Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Dünyadan
27.02.2022- 07:17

Bölgemiz yine karıştı. Rusya uzunca bir zamandır siyasetlerinin ulusal çıkarlarına aykırı geliştiğini ve kendisine karşı düşmanca bir siyasal tutum aldığını iddia ettiği Ukray'na'ya saldırdı ve karadan da işgal etmeye başladı. Hiç kuşkusuz savaş istenmeyen bir gelişme, halklara, insanlara ve çocuklara ölüm ve acı getirmekten de başka bir işe yaramıyor. Bu yüzden Rusya'nın önce hava saldırılarına, sonra karadan Ukrayna topraklarına girmesine destek vermek gibi bir tavır söz konusu olamaz ve olmamalı. Ama bu durum, böyle bir siyasi tavır''tarafsız kalalım'' teranelerini yükseltmek ve böylelikle sanki çok solcu ve çokça da enternasyonalist bir tavır ortaya koyulduğu   anlamına gelir mi?

Tıpkı dolaylı ''AKP yandaşlığı'' gibi geliyor bana. AKP'nin yıllarca devletin bağorsaklarını temizlemesi göz boyacılığı altında devletin AKP'lileşmesine göz yumanlar, ''AKP devleti mi olurmuş'' diyenler, ve aynı zihniyetin ürünü olarak ABD emperyalizminin bölgemizdeki yayılmacı tavrını, BOP projesini hayata geçirmeye çalışmasına ve bu amaçla önce Saddam'ın devrilerek IRAK'ın ve sonra Esad'ın devrilerek Suriye'nin ele geçirilmesine ve emperyal çıkarlarının birer öznesi haline getirilmesine seyirci kaldılar, kimileri bölgeye özgürlük geleceğini, ve kimileri de Saddam ve Esad gibi diktatörlerin devrilmesinin hayırhah bir gelişme olacağını açıkça savunarak bölgede emperyal gelişmelere kimi zaman doğrudan ve kimi zamansa dolaylı yoldan desteklerini sunmuşlardı. Yine tarafsızlık adına ve yine ''amerka emperyal de Rusya ve hatta Çin emperyal değil mi?'' çığırtkanlığı altında...

Yav arkadaş, insan hiç mi olup bitenlerden bir sonuç çıkarmaz? Tarafsızlık ne, tarafsızlık adına ülkenin, tarafsızlık adına bölgenin ne hale geldiği gerçeğini bile görebilmekten acizlik olur mu, ve belki daha önemlisi bu çığırtkalığın solcu bir tavır olarak cilalanmasının yanlışlığı ve doğrudan liberal ve gerici bir tavır olduğu görülemez? Amerkan emperyalizminin açık çabalarıyla Urayna'nın silahlandırılması, burada neo-Nazi bir rejimin desteklenmesi ve özellikle Rusya ve bölge için bir tehdit haline gelerek emperyal kollarını buralara kadar uzatmasına nasıl olur da bir karşı duruş sergilenmez? Bunun sonucunun yine sözde tarafsızlık adına ABD ve emperyalizmin yayılmacı amaçlarına göz yummak olmoz mı? Rusya bu bölede yüzlerce yıl var. Reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte bölgesel bir güç olarak varlığını da sürdürüyor. Sosyalizmin çözülüp kapitalizmin inşasının savunulabilir ve desteklenebilir bir yanı da olamaz. Ama realite bu ve bölgenin böyle bir gerçekliğini sözde tarafsızlık ambalajıyla süsleyerek ve aklınca sol, sosyalist ve dahi enternasyonal bir kılıf içine sokarak tamamen ABD emperyalizminin bölgemizdeki yayılmacılığınıa gözleri kapamak ve hatta desteklemek anlamına gelen bir sakil tavrı savunmak   ve ''Amerika'ya karşı çıkalım da Rusya''yı mı savunalım'' yüzeyselliğini dillendirmek sadece gereksiz bir gevezelik değil, gerçekten rahatsız edici bir siyasal(!) tavrın internetin yaygınık kazanmasıyla birlikte ortaya çıkan sanal şövalyeler eliyle kerameti kendinden menkul bir solculuğun da iyice peydahlandığı ve ne yazık ki, taraftar toplamaya başladığının göstergesi... ( Kötü ve gereksiz uzunlukta bir cümle oldu, ama idare edelim lütfen:)

Saddam'ı ucuz gerekçelerle devirmenin ve aynı emperyal tavrı Suriye ve Esad üzerinde gerçekleştirmeye çalışmanın   özgürlük ve demokrasiyle bir ilgisinin bulunmadığı hala anlaşılamadı, hala görülemedi mi? Emperyalizmin dünya halklarına verebileceği ''güzel şeyler'' olmayacağı ve halklara acılar yaşatmak ve ölümler getirmekten başka bir işe yaramadığı neden göz ardı edilir de, Ukrayna'da uygulamaya sokulan oyunun perde gerisinde yine ABD emperyalizminin bulunduğu gerçeği görmezlikten gelinir?

Rusya mı Amerika mı sorusunun Ukrayna bağlamında akademik bir tartışmaya   dönüştürülme gayretleri gerçekte ABD emperyalizminin bölgedeki yayılmacı siyasetlerini gizlemeye ve buharlaştırmaya yöneliktir. Neo-liberal siyasetler özellikle reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte solun içine zehirlerini akıtmışlar burjuva kozmopolitizmini sanki proleter enternasyonalizmiymiş gibi savunabilir zihinler yaratmayı başarmışlardır. Nasıl ki bu zihinlere göre AKP'ye karşı çıkmak düzene karşı çıkmak bahanesiyle diğer düzen partilerine de karşı çıkmayı gerektiriyorsa ve aradaki fark bir türlü görülemiyor, görülmek istenmiyorsa   aynı şekilde ABD'ye karşı çıkmak da Rusya'ya karşı çıkmayı gerektirmektedir ve böyle bir durum hem enternasyonalizm ve hem de tarafsızlık adına gerekli bir siyasal tavırdır!   ''Ne yani Amerikan emperyalizmine karşı çıkalım da, Rus emperyalizmini mi savunalım'' lafazanlığı bu tür zihinlerin belki kendilerinin bile fark edemedikleri bir gerçekliğin sosyal medyada köpürtülmeye çalışılan yansımalarından başka bir şey değildir.

Azınlıktalar, çok azınlıktalar uzunca bir zamandır enternasyonalizm adına sosyal medyada kendilerine biçilen bir oyunun parçası durumundalar. Çok abartmamak, çok ciddiye almamak gerek diye düşünüyorum. Sistem/düzen böylelerini de bir şekilde ortaya çıkartıyor ve sağa sola sarıyor. Evet çok ciddiye almamak gerek ve bence asıl ciddiye alınması gereken solda olduğu bilinen samimi unsurların bu rahatsızlık veren yüzeysellik ve lafazanlıkları önemsemesi ve desteklemesidir.

Bence kafa yorulması gereken nokta da konunun bu yanı olmalıdır.


melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
02.03.2022- 09:46

Rusya'nın işgal hareketini desteklemenin tartışılır bir yanı yok. Bu saptamayı yapmayan birilerinin olduğunu pek sanmamakla birlikte özellikle şu ''tarafsız kalma''   konusunun ABD emperyalizminin önce Irak ve sonra Suriye saldırılarıyla birlkte solda iyice gündem haline geldiğinin altını çizmek gerek. Sanki birileri   ABD emperyalizminin bölgemizdeki amaç ve faaliyetlerini örtbas etmek ister gibi sürekli ''ama Rusya da, Çin de emperyalist değil mi, neden onlara karşı çıkmıyorsunuz'' diyerek bölgede   gerçekleşen olaylara daha üst düzey bir yorum eklermiş gibi yapmayı alışkanlık   haline getirmişler. Bir de böyle garip bir tavır içinde '' Rusya'da sosyalizmin hakim olduğunu sanıyorlar'' eleştirisinde(!) bulunmaları yok mu?!

Hiçbir gerekçe bir ülkenin bir başka ülkeye saldırmasını ve işinde gücünde halklara karşı bir tehdit unsuru olmasını haklı göstermez. Solun hemen hemen tüm kesimleri bu gerçeği dile getirmesine rağmen, Ukrayna, NATO ve ABD emperyalizmi arasındaki ilişkiyi ve ABD'nin bölgeyi emperyalizmin nüfus alanına çevirme çabalarını öne çıkarmaya çalışanlara karşı ''Rusya'yı mı tutuyorsunuz'' diye karşı çıkılması, neoliberalizmin hala sol düşünce üzerindeki etkisinin sürdüğü anlamına gelmektedir. Yitirdiğimiz yıllar ve ülkede ve bölgede olan biten onca emperyal planların yarattığı yıkımdan   hala bir ders çıkarılmamış olması gerçekten düşündürücü.

Bir küçük eleştiri de Ender Helvacıoğlu'na olacak; facebook'taki bir yazısına genelde katılmakla birlikte, yorumunu   Ukrayna'daki faşizan yönelişi önlemeye çalıstığını öne süren   Rusya'nın desteklenmesine bağlaması çok da doğru bir tavır değil gelmiyor bana. Putin yönetimindeki Rusya'nın Ukrayna konusunda desteklenebilir bir yanı olduğunu sanmıyorum. Ukrayna'da siviller ölüyor, Ukrayna'da insanlar acı çekiyor, korkuyor, yaşamını sürdürecek gereksinimleri karşılamakta zorluk çekiyor. Rus silahlı kuvvetleri bir sivil halkın başına çöreklenmiş durumda. Böyle bir sürecin sosyalist sol tarafından desteklenebilir olduğunu iddia etmek kabul edilebilir bir şey olamaz.

Tarafsız kalmaktan söz etmiyorum, tıpkı Rusya'nın bu süreçte desteklenmesi gerektiğini söylemediğim gibi. Ayrıca tarafsızlığın da öteden beri rahatsız edici bir kavram olduğunu söyleyebilirim. Tarafsız kalmak kaynayan bir kazan durumundaki ülkemizde ve bölgemizde bir kayıtsızlık ve ilgisizlik anlamına gelmekten başka bir işe yaramıyor. Türkiye solu Ukrayna konusunda özellikle ABD emperyalizminin yayılmacı siyasetlerini gün yüzüne çıkarmak çanası içinde olmalıdır. Tıpkı Irak'ta olduğu gibi, tıpkı Suriye'de olduğu gibi... Kısaca   Ukrayna'da faşist ''komedyen'' Zelensky'nin emperyalizm ve faşizm yanlısı siyasetlerinin bölge halkları için bir tehdit oluşturduğu gerçeği karşısında tarafsız kalmamak gerek.

Sosyalist solun varlık nedeni   de zaten böyle bir siyasi konumlanışı gerekli kılmıyor mu?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
07.03.2022- 06:52

Üstteki iki yazı da çok açık aslında, kısaca Türkiye solcusunun ''tarafsızlık'' adı altında Ukrayna konusunu ''Ne ABD ve ne de Rusya'' ikilemine sıkştırmaması ve emperyalizm ve NATO'nun bölgedeki yayılmacı siyasetlerini öne çıkarması gerektiğine işaret etmeyi amaçladığı söylenebilir. Sosyalist aydınımız Merdan Yanardağ'ın BirGün'deki ''Ukrayna krizi, cesaret ve sol'' başlıklı yazısının   da bu tespite dayandığı söylenebilir. https://www.birgun.net/haber/ukrayna-krizi-cesaret-ve-sol-379474 Şöyle söylüyor:

''Gelelim yeniden soldaki kafa karışıklığına; bazı arkadaşlarımıza, Soğuk Savaş sonrasında varlık gerekçesi ortadan kalkan, ancak emperyalizmin bir savaş ve saldırı aygıtı olarak varlığını korumayı sürdüren NATO’nun, doğuya doğru genişleme siyasetini anlatmaya, bunun dünya halkları bakımından bir tehdit oluşturduğunu kanıtlamaya çalışıyoruz.

Oysa, daha yakın tarihte ve hepimizin gözleri önünde aynı NATO, Yugoslavya’yı kan gölüne çeviren iç savaşı kışkırtmış, dahası bu ülkeye –kuruluş sözleşmesine aykırı olarak- saldırmış ve 10 yılda tam 7 parçaya bölmüş bir suç örgütüdür. Amerika Birleşik Devletleri ve NATO kısa süre önce, yine kuruluş sözleşmesine aykırı olarak, Libya’yı adeta taş devrine iade edecek bir operasyon yürüttü. Tam anlamıyla haydutluk yaptı. Bu ülkenin zenginliklerini yağmalayarak, İslamcı terör örgütlerine ve aşiretlere teslim etti.

Şimdi aynı NATO ve ABD, Ukrayna krizi üzerinden toplumu yoğun bir ideolojik bombardıman altında tutarak zihinleri teslim almak istiyor. Tablo açık aslında. Bir tarafta suç örgütü NATO, Amerika ve Neo Naziler ile yolsuzluklara batmış Batıcı bir Ukrayna yönetimi; diğer tarafta ise, kapitalist restorasyonun sürdüğü bir Rusya ve onun despotik yönetimi bulunuyor. Rusya’nın belki tek farkı –ki bu fark önemlidir- son 30 yıldır Batı’nın sürekli saldırısı altında kalan, ufalanan, onuru çiğnenen bir ülke olmasıdır. Çünkü NATO, Sovyetler Birliği ve Sosyalist Blok dağıldığı, sosyalist ülkelerin oluşturduğu askeri ittifak olan Varşova Paktı çöktüğü halde, varlığını korudu. Dahası, sosyalizm fikriyle savaşmaya devam etti. Çünkü hep sosyalizmin büyük geri gelişinden korktu.

Sol, yukarıda ifade ettiğimiz iki kesim arasında tercihte bulunmak gibi basit bir seçenekle karşı karşıya değildir. Bunu savunmak saçmalıktır. Ancak, zihinsel bir çaba gösterme tembelliği ile malul olan Türkiye entelijansiyasının bir kesimi, bunu sıkça yapıyor. Oysa sol için durum açıktır. Doğru olan tutum, iki taraf arasında bir tercih yapmaktan çok, NATO’culuğa, Amerikancı “demokratikleşme” perspektifine, faşizme (neo nazilere) karşı olmaktır. Kimin ne diyeceğine aldırmaksızın, doğrunun yanında durmaya cesaret edilmelidir.''


Yazının son cümlesindeki ''doğrunun yanında durmak'' nitelemesinden sanırım Ukrayna'ya yapılan saldırının desteklenmesi anlamı çıkarılmayacaktır. Kemal Okuyan'ın altını çizdiği şekliyle( mealen söylüyorum) ABD ve Nato'nun Ukrayna üzerinden yayılmacı siyasetinin Rus milliyetçiliğine brakılmaması tanımlaması sanırım daha yerinde bir tanımlamadır. Türkiye solunun sahiplenmesi ve savunması gereken perspektif de bu olduğunu düşünüyorum.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
15.03.2022- 09:01

Meğer ne çok NATO’cu varmış… - Metin Çulhaoğlu

Bugün ilginç sayılabilecek durum, hepsi bir şekilde “solcu” olduklarını söyleyen   geleneksel-Kemalist çevrelerle bir dönem AKP yandaşlığı yapıp bugün rejime karşı duran liberallerin NATO’culukta buluşmasıdır.

Açık konuşmak gerekirse, bu kadarını beklemiyorduk…

Beklemediğimiz, Türkiye’de belirli bir batı kültürüyle yetişmiş, demokrat, özgürlüklerden yana, kendini en geniş anlamıyla solda gören ve bugün mevcut rejime ikirciksiz biçimde karşı olan “aydın” denebilecek kesimden bu kadar NATO’cu çıkmasıdır…

Durumu belirgin kılan, ebette Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıdır.

Peki, evveliyatından söz edebilir miyiz?

***

Türkiye’de en geniş anlamıyla soldan söz ediyorsak, solun batıda gelişen düşüncelerle beslendiği, böyle belirlendiği bir gerçektir ve bize göre bu durum bir sorun oluşturmaz. Gelgelelim, 1952-53 yıllarından başlatırsak, solun tarihinde batının askeri-saldırgan örgütü olarak NATO’ya olumlu bakıldığı örnekler bulmak hemen hemen imkansızdır.

“Sol tarafıyla” CHP’den söz edilecekse, burada NATO’cu bir damar elbette hep olmuştur. Ancak, soğuk savaşla birlikte 1990’ların başına kadar varlığını sürdüren dünya koşullarında gerek İsmet Paşa’dan miras kalan denge idareciliği gerekse kendini toparlayan ve zaman zaman ABD dışı bir referans olarak görülebilen Avrupa’ya yakınlık,   CHP’deki bu damarın nispeten örtük kalmasını sağlamıştır.

İşlerin daha sonra değiştiği anlaşılıyor.

Ne zaman, hangi vesilelerle?

***

Hafızalarımızı biraz yoklarsak, henüz 2000’lerin ilk yarısında dillendirilmeye başlayan bir endişeyi hatırlayabiliriz: Türkiye’nin dış politikasında “eksen kayması”…

Rusya’nın son Ukrayna saldırısı bir yana, daha bu ülke kendini doğru dürüst toparlayamamışken   şu “eksen” denilen şey endişelere yol açacak ölçüde nereye kayıyordu? Kayması endişe yaratan bu eksen neydi, nereye oturuyordu?

Şangay Beşlisi, Avrasyacılık, “batıya karşı yükselen doğu”, vb. derken AKP iktidarının bu tür yönelimlerin etkisi altında kalarak yüzünü batıdan doğuya çevirdiği düşünülüyor ve bu durum “eksen kayması” şeklinde tanımlanıyordu. Sonuçta Cumhuriyet gazetesinden geleneksel Kemalist çevrelere ve kendini solda gören Cumhuriyetçi kesimlere uzanan genişçe bir çevre bir dönem bu “eksen kaymasını” kendine dert etti.   CHP’nin diplomasiden gelme dış politika kurmayları da böylece partilerindeki NATO’cu damarı biraz daha kabartma fırsatı bulmuş oldular.  

Hepsi bu değil kuşkusuz.

***

Bugün ilginç sayılabilecek durum, hepsi bir şekilde “solcu” olduklarını söyleyen   geleneksel-Kemalist çevrelerle bir dönem AKP yandaşlığı yapıp bugün rejime karşı duran liberallerin NATO’culukta buluşmasıdır.

Bu buluşmayı yaratan süreçlerde her iki kesim için de ortak sayılabilecek kimi yönler bulunabilir. Ancak biz temel dinamiğin iki kesim için farklılaştığı kanısındayız.

Geleneksel-Kemalist çevreler, AKP’nin “Avrasyacılığını” gereğinden fazla ciddiye almışlardır.   Dahası, batıdan (NATO ittifakını da içerecek biçimde) kopuşun Türkiye’yi radikal İslamcı kesimler başta olmak üzere her tür gericiliğin hüküm sürdüğünü düşündükleri coğrafyalara ve ortamlara mahkum edeceği endişesine kapılmışlardır.  

İşin içinde bir de “iktidar alternatifi olma”, “AKP’nin yerini alma” iddiası vardır ki bu da iktidar değişiklikleri için bir tür icazet merkezi sayılan batıya güvenceler verilmesini gerektirmektedir. Laiklik ve demokrasi konularındaki endişeler bir yerlere tutunmayı (da) gerektiriyorsa, bu yer neden batı olmasın ve bu tercih son Ukrayna krizi dolayısıyla neden bir de NATO ile “taçlandırılmasın”?

***

Liberallerin öyküsü ise biraz daha farklıdır.

Liberallerin bir dönemki başlıca tezi ya da önerisi şöyle özetlenebilir: Türkiye, 1950’lerde olduğu gibi öyle dümdüz batıcılık ve NATO’culuk yapmasın; bu kampın ve ittifakın bir parçası olarak özellikle kendi bölgesinde (Orta Doğu) belirli bir hareket serbestisinden yararlansın;   Cumhuriyet’le birlikte koparıldığı ilişki ve yakınlıklarını tazelesin ve (burası elbette bu kadar açık söylenmemekle birlikte) batı dünyasına hizmet edecekse böyle etsin…

Ne var ki hem bu öneriye çerçeve oluşturan “Büyük Ortadoğu Projesi” iflas etmiş hem de AKP dış politikası “bunları yapacağım” derken her tür ölçüyü kaçırmış, ülkenin başına yeni ve ciddi dertler açmıştır.

Liberal kesim,   bir dönemki tezlerinin bu şekilde iflas ettiğini   ve içerdeki tehlikeli (anti-demokratik) gidişatı görünce bu kez yeniden ve üstelik daha sıkı biçimde   batının ipine sarılma ihtiyacı duymuştur.   20 yıl kadar önce “Türkiye’ye kendi dinamikleriyle demokrasi gelmez, bari AB’nin ipine sarılıp hiç olmazsa onun zorunlu kıldığı ‘uyum süreçlerinden’ yararlanalım” diyenler bu kez aynı şeyi artık AB bağlamında olmasa bile NATO’yu da katarak batı için söylemektedir.  

***

İyi de böyle bir durumda NATO’ya ve NATO’culuğa olduğu kadar   Putin politikalarında matah hiçbir yan göremeyenler, Rusya’nın yayılmacı hareketlerine karşı çıkanlar ve barış isteyenler ne yapacaklar?

Bugüne kadar ne yaptılarsa onu yapacaklar. Yani NATO’ya da Rus yayılmacılığına da aynı anda karşı çıkacaklar. Bu tutum, solun iflah olmaz “ya şundansın ya bundan” mantığına pek bir şey ifade etmeyebilir.

Etmezse etmesin; kimin umurunda?  

https://ilerihaber.org/yazar/meger-ne-cok-natocu-varmis-138052

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]