Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

10.08.2021- 05:15

Gerekliydi, ülkeyi yirmi yıla yakın bir zamandır yöneten ve dinci, gerici bir rejim değişikliğini dayatan kadroların nereden geldiği ve hangi iklimden yeşererek, hangi koşullardan beslendiği ortaya konulmalıydı. Çulhaoğlu bugünkü yazısında bu konuya değinmiş, bu sürecin 1980'de işletildiğini söylemiş ve gündelik bir yazının olanakları   ele almaya çalışmıştır. Yazı önemli elbet. Genişletilmesi de gerek. Örnekse, bu dinci, gerici kadroların Türkiye'yi şekillendirme sürecini sadece kendi dünya görüşleri, kendi iradeleri ve kendi donanım ve becerileri sayesinde mi gerçekleştirebilmişlerdir sorusunun önemi yok mu?

Türkiye'nin yakın tarihi kuşkusuz mercek altına alınmalı ve bu süreç didik didik edilerek, solun bu süreçteki eksikleri, yanlışları da ortaya dökülmelidir. Bu süreç, bu gerici yapılanma, Türkiye'de büyük ölçüde yerleşmiş olmasına rağmen son bir hamleyle kurumlaşma yolunda da belki bir seçim dönemine daha ihtiyaç gösteren bu saray rejimi 1980'lerde oluşturulan bir iklimin doğal sonucu olarak da açıklanamaz. 80'lerde yeşeren iklim, seksenlerin sonu doksanların başındaki reel sosyalizmin çözülüşünün yarattığı maddi ve manevi çöküntünün etkisiyle de ete kemiğe büründü ve toplumsal alanda bir büyük karşılık buldu. Sadece ''bu adamlar'' değil, bu adamları iktidara getiren, iktidarda kalmasını sağlayan, devletleşerek rejimi değiştirebilecek bir güç haline dönüştüren topyekün bir yanılsama yaşandığını ve bu yanılsamanın halen daha varlığını sürdürdüğünün de altını çizmek gerek.

Çulhaoğlu'nun yazısını ekleyelim, sonra devam ederiz.





melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
10.08.2021- 05:16

Bu adamlar nereden çıktı? - Metin Çulhaoğlu

AKP’nin, bakanlardan, danışmanlardan, üst düzey görevlere getirilen bürokratlardan oluşan kadrolarının kifayetsizlik, çapsızlık ve kültürsüzlük gibi özelliklerinden söz edersek bunun öznel bir yargı sayılacağını sanmıyoruz. Solcuları geçtik, ağızlarını açıp konuşmaya cesaret edemeseler bile örneğin pek çok iş insanının ve ortalama bir medya mensubunun da aynı yargıyı paylaştığı söylenebilir.  

Bizce Cumhuriyet tarihi böylesini, bu kadarını görmemiştir.

***

Gel gör ki bu kadrolar geçmişi 100 yıla yaklaşan Cumhuriyet döneminin ikinci büyük “şekillendirme” hamlesinin belirleyici aktörleri durumundadır.

Birinci büyük şekillendirme hamlesinin tarihini, 1923’ten 1940’lara kadar uzanan kesit, bu kesit içinde özellikle 1930’lar olarak verebiliriz. AKP iktidarının temsil ettiği ikinci büyük şekillendirme hamlesi ise bu partinin iktidarıyla başlamış, özellikle son dönemlerde hız kazanmıştır.

Her iki hamlenin de kendi kadroları vardır.

Bu iki kadro topluluğu arasındaki farklılıklar, benzerliklere çok daha ağır basmaktadır. Farklılıkları açıklayan pek çok faktöre işaret edilebilir. Örneğin laiklik-dincilik ikiliği bunlardan biri sayılabilir. Ancak, bugünkü kadrolarda görülen olumsuzlukların salt bu ikilikle açıklanabileceğini sanmıyoruz.   Daha doğrusu, yazının başında sıraladığımız özelliklerin,   daha temel başka belirleyicilere başvurmadan sadece “Siyasal İslam” denilen ideolojiyle açıklanması yeterli olmayacaktır. Elbette o da vardır; ama başka şeylerin üstüne gelmiş, olumsuz ne varsa hepsini gidebileceği sınırlara kadar taşımıştır.

O halde nereye bakalım?

***

Aslında açıklama basittir: Birinci şekillendirme hamlesinin kadroları, Osmanlı’nın son dönemine damga vuran kaotik arayış dönemlerinden başlamak üzere kurtuluş ve kuruluş paradigmasının içinde yetişmiştir. Olgunlaştığı dönem de dünyanın “Liberalizm artık bitti, şimdi devlet, devletçilik ve kendi kendine yeterlilik var” dediği yıllara denk gelmiştir. Evet, Mussolini İtalya’sından ve Hitler Almanya’sından etkilenmiştir; ama Sovyet planlamasından da…

Halen sürmekte olduğu söylenebilecek ikinci şekillendirme hamlesi kadrolarının öncülü ise 12 Eylül ve ANAP iktidarıdır. 1980’lerle başlatacak olursak, “yeniler”, birinci hamle kadrolarının şekillendiği ortamın tam tersi bir ortamda yetişmişlerdir: “Sosyalizm de bitti, kendi içine kapanma, kendi kendine yeterlilik ve devletçilik de bitti; şimdi piyasalarımızla, dışa açılmayla ve dünyada iyi bir yer kapmayla küreselleşmenin nimetlerinden mümkün olan en fazla payı kapma zamanıdır…”      

***

Bugünkü kadroların önemli bir bölümünün eğitim açısından yetiştiği dönem 1980’lerin sonu ile 1990’lardır. Bu insanlara Hayri Kozanoğlu’nun deyimiyle “business minded” olmaları öğretilmiştir. Dönem “pozitif takılma”; fırsat eşitliği, adalet, düzen, sömürü gibi “negatif” sözleri ağza almama dönemidir (Bkz. Yuppieler, Prensler ve Bizim Kuşak, İletişim 1993, s. 123).  

Böyle bir dünyada ve Türkiye’de yetişen, içinde bulundukları ortamı sadece “nereden nasıl yükselirim/zengin olurum” gözüyle değerlendiren insanlar arasından kendini başka yönlerden de geliştirmek isteyen; bilime, sanata, tarihe, kültüre, vb. ilgi duyanların çıkması büsbütün imkansız olmasa bile çok güçtür.

Ya ilk dönemin kadroları?

Yakup Kadri, Ahmet Hamdi Tanpınar, Memduh Şevket Esendal ve Sadri Ertem gibi “edebiyatçı” kimlikleriyle bilinen bu isimler aynı zamanda dönemin “siyasal kadroları” arasında yer almışlardır. Doğum tarihi (1917) itibarıyla “şekillendirici kadrolardan” olmayan, ancak gençliğini bu dönemde geçirmiş, yaşamını bu yılın başında yitiren eski bürokrat ve bakan Cahit Kayra’nın “yenilerin farkı” konusundaki yargısı kesindir:    

“Sonuç olarak devletçilik sisteminin kadrosu yerine geçmeye başlayan işadamı kadrosu, çarpık bir bencillik içine yönelmiş ve kendisiyle toplum arasındaki ilişkiyi anlamadan para kazanma yollarını aramıştır.” Kayra’ya göre buradan bir “melez” (hybride) türemiştir: “Liberal doktrin ile soysuz yöneticilerin ürünü olan bir yaratık.” (38 Kuşağı, Cumhuriyet’le Yetişenler, İş Bankası Yayını 2012, ss. 300-301).

Bu adamlar nereden mi çıktı?

İşte buradan çıktı…  

https://ilerihaber.org/yazar/bu-adamlar-nereden-cikti-128908.html

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]