Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

23.07.2022- 06:35

Aydemir Güler SOLportal'daki   yazısını ''gerçekçilik'' üzerine kurmuş. Haklı olarak sosyalizmin kitleleri ikna edebilmesinin yolunun bir güç olabilmekten geçtiğinin de altını kalınca çizmiş. Elbette, katılmamak mümkün değil. Katılıyorum ve yıllardır burada yinelemeye çalışıyorum. Kalabalıkları ikna edebilmenin yolu öncelikle kalabalık olmaktan geçiyor, kalabalık olmayan bir sola da kalabalıklar dönüp bakmıyor. Peki bu nasıl olacak? Kalabalık olmaya çalışmak örnek vermek gerekiyorsa, umhurbaşkanlığı seçiminde hemen hemen tüm muhalif kesimler, Erdoğan karşısında ortak bir aday çıkarma çabası içindeyken ''biz sosyalist bir aday çıkaracağız'' demek müdir? Böyle yaparak mı kalabalıkların ilgisini çekecek, güvenini kazanacağız? Ve bunu mu deneyeceğiz? Böyle bir karar, böyle bir tavır kitlelerle aramızda olan mesafenin daha da açılmasından başka neye yarayacaktır? Neyi denemiş oluyoruz ki ve ne umuyoruz?

Türkiye gerçeğini kaybetti. Türkiye gerçekçilikten uzaklaştı. Türkiye gerçeküstücülüğün egemenlik kurduğu bir ülke haline geldi. Yıllardır böyle. Ve böyle olduğu için yaşanan bu akıldışılık toplumun hatırı sayılır bir kesimi tarafından olması gereken olarak algılanıyor. Normal sayılıyor. Yitirilmiş gerçek yitirilmesi gerekenmiş gibi sayılıyor. Ve anketler de bunun oranını neredeyse yüzde 35 olarak açıklıyor. Bu kesimin dışında kalan sağdan sola bir büyük kesim ise burnundan soluyor. Bu siyasetten, bu anlayıştan bir an önce kurtulmak istiyor, bu yönde çaba harcıyor. Farklı bir ses duymak istemiyor, farklı bir eylem de görmek istemiyor. Kalabalıkların yaşadığı ve içinde biriktirdiği gerçeklik de bu.

Türkiye bu gerçeküstücü süreçten bir şekilde kurtulmak zorundadır. Mutlaka kurtulmak zorundadır. Bu süreç var olduğu sürece sosyalist solun kitle kazanabilmesi hiçbir durumda mümkün değildir ve mümkün olmayacaktır. Ülkenin üzerinden bu kara bulutların dağılması ve dağıtılması gerekmektedir. Sloganımız da ''2023 başlangıç'' olmalıdır. Denenmesi gereken de budur. Ve tek başına da hiç yeterli değildir. Sosyalizmin ikna gücü kalabalık olmayı gerektiriyorsa, yoğunlaşmamız gereken öncelik burada yatıyor. Beylik söz ama doğruluk payı da yok değil, aynılar aynı yere gelmeli, aynı yerde toplanmalıdır. Artık şu parti enflasyonuna bir son verilmeli, ve '' biz daha doğruyuz'' tavrından da vazgeçmeliyiz. Gerçekten bıktırdı.

''...sosyalist hareket, eski tabirle allame-i cihan olsa, bir güç değilse kimseyi ikna edemeyecektir. Sosyalizm kendi sınıfını kapsadıkça, emekçi halkın temsilcisi olma yolunda ilerledikçe sözünün etkisi katlanacak, isteyene de istemeyene de ayar verecektir.''

Katılmamak mümkün mü?

İyi de, amip gibi bölünmeyi içe sindirerek, kanıksayarak ve kitlelerle aramızda var olan açıyı daha da büyüterek mümkün mü etkin bir güç haline gelebilmek?

Evet, gerçekçi olmalıyız ve sanırım, artık denenmesi gereken başka bir şey var.






melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
23.07.2022- 06:37

SOLportal'daki Aydemir GÜLER'in yazısı.

Gerçekçi olalım…

'Gerçekçi olan '2023 yeniden' demektir. Sonuç ne olursa olsun sayılı günlerde bir büyük atılım denenmelidir.'

  AYDEMİR GÜLER

Geçen ay burada “sosyalist sol nedir, ne yapar?” diye sormuştum. Sosyalizmin işlevinin düzenin içerden eleştirilerine ayar vermekle sınırlı tutulmasına itiraz ediyordum.

Sosyalizm mevcut düzenin alternatifidir. Alternatif bir düzendir.

Bir siyasal hareket başkalarına ayar da verir. Burada iki olası yöntem izlenir. Bir tanesi, hani geçmiş çağların ütopyacıları hükümdarlara “nasıl daha iyi bir toplum oluruz” minvalinde raporlar verirmiş, modern zamanın ütopik sosyalistleriyse halka ve “akla” seslenip, onları ikna etmek üzere örnek “çiftlikler” kurmuşlar ya, ona benziyor. Akıl veriyorsunuz…

İyi de, işçi sınıfı ve sosyalizm ile düzen içi akımlar arasında bir ortak akıl olduğunu mu, olabileceğini mi varsayıyorsunuz!

Bu yöntem bize, bir kere bu nedenle gelmez. İşçi sınıfını ve sosyalizmi bugünkü düzenden aşılmaz bir uçurum ayırır. Ama dahası var: Hayat ikna üstünden değil güç ilişkileri üstünden akar. Veya güç, başlı başına karşı tarafı ikna edecek bir faktördür. Demek ki işçi sınıfı ve sosyalizm esas olarak güçlendiği ölçüde başkalarını biçimlendirme yeteneği geliştirecektir.

Belki de solun post-modern ütopyacıları, güçlenebileceğimize dönük derin bir karamsarlıkla sarılmaktadırlar ortak akla. Çaresiz bir durum! Düzen içi unsurları etkilemek için güç lazım. Güç kazanamıyor, yani yeterince örgütlenemiyor, kalabalıklaşamıyorsunuz… Bu durumda mecburen geriye dönüp muhataplarınızı akıl yoluna çağırıyorsunuz!

Elbette durumu en iyi analiz etme ve en sağlıklı çözüm formüllerini geliştirme ayrıcalığı sola ait… Ancak solun gösterdiği yolu izleyecek olanlar, sadece sözün içeriğine ilişkin olumlu bir kanaat geliştirmiş olmazlar. Emekçi iseler düzenin kökten değişebileceği yönünde bir iyimserliği benimsemiş de, ondan sosyalizme katılmışlardır. Veya tersine, emekçi değillerse, ait oldukları sınıflarına ihanet etmeye karar vermiş olmalıdırlar. Bu dönüşüm yalnızca akli veya bilimsel değildir. İçinde ideolojiler, inanışlar, tepkiler, duygular, vicdan vardır ve bunların hepsi siyasetle yoğrulur. Siyasetimiz bütün bu kaynaklardan hareketle, ortaya, sadece “kaba” olmayan, hayli karmaşık bir “ikna gücü” çıkarır.

Özetleyeyim; sosyalist hareket, eski tabirle allame-i cihan olsa, bir güç değilse kimseyi ikna edemeyecektir. Sosyalizm kendi sınıfını kapsadıkça, emekçi halkın temsilcisi olma yolunda ilerledikçe sözünün etkisi katlanacak, isteyene de istemeyene de ayar verecektir.

Sorsanız solda kimse böyle bir ilerlemenin mümkün olmadığını söylemeyecektir. Sömürünün olmayacağı alternatif bir düzen fikrine halkın itibar etmemesi yolun sonu olurdu. Ama düzenin genel geçer biçimde dönüştürülmesinden değil de, belirli bir zaman ve mekân gözetilerek yıkılmasından söz etmek durumundayız. Somut olarak, AKP’nin ilan ettiği 2023 hesaplaşmasına kadar Türkiye’de sosyalizm emekçi halkla bütünleşebilecek ve dengeleri alt üst edebilecek midir?

Bu soruya olumlu yanıt veremeyen sol kesimlerin düzen içi, reformist akımları etkilemeyi başa yazdıkları anlaşılıyor. Kuşkusuz bu bir tercihtir ve TKP’nin 2023 hesaplaşmasına kalan sayılı günleri devasa bir sıçrama için zorlamayı seçmesi kadar meşrudur.

Ancak sosyalizmin bir toplumsal seçenek haline gelmek üzere ileri sıçramasına fazla ihtimal tanımayan sol kesimlerin, buldukları en önemli dayanak “gerçekçilik”tir ve bu son derece çürüktür. Daha da somut olarak CHP veya HDP merkezli bir sürecin destekçisi olmayı gerçekçilik adına savunmak tamamen yanlış hesaptır.

Gelecek yıla kesilen randevu memlekette sık rastlanan seçimlerden bir tanesinin çok ötesinde… Halk derin bir yoksulluğa mahkûm edilmeye boyun eğecek midir? Toplumumuz kendi gemisini yürüten bencil yaratıklardan oluştuğunu teyit mi edecektir? Emekçiler toplumsal bir sınıf mıdır, cemaatlere parçalanmış bir güruh mu? Laik yurttaşlar olarak haklarımız var mıdır, yoksa piyasanın görünmez eline secde mi ederiz? Yarısı uydurma, yarısı kapitalistlerin dış pazar arayışı anlamına gelen vatan-millet demagojisi bu topraklara kalıcı olarak yutturulabilir mi?

Bu ve başka sorulara yanıt olarak kendisini ortaya atmayan, hesaplaşma randevusuna icabet etmeyen bir hareket, sonuç ne olursa olsun, uzun süre kendisini anlamlandıramaz hale gelir. Kazanan ister artık iç ve dış savaşa tamamen mahkûm bir İslami faşizm, ister sömürüde ve dinsellikte son yirmi yılın devamı bir acayip restorasyon olsun, kendi kimliği, talepleri, programı ve örgütlenmesiyle mücadeleye atılmamış sol, yeni evrede yelken açabileceği rüzgar bulamayacaktır.

2023’e “pas” diyen sol fillerin kapışmasından az zararla ve belki sonrası için koruduğu enerjisiyle çıkamayacaktır. Gerçekçi olan “2023 yeniden” demektir. Sonuç ne olursa olsun sayılı günlerde bir büyük atılım denenmelidir. Bu denemenin zeminini, karşısındaki olasılıkları ve olanakları konuşmaya devam edelim…

https://haber.sol.org.tr/yazar/gercekci-olalim-342692

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]