SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Bünyamin Aygün:İslamcı militanların elinde tutsaklık           (gösterim sayısı: 4.203)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
ilkay
[ Mustafa ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 08.10.2013
İleti Sayısı: 417
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: ilkay
Konu Tarihi: 10.02.2014- 15:04


Bünyamin Aygün'ün hikayesi: İslamcı militanların elinde tutsaklık

Resim Ekleme

Milliyet gazetesi muhabiri Bünyamin Aygün’le, Suriye’de rehin geçirdiği 40 günü konuştuk. Aygün, soL’a süreci daha önce anlatmadığı birçok detayıyla anlattı. Detaylar önem taşıyor, çünkü Aygün’ün kaçırılma hikayesinde ismi geçen Heysem Topalca ve başkaları üzerinde halen bir şüphe bulutu dolaşıyor.

Ali Örnek - Yiğit Günay

Haber yapmak amacıyla gittiği Suriye’de kaçırılan ve 40 gün İslamcı militanların elinde rehin kalan gazeteci Bünyamin Aygün, yaşadığı günlerin tüm ayrıntılarını soL’a anlattı.

Aygün, 26 Kasım’da kaçırıldı. Can güvenliğinin sağlanması için, MİT’in telkiniyle kaçırılma olayı uzun süre gizli tutuldu. Birkaç hafta sonra olay basına yansıdı ve o güne kadar karara uyan meslektaşları, Aygün’ün geri getirilmesi için bir kampanya örgütledi.

Aygün, özgürlüğüne kavuştuktan sonra yaşadıklarını çeşitli mecralarda anlattı. Ancak her seferinde hikayede bazı boşluklar oluşuyordu. Hikayenin tümünü dinlemek için buluştuğumuz Aygün’e göre bunlar, röportajların kısaltılmasından kaynaklandı.

Halen alışmaya çalışıyor Bünyamin Aygün. Yaşadığı travma, kolay atlatılacak cinsten değil. Elleri gözleri bağlı, kendisine bildirilen “casusluk nedeniyle infaz” kararının uygulanmasını bekleyerek geçirilen günlerin ardından, şimdilerde psikiyatrist yardımıyla kendisini toparlamaya çalışıyor.

Travma etkisi sürüyor
“İki haftadır gidemedim ama 6 ay görüşeceğiz psikiyatristle. Bazı şeyleri unutuyorum, özellikle isimleri. Bazen gazetedeki arkadaşların ismini söyleyemiyorum, diğerlerine soruyorum.”

En fazla aklına kazınan replik, “Senin burada tavuk kadar değerin yok.” Birlikte kaldığı bir başka tutsak söylemiş bunu. “Adamlara iyi davran ki, ömrünü uzat” diye tembihlemiş. İki gün sonra tembihleyenin ölüsü gelmiş.

Aygün’e göre bu yalnızca tutsaklarla ilgili değil. Suriye’de savaş bölgesinde herkes, insan yaşamının hiçbir önemi olmadığını kabullenmiş.

Basit bir haber için gitti
Hikayenin başına dönelim. Türkiye sınırındaki Türkmenlerin açlıkla boğuştuğu, zor durumda olduğu ihbarı üzerine Aygün, sınırın hemen birkaç kilometre içine girip, birkaç köylüyle görüşüp geri gelecek ve haber yapacak. Sınırı geçmek için daha önceden tanıdığı, muhalif Halep Türkmenlerinin sözcüsü Ali Beşir’i arıyor. Beşir, Aygün’e “Heysem var, onu ara, yardımcı olur” deyip telefon numarası veriyor.

Bu aşamada Aygün, “Heysem” denilen adamın, kendi hayat hikayesinde bir dönüm noktası olacağının farkında değil. Üstelik, kim olduğunu da bilmiyor. Yalnızca bir isim var elinde, bir de telefon numarası.

Heysem, Aygün’ü kardeşi Ömer’e yönlendiriyor. Ömer “gel, ben yardımcı olurum” diyor.

Aslında hayat, onu bekleyen tehlikeye dair Aygün’e bazı ipuçları sunmuş. “Yayladağı’nda Ömer’le buluşmadan önce bir arkadaşımla konuştum. ‘Kimle gideceksin’ dedi, ben Ömer, Heysem falan deyince hafifçe güldü. Aslında benim o noktada şüphelenmem lazımdı. Bana ‘Çok fazla içeri girme’ dedi, konuyu kapattı.”

Aygün, Ömer’le buluştu ve sınırı geçtiler. “Sonra Ömer beni birisine verdi, ‘Ben dönüyorum’ dedi. Ben adamın sürekli benim yanımda olacağını düşünüyorum. ‘Nereye gidiyorsun’ dedim, ‘İşim var’ dedi. O noktada benim de geri dönmem lazımdı. Savaş bölgesinde tetikte olmadığın, kendini güvende hissettiğin her an tehlikedesin.”

Ömer, Aygün’ü verdiği kişiye, onu Tarık isminde bir gazetecinin yanına götürmesini söyledi. Tarık’ın evi, bir orman köyünde bir villa. “15 kilometre içeri girdik. Ben 3-5 kilometre girip çıkacaktım. Yolda bir El Kaide karargahını da geçince iyi tedirgin oldum. Korktum yani, çünkü biliyorum, bu adamların adam kaçırdığını, gazetecileri istemediğini, öldürdüğünü biliyorum.”

‘Kim bu Heysem?’

Aygün’ün tedirginliğini gören Tarık, villayı koruyan silahlı adamları göstererek “Korkma” dedi. Aygün sınıra yürüyerek dönebileceği bir mesafede olmadığı için, bu kişileri dinlemek durumundaydı.

“Akşam Heysem, Tarık’ı aradı. ‘Geldi mi’ diye sordu. Sonra bana, ‘Benimle röportaj yapacak mısın’ diye sordu. ‘Bir saniye’ dedim, Tarık’a ‘Kim ki bu Heysem’ diye sordum. ‘Heysem Topalca, tanımıyor musun’ deyince durumu anladım.”

Bünyamin Aygün, Reyhanlı patlamasında sanıkların “Bizi bu adam azmettirdi” dediği, Konya’dan sınıra silah taşıyan tırları organize eden, El Kaide bağlantılı ve MİT bağlantısı olduğundan şüphelenilen Topalca’nın ismini duyunca, hemen Milliyet’teki haber müdürünü aradı. Röportaj yapmak için onay gelince, “Oraya geleceğim” diyen Topalca’yı beklemeye başladı.

‘Ben olsam kaçardım’
Görüşme ayarlandı, Tarık ve yanında 2 silahlı adamı, Aygün’ü arabayla İdlip’e bağlı Salkin kasabasına götürdü. Heysem geldi. Aygün, Heysem’in arabasına geçti. “Heysem diğerlerine döndü, ‘Siz burada bekleyin, biz yemek alıp gelelim’. Diğerleri kasabanın dışında, yolda bekliyor. Biz gittik, tavuk aldık, kasabanın dışına yola çıktığımızda bir araba önden, bir araba arkadan bizi sıkıştırdı. Silahlı adamlar indi.”

Aygün, Heysem Topalca’nın tepkisini özellikle vurguluyor. “Ben olsam kaçarım, altımızdaki araç dört çeker cip, tarladan basıp gidebilirdik, ama Heysem sakince durdu, teslim oldu.”

Gözlerini bağladılar, kelepçelediler. 20 dakika araçla bir başka yere götürdüler. “Muhtemelen Türkiye sınırına doğru ilerledik, çünkü bombardıman sesleri uzaklaşıyordu” diyor Aygün. Yani Türkiye sınırından en fazla 15 kilometre kadar içeride bir yerde hapsedildiler. Aygün’ün buna dair bir verisi daha var. Kendilerini yakalayan militanlar arasında Türkiyeli Türkler de var. Bunlardan biri, Aygün’e “Biz buradan her gün Türkiye’nin köylerini bombalarız, Türkiye karışır” demiş. Hatırlanacağı üzere savaşın ilk dönemlerinde TSK, bu bombaları bahane ederek Suriye ordusu mevkilerine saldırıyordu.

Aygün burada birkaç gün sorgulandı. Heysem Topalca da yanındaydı, çevirmenlik yapıyordu. “Heysem’e ‘Seni niye sorgulamıyorlar’ dedim, ‘Ben bir şey yapamdım ki, niye sorgulasınlar beni. Ben onlara Özgür Suriye Ordusu’nun komutanı olduğumu, ordum olduğunu söylüyorum, isim veriyorum. Bırakırlar beni’ dedi. 17 gün beraber kaldık. Bir gün Heysem geldi, ‘Tamam bizi kesin yarın öbür güne bırakırlar’ dedi. İkimizi de bırakacaklarını söylüyor. Ama o andan itibaren benimle konuşmamaya başladı.”

Elleri arkadan bağlı o günlerin acısı hala Aygün’ün vücudunda. “Omzuma film çektirmem lazım” diyor.

Ve infaz kararı alındı...
17 günün sonunda oradan Aygün oradan ayrıldı. “Eşyalarınla gel dediler. Yolda birkaç soru sordular, anladım ki niyetleri kötü, beni öldürmeye götürüyorlar. Sonra başka kişilerin yanına götürdüler. Aralarında Türkler de vardı. Orada 9 gün Türklerin yanında kaldım. Türkiye’den giden örgüt elemanları bunlar.”

Aygün burada çok sıkıntı yaşamış. Birkaç saatliğine gittiği için, yanında Türkiye kimliğinden pasaportuna, telefonundan kameralarına her şeyi var. Türkler, tüm bunlardaki bilgileri araştırmış. “Milliyet’te çalışıyor olmam sıkıntı çıkardı. Hatta, her şeyi o kadar inceliyorlar ki, Facebook’umda kız arkadaşlarımın olması dahi sıkıntı yarattı.”

En büyük şüpheleri, Aygün’ün Mossad ajanı olması. Gerekçeleri trajikomik. “Adım Bünyamin ya, Binyamin Netanyahu falan, oradan bağlantı kuruyorlar. Pasaportta adımın Mahmut olmamasına rağmen, orada M. yazmasına rağmen niye adımın Mahmut olduğunu söylediğimi soruyorlar. Artık o M.’nin de herhalde Moşe falan olduğunu düşünüyorlar.”

Militanlar, Bünyamin Aygün’ün durumunu kadıya ilettiler. “Dördüncü günde karar geldi. Gecenin bir yarısında karar verildi. Çok korkunç bir geceydi. İnfaz kararı yarın uygulanacak. Ertesi gün bunlara baskın emri geliyor. Beni infaz etmeden gidiyorlar, baskın timiydi bu.

“Baskın timi ne yapıyor, onu da söyleyeyim. Şebbiha veya Özgür Suriye Ordusu fark etmiyor. Bir yerde silah ya da bir şey tespit ederlerse, gidiyor baskınla onu alıyorlar. Ya da birinin casus olduğunu düşünüyorlarsa ya da biri rehin alınacaksa onlar alıyorlar. Ondan sonra ertesi gün de infazı yapmadılar. Bir tanesi geldi, ‘Ağabey’ dedi, ‘Dua eden çok var dedi senin için. Biz geliyoruz senin infaza, ya baskın emri çıkıyor ya da bir merhamet geliyor, vaz geçiyoruz.’ Annemin dua ettiğini düşünüyorlarmış. Ben de ‘Annemdir’ dedim. Artık yani öyle düşünüyorlarsa öyledir, işime gelir diyorum.”

10 metrekarelik ufak bir yerde kalıyor bu sırada Aygün. Çok soğuk. “Dışarı çıkıyorsun, abdeste ya da tuvalete, başını bile kaldırttırmıyorlar. Kafanı sürekli eğik tutarak götürüyorlar. Bazıları çok iyi, kibar davranıyor. Ama asıl hakkımda infaz kararı çıktıktan sonra iyi davrandılar. Ondan sonra böyle devam etti.”

Tam bu günler, Türkiye’de Bünyamin Aygün’ün kaçırıldığının da İslamcı militanların elinde olduğunun basında haber yapılmasına denk düşüyor.
O günlerde biz de dahil çok sayıda gazeteci arkadaş, Aygün’ün durumunu duyurup duyurmamayı tartışıyorduk. Haberin duyulmasının ardından ne yapmamız gerektiğini konuşmaya başladı. Önce hızla birkaç eylem yapıldı, ardından daha büyük bir eylemin örgütlenmesi için kollar sıvandı. Kimi köşe yazarları, konuyu köşelerine taşıdı.

Aygün, “Sonra Türkiye’de haberler falan çıkınca bana bakış açıları daha değişti. Bana ‘Sen önemli biri çıktın. Türkiye’de senin için yürüyüşler düzenleniyor, seni daha önemli bir yere alıyoruz. Ama lütfen yolda giderken, gözünü açık götüreceğiz, kaş göz işareti sakın yapma’ dediler. Aynayı ayarladı bir tanesi var önde o sürekli beni gözetliyor.”

YARIN
Heysem Topalca’nın bu işteki rolü ne?
“Tarık” isimli gazetecinin Heysem’le ilişkisi
Tarık, Anadolu Ajansı’na mı çalışıyor?
Gazetecilerin eylem yapma kararı doğru muydu?

sol



SOL CEPHE
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
şibusa
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: şibusa
Cevap Tarihi: 11.02.2014- 14:47


MİT, Suriye’nin Yeşil’i ve onun gazetecisi


Resim Ekleme
Solda: Tarık Şyuhi Ortada: Heysem Topalca

Suriye’de 40 gün İslamcı militanların elinde rehin kalan gazeteci Bünyamin Aygün’le röportajımızın ikinci kısmında, hikayenin iki kritik ismi olan Heysem Topalca ve Tarık Şyuhi üzerinde durduk. Aygün’ün “Suriye’nin Yeşil’i” dediği Topalca'nın ve Şyuhi’nin, kaçırılma olayındaki rolleri de karanlık.

Ali Örnek – Yiğit Günay

Milliyet foto muhabiri Bünyamin Aygün, aradan geçen 3 haftanın ardından, kendisini rehin alan El Kaideci militanların gözünde yalnız İsrail ajanı olduğundan şüphelenilen ve öldürülmesi gereken bir kişi değil, Türkiye medyasında ardı ardına çıkan haberlere bakılırsa, önemli bir “mal”dı.
Mal diyoruz, zira bölgedeki örgütler, kaçırdıkları kişileri para için, silah için, kendi adamlarıyla takas için, birçok farklı şey için kullanmak üzere tutabiliyor.

Yeni zindana doğru
Aygün değerlenince, militanlar onu daha korunaklı bir yere aktarmaya karar verdi. Daha önce tutulduğu yer, Türkiye sınırına 15 kilometre civarında bir mesafedeydi. Aygün, “Gece götürdüler, tabii yerleri tam olarak çıkaramıyorum, ama sınıra paralel olarak yaklaşık 100 kilometre mesafe gittik, onu çıkarabiliyorum.”

Yeni zindanında, karşılıklı odalarda 3 Suriyeli daha var. Artık sorgu yok. Kimse Aygün’e gelip “İsmin Bünyamin, kesin Mossad ajanısın” demiyor. Sorgunun kesilmesi, infaz kararının ağırlığını daha da artırıyor. “Bitti artık” dedirtiyor.

İç çatışmalar
Fakat infaz kararının yerine getirilmesi halen erteleniyor. “Ben oraya aktarıldıktan yaklaşık 4-5 gün sonra kasabada çatışmalar başladı. Tabii biz o sırada bilmiyoruz ki Özgür Suriye Ordusu ile El Kaide unsurları arasında Suriye’nin kuzeyinde ciddi çatışmalar var.”

Suriye’nin kuzeyindeki çeteler, uzun zamandır birbirlerini boğazlamakla meşgul. Son olarak PYD’nin kontrolündeki Kürt yerleşimlerine yönelik saldırılarda ortaklaştılar. Fakat son haftaları, en fazla birbirlerine karşı savaşmakla geçirdiler.

Bu gruplar arasındaki ideolojik veya siyasi ayrımlar son derece silik. El Kaide denildiğinde akla en fazla Irak Şam İslam Devleti gelse de, örneğin Türkiye’de AKP hükümetinin “kendisinden” sayarak destek verdiği İslami Cephe’nin içinde de El Nusra gibi El Kaide’yle bağlantılı unsurlar yer alıyor. Gruplar arası ayrımlarda güç dengeleri, yağmalar, grup çıkarları, gündelik hesaplar daha ön planda.

Bünyamin Aygün, çatışma sesleri içinde infaz edilmeyi beklerken, birden odasına 15 kişinin dalmasıyla birlikte sarsıldı. “Daldılar içeri. Ben kendi kendime ‘Tamam, bunlar infaz ekibi, buraya kadarmış’ dedim. Meğer bizi kurtarmaya gelmişler. Hâlâ inanamıyordum. Ardından Heysem geldi.”

Kafa karıştırıcı nokta
Burası, Aygün’ün hikayesinde en kafa karıştırıcı nokta. Reyhanlı saldırısının azmettiricisi olduğu, MİT’in adamı olduğu, Konya’dan Suriye’deki çetelere silah taşıtan tırların sahibi olduğu söylenen Heysem Topalca, birkaç gün önce birlikte rehin olduğu Aygün’ü birkaç gün sonra kurtarmaya geliyor.

Topalca’nın çok karanlık bir figür olduğu ortada. Bünyamin Aygün, daha sınırı geçmeden önceden itibaren Topalca’nın hareketlerinden şüphelenmiş. Yanında bir araçta silahlı korumaları olmasına rağmen onları geride bırakıp Aygün’le birlikte hareket etmesi, bu sırada korumaları uzaktayken birden etraflarının sarıldığını gördüğünde kaçmak için hiçbir girişimde bulunmadan sakince teslim olması, yakalandığı andan itibaren salıverileceğinden emin olması, bu şüpheyi daha da kuvvetlendiriyor. Ve, verdiği “saygın” isimlerle El Kaidecileri ikna edip serbest kalan Topalca, birkaç gün sonra Aygün’ün “kurtarıcısı” olarak ortaya çıkıyor.

Operasyonda İHH’nın da rolü olduğu görülüyor. Aygün’ün odasına dalan silahlı grup, fotoğrafını çekip İHH’ya yollamış. “İHH ‘Tamam, bu o’ deyince onlar da tamam dedi ve beni alıp gittiler. ‘Pazartesi veya salı günü MİT gelip seni alacak’ dediler. Bu sırada günlerden pazar. ‘Niye bugün değil’ dedim, 'Öyle' dediler.”

Aygün bu noktada sinirleri tamamen yıpranmış halde. Aklında yalnızca Türkiye topraklarına daha yakın olmak var. “Siz götürmeyecekseniz ben yürüyerek gideyim, sınırdaki tel örgünün altında kıvrılıp yatayım, bekleyeyim dedim. Yine kabul etmediler. 40 gün çektim, 40 yıl gibi geliyor. An hesabı yapıyorsun. Gece birkaç saat uyuyorsun, zaman aksa bile o koşullarda dayanılacak gibi değil.”

Sonunda Aygün Türkiye’ye getirildi. Şimdi yeniden normal hayatına dönmeye çalışıyor.

Topalca’nın "kankası" Tarık AA’ya mı çalışıyor?
Bünyamin Aygün’ün kaçırılma hikayesinde iki kritik isim var. Bunlardan ilki, Heysem Topalca.

Topalca’nın karanlık faaliyetleri ve bağlantıları her neyse, bunların El Kaide nezdinde büyük “saygı” uyandırdığı kesin. Topalca, Bünyamin Aygün’le birlikte rehinden serbest bırakıldığında gördüğü muamele bunu kanıtlıyor. “Heysem bunlara hatırı sayılır isimler verdi. Zaten verdiği isimlerin de bazıları oradaydı. Cebinden çıkan para, 2800 Türk lirası, 37 bin Suriye dinarı kadardı galiba, o parayı bile teslim ettiler eline. Rehin alındığını silahını, kalaşnikofunu almışlardı. O tüfeği bulamadılar. Oradaki militanlardan biri kendi kalaşnikofunu verdi Heysem’e.”

Heysem Topalca, hakkındaki ağır suçlamalara rağmen sürekli Türkiye’ye girip çıkıyor. İfadesi dahi alınmış değil. Dün duruşması görülen Reyhanlı patlaması davasında da sanıklar “Araçları kiralamamızı Heysem söyledi” demelerine rağmen ne sanık, ne tanık sıfatıyla ifadeye çağrıldı. Topalca’nın Aygün’ü sınırdan geçiren kardeşi Ömer, Heysem’in eşi ve ailesi, tümü Yayladağı’nda yaşıyor.

Bünyamin Aygün de Heysem Topalca’nın gerçekte kim olduğu konusunda net değil. Ama benzetmesi manidar: “Çok karanlık. Adam Suriye’nin Yeşil’i yahu.”

İkinci kritik isimse, şimdiye dek Aygün’ün hikayesinde hiç üzerinde durulmayan bir kişi: Heysem Topalca’nın kardeşi Ömer’in, Aygün’ü villasına yerleştirdiği Tarık Şyuhi. Çok sayıda silahlı adam tarafından korunan bir villada, internet bağlantısıyla “gazetecilik” yapıyor. Aygün, Tarık ismini kullanan kişinin Anadolu Ajansı’na çalıştığını söylüyor. Tarık, Aygün’e böyle söylemiş.

Anadolu Ajansı’nın İstanbul’da bulunan Arapça servisi çalışanlarına Tarık’ı sorduk. AA çalışanları, ajansın kadrolu çalışanı olmadığını, freelance, yani parça başı çalışan çeşitli kişiler olmasına rağmen Tarık Şyuhi ismini hiç duymadıklarını belirtti. Fakat Tarık’ın haberlerde başka isim kullanıyor olması da olası. 5 Temmuz 2013 tarihinde AA’nın Arapça olarak Banyas’tan geçtiği bir haberde, Tarık Şyuhi’den AA muhabirinin aldığı bilgiler aktarılıyor.

Aygün, bizimle Tarık’ın Facebook sayfasını paylaştı. Sayfada Tarık’ın çok sayıda militanın yanı sıra, Heysem Topalca’yla birlikte çektirdiği fotoğraflar da bulunuyor.

Hikayeyi daha ilginç kılan bir başka bilgi daha var. Aygün’ün aktardığına göre, Tarık isimli gazeteci de 23 Aralık’ta IŞİD militanları tarafından kaçırılmış. Aygün, Tarık’ın kaçırılmasını, kendisinin sorgusunda isminin sık sık geçmesine bağlıyor. Aygün, “O gün bu gündür haber alınamıyor Tarık’tan” diyor.

[size=2]Gazeteci kaçırıldığında ne yapmak gerekir?

Bünyamin Aygün kaçırıldıktan kısa süre sonra birçok meslektaşın durumdan haberi vardı. MİT’in telkiniyle aile durumu saklamaya karar verdi, böylece pazarlıkta Aygün “önemsiz” gösterilecek, kurtarılması kolaylaşacaktı. soL dahil birçok medya kuruluşu karara saygı gösterdi.

Fakat birkaç hafta sonra olay basına sızdı. Bunun üzerine bir grup gazeteci, Aygün için ne yapılması gerektiğini tartıştı. Konunun çok zorlu olduğu açıktı. Sonunda eylem kararı alındı ve Aygün’ün kurtarıldığı gün, pazar günü İstiklal Caddesi’nde yürüyüş yapıldı.

Benzeri durumlarda ne yapılması gerektiği konusunda Aygün’ün görüşünü de sorduk. “Kaçırılma olayından 3-4 gün sonra, tek bir haber yapmak gerek” diyor. Çünkü Aygün hakkında internette hiçbir haber olmaması, militanların, Aygün’ün ajan olduğu konusundaki fikrini pekiştirmiş. Aygün,
“Haberi bırak, hakkında kayıp ilanı bile yok, nasıl gazetecisin sen diye sordular” diyor. “Sonra bir süre duracaksın. Pazarlıklar yürüyecek. Ona göre izleyeceksin.”

Aygün, her yerde büyük yürüyüşler yapıldığında, El Kaide’nin “Bu adam çok önemli” kararına varıp, Suriye dışına, örneğin Irak’a kaçırma ve uzun süre sürekli kullanma ihtimali olduğunu belirtiyor. Fakat Pazar günü yapılan yürüyüş konusunda çok memnun. Konunun kamuoyunda büyütülmesi ve ardından yapılan operasyonun zamanlamasının yerinde olduğunu düşünüyor.

Ne olursa olsun, bu konuda bir formül bulmak imkansız. Daha önemlisi, hem devletin hem de medya kuruluşlarının, çalışanların güvenliğini sağlamak için gerekli tüm önlemleri alması



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör İslamcıdan antiemperyalist olur mu? melnur 0 1176 04.01.2020- 10:21
Konu Klasör İslamcılar yine kazanabilir mi? melnur 0 781 01.08.2022- 03:25
Konu Klasör Hüseyin Aygün: "Hala tek gündem Apo, Apo yazık çok yazık" melnur 1 2073 05.12.2020- 08:30
Konu Klasör AKP'nin elinde Cemaat'i bitirebilecek bir arşiv var spartakus 0 3194 25.11.2013- 14:51
Konu Klasör AKP'nin elinde Cemaat'i bitirebilecek bir arşiv var umut 1 3818 20.12.2013- 18:11
Etiketler   Bünyamin,   Aygün:İslamcı,   militanların,   elinde,   tutsaklık
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS