bugün ve ne de HDP'li belediyelere karşı bunca kayyumlu süreç uygulamaya sokulurdu. Yani...

Söylemek istediğim HDP'ye yönelik baskıların sadece HDP'ye yönelik olmadığının anlaşılması, bu baskılar karşısında Türkiye solunun neler yapması ve nasıl bir siyasi pozisyon alması konusundaki çabaların şekillenmesi anlamına gelecektir ve bu durum da   aynı zamanda sosyalist mücadelenin önünün açılmasını da beraberinde getirecektir.

Öyle düşünyorum.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
03.03.2021- 05:10

Fezleke, dokunulmazlık derken şimdi de HDP'nin kapatılmasına yönelik bir girişim Yargıtay tarafından başlatıldı. Kimi AKP'lilerin ve özelikle MHP'nin bastırması sonucu fazlaca yapacak bir şeyi de yoktu. Demokles'in kılıcı HDP'nin üzerinde sallandırılarak baskı biraz daha arttırılmaya çalışılıyor. Gerekçe Kobani olayları ve gerçekleşmesinin üzerinden altı yıl geçti. Altı yıldır hiçbir şey yapılmamış, şimdi, durup dururken hem dokunulmazlık konusu ve hem de partinin kapatılması gündem haline getirilmektedir. Bu kaçıncı? Bu yolla HDP'li seçmenin bıktırılması mı amaçlanmakta? Öyle umuyorlar. Ne var ki, sadece sonucuna da kilitlenmemek gerek, bu süreçle seçime kadar hem HDP yönetiminin, hem üyelerin ve hem de HDP'ye oy veren milyonların bıkkınlık yaşamasını, ve seçime katılmamasını da sağlayarak Millet İttifakı'nı( Demokrasi Cephesi'ni) bölmeyi amaçlamaktadır. Bu belli. Peki iktidar ittifakının bu çabası ona gereken katkıyı sağlayacak mıdır? İşte bu kuşkulu. AKP ve MHP ittifakının iktidardan edilmesi bir seçim uzaklığında. Net. Tek koşul CHP, İYİP ve HDP'nin bu konuda gereken duyarlılığı göstermesi. Bir iki gün önce ''Erbakan Anması''nda bir araya gelebilen muhalefetin, aynı duyarlığı ve de cesareti HDP konusunda da göstermesi gerekmektedir. İktidar cephesi ne yaparsa yapsın, CHP İYİP ve HDP birlikteliği bozulmadan sürdürülürse ilk seçim sonrası için ''her şey çok güzel olacak'' denilebilir. Tıpkı İstanbul Belediye seçimleri gibi, tıpkı, Adana, Mersin, Antalya belediye seçim sonuçları gibi...

Çok örneği var, zamanı çoktan geldi de geçiyor ama HDP örneği bile tek başına bu ülkede bir rejim değişikliğinin ivedilikle gerçekleştirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Çok çok acil, çok çok ivedilik, çok çok zorunluluk, nasıl tanımlanırsa öyle, giderek ülkenin geri dönülmez bir çizgiye geldiği apaçık ortadayken ve açık konuşmak da gerekiyor, bu koşullarda öncelikli tek çözüm de rejim değişikliği görünüyorken ve bunun da koşulları o beğenilmeyen, eleştirilecek pek çok yönü de olan CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun çabasıyla oluşturulmuşken, , sürekli yineliyorum, pişmiş aşa su dökme girişimlerinin doğrudan veya dolaylı yoldan AKP MHP ittifakına güç vermek anlamına geldiği nasıl görülmez? ''Aynı gemide değiliz'' sloganına kendimizi çok da kaptırmayalım, basbayağı aynı gemideyiz. Aynı geminin içinde yol alıyor ve geri dönülmesi bir hayli zor olan bir çizgide zifiri karanlığa doru yol alıyoruz. Daha bir iki gün önce AKP'li yetkililerin ağız değiştirerek HDP'nin kapatılmasından söz ettiklerinde Yargıtayın harekete geçmesi başka nasıl yorumlanabilir? Açık açık talimat veriliyor. İttifakın küçük ortağı hem AKP'li yetkililere ve hem de ilgili birimlere kapatılma yönünde baskı kurarken, bu sürecin sadece HDP'lilerle, ve 6 milyon Kürt seçmenle ilgili ve sınırlı olduğunu kim söyleyebilir. Eğer bu seçim de yitirilirse ne olacağını sanıyoruz; ''nasıl olsa aralarında hiç bir fark yoktu'' mu diyeceğiz? Ya da ''Demokrasi ve devletin sınıfsal bir niteliği vardı, sosyalist bir devlet olmadıktan sonra hepsi bir, fark etmez'' sözleriyle mi avunacağız?

Züğürt tesellisi!
Ama biz solcuyuz, sosyalistiz, ve de enternasyonalistiz; düzen muhalefetiyle ne işimiz olabilir, zaten aynı gemide de değiliz ki? Bazen öyle oluyor, gülüyoruz, ağlanacak halimize. Tam nedeni değil elbette ama Türkiye sosyalizminin kitleselleşememe halinin bir nedeni de bu uçuk kaçık yorumlar değil mi?

***************

Adı neydi o papazın? Martin Nemöller...
Ne demişti?

''...önce yahudileri götürdüler, sesimi çıkarmadım, sonra komünistleri, sosyal demokratları, sonra sendikacıları...sesimi çıkarmadım. Yahudi, komünist ve sendikacı değildim. Sonra benim için geldiler, sıra bana gelmişti. Ama karşı çıkabilecek hiç kimse kalmamıştı.''










melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
07.03.2021- 13:41

Hiç gocunmadan ''düzen siyaseti''ne devam edelim! :)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT TV özel yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtlarken '' böyle bir ortamda eğer siz dokunulmazlığın kaldırılmasına 'evet' derseniz demokrasiye ihanet etmiş olursunuz'' demiş.   Yıllar sonra da olsa doğru söylemiş ve doğruyu görmüş. Keşke biraz daha öngörülü olabilseydi de, önceki dokunulmazlık konusunda benzer bir duyarlığı gösterebilseydi. Eminim AKP'ye bu kadar koz vermemiş olur ve siyaset de o günden bu güne farklı bir seyir izleyebilirdi. Neyse, olan oldu, ders alınmışa benziyor ve bundan sonrası için hata yapmamak önemli

Sadece CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu değil, İYİP Genel Başkanı Meral Akşener de bu dokunulmazlık konusunda AKP'nin beklentilerine uygun bir tavır almadı. Gelecek ve Deva hatta Saadet için de aynı duyarlıklar söz konusu. AKP ve MHP bu siyasi tutum karşısında daha marjinal bir çizgiye itilmiş oldu. Olumlu gelişmeler bunlar Cumhur ittifakı ne yaparsa yapsın   ''karşı taraf''ın çözülmesine yol açacak bir siyasi dalga yaratamıyor. Bu durum paniği daha da arttırıyor. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın giderek daha da sertleşen üslubunun nedeni sanırım bu. Anketlerdeki düşüş eğilimi bir türlü durdurulamıyor.

Seçim olur mu olmaz mı, ayrı bir tartışma konusu; olursa iktidar olanakları da kullanılarak seçim sonuçlarına etki edilmeye çalışılacağı ve iktidarın ve devletin ve devlet olanaklarının yitirilmemesine yönelik her türlü planların devreye sokulacağı çok açık. Muhalefetin hata yapmaması durumunda, seçim sonuçlarının uzunca yıllar sonra ilk kez farklı bir seçeneği gündeme getireceği ve merkezi iktidarın değişiminin gerçekleşmesi gündeme gelecektir. Ve belki de ilk kez faşizmin iktidarı yitirmesi, evet, ilk kez sandık yoluyla iktidarı kaybetmesi gerçekleşecektir.

İşte devrim.
Abartılı mı oldu?
Faşizme karşı demokrasinin zaferi, diyelim.
Nasıl nitelerseniz niteleyin.

Sosyalizm açısından da çok farklı değil. Böyle bir sonuç, siyaset alanının genişlemesi ve sosyalizmin seçimlerdeki tutumuna balı olarak seçim sonrasındaki siyasetler konusunda elinin güçlenmesine de yol açacak.

Az şey mi?


Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]