Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

02.09.2022- 08:03

Sağı ürkütmeyecekmişiz…

AKP ve MHP’nin başını çektiği Saray Rejiminin yıkılışı gerçekten de sağın ürkmemesine mi bağlı?

Doğan Ergün  

  Son günlerin popüler iddiası: “Sağcıları ürküttüğünüz için AKP yeniden kazanabilir.”

Saray Rejiminin yollarını döşeyip sonra dışına itilenler, şimdi muhalefeti dizayn etmeye çalışıyor. Bunu yapmak için de sosyalist siyasetin “üslubunu” hedefe koyuyorlar.

Bir tür ılımlılaştırma, uysallaştırma operasyonu

Türkiye siyasetinde rüzgarın soldan yana estiğini söylemek elbette yanlış bir değerlendirme olacaktır. Ama toplumsal meşruiyetini büyük oranda kaybetmiş iktidar karşısında sosyalist siyasetin artık bir referans noktası haline geldiğini, standart belirlediğini iddia etmek hiç de abartılı olmaz. Helalleşme söyleminin karşısına hesaplaşma çizgisinin çekilmiş; kamulaştırma, laiklik, özgürlükler, adalet gibi başlıklarda taviz verilmemiş olması işi bu noktaya getirdi.

İyidir…

Yazının başındaki önermeye geri dönelim.

AKP ve MHP’nin başını çektiği Saray Rejiminin yıkılışı gerçekten de sağın ürkmemesine mi bağlı?

Burada kastedilen, muhalefet cephesinin şu ana kadar sağ partilere oy vermiş yurttaşlarımıza hitap edebilmesi, onları kazanmaya çalışması olsa, “doğru” der geçeriz. Hatta, yalnız muhalefet cephesi açısından değil, sosyalist siyaset açısından da bu kaygının gözetilmesi, şu ana kadar ulaşılamayan kesimlerle ilişki kurmaya çalışılması acil bir ihtiyaç. Saray Rejimi’nden kurtuluş, iktidara karşı oluşan öfkenin, yeni bir düzen kurmaya kapı aralayan taleplerle buluşturulmasına bağlı. Kararlı bir toplumsal muhalefetin oluşturulmasına, direncin kuvvetlenmesine, halkın siyasetin aktörü haline getirilmesine bağlı…

Oysa niyetin bu olmadığını biliyoruz. Siyasal İslamcılıkla kavga edilmesin, hesaplaşma/yargılama ifadeleri kullanılmasın, Abdullah Gül’e kötü söz söylenmesin diye uzayan bir talepler dizisi var karşımızda. Karar gazetesinde Yıldıray Oğur’un son yazısı, bu tezlerin özeti niteliğinde.

Oğur’un yazısına hak ettiğinden fazla değer biçmeye gerek yok. Dün olduğu gibi bugün de misyonunu yerine getiriyor. Öte yandan, Oğur’la sınırlı olmayan, hatta düzen güçlerinin gelecek perspektifine ışık tutan bir yönelim, üzerinde durulmayı gerektiriyor.

Sermaye düzeninin Saray sonrası dönem için tuttuğu projeksiyonda, kendisi açısından güvenilir yeni bir sağ merkezin inşa edilmesi de bulunuyor. Sedat Peker’in ifşaları, İYİP’e açılan alan, Ümit Özdağ, Ali Babacan gibi isimlerin kapladığı yer birlikte düşünüldüğünde, bu inşanın kodları da ortaya çıkıyor. Politik çıktısı ne olur bilinmez ancak bu sütunun inşası tamamlandığında, gerisi daha rahat halledilir diye düşünülüyor olmalı.

Dahası, bu projeksiyon, Saray Rejimi’ni yıkmak için balyoz tutan/tutabilecek kesimlerin de ehlileştirilmesini gerektiriyor. “Öfke nöbeti geçirme, sakinleş ve makul olana gel” deniyor.

Aslında, sosyalistlerin ortaya koyduğu talepler, mücadele ve siyaset üslubu, AKP kadar bu yeni projenin sahiplerini de ürkütüyor. Zira, Saray Rejimi’nin çöküşünün açığa çıkarmakta olduğu enerji hayli yüksek. Eşitlik, özgürlük, laiklik, adalet ve hesaplaşma isteyen bu enerji, Saray sonrasının kırılganlığına, olası istikrarsızlığına şiddetli darbeler vurabileceği hesap ediliyor.

Bu tablo, sol siyaset açısından farklı biçimlerde yorumlanabilir.

Bir yorum, apolitik bir radikalizm ile bezeli. Toplumsal ölçekte siyaseti ihmal ediyor.

Diğer bir yorum, “restorasyon” tezlerinde kendini gösteriyor; AKP iktidarından ve yeni sağ merkezin inşasından çok, sosyalist siyasetin etkileyebileceği özgürlük ve adalet isteyen kesimlere hadlerini bildirmekle ilgileniyor.

Üçüncü bir yorum ise muhalefet cephesinde kurduğu söylem üstünlüğünü, toplumsal bir güce dönüştürme derdinde. Bu kırılgan tabloda, gündelik mücadele ve seçim hedeflerini bir potada eritip gerçek bir siyasal alternatifin yaratılması ihtimalini görüyor.

AKP veya yeni sağ merkez projesinin sahipleri ürküyorsa, bir sebebi olmalı…

https://ilerihaber.org/yazar/sagi-urkutmeyecekmisiz-144587

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
05.09.2022- 07:53

Doğan Ergün'ün sorduğu soruya kendimizce yanıt arayarak başayalım: ''AKP ve MHP’nin başını çektiği Saray Rejiminin yıkılışı gerçekten de sağın ürkmemesine mi bağlı?'' Soru biraz flu geliyor bana. Çünkü hem iktidardakiler-saray rejimi için ve hem de saray rejimine muhalif altılı masanın CHP'yi dışta tutarsak tamamı için de sağ tanımı kullanılabilir. Attila İlhan'ın dediği gibi ''Hangi sağ?'' sorusu sorulmalı. Doğan Ergün'ün sorusundaki sağ kavramıyla   aynı zamanda muhalif kesimler kastediliyorsa bence de ''olabildiğince ürkütmemek'' gerekmiyor mu?

Çok da ''solcu-sosyalist bir yaklaşım olmadı gibi   ama açalım!

Doğan Ergün'le saray rejiminin yıkılması konusunda aynı çizgideyiz, bu kesin. Ama sanıyorum saray rejiminin, cumhur ittifakının yıkılması konusunda İYİP başta olmak üzere altılı masanın diğer bileşenlerine ve hatta masa dışında bulunan sağcı parti ve örgütlerin de güçlerine ihtiyaç var. Onlar olmadan olmuyor. Ne yazık ki olmuyor. Ve ne yazık ki durum bu ve ne yazık ki, sadece CHP, HDP ve sosyalistlerin gücü saray rejiminin ykılmasına yetmiyor. O zaman bu ''sağı ürkütmemek'' konusunun toplumsal alanda tamamen karşılıksız olduğu iddia edilebilir mi? Sağı ürkütmemeyi daha baştan reddetmek saray rejiminin yıkılma çabasını daha baştan boşa çıkarmıyor mu?

Şu bir gerçek; Türkiye'de solcu, sosyalist, ilerici, demokrat ve hatta liberal olan, kendini öyle tanımlayan kişi ve grupların saray rejimine karşı olmaması, ilk seçimde ve sandık yoluyla bu rejimi devirmek için çaba harcamaması düşünülemez. Eğer böylesi bir tavır içinde değillerse bence ayrı bir kategoride değerlendirilmeli ve çok fazla da ciddiye alınmamalılar. Türkiye'de az biraz demokrat, az biraz bir vicdan sahibi olanilmek bile bu rejime, bu rejimin yarattığı insan ilişkilerine şiddetle karşı çıkmayı gerektirir. Önce karşı çıkılacak, sonra içinde bulunduğumuz koşullarda bu rejimi devirmenin tek yolu olan sandıkta gereken yapılacak. Ve bu tür bir yaklaşım, yol, yöntem artık her ne ise siyasetimizin, siyasi doğrultumuzun en başına yazılacak. Bu sürecin bir ölçüde de olsa amaca uygun bir biçimde işlemesi için tekrar ediyorum, muhalefetin ve muhalefetin sağ kanadının ve özellikle de İYİP'in ürkütülmemesi gerekiyor. Basit ama olması ve seçime kadar da sürdürülmesi gereken bir mantık.

''Sosyalistiz, düzen değişikliğinden yanayız ama biz...'' serzenişleriyle başlayan ve sonra önüne geleni eleşiren, muhalif sağı ''ürkütmeye'' yönelik kaba saba eleştirileri de heybesinde taşıyan bir siyasi doğrultu bana hiç de inandırıcı, anlamlı ve dahası güvenilir gelmiyor. Bu kadar yalın bir gerçeğe gözlerini kapayan, sırtını dönen bir söylem ayrıca çok da rahatsız edici değil mi? Bu tavır sanal ortamın kendine oynayan şarlatanlarında görülüyor zaman zamani, cahillik ya da trollük deyip geçilmeli ama özellikle sol yapıların kiminde rastlanılan bu tür bir tavrı anlamakta güçlük çekiyorum. Tek açıklamam şöyle, bazen sınıfsallık sınıfsalık dıye diye öylesine zorlama bir siyasi tutuma kilitleniyoruz ki, hem gerçekliği yitiriyor ve hem de sınıfsal olanın dışına yuvarlanıveriyoruz. Kaygı verici bir durum.

Oysa, faşizmi alt etme mücadelesi sınfsal olanın tam da en sınıfsal olanı değil de nedir?







melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
06.09.2022- 11:56

Bu günlerde HDP'den bakan olup olmayacağı gündemde. CHP milletvekili Gürsel Tekin bana göre gereksiz bir biçimde ve dengelerin bu kadar hassas olduğu bir dönemeçte HDP'li kişilerin bakan olabileceğini söyledi. Ve kıyamet de koptu. 6'lı masanın CHP'den sonraki en güçlü aktörü olan İYİP'ten bir yığın itiraz ortaya çıktı. Genel Başkan Meral Akşener de bu tepkilere hak verdi ve ''bizim olduğumuz masada HDP olamaz'' şeklinde bir tepki verdi. Söylemeye çalıştığım şu, eğer Erdoğan ve Saray Rejiminin sandıkta kesin bir yenilgiye uğratmaktan yanaysanız, bu tür ''açıklar'' verilmemeli. Bu dönemde bu tür açıklamlar yapılmamalı Muhalif sağın hassasiyetleri olabildiğince gözetilmeli, göz ardı edilmemeli.

Keskin, anlamsız ve gereksiz bir tepki de verilebilir ve İYİP'in bu tavrına, Meral Akşener'in ırkçılığa yakın bu tür milliyetçi duruşuna karşı da çıkılabilir. Ve hatta sırtımızda bir yumurta kefesi de yoksa bu karşı çıkışlara aynı sertlikte yanıt da verilebilir. Ama yarar zarar konsepti içinde nasıl davranılmas gerektiği, hangi tavrın bu dönemde daha yerinde olacağı da irdelenmeli değil mi? Gürsel Tekin'in açıklaması ve benzer söylemleri bu dönemde söylemek ve bu şekilde gereksiz bir gündem yaratarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ekmeğine yağ sürülnüş olmuyor mu?

Efendim neymiş, solcular sosyalstler doğru olanı her yerde, her koşulda söyler ve gereğini yaparlar! İyi de sonuca yanaştırmıyor ve uzaklaştırıyorsa gereksiz bir biçimde doğrucu Davut rolüne soyunmanın anlamı ne? Zamanında Ergenekon ve KHK davalarına destek vererek AKP'nin bu zeminde yol aldığını hiç aklımıza getirmiyor muyuz? Yaşanan o kadar çok örnek var ki...

HDP Türkiyelileşmelidir. HDP br Türkiye partisi olmalıdır Bu sorumluluk sadece HDP'ye ait de değildir Solun ve sosyalistlerin bir çabası da bu yönde olabilmeli. Ama paldır küldür değil, züccaciye mağazasına girmiş bir fil gibi hiç değl. Akılla, hedefe götürecek bir yol ve yöntemle...Sağı ürkütmemek konusunu da bu bağlam içine yerleştirmelyiz.

Faşizmi alt edebilmek için sağ'a da ihtiyaç olduğu akıldan çıkarılmamalı, diye düşünüyorum.
Zaman her şeyin ilacı.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]