SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
Sosyalist devrim           (gösterim sayısı: 11.576)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 12.08.2013- 16:35



Bilimsel sosyalizmde devrim konusu iki boyuttan oluşan bir süreçtir. Bunlardan biri siyasal devrim, diğeri de toplumsal devrim.

Siyasal devrim siyasi iktidarın ele geçirilmesiyle gerçekleşen ve iktidarın sınıfsal niteliğini değiştiren sürecin adıdır. Toplumsal devrim ise siyasal iktidarın ele geçirilmesiyle başlayan ve üretim-mülkiyet ilişkilerinden başlayarak tüm toplumsal ilişki biçimlerinin değiştirilmesini amaçlayan-içeren sürecin adıdır.

Sosyalist devrim bu iki sürecin birbirini bütünlemesiyle oluşur. Siyasal devrim toplumsal devrimin başlangıç noktasıdır. Siyasal devrim gerçekleştirilmeden, burjuvazi iktidardan alaşağı edi,lmeden herhangi bir toplumsal devrimden sözetmek mümkün değildir. Siyasal devrimden sonra başlayacak olan toplumsal devrim süreci, proletaryanın kendisi dahil bütün sınıfları ortadan kaldırmasıyla birlikte sona erer.

Sonrasındaki sürecin adı da Marks'ın deyimiyle komünizm de dediğimiz "sahici insan toplumu"dur.

***

Özellikle 2.enternasyonal'den sonra ortaya çıkan sosyalizme barışçıl geçiş ve ayrıca, determinist etkenler sonucu kapitalizmim sosyalizme evrileceği düşünceleri Marks'ta yoktur. Marks diyalektik materyalizmin tarihsel yorumuyla toplumların nasıl değişip dönüştüğünü bilimsel bir yöntemle ortaya çıkaran kişidir. Böyle bir yoruma yol açabilecek hiç bir düşünce bu yüzden Marks'ta bulunmaz. Ama şu var: Marks ve Engels doğal olarak, kendi dönemlerinin pratik somutluğunu görüyorlar ve onu bir veri alarak çözümlemede bulunuyorlardı. Karşılarındaki somut gerçeklik de, Avrupa'nın adeta kaynıyor oluşu, proletaryanın kendiliğnden hareketliliğiydi. Bu somut gerçeklik Marks ve Engels'e kapitalizm geliştikçe proletaryanın sınıfsal mücadelesinin aynı şekilde devam edeceği ve bu mücadelenin proletaryaya devrimci bir siyasal bilinç kazandıracağı yönündeydi. Bir daha söylersek, bulundukları koşulların somut gerçekliğinin onlara yüklediği algı buydu ve eğer bir determinist özellik aranıyorsa, o nitelik burada yatıyor.

Şu söylenebilir; kapitalizmin sosyalizme dönüşmesi işçi sınıfının bilinçli müdahalesi ile olacaktır; bu doğru, ama işçi sınıfının kapitalizmi sosyalizme dönüştürecek bir siyasal bilinci kapitalizm koşullarında kendiliğinden oluşturabilmesi mümkün değildir.

Lenin'i Marksizmi bütünleyen müdahalesi de tam bu noktada olur. Öncü parti ve siyasal bilinç... Lenin Kautsky'den aldığı kitlelere siyasal bilinç ( sınıf bilinci)nin dışardan verilmesi düşüncesini öncü parti kuramıyla birlikte geliştirmiş, somutlaştırmış ve sonuçta Marks'ta bulunan bir boşluğu tamamlamıştır.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 12.08.2013- 16:43


Marks'ta devrim kuramı:

Marks'ta gelişkin bir devrim kuramı bulunduğunu söylemek çok doğru değildir. Ancak bu durumun nesnel dayanakları olduğunu söyleyebilmek de mümkün. Öncelikle marksimin kurucularının önünde burjuva devrimleri vardır ve bu devrimlerden proletaryanın devriminin tüm koşullarını çıkarabilmek mümkün değildir. Bir başka konu ise, bilimsel sosyalizmin yeni yeni kurulduğu dönemde proletaryanın gelişmişlik düzeyi daha üst düzeyde formülasyonlara olanak tanıyacak kadar ileri değildir.

Marksist ustalara göre proletaryanın devrimci bir özne haline gelebilmesi için sınıf olduğunun bilincine varabilmesi nerdeyse bir ön koşuldur. Buna göre kendinde bir sınıf olan proletaryanın kendisi için bir sınıf olabilmesi mücadele içinde olabilmesine bağlıdır. Kapitalizmin gelişimiyle birlikte sistem içinde sınıfsal ayrışma ve mülksüzleşme artacak, ara katmanlar proletaryaya yakınlaşacak ve proletarya içi eşitsizlikler de azalacaktır. Bu dönemde devrim iradi/keyfi zorlamalara bağlı olmaktan çıkarılmış, sınıf mücadelesinin altı çizilmiş ve sınıfları ortadan kaldıracak sürecin proletarya olduğunun altı çizilmiştir. Bir başka vurgu burjuva devrimine verilen önem konusundadır. Burjuva devrimleri yol aldıkça proletaryanın hem sınıfsal mücadelesinin artacağı ve hem de proletaryanın kendisi için bir sınıf olduğunun bilincine varması konusu, marks ve engels'te birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.

Bugünden bakıldığında bu yaklaşımdaki modelde önemli eksiklikler ve hatta "yanlışlık"lar olduğu söylenebilir. Bu durum daha önce de söylenildiği gibi, dönemin nesnel koşullarından kaynaklanmaktadır Buna göre şöyle bir değerlendirme de yapılabilir:

Kapitalizm geliştikçe çelişkilerin sadeleşeceği ve proletaryanın kendisi için sınıf olma bilincine varacağı yolundaki güvenleri, süreç içinde farklı nesnel koşulların ortaya çıkışıyla birlikte farklılaşmıştır. Sınıf içi çelişkiler sadeleşmemiş, tam tersine artmış ve karmaşık bir özellik kazanmıştır. Bu koşullar içinde proletaryanın kendisi için sınıf olma özelliğine kavuşabilmesi mümkün görünmemektedir. Marksist ustalar devrimin oluşum sürecinde nesnel koşullara fazlasıyla vurgu yaparlarken öznel koşullar üzerinde fazla durmamışlardır. Kuşkusuz bu durumun var olan süreçle ilgilidir. Proletaryanın Avrupa'da hayaletin dolaştığı dönemdeki eylemliliği böyle bir sorunun marksist ustaların önüne gelmesini de engelleyici bir rol oynamıştır.

Devrimin Avrupa'nın gelişmiş ülkelerde başlayacağı öngörüsü de kapitalizmin proletaryayı sınıfsal mücadeleye sürükleyeceği yolundaki aşırı güvenden kaynaklanır. Bu çerçevede Marksist ustalarda Avrupa merkezli bir bakış da ön plandadır. Ayrıca, Avrupa'daki devrimlerin nerdeyse eş zamanlı olacağı şeklindeki öngörünün o dönem koşullarından kaynaklandığı söylenebilir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 22.11.2014- 20:43


Bir sınıf mücadelesi alanı: Sosyalizmi kavramak
Erhan Nalçacı


Sosyalist devrim sürecinin düzenin meşruiyet krizlerine sürekli   müdahaleden geçtiğini biliyoruz. Yakalanan zayıf noktayı işçi sınıfının öncü siyaseti ideolojik mücadeleyi bir matkap gibi kullanarak oymaya başlar, açılan deliğe siyaset barut gibi dolar.

Bu tamam, ama ya sosyalizm propagandası? Bunun sosyalist iktidar mücadelesinde yeri nedir? Örneğin, sol derginin ortasındaki “Düş değil bu hayal değil …, Sosyalizm” sayfalarının?

Sevgili Marx ve Engels’in çağında olmadığımızı hatırlamalıyız, işçi sınıfı iktidarı ve sosyalist toplum yarattıkları kuramın içinde uzun süre bir varsayım olarak yaşadı.

Oysa şimdi sosyalizm bizim tarihimiz. Gurur duyduğumuz, anlamaya çalıştığımız, belge topladığımız, eleştiri süzgecinden geçirdiğimiz ortak deneyimimiz.

Sadece tarihimiz de değil, yaşayan ve korumak zorunda olduğumuz bir süreç. Çok zor koşullara rağmen sosyalizme olan inancın ayakta tuttuğu Küba hem propaganda konusu hem de korunması gereken reel bir olgu. Bütün tuhaflıklarına rağmen Kuzey Kore’yi de emperyalist manyaklığa karşı koruma ve anlama yükümlüğümüz bir kenarda duruyor.

Sosyalizmin tarihimiz ve gerçeğimiz olmasının yanı sıra, daha güçlü ve daha gelişkinini kurma iddiamız var. Bu iddiayı da anlatmak ve ete kemiğe büründürmek zorundayız. Bunun için güncel sorunların yakıcılığını ve sosyalizm deneyimlerini temel alarak hayal gücümüzü kattığımız bir gelecek kurgusu oluşturuyoruz.

Bu üç gerçeğe ise başka bir süreç eşlik ediyor. İdeolojik mücadelede yalnız değiliz, bir sınıfa karşı bunu yapıyoruz. İnsanlığa felaketlerden başka verecek bir şeyi olmayan bir sınıfın anti-komünizm propagandasına karşı sosyalizmi savunmak zorundaydık, şimdi de öyle.

Paranın gücüne yaslanarak ve satın alınmış çaplı çapsız bir sürü   ideologu devreye sokan emperyalizm işçi sınıfının siyasi olarak bağımsızlaşmasından beri sosyalizm karşıtı propaganda yapıyor.

Yalan söylüyor, belgeleri tahrif ediyor, medya operasyonları yapıyor, niteliksiz filmlere parça sıkıştırıyor, sınıf mücadelesi keskin ve aralıksız bir şekilde sosyalizm üzerine bir ideolojik mücadeleyle sürüyor.

Eğer biri Küba’da cami halüsinasyonu görüyorsa ona Domuzlar Körfezi köteğini hatırlatmak zorundasınız.

Eğer Kübalı sağlıkçıların Ebola salgını için Afrika’ya gitmelerinin ajanlık olduğunu söyleyen varsa, salgının nedenlerini suratlarına vuracaksınız

Ama ideolojik mücadelede üste çıktığımızı söyleyemeyiz. Satılık propagandistleri yıllarca “Sosyalizmde demokrasi olmadığını”, “sosyalizmde eşitlik olabilir ama bunun yoksullukta eşitlenmek olduğunu”, “Sosyalizmin bazı avantajlarına karşılık sıkıcı ve tekdüze olduğunu” tekrar ederek insanlarda bir klişeler yığını yarattılar

Bu yüzden sosyalizm propagandası pisletilmiş bir alanda mıntıka temizliği anlamına geliyor. Üstelik büyük emekçi kitleleri derin bir ideolojik boşluğa düşmüş ve bir yol arayışına girmişken kıymeti giderek artıyor.

Daha önce sol portalda “Sosyalizmin utangaç düşmanları” yazımda Türkiye solunun içinde büyük bir bölmenin sosyalizme inançsızlıktan kaygı ve kararsızlığa kadar varan bir salınım içinde olduğunu belirtmiştim. Proudhon’dan Bakunin’e, Narodniklerden Menşeviklere, sosyal demokratlardan devrimci demokrasiye bu sorun hep varoldu.

Bu yüzden sosyalizmin kavranışı üzerindeki sınıf mücadelesinin sınırları kaygan ve bu mücadele sola müdahale anlamına da geliyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
munzur
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.12.2013
İleti Sayısı: 1.075
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: munzur
Cevap Tarihi: 23.11.2014- 01:07


Şu söylenebilir; kapitalizmin sosyalizme dönüşmesi işçi sınıfının bilinçli müdahalesi ile olacaktır; bu doğru, ama işçi sınıfının kapitalizmi sosyalizme dönüştürecek bir siyasal bilinci kapitalizm koşullarında kendiliğinden oluşturabilmesi mümkün değildir.

Lenin'i Marksizmi bütünleyen müdahalesi de tam bu noktada olur. Öncü parti ve siyasal bilinç... Lenin Kautsky'den aldığı kitlelere siyasal bilinç ( sınıf bilinci)nin dışardan verilmesi düşüncesini öncü parti kuramıyla birlikte geliştirmiş, somutlaştırmış ve sonuçta Marks'ta bulunan bir boşluğu tamamlamıştır.


Burası bana biraz karışık geliyor. Kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı sınıf bilinci edineceği yerde burjuvazinin müdahaleleriyle bu bilinci elde edemiyor. Bu gerçeği objektif koşullara bakarak görebilmek de mümkün. Türkiye'de işçi sınıfının durumu bu gerçeği kanıtlıyor. Siyasal devrim   proleteryanın iktidarı ele geçirmesi ise, devrimin olabilmesi proleteryanın bilinçlenmesini gerektiriyor. Bu nasıl olacak? Çelişki değil mi bu durum? Dışarıdan bilinç vermekle geniş bir kitleyi sosyalist yapmak, yaptıktan sonra topluca sınıf mücadelesine katmak zor değil mi?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.11.2014- 00:13


Alıntı Çizelgesi: munzur yazmış

Şu söylenebilir; kapitalizmin sosyalizme dönüşmesi işçi sınıfının bilinçli müdahalesi ile olacaktır; bu doğru, ama işçi sınıfının kapitalizmi sosyalizme dönüştürecek bir siyasal bilinci kapitalizm koşullarında kendiliğinden oluşturabilmesi mümkün değildir.

Lenin'i Marksizmi bütünleyen müdahalesi de tam bu noktada olur. Öncü parti ve siyasal bilinç... Lenin Kautsky'den aldığı kitlelere siyasal bilinç ( sınıf bilinci)nin dışardan verilmesi düşüncesini öncü parti kuramıyla birlikte geliştirmiş, somutlaştırmış ve sonuçta Marks'ta bulunan bir boşluğu tamamlamıştır.


Burası bana biraz karışık geliyor. Kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı sınıf bilinci edineceği yerde burjuvazinin müdahaleleriyle bu bilinci elde edemiyor. Bu gerçeği objektif koşullara bakarak görebilmek de mümkün. Türkiye'de işçi sınıfının durumu bu gerçeği kanıtlıyor. Siyasal devrim   proleteryanın iktidarı ele geçirmesi ise, devrimin olabilmesi proleteryanın bilinçlenmesini gerektiriyor. Bu nasıl olacak? Çelişki değil mi bu durum? Dışarıdan bilinç vermekle geniş bir kitleyi sosyalist yapmak, yaptıktan sonra topluca sınıf mücadelesine katmak zor değil mi?




Proletaryanın bilinçlenmesinden Türkiye İşçi Sınıfı ve emekçi halkların yığınsal olarak sosyalist bilince sahip olacağı ve tarihsel sorumluluklarının farkına varacağı şeklinde almamak gerek. Kapitalizm altında böyle bir bilincin işçi sınıfında billurlaşması mümkün değil. Kısmen gerçekleşebilir ve tamamlanması ise siyasal devrimden sonraki toplumsal dönüşüm sürecinde olabilir. Böyle bir gerçek varken, işçi sınıfının iktidarı alması nasıl mümkün olur? sorusunun yanıtı, Lenin'in öncü parti ve dışarıdan bilinç kuramında yatıyor.

Öncü parti sınıfın aklını temsil eder. Öncü parti ''dışardan bilinç''le sınıfı siyasete taşır. Dışarıdan bilinç burjuvazinin ideolojik basıncı altında sinmiş ve kendiliğindenliğin bile gerisine düşmüş sınıfa siyaset yoluyla ulaşmak ve onu siyasi alana çekme çabası içine girmektir. Parti sınıfı siyasete çekerek, ve bu yolda siyasi araçlar oluşturarak hem güncel siyasete ve hem de sınıfa müdahale eder. Sınıfın ve emekçi halkın yığınsal olarak ''bilinçlenmesi'nin başkaca bir yolu da yoktur. Bu yüzden sınıfın aklının (partinin) sadece doğru bir ideolojik konumlanış alması yetmez, ve aynı zamanda güncele doğru siyasetlerle müdahale etmesini de gerektirir. Burada doğru müdahale ( bana göre) kitleyi siyasete taşıyacak propaganda ve ajitasyonlar üretebilmesinde yatıyor. Doğru ve kitleye ulaşabilir, kitlenin içine sindirip benimseyebileceği sloganlar da bu süreçte önemli yer tutar. ''Boyun Eğme'' bu türden bir slogandı ve Haziran ayaklanmasının en önemli sloganıydı.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 25.11.2014- 18:40


Dışarıdan bilinç halkı siyasete çekmek ve sorunlarına sahip çıkmayı sağlamaktır. Öncü partilerin bir görevi budur. Halk siyasete ilgi duymadığı sürece komünist partilerin yapacağı çok şey yoktur. Leninci parti dendiğinde ellerine silah alan ve devlete karşı savaşan militan bir grup anlaşılıyor. Ellerine silah almayanlar ise reformist olarak eleştiriliyorlar. Leninci parti olmanın yolu silahlı militan gruplara sahip olmak değildir. Sosyalist devrim bu şekildeki örgütlenmelerle gerçekleşmez. Halkının aktif bir şekilde siyaset içinde olmadığı bir ülkede Leninistler ellerine silah alarak değil, halkı sokağa çekerek, halkı kazanarak siyaset yapma yolunu seçmelidirler.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 27.11.2014- 20:38


Alıntı Çizelgesi: spartakus yazmış

Dışarıdan bilinç halkı siyasete çekmek ve sorunlarına sahip çıkmayı sağlamaktır. Öncü partilerin bir görevi budur. Halk siyasete ilgi duymadığı sürece komünist partilerin yapacağı çok şey yoktur. Leninci parti dendiğinde ellerine silah alan ve devlete karşı savaşan militan bir grup anlaşılıyor. Ellerine silah almayanlar ise reformist olarak eleştiriliyorlar. Leninci parti olmanın yolu silahlı militan gruplara sahip olmak değildir. Sosyalist devrim bu şekildeki örgütlenmelerle gerçekleşmez. Halkının aktif bir şekilde siyaset içinde olmadığı bir ülkede Leninistler ellerine silah alarak değil, halkı sokağa çekerek, halkı kazanarak siyaset yapma yolunu seçmelidirler.



Türkiye'de leninci parti dendiğinde sürekli olarak eylemden eyleme koşan, sürekli polisle çatışan, olay çıkaran, illegal bir parti anlaşılıyor. Bunun tam aksi yönünde davrananlara da reformist parti deniliyor. Bu yanlış alışanlığın kırılması için de mücadele vermek gerekiyor. Düşüncelerine katılıyorum, önemli bir konuya parmak basmışsın.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
spartakus
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 23.11.2013
İleti Sayısı: 624
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: spartakus
Cevap Tarihi: 27.11.2014- 20:49


Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış

Alıntı Çizelgesi: spartakus yazmış

Dışarıdan bilinç halkı siyasete çekmek ve sorunlarına sahip çıkmayı sağlamaktır. Öncü partilerin bir görevi budur. Halk siyasete ilgi duymadığı sürece komünist partilerin yapacağı çok şey yoktur. Leninci parti dendiğinde ellerine silah alan ve devlete karşı savaşan militan bir grup anlaşılıyor. Ellerine silah almayanlar ise reformist olarak eleştiriliyorlar. Leninci parti olmanın yolu silahlı militan gruplara sahip olmak değildir. Sosyalist devrim bu şekildeki örgütlenmelerle gerçekleşmez. Halkının aktif bir şekilde siyaset içinde olmadığı bir ülkede Leninistler ellerine silah alarak değil, halkı sokağa çekerek, halkı kazanarak siyaset yapma yolunu seçmelidirler.



Türkiye'de leninci parti dendiğinde sürekli olarak eylemden eyleme koşan, sürekli polisle çatışan, olay çıkaran, illegal bir parti anlaşılıyor. Bunun tam aksi yönünde davrananlara da reformist parti deniliyor. Bu yanlış alışanlığın kırılması için de mücadele vermek gerekiyor. Düşüncelerine katılıyorum, önemli bir konuya parmak basmışsın.



Devrim silahlı mücadele yoluyla olacağı, Lenin bu yolla devrimi yaptığı için Leninci partinin böyle bir yöntemi savunması yolunda bir inanç var. Bu şekilde düşünmelerinin nedeni bence bu. Egemen sınıfın işine geliyor aslında bu bakış açısı. Egemen sınıf istediği gibi kitlelerin beynini uyuşturarak düzene bağlıyor. Halk böylesine düzene bağlanırken, biraraya gelmiş 200,300 kişinin kendi başlarına şi,ddet kullanmasının sisteme bir zararı olmuyor. Hatta yararı oluyor. Bu gruplar kitleyle ilişkilerini bu şekilde yok ediyorlar.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 28.11.2014- 21:53


İllegal örgütlenme tercih edildiğinde kitle oluşturmak zaten kolay değil. Lenin illegalde bulunmayı kendisi tercih etmedi. Koşullar onu gerektiriyordu. Bugünkü koşullar ise farklı. Legal örgütlenme yoluyla kitleyle buluşmak illegal olmaktan çok daha fazla imkanlar yaratıyor. Bu yüzden Leninci parti olmanın legal olmak veya olmamakla bir ilişkisi yok.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sürekli devrim mi, tek ülkede sosyalist devrim mi? spartakus 0 4146 14.07.2015- 00:07
Konu Klasör Sosyalist devrim mi, sosyalist seçenekler mi? melnur 2 4153 16.01.2017- 21:55
Konu Klasör Enternasyonalizm ve sosyalist devrim bedrettin 5 4133 05.02.2024- 06:59
Konu Klasör Milli ve Sosyalist Devrim spartakus 0 3514 01.02.2016- 01:27
Konu Klasör Sosyalist Devrim ve siyaset-Erkan Baş denizcan 0 3551 05.11.2014- 21:20
Etiketler   Sosyalist,   devrim
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS