SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Gezi neden kazandı?           (gösterim sayısı: 3.065)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 12.08.2013- 19:51


Cumhuriyet Mitingleri neden kaybetti, Gezi neden kazandı?

Resim Ekleme

Burak İyiekici'nin soL Gazetesi'nde iki bölüm halinde yayınlanan ve Cumhuriyet Mitingleri ile Gezi eylemlerini karşılaştırdığı yazı dizisini okurlarımızla paylaşıyoruz.

Burak İyiekici


Cumhuriyet Mitingleri neden kaybetti, Gezi neden kazandı: Karşılaştırma, çıkarımlar ve sonuçlar

Türkiye siyasi tarihinde hükümet karşıtı eylemler kitlesellik açısından değerlendirildiğinde, Cumhuriyet Mitingleri'nin "en"lerden biri olduğu, buna karşın Gezi eylemlerininse tartışmasız birinci sıraya oturduğu söylenebilir. Her iki kalkışmanın da AKP döneminde gerçekleştiğini baz aldığımızda, bu iki toplumsal kabarmanın mütevazi bir karşılaştırmasını yapmak, hem geçmişi daha doğru okuyabilmek, hem de geleceğe ilişkin sağlıklı öngörüler yapabilmek bakımından ufuk açıcı olabilir. Bu yazı, her iki eylemin gövdesini bütün yönleriyle ayrı ayrı ele almaktansa, yalnızca Cumhuriyet Mitingleri ile Gezi eylemleri arasındaki benzerlik ve farklılıkları açığa çıkarıcı noktalara odaklanmaya çalışmaktadır.

Sosyal bilimlerde bir makalede veya kitapta seçilen başlığın, çoğunlukla o yazının bir kaç kelimelik özetini veya yazının temas ettiği konulara ilişkin genel bir çerçeveyi sunması beklenir. Zaman zaman başlık, yazarın ulaştığı sonucu da aşağı yukarı ima edebilir. Okuduğunuz yazıdaki başlıkta, aslında yalnızca iki tane net ifade söz konusudur; bunlardan ilki Cumhuriyet Mitingleri'nin (istediği sonuçları elde etme bakımından) kaybettiği, buna karşın halen devam eden bir süreç olarak Gezi direnişinin (uzun vadeli sonuçları açısından) kazanmış olduğudur. Bu anlamıyla, ne bu iki eylem birbirinin karşısına koyulmakta, ne de aynılığı savunulmaktadır. Bunun dışında, başlıktan yola çıkarak, bir tarafta bu iki eylemin karşılaştırılmasını, birbirine hiç benzemediği, hatta birbirine ideolojik olarak zıt olduğu gerekçesiyle doğru bulmayanlar olacaktır. Diğer yandan ise bu iki eylemin, aslında farklı biçimlere bürünerek devam eden kesintisiz bir sürecin farklı momentleri olduğunu savunanlar ses verecek ve onlar da Cumhuriyet Mitinglerini kaybetmiş bir deneyim olarak görmenin ne kadar yanlış olduğunu vurgulayacaklardır. Şimdiden söylemeliyim ki, bu yazı, söz konusu iki kanadı da tatmin edecek içerikte değildir. Burada amacım, AKP döneminde yaşanan bu iki toplumsal tecrübeyi, sonuçları ve nitelikleri bakımından nesnel biçimde bir arada düşünmektir. Yine bu konuda oluşabilecek bir hayal kırıklığını daha baştan engellemek adına, hassas bir konu olan Cumhuriyet Mitingleri hakkında iki yaklaşımdan ısrarla kaçınacağımı bildirmek isterim: bu mitingleri kutsamamızı, her haliyle olumlamamızı bekleyenler, ne yazık ki kendimizi kandırarak ve daha da önemlisi teorimizi bypass ederek böylesi bir tavra girmeyeceğimizi bilmelidirler. Diğer yandan, Cumhuriyet Mitingleri yazıldığı anda "Ergenekon", "darbe" vb. kavramlarının yapıştırılmasını isteyenler de ne yazık ki bu sayfadan eli boş döneceklerdir. Her iki kolaycılığı da reddettiğimi, doğrudan yakıştırmalar ve düşünmeksizin edinilen sıfatlar üzerinden konuşmayacağımı daha baştan söylemek isterim.

Konuya ilişkin genel yaklaşımımı aktardığıma göre, Cumhuriyet Mitingleri ve Gezi eylemleri arasında yapmayı deneyeceğim karşılaştırmayı madde madde sıralamayı, konunun daha net olması bakımından işlevsel buluyorum. Bu işlemi yaparken Cumhuriyet Mitingleri'nden bahsederken (CM), Gezi eylemlerinden bahsederken (GE)'yi kullanacağım.

1-CM) Bildiğimiz üzere bu mitingler, 2007 yılında Köşk'e çıkması muhtemel, eşi türbanlı bir Cumhurbaşkanı adayına karşı eylemler biçiminde örgütlenmiş, ancak esasen AKP'nin 5 yıllık siyasal islamcı pratiklerine karşı halk kitlelerinin gücünü devşirerek yoluna devam etmiştir. Ancak burada altı çizilmesi gereken kritik nokta, her ne kadar sayısı milyonların üzerinde bir katılım gerçekleştiyse de, bu mitinglerin homojen bir yapıya sahip olduğu ve Kemalist bir çizginin tartışmasız bir biçimde eyleme rengini çaldığıdır.

1-GE) Gezi Parkı'ndaki ağaçların kesilmesine karşı bir duyarlılıktan türeyerek, bir kaç saat içerisinde kitleselleşen ve ülkenin dört bir yanına yayılan Gezi eylemleri, sayısı 10 milyonun üzerinde insanın sokaklara dökülmesine neden olmuştur. Ancak burada homojen bir kitleden ziyade, çok parçalı ve heterojen bir yapıdan söz edilebilir. Kemalistler, kendisine anti-kapitalist ya da devrimci diyen islamcılar, sosyal-demokratlar, sol liberaller, Kürtler, Aleviler, sosyalistler, komünistler, anarşistler ve yer yer de iktidar partisinin mensupları, bu eylemlere katılmışlardır. Bu anlamda Gezi eylemleri, salt hükümet karşıtlığı bakımından Cumhuriyet Mitingleri'yle aynı çizgide, ihtiva ettiği kitlenin ideolojik referansları bakımındansa ondan tamamen ayrıdır.

2-CM) Cumhuriyet Mitingleri, birçok ilde geniş halk katılımıyla sağlanmıştır. Ancak burada koyultulması gereken husus, kitlelerin AKP'yi alaşağı etme sürecinin öznesi olmaktan örtülü biçimde kaçınmalarıdır. Aynı anlama gelmek üzere, mitingdeki insanlar, iktidarla mücadelede iktidarla doğrudan karşı karşıya gelmekten imtina etmiş, daha ziyade devlet kurumlarının (öncelikle ordu, yargı vb.) bu işlevi üstlenmesini beklemişlerdir. Burada devlet kurumlarına olan güven, laikliğin teminatı olarak ordunun görülmesi şeklinde tezahür etmiş, bunun yanında yargı içerisindeki Kemalist unsurların, söz konusu uyumlu islamcı dönüşümü engelleyebileceği düşünülmüştür. Bu haliyle mitingler, “rahat” bir pozisyondan örgütlenmiş, kitlelerin huzursuzluğuyla AKP iktidarı arasına bir takım kurumlar getirilerek, bir anlamda barikat kurmuştur. Ama bu barikat, görüldüğü üzere, düzen içi bir arınışın sonucudur.

2-GE) Cumhuriyet Mitingleri, her ne kadar örtük biçimde aydınlanma ve rasyonalite gibi değerlerin savunusu biçimde gelişmiş olsa da, esas olarak bu kavramları ayakları üzerine diken ve hayata geçiren Gezi direnişi olmuştur. Çünkü Gezi kitlesi, kaderini herhangi bir kurumun inisiyatifine bırakmayarak, siyasal süreçlerin izleyicisi olmayı reddetmiş, kendisi adına karar vericileri beklemeden özne olmayı talep etmiştir. Üstelik bu özneleşme süreci, devlet kurumları arasında bir seçkicilik yapmayarak, bu kurumların içinde bulunduğu pespayeliği ve çürümüşlüğü her fırsatta dillendirerek gerçekleşmiştir. Gezi, AKP kurumlarına karşı hiçbir kurumun arkasına mevzilenmemiş, barikatı, kokuşmuş kurumlarla değil, kendi gücüyle kurmuştur. Bu haliyle Gezi, neresinden tutulsa elde kalan devlet ve kurumlarına, toptan bir red hareketidir. Dolayısıyla -eylemcilerin niyetinden bağımsız olarak- düzen karşıtı bir karakter taşımaktadır.

3-CM) Mitingler, 1. Cumhuriyet'i tedrici biçimde tasfiye eden 2. Cumhuriyet'in siyasal islamcı karakterini fark etmiş ve "yeni düzen"i kabul etmemiştir. Ancak, esas olarak talep edilen, kemirilen ve günden güne eritilen laiklik ve Cumhuriyet değerlerinin, formatlanarak fabrika ayarlarına (1923) döndürülmesidir. "Yeni düzen"in panzehiri olarak "eski düzen"ayağa kaldırılmaya çalışılmış, ancak "yeni"ye yol açan koşulların "eski"dengesizliği ve temelsizliği olduğu düşünül(e)memiştir. Bu haliyle mitingler, 2. Cumhuriyetçi saldırıya karşı bir savunma hareketidir.

3-GE) Gezi eylemleri, 2007 tasfiyeleri ve 12 Eylül 2010 referandumu gibi kritik tarihleri atlatmış/görmüş/yaşamış olmanın da verdiği olanakla, "yeni"nin şatafatlı cilasına (ileri demokrasi, milli irade vs.) yüz vermemiş, 1. Cumhuriyet'in simgelerini (bayrak, M. Kemal posterleri) kullanmış olsa da 1923 Türkiyesi'sine dönülmesine dair herhangi bir talep dile getirmemiştir. Böylece -özellikle- bayrak, devletin tanıdık olmadığı bir içerikle yeniden boyanarak, 2. Cumhuriyet karşıtı direnişin simgesi haline gelmiştir. Bu haliyle Gezi direnişi, bir savunma değil, saldırıya karşı püskürtme ve karşı-saldırı hareketidir. Buna en güzel örnek, Başbakan'ın partililerine yaptığı "evinize bayrak asın" konuşmasıdır. Çünkü yıllarca halka karşı saldırının meşrulaştırıcı simgesi olan bayrak, Gezi'yle beraber halk düşmanı politikaların üretildiği bir sığınak olmaktan çıkmış, işbirlikçilerin elinden alınmış, Aydemir Güler'in deyimiyle barikata dikilmiştir. Düzen tarafından halka saldırı sembolü olarak kullanılan bayrak, karşı-saldırıyla düzen güçlerinin elinden alınmıştır. Başbakan'ın "evlere bayrak asın" uyarısı bu karşı-saldırıyı boşa düşürmekten ve elden giden bayrağı yeniden ele geçirme isteğinden başka bir şey değildir.

4-CM) Mitingler, her ne kadar birçok kent merkezinde yapılmış olsa da, kitlelerin dışa kapalı ve homojen niteliğinden ötürü, yerelleşmede ve kendine özgü bir kültür yaratmada başarılı olamamıştır. Salt "laiklik" üzerinden örgütlenen ve dar bir siyasal çerçeveden beslenen Mitingler, topluma temas etmede güçlük çekmiş, en önemlisi geriye bir mücadele ve kültür tortusu bırakamamıştır.

4-GE) Gezi'nin en büyük başarısı, yerelleşme, yayılma ve yaygınlaşma konusunda muazzam bir hıza sahip olmasıdır. Öyle ki, eylemler sadece miting formunda devam etmemiş, duran adam/kadın, yeryüzü sofraları, Gazdanadam, park forumları gibi muhtelif biçimlere girerek ve içerisinde bulunduğu yer ile zamana kendisini uydurmayı başararak özünü kaybetmeden esneyebilmiştir. Bunun yanında büyük kent merkezlerinden küçük şehirlere, mahallelerden ilçelere ve köylere kadar direniş, ten temasına gerek kalmadan hava yoluyla bulaşan bir virüs gibi, ülkenin en ücra köşelerine dahi ulaşmıştır. Balkanlardan gelen ve engellenemeyen soğuk hava dalgasına benzer biçimde, bu defa direniş rüzgârı Gezi'den eserek "tüm yurdu etkisi altına almış", arkasında ise henüz birkaç aylık olmasına rağmen yoğun bir kültür ve mücadele birikimi bırakmıştır. Kitaplardan makalelere, resimden müziğe, şiirden öyküye kadar incelenmeyi bekleyen bir külliyat bizi ve gelecek kuşakları beklemektedir. Gezi'yi, bir "miting"den ziyade "ruh" kılan şey   tam olarak budur. Gezi, direnci ve sanatıyla alternatif bir yaşam biçimini örgütlemeyi becermiştir.

5-CM) Cumhuriyet Mitingleri'nde kitleleri sokağa döken iradeyi, örgütlü güçler ortaya koymuştur (CHP, BCP, DSP, İP, GP, SHP, ADD, TGB vd.). Geniş kalabalıkların, ülkenin en önemli meydanlarında disiplinli biçimde ve sağlam bir organizasyonla bir araya getirilmesi, örgütlülüğün anlamını ifade etmektedir.

5-GE) Gezi'de örgütlülüğün durumu ise daha ziyade Taksim Dayanışması'yla beraber düşünülmelidir. Dayanışma'nın çatısı altında eylem birlikteliğine giden 100'den fazla siyasi parti, dernek, oda ve platform, esas olarak bu eylemlerin öncüleri ve katalizör gücü olmuştur. Ancak kritik olan, kitleselliğin, örgütlü yapıların boyutunu tartışılmayacak biçimde aşmasıdır. Bir başka deyişle, Gezi Parkı'nda ve Taksim'de yapılacak imar değişikliklerine engel olmak amacıyla kurulan Taksim Dayanışması, başlangıçta savunma görevini üstlenmiş olsa da, sürecin yukarıda anılan bir karşı-saldırıya dönüşmesi ağırlıklı olarak örgütsüz halk kitlelerinin katılımıyla gerçekleşmiştir.

6-CM) Mitingler'in ideolojik çeperinin, milliyetçilik ve ulusalcılıkla çevrelendiğini tespit etmek zor değildir. Bu haliyle de Türk kimliğine sıkışıp kalan Mitingler"in, diğer kimliklerle temas etme şansı daha baştan sakatlanmış durumdadır. Dışlayıcı bir niteliğe sahip olduğundan bu kalkışma, diğer toplum kesimlerini içermede başarısızlığa uğramıştır.

6-GE) Gezi eylemlerinde halkların kardeşliği sloganı, salt söylemsel düzeyde kalmamış, somutlaşarak ayakları üzerine dikilmiştir. Barikatın arkası, hiçbir kimliğin bir diğerini baskıladığı bir alan olmamıştır. Burada dikkat çeken olgu şudur ki, Cumhuriyet Mitingleri'ne katılan kesimler de, Gezi sürecinde bu kez kimliklerini öne çıkarmamış, alanda tek bir Kürt düşmanı slogan atmamışlardır. Dönüşüm ve öğrenme süreci herkesi (ve bizi de) kapsamakta, halk düşe kalka öğrenmektedir. Böylece sokakta halklar arasında sağlanan "barış süreci", masada AKP'yle sağlanması düşünülen "barış süreci"ni sefil ve temelsiz bırakmıştır.

En temel anlamda, Cumhuriyet Mitingleri ile Gezi eylemleri arasındaki farklar bu şekilde sıralanabilir. Bu sonuçlar üzerinden, başlıkta iddiasında bulunduğum "yenilgi" ve "zafer"in gerekçelendirilmesine geldiğimizde, bu formülasyonu 2007'deki devlet krizinin ve 2013 yılındaki meşruiyet krizinin niteliğine dayandırmakta bir beis görmediğimi belirtmeliyim.

2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde düzenlenen Cumhuriyet Mitingleri, AKP iktidarının karşılaştığı ilk kitlesel halk tepkisiydi. Neo-liberal ve siyasal islamcı dönüşüm arasındaki bağlantıyı bütüncül biçimde yakalamaktan ziyade, salt dinselleşme meselesi üzerine yoğunlaşan Cumhuriyet Mitingleri, konjonktürel olarak 27 Nisan e-muhtırası ve Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı adaylığıyla kesişmişti (burada kesişme kelimesi, kuşkusuz bir rastlantıyı değil, diyalektik biçimde birbirini etkileyen süreçleri ifade etmek için kullanılmıştır). Yukarıda sayılan nedenlerden ötürü, talepleri nesnel olarak düzen içi olan bu mitinglerin karşılığı da daha çok sınıf-içi bir itişmeyle karşımıza çıkmıştır. Özellikle dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın "sözde değil özde laik" sözleri ve e-muhtıra, Mitingler'de dile getirilen talebin, devlet katında yansıması ve karşılığı olmuştur. Devletin teamül, paradigma ve değerlerini restore etme/yeniden belirleme niyetinde olan AKP'ye karşı, gücünü sokaktan alan ve devlet kurumları içerisinde de izdüşümünü bulan muhalefet, bir devlet krizine yol açmıştır. Bu siyasi kriz, liberallerin iddia ettiği gibi AKP'nin sözde demokrat ve cesur iradesiyle aşılmamıştır. Bu sözde demokrat ve cesur duruşun arkasında, ABD, AB, uluslararası-yerli sermaye ve cemaatin AKP'ye verdiği açık destek bulunmaktadır. Kestirme bir sonuçla, bir devlet krizi -meşruiyet ya da ekonomik krizle eklemlenmediği sürece- atlatılabilirdir. Bu mantıkla Cumhuriyet Mitingleri, siyasi bir krize neden olabilmişse de, bu, iktidar bloğunun parçalanmasına ya da içerisinden aykırı sesler çıkmasına sebep olmamıştır. Tersine iktidar, iç ve dış destekle, kendisini tahkim ve konsolide etme fırsatı bulmuştur. Cumhuriyet Mitingleri'nin yenilmesinin gizi buradadır.

Gezi eylemlerinde ise durum çok daha farklıdır. Parkta sabahlayan gençlere polis müdahalesi ile başlayan ve çadırların yakılması gibi akıl dışı bir uygulamayla devam eden süreç, eylemcilerin ve muhalefetin, iktidara karşı yönelttiği sorularda ilginç bir formülasyona sebebiyet vermiştir. "Ne hakla parktakilere müdahale edersin"le başlayan silsile, "ne hakla çadırları yakarsın"la devam etmiş, "ne hakla insanlara gaz ve su sıkarsın"nın ardından "ne hakla beni yönetirsin"le taçlanmıştır. Bu adlı adınca bir meşruiyet sorgulamasıdır. Halk artık AKP tarafından yönetilmek istememektedir. Üstelik Başbakan'ın "% 50 beni istiyor, siz kimsiniz" kurgusu, kalan % 50 tarafından istenmediğinin bir itirafı niteliğindedir. AKP, bu defa bir devlet krizinden ziyade meşruiyet krizine düşmüştür. Sonuçları ve atlatılabilirliği açısından meşruiyet krizinin, devlet krizinden en önemli farkı, hiçbir iç ve dış destekle aşılamayacak olmasıdır. Daha da ilginci iktidarın altından meşruiyet zemini kaydığı vakit, yukarıda sayılan iç ve dış destekçiler bir anda iktidarla aralarına mesafe koyarak kendilerini rölantiye alırlar. Bu minvalde AKP'nin meşruiyet kaybı ve yalnızlaşmaya karşı üretebildiği iki refleks vardır. Bunlardan biri şiddetin dozunu arttırma, diğeri ise dinselleşmedir. İktidarına yönelik rızayı, iknayı ve onayı örgütleyemeyen AKP bu açığı, şiddet ve zor araçlarını seferber ederek kapatmaya çalışmaktadır. Ancak buradaki çelişki daha vahimdir; şiddet araçları geçici olarak iktidara bir alan açsa da, salt zor araçlarıyla işleyen bir iktidar, meşruiyetini daha da zedeleyecektedir. Üstelik zor aygıtları, artık korkutuculuğunu ve caydırıcılığını da yitirmiş görünmektedir. Dinselleşme başlığı ise, AKP'nin en iyi bildiği silahtır. Lakin Gezi eylemlerinin başlamasına neden olan süreç, siyasal islamcılığın yaşam tarzı üzerindeki belirleyiciliğine karşı da geliştiğinden, burada da AKP içerisinden çıkamayacağı diyalektik bir sarmala dolanmış durumdadır.

Sonuç olarak Gezi kazanmıştır. Çünkü AKP bundan sonra atacağı her adımda "ya yeniden sokağa çıkarlarsa" endişesini ensesinde hissedecektir. "Ne yaparsanız yapın o kışlayı yapacağız"dan Gezi Parkı'nı cennet bahçesine çevirmeye varan bir geri adım sürecidir bu. Artık korkmamayı ve cesur olmayı öğrendiğimize göre, çözemeyeceğimiz hiçbir sorun kalmamış demektir. Boğaziçi Caz Korosu'nun başarıyla tespit ettiği gibi; "bulunur bi' çare, halk ayaktadır"

http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/cumhuriyet-mitingleri-neden-kaybetti-gezi-neden-kazandi-haberi-77874




Bu ileti en son melnur tarafından 12.08.2013- 20:12 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Gezi kabusu oldu! Yatıyor Gezi kalkıyor Gezi! dayanışma 1 5130 08.06.2014- 07:32
Konu Klasör Dersim'i TKP kazandı. melnur 8 3348 16.04.2019- 09:30
Konu Klasör AKP’nin oyları eridi, MHP artmadı: Erdoğan seçimi nasıl kazandı? melnur 1 334 21.06.2023- 09:04
Konu Klasör Neden okuyorlar, neden okuyoruz. melnur 1 692 25.09.2022- 11:22
Konu Klasör Gezi’dir Gezi! ilkay 0 2466 03.03.2014- 15:36
Etiketler   Gezi,   neden,   kazandı
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS