SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Yine ulusalcılık histerisi, önyargılar ve klişeler...           (gösterim sayısı: 5.891)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 14.08.2013- 15:15


Yine ulusalcılık histerisi, önyargılar ve klişeler...

Hep yineliyoruz, önce 12 eylül faşizmi, sonrasında reel sosyalizmin çözülüşü ve ardından neo-liberal ideolojinin yoğun basıncı ülkemizde sosyalist solun bu kadar dağınık ve etkisiz olmasının bir nedeni ise, bir başka nedeni de 30 yıldır süren kürt ulusal hareketinin sosyalist solda yarattığı zihin bulanıklığıdır. Bugün coğrafyamızda Türkiye halklarının hiç haketmediği ölçüde bir gericileşme süreci yaşanıyorsa ve kürt sorunu da bir çözümsüzlük kıskacı içinde kilitlenmişse bunun en önemli nedenlerinden biri bu gerçekliktir ve dolayısıyla sosyalistlerin yaşanan sürece etkin bir biçimde müdahil olamamasıdır.

Aslında konuyu şuraya getirmek istiyorum: Bir kaç gündür adında sol-sosyalist olan (ve benzer) kimi forumlarda Doğu Perincek'in bazı düşünceleri üzerinden yürütülen bir "kampanya" var ve yine başta ÖDP, TKP ve Halkevleri olmak üzere pek çok sosyalist parti ve yapılanma (utangaç) ulusalcılıkla ve nerdeyse "sosyal faşizm"le ilişkilendiriliyor. Sözümona birtakım çözümlemeler(!) yapılırken hemen her konuda olduğu gibi, Türkiye sosyalistlerinin en önemli yığınsal kurumları bu zihin bulanıklığının sahipleri tarafından bilinen klişelerle karalanırken, bu karalamanın "netleşme" amacıyla yapıldığının da altı çiziliyor.

Hiç kuşku yok, ima edilenler ve çoğu kez açıkça söylenenler öteden beri ileri sürülen safsatalardan başka bir şey değil. Ciddiye alınır yanları da yok. Kafalarına göre bir "sosyalist konumlanış" uydurmuşlar,kürt sorununun yakıcı zemininde kuyrukçuluk yapmayı sosyalist olmanın olmazsa olmaz bir temel ilkesi olarak benimsemişler ve sosyalist yapıların bağımsız örgütsel yapılanmasını işçi sınıfının enternasyonal çıkarları için temel bir zorunluluk sayan hemen her sosyalist partiyi ulusalcılık ve sosyal şoven suçlamalarıyla karalamayı huy edinmişler.Bir sosyalistin (partinin) ulusal bir hareketi desteğinin hiç bir şekilde kayıtsız koşulsuz (kuyrukçuluk) şeklinde olamayacağı, olmaması gerektiği, sosyalistlerin hangi koşullarda olursa olsun temel önceliklerinin bu olmadığı, ulusal hakların edinilmesi konusunda bir desteğin ve dayanışmanın gerekli olduğu ama bu durumun mutlaka bağımsız bir konumlanış ve bağımsız bir sosyalist siyaset bağlamı içinde yürütülmesi gerektiği...-bir türlü anlaşılamıyor. Bu anlaşılamadığı, anlaşılmak istenmediği için de kendileri gibi davranmayan her kişi ve kurum bu arkadaşlarımız tarafından "perincekçilikle" yaftalanıyor. Sorun aslında bu kadar basit. İlk paragrafta söylemiştik, hem 12 eylül faşizminin getirdiği yenilgi, hem reel sosyalizmin dayattığı yılgınlık sadece ulusalcılık ve liberalizm savrulmalarına yol açmadı, bunlarla birlikte aynı süreç içinde ortaya çıkan kürt ulusal hareketi de sosyalist saflarda bir zihin karmaşası yarattı. Bütün bu önyargılar ve klişe ezberler bu zihin karmaşasının bir sonucundan başka bir şey değil.

TKP, ÖDP, Halkevleri ve "benzer" siyasi yapılar hakkında kimi zaman açıkça kimi zamansa ima yoluyla tekrarlanan klişelerin ortaya çıkmasına neden olan Perincek'in sözleri şunlar:


Bu zafer, doğru önderlikle kazanılacaktır. Birincisi, Milli Hükümeti kurmak için, Ulus Meydanlarını iktidar hedefli bir siyasal örgütlenmede birleştireceğiz. Bu iş, dernekçilikle olmaz, particilikle olur.Tekrar pahasına önemi nedeniyle bir kez daha vurgulayalım: Bugün CHP, MHP, İşçi Partisi, DSP, AKP’nin yurtsever kitlesi, ÖDP ve TKP ve partisiz yurtseverler, AKP iktidarını yıkmak ve Milli-Halkçı bir hükümet kurmak için birleştirilecektir.Bakın bu kuvvet, zaten Ulus Meydanlarında birleşiyor. Türkiye’nin bütün Ulus Meydanlarında 29 Ekim günü toplanan kitlenin kimliğini araştırınız, yukarda sayılan siyasal örgütleri bulacaksınız.

Perincek'in ifadesi bu. Perincek kendi ideolojisi çerçevesinde ( Kemalizm ve ulusalcılık) hedef kitle olarak gördüğü kesimlere kendince ses yöneltiyor. Her siyasi partinin kendi ideolojisine uygun bir biçimde alması gerektiği pozisyonu Perincek bu söylemiyle dışa vuruyor. Burada şaşkınlığa düşecek(!) ne var? Bu söylem üzerinden sosyalistleri ulusalcılık, sosyal şoven ve kemalist olarak nitelendirecek bir eleştiri(!) ancak yukarda söylendiği gibi kendi duruşu üzerinden klişeler oluşturan bir zihin bulanıklığının sonucu değil de nedir? Böyle bir karalama kampanyasını ciddiye alınır bir yanı olabilir mi?

Ulusalcılığı ve Kemalizmi bir türlü çözümleyemez ve Cumhuriyet kazanımlarının önemini kavrayamaz, kuruluş döneminin bir burjuva devrim olduğu gerçeğini göremez ve üstüne basa basa "artık cumhuriyet burjuva sınırlar içinde kalınarak korunamaz ve geliştirilemez" söylemi karşısında sağırları oynarsan şu sıradan, önemsiz perincek söylemi karşısında bile şaşkınları oynamak zorunda kalır ve cepte hazır bulunan klişeleri orta yere dökmek zorunda kalırsınız.

Ama söylenen doğru bir söz var: "Netleşmek..." Ve süreç sosyalistler açısından oraya doğru yol alıyor. Ulusalcılık ve liberal sol sosyalist saflarda nasıl ki ideolojik bir netleşme yarattıysa, özellikle kürt ulusal hareketi ve sosyalist mücadele konusunda zihin bulanıklığı yaşayanların etkisi de sadece sanal ortamla sınırlı ve toplumsal alanda karşılık bulmuyor.




Bu ileti en son melnur tarafından 17.05.2020- 09:03 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.08.2013- 15:16


Ulusalcılık konusunda geçenlerde SOL gazetesinde Metin Çulhaoğlu bir yazı yayımladı. Buraya aktaracaktım ama, yazmaya da üşenmiştim. Aynı yazı bugün SOL haber'de yazarın "köşesi"nde yer aldı. Şöyle:

Şu 'ulusalcılık' meselesi/Metin Çulhaoğlu

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, ODTÜ'de Erdoğan'ı protesto eden öğrenciler için "iflah olmaz ulusalcılar" demiş... Öğrencilerin kendileri buna ne derler, orası ayrı. Ancak, bu tanımı kabul edip söze "biz ulusalcılar..." diye başlayan yetişkin yaşlardaki kişilere birçok toplantıda şahsen tanık oldum. Bu insanların öyle gelişigüzel konuştukları da söylenemez. 45 yıl kadar önce "oportünizmi" bir suçlama değil de sosyalizm içi bir akım zanneden bir genç konuşurken sözlerine "biz oportünistler olarak..." diye başlamıştı. O bilmiyordu; ama, kendilerine "ulusalcı" diyenlerin benzer bir cehalet içinde olmadıkları kesindir.

Peki, o zaman ne demek istiyorlar? Bu insanlar "milliyetçi" midirler?

Burada, siyaset literatüründeki kimi temel kavramlarla, bir dil olarak Türkçe'nin özellikleri arasındaki özel örtüşmezlik karşımıza çıkıyor. Örneğin, "milliyetçilik" kavramının Türkçe karşılığının "ulusçuluk" olması gerekir. Biri kalkıp ben "ulusçuyum" diyorsa, arkasından ne diller dökerse döksün bu kişinin "milliyetçi" sayılması gerekir.

Burası tamam da, ya "ulusalcılık" ne oluyor?

* * *

"Ulusalcılık" siyasal literatürde yerleşik karşılığı olmayan bir kavramdır. Daha doğrusu, Türkiye'nin özel siyasal koşullarında "icat edilmiş" ya da "türetilmiştir". Anlaşıldığı kadarıyla kendilerine "ulusalcı" diyenler, bununla ulusçu (milliyetçi) olmadıklarını vurgulamaya çalışmaktadırlar. Anlatmak istedikleri galiba şöyle bir şeydir:

"Bizler, bir ulusal devlet olarak Türkiye'nin ve Türkiye halkının çıkarlarını gözetiyoruz. Türkiye'nin, emperyalist dış projelerin aleti, halkının da bu projelerin kurbanı olmasına karşı çıkıyoruz ve bu anlamda ulusalcıyız. Yoksa bizim "Türk ulusunu" başka ulus ve halklardan üstün görme, bu ulusun ve ülkesinin yükselmesi adına başkalarına düşmanlık besleme gibi bir çizgimiz yoktur..."

Eğer gerçekten böyleyse, "ulusalcılık" gibi şeyleri hiç karıştırmadan kendilerine "yurtsever" diyemezler miydi?

"Yurtseverlik" kavramı yukarıda özetlenen duyarlılıkları kesmemekte midir?

Neden ille "ulusalcılık"?

Nedeni, özellikle son 60 yıldır toplumsal ve siyasal yaşamın dokularına enjekte edilmiş, daha yaygın görülen haliyle insanların bilinçaltlarında yer eden, kimilerinde ise kendini hemen dışa vuran bir tür anti-komünizmdir. Evet, genellikle ırkçı-faşizan yönelimlere gebe milliyetçilikten (ulusçuluktan) kendini ayırmak isteyen, ancak yurtseverliği de "yetersiz" bulup ayrıca bu kavramın komünistler tarafından sahiplenildiğini düşünen orta sınıf aklı, sonunda "ulusalcılık" kavramını icat edip bunda karar kılmıştır.

* * *

Çok mu kestirme ve ağır oldu?

Kastettiğim kuşkusuz açık, saldırgan ve isterik bir anti-komünizm değildir. Son 60 yıla bakıldığında, komünistlere karşı eline sopa ve silah almamış, "komünizmle mücadele derneği" kurmamış, toplantı basmamış, muhbirlik yapmamış, buna karşılık yeri geldiğinde TBMM'de linç edilmek istenen sosyalistlere yardım bile etmiş bir geleneğin kendine özgü anti-komünizmidir.

İşte anti-komünizmin bu türü, sosyalist sistemin çöküşünden sonra daha farklı, daha örtük bir içerik kazanmıştır. Son on yıldır AKP'nin saldırıları ve Birinci Cumhuriyet'in çözülüşü karşısında sönmeye yüz tutan ego, yakın dönemin kimi eylemleriyle, bu arada elbette komünistlere karşı da şişmeye başlamıştır. Ulusalcılığın "büyük proje" olduğunu düşündüklerinden "yurtseverlik" kendilerini kesmemektedir.

"Büyüğünü" geçtik, ulusalcılık siyasal-toplumsal bir proje midir?

Eğer böyle sayılıyorsa, bu "proje" örneğin 1) Türkiye kapitalizminin küresel kapitalizmle bugünkü eklemlenme biçimi; 2) NATO üyeliği dâhil Türkiye'nin dış ilişkileri; 3) ücretli emek sömürüsü, piyasacılık, özelleştirmeler, kentsel dönüşüm projeleri, tarımın yok edilmesi vb. ve 4) toplumsal yaşamın dinsel referanslarla yeniden kurgulanması başlıklarında, bunların hepsini birden kapsayan hangi bütünlüklü alternatifi önermektedir?

"Alternatif", 1923-1945 dönemine dönüş müdür? Hadi "dönüş" demeyelim de, bu dönemin "günümüz koşullarına uyarlanması" olsun. Bu ikincisi, ilkinden bile daha tuhaf gelmiyor mu kulağa?

Kuşkusuz herkesin komünist olması gerekmiyor.

Ancak, özel bir kompleks duymanın da alemi yok.

Tutarlı ve kararlı bir yurtsever tutum, hayalciliğin ötesine geçemeyecek projelerden çok daha değerlidir
.

Çulhaoğlu Ulusalcılığı değerlendirirken değinmediği bir konu var; bu çevrelerin kürt sorunundaki tutumları. Ulusalcılığı belirleyen şey sadece onun altını çizdiği görüşlerden ibaret değil ve aynı zamanda bu çevrelerin kürt sorunundaki tutumları da onları farklı bir tanımlamaya yöneltiyor. Bütün ulusalcı çevreler için böyle bir saptama yapılabilir mi, tam kestiremiyorum ama, bu siyasi doğrultunun kürt sorununda egemen siyasetten farklı bir söylem içinde bulunmadığı da ortada. hangi kaygılardan beslenirse beslensin, gelinen noktada kürt halkıyla birlikteliğin eskinin paradigmalarıyla gerçeklik kazanamayacağı çok açık. Eşit anayasal yurttaşlık çerçevesinde gerçekleştirilecek bir birliktelik kurulmadan kürt sorununda şiddeti devre dışı bırakacak bir barış ortamının sağlanamazlığı bu çevre tarafından pek de anlaşılamıyor. Ulusalcılığın milliyetçilikten farklı bir tanımı olabilir. Ama hem (keskinlik taşımasa da) anti-komünist söylemlerinde ve hem de kürt sorunundaki tutumlarında sosyalistler açısından eleştirilecek pek çok nitelikler bulabilmek de mümkün.




Bu ileti en son melnur tarafından 15.02.2014- 02:29 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.08.2013- 15:26


Ara sıra sol-sosyalist forumları okuyor ve oralarda da yazmaya çalışıyorum. Ve buralarda ML adına öyle şeyler söyleniyor, öyle anlayışlar sergileniyor ki, gerçekten şaşırıyorum. İlginç olan da, bir kere bile bir konunun sağlıklı bir tartışma şeklinde gidemediğini görebilmek oluyor. Marksizm Leninizmi sadece ideolojik yazılardan ibaret sayan, bunu yaparken bile ML'in devrimci özünü bir türlü kavrayamayan, dolayısıyla içselleştiremeyen ama soyutladığında mangalda kül bırakmayan yazarların ağırlıkta olması gerçekten düşündürücü. Bir tanesinde iki gündür süren bir tartışma var. Bir TKP'li arkadaşımızın astığı bir yazıya ilgisiz bir yorum asıp, TKP'yi, K.Okuyan'ı ulusalcılıkla, faşizmle, aklına gelen her türlü sözcükle sözde eleştirdiğini sanan bir gencin yazısı vardı. Katıldım, eleştirdim, söylediklerinin içi boş bir ezber olduğunu söyledim. Yazıyı okuduğumda yazdılarının hiç birinin anlamını da bilmediğini ekledim ve "sosyalist misin, kürt milliyetçisi misin" diye sorduğumda, "eskiden türk milliyetçisi olduğunu ve şimdiyse sosyalist olmaya çalıştığını" ekledi. Sonra benzer bir yazı daha yazıp sadeceokuyacağını ve artık yazmayacağını da ekledi.

Bu üslup yabancımız değil.
Bu üslup bu klişe, bu ezber yıllardır yazıyaz'dan gelip geçen onca genç insanın hiç de yadırgamadığımız ifadeleri.

Orda da yazmıştım, bu zihin yapısı, 10 yıllık AKP iktidarı boyunca liberal, sol dönek ve gerici-dinci ittifakının cemaat ve yandaş medyadan akıttığı zehirlerdir. Orada büyüdü ve ne yazık ki, adında sol-sosyalist olan forumlarda da besleniyor, büyüyor ve artık geri dönüşü de mümkün olmayan bir yola giriyor. Sözde sol-sosyalist olan bu forumlar da, bu gelişmeye kayıtsız kalıyor, ve adeta besliyorlar. Çünkü oranın ileri gelenleri de aynı yerlerden beslenmiş; biraz daha sol-sosyalist bir jargon kullanmalarına rağmen, bu genç insanın söylemlerinden farklı bir zihin yapısına sahip değiller.

Sosyalizm bir nefret söylemi haline gelmiş. Sosyalizm burjuva içerikli bir demokrasi söylemi haline getirilmiş. ( Oysa o demokrasi dedikleri şey de AKP tarafından getirilmiş-halledilmiş!) Kemalizme çatarsan, kürt sorununda biatçı bir anlayışı savunursan, çokça demokrasi sözcüğünü yinelersen, gizliden AKP'yi korur ve çokça CHP'ye, İP'e, TKP'ye, ÖDP'ye çatarsan bir de ÖDP genel başkanı Alper Taş yerine Ufuk Uras'ı savunur pozisyon alırsan...-böyle bir anlayış, böyle bir söylem bilimsel sosyalist bir duruş olarak algılanıyor. Böyle bir ezber oluşturulmuş, tutturulmuş ve bu şekilde de gidiyor.

Sadece bir iki örnek de değil. Belli başlı tüm sol-sosyalist forumlar bundan farklı değil. Bir tanesi TKP'ye faşist demişti; "Neden?" diye sorduğumda bir daha da foruma girmemişti.

Şaşırmayı da geçtim, bu anlayışla biz nereye varacağız?

Ülkede AKP faşizmi nerdeyse kurumlaşmasını tamamladı, bunlar hala "gizli AKP'cilik yapmayı ısrarla sürdürüyorlar.

Gençlerde bu tür yanılgılar var, bunu anlayabilmek o kadar zor da değil ama, forumların sözüm ona ağır topları durumunda olanların da benzer zehirlenmeye uğraması gerçekten şaşırtıcı. ML olmayı sadece kürt ulusal nhareketine endeksli bir siyaset sanmak nasıl bir zihin kirlenmesidir gerçekten anlamak mümkün değil.




Bu ileti en son melnur tarafından 15.02.2014- 02:29 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 14.02.2014- 11:38


Ulusalcılara ne oldu?
Aydemir Güler


Tekrar olacak ama; ulusalcılık temelleri itibariyle milliyetçilikten ayrı tutulamaz. Bütün toplumun ortak çıkarlara sahip olduğunu vaaz eden yaklaşımların ilk fonksiyonu, sınıfların üstünü örtmek, dolayısıyla sömürüye koltuk değnekliğidir.

Ama siyasal alanda milliyetçilik ile ulusalcılık farklı konumlara yerleşti. Milliyetçilik sağcıdır. Emekçilerin sınıf çıkarı fikrinin radikal düşmanıdır. Emperyalizme yandaşlığını anti-komünizmle gerekçelendirir. Faşizme eğilim gösterir.

Ulusalcılık ise emperyalizmin ulus-devletleri yük olarak görmeye başlamasından sonra peydah oldu. Bu sürece karşı direnç olarak, tarihsel arkaplana, siyasal geleneklere, jeo-stratejiye, güç dengelerine bağlı olarak geniş bir yelpazeye yayıldı.

Latin Amerika’da devrimci karakter kazanıp sosyalizmle flört etmeye yöneldi. Rusya’da Putin’in emperyalist hülyalı milliyetçiliğine yakındır. Batı Avrupa’da ırkçı faşist partilerin Batı-karşıtı demagojisiyle alışverişe giren ulusalcı aydınlara rastlanmaktadır...

* * *

Bizde ulusalcılık CHP’den başlayıp başka partilere salınım gösterir. Kemalist ilericiliğin kalıntılarını büyük ölçüde bünyesinde toplar. Bir dönem, AKP’nin dönüştürmeye çabaladığı devlet kurumlarına tutunmuş, TSK merkezli bir karakter edinmişti. Oralardan sökülüp atılınca popülerleşti. Akımın ortalama duygusu “devletlu”lukta bir karşılık bulamayınca halkçılaşmaya kaydı. 29 Ekimler, 10 Kasımlar örgütsüz, önderliksiz kitlelere sahne olmaya başladı.

Haziran direnişi ise o ana kadar ulusalcılığın tabanı sayılan kitleleri ciddi dönüşüme zorladı.

Bugün ulusalcılığın kesin tanımını yapamayız. Türkiye değişimin orta yerinde. Haziran’a kadar Kürt düşmanlığı ile anılan ulusalcılar “yahu bu devlet bize, bizim çocuklarımıza bunu reva gördüyse, kim bilir Kürtlere ne yaptı” sorgulamasıyla yüzleştiler. Hiç mücadele etmemiş, “iyi veya kötü, benim devletim” sözünün hakkını vermiş bir kitle önceki gibi kalmış olabilir mi?

Sol güçlendiği ölçüde çoktan başlamış olan ideolojik ve politik dönüşüm devam edecek, ulusalcı nüfusu daralacak, halkçılık genişleyecektir.

* * *

Siyasi odaklar açısından ise daha fazla şey söylenebilir.

CHP içindeki kesimin devletlu unsurları halk hareketine, yüksek siyasette atılacak adımların destekçisinden öte yer tanımaz. Bunların tek şansı CHP merkeziyle örtüşmek olurdu. Ama olmuyor. CHP emperyalizme, gericiliğe direnci temsil etmeyeceğini, çoktandır söylüyor ama kimseyi inandıramıyordu. Aday belirleme süreciyle konu biraz daha kapanmış olsa gerek.

Ne olur? CHP içinde etkisizleşip kabuklarına çekilirler. Aynı nedenle MHP’ye de kayamazlar.

Haziran’daki halk hareketine dahil olmuşlardı.

Ulusalcılığın direniş öncesi siyasal projeleri hep sağa çekmişti. İlginçtir, orada demir attılar. Sanki milyonlarca insan mücadeleye koşmamış gibi, halk sessiz ve hareketsiz kurtarıcı bekliyormuş gibi!

Sonuç Haziran’da ortaya çıkan genç dinamizmin ulusalcılıkla bütünleşmemesidir. Türk bayrağı, Mustafa Kemal’li sloganlar bir siyasi akımın alameti farikası olmadı, kitle duyusunun parçası, Türkiye aydınlanmasının tarihine bir gönderme, AKP’nin düşmanına sempati gibi anlamlar kazandılar.

Haziran’da ulusalcılık yükselmedi. Bir siyasi-ideolojik akımın yükselmesi için kitlelerin ilgisini çekmesi veya tabanı ve potansiyelinin hareketlenmesi yetmez. Siyasal hamle, açılım vb gerekir.

Yok! CHP’nin emperyaliste, yobaza, parababalarına direnci temsil etmediğini alenen ilan etmesine karşın en ufak bir emare yok.

Arada AKP “belki hapisten çıkartırım” diye bunları oyalamaya aldı. CHP “bekleyin AKP’yi devirirsek sizin tezlerinize bir göz atarım” demiş oldu. Bu kadarının ulusalcılara yettiği anlaşılıyor!

Kendine ait halkçı ve solcu açılımı olmayanlar, CHP’nin Yavaş’lı, Sarıgül’lü türünden bile kopamıyorlar.

Sol



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.988
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 22.02.2014- 17:18


Alıntı Çizelgesi: umut yazmış


Haziran direnişi ise o ana kadar ulusalcılığın tabanı sayılan kitleleri ciddi dönüşüme zorladı.

Bugün ulusalcılığın kesin tanımını yapamayız. Türkiye değişimin orta yerinde. Haziran’a kadar Kürt düşmanlığı ile anılan ulusalcılar “yahu bu devlet bize, bizim çocuklarımıza bunu reva gördüyse, kim bilir Kürtlere ne yaptı” sorgulamasıyla yüzleştiler. Hiç mücadele etmemiş, “iyi veya kötü, benim devletim” sözünün hakkını vermiş bir kitle önceki gibi kalmış olabilir mi?

Sol güçlendiği ölçüde çoktan başlamış olan ideolojik ve politik dönüşüm devam edecek, ulusalcı nüfusu daralacak, halkçılık genişleyecektir.




Katılmamak mümkün değil. Haziran direnişinde çarpıcı bir kare vardı ve günlerce konuşulmuştu. Ay yıldızlı bayrak taşıyan bir genç, elinde BDP bayrağı olan bir genç kızı elinden tutuyor,yanında ''bozkurt'' işareti yapan bir başkası ve hep birlikte polis şiddetine karşı direnç gösteriyorlar. O fotoğraf karesi yığınların o direniş sırasındaki dönüşümünün tipik bir prototipiydi. Çeşitli görüşlerden insanlar artık bir araya gelebiliyorlar. AKP'nin ''olumlu'' bir yanı varsa, o da budur.   Hiç bir şekilde bir araya gelemez denilenleri bir araya getirebilme becerisini gösterebilmek AKP'nin hanesine yazılacak tek olumlu puandır!

Evet toplumda bir dönüşüm var. Bu dönüşüm Haziran direnişinden de önce başlamıştı. AKP gericiliği toplumun önemli bir kesiminde öylesine bir tepki yaratmış ki, dönüşüm doğal yollardan ve kendiliğinden gerçekleşebiliyor. Böyle bir süreç yaşanıyor toplumda. Bir MHP sempatizanına sosyalizmi anlatmayı deneyin, dinliyor, anlamaya çalışıyor. Yüzlerinin sola dönük olduğunu Haziran direnişiyle gösteren ve öncesinde apolitik bir gençlik olduğu izlenimi veren gençlerle de konuşmayı deneyin. Aynı ''ilgi''yi onlarda da göreceksiniz. Toplumun önemli bir kesiminde siyaset açlığı var. AKP'ye güvenmiyorlar, tepki koyuyorlar, AKP'nin ötekileştirici, baskılayıcı ve yaşam biçimlerine müdahale edici siyasetine şiddetle karşı çıkıyorlar. Ve yanında en yakın ve ''etkili'' gördüğü AKP karşıtı bir siyasal anlayışa yakınlaşıyorlar. Siyasetle ilgileri bu bağlamda gerçekleşiyor. Sosyalistlerin o kitleyle birliktelik kurma bağı da burası   zaten. Sosyalist sol tam da o noktada, o kitleye dokunmasını sağlayacak siyasi araçlar yaratabilmeli.

Sosyalist sol güçlenmeli, güçlendirilmelidir. Sosyalistlerin, kendi solda görenlerin öncelikli görev ve sorumluluk alanı burasıdır. Bir başka başlıkta ''kuyrukçuluk nedir?'' diye sormuştuk, oradan devam ederiz ama, yeri gelmişken burada değinmek gerek. Önceliğini sosyalist örgütlenmeye, sosyalist sola alan açıcı siyasetlere vermeyen her siyasi eğilim eleştirilmeli, gerekiyorsa sosyalist saflardan dışlanmalıdır. Sosyalizm adına sosyalizmle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan örgütlere yakınlaşılıyorsa ve güncel siyaset okuması o örgütsel anlayışların perspektifinden gerçekleştiriliyorsa, o siyaset tarzının adı kuyrukçuluktur.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Yine ulusalcılık histerisi, önyargılar ve kileşeler melnur 4 4013 14.08.2015- 15:29
Konu Klasör Milliyetçiliğe önyargılardan uzak bir yaklaşım. melnur 10 7153 01.10.2020- 08:32
Konu Klasör Ulusalcılığa ve liberalizme dair... melnur 3 2497 29.05.2021- 07:56
Konu Klasör ''Ulusalcılar'' ve liberaller üzerine... melnur 4 2282 03.01.2021- 03:22
Konu Klasör Kürt Ulusalcılığının liberalizm ile bağı... melnur 0 512 11.10.2022- 03:19
Etiketler   Yine,   ulusalcılık,   histerisi,   önyargılar,   klişeler.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS