SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Hepiniz defolun, bu ülke bizim!           (gösterim sayısı: 3.132)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
toplumcu
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 03.10.2013
İleti Sayısı: 355
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: toplumcu
Konu Tarihi: 25.12.2013- 10:13


Hepiniz defolun, bu ülke bizim!


Müneccim ya da istihbarat kaynaklarına yakın olmaya gerek yok. Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı Suriye ve Kürt politikasındaki yenilgisi ile egemen sınıflar açısından işlevselliğini yitirdiğine dair işaretleri 2012 yazından itibaren veriyordu. Gezi Direnişi ile başlayan Haziran İsyanı ile   ise toplumsal meşruiyetini kaybetti. Direksiyonu bir daha da toparlayamadı.

Ortadoğu’nun emperyalist sistemle bütünleştirilmesi, gelenekseliyle İslamcısıyla burjuvazinin genel çıkarlarının korunması, egemen sınıfın çıkarlarına hizmet ederken bir yandan da halkın rızasının sağlanması noktasında artık işe yaramayan, özetle yönetemeyen AKP iktidarının yönetiyormuş gibi yapmasına izin vermek egemenler açısından artık akılcı değil.

Sistemin bekası için, bir zamanlar sistemin krizine çare iken şimdi krizin kendisine dönüşen Erdoğan’ın iktidarın tek sahibi olarak yoluna devam etme planlarına müdahale ediliyor. Ve bu müdahale doğru zamanda, yani iktidarın nasıl paylaşılacağına yönelik hamlelerin yapıldığı yerel seçimler öncesi konjonktürde gerçekleşiyor.

Bu nedenle de Erdoğan’ı iktidara taşıyan “mekanizma” artık aleyhinde işlemeye başladı. 17 Aralık operasyonu AKP etrafındaki çıkar ağının düğüm noktası inşaat sektörünü ve bakanı, müteahhidi ve banka yöneticisiyle büyük başları hedef aldı.

Yani iktidarın tepesini hedef alan, halkın AKP’ye karşı tepkilerini yedekleme niyet ve potansiyeli taşıyan ve 17 Aralık’tan sonra da devamı gelmesi garantilenmiş bir operasyonla karşı karşıya olduğumuz ortada.

Operasyon Cemaat-AKP kavgası biçiminde cereyan etse de Anayasa Mahkemesi’nden büyük sermayeye, uluslararası istihbarat örgütlerinden her devrin siyaset mühendislerine kadar geniş bir bileşenin dahil olduğu bir “iktidarı paylaşma dalaşı” sahnede.

16 Aralık sürprizleri: Operasyonun ayak sesleri

Operasyon arifesinde, 16 Aralık günü herkesin gözü önünde yaşananlara bakalım.

Erdoğan “16 Aralık’ta sürprizimiz var” demişti. 16 Aralık’ta AB ile yeni seyahat anlaşmaları imzalanarak en geç 3,5 yıl içinde vizesiz seyahati müjdesi* verildi. Hesapta Batı’dan uzaklaştığı eleştirilerinin basıncı altındaki AKP, gelişmeleri yeniden olumlu bir rotaya sokabileceğini gösterip seçim öncesi şov yapacaktı.

Ancak başka şovlar da hazırlanmıştı.


Anayasa Mahkemesi’nin uzun tutukluluk sürelerine ilişkin kararının ardından CHP’li vekil Mustafa Balbay’ı serbest bırakan mahkemeler, 16 Aralık günü BDP’li vekillerin tutukluluğunun devamını istedi. Kürt hareketi haklı olarak 1. derecede sorumlunun yasamayı ve yürütmeyi elinde tutan hükümet olduğunu ve AKP’yi çatışmasızlıkla ödüllendiren “sürecin” bu şekilde devam edemeyeceğini açıkladı. HDP’li vekiller mecliste açlık grevine girdi. Seçime Kürtleri oyalayarak girmeye hazırlanan AKP’nin, hem milliyetçi tabanı hem de Kürt seçmeni ve Kürt hareketini aynı anda idare etme şansı ortadan kalktı. Birkaç hafta önce, Başkan Haşim Kılıç’ın ağzından yeni Anayasa yapmakta başarısız olan AKP’yi sert sözlerle eleştirip, bu şekilde giderse Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında krizin kaçınılmaz olduğunu söyleyen Anayasa Mahkemesi yapacağını yapmıştı.

Yine aynı gün, AKP Cemaat’e yakınlığıyla bilinen Hakan Şükür’ün beklenmeyen ve sembolik önemi büyük istifası ile yüz yüze geldi. Ciddi bir siyasi kişilik olmamakla birlikte, kitlelere mesaj iletmek açısından işlevsel bir araç olan Şükür adına yayımlanan istifa metni, hükümeti Cemaat’e yönelik tavrı nedeniyle eleştiriyordu.

Yine o gün, bir başka ayrılık da tekelci burjuvazinin ve egemen siyasetin en önemli işaret fişeği Hürriyet Gazetesi’nde yaşandı. AKP ile arayı iyi tutma döneminin adamı Ankara temsilcisi Metehan Demir görevden alındı ve yerine merkez sola yakınlığıyla bilinen Deniz Zeyrek getirildi.

Yine o gün, CHP’nin eski MHP’li Mansur Yavaş’ı Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı göstereceği, yani anketlere göre Melih Gökçek’i zorlayacak bir sağ-CHP projesinin işlediği ortaya çıktı. Böylece, son bir yıldır merkez sağı kucaklayıp ABD’ye ve sermayeye güven verecek açılımlarla arzı endam eden CHP kendini egemen sınıfların yeni iktidar alternatifi olarak pazarlamaya çalışırken, egemenler de gerçekte bir iktidar alternatifi olarak kabul etmedikleri CHP’yi AKP’ye karşı bir “öcü” olarak kullanma stratejisini yürürlüğe koyuyorlardı.

17 Aralık operasyonu: Bu salı AKP’yi güldürmedi


Türkiye bir salı sabahına daha operasyonla uyandı. Ancak operasyon bu kez İçişleri, Şehircilik ve Ekonomi Bakanlarını (görüntüde, onların akçeli işlerine vekalet eden oğullarını), AKP döneminde yükselişe geçen inşaat sermayesini ve ABD’nin tepkisini çeken İran’a altın ihracının ve iktidar çevresindeki karanlık para transferlerinin merkezi Halkbank’ın genel müdürünü, çürümüş AKP belediyeciliğinin bir örneği olan Fatih Belediyesini hedef aldı.

AKP medyasının hırçın kalemlerinden birine ait olduğu söylenen bir seks videosu yayımlandı. Bu Fethullah Gülen, CIA/NSA, Wikileaks vb. pek çok kanaldan ilan edilmiş, AKP’nin üst düzey yöneticilerine ait videoların da gelebileceğine ilişkin bir ihtar, “uyarı” atışıydı.

Kanal D, ismini vermediği bir bakana ait rüşvet alma görüntülerinin olduğunu açıkladı. Bu da bir ihtardı. Açık ki cephane bol…

Operasyonun arkasındaki güç olmakla suçlanan Cemaat’in Türkiye’deki bir numaralı sözcüsü Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, operasyonun bir devlet operasyonu olduğunu söyledi. Gece saatlerinde “Şükür’ün istifası, 2013′ün en önemli siyasi olayıdır. AKP, bu istifayı, uyarı olarak anlamalıdır. Belki de son uyarı…” diye bir twitter mesajı paylaştı. Yeni AKP’ye geri adım atmazsan “devamı gelecek” mesajı iletilmiş oldu.

18 Aralık resti: Sertleşmeye davet


İktidarın pislikleri adım adım ortalığa saçılırken, geri adımın sonu olacağını gören ve iktidarın ve siyasi istikrarın kaderini kendine bağlama stratejisini terk etmeyen Erdoğan da reste rest dedi ve yargı ve polis içinde operasyona girişerek, “devlet içinde devlet olmaya çalışan yeni çete”yle (Arınç aksini iddia etse de elbette Cemaat kastediliyor) hesaplaşacaklarını söyledi. Emniyet şube müdürleri hızla görevlerinden alındı, polis içindeki ayıklama işlemlerinde yeni furya başladı. Soruşturmanın “selameti” gerekçe gösterilerek 2 savcı iktidar bekçisi olarak dosyaya eklendi.

Karşı taraf da yanıt vermekte gecikmedi ve bakanlar hakkında hazırlandığı söylenen fezlekeler Meclis’e gönderilirken, rüşvet fotoğraflarının ardından Cemaat’e yakın operasyonel kalemler bakanlara ait telefon dinlemelerini servis etmeye başladı.

Bunlar bu yazının yazıldığı 18 Aralık gecesine kadar yaşanan gelişmeler ve kısa sürede karşılıklı ataklarla büyüyen “yepyeni gelişmeler” yığınının arkasında kalmaları da olası.

Ancak üç günün ardından, operasyonun özneleri, hedefleri ve muhtemel seyri üç aşağı beş yukarı netleşmiş durumda.

Bu basit bir AKP-Cemaat kavgası değil; “iktidar paylaşımı dalaşı” ekseninde sistem içi bütün aktörlerin pozisyon aldığı ve diğerlerini de kendi çıkar ve beklentileri doğrultusunda pozisyon almaya zorladığı, ABD’nin dışında gelişmeyen bir süreç. Geri adım atanın topyekun kaybedeceği kaygısıyla tarafların yumuşama yerine sertleşmeyi seçtiği ancak egemenlerin genel çıkarlarını koruma hedefinden vazgeçmeyecekleri ortada. Öyleyse iktidar sahipleri, iktidar içi kavganın yarattığı zafiyeti halk aleyhine tedbirlerle gidermeye çalışacak.

Yedek kulübesinden sağa çıkan CHP


ABD, sermaye ve Cemaat; Tayyip’i belli bir hizaya zorlamaya çalışırken, “sistemi alternatifsiz bırakmama” iddiasındaki CHP’den de istifade ediyor. “CHP seçeneğinin de değerlendirebileceği” yönündeki mesajların asıl adresi ise kendine çeki düzen vermesi istenen AKP’dir.

Öte yandan ABD ziyaretleri, sermaye temsilcileri ve “merkez sağ” kurmaylar ile mesaisini artıran CHP, AKP çizgisine “muhalefet” etme değil AKP’ye benzeyerek “iktidar” olma hesabı yapmaktadır. CHP halkın tepki ve taleplerine kulaklarını tıkayarak Ankara’da MHP’li Mansur Yavaş’la, Adana’da gidecek yeri kalmayan yolsuz-sağcı Aytaç Durak’la, Hatay’da mezhepçi ve savaş kışkırtıcısı siyasetin önde gelen aktörlerinden mevcut belediye başkanı AKP’li Lütfü Savaş’la seçimlere girme hesabı yapmaktadır. AKP 11 yıllık iktidarının en büyük sarsıntılarını yaşarken AKP’nin çizgisine ve kadrosuna sahip çıkan bir siyasetin AKP’yi geriletemeyeceği, Haziran İsyanı ile sokağa çıkan halk güçlerini ise karşısında bulacağı açıktır.

Halk müdahale etmezse


Asiliyle yedeğiyle, oyuncusuyla oyun kurucusuyla bütün sistem güçlerinin dahil olduğu bu kavga aynı zamanda sistemi toparlama hamlesidir. İktidar içi kavganın taraflarının bu kavga içinde yaşadığı yıpranma, halk güçleri lehine kendiliğinden ilerici sonuçlar doğurmaz. Krizden ilerici bir sonucun açığa çıkması halkın bu kavgaya dahil olması ile değil müdahale etmesi ile mümkündür.

AKP kadrolarının evlerinden çıkan, rüşvetlere, kaynak aktarımlarına ve diğer yolsuzluklara konu olan milyarlarca liralık servetin; halkın ortak zenginliklerinin, kentlerinin, doğasının, kamusal haklarının ve bir bütün olarak geleceğinin yağmalanması ile açığa çıktığını toplumsal muhalefet bileşenleri 11 yıldır biliyor, söylüyor. Şu an için ise haklı çıkmış olmak tek başına bir işe yaramıyor.

İktidar içi mücadele AKP’nin yolsuzluklarının ifşa edilmesi ve bunun üzerinden dava süreçleri başlatılması noktasına gelmişse de, bunun kentlerin yağmalanması üzerine kurulu neoliberal politikaları istemeden de olsa gerileteceğini düşünmek gerçekçi değildir.

Bu noktada yolsuzluk operasyonu ile öne çıkan savcı Zekeriya Öz’ün yürüttüğü Ergenekon davası süreci hatırlanmalıdır. Ergenekon operasyonu, kontrgerilla ile hesaplaşma iddiası ile başlatılıp kontrgerillanın yeniden yapılanması ile sonuçlanmıştı. Sosyalist hareketin bir bölümü dahil olmak üzere toplumun geniş kesimleri, o dönem AKP ile ordu arasında süren kavganın AKP’nin niyetinden bağımsız olarak kaçınılmaz bir demokratikleşmeye kapı aralayacağını sanmış, hatta süreci derinleştirmek için davaya “dahil” olmak gerektiğini savunanlar olmuştu. İktidar kavgasında, eski kontrgerilla artıkları tasfiye edilirken halka karşı işlenen hiçbir suçun hesabı sorulmadı. Aksine, kontrgerilla cihazı daha kurumsallaşmış ve etkili hale gelmiş şiddet ve baskı araçlarıyla yenilendi. Öz’ün (ya da arkasındaki gücün) yaptıkları yapacaklarının teminatıdır.

“Hepiniz defolun, bu ülke bizim!”


Halk düşmanlığında birbirinden farkı olmayan iktidar bileşenlerinin, halka karşı işledikleri suçlarının ve çürümüşlüklerinin de ortaya saçıldığı bu kavgada halkın çıkarını ancak halk güçleri savunabilir.

Bu da sokağa çıkıp bütün yağma, baskı, gericilik, saldırı politikalarının hesabını sorarak, AKP’ye de Cemaat’e de sermayenin ve emperyalizmin çıkarları için AKP’nin boşluğunu doldurmaya hazırlanan yedek güçlere de “Hepiniz defolun, bu ülke bizim” diyen bağımsız bir halk hareketini gerektirir.

Operasyonun ardından “Artık yeter! Hüküm halkındır!” sloganıyla 18 Aralık günü Ankara ve İstanbul’da gerçekleştirilen ve diğer illerde de takip edilen refleks eylemler, “İstanbul bizimdir” sloganıyla 22 Aralık’ta düzenlenecek olan büyük miting böylesi bir bağımsız müdahale kanalının oluşturulması anlamında olumlu ilk adımlardır.

Bu iktidar dalaşında Tayyip Erdoğan ve temsil ettiği düzen açısından gerçek tehdit, Haziran İsyanı’nda kentin yağmalanmasına karşı tepkiyi gerici-neoliberal iktidara meydan okuyan politik bir isyana dönüştürenlerin “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganında gizlidir.

* Müjde dendiğine bakmayın. Anlaşma, yüzde 50 indirimli vize ücretleriyle kısıtlı zamanlarda seyahati içeriyor. Karşılığında ise Avrupa’ya geçen kaçak göçmenlerin Türkiye’ye iadesi şartı konuyor. Yani Türkiye’nin 3 küsur senelik göçmen barındırma performansından memnun kalınırsa sınırlı vize muafiyeti gelecek.

Sendika.org



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör “Birgün gelecek, zaman bizim olacak, bizim!” proleter 0 4868 02.06.2014- 20:58
Konu Klasör Emek Partisi "Bağımsız, demokratik bir ülke ve insanca yaşam bildirgesi"ni açıkladı... melnur 1 1354 23.01.2022- 02:13
Konu Klasör TKP: Derhal defolun! ilkay 0 3654 26.03.2014- 14:58
Konu Klasör Bu halk bizim, bu vatan bizim. abbas 5 5514 17.10.2014- 23:09
Konu Klasör Emek örgütlerinden 1 Mayıs açıklaması: 'Emek bizim, gelecek bizim!' melnur 1 422 30.04.2023- 00:21
Etiketler   Hepiniz,   defolun,   ülke,   bizim
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS