Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

20.04.2022- 09:14

Hep aynı şeyleri yazıp çiziyoruz, sosyalistler için demokrasi mücadelesinin merkezi bir mücadele biçimi olmadığını dahası geri kalmış bir ülkede, sanayileşme devrimini kaçırmış, çok geç gerçekleştirmiş ve onu da kısmi bir şekilde gelişiminin parçası haline getirmiş coğrafyalarda demokratikleşme yolu ile daha özgür bir toplum yaratabilme düşüncesi ve mücadelesinin gerçekçi olmadığını da söyleyebilmek mümkündür. Yoksulların, ezilenlerin demokratikleşme talepleri sınıfsal yapı sürüp gittiği ve temelden değiştirilemediği sürece egemenlerin çıkarlarına yönelik talepler haline gelecek, getirilecektir. Ne var ki, sosyalistlerin demokrasi konusunda böyle bir gerçekliğinin bulunması, demokrasinin,   günlük hak ve özgürlükler mücadelesinin önemsiz ve gereksiz olduğu anlamına gelmez.Bu yüzden demokrasi mücadelesi sınıfsal mücadelenin bir parçası olarak yürütülür.

Böyle söylemişiz ( Demokrasi ve sosyalizm... : Sayfa 8 (solpaylasim.com) ama hala Lenin'e göndermelerle demokrasinin sınıfsal gerçekliği üzerinde tepinmeye çalışmaktan kurtulamayanlar var. Sayıları da az buz değil. Face'te rastlıyorum, daha önce de sözde sol, sosyalist, ve dahi enternasyonalist forumlarda boy gösteriyorlardı. Üzücü aslında. Tamam, belki analiz etme, güncel olanla ilişkilendirme gereği duyma, tutarlı olma, uygun mantıksal çıkarımda bulunma gibi kimi yol ve yöntemlere uzağız ama insan hiç olmazsa bu konuda bir çaba da göstermeye çalışmaz mı? Tıpkı devlet dendiğinde ''kimin devleti?'' diye sormanın tarihsel anlamda ortaya çıkmış bir mekanizmanın ne olup olmadığı konusunda sanki her konuyu, her şeyi açıklıyormuş gibi bir tavır sergilemenin yanlışlığını bir türlü kavrayamama gibi, demokrasi dendiğinde de aynı yanlışın içine sürükleniyorlar. Komik olmanın ötesinde, yakışmıyor. Marksizmi bir ansiklopedi gibi kullanmaya çalışmanın ve bir ezber cümleler yığınına dönüştürmenin   kolaycılığına saplanmak gerçekte günümüzü anlamada yetersizlik içereceğini en baştan kabul etmezsek, olmaz; bir solcuya yakışmaz. Samimiyetsizliktir bunun adı ve dahası sadece kendine oynamak, kendi egonu tatmine çalışmaktır ve başka bir şeydir de aynı zamanda. Bir üstte söylediğimi yeri geldiği için tekrar edeyim: Bunlar, bu kişiler, bu samimiyetsizlik denizinde debelenip duranlar ya,1- Ne yaptığını bilmeyen, cahil cühelanın tekidirler, ya da 2- Solun içine sızmış veya sızmaya çalışan bir ikiyüzlü trol, veya ajan provaköterden başka bir şey değildir.

Aslında çok fazla bilgiye de ihtiyaç yok; içinde bulunduğumuz süreçte demokrasi konusunu gündeme getirenlere karşı ''hangi sınıf için?'' sorusu sorarak Lenin alıntısıyla mat ettiklerini sananlar, iktidarda bulunan siyasi anlayışın despotluğuna neden hiç girmezler, ve neden sanki böyle bir sorunumuz yokmuş gibi davranırlar -en azından bir kısmı için- merak ediyorum. Bu tavrı gösterenler, bu kolaycılığa sapanların içinde gerçekten samimiyetine inandıklarım da bulunuyor. Ama demokrasiyi sadece ''Hangi sınıf için?'' kısıtıyla mahkum etmeye çalışmanın içinden geçtiğimiz karanlık süreci kavramaktan ve görmezlikten gelmeye çalışmaktan başka bir işe yaramayacağını anlamak çok mu zor?

Peki o zaman Lenin neden öyle söylemiş? Belki kimileri, samimi olanları, gerçekten de yeterli bilgiye ulaşmada zorluk yaşayanları, yan hem cahil cühela olmayanlar ve hem de sanalın trolü veya ajan provakatör olmayanlar için şunu söylemek gerekir ki, Marksist ustaların ve Lenin'in sağda solda karşılaştığınız kimi kısa cümlelik alıntılarını anlamaya, zenginleştirip kavramaya çalışmak yerine bir ezbere dönüştürerek ve genelleştirerek kullanmak sanılanın tersine doğru sonuçlar vermez, vermiyor. Lenin de dahil, ustaların herhangi bir konudaki görüşleri daha çok polemik şeklinde sürdürülür ve bir konu bağlamında savunulurdu. Devlet ve demokrasi konularında Lenin'in söylemi daha çok Kautsky'nin devlet ve demokrasi konusunda savunduklarına karşı ileri sürülmüştü. Kautsky bu konuda proleter diktatörlük yerine demokrasiyi savunuyor, Lenin'de yanıt olarak devlet ve demokrasinin sınıfsal özünü açıklamaya çalışıyordu. Oysa...

Evet, oysa bu polemik bağlamında Lenin'in söylediklerini hemen her konuda yinelemek anlamsız ve yararsız olduğu gibi Lenin'e de haksızlık. Çünkü Lenin demokrasi konusunda sadece bu soru cümlesini kurmamıştır ki! Lenin'in demokrasiyi sınıfsal bağlamının ne olduğu dışında tanımlamaya çalışan bir yığın ifadesi var. Bunlardan biri, ''   ...demokrasi savaşımı okulunda okumamış olan proletarya, iktisadi bir devrim yapma yetisine sahip değildir.'' Başka biri, '' ...proletarya demokrasi savaşımı içinde, sosyalist devrime hazırlanmadıkça o devrimi yapamaz''. Çok daha fazla, yeri geldiğinde onlardan da örnek verilebilir. Ama sorunun özü bu değil. Sorun, marsizmi bir ansiklopedi gibi görmek kolaycılığına saplanmaktır. Anlamak, kacramak, içselleştirmek çabası yerine ezberciliğe soyunmaktır. Yanlışımız bu. Lenin demokrasi ( ve devlet ) için sadece ''hangi sınıf için?'' soru cümlesini sorsaydı, biz bugünü anlayabilmekte yetersizlik içinde mi kıvranacaktık? Marksizm Leninizm tamamlanmış bir öğretimidir ki, böylesine yanlış bir yöntemi benimsemiş bulunuyoruz?

(Devam ederiz.)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
25.04.2022- 14:24

Aslında çok fazla bilgiye de ihtiyaç yok; içinde bulunduğumuz süreçte demokrasi konusunu gündeme getirenlere karşı ''hangi sınıf için?'' sorusu sorarak Lenin alıntısıyla mat ettiklerini sananlar, iktidarda bulunan siyasi anlayışın despotluğuna neden hiç girmezler, ve neden sanki böyle bir sorunumuz yokmuş gibi davranırlar -en azından bir kısmı için- merak ediyorum. Bu tavrı gösterenler, bu kolaycılığa sapanların içinde gerçekten samimiyetine inandıklarım da bulunuyor. Ama demokrasiyi sadece ''Hangi sınıf için?'' kısıtıyla mahkum etmeye çalışmanın içinden geçtiğimiz karanlık süreci kavramaktan ve görmezlikten gelmeye çalışmaktan başka bir işe yaramayacağını anlamak çok mu zor?

Üstteki yazıda geçiyor bu satırlar; son cümlede bir -küçük- hata da olsa sanırım, ne söylenmek istediği anlaşılmıştır. Evet, iktidarda 20 yıllık bir saray rejimi varken, tek adam diktatörlüğü hakimken ve cumhuriyetin temel kazanımları bir bir yok edilmeye çalışıyorken, kısaca ülke cumhuriyet öncesi bir neo-osmanlı toplumuna dönüştürülmek hayaliyle harmanlanıyorken, birilerinin bu gerçekliğin üzerine gitmek yerine ısrarla, unutturmak, göz ardı etmek istercesine ''hangi sınıf için?'' soru cümlesini kurmaya çabalamasının gerçek anlamı ne olabilir?

Lenin'e geliriz, Lenin'in sınıflı toplumsal yapı içinde demokrasiye nasıl anlamlar yüklediğini de konuşmaya çalışırız ama hiç kuşkum yok, bu soru üzerine kafa yormak da en az Lenin'in bu konudaki söylemleri kadar önemlidir ve önemsenmelidir. Ve üstelik ''hangi sınıf için?'' sorusunu ısrarla sormaya çalışanların bir kısmı da çok yakın bir geçmişte bu soruyu akıllarına bile getirmiyorlar ve kuyrukçu kulvarlarında ''hadi oylar HDP'ye'' diyebiliyorlardı. O zaman akıllarına bile getirmek istemedikleri demokrasi düşmanlığı şimdilerde neden ısrarla savunulan bir söylem haline geldi?

Hiç önemsiz sorular değil bunlar. Yanıtını da verdiğimi sanıyorum, ya gerçekten cahil cühelanın tekidir bu tür kişiler ya da farklı amaçlara sahiptirler. Çok önceleri ''gizli AKP'ci'' diyordum, şimdilerde bu ısrarcılık karşısında trol ya da ajan provakatör benzetmesi yapıyorum ki, aslında bunlar arasında   bir fark yok. AKP'nin cumhuriyet ve laiklik başta olmak üzere her türlü cumhuriyet kazanımına düşmanlık konusunda öteden beri aynı saflarda yer alıyorlar. Israrla sürdürüyorlar bu konumlarını. HDP'nin bir dönem AKP ile yanyana altı boş bir demokrasi ve özgürlük birlikteliğine alkış tutuyor ve Lenin'den UKKTH alıntılarıyla bu sürece destek veriyorlardı. AKP'nin siyaset tarzından hiç rahatsızlık duymuyorlar, bu sürecin varacağı noktanın ne olacağı öngörüsünde bulunarak karşıt pozisyon alanları da hiç anlamadıkları kavramlarla ''ulusalcı'', ''neo faşist'' ve ''sosyal şoven'' olarak damgalıyorlardı. Başta TKP'ydi düşmanları, engel olarak gördükleri CHP'ydi, sonra ÖDP ve hatta Halk Cephesi de nasiplenmişti bu solda görünmeye çalışan gericilikten. Kendilerini enternasyonalist ve dahi komünist olarak niteliyorlardı. ''Bu AKP olmasa ne yaparlardı bunlar'' diyerek de boylarından büyük cümleler kuruyorlardı. Sonra...

Sonra AKP'nin gerçek yüzü ortaya çıktı. Milliyetçiliği ayaklar altına alan anlayış, bir anda milliyetçiliğin en önemli savunucusu haline gelmişti. Demokrasi ve özgürlük ne ki; demokrasi de özgürlük de AKP'nin yeşerip büyüttüğü bir avuç sermaye kesimi için vardı. Devran bir ölçüde değişince, bu enternasyonalistler(!) de söylem değişikliğine gitmeye çalıştılar. Lenin'in UKKTH alıntıları bu süreçte işe yaramazdı, başka bir sey bulmak gerekiyordu ve yine Troçkist sitelerden tırtıkladıkları ''hangi sınıf için?'' soru cümlesini köpürtmeye başlamışlardı. Yani...

Yanisi de şu: Faşizm de burjuva demokrasisi de son kertede sınıfsal bir yönetim biçimidir. Faşizmi devirip burjuva demokrasisi konusunda bir çaba harcamaya çalışmak da sonuçta ''burjuva sınırlar içinde kalmak'' demektir bu köylü kurnazlığına göre... Bu yüzden AKP karşıtlığında düzen partileriyle bir günlük ittifak kurmak bile Marksist Leninist öğretiden çıkmak, sapmak veya falancı filancı olmak demektir! Lenin'n Kautsky ile polemiği bağlamında söylenmiş bir cümleyi ısrarlı bir ezber haline getirerek ve başka bir şey söylemiyerek, -söyleyecek bilgisi de yok aslında-, bir köylü kurnazlığı içinde yine ''gizli AKP'cilik''ten yana konumlanışı sürdürmek hiç merak uyandırmaz mı? Dünkü söylemler, konumlanışlar bir anda değişmiş, ama ortadaki amaç hiç değişmemiştir. Evet, ''gizli AKP'cilik''... İnternette binlerce olduğu söylenen trollerin enternasyonalizm kılıfı altında sola sızmaya çalışan bir örneği...Ya da   bir ajan provokatör...Sadece   cahil cühelanın biri, cehaletin dip yapmış hali veya egosunu tatmin etmek zorunluluğu duyan kendini bilmezin biri olarak nitelenemez mi?   sorusu bence çoktan aşılmıştır. Bir insan cumhuriyet ve kazanımlarına, kuruluş felsefesine, aydınlanmaya, aydınlanmanın önderlerine bu kadar düşman olup ta, 20 yıllık AKP döneminde AKP'nin değirmenine doğrudan ya da dolaylı olarak su taşımışsa ve ve bu misyonu hala ve ısrarla   enternasyonalist maskesi altında bu misyonunu sürdürüyorsa...

Bunlar olacak, burjuvazi her dönem birilerini bir şekilde kullanacak. Bilimsel sosyalizmle doğrudan karşı karşıya gelebilmek pek o kadar kolay olmadığından birileri bir şekilde sola sızarak yapmaya çalışacak bunu. Birileri bilerek ya da bilmeyerek bu işlevi üstlenecek ve sürdürecek. Sıradan ve masum ve sadece cehaletin dibi olarakbir   göremememin nedeni bu. Ama çok daha önemlisi, bu tür kişilerin şarlatanlıklarını görememekte yatıyor. Hemen her yere sızmaya çalışıyor bu tipler. TKP düşmanlığı hiç eksilmiyor bu tiplerde, hem düşmanlar ve hem de toplantılarında yer almaya çalışarak kimi ilişkiler geliştirme çabasındalar. Yetersizlikleri ortaya çıktığında belki karşılık bulamıyorlar ama sosyal medyada hala taraftar bulabilmeleri gerçekten düşündürücü... Sorun olan yanı da bu...

Zor günlerden geçiyoruz. Solculuk hiç de kolay değil, bu zamanlarda, Nazım söylemişti sanırım, ''solculuk zor zenaat'' diye. Aynen öyle. Boyundan büyük laflar söylemeye çalışanlara aman dikkat. Saray rejimi orada dururken ve karanlık bir tünelin içinden geçerken sanki sosyalizm, nesnelliğe kapalı içi boş bir kuramsal yığınmış gibi göstermeye çalışan ve gözleri yaşanan sürecin dışına çevirmeye yöneltmeye çalışanlara karşı biraz daha dikkat, biraz daha özen ve biraz daha mesafe...

Evet, kolay değil, solculuk gerçekten zor zenaat...



melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
27.04.2022- 05:45

Lenin Kautsky ile girdiği polemikte hiç kuşku yok haklı olarak demokrasinin sınıfsal niteliği üzerinde durur ve bu zeminde sürekli olarak bu sınıfsallığı öne çıkartır. Şöyle söylüyor: ''Sınıflar kalkmadıkça, genel olarak özgürlükten ve eşitlikten söz açmak, hem kendini aldatmak hem de bütün emekçilerle sermayenin sömürdüklerini aldatmak, burjuva sınıfının çıkarlarını savunmak olur. Sınıflar kalkmadıkça eşitlik ve özgürlük üzerine her düşüncenin karşısına şu sorularla çıkacağız: Hangi sınıfa özgürlük? Ne elde etmek için? Hangi sınıflar arasında eşitlik? Ne elde etmek için? Hangi sınıflar arasında eşitlik?'' (Lenin,Burjuva özgürlüğünün yalanı/ Aktaran Gaetan Piton, Çağdaş Politika sorunları/ Çan yayınları, sayfa29)

Lenin'in o dönemde ve o polemik sürecinde altını çizdiği sınıfsallık, sınıflı bir toplumsal yapı içinde hiçbir zaman sosyalist mücadelenin dışlanması, önemsizleştirilmesi anlamına gelmez. Bu konunun anlaşılması için ayrıca Lenin'in bu konuda mutlaka bir şeyler söylemiş olmasını bulup ortaya çıkarmak da gerekmemeli. Lenin referansı kuşkusuz önemli ama Marksist ustaların ve Lenin'in kimi düşüncelerini kendi bağlamından soyutladığımızda çoğu kez yanıgılara düşmek mümkün hale gelir ki, hep yineleniyor, Marksizm Leninizm bir ansiklopedi değildir. Başka koşullarda söylenmiş doğrular, farklı bir güncellikte   yanlış ya da gereksiz hale gelmektedir. Tipik örneği de işte bu yaklaşım. Bugünün Türkiyesinde, bugünün koşullarında Lenin'in o dönemdeki sözlerini bir ezbere dönüştürüp papağan gibi tekrarlamanın hiçbir yararı yok. Evet, demokrasinin Lenin'in altını çizdiği gibi sınıfsal bir yönetim anlayışı olduğu doğrudur ama hepsi bu değildir. Demokrasi aynı zamanda işçi sınıfına mücadelesinde bir alan açma, haklarını genişletmeye yarayan bir sınıfsal mücadele alanıdır ve çok önemlidir. Bu önemi kavramak için ille de Lenin referanslı cümlelere ihtiyaç mı duyulmalı? Olabilir mi böyle bir şey? Bir marksistin, marksist olduğunu iddia eden birinin böyle bir yöntemi benimsemiş olmasının savunulabilir bir yanı olabilir mi? Marksist Leninist öğreti bize dünü anlama   ve bugünü çözümleme becerisi kazandırabilmeli. Yoka, yarınları öngörebilme ve yarını bugünden kurabilme çabası başka nasıl gerçekleştirilebilir?

Lenin'in hem devlet ve dolayısıyla hem de demokrasi konusundaki söylemlerinin yer ve zamana göre olduğu göz ardı edilmemelidir.. Sadece bu konuda da değil, hemen her konuda böyle.

Lenin, Petersburg ve Moskova Sovyetlerinin yönetimi Menşevikleden Bolşeviklere geçtiğinde burjuva hükümetin ''savaşa devam'' kararı almasından sonra kafasındaki iktidarın alınması düşüncesini parti yönetimine açmış ve uygulamaya sokmuştu. O süreçte sınıfsal bir toplum yapısı içinde demokrasi mücadelesinin söz konusu olamayacağı, bunun savunulamayacağı bir tarihsel kesit yaşanmaya başlamıştı. O kesitte, savunulması ve başarılması gereken şey, iktidarın alınması, proletaryanın iktidarı ele geçirmesidir. Sadece odur. Dolayısıyla o koşullarda doğru olan mücadele gerçeğini farklı koşullarda gereksizce dayatmanın yanlışlığı anlaşılabilir olmalıdır.

Demokrasi sınıflı bir toplumda sosyalist mücadelenin önemli ve temel başlıklarından biridir. Demokrasi, çağımızda burjuva sınıfının gerici bir çizgiye yuvarlandığı koşullarda işçi sınıfının daha fazla savunması ve uğruna mücadele etmesi gereken bir alandır. Hele topluma daha fazla otoriterlik, daha fazla gericilik dayatıldığı koşullarda demokrasi mücadelesini yok saymak, görmezlikten gelmek mümkün olabilir mi? Ve bu süreçte demokrasi diyenlere, demokrasi için DE mücadele edilmesi gerektiğini söyleyenlere ''burjuva sınırlar içinde kalmak' gibi bir ezberi yöneltenlere gelde ''cahil cühela'' deme, ya da trol ve/veya ajan provokatör benzetmesi yapma!

Neyse, Lenin'in sınıflı bir toplumda demokrasi mücadelesine ilişkin söylediği bir sözle bitirelim, sonrasında devam ederiz:

''Demokrasiyi savunma mücadelesi, günümüzde burjuva ülkelerinin bütün ilerici güçlerinin yükümlenmek zorunda olduğu, en başta gelen bir görev niteliine bürünmüştür. İşçi sınıfı bu mücadelenin en büyük ağırlığını omuzuna alır.''

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
09.05.2022- 05:15

Ülkenin bugün için en öncelikli sorunu (bence) bu iktidardan kurtulmak olmalıdır. Tek adam diktatörlğünden daha demokratik bir yapıya mutlaka geçmeliyiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk seçimlerde yenilgiye uğratılmalı, ve ülke insanlarının nefes alması bir şekilde sağlanmalıdır. Sosyalist sol, bu sürece kayıtsız kalabilir mi?

''Önemli'' diye söze başlanıyor, ve sonra ama'lı, fakatlı cümleler ard arda sıralanarak düzen muhalefetinin bu konulardaki çabasının karşışına geçilmektedir. Örnekse, ''faşizm hiçbir zaman sandıkla yenilgiye uğratılmadı'', diye yanıt veriliyor, ya da sorunun öneminin de altı çizilerek ''laiklik raikal bir biçimde yeniden kurulmalıdır'' mealinde açıklamalar yapılıyor ve 'sadece sandığın saray rejimini yenilgiye uğratmada yeterli olmadığının altı çiziliyor. Dahası da var ve hiç uşkusuz hepsi de kendi içinde bir gerçeği barındırıyor. Ama, fakat, ne var ki...( Bu kez ben böyle bir cümleye başlayayım.)

Düzen muhalefeti başka bir şey yapamaz. Altılı masadan bu tür bir çıkış beklenemez. Kılıçdaroğlu liderliğinde altılı masa sandığa kilitlenmiştir, saray rejimi sandıkla yenilgiye uğratılmaya çalışılmaktadır. Arada bir mitingler yapılacak ve saray rejiminden kurtulabilmenin yolu olarak kitleye sadece sandık gösterilecektir. Doğrusuyla, yanlışı ya da eksiğiyle bu tavrı anlamak ve ona göre bir siyaset izlemek gerekir ve en önemlisi dışarıda kalarak değil, kitleyi bu düzen muhalefetine karşıt hale getirerek hiç değil. Adı üstünde ''düzen muhalefeti'' diyoruz ve ''sosyal demokrat'' CHP ile ''devrimci demokrat'' HDP'yi de buna dahil ediyoruz.

Sosyalistlerin çözümü, yaklaşımı ve siyaset tarzı, süreci yorumlama biçimi elbette farklıdır, farklı olmak zorundadır. Ama anlaşılması gereken ve bir türlü anlaşılmıyormuş gibi yapılan şey demokrasinin diktatörlük karşısında mutlaka yeğlenmesi gerektiğini de kitlelere aktarabilmek ve bu nedenle altılı muhalefetin yapmaya çalıştığnın da önemli olduğu, en azından önemsiz olmadığının altını çizmek olmalı,ekleyeyim, gibi geliyor bana...

Faşizm sandıkta hiç yenilgiye uğramadıysa, ve sandıkla da yenilmiyecekse, o zaman biz bu ülkede ömür billah Erdoğan ve hempalarına mecburuz, demektir. Sosyalist solun -ne yazık ki- toplamının yüzde bir bile olmadığı koşullarda, bu tür bir siyasi söylemin ülkeye ve sosyalist sola bir yararı olabilir mi? Buradan bir siyasi doğrultu çıkabilir mi? Mümkün mü böyle bir şey?

Demokrasinin   temeli/özü olan laikliğin gerçek anlamda   kurulabilmesi ve egemen hale getirilmesi, yirmi yıllık bilinçli bir siyasetle siyasal ve toplumsal alanda cemaatlerin ve tarikatlerin boyunduruğu altına giren bir ülkede sadece laiklik konusunda da değil, hemen her konuda radikal bir tavrın gerekliiği böyle bir tavrı gösteremeyecek olan düzen muhalefetine her şeye rağmen muhalefet etmeyi gerektirir mi? Gerektimeli mi, kitleyi bu sürecin dışına çıkararak saray rejimi karşısında bir kayıtsızlık içine sürüklemek...-toplumda önemli bir karşılık da bulamayacağı çok açıkken doğru bir siyasal tavır olarak değerlendirilebilir mi? Ve bu koşullarda böyle bir tavrın ülke insanına ve sosyalizme nasıl bir yararı olabilir; nasıl bir alan açıcı özelliği olabilir?

Düzen muhalefeti pek çok eksiklerine rağmen doğru yoldadır. Hem CHP'nin ve hem de HDP'nin tek başlarına veya beraberce saray rejimini   sandıkta yenilgiye uğratabilmesi mümkün değildir. Yoğun bir sokak siyasetiyle (artık o da neyse) böyle bir sonuç almaya çalışması ise belki de rejimin istediği bir şey olabilir. Anketler sandıkta kazanamayacağını işaret ederken kitleyi sokağa yöneltmek böyle bir potansiyel de en azından Klıçdarolu CHP'sinde yokken, gereksizliğin ötesinde çok yanlış ve saray rejiminin değirmenine su taşımaktan başka bir işe de yaramazdı. Bu yüzden Kılıçdarolu'nun başını çektiği altılı masanın siyasi doğrultusu kendi içinde tutarlıdır ve bunu da anlamak lazımdır.

Lenin'e dönelim; ''Demokratik bir burjuvazi olabilir, burjuva bir demokrasi olabilir, bunu yadsımak için, ekonomi politikte olduğu gibi tarihte de kara bir bilgisizlikte olmak gerekir.'' diyor.

''Demokrasi, işçi sınıfı için, kurtuluşu yolunda kapitalistlere karşı yürüttüğü savaşımda (mücadelede-melnur) çok büyük bir önem taşır.'' diyor.

''Demokrasinin, gelişmesinin belirli bir aşamasında önce kapitalizme karşı devrimci bir savaşım vermekte olan sınıfı -proletaryayı- birbirine kaynaştırır'' diyor.

''İşçi sınıfının   kurtuluşu için kapitalistlere karşı yürüttüğü mücadelede, demokrasinin son derece büyük bir önemi vardır.'' diyor

''...demokrasi uğruna mücadelenin, proletaryanın sosyalist devrime sırt çevirmesine, gölge düşürmesine yolaçacağına inanmak büyük bir yanlıştır. Tersine nasıl zafere ulaşan sosyalizm tam bir demokrasiyi gerçekleştirmeyeceği düşünülemezse, aynı şekilde, proletarya da demokrasi için genel, sistemli ve devrimci bir mücadele yürütmeden burjuvaziye karşı zafer kazanmaya hazırlanamaz.'' diyor.

'' Kapitalizm   ancak ktisadi devrimle devrilebilir, demokratik dönüşümlerle, en 'ideal'   demokratik dönüşümlerle bile devrilemez. 'Ne var ki, demokrasi savaşımı okulunda okumamış olan proletarya, iktisadi bir devrim yapma yetisine sahip değildir.'' diyor.

Ülkenin soluk alma boruları giderek tümden kapanıyor. Soluk almak gerek, soluk alma borularının açılması gerek. Bu ülkede iyi-kötü bir demokrasi zamanıdır. Önümüzdeki   seçim de bir refe randumdur; ya o ya bu! Ortası yok. İçinden geçtiğimiz süreçte kategorik olarak hiçbir ayrıma tabi tutmadan, sadeleştirme yapmadan burjuvaziye, burjuva-düzen partilerine sürekli eleştiriler yönelterek, muhalefete muhalefet etmeyi kısır ve sonuç vermeyecek olan partisel çıkarlara malzeme yapmak tekrar tekrar söylemek istiyorum, ne ülkeye bir yarar getirecek, ne sola alan açacaktır. Saray iktidarının değirmenine su taşımaktan başka bir işe de yaramayacaktır.

Umarım yanılırım.

(Yazı-başlık aslında demokrasi dendiğinde ''kimin için?'' soru cümlesini bir ezber haline getiren ve bu yolla Lenin'i de yanlış yorumlayan ezberci bir zihniyet için yazıldı/açıldı. Sözün özü sosyalistler içinden geçtiğimiz karanlık tünelde bu günlere özgü bir siyaseti mutlaka bulmalıdır. Ama   aranan, bulunan ve amaçlanan şey muhaleete muhalefet ederek sağlanamaz. Bu siyaset sonuç vermez. Evet, umarım yanılıyorumdur. ve umarım bu siyasetin faturası katlanılmayacak ölçüde ağır olmaz.)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
02.06.2022- 02:03

Birkaç gün önce Kadıköy Nazım'daydım. Bizim kafadara yine oralarda rastladım. ''Lenin'den alıntılar yapmışsın, ama ben zaten biliyordum'' dedi. Şaşırmadım, çok çabuk dönen ve hemen her koşulda yalan söyleyebilen bir yanı var. ''Madem biliyordun neden gereğini yapmadın, neden yorumlamadın, neden bu bildiklerii günümüz nesnelliğiyle harmanlamadın?'' Söylemedim, yararı olmadığını biliyorum. Siyaset onun için bir ego tatmin aracı. Söylediklerinde yazdıklarında bir anlam yok; ev yanıyor, her yanı alevler içinde o aynanın karşısında saçını taramakla uğraşıyor. Rahatsız ediciliği de bundan. Trol ve ajan provokatör benzetmesi de bundan. Başka ne oabilir ki?

Evet, Lenin'in demokrasi ve diktatörlük konusunda pek çok yaklaşımı var. Marlsizm Leninizmin bir ansiklopedi olmadığını ve söylenmesi gereken her sözün Marksist ustalarda aranmaması gerektiğini, bu yöntemin yanlışlığı sürekli yazılıp çizilyor. Marksizm, diyalektik materyalizm aynı zamanda bir düşünme yöntemi, bir düşünce sistematiğidir. Bu yöntem kavranmadıktan sonra bir iki makaleden, ve özellikle troçkist sitelerden aşırdıklarımızla günümüz nesnelliğini yorumlayabilmek pek de mümkün olmuyor. Hatırlıyorum, bir dönem bu sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarda sağdan soldan tırtıklanmış ve bilince bir türlü çıkarılamamış Lenin'in UKKTH alntıları olurdu. Nedense unutuldu gitti. Bu kadköy'de rastladığım ve bir zamanlar bizde de yazmış olan arkadaş bu ezberciliğin tipik örneğiydi. Şimdilerde her şey unutuldu. O zamanlar -şimdi olduğu gibi-da ego tatmini çkist sitelerden tırtıklanmış her Lenin alıntısı pek çok teşekkür getirir, bunun da herhalde gururunu okşardı. Bir keresinde ''ne oldu, neden UKKTH konusna girmiyorsun, Kürtler ayrı bir devlet mi kurdu, federasyon mu kurdular yoksa?'' deyivermiştim; benimkisi de patavatsızlık işte. Utanır diye hemen konuyu da değiştirmiştim Neyse, konu nedense yine farklı yerlere gitti.

Lenin'in önemi içinde bulunulan koşulları okuyabilip doğru değerlendrebilmesindedir. Doğru değerlendirme demek (bence) sosyalizme alan açabilek, proletaryanın mücadelesini daha da yaygınlaştıracak bir alan genişlemesine yönelik bir siyaset ve strateji üretebilmesinde yatıyor. Ekim devrimi öncesinde koşulların olunlaştığı ve iktidarın alınabileceğini gördüğünde demokrasi tartışmalarını elinin tersiyle itmiş ve siyasal devrimin gerçekleşmesi yönünde partisini hazırlamıştır. Sınıflı bir toplumda demokrasinin sonuçta egemen olanın yönetim biçiminden başka bir şey olmadığı yönünde açıklamaları vardır. Ama bu kadar değil. Demokrasi sadece bu tür bir yaklaşımdan ibaret de değil. Demokrasi sınıflı bir toplumda sosyalistlerin burun kıvıracakları bir kavram/olgu değildir. Hele faşizmin egenlik kurduğu bir ülkede demokrasi mücadelesi sosyalist mücadelenin ta kendisidir. Lenin'in bu konuda da değerlendirmeleri var. Burada önemli olan bütün bu sözlerden sonra bugüne yansıyanların ne olduğunun ayırdına varabilmektir. Bugün tam da seçim sürecine girmişken ve saray rejiminin ipini çekme fırsatı da gelmişken ''ben burjuva siyasetiyle ilgilenmem'', ''Ben burjuva partilere oy da vermem'', ''ben, ben, ben...''

Senden hiçbir şey olmaz sevgili kardeşim, hiçbir şey olmaz.

Nazım'a da bir gönderme yapalım, gecenin bu vakti,iyidir, ustayı anmış da oluruz. Hani demişti ya, ''kabahat senin demeye dilim varmıyor ama...'' aynen öyle, AKP ve Saray Rejiminin 20 yıldır başımızda olmasının nedeni sadece AKP'nin becerisi mi, hiç mi bu tiplerin, bu solcu geçinenlein, ve üstelik kendilerini çok daha keskin solcu, yani ''enternasyonalist komünist'' olarak gören bu trol ve ajanprovokatör etiketli tiplerin bir kabahatı ve özel çabaları yok?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
24.07.2022- 01:47

Bu demokrasi konusu üzerinde biraz daha durmak gerektiğini düşünüyorum. İçinden geçtiğimiz karanlık sürece karşı daha demokratik bir sistemi savunmanın sosyalistler ve işçi sınıfı lehine olduğunu anlayabilmek o kadar zor bir konu mu? Kimilerinin işine öyle geliyordur, anlarım. Örnekse arada bir sözünü ettiğim ve çoğunlukla Kadıköy'de rastladığım eski forum üyemiz, onun davranışını anlıyorum. Bir kere gizli bir AKPci yanı var. Belki bir trol, hatta bir ajan provokatördür. Bilemiyorum ve bu arkadaşı da konu dışı bırakıyorum.

Ama face'te rastladığım örnekler var. Aklı başında görünen biri, Lenin'in demokrasi konusundaki sınısallık vurgusunu öne çıkartıp Lenin okumamı önermişti. (Sanal medyada da böyle bir alışkanlığımız var. Kötü bir alışkanlık.) Anlayamadığım tam da bu. Lenin demokrasinin sınıflı bir toplumda bile önemsenmesi gerektiğini söylememiş olsaydı bizler faşizme karşı demokrasi mücadelesini önemsemiyor mu olacaktık? İşçi sınıfının ulusal ve evrensel   çıkarlarının faşizme karşı demokrasiden yana bir tavır alınmasını zorunlu kıldığını düşünebilmek, anlayabilmek ve benimseyebilmek için ille de Lenin veya Marksist ustalar tarafından söylenmiş olması mı gerekiyor? Marksizmi anlayabilmek ve hatta marksist olabilmek böyle bir tavrı mı gerekli kılıyor?

Gerçekten anlamıyor ve böyle bir tavır karşısında da şaşırıyor ve rahatsız oluyorum. Söyleyecek bir söz de bulamaz hale geliyorum. Geçenlerde, bir arkadaş toplantısında, geçmişinde İGD olan DİSK'li bir arkadaş ''burjuva partilere oy vermeyiz'' demişti. Bir yandan da AKP MHP ittifakına eleştiri getiriyor, faşizmin örgütlü halk tarafndan yenilgiye uğratılacaından söz ediyordu. ''peki AKP?'' demiş bulundum. AKP ve Erdoğan kaybetse bile faşizmin devam edeceğini, faşizmin kişilerle bağıntılı bir yönetim olmadığı, kapitalizmin krizler karşısında başvurduğu bir mekanizma olduğunu...-uzun uzun anlatmaya çalıştı. Başka bir ülkede yaşıyormuş gibi anlatıyordu. Anlattıkça gerçeklerden kopuyormuş gibi bir izlenim vermişti. Emperyalizm diyordu, dünya sistemi diyordu, sınırlarının sonuna gelmiş kapitalizmden kurtulmanın yolunun Erdoğan'dan kurtulmak olmadığını savunuyordu.

Bir yorumumda gerçeküstü kavramını kullanmıştım. Hemen her konuda akıl almaz bir tükenmişlik yaşanırken, (örnekse incirin pazar fiatı 200 tl. olmuşken, kiraz 100 tl.den satılmaya başlanmışken) yoksul insanlarımız her geçen gün daha da yoksullaşıyor ve içe kapanıyorken bu koşullarda bile yoksulluğun yüzde 35lerde oy ve destek verdiği bir siyasetin egemenliğine gerçeküstü yakıştırması yapmak çok mu yanlış olur? Ama bence daha önemlisi ve daha etkileyici olan örnekleri de var. Bu iklim bir şekilde sola da sızıyor ve kendini solcu olarak tanımlayanlar üzerinde ekili oluyor. Yoksa, hangi gerekçeyle olursa olsun, faşizme karşı demokrasi mücadelesini böylesine anlamsızlaşturacak ve önemsizleştirecek bir siyaseti savunur hale gelebiir mi?

Hiç kuşkum yok bu ülkenin sosyalizme ihtiyacı var. Bu ülkenin de, dünyanın da kurtuluşu sosyalizm... Sosyalizm için bir araya gelinmeli, sosyalizm için mücadele edilmeli, sosyalizm için kalabalıklar toplamaya, toplumsal alanda bir güç olmaya ihtiyacımız var. Tartışmasız bir doğru bu. Bunun tartışılacak bir yanı yok. Ne var ki,   bütün bunların gerçekleşebilmesi   yolunun da demokrasi mücadelesinden geçtiğinin anlaşılması gerekiyor. Faşizme karşı mücadeleyi gözardı eden, demokrasi mücadelesinin sosyalistler için bir sınıfsal mücadele olduğu gerçeğini yok sayan bir anlayışın da, ve böyle bir solculuğun da ülkedeki gerçeküstü iklimden etkilenmediğini söyleyebilmek mümkün değil.

Lenin'le bitirelim. ''...demokrasi uğruna mücadelenin, proletaryanın sosyalist devrime sırt çevirmesine, gölge düşürmesine yolaçacağına inanmak büyük bir yanlıştır. Tersine nasıl zafere ulaşan sosyalizm tam bir demokrasiyi gerçekleştirmeyeceği düşünülemezse, aynı şekilde, proletarya da demokrasi için genel, sistemli ve devrimci bir mücadele yürütmeden burjuvaziye karşı zafer kazanmaya hazırlanamaz.''

melnur  |  Cvp:
Cevap: 6
25.07.2022- 01:11

Türkiye'de anlaşılması pek de kolay olmayan bir iklim var. Bu iklimin sola da bulaştığını ve özellikle sanal medyada,   etkisini gösterdiğini söylemek mümkün. Saray ittifakının olan biten onca şeye rağmen hala yüzde 30-35'lik bir yüzdeye sahip olmasını bir şekilde açıklayabiliyoruz ama solcu olduğunu, ve özellikle keskin komünist tavırlar göstermeye çalışanların Erdoğan'a, AKP'ye, ve saray rejimine hiç değinmeksizin Türkiye'de içine girdiğimiz karanlık süreci doğrudan kapitalizmle açıklama çabaları ve anlaşılmaz bir şekilde haa demokrasi konusunda sanki önemsizmiş gibi bir tavır içine girmelerini nasıl açıklayabiliriz?Ortamın sanal olması   gereksiz bir cesarete neden oluyor olabilir. En masumane olarak böyle bir yorum yapılabilir. Sanal ortam cehaletin dip yapmış halini görünür kılıyor olabilir. Evet böyle söylenebilir, ama bana öyle geliyor ki, böyle bir yorum bile durumu açıklamaya yetmiyor ve yetersiz kalıyor.

Bu anlaşılması bir hayli zor durumu önceden ''gizli AKP'cilik'' olarak yorumluyordum. Bir solcu, bir enternasyonalist ve bir keskin komünistiği açık seçik AKP'cilik yaparak savunmak mümkün değil. Bu yüzden AKP'yi, egemen hale getirdiği rejimi gözardı ederek, sanki böyle bir gerçeklik yaşanmıyormuş gibi yaparak AKP'cilik yapıyorlardı diyorum. Şimdilerde aynı durumu açık seçik trollük olarak ve hatta ajan provokatörlük olarak niteliyorum. Başka bir açıkaması nasıl olabilir? AKP'nin ülkeye dayattığ rejimi ve boydan boya karanlığı   nasıl olur da AKP'den soyutlayarak kapitalizmin doğal bir süreci olarak niteleyebiliriz? Böyle bir iddiayı masumane görebilmek mümkün mü?

Kapitalizm kriz içinde, evet doğru, bütün dünyayı saran bir ekonomik kriz mevcut. Ama bu kriz dünyada ortalama yıllık yüzde 7-8 enflasyona neden olurken, savaş halindeki Rusya'da bile yüzde 12-14ken bizde resmi veriler yüzde 80'i gösteriyorsa, bu sonucu nasıl olur da AKP'den soyutlayarak mümkün olabilir? İşsizlik için de benzer bir yorum yapılabilir. İnsanlarımızın her geçen gün daha da yoksullaştığı, büyük çoğunluğun açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edilmesini, Kılıçdaroğlu'nun ''beşli çete'' olarak nitelediği saray burjuvazisinin vergileri gün aşırı silinir veya ötelere ertelenirken, hakın sırtına hemen her gün vergi yüklemesini AKP'siz açıklayabilmek mümkün olabilir mi? Sonra, ülkedeki baskıcı tavrı, örnekse özellikle muhalis kesimlere gösterilen faşist tutumu yine saray rejiminden soyutlayarak açıklayabilir miyiz? Demirtaş'ı, Kavala'yı, Mücella Yapıcı'yı, Atalay'ı ve onlarca, yüzlerce insanımızı haksızca özgürlüğünden eden iradeyi de mi AKP'den soyutlayarak açıklayacağız? Ya cumhuriyet düşmanlığını, cumhuriyetin kazanımlarının ortadan kaldırılmasını, neo-osmanlıcı özlemleri, siyasal ve toplumsal alandaki cemaat ve tarikat egemenliğini de AKP'siz açıklayabilmek mümkün olabilir mi? Ve her gün içimizi acıtan bu tabloyu görememek, masumane bir bilmemezlik, ya da cehaletin dip yapmış hali olarak niteleyebilmek mümkün mü?

Başka bir şey bu.
Sanalda sol saflara sızmaya çalışan ve işi gücü manipülasyon olan trollk bu; başka bir şey değil.
Ya da...
Ya da   ajan provokatörlük.




melnur  |  Cvp:
Cevap: 7
31.07.2022- 01:31

Lenin ''...demokrasi uğruna mücadelenin, proletaryanın sosyalist devrime sırt çevirmesine, gölge düşürmesine yolaçacağına inanmak büyük bir yanlıştır. Tersine nasıl zafere ulaşan sosyalizm tam bir demokrasiyi gerçekleştirmeyeceği düşünülemezse, aynı şekilde, proletarya da demokrasi için genel, sistemli ve devrimci bir mücadele yürütmeden burjuvaziye karşı zafer kazanmaya hazırlanamaz.'' diyor ya...

Tam zamanı değil mi?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 8
22.09.2022- 00:21

Önceleri sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarda yazıp çizdikleriyle sürekli olarak faşizmin ekmeğine yağ süren zevat, şimdi bu forumların kapatılmış olmalarıyla işlevlerine sosyal medyada devam ediyorlar. Gizli AKP'cilik olarak nitelediğim yazıp çizmeler ve bu şekilde tavır almalar bu kez keskin enternasyonalist ve dahi komünist tavırlarmış gibi savunulan bir başka gizli AKP'cilik olarak ortaya çıkıyor. Bu sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumların kapanmış ya da kapatılmış olmaları buralardaki sol-sosyalist görünümlü gerici hareketlerin de bitip tükendiği anlamına gelmiyor. Farklı görünümler altında bu gerici yorumlar bu kez sosyal medyada - face'te - halen devam ediyor. İşin kötü yanı, cehaletin dibi ya da trollük veya ajan provokatörlük olarak nitelediğim bu tür tavırlara birtakım samimi solcularımızın destek vermesi ve bu tür tuzaklara düşmesidir. Evet, işin üzücü yanı da bu. Yoksa trollük de, ajan provokatörlük de bu sürecin doğasında var.

Bir kaç soruyla başlayalım; AKP MHP ittifakını yani dinci faşizmi doğrudan savunmadan ama dolaylı yoldan ve   keskin komünist görünümü altında savunma çabası masıl olabilir? Ya da olabilir mi böyle bir şey?

Başka bir soru; bir solcu, bir sosyalist, komünist ya da   bir demokrat ya da kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın cumhuriyeti savunan herhangi biri gizli ya da açık bir faşizm karşısında nasıl bir tavır alır, almalıdır?

Adını koyalım, gizli ya da açık bir faşizm karşısında tepki göstermemek, karşıt tutum almamak ve karşıt ve somut bir siyaset belirlememek...- normal bir şey mi?

Sonuncudan başlarsak faşizme karşı mücadele etmemek, açık bir tavır almamak ve handiyse faşizmi görmezlikten gelmek normal bir davranış değildir. Hiç siyasete girilmeyebilir, bir köşeye çekilip suya sabuna dokunmadan bir yaşam süreci yeğlenebilir ama etkin bir pozisyon alırmış gibi yapmak ve bu yönde yorumlarda bulunmak gerçekten normal bir şey değil. Olamaz böyle bir şey.

Peki o zaman etkin ve dahi keskin komünist bir tavır alıyormuş gibi yaparak, ve dahası Lenin'i, Marks'ı da bu gerici tavırlarına malzeme yaparak faşizmi görmemeye çalışmak faşizmin ekmeğine yağ sürmek, ülke özelinde AKP'nin değirmenine su taşımak anlamına gelmiyor mu?

Birkaç kez yanıt vermiştim bu soruya, cehaletin dip yapmış hali olarak nitelemiştim ama cehaletin be kadarı da fazla değil mi? Bilmiyordur, birileri kulağına Lenin'in demokrasi konusundaki sınıfsal nitelikli cümlesii fısıldamıştır, anlamadan bu cümleyi tekrarlayıp durur. Ama bu cehaletin dip yapmış hali yani bu tür insan örnekleri, Lenin'in demokrasi konusundaki farklı yaklaşımları olduğunu öğrendiğinde faşizme karşı bir tavır almanın, yani faşizme karşı demokrasi mücadelesinin de sınıfsal bir mücadeleden soyutlanamayacağını, soyutlanmaması gerektiğini düşünmez mi? Elbette ki düşünür, normal olan budur. Faşizm karşısında sürekli olarak demokrasi karşıtı bir tutum almanın altında başka bir anaç olduğu akla gelmez mi? Olur mu böyle bir şey?

Bence bir başka neden var bu tavrın altında. Bir insan faşizmin karşısında durmak ve faşizmle mücadeleyi önemsemek yerine başka sularda gezinmek ve faşizmi en azından görmezlikten gelmek çabası içindeyse o kişi kesinlikle troldür. Ya da daha ilerisi ajan provokatördür. Çünkü cehaletin de bir sınırı var ve faşizmi ısrarla görmezlikten gelme çabasının artık bir yerden sonra cehaletle ilgisi olamaz. Cehaletin dip yapmış haliyle bu konuyu anlaşılabilir kılamıyorsak, ortada başka bir seçenek de kalmıyor demektir; evet, ya trollük ya da ajan provokatörlük var karşımızda ve Lenin de bu trollüğe veya ajan provokatörlüğe malzeme yapımaya çalışılmaktadır.

Bugün ülkemizin en temel ve öncelikli sorunu faşizmi iktidardan uzaklaştırmaktır. Sadece cemaat ve tarikat yanlıları değil, sadece bu iktidarın rant ekonomisinden yana tavır alan kesimler de değil, ve aynı zamanda solda görünmeye, sola sızmaya çalşan ve gerçekte sosyal medyada kendini solcu, sosyalist ve hatta komünist aydın olarak tanıtan kişilerin de bu iktidardan, bu dinci faşizmden, bu rant ekonomisinin sürüp gitmesinden yana tavır aldığını görebilmeliyiz. Yoksa dinci faşizme karşı hiçbir tavır almadan, faşizme karşı demokrasi mücadelesinin sınıfsal mücadelenin ayrılmaz bir parçası olduğunu   da görmezlikten gelerek solcu, sosyalist olabilmek-kalabilmek mümkün olabilir mi?

NOT: Belki bir başka yazıda ayrıntılarına girerim. Bir kuyrukçu arkadaş vardı. Düne kadar ''sol zaten güçlü değil, HDP'yle birlikte demokrasi mücadelesi verilebilir'' anlamına birşeyler söyler, ''oylar HDP'ye'' derdi. HDP'nin liberallerle birlikte AKP'nin demokrasi ve özgürlük safsatalarına dolaylı destek verir, karşı çıkanlara ulusalcı, sosyal şoven ve neofaşist olarak damgalamaya çalışırdı. Şimdilerde yine dolaylı yoldan AKP'ciliğine devam ediyor ve demokrasinin sınıfsal niteliğini sürekli öne çıkartmaya çalışarak aynı işlevini farklı cümlelerle sürdürüyor. Geçenlerde rastladım bu kez HDP'ye karşı bir tavır içindeydi. ''Ne demek demokrasi?'' diyordu bu kez. Kuyrukçu olmadığını, gerçek komünistlerin düzen partileriyle yan yana gelmeyeceğini ve daha pek çok ezberini alt alta üst üste yineleyip duruyordu. Ama nedense bu söylemlerin içinde ne AKP vardı ve ne de faşizm!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]