Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Bir insan monarşiden cumhuriyete geçme sürecine neden kin duyar ki? Saltanatın, hilafetin kaldırılmasından,, iyi kötü tarikatların kapatılması, laikliğin bu coğrafyayla tanışıklığından, kadının toplumsal düzeyde erkekle eşitlenmesinden, harf kanunuyla latin harflerinin kabulünden ve okur yazar oranının hızla artmasından, karma eğitimden   ve böyle ve benzer onlarca aydınlanmacı dönüşümden...neden? Hiç merak etmiyor musunuz? Ülkede onlarca, yüzlerce yıldır var olan ve son yirmi yıldır örgütlü bir şekilde   muktedir hale gelen gerici damarın bir şekilde yanında, içinde, orasında burasında olabilirsiniz, bundan da söz etmiyorum. Peki ya solcu, sosyalist ve/veya enternasyonalist olduğunu söyleyenlere ne oluyor? Tamam ''cehaletin dip yapmış halidir'' deyip geçivermek de olası, ya da trollük de söz konusu olabilir ama bunlar neden de değil ki, sonuç... Başka bir şey olmalı. Cumhuriyeti kuran ve devrimleri gerçekleştirenlerin burjuva sınıfından olması bence sarıldıkları   bir kılıftan başka bir şey değil. Cumhuriyet ve başta Atatürk olmak üzere devrimci kadrolara duyulan ve her fırsatta ortaya çıkan düşmanlığın başka bir nedeni var. Başka bir neden... Bence cumhuriyet kurulurken düzenleri bozulan gerici kalkışmalarla ve bu coğrafyada meydana gelen emperyalizm etiketli yoğun acılar ve hata faşizan uygulamalarla ilişkili etnik bir kin bu. Etnik siyasetlerle sürekli kaşınan ve sürekli yeniden yaratılan bir kin ve düşmanlık.
Resim Ekleme

Açıkça söylenmiyor, sol bir tavır olmadığı da bilinmesine rağmen dizginlenemeyen, önüne geçilemeyen bir etnik kin bu ve böyle olduğu belli olmaması için soldan, sosyalizmden ve Marksist ustaların bağlamından kopartılmış sözlerine sürekli bir sığınma çabası var. Bir kılıf yaratma... Başka bir şey olamaz. O dönemde, o koşullarda demokrasiye neden geçilmediğinin referansıyla karşıtlık ve hatta düşmanlık içinde olan kullanışlı liberalleri saymıyorum bile... Kullanıldıkları gibi, kullanıyorlar da... Solun her güçsüzleştiği gerileme dönemlerinde bir şekilde ortaya çıkıyorlar, ses yükseltiyorlar,   solda olduğunu söyleme ihtiyacı duyan bu kindar ve de etnik grupları bir şekilde etkileyip düşmanlıkları kullanışlı hale getiriyorlar... Bu yüzden...

Bu yüzden   ''solculukla bir ilgisi yok, bu savunduklarınızın'' diyoruz, ''anti emperyalist nitelikli kurtuluşa   ve bu toprakların aydınanmacı dönüşümüne-kuruluşa düşmanlık duyan sözde sol çevrelere ''savunmaya çalıştıklarınız ne olursa olsun, gerçekte yüzlerce yıldır süregelen gerici damarın değirmenine su taşımaktan başka bir iş yapmıyorsunuz'' diyoruz. Aslında bu sözde sosyalist ve enternasyonalist tipleri çok da ciddiye almamak, biraz hayıflanıp geçmek gerek ama, samimi sempatizanların bu sularda fazlaca takıldığını görmek üzücü...Neyse! Bunlar da geçecek.
Resim Ekleme

Bugün 29 Ekim ve cumhuriyetin 100.yılı.
Yaşasın Cumhuriyet diyoruz.
Başta Atatürk olmak üzere kurucu kadrolara selam gönderiyoruz.
Bu cumhuriyeti eninde sonunda sosyalizmle buluşturacağız.
Ve bu yüzden, bir kez daha...


Yaşasın Cumhuriyet.
Yaşasın sosyalizm.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
30.10.2023- 03:46

Dün 29 Ekim'di ve Kadıköy'deydim. Her zamankinden çok daha kalabalıktı Kadıköy insanlar, kadını erkeği yaşlısı genci cumhuriyeti kutlamak için adeta seferber olmuşlardı. Abartmıyorum, böyle bir coşku da şimdiye kadar yaşandı mı pek kestiremiyorum. Baskı arttıkça, cumhuriyetden ödünler verilip, cumhuriyet kazanımları bir bir ortadan kaldırılmaya çalışılınca   tepkiler de artıyor, cumhuriyeti bu tür özel günlede sahiplenme duygusu da... Bir de cumhuriyeti ve kazanımları sahiplenmeyi ve baskılara karşı tepki göstermeyi bu özel günlere bırakmasak acaba o devrimci cumhuriyet bu günkü durumunda olur muydu, kolu kanadı bu kadar hunharca kırılabilir miydi?

Kadıköy'de Mehmet Ayvalıtaş parkına doğru ilerlerken Bahariye caddesinde çocuklar, gençler geçiyor yanımdan dörderli beşerli gruplar halinde... Sanırım okullarındaki törenleri bitirmişler dönüyorlar. Ama coşku hala devam ediyor, onlar için. Çünkü Cumhuriyet kutlamaları her yerde devam ediyor. İzmir Marşını söylüyorlar haykırarak, adını bilmediğim ve cumhuriyetin sahipsiz olmadığını tekrarlayan marşlar var dillerinde... Heyecanlılar, sevinçliler, cumhuriyet pek çok kazanımını kaybetmiş olsa da gönüllerinde yer etmiş...Güzel görüntüler bunlar, insana umut veren, geleceğin çok daha iyi olacağının göstergesi olan görüntüler. Sadece bunar da değil, İstanbul'un pek çok noktasında, yurdun çok büyük bir bölümünde rastlandı bu görüntülere, milyonlarca insan sokaklarda caddelerdeydi. Özellikle CHP'li belediyelerin olduğu yerlerde çok daha büyük bir coşku vardı ve ışıklı görüntülerle, havayi fişeklerle kutlanıyordu Cumhuriyetin 100. yılı...

İşin bir de üzücü yanı vardı.
Dünün üzücü bir yanı.
Sosyalistler?
''Kahrolsun istibdat'' diyen ''Yaşasın cumhuriyet'' diyen ve hem de gönülden söyleyen sosyalistler bu büyük fotoğrafın hemen hemen hiçbir yerinde yoktu. Örnekse TKH'nin dünkü Cumhuriyet yürüyüşü...

Resim Ekleme

Milyonlar ayaktaydı, dedik, öyleydi, sadece İstanbul'da bile milyonlar ayaktaydı, heyecanlıydılar, coşku içindeydiler, kendileriyle arayı kapatabilmiş her siyasi anlayışa katılacaklarından ve ''kahrolsun istibdat yaşasın cumhuriyet'' diyen her kortejin arkasına takılabileceklerinden hiç kuşku duymuyorum. Ama dün TKH Mehmet Ayvalıtaş cadde-meydanından başlattığı cumhuriyet yürüyüşünde böyle bir durum olmadı ve böyle bir katılım hiç gerçekleşmedi. Dünkü üzücü görünterden biri de buydu. 100-150 kişilik bir kortejle başlamışlardı, parkn önünden yürüyüşe, aşağı yukarı yine aynı sayıda güzel insanla boğan'ın orada tamamladılar yürüyüşü. Etraftan zaman zaman cılız alkışlar geldi, sonra bir iki konuşmayla da tamamlandı. (Sanırım tamamlandı, TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek konuşurken, ilgi de azalmıştı, oradan ayrılmıştım.)

Neden böyle oluyor, sosyalistler neden halktan gereken ilgiyi görmüyorlar diye geçiriyorum içinden. Milyonlarca insanın sokaklara döküldüğü bir günde sosyalistlerin payına (TKH'nin) 100-150 kişi mi düşmeli? Bir yanlış yok mu bu işte?

Umarım en başta TKH üyeleri ve varsa sempatizan kitlesi düşünür ve bir sonuca varır. Neden ilgi çekmiyoruz, neden kitle kazanamıyoruz diye? ''Anlamıyorlar'' deyip geçelim mi, ya da ''daha çok çalışacağız'' diye geçiştirelim mi? Sadece TKH'nin sorunu da değil, TKP de çok farklı değil. TİP dışında diğerleri de...( Bu yüzden TİP'i bir koruma şemsiyesi altına almamız gerekiyor. Umarım 24 Mayıs seçimlerindeki başarıyı süreklileştirirler ve umut olmaya, topluma umut saçmaya devam ederler. Ve umarım yaklaşık olarak 30 güne yakın bir süredir Hatay'dan ankara'ya yürüyen TİP Genel Başkanı Erkan Baş'ın sağlığında da bir problem olmamıştır. Bir başarı söz konusu ve bu başarının perde arkasında başta Metin Çulhaoğlu varken, önünde de Erkan Baş ve arkadaşları duruyor.)

Dün Mehmet Ayvalıtaş parkının hemen etrafındaki kanepelerde otururken, bir ara yanımdaki bir 68'liyle konuşmaya başladık. Bir ara oğlu gelmişti yanımıza, sarıldılar, öpüştüler. Bir büyük ilimizin başkanı mı, yoksa ilçe başkanı mıydı, o ilde birinci sıradan TKH'ni adayı olduğunu söyledi. ''Seçimlerde 450'ye yakın oy aldı. Önemli bir oy. Bizim sülale geniştir ama CHP'ye oy vermek zorunda kaldılar, yoksa daha fazla oy alabilirdi'' dedi. Araya girdim, saat 14'e geliyordu, yürüyüşün açıklanan başma saati de yaklaşmıştı ama alanda 30-40 kişi anca vardı. Evet, araya girdim ve ''30 civarı polis var burada sayıları partili dostlardan daha fazla'' dedim. 68'liydi, ''bizim zamanımıza böyle bir şey yoktu'' dedi. ayrışmalardan, binbir parçaya bölünmüşlükten söz etmeye çalışıyordu. Evet, 68'liydi ve oğlu da TKH'de bir yönetici konumundaydı. Hiçbir dahlim olmadan ''TİP başarıyor'' dedi. Erkan Baş'ın ''iyi götürdüğünü'' söyledi. ''CHP'de küskünük artarsa bu küskünlerin hepsi TİP'e gider'' dedi. Katıldığımı söyledim, TİP doğru bir siyasi perspektif benimsemiş görünüyor, böyle devam etmeliler. Ve umarım böyle de sürdürürler. Sosyalizmin bağımsız bir siyasete ne kadar ihtiyacı varsa, toplumsal bir güç haline gelmek konusunda da güncelliğe ve bir şekilde adı nasıl konursa konsun, ittifaka, cephe anlayışına, bloklaşmaya ve/veya platform içinde yer almaya ihtiyacı var, diye düşündüğümü...

Cumhuriyetin 100.yılı, 29 Ekim 1923 Pazar gününde böyle izler ve düşünceler bırakmıştı benim pencereme.
Ve böyle de geçti gitti. Cumhuriyet mücadelesi hiç kuşkusuz bitmeyecek, bu ülkede sosyalizmi, sosyalist cumhuriyeti mutlaka kuracağız. Belki acılar çekilecek, hala acılar çekilecek, acılar çekilmeye devam edilecek ve bedeller de ödenecek ama ne cumhuriyetten vazgeçeceğiz ve ne de sosyalizmden. Bu yüzden bir kere daha:

Yaşasın cumhuriyet.
Yaşasın sosyalizm.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
25.11.2023- 07:35

''Türkiye’de “ulusal, laik ve üniter” devletin 1924’te kurulmuş olduğu tezi, önce 1923’te ilan edilen Cumhuriyetin, sonra Ulusal Kurtuluş Savaşını ve Meclis hükümetini içeren 1919-1922 döneminin, en sonu 1908 Devriminin itibarını tırpanlar. 1924 önemsiz değildir, ama tarihsel bir dönüşüm sürecinin basamaklarından yalnızca biridir. Türkiye’nin modernleşme ve aydınlanma tarihinin orasından burasından çekiştirilmesiyse tipik sağcılıktır. Cumhuriyet düşmanı akımların 1921’de kendilerine dayanak aramaları sahtekârlıktan öteye geçmez. Sahtekârlığın karşısına 1924’le çıkmaksa Cumhuriyet’i değersizleştirmeye hizmet eder. Tartışmalarda yeterince karşılık bulmayan ilgili protokol cümlesi, AKP’nin yolun sonuna gelmesi durumunda ülkenin bağlanacağı yeni sağ kazığın Cumhuriyet’i kemirmekten asla vazgeçmeyeceğini anlatıyor.

Peki, doğrusu nedir ve biz nereden bakarız? Ortada, eksiğiyle fazlasıyla bir devrim vardır ve sol bu devrimin herhangi bir anını yüceltmek yerine bütününe sahip çıkar. Bütünün adı Cumhuriyet’tir. Bu Türkiye’nin, emekçi halkımızın ve solun gerisine düşmeyeceği, kurda kuşa, yobaza sahtekara yem etmeyeceğimiz tarihsel kırmızı çizgimizdir.''

https://haber.sol.org.tr/yazar/cumhuriyeti-kemirmenin-dayanilmaz-cekiciligi-387013

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]