Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kadın çocuk ve aile

Cumhurbaşkanı Erdoğan istedi, Küçük Erbakan ve Saadet onay verdi, İstanbul Sözleşmesi'nden çekildik. Kızımla telefonla konuşurken tepki göstermişti, '' sözleşmenin nesine karşılar'' diye yakınıyordu. Kadının erkekle aynı haklara sahip olmasını kabullenemeyen bir zihniyet bu. Kadına şiddete doğrudan karşı çıkamıyorlar. İstanbul sözleşmesinin çizdiği kadın profili bunların dünyasındaki, bunların zihniyetindeki kadın tipolojisine uygun değil. Bunların zihniyetindeki kadın erkeğin gerisinde duran, evine mahkum ve çocuk doğurup çocuk bakan bir cins. Onun dışında toplumsal alana çıkması ve erkekle omuz omuza üretimde bulunmasına zinhar karşılar. İnançlarına aykırı buluyorlar. Erkek egemen toplumun kadını böyle olamaz(mış)! İstanbul Sözleşmesi'ne karşı olmalarının bir nedeni bunlar...   Ne ki, hepsi bu değil.

Gericilik de bir yere kadar.

Asıl neden, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın olmazsa olmazı: iktidarı muhalefete kaptırmamak... Kendini iktidarda kalmaya mahkum hissediyor. İktidardan bir düşerse neler olacağını kestirebilmek mümkün değil. Bu yüzden varsa yoksa iktidarda kalmak için çabalıyor. Gergerlioğlu konusunun tekil bir olay olmadığını söylerken kastım buydu. HDP'nin kapatılması da öyle. Bir büyük stratejinin spesifik başlıkları bunlar. İstanbul sözleşmesinden çekilmekle hem ''Küçük'' Erbakan'ı ve hem de Saadet Partisi'ni Cumhur İttifakı'na katma stratejisini uygulamaya sokmuştur. Şimdiden kazanılan teşekkür eminim sadece başlangıçtır ve devamı gelecektir.

Türkiye'nin gündemi Gergerlioğlu değildir; HDP'nin kapatılması ya da Erdoğan'ın kararıyla İstanbul Sözleşmesinden çekilme de değildir; hatta ekonomi, işsizlik, üretim, istihdam da... Türkiye'nin gündemi tek başına AKP MHP ittifakının iktidardan el çektirilmesidir. AKP MHP ittifakı iktidarda kaldığı sürece yaşadığımız karanlık sürecin daha da içinden çıkılmaz bir hal alacağı kesindir. Bu yüzden diyoruz, bu yüzden sürekli yineliyoruz ve bu yüzden altını kalın çizgilerle çizmeye çalışıyoruz; tek adam diktatörlüğünü iktidardan edecek bir stratejiyi siyasetinin en önemli başlığı haline getirmeyen ve hatta merkezine koymayan bir anlayışın sol, sosyalist bir mücadele olarak tanımlanması mümkün değildir.

Kendimizi kandırmaya çalışmanın bir anlamı yok.
Küçük hesapların ardı sıra sürüklenmenin de...

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
21.03.2021- 10:16

İstanbul sözleşmesinden çekildik ve haklı olarak toplumda ve özellikle örgütlü kadınlardan büyük bir tepki var. Dün başladı tepkiler, bugün de devam edecek ve hemen hemen ülkenin her yanında sokağa çıkılarak eylem ve yürüyüşler gerçekleştirilecek.

Sosyal medyaya da haklı olarak yansıdı. Tepkiler orada da sürüyor, sürdürülüyor. Öyle de olmalı. Ülkede, toplumumuzu   geriye   çekici her karar ve eyleme tepki gösterme alışkanlığı yaratabilmeliyiz. Çağdaş bir toplum olabilmenin temel niteliği bu. Yorumlarımız da ona göre olabilmeli,   somut, net....

İstanbul sözleşmesinin tek kişilik bir kararla iptali anlamına gelen bu gerici karara haklı olarak tepkiler olduunu söylemiştik. Özellikle sosyal medyada dikkat çekici yorumlar yapılıyor. En çok karşılaştığım yorum, ''kadınlar bu kararı geri aldıracaklar''   sözü oldu. Ne yapacaklar; eylem koyacaklar, ülkenin her yanında yürüyüşler yaparak tepkilerini dile getirecekler.... Güzel. Peki siyasi iktidar bu eylemler sonucunda aldığı kararı değiştirecek mi? Sanmıyorum. İstanbul sözleşmesini kendileri imzalamışlar, kendileri savunmuşlardı. Şimdi işlerine öyle geldiği için sözleşmeden çekildiklerini söylüyorlar. Tepkilerin bu ikinci kararda geriye dönüş sağlayacağını sanmıyorum. Ne var ki, öyle olması, yani kararın geriye alınmayacağını düşünmem tepkilerin dile getirilmesini ve yoğun bir şekilde karşı tepkiler ve yürüyüşler düzenlenmesi gerektiğini kesinlikle yanlışlamaz. Toplum, kadınlarımız erkeklerimizle birlikte ve hep beraber bu karara tepki vermelidir. Benim asıl dikkat çekmek istediğim konu şu.

Evet, bu kararı geri aldırmak için her türlü eylem ve yürüyüşü ( yasal çerçevelerde) pratiğe dökmeliyiz. ''Kadınlar bu kararı geri aldıracaklar'' da demeli, bu konuda gereken sloganları da atmalıyız. Ama burada kalmamalı, bu süreç mutlaka kararın geri alınacağı bir noktaya taşınmalı ve bu konuda kararlı davranılmalıdır. Nasıl mı?

Bu tepkiler   bu kararı alan gericiliğin siyasi iktidardan el ayak çektirilmesi yönünde bir kapsamı da içermelidir. Eylem ve yürüyüşler doğrudan bir sonuç vermediğinde, büyük olasılıkla da böyle olacaktır; süreç orada noktalanmamalı ve mutlaka gericiliği iktidardan düşürecek bir perspektifi de beraberinde taşımalıdır. Büyük oranda böyle olacağını da düşünüyor ve biliyorum. Ne var ki, sosyal medyada kimi yorumlarda seçim ve sandığı küçümseyen yorumlarda bulunuluyor. Elbette, tepkilerin sokağa taşınması, sokakta ses yükseltilmesi önemli, çok çok önemli ama bu durum seçimlerin, sandığın önemsiz ve işlevsiz olduğu anlamına gelmez. Gelmiyor. ''Kadınlar bu kararı geri aldıracaklar'' kararlılığı bu tür eylemlerde gerekli bir ajitasyondur. Gereklidir. Ama buralarda tıkanmamak da bir başka gerekliliktir.   Siyaset bir yerde sonuç almaksa hiçbir yöntem dışarıda bırakılmamalıdır, diye düşünüyorum.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
23.03.2021- 01:33


Resim Ekleme

Yenilgi aldığında   hiçbir spor programı izlemeyen ve spor haberleri de okumayan bir Galatasaray taraftarı olarak Fenerbahçe'nin İstanbul Sözleşmesi'nin iptali anlamına gelen karara tepkisini alkışlıyorum. Yapılan açıklamanın bir bölümü şöyle:

"Kadınlar ve kız çocukları için toplumumuzu aynı noktada olmaya davet ediyoruz. Kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığı ve şiddeti önlemeye yönelik önemli bir adım olan İstanbul Sözleşmesi'ni tüm toplumumuzun ortak menfaati için gözetmemiz gerektiğine inanıyoruz ve bu doğrultuda fesih kararının yeniden gözden geçirilmesini talep ediyoruz"

Fenerbahçe'yi bu duyarlığından ötürü kutluyorum.

Cevap: 3
25.03.2021- 23:16

Mevcut siyasi iktidarın ataerkil bir toplum görüşüne sahip olduğu düşünüldüğünde, kadın hakları konusunda ilerletici adımlar atmasını beklemek bir hayaldir. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi'nin iptali, iktidarın toplumsal tasavvuru göz önüne alındığında şaşırtıcı değil... Asıl şaşırtıcı olan, bundan 4-5 yıl önce iktidar tarafından dönemin konjonktürü doğrultusunda bu sözleşmeye imza koyulmasına, bazı çevrelerce gereğinden fazla bir anlam yüklenmesidir. Zira muhafazakar bir düşünce yapısından, kadın hakları konusunda ilerletici bir adım atmasını beklemek en hafif ifade ile saflıktır.

Fakat bununla birlikte gerek İstanbul Sözleşmesi olsun, gerek kadın haklarını savunduğunu iddia eden kimi çevreler olsun, gerekte feminist hareketler olsun bu konuda bazı problemler ve arızilikler bulunduğunu düşünmekteyim. Örneğin, söz konusu sözleşmede bulunan ''kadının beyanı esastır'' anlayışı, bazı durumlarda kadınlara yönelik taciz ve şiddet uygulamaları açısından caydırıcılık taşımasına rağmen, bazı durumlarda da kötü niyetli kişiler tarafından istismar edilerek, bazı insanların şeref ve haysiyetlerini zan altında bırakabilir bir nitelik taşımaktadır. Üzgünüm ama tüm kadınlar, kadın mücadelesi konusunda aynı iyi niyeti taşımamakta, bazı şeyleri kendi çıkarları doğrultusunda istismar edebilmektedirler.


Diğer yandan Türkiye'de kadın hakları probleminin büyük bir bölümünün, erkek egemen zihniyetten kaynaklandığı ve bu sebeple aynı zamanda bir erkek sorunu olduğu doğru olmakla birlikte bazı kadınlarında hala bu erkek egemen anlayışın izlerini zihinlerinde taşıdığı, hatta her ne kadar inkar etseler de bunu benimsedikleri görülmektedir. Erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinden hoşlanan, bundan haz alan kadınlar bile bulunmaktadır. Hatta bununda ötesine geçenler... Bundan bir kaç ay önce Ümitcan Uygun adlı, bir kadını öldürmekle suçlanan , söz konusu kadını döverek bayılttığı videoların bulunduğu ve tutuksuz yargılanan birisinin sosyal medya hesabı ele geçirilmiş ve bazı kadınlarla yaptığı konuşmalar ifşa edilmişti... Bu konuşmalarda bir kadını öldürmekle itham edilen ( doğrudur veya yanlıştır bilemiyorum)   bu şahsa yönelik kadınların ilgisi, meselenin sadece erkeklerin itham edilmesiyle basitleştirilemeyecek kadar karmaşık ve kadınlarında özeleştiri vermesini gerektirecek kadar çok yönlü olduğunu göstermektedir. Bunları söylediğimiz zaman bazı kadınlar tarafından, ''ben öyle değilim. İnsanları genelleyemezsin'' şeklinde tepki gösteriyorlar. Fakat bu söz konusu savı çürütebilecek yeterli bir argüman değil. Zira bende hayatım boyunca hiç bir kadını taciz etmedim veya şiddet uygulamadım ama bir erkek olarak kadın hakları sorununun, kadına yönelik şiddet ve taciz olaylarının, özünde biz erkeklerden kaynaklanan bir erkek sorunu olduğunu ve sorumluluğun büyük oranda biz erkeklerde olduğunu söyleyebiliyorum. Dolayısıyla kadınlarında, bazı hemcinslerinin toplumdaki erkek egemen kültürün etkisinde kaldıkları, bu kültürü destekleyen tercih ve düşüncelere sahip oldukları yönünde bir öz eleştiri verebilmeleri gerekir.


Diğer bir konu ise Türkiye'de ki kadın hakları ve feminist hareket meselesi... Ben kadın hakları mücadelesinin, emek mücadelesinden bağımsız olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla emek mücadelesinden bağımsız bir kadın hareketinin varabileceği bir nokta olmadığına inanıyorum. Fakat bugün kadın haklarını savunduğu iddia eden kimi feminist çevreler, emek mücadelesinden kopuk, lümpen bir anlayış içinde bir mücadele yürütüyorlar. Laubali söylemler, cinsel içerikli sloganlar, ciddiyetten uzak eylemler ile birlikte dikkate alınabilirlikten uzak bir nitelik taşıyorlar. Kimse kusura bakmasın ama böyle bir anlayış ile savunusu yapılan kadın hakları mücadelesi hiç bir yere varamaz! Varamayor da zaten...


Belki bunları söylediğim için bazıları tepki gösterebilir ama bunları konuşmalıyız.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]