SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
21.Yüzyıl Sosyalizmi           (gösterim sayısı: 7.960)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 12.08.2013- 16:04


19. yüzyılda değiliz

Kuşkusuz 21. yüzyıl, 20. yüzyılın devamıdır; başka deyişle hâlâ "Emperyalizm, Milli Demokratik Devrimler ve Sosyalizme Açılma Çağı"ndayız.

Türkiye'de bugün sosyalizmi amaçlayan ÖDP ve TKP gibi partilerin en önemli sorunları Marx zamanında kalmış olmalarıdır. Teorileri, 19. yüzyıl Avrupası ülkelerindeki burjuvazi - proletarya çelişmesi ekseninde kurulmuştur. Oysa o pencere, dünyaya bakmıyor. Yalnız ve yalnız 19. yüzyıla bakıyor. Zamanın dışındadırlar, dolayısıyla dünyanın dışındadırlar.

20. yüzyılda devrim odağı, Asya'ya, Ezilen Dünya'ya kaydı. Yaşanan yüz yıllık pratik gösterdi ki, devrimler gelişmiş kapitalist ülkelerin içindeki sınıf çelişmesi zemininde gerçekleşmedi. Hayat, Lenin'in 20. yüzyıl başındaki "zayıf halka" teorisini doğruladı. Bütün devrimler, emperyalizm ile çevre ülkeleri arasındaki sınıf çelişmesinin ürünüydü. Sosyalizmin kuruluşuna ilişkin teoriyi de, Rusya dahil köylü ülkelerinin koşulları belirledi. Bugün dünyaya bakıyoruz, devrimci pratikler, gelişmiş kapitalist ülkelerde değil, Ezilen ve Gelişen Dünyada görülüyor.


http://www.yaziyaz.net/forum/showthr...756#post150756

Sn.Ayanoğlu'nun İşçi Partisi bölümüne astığı yazının başlığı ilgilendiren bölümünü buraya almakta ve tartışmakta yarar var. Aslında burada ileri sürülenler sol kesimde artık tartışılmıyor. Ama Perincek öyle yapıyor, böyle yapıyor sosyalizmi sonuçta Kemalizme indirgemeye çalışarak çoktan aşılmış bir burjuva demokratik devrimi önümüze getiriyor. Kaldı ki, burada da bir sorun var. Eğer kendimizi sosyalist olarak niteliyorsak ve devrimde de öncülük gibi bir iddiamız varsa neden sosyalist devrim değil de, BDD? Bunun ideolojik açıklaması nedir?

Perincek, Lenin'in emperyalizm döneminde devrimin geri kalmış ülkelere kaydığı saptamasını sıkça yineliyor. Marks dönemini örnek veriyor ama, Lenin'in Rus devrimini nedense es geçiyor. Lenin'in devrimi burjuva devrim miydi, sosyalist devrim mi?

Bir başka konu, sosyalistler için BDD bir devrim modelidir. Doğrudur yanlıştır ayrı konu. Ama bir sosyalist BDD'yi savunsa dahi işçi sınıfı ideolojisinden vazgeçebilir mi? İşçi sınıfı yerine millet-ulus kavramlarını ileri sürer mi?

Devrim Doğu Asya'ya kaymış? Türkiye Nepal mi; Doğu Asya ülkesi mi?

Ve daha neler neler!

****


Bir kere sosyalizm dediğimizde aklımıza gelmesi gereken işçi sınıfı ideolojisidir. Bunu belki yüz kere yazdık söyledik. Bilimsel sosyalizmden şu ya da bu şekilde söz eden bir kişinin öncelikle bilmesi gereken konu bu. İşçi sınıfı ideolojisinden, devrimlerden, toplumsal dönüşümden sözeden bir kişi sonal amacı sınıfsızlık değilse, özel mülkiyete karşı değilse, proleter diktatörlüğü ( işçi sınıfı devleti) savunmuyorsa sosyalist-komünist olmasının, kendini bu şekilde nitelendirmesinin hiç bir anlamı da yoktur.

Şimdi bu söylenenlerin önemi ve konuyla ilişkisi nedir? diye sorulabilir. Çok önemli, çünkü neyi neden konuştuğumuzun temeli buralarda yatıyor. Bu saptamalar benimsenmemişse, o tartışmada savunulur görünen sosyalizm kavramı bir aldatmacadan, sol gösterip sağ vurmaktan öteye geçmeyecektir ki, Perincek ve İP'in yaptığı da bu. Perincek ne yapsam, ne etsem de Kemalizm'e alan açsam diye düşünüyor. İçinden çıktığı sosyalist hareketin argümanlarıyla da Kemalizmi sol-sosyalist bir kurtuluş reçetesi olarak pazarlıyor. ( Perincek sol hareketin içinden gelmiştir, ama yakın tanıklar o hareketin içindeyken bile sosyalist değil, kemalist olduğunu söylüyorlar.) Perincek bu söylemi sosyalistlere yönelik yapamaz. Ciddiye alınmaz çünkü, zaten sosyalist solda da ciddiye alınmıyor.

Perincek "ÖDP ve TKP gibi partilerin en önemli sorunlarının Marks zamanında kalmış olmalarıdır" diyor. Tartışılacak bir yanı yok bunun. Dediğim gibi yazıyaz forumda ne yazık ki ideolojik konuları tartışamıyoruz. Perincek konuyla ilgili ilk cümlesinde niyetini hemen belli ediyor zaten. Sınıfsal mücadeleyi reddetmek. Ardından "vatan"diyor, Nepal diyor ve işi sulandırdıkça sulandırıyor ve konuyu yine Kemalizm'e bağlıyor. Perincek hala "zinde kuvvetler"den devrim beklentisi içinde!

Sınıfsal mücadele proletarya burjuvazi çelişmesi kendisine sosyalistim diyen herkesin temel ideolojik dayanağıdır. Perincek TKP ve ÖDP demiş ama, bugün çeşitli forumlarda kafasını gözünü yaracak kadar birbiriyle didişen kesimler için bile temel öncelik taşır, işçi sınıfı ideolojisi ve sınıfsal mücadele. İkinci konu, Perincek burjuvazi-proletarya çelişkisini 19 yüzyıla bağlıyor ve Marks-Engels ile sınırlıyor. Hadi diyelim ki, diyelim ki, Perincek çok önemli çözümlemelerde bulundu ve böyle bir sonuca vardı. Diyelim ki öyle. Peki o zaman adama sormazlar mı; Lenin'in Rus devrimini nereye oturtacağız? Lenin bu sınıfsal çelişkiyi reddedip burjuva devrimi mi yapmış? Tabii ki hayır! Perincek kendi kitlesine kendince döktürüyor! Tam tersine 1917 Şubat devrimi gerçekleştiğinde ki burjuva devrimidir ve ikili iktidarın önünü açmıştır, aradan çok değil üç ay sonra "bütün iktidar sovyetlere" diyerek işçi sınıfının iktidarına yönelmiştir.

Akla şu soru geliyor; Perincek 19 yüzyıl sosyalizmini biraz daha genişleterek lenin'i de kapsayacak bir şekilde ele alamaz mıydı? Hayır yapamazdı! Çünkü 21.yüzyılda devrimin yörüngesinin doğu asya'ya kaydığını söylerken ve "zayıf halka"dan söz ederken Lenin'in emperyalizm öngörülerinden sözediyor aslında. Perincek biraz ordan, biraz burdan yaparak, bir şeyleri birbirine ekleyerek ve Doğu Asya'yı, Nepal'i ikide bir öne çıkartarak kafaları karıştırıyor, kafaları zaten karışmaya müsait olanlara da sonuçta kapitalizmin yukardan aşağıya inşaası olan Kemalizm'i dayatıyor. İp ve Perincek'in söylediği söyleyeceği sadece bu; ve bunun tercümesi de "Ordu göreve!"

12 Mart, 12 eylül faşizmlerini sanki uzaydan gelen ordu gerçekleştirdi!




Bu ileti en son melnur tarafından 12.08.2013- 16:06 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 08.10.2015- 12:19


''21.Yüzyıl Sosyalizmi'' sadece Perincek tayfasının ileri sürdüğü görüşler değil. Perincek'in duruşu belli. Onun ideolojisi burjuva devriminin daha ileriye taşınması ve bu konuda milli unsurlarla beraberliğin baş koşul olduğu düşüncesine dayanıyor. Milli demokratik devrimi savunmasının amacı bu ve bunun adına da Kemalist devrim diyor.

21. Yüzyıl Sosyalizm sadece Perincek ile sınırlandırılmamalı. Leninizmi inkara dayanan bir sosyalizm arayışı da 21. yüzyılın sosyalizmi olarak adlandırılıyor. Ne olduğu belli olmamakla birlikte demokrasi mücadelesi ile somutlanmaya çalışılan bu arayışın Perincek tahlilinden daha ileri olduğu söylenemez. Bu arayış liberal etkilere açıktır, Leninizmi inkara dayanır ve Marksizmi de ekonomik soyutlamaya indirgemiştir. Buradan da bir şey çıkmayacağı belli. Sürekli Perincek karşıtlığı içinde olup bu tür sol liberal anlayışları gözlerden uzak tutmak tam sol liberal anlayışlara yol vermekten başka bir işe de yaramıyor. Sol liberalizm Perincek zihniyetinden çok daha fazla yaygın ve etkindir. İdeolojik mücadelede bu tarafa ağırlı vermek bana daha doğru bir siyasi tavır gibi geliyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 29.10.2015- 13:31


Perincek'in sol üzerindeki etkisi mi fazla, yoksa liberal ve sol liberallerin etkisi mi? Bana sorarsanız liberal ve sol liberallerin sol üzerindeki etkisinin yanına Perincek'in etkisi yaklaşamaz bile. Kürt sorununun gündeme yerleşmesiyle her konuya bu pencereden bakmak solun bir alışkanlığı haline geldiği için, bu konunun değerlendirilmesi ''kim Kürt hareketini destekliyor''a bağlandı. Kürt hareketi destekleniyorsa solcu değil, sola zarar veriyor, kim kürt hareketine destek veriyorsa ondan iyi solcu yok. Böyle olunca ideolojik bir analiz yapmak da çok zor oluyor. Perindek'e karşı çıkışın nedeni bu, Baskın Oran veya Ufuk Uras'ın alkışlanmasının nedeni de bu. Kürt hareketi gündemi belirlemede etkin olduğu için konuya bakış açısı böyle oluyor. Perincek kötü, solcu falan değil, Ufuk Uras iyi, hem solcu hem hümanist!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 10.01.2016- 01:20


Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

19. yüzyılda değiliz

Kuşkusuz 21. yüzyıl, 20. yüzyılın devamıdır; başka deyişle hâlâ "Emperyalizm, Milli Demokratik Devrimler ve Sosyalizme Açılma Çağı"ndayız.

Türkiye'de bugün sosyalizmi amaçlayan ÖDP ve TKP gibi partilerin en önemli sorunları Marx zamanında kalmış olmalarıdır. Teorileri, 19. yüzyıl Avrupası ülkelerindeki burjuvazi - proletarya çelişmesi ekseninde kurulmuştur. Oysa o pencere, dünyaya bakmıyor. Yalnız ve yalnız 19. yüzyıla bakıyor. Zamanın dışındadırlar, dolayısıyla dünyanın dışındadırlar.

20. yüzyılda devrim odağı, Asya'ya, Ezilen Dünya'ya kaydı. Yaşanan yüz yıllık pratik gösterdi ki, devrimler gelişmiş kapitalist ülkelerin içindeki sınıf çelişmesi zemininde gerçekleşmedi. Hayat, Lenin'in 20. yüzyıl başındaki "zayıf halka" teorisini doğruladı. Bütün devrimler, emperyalizm ile çevre ülkeleri arasındaki sınıf çelişmesinin ürünüydü. Sosyalizmin kuruluşuna ilişkin teoriyi de, Rusya dahil köylü ülkelerinin koşulları belirledi. Bugün dünyaya bakıyoruz, devrimci pratikler, gelişmiş kapitalist ülkelerde değil, Ezilen ve Gelişen Dünyada görülüyor.


http://www.yaziyaz.net/forum/showthr...756#post150756

Sn.Ayanoğlu'nun İşçi Partisi bölümüne astığı yazının başlığı ilgilendiren bölümünü buraya almakta ve tartışmakta yarar var. Aslında burada ileri sürülenler sol kesimde artık tartışılmıyor. Ama Perincek öyle yapıyor, böyle yapıyor sosyalizmi sonuçta Kemalizme indirgemeye çalışarak çoktan aşılmış bir burjuva demokratik devrimi önümüze getiriyor. Kaldı ki, burada da bir sorun var. Eğer kendimizi sosyalist olarak niteliyorsak ve devrimde de öncülük gibi bir iddiamız varsa neden sosyalist devrim değil de, BDD? Bunun ideolojik açıklaması nedir?

Perincek, Lenin'in emperyalizm döneminde devrimin geri kalmış ülkelere kaydığı saptamasını sıkça yineliyor. Marks dönemini örnek veriyor ama, Lenin'in Rus devrimini nedense es geçiyor. Lenin'in devrimi burjuva devrim miydi, sosyalist devrim mi?

Bir başka konu, sosyalistler için BDD bir devrim modelidir. Doğrudur yanlıştır ayrı konu. Ama bir sosyalist BDD'yi savunsa dahi işçi sınıfı ideolojisinden vazgeçebilir mi? İşçi sınıfı yerine millet-ulus kavramlarını ileri sürer mi?

Devrim Doğu Asya'ya kaymış? Türkiye Nepal mi; Doğu Asya ülkesi mi?

Ve daha neler neler!

****


Bir kere sosyalizm dediğimizde aklımıza gelmesi gereken işçi sınıfı ideolojisidir. Bunu belki yüz kere yazdık söyledik. Bilimsel sosyalizmden şu ya da bu şekilde söz eden bir kişinin öncelikle bilmesi gereken konu bu. İşçi sınıfı ideolojisinden, devrimlerden, toplumsal dönüşümden sözeden bir kişi sonal amacı sınıfsızlık değilse, özel mülkiyete karşı değilse, proleter diktatörlüğü ( işçi sınıfı devleti) savunmuyorsa sosyalist-komünist olmasının, kendini bu şekilde nitelendirmesinin hiç bir anlamı da yoktur.

Şimdi bu söylenenlerin önemi ve konuyla ilişkisi nedir? diye sorulabilir. Çok önemli, çünkü neyi neden konuştuğumuzun temeli buralarda yatıyor. Bu saptamalar benimsenmemişse, o tartışmada savunulur görünen sosyalizm kavramı bir aldatmacadan, sol gösterip sağ vurmaktan öteye geçmeyecektir ki, Perincek ve İP'in yaptığı da bu. Perincek ne yapsam, ne etsem de Kemalizm'e alan açsam diye düşünüyor. İçinden çıktığı sosyalist hareketin argümanlarıyla da Kemalizmi sol-sosyalist bir kurtuluş reçetesi olarak pazarlıyor. ( Perincek sol hareketin içinden gelmiştir, ama yakın tanıklar o hareketin içindeyken bile sosyalist değil, kemalist olduğunu söylüyorlar.) Perincek bu söylemi sosyalistlere yönelik yapamaz. Ciddiye alınmaz çünkü, zaten sosyalist solda da ciddiye alınmıyor.

Perincek "ÖDP ve TKP gibi partilerin en önemli sorunlarının Marks zamanında kalmış olmalarıdır" diyor. Tartışılacak bir yanı yok bunun. Dediğim gibi yazıyaz forumda ne yazık ki ideolojik konuları tartışamıyoruz. Perincek konuyla ilgili ilk cümlesinde niyetini hemen belli ediyor zaten. Sınıfsal mücadeleyi reddetmek. Ardından "vatan"diyor, Nepal diyor ve işi sulandırdıkça sulandırıyor ve konuyu yine Kemalizm'e bağlıyor. Perincek hala "zinde kuvvetler"den devrim beklentisi içinde!

Sınıfsal mücadele proletarya burjuvazi çelişmesi kendisine sosyalistim diyen herkesin temel ideolojik dayanağıdır. Perincek TKP ve ÖDP demiş ama, bugün çeşitli forumlarda kafasını gözünü yaracak kadar birbiriyle didişen kesimler için bile temel öncelik taşır, işçi sınıfı ideolojisi ve sınıfsal mücadele. İkinci konu, Perincek burjuvazi-proletarya çelişkisini 19 yüzyıla bağlıyor ve Marks-Engels ile sınırlıyor. Hadi diyelim ki, diyelim ki, Perincek çok önemli çözümlemelerde bulundu ve böyle bir sonuca vardı. Diyelim ki öyle. Peki o zaman adama sormazlar mı; Lenin'in Rus devrimini nereye oturtacağız? Lenin bu sınıfsal çelişkiyi reddedip burjuva devrimi mi yapmış? Tabii ki hayır! Perincek kendi kitlesine kendince döktürüyor! Tam tersine 1917 Şubat devrimi gerçekleştiğinde ki burjuva devrimidir ve ikili iktidarın önünü açmıştır, aradan çok değil üç ay sonra "bütün iktidar sovyetlere" diyerek işçi sınıfının iktidarına yönelmiştir.

Akla şu soru geliyor; Perincek 19 yüzyıl sosyalizmini biraz daha genişleterek lenin'i de kapsayacak bir şekilde ele alamaz mıydı? Hayır yapamazdı! Çünkü 21.yüzyılda devrimin yörüngesinin doğu asya'ya kaydığını söylerken ve "zayıf halka"dan söz ederken Lenin'in emperyalizm öngörülerinden sözediyor aslında. Perincek biraz ordan, biraz burdan yaparak, bir şeyleri birbirine ekleyerek ve Doğu Asya'yı, Nepal'i ikide bir öne çıkartarak kafaları karıştırıyor, kafaları zaten karışmaya müsait olanlara da sonuçta kapitalizmin yukardan aşağıya inşaası olan Kemalizm'i dayatıyor. İp ve Perincek'in söylediği söyleyeceği sadece bu; ve bunun tercümesi de "Ordu göreve!"

12 Mart, 12 eylül faşizmlerini sanki uzaydan gelen ordu gerçekleştirdi!




Lenin devrimlerin batıdan doğuya kaydığını söyledi de, sosyalistlerin sosyalist devrim yerine burjuva devrimlerinin arkasına takılın demedi. Koşullar burjuva devrimini gerektiriyorsa, Türkiye'de olduğu gibi, burada bir destekten söz edilebilir. Emperyalizme karşı savaş vardır, sosyalist devrimin koşulları yoktur, bu durumda emperyalizme karşı burjuva devrimi desteklenir. Bu destek verilirken bile sosyalistler sosyalist ideolojinin ilkelerinden vazgeçmezler ve her koşulda sosyalizmi savunurlar. Perincek ideolojisinde bu yok. O hala tamamlanmamış burjuva devrimini tamamlamayı savunuyor. Burjuva devriminin tamamlanmaya çalışılması kapitalizmin iyileştirilmesinden başka bir şey değil. Burjuvazi bile gerici bir yapılanmaya boyun eğmişken Perincek'in kendisini burjuva düzenine adaması ve sürekli olarak ''milli özne'' arayışında bulunması komik kaçıyor. Zaten şimdi de milli olarak AKP'yi bulmuş olması da anlamlı.





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 06.08.2018- 00:34


21. yüzyıl sosyalizmi - Metin Çulhaoğlu

21. yüzyıldaki mümkün ve muhtemel sosyalist kuruluş girişimleri üzerine bir köşe yazısının sınırlarını çok aşan kitaplar yazılması gerekir.   Hayal gücü zorlanırsa, mümkündür de…

O zaman burada neden böyle bir işe kalkışıyoruz ki?

Nedeni, konuya ilişkin kimi ön netleşmelerin köşe yazısı sınırları içinde kalarak da mümkün görünmesi...

Başlarken, öncelikle iki alanda netleşme öneriyoruz.

Birincisi: Günümüz kapitalizminin derin ve süreklileşen krizlerin ötesinde bir anda topyekûn çöküş yaşayacağı, bu çöküşün ardından bir tür sosyalizmin kendini her kesime kabul ettireceği şeklindeki tezler, solcu çevrelerden geliyor olsa bile reddedilmelidir. Kapitalizmin, “benden bu kadar” deyip tarihteki yerini sosyalizme bırakacağını öngören katastrofik çöküş beklentilerinin karşılığı yoktur.

İkincisi:   Çok güzel, üstelik “enternasyonalist” görünseler bile kimi kurgularla gerçekte olabilecekler arasındaki açıyı unutmamak gerekir. Bunu unutmazsak, 21. yüzyıl sosyalizmine yönelik ilk kopuşların ve denemelerin ancak ulus devlet ölçeğinde gerçekleşebileceğini de kabul ederiz. Bakın, “komünizmden” değil sosyalizmden, üstelik ona yönelik ilk kopuş ve denemelerden söz ediyoruz. Ayrıca, eğer bir “özne” de söz konusuysa, öznenin bu tür bir kopuşu eylem boyutu da içinde olmak üzere ulus devlet ölçeğinin ötesinde kurgulaması mümkün değildir.  

“Ulus devlet” derken herhangi bir etnisiteye, millete, milliyete vb. değil bir ülkenin tanımlanmış coğrafi sınırlarına işaret ettiğimiz açık olsa gerek.

***

21. yüzyıl sosyalizmi ulus devlet ölçeğinde düşünüldüğünde biri güncel, diğeri ise geçmişten gelen iki “sorunsalla” boğuşmak kaçınılmazdır. Güncel olan, kapitalizmin salt üretim tarzıyla değil devleti, ideolojisi, kültürü, medyası, insan ilişkileri vb. ile bugün geldiği noktadır. Başka bir deyişle, sosyalist kopuş ve girişimin neyi devralmış olacağıdır. Geçmişle ilgili olan ikincisi ise, önceki sosyalist kuruluş deneyleri ve bunlardan çıkarılabilecek derslerdir.      

İşte size üzerine ciltlerle kitap yazılabilecek iki “sorunsal”!    

Ancak burada, bu iki “sorunsalın” orasını burasını irdelemek yerine, her ikisine de içkin kimi yanıltıcı çıkarım olasılıklarına değinmekle yetineceğiz. Yanlış anlaşılmasın: Her ikisinde de önümüzü görmemizi sağlayacak, bir bakıma “işimizi kolaylaştıracak” pek çok olumlu yan bulmak da mümkündür; bunlar ayrı, biz diğer tarafa bakmaya çalışacağız.

***
Kapitalizmin bugün geldiği noktada “el koyma” müdahalesinin daha da kolaylaştığını söyleyebiliriz. “Daha da” derken yüz yıl öncesine göre demek istiyoruz. Yüz yıl önce bile, “üretimin en önemi kollarını denetimi altına alan finans kapitale” el konulabilecek olması büyük bir kolaylık sayılıyordu   (Hilferding’den aktaran Paul Mason, Kapitalizm Sonrası, Çeviren: Şükrü Alpagut, Yordam Kitap 2015, s. 102).

O zaman birincisi: İşin “bu yanı” günümüzde ne kadar kolaylaşmış olursa olsun belirleyici sayılmamalıdır ve kapitalizmin eğitimiyle, kültürüyle, medyasıyla, iletişim biçimleri ve insan ilişkileriyle sosyalizme eskisine göre çok daha sorunlu bir toplum bırakacağı unutulmamalıdır. Marx’a dönersek, kapitalizm sosyalizme “doğum lekeleri de olan” bebek yerine baştan aşağı lekeli bir bebek bırakacaktır.  

Finans kapitale el koyabilirsiniz, ama aynı işlemi “insan malzemesi” söz konusu olduğunda yapamazsınız.    

***

Geçmişle ilgili ikincisi: Özellikle Sovyet deneyi söz konusu olduğunda karşımıza çıkan merkeziyetçilik, merkezi planlama ve devlet mülkiyeti gibi kategorilerin, bu deney çöktü diye ve 21. yüzyılın “yeni” sosyalizmi adına reddedilmesi büyük bir yanlış olacaktır.

Merkeziyetçilik ve merkezi planlama, esas olarak, en gelişmiş kapitalizmin bile bölgeler ve sektörler bazında eşitsiz gelişimle malul olması gerçeğinden kaynaklanan gerekliliklerdir. Kapitalizmi aşan her deney bu alanda genel bir “düzleyiciye” ihtiyaç duyacaktır. Sonra, özellikle geçiş döneminin ilk evrelerinde “kamusal mülkiyetin” devlet mülkiyeti dışındaki biçimlerinin başat olabileceği düşüncesi, eğer gerçekten sosyalizme geçmek isteniyorsa, tamamen temelsizdir.  

21. yüzyıl sosyalizmi, merkeziyetçiliği ve başat olarak devlet mülkiyetini dayatan zorunluluklarla, “yerellik”, “yerindenlik” ve   “özerklik” formları arasında özel bir bileşim tutturmak zorundadır. Tamam, aşırı merkeziyetçiliğin olası olumsuz sonuçları görülsün ve gereği yapılsın, ama bunun alternatifinin “herkesin yerellerde kafasına göre takılması” olduğu düşünülüyorsa, anlamı sadece “kapitalizme dönüş yerellerden başlasın” demektir.

https://ilerihaber.org/yazar/21-yuzyil-sosyalizmi-88185.html




Bu ileti en son melnur tarafından 08.10.2020- 21:45 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.09.2018- 04:05


21.yüzyıl sosyalizmi ( bana göre) konuşulduğundan çok daha fazla yaygınlaşmış bir kavramdır. Bu bağlamda tekrar Doğu Perincek'in sosyalizm yorumuna dönülecek olursa devrimin batıdan doğuya kaydığı gerçeğinin dillendirilmiş olması Perincek'in öteden beri yaptığı yorumun doğru olduğu anlamına gelmez. Evet, Lenin, Rus devrimiyle birlikte özellikle Çin, İran ve Türkiye'yi de sayarak devrimin batıdan doğuya kaydığını söylemiştir. Perincek ezen ezilen ülkeler ayrımını da yapmış ve doğuya kayan devrim gerçeğini bu olguya dayandırarak kavramlaştırmıştır. Ama Perincek'in burada atladığı konu, Türkiye'nin   artık bir doğu ülkesi olmadığı gerçeğidir ve buradaki doğu kavramının anlattı şey ülkenin kapitalizm yolunda yol alıp almadığı, feodalizmin asgari koşullarda aşılıp aşılmadığı ve temel sınıfların ortaya çıkıp çıkmadığı konusudur. Böyle değerlendirildiğinde Türkiye bir doğu ülkesi değildir. Bu ülkede kapitalizm bir hayli yol almış ve temel uzlaşmaz sınıflar artık ortaya çıkmıştır. 1923 burjuva devriminin yani Kemalist devrimin hala güncelliğini ve önceliğini koruduğu iddiaları bu yüzden gerçeği yansıtmamaktadır.

( Perincek'in   haklı veya haksız sürekli eleştirilmesi, ajanlığa kadar varan politika dışı hakaret ve hatta küfürlerle karşılanmasının nedeni Kemalizm veya MDD olarak tanımlanabilecek bir devrim anlayışını savunuyor oluşu değildir. Perincek'in bu kadar eleştirilmesinin, hakaret ve küfürlerle karşılanmasının nedeni özellikle Kürt sorunu bağlamında solun   bir kesiminde görülen kuyrukçu anlayışın dışında olmasıdır. NOKTA! Nedeni budur. Tıpkı CHP gibi, tıpkı TKP gibi ve tıpkı ÖDP ve Halk Cephesi gibi. Başka nedeni de yoktur. Perincek'in öne çıkmasının nedeni, diğer biat etmeyen siyasetlerden farkı hem genel ve hem de güncel siyasetdeki farklılığı ve deyim yerindeyse zik zakları ve yanlışlıklarıdır. Biat etmeyen, kuyrukçu bir tavır göstermeyen Perincek açık seçik ve diğer siyasetlerden daha fazla eleştirilmekte ve hakaretlere uğramaktadır çünkü eleştirilecek çok fazla malzeme de vermektedir.)

Konuya döndüğümüzde 21. yüzyıl sosyalizm konusunun yaygınlığı özellikle reel sosyalizmin de çözülüşüyle birlikte kerameti kendinden menkul bir sol anlayışın ortaya çıkışıyla da ilintilidir.   Bu anlayış ( tıpkı ne olduğu belli olmayan) Gökçe Fırat'da olduğu gibi, Marksist sosyalizm veya bilimsel sosyalizm dediğimiz olgunun tarih önünde yanlışlandığı tezini işleyerek ( ama Gökçe Fırat gibi somut olmadan) bilimsel sosyalizmin temel doğrularının reddi üzerinde ütopik ve sözde bir kurtuluş reçetesi hayaliyle oyalanmakta ve zihinlerin karartılma çabasına katkı yapmanın ötesinde bir duruma yol açmaktan öte bir şey yapmamaktadır. Bir başka deyişle bu kararmış zihinli kesimin dilinde gereksiz, anlamsız ve tutarsız bir söz yığını olmaktan öte bir anlamı bulunmamaktadır, 21. yüzyıl sosyalizmi kavramının...

21.yüzyıl sosyalizmi kavramı yine reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte farklı şekillerde de gündeme oturmuş bir kavramdır. Açık seçik olmasa da ve hatta bilimsel sosyalizmin temel çıktılarını da sözde sahiplenerek özellikle hem Kürt sorunu bağlamında ve hem de liberal basıncın etkisiyle siyasal devrim perspektifinin yoksunluğuyla ortaya çıkan bir siyaset anlayışı ile de   ilişkilendirilebilir. Şöyle ki, bilimsel sosyalizmin tarih önünde her gerilediği koşullarda Troçkist ve anarşist eğilimlerin teorik ve de pratik bağlamda saldırılarını yükseltmesi bir yandan hem kuyrukçu anlayışların   ortaya çıkıp gelişmesine   ve hem de liberal yaklaşımların bir kama gibi solun içine sızmasına yol açmaktadır. 21. yüzyıl sosyalizmi bu kesimler için bu kavramı sahiplenseler de, sahiplenmeseler de hem bir teorik ve hem de pratik bir sapmadır.

Yeniden Perincek'e dönecek olursak, bilimsel sosyalizmin farklı bir yorumunda bulunuyor olması ve siyasal devrimin sosyalist değil, MDD türü bir demokratik devrim olması gerektiğini öne çıkarması nasıl ki, yanlış bir değerlendirme olarak yorumlanmalıysa, bir   konuyu açıklığı kavuşturmak da yararlı olacaktır. Teorik bağlamda ve özellikle pratikte ve güncel siyasetteki yanlışlıkları bir yana Perincek ulusalcılığının bir devrim tezi vardır. Doğru veya yanlış, ayrı bir konu. (Bana göre yanlış...) Ama sonuçta Perincek siyasetinin bir devrim anlayışının olduğu gerçeği yadsınamaz. Peki bu sağlı sollu liberallerin ve kendilerini keskin enternasyonalist göstermekten başka bir özellikleri olmayan sanalın kuyrukçu tiplerinin bir devrim tezi var mıdır? Ve eğer böyle bir devrim tezi olsaydı ve bu konularda bir samimiyet taşısalardı, hemen her seçimde ''haydi oylar HDP'ye'' demek zorunda kalırlar mıydı?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 11.10.2018- 00:33


''...“enternasyonalist” görünseler bile kimi kurgularla gerçekte olabilecekler arasındaki açıyı unutmamak gerekir. Bunu unutmazsak, 21. yüzyıl sosyalizmine yönelik ilk kopuşların ve denemelerin ancak ulus devlet ölçeğinde gerçekleşebileceğini de kabul ederiz. Bakın, “komünizmden” değil sosyalizmden, üstelik ona yönelik ilk kopuş ve denemelerden söz ediyoruz. Ayrıca, eğer bir “özne” de söz konusuysa, öznenin bu tür bir kopuşu eylem boyutu da içinde olmak üzere ulus devlet ölçeğinin ötesinde kurgulaması mümkün değildir.''

M.Çulhaoğlu'nun söylediği çok basit aslında ve anlaşılmayacak hiçbir şey de yok. Sadece ''21. Yüzyıl Sosyalizmi'' başlığı altında değil, ''enternasyonalizm'' veya ''enternasyonalist komünizm'' başlıkları altında da bilimsel sosyalizmin çarpıtılmasına çalışılmaktadır. İnsanlığın kurtuluşunun yolu enternasyonal komünist toplumdan geçiyor olması, ulus devlet ölçeğinde sosyalizm mücadelesinin önemini hiçbir şekilde azaltmaz. 21.yüzyıl sosyalizmi veya enternasyonalizm adı altında ulusal ölçekteki sosyalizm mücadelesini ötelemek veya ulusalcılık adı altında yok saymak gerçekte   hem Marksizm'in siyasi programını reddetmek ve hem de bu yolla Kürt hareketine kuyrukçuluğun   zeminini örmek anlamına gelir.

Yıllarca böyle yaptılar, böyle davrandılar.

TKP, ÖDP, H.Cephesi ve hatta Perincek, CHP vb. düşmanlığı hep bu yaklaşımın bir sonucuydu.

Hep söylüyorduk, yıllarca kuyrukçuluk yapmanın sonucu teorinin anlaşılamaz hale gelmesine yol açar diye. Olan buydu ve şimdilerde kıvırdıkça kıvırıyorlar. Sınıfsız toplum ulusal ölçekte ortaya çıkmazmış da, komünizm ulusal ölçekte olmazmış da!

Sanki ulusal ölçekte sosyalizm mücadelesinin önceliği ve zorunluluğu enternasyonal düzeyde kurtuluşun yok sayılması anlamına geliyor!

Ve sanki ulusal sınırlar içinde insanlığın kurtulacağını savunanlar varmış gibi!





Bu ileti en son melnur tarafından 12.10.2018- 20:31 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 19.10.2019- 06:19


21. yüzyıl sosyalizmi - Metin Çulhaoğlu


Eski bir tespiti tekrar edelim ve dünya solunun 1989-91 dönemecinden bu yana 30 yıldır süren özel bir dönemden geçtiğini hatırlatarak başlayalım. “Sol” terimi çeşitli kesimleri kapsamaktadır: Komünistler, zamanında “Sovyetik olmayan” devrimci Marksistler, sosyalistler, demokratik solcular ve sosyal demokratlar…

Son 30 yıllık dönemin kendi içinde iki evreye ayrılabileceği görülüyor. Solun düşünce dünyası açısından bakıldığında, 1989’dan yeni yüzyılın ilk 10 yılına uzanan evreyle halen sürmekte olan yeni evre belirli bir noktada farklı özellikler sergiliyor.

Soldaki öznelerin ilk 20 yılın akıl dağınıklığını henüz yeni yeni aştıkları görülüyor. Dağınıklığı aşma evresinde olduklarının anlamlı bir göstergesi şu: 1989’u izleyen 20 yılda bu özneler kendilerini ağırlıklı olarak yaşanmış sosyalizm deneyimlerinin olumsuzluklarına göndermede bulunarak tanımlarlardı: “Onlar öyle yaptı, şurada şöyle oldu, ama biz …”

Son dönemde ise geçmiş sosyalizm deneyimlerine göndermeler azaldı. Onun yerini, yaşanan kapitalizmin eşitsizliklerine, adaletsizliklerine, toplumun geniş kesimlerini gözden çıkaran gaddarlığına yapılan vurgular aldı.

Bizce olumlu bir gelişmedir.

***

“Sovyetik olmayan” solun 1989-91 dönemecindeki beklentilerine burada, Türkiye’de bizzat tanık olmuştuk. Başkaları da başka yerlerde tanıklık etmiş olacaklar ki o solun önemli isimlerinden biri, Tarık Ali, yıllar sonra şu tespiti yapıyor:

“1990’larda, burada olsun ABD’de ve Avrupa’nın başka yerlerinde olsun solun başına gelen, komünizmin çöküşünün, tüm dünyada, Sovyetler Birliği’ne özel bir sempatisi olmasa bile onun varlığından hoşnut olan milyonlarca insan üzerindeki etkisini küçümsemesiyle ilgilidir. Sovyetler Birliği’nin varlığı ABD’ye karşı bir savunma duvarıydı. Güney Amerika’da, Asya’nın büyük bölümünde, Afrika’da ve hatta Avrupa’da daha akıllı insanlar bu sistemin toptan çöküşünün, Sovyetler Birliği’ni sevsin sevmesin sol açısından büyük bir yenilgi olduğunu kavrayabildi. Uç soldan kimileri, ‘Tamam… Şimdi bizim sıramız geldi!’ diye düşünürken, yaşamları boyunca onsuz kendilerinin de var olamayacağı dev bir komünist harekette dipnotlar olmaktan pek az öteye geçebildiklerini unuttular.” (David Elgar’ın Tarık Ali’yle yaptığı görüşme, London Review of Books, Mayıs 2018).

Tarık Ali, “far left” tabirini kullanıyor; “aşırı sol” yanlış anlaşılacağı için biz çevirirken “uç sol” dedik. Bununla birlikte, kastedilenin “Sovyetik olmayan” Marksistler ve devrimciler olduğu açık.

Tarık Ali’nin solun bir kesimi için yaptığı tespitin (onsuz olamayacakları dev bir harekette dipnotlar olmaktan öteye geçememe) incitici olduğunun farkındayız. Amacımız, kesinlikle burayı kaşımak değil. Zaten, “Sovyetik solun” ne yaptıysa doğru yaptığı, “haklı çıktığının bugün kanıtlandığı” gibi bir düşüncemiz de yok.

Söylemek istediğimiz şu: Bugün sosyalist fikir ve önerilerin muhatabı sayılan insanlar, sosyalizmin nasıl olmayacağını, geçmişteki hangi deneye benzemeyeceğini değil, nasıl olacağını ve neye benzeyeceğini merak ediyor.   Böyleyse, sosyalizmin “Sovyetik” eski tüfekleri olumlu geçmiş referanslarını asgari düzeyde tutarken, Sovyetik olmayanlar da sosyalist sistemin varlığının ve yokluğunun “dert” ve “yara” kategorilerinden hangisine sokulacağını artık daha az düşünmeliler.

Her iki kesim de ağırlıklı olarak geleceğe bakmalı.
21. yüzyıl sosyalizmi bunu gerektirdiği için…

***

Buradan Türkiye’ye gelirsek…

Öteden beri kabul ediyor ve tekrarlıyoruz: Türkiye’de sol yükseliş, sınıf hareketine, geniş kesimlerin katıldığı hareketlenmelere, yaşanan süreçlerin, bugünkü mücadelenin içinde belirli bir ağırlık kazanılmasına bağlıdır, tamam…

Ancak, bu sürece sol düşünce alanında belirli bir canlanmanın, gerçek bir tartışma ortamının, yeni fikirler üretilmesinin de eşlik etmesi, süreci bu yönden desteklemesi gerekir ki bunun olduğu söylenemez.
Bizce ciddi bir eksiklik sayılmalıdır.

Birlik, cephe, platform, vb. bunlar ayrı şeylerdir; eksikliğine işaret ettiğimiz canlı tartışma ortamının önkoşulu sayılamaz. Sonra, kastettiğimiz, bugünkü rejimin nasıl aşılabileceğine ilişkin yolların ötesinde, geçiş sürecinde “ikili iktidar” modeline, merkeziyetçilik-yerinden yönetim ikiliğine, “devrimci cumhuriyetin” süreçte belirli bir yeri olup olamayacağına ve benzer başlıklara ilişkin tartışmalardır.

1960-1980 dönemine “nasıl bir sosyalizm” motifi damgasını pek az vurabilmişti.

1989-2009 dönemine ise fazlasıyla vurdu; ama hep geçmişe referanslarla, “Bakın bizde öyle olmayacak” kayıtlarıyla vurdu ve solu ileri denebilecek herhangi bir yere taşımadı…

Şimdi başka bir yolu deneyelim; geçmişe referansları, bilmem kaç on yıl öncesinin politik kamplaşmalarını bir yana bırakarak “Türkiye için sosyalizmi” tartışalım.

Türkiye için 21. yüzyıl sosyalizmini…

https://ilerihaber.org/yazar/21-yuzyil-sosyalizmi-105058.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.12.2019- 12:36


21. yüzyıl sosyalizmi sona ererken… - Aydemir Güler

“21. yüzyıl sosyalizmi” terimi bir süre öncesine kadar bayağı yaygınken, sanırım birkaç yıldır ağır ve telafisi mümkün olmayan bir erozyon geçiriyor.

Bir yüzyılın yerini yenisine bırakmakta olduğu veya henüz bıraktığı zamanlardı. Öyküsü, birkaç yüzyıl falan değil, mitolojik zamanlara uzanan Newroz’un kutlandığı alanlarda bile “milenyum” lafından geçilmiyordu. Dünya öyle çok değişmişti ki, düne kadar yapılan her şey yanlıştı ve geçmişten kopmak en büyük meziyetti. Önyargılar bırakılmalı, yeni ufuklara açılmalıydı. Avrupa Birliği var ya; bir başka Avrupa, örneğin emeğin Avrupa’sı diye bir şey olabilirdi pekâlâ. Hayatı karşıtlıklar üzerinden anlamakta neden ısrar ediyorduk ki! Emperyalizm değişen dünyayı açıklamaya yetmiyordu işte. Zaten bu düşmanlaştırma yaklaşımı solu hep at gözlüklerine mahkûm etmişti…

1980’lerin ikinci yarısında benzer bir yenilenme fırtınasını yaşamış olanlar Sovyetler’in dağılmasına paralel değişimlerin foyasının çabucak döküldüğünü de hatırlayacaklardır. Eski ve kötü sosyalizm gidiyor ve yeni, gerçek, iyi sosyalizmin gelmesinin koşulları oluşuyordu güya. Foyası döküldü ve “beğenilmeyenin”, “20. yüzyıl sosyalizminin” çöküntüsü emeğin bütün tarihsel kazanımlarının ölü toprağına dönüştü. Birinci “21. yüzyıl sosyalizminin” propaganda edilmesi artık mümkün olmaktan çıkmıştı. Özgürlükçüler (!) o kadar özgürlükçüydü ki, Rusya’da komünistlerin direndiği parlamento binasını topa tuttular. O kadar adildiler ki, Romanya’da devlet başkanı ve eşini katlettiler. O kadar demokrattılar ki, Demokratik Almanya’nın devlet başkanı, siyasal tutumu nedeniyle hapse atıldı. Ortak Avrupa Evi denen coğrafya sendikaların tasfiyesine, sosyal hakların budanmasına sahne oluyordu. Dünya hiç de iyiye gitmiyor, kan gövdeyi götürüyordu.

Bugün telafisi mümkün olmayan bir erozyon geçiren, “ikinci jenerasyon” 21. yüzyıl sosyalizmidir… İlki Sovyetler Birliği merkezli “reel sosyalizmin” yıkılma sürecine yaslanan ve Doğu Avrupa’da boy atan bir denemeydi; orada tükendi. İkincisi en çok Latin Amerika’da yükseldi ve belli ki, yine orada tükeniyor. İlk sefer yıkımdan, yani negatif bir gelişimden feyz almıştı. İkincisi yeni kurulan halkçı rejimlerin, yani pozitif bir gelişimin üstüne yükseldi. Ancak 21. yüzyıl sosyalizminin teorisini, ideolojisini, duygusunu kurgulayan yeni-solcu düşünür ve siyasetçiler hiçbir zaman kendilerini geleceğe adayamadılar. Hep geçmişten kurtulmaya konsantre oldular! Bu motivasyon onları kuruttu, enerjilerini rüzgâra savurdu. Söz konusu akım sanki 21. yüzyıl kapitalizminin değil, 20. yüzyıl sosyalizminin alternatifi, düşmanıydı! Sokakta 21. yüzyıl kapitalizmi ve emperyalizmiyle savaşmak durumundaydılar. Teorilerini ise 20. yüzyıl sosyalizminden farklılaşmaya endekslediler!

Bolivya darbesinin ardından Granma’da yayınlanan bir yazıyı bizim soL portal haberleştirdi. Yazar Borón da aynı şeyi mi kastediyor, bilmiyorum. Ama söyledikleri şunları çağrıştırıyordu: “21. yüzyıl sosyalizmi” eski burjuva devlet mekanizmasını yıkmadı. Burjuvaziyi mülksüzleştirmedi. Kanına susamış emperyalizmi yok etmek için ayağa kalkmadı. Merkezi planlamaya yönelmedi. İnsanın insanı sömürmesine son vermeyi önüne koymadı… Oysa 20. yüzyıl sosyalizmine göre üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmeliydi. Emek sömürüsü suç sayılmalı ve siyasette yasakçılık, basında sansürcülük suçlamalarına prim verilmemeliydi. Yeni iktidar organları yaratılmalıydı. Halk silahlandırılmalıydı. Daha demokratik, daha özgürlükçü, daha uzlaşmacı olmak kulağa hoş geliyordu. Ama bunlar, en iyi olasılıkla karşı-devrimin kuluçkaya yatması demekti.

Dünyamızın son 35 yıllık tarihi özel mülkiyetle kamu mülkiyetinin, sermayeyle işçi sınıfının, temsili demokrasiyle halkın haklarının, piyasayla planın, düzeni korumakla insanileştirmenin beyhude harmanlanmasının tarihidir. Sonuç hüsrandır.

Kapitalizmin yasalarını Marx’tan daha iyi analiz eden ve burjuvazinin egemenliğini yıkmak için Lenin’den daha sıkı yollar geliştiren çıkmadı. Devrimi ve sosyalizmi geçmiş yüzyıllara adresleme saçmalığına son verme gereğine geri döndük. Yani bildiğiniz devrim, bildiğiniz sosyalizm. Hep daha iyisinin yapılabileceğini bildiğimiz, hep zamana ve mekâna göre uyarlanması, yeniden üretilmesi gereken devrim ve sosyalizm. Geçmişin bütün değerlerini ve bu arada Latin Amerika’nın halkçı akımlarını kendi parçası olarak hisseden, geçmişe küfür ve inkâr yerine, geleceğe tutkuyla bakan devrimci geleneğimizin canlanması. Bir yenilgiler silsilesinin sonunda ihtiyacımız budur.

***
Geçen hafta bir “20. yüzyıl sosyalistini”, Teslim Töre’yi uğurladık. “Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar, Her Şey Emeğin Olacak” sloganı Töre’nin liderliğindeki siyasi hareket tarafından geliştirilmiş olmanın ötesinde, bizzat onun aklından çıkmaymış meğer. Bilmiyordum, cenazede öğrendik...

Bir tarafta 21. yüzyıl sosyalizmi, çürüyen ve yıkılmamak için direnen emperyalist-kapitalist barbarlık altında tükenirken, biz o güzel sloganı aldık ve Töre’nin, Boran’ın, Kıvılcımlı’nın, Nâzım’ın, Bilen’in, Denizlerin yapabildiklerinden çok daha iyisini yapmak üzere yola devam ediyoruz.

https://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/21-yuzyil-sosyalizmi-sona-ererken-275526



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Erkan Baş: Önümüzdeki yüzyılda karanlığın yaşanmamasının güvencesi TİP'in güçlenmesidir... melnur 6 495 14.05.2023- 04:08
Konu Klasör Cumhuriyetin ilk yüzyılı: Cumhuriyetin kuruluş yılları... melnur 0 172 27.10.2023- 04:00
Konu Klasör 21. Yüzyıl Sosyalizmi solcu 26 17221 28.12.2014- 23:08
Konu Klasör Sosyalizmi Anlatmak ilkay 1 6175 28.11.2013- 20:59
Konu Klasör 'Hayır' sosyalizmi hedeflemeli melnur 0 2936 20.03.2017- 18:01
Etiketler   21.Yüzyıl,   Sosyalizmi
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS