SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Faşistler egemen olmaya başladı           (gösterim sayısı: 3.907)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: dayanışma
Konu Tarihi: 23.02.2014- 17:30


Faşistler egemen olmaya başladı
 

“Avrupa’da Faşizmin Yeniden Doğuşu ve Ukrayna” makalesiyle dikkatleri üzerine çeken Eric Draitser, o makalenin yazıldığı günden bu yana neler değiştiğini anlattı

Resim Ekleme

Eric Draitser New York’ta çalışan bağımsız bir jeopolitik analisti. StopImperialism.org (emperyalizmi durdurun) adlı sitenin de kurucusu olan Draitser; CounterPunch, RT, Center for Research on Globalization (Küreselleşme Araştırmaları Merkezi) ve birçok diğer siteye de düzenli olarak katkıda bulunuyor. Draitser’in BirGün Pazar’da da yayınladığımız “Avrupa’da faşizmin yeniden doğuşu ve Ukrayna” makalesi tartışma yaratmıştı. O makalenin üzerinden geçen 3 haftada Ukrayna meydanlarında neler değiştiğini Draitser’e sorduk.  

» Birkaç hafta önce yazdığınız yazıda belirttiğiniz muhalefet niteliği bugün ne gibi değişiklikler yaşadı? Genişledi mi?

“Avrupa’da Faşizmin Yeniden Doğuşu ve Ukrayna” adlı makalemi yazdığımda, Nazi/faşist öğeler muhalefetin görünür bir parçası olsa da tam olarak herkesin adına konuşmuyorlardı. Hâl⠓liberal” ve barışçıl olarak adlandırabileceğimiz öğeler de vardı. Ancak, o zamanlar bu barışçıl öğelerin sayısı her ne olursa olsun bugün kaybolmuş durumdalar. Sağ Sektör’ün liderliğindeki faşistler, Svoboda ve diğerleri “muhalefete” egemen olmaya başladılar. Şiddeti kışkırtan, polisi öldüren ve hükümet binalarına saldıranlar bunlar. Uluslararası basında ateş ederken, tutsakları dövüp işkence ederken belgelendiler. Bunlar geride için için yanan bir yıkıntı bırakma arzusundalar.
“Liberal” öğelerle faşistlerin el ele çalıştıklarının yarattığı sözde çelişkili durumu söylemeden geçmemek gerek. Olay yerindeki her iki tarafın haberlerinde de “Meydan Savunma Birimlerinin” Nazi Dmitry Yarosh’un liderliğindeki Sağ Sektörle beraber çalıştığını belirtiliyor. Bu ikisi arasında açık bir fark olduğu hikâyesi, bu noktada artık bir kenara itilmeli.

»Muhalefetin ideolojik lideri kim?

Bir yandan, muhalefet, II. Dünya Savaşı’nda Ukrayna’yı bir Nazi kuklasına çevirme komploları kuran kötü şöhretli Nazi işbirlikçisi antisemitist Stephan Bandera’yı tüm dünyada kutsayarak, onu bir vatan hainindense bir “milliyetçi” olarak kabul ediyor. Bu bizlere, bu öğelerin bazıları arasında Rusya’ya duyulan nefretin ne denli derin olduğunu gösteriyor. Günümüzdeki ideolojik lidere gelince, her grup kendi liderini “ideolojik lider” olarak gördüğünden kimse gerçekten lider değil. Sözde liberal muhalefet, neoliberal Yatsenyuk’u ve boksör Klitschko’yu liderleri olarak görüyor, ancak meydanda önemli ölçüde kontrol sahibi olmadıklarından bunun pek bir önemi yok. Birçok kişi, Svoboda grubunun neo-Nazi lideri Oleh Tyahnybok’u hareketin önemli bir lideri olarak görüyor. Öte yandan Svododa’yı yeterince aşırı bulmayıp, Sağ Sektör’ün aleni Nazizmini ve Dmitry Yarosh’u tercih edenler de var.

» Eylemler hâlâ ilk günkü taleplerle mi ilerliyor? Eylemciler taleplerinin ne olduğunu söylüyor?

Aslında Kiev’de artık protestolar değil, topyekûn bir savaş olduğunu söylemek gerek. En baştaki talep, Yanukovich hükümetinin Rusya’yla, Moskova’dan gelecek kredileri ve büyük bir kurtarma paketini garantileyecek bir anlaşmaya varmaktansa, Avrupa Birliği’yle reddettiği ticari anlaşmayı imzalaması yönündeydi. Ancak Bağımsızlık Meydanı’ndaki protestolar hükümetin istifasını talep etmeye başladı. Ekonomik taleplerden rejim değişikliğine bu hızlı geçiş, Rusya’yı, özellikle de Putin’i, hâlâ en büyük tehditleri olarak gören ABD-AB’nin parmağını açıkça göstermektedir. Bu da, ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Victoria Nuland’ın sızdırılan meşhur telefon konuşmasında “AB’yi s.ktir et” demesiyle açıkça onaylanmış oldu.

Bugün, elbette, durum bir iç savaşa dönüştüğünden artık taleplerden bahsetmek mümkün değil.

» Sol, sosyalist kesimler ve anarşistlerin tavrı ne? Fraksiyonlar arası görüş ayrılıkları var mı? Bu kesimlerde eylemleri destekleyen var mı?

Ukrayna’daki çeşitli sol görüşlü gruplar adına konuşamam. “Ilımlı liberallerin” sağcı faşistlerle işbirliği ettiklerini fark ettiklerini, bunun da bazılarının protestoları terk ederek evlerine dönmelerine yol açtığını sanıyorum. Ötekilerse bu öğelerle dava arkadaşlığı ediyorlar. Daha sol görüşlülere gelirsek, bu biraz daha karışık bir konu; bu konuda tahmini yorumlarda bulunmak istemem. ABD’deki solcularınsa, bir renkli devrim, rejim değişikliği ihtimali olduğunda bunu tanıyanlar ve Libya, Suriye ve başka yerlerde rahatlıkla NATO’yla işbirliği içine girenler olarak ikiye ayrıldığını söyleyebilirim.

» Faşizm, ABD-AB ve Rusya dışında Ukrayna için başka bir seçenek var mı?

Başka bir ihtimal harika olurdu, ama son gelişmeleri göz önünde bulundurunca ben böyle bir ihtimal görmekte zorlanıyorum. “Diğer seçenek” federal bir devlet yaratarak, Rusya karşıtı Batı’ya, Rusya yanlısı Doğu ve Güney’e yerel otonomluklar verip Kiev’i ortak başkent yapmak olabilir. Bu üç taraflı bir çözüm sunar; tarımla geçinen ekonomik olarak çökmüş olan batı kesime ABD-AB’nin ekonomik yardım ve desteği sağlanırken, sanayileşmiş doğu, Rusya’nın yatırımından yararlanmaya devam edebilir.   Bunun içinse bir tür birleşmiş bir hükümet gerekir. Bu ilk birkaç hafta için dört dörtlük bir çözüm olabilirdi ancak korkarım ki artık çok geç.

» Bir iç savaş kapıda mı?

Bu bir iç savaşın başlangıcı. Artık keskin nişancıların çatılardan protestoculara ateş ettiği haberlerini alıyoruz. Elbette, ilgi gösterenlerimiz bunun standart bir istikrarsızlaştırma taktiği olduğunu, Mart 2011’in ilk günlerinde Suriye’de savaşı kışkırtmakta da kullanıldığını biliyor. Dera ve Hama’da protestocuların yanı sıra kadınlarla çocukların da kim olduğu bilinmeyen keskin nişancılar tarafından öldürüldüklerine dair korkunç haberler okuduğumu, bunların suçununsa hiçbir kanıt olmaksızın Esad hükümetine yüklendiğini hatırlıyorum. Bu, insanlar arasında korku yaratmak, uluslararası gözlemcilerin gözlerinde hükümetin itibarını zedelemek için kullanılan bir taktik. Bu taktik iç savaşı hızla tırmandırır. Durumun ne derece tehlikeli hale geldiği açıkça görülüyor.

» Yazınız nedeniyle Rusyacı olduğunuz yönünde eleştiriler geldi. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Anti-emperyalist bir konumum var, hep bu konumdayım. Eğer AB ve ABD’nin Ukrayna’nın iç işlerine karışmasını ifşa ediyorum diye “Rusyacı” olarak görülüyorsam, o zaman Rusyacıyım.   Ben de, Moskova gibi, Suriye’deki emperyalist savaşa karşı duruyorsam, bu beni Rusyacı mı yapar? Bu saçma bir düşünce. Halkların ve milletlerin kendi meselelerine karar verme hakkına inanan bir kimse hangi biçimde olursa olsun bütün emperyalist fetihleri reddetmelidir.

Çeviren: Deniz Bozkurt
Birgün



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 23.02.2014- 18:12


Ukrayna'da 'anlaşma' meyvelerini vermeye başladı!

Resim Ekleme

 
Ukrayna'da muhalefetin adımları ülkeyi nasıl bir geleceğin beklediğini gösteriyor. Kızıl Ordu Askeri heykelinin yıkıldığı ülkede, Ukrayna Komünist Partisi'nin yasaklanması bekleniyor.

Güncelleme 14.46: Timoşenko'nun çok yakın bir tarihte Almanya Başbakan'ı Angela Merkel ile görüşeceği duyuruldu.


Güncelleme 14.41: İngiltere, Ukrayna'nın "karmaşık krizi"ne müdahil olmaması konusunda Rusya'yı uyardı. İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague'e göre, İngiltere Ukrayna'nın umutsuzca zor duruma düşen ekonomisine katkıda bulunmak istiyor.


Güncelleme 14.34: Meclis, Yanukoviç döneminde çıkarılan azınlık dillerinde kamu hizmeti alımı hakkı tanıyan yasayı iptal etti.


Güncelleme 14.23: Ukrayna Parlamentosu, devlet başkanının yetkilerini, Meclis Başkanı Aleksandr Turçinov'a verdiğini duyurdu. Parlamento, Dışişleri ile Eğitim ve Bilim bakanları da azledildi.

Resim Ekleme


Güncelleme 14.20: Kendisinden haber alınamayan Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in, Harkov şehri yakınında üst düzey bir bürokratın villasında gizlendiği iddia ediliyor.

Yanukoviç’in nerede olduğunun Ukrayna istihbaratı tarafından bilindiği ancak muhalif lider Yulia Timoşenko’dan aldığı güvence sayesinde kendisine müdahale edilmediği belirtiliyor.


Ülkede, AB'nin arabuluculuğu ile yapılan anlaşmadan sonra, sağ sektör militanlarının İçişleri Bakanlığı'nda temsil edileceği iddia ediliyor.

Resim Ekleme

Kiev'deki Kızıl Ordu Askeri heykeli yıkılırken, parlamentoda temsil edilen Ukrayna Komünist Partisi ve Yanukoviçi'n Bölgeler Partisi'nin yasaklanacağı belirtiliyor. Ülkenin güneyinde, yasaklanacağı iddia edilen partilerin destekçilerinin sokağa inmeye başladı.

Rus medyasının haber yapmasına da sansür getirileceği iddia ediliyor.

Öte yandan, Ukrayna'da yeni hükümetin 48 saat içinde kurulacağı belirtiliyor. Parlamento başkanı Aleksandr Turçinov, milletvekillerinin Salı'ya kadar yeni hükümeti kurması gerektiğini ifade etti.
sol



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 23.02.2014- 19:44


Gezi, Ukrayna, Venezuela: Nasıl Bakmalı?

Resim Ekleme

Şimdi yaşanan süreci ise söz konusu renkli devrimin ikinci aşaması olarak görebiliriz; ancak bir farkla: renkli devrimlerin ikinci aşamasında dünya siyasetine yeni bir hadise daha eklenmiştir ve bu yeni hadisenin adı “vekâlet savaşları”dır.

Fatih Yaşlı
Gezi direnişi, yüz binlerce insanın ilk kez sokağı ve dolayısıyla devlet şiddetini deneyimlediği, bu yüzden de sokak ve şiddet üzerinden politize olduğu bir hadiseydi.

Siyasetle bu şekilde tanışmanın kuşkusuz bir takım sonuçları oldu. Bizi bu yazı bağlamında ilgilendiren sonuç ise şuydu: Dünyanın herhangi bir yerinde, sokakta polisle çatışan insanlar görüldüğünde, meselenin içeriğine vakıf olunmasa bile, o insanlara dair bir duygudaşlık geliştirmek, onların derdiyle hemhal olmak.

Kitleler açısından bakıldığında, böylesi bir duygudaşlık ve hemhal olma hissi elbette ki kötü değildir. Aksine, kitlelerin öfkesini diri tutar, Haziran günlerini hatırlamasına vesile olur ve hiç şüphesiz “bir gün yeniden” denmesi için de bir motivasyon kaynağı oluşturur.

Kitlelerden Ukrayna jeopolitiğini ya da Venezuela’daki sınıf mücadelesini bilmeleri ve ona göre bir siyasal pozisyon belirlemeleri beklenemez, önemli olan az önce de söylediğim üzere bu olaylara bakarak kendi öfkelerini diri tutmaları ve motivasyonlarını devam ettirmeleridir. Ancak mesele siyasi özneler ve onların aydınları, kalem erbapları, yazarları, çizerleri olduğunda iş değişir; orada başka bir tartışmayı, son derece politik bir tartışmayı yürütmek ve tavizsiz, çok net bir tavır almak gerekir.

Meydan fetişizmi
Türkiye solunun bir bölümünde, bir meydan fetişizmi ve bir sokak güzellemesi, “sivil toplumculuğun” yükselişine paralel bir şekilde, 80’lerden itibaren mevcut olmuştur. Burada kastettiğim fetişizm ve güzelleme, sokağa önem verme, pratiği öne çıkarma, kitlelerle buluşma değildir; kastım, dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşen bir kitle ayaklanmasına bakıp orada anında “devrimci durum” görmek ve meseleyi hem tarihselliğinden hem de sınıfsal bağlamından koparıp ona övgüler düzmeye başlamaktır.

Türkiye’yi ve dünyayı, sınıf mücadelesi ve emperyalizm temelli değil de, devlet-toplum ikiliği üzerinden okumak ve buradan hareketle, sokaktaki her kalabalığı “ceberut devlet”e karşı “sivil direniş” olarak kodlayıp, öznesinin ve hedefinin ne olduğuna bakmaksızın kutsamak, onda “özgürleştirici bir potansiyel” keşfetmek ve ne idüğü belirsiz bir devrim düşü görmek, sözünü ettiğim fetişizmin temelini oluşturur.

Meydan fetişizmiyle malul bu bakış açısı, örneğin reel sosyalizmin çözülüşünü ve Berlin Duvarı’nın yıkılışını hem insanlık hem de sosyalizm adına “hayırlı” görmüş ve selamlamıştır. Aynı bakış açısı, dünyanın farklı yerlerindeki emperyalist askeri operasyonları, barış, insan hakları ve demokrasi adına alkışlamış, “hümaniter emperyalizm”e çanak tutmuştur. Ve aynı bakış açısı, Arap Baharı’nda Tahrir’deki milyonlarla Libya’daki “muhalifler”i aynı kefeye koymuş, “Suriye devrimine enternasyonal tugay göndermek” fikrini ortaya atacak ya da “katil Rusya Suriye’den defol” diye eylem yapacak kadar akıl sağlığını yitirmiştir.

Bu bakış açısının taşıyıcılarının, yani kafalarında liberalizm adlı huniyle dolaşanların yeni duraklarının Ukrayna ve Venezuela olması hiç de şaşırtıcı değildir. Kitlelerde Haziran’da ortaya çıkan ve yukarıda sözünü ettiğim duygudaşlık halinden güç alarak ve onu açık bir şekilde manipüle ederek, Ukrayna ve Venezuela’da yaşananlara bakıp “sokağın özgürleştirici potansiyeli”nden söz etmek ve yaşananın bir devrim olduğunu söylemek, sol kılığına girmiş liberalizmin son numarasıdır. Yapılmak istenen ise her iki ülkedeki muhalif zihniyeti, yani ABD-AB çizgisine eklemlenmiş ve “liberal demokrasi” söylemini dillendiren zihniyeti, Gezi sonrası Türkiye için bir rol model olarak göstermek, Gezi’nin içini bu söylemle boşaltmaktır.

Peki ama Ukrayna ve Venezuela’da ne olmaktadır? Meselenin bizi ilgilendiren boyutu nedir? Bu noktada bu soruları yanıtlamaya çalışalım.

Ukrayna ve Venezuela: Vekâlet savaşının yeni cepheleri
Ukrayna, uzun yıllardır Avrasya coğrafyasının jeopolitik merkez noktalarından biri olagelmiştir ve Soğuk Savaş sonrası dünyadaki egemenlik mücadelesinin aldığı biçim olan Atlantik-Avrasya mücadelesinde de bu önemini korumaya devam etmektedir. Çok basitçe ifade etmek gerekirse, Batı emperyalizminin Avrasya’daki varlığı ve Rusya’nın gücünün enterne edilmesi için Ukrayna düşürülmesi gereken bir kaledir. Tam da bu nedenle Ukrayna kalesi bir renkli devrim aracılığıyla düşürülmüş, ancak sonrasında halk batıcı olmayan ve Rusya yanlısı güçleri tekrar iktidara getirmiştir.

Şimdi yaşanan süreci ise söz konusu renkli devrimin ikinci aşaması olarak görebiliriz; ancak bir farkla: renkli devrimlerin ikinci aşamasında dünya siyasetine yeni bir hadise daha eklenmiştir ve bu yeni hadisenin adı “vekâlet savaşları”dır. Atlantik-Avrasya mücadelesinde, yani “yeni Soğuk Savaş”ta da tıpkı eskisinde olduğu gibi taraflar birbirleriyle sıcak çatışmaya girmekten kaçınmaktadırlar; ancak emperyalizm vekâlet verdiği gruplardan kendi çıkarları doğrultusunda savaşmalarını talep etmektedir. Dün Libya’da ve bugün Suriye’de yaşanan tam da budur. Şimdi ise Ukrayna’da ve Venezuela’da vekâlet savaşının yeni cephelerinin açılmış olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Ukrayna’da sokağı elinde tutan ve halkın iktidara duyduğu haklı öfkeyi manipüle eden güçler açıkça milliyetçi-faşist bir karakter taşımaktadır. Yanı sıra muhalefetin en örgütlü kesimini oluşturan bu güçler, Avrupa Birliği ile, yani Merkel Almanya’sı ile doğrudan bir bağlantı içerisindedirler ve açık bir şekilde ABD’nin ve AB’nin Almanya merkezli dış politikasının jeopolitik çıkarları doğrultusunda hareket etmektedirler. Dahası, yolsuzluklar nedeniyle içeride bulunan renkli devrimin önemli isimlerinden Timoşenko’nun salınmasının hemen ardından yaptığı konuşmada “Ukrayna’daki özgürlük hareketi tüm eski Sovyet coğrafyasına yayılacak” demesi vekâlet savaşının bütün bir Avrasya’ya yayılacağını göstermektedir.

Ukrayna’da muhalefetin bu niteliğinden söz etmek ne halkın haklı taleplerini görmezden gelmek ne de Yanukoviç’in ya da Rusya’nın yanında durmak anlamına gelir ama şunu da mutlaka not etmek gerekir: Batı emperyalizmi ile Rusya ve Çin arasındaki egemenlik mücadelesinde taraflar eşit pozisyonda değildir. Yani bugün itibariyle dünya kapitalist sisteminin hegemon gücü ABD ve AB bloğudur. Dolayısıyla mücadelenin taraflarını aynı kefeye koyan ve çubuğu net bir şekilde Batı emperyalizmine bükmeyen bütün analizler sol açısından hatalı olacaktır. Bunun da ötesinde, tıpkı Suriye’nin bugün yaptığı gibi, bölgede emperyalizmin oyunlarını bozan ve ABD hegemonyasını sarsıp zayıflatan güçlerin varlığı, neresinden bakılırsa bakılsın, ilerici güçler açısından olumludur. Dolayısıyla yeni Soğuk Savaş’ta taraflara eşit mesafede durarak dünya kapitalist sisteminin hegemonik gücünü hedef tahtasına yerleştirmemek, radikalizm kılığına bürünmüş apolitizmden başka bir şey değildir.

Venezuela’ya gelince ise, ABD’nin Chavez’in karizmatik liderliğinin son derece belirleyici olduğu devrimi yenilgiye uğratmak için Chavez’in ölümünü bir fırsat olarak gördüğü ve Maduro’yu devirmeye çalışacağı zaten öngörülebilir bir durumdu. Sahiden de öyle oldu ve Maduro iktidarı daha birinci yılını doldurmadan karşı-devrimci operasyon için düğmeye basıldı. Hükümetin fiyat kontrolleri getiren bir yasal düzenleme yapmasının ardından, Chavezci hükümetin yoksullar yararına izlediği iktisadi politikaların “mağduru” orta sınıflar sokaklara döküldüler ve Maduro iktidarını devirmek için harekete geçtiler. Nasıl ki Ukrayna’da “muhalifler” ABD ve Almanya ile görüşmüşse, Venezuela’da da aynısı olmuş ve eylemciler muhalefetle ABD’nin görüşmeleri neticesinde eylem kararı almışlardı.

Aslında Venezuela da tıpkı Ukrayna’nın Avrasya açısından kilit önemde olması gibi, ABD’nin arka bahçesi olarak gördüğü Latin Amerika açısından aynı önemi taşımaktaydı. Chavezci devrim hem sahip olduğu geniş petrol kaynaklarını izlediği “milli” politikalar açısından bir avantaja çevirmiş, hem de yoksullara yönelik sosyal politikaları finanse etmenin merkezine yerleştirmişti. Üstelik Venezuela, dış politika açısından bakıldığında hem Latin Amerika’daki diğer sol iktidarlar açısından maddi/manevi bir dayanak teşkil ediyor, hem de Atlantik eksenine karşı Suriye, İran, Çin, Rusya gibi ülkelerle işbirliğini geliştiriyordu. Dolayısıyla Venezuela’daki sürecin de aslında bir başlangıç olduğunu, Maduro iktidarını çok daha zor günlerin beklediğini söylememiz yanlış olmayacaktır.

Emperyalizm olmadan olmaz
Gezi’de, bizzat kendisi emperyalizmin ürünü olan bir iktidarın “anti-emperyalist” bir söylemi dillendirip direnişi sürekli dış mihraklara, faiz lobisine, ABD’ye, Almanya’ya, İsrail’e bağlamaya çalışması ve “milli iradeye karşı bir darbe girişimi var” argümanını kullanması, gayet haklı olarak bu söylemin karikatürize edilmesine yol açtı. Ancak Ukrayna ve Venezuela’da yaşananlar, bu karikatürleştirmeye dair son derece ironik bir durumun ortaya çıkmasını da beraberinde getirdi. Ukrayna’da ve Venezuela’da emperyalizme işaret etmek de, yaşananların bir darbe girişimi olduğunu söylemek de “bakın iktidarın Gezi’de söylediğinin aynısını şimdi siz söylüyorsunuz, ne farkınız kaldı onlardan” şeklinde bir tepkiyle karşılandı.

Bu tepkilerin, yazının başında söz ettiğim ilk kez Gezi’yle birlikte politize olmuş kitleler tarafından iyi niyetle dile getirildiğinde anlaşılır bir yanı olduğu kuşku götürmez. Ancak söz konusu olan, Türkiye’yi ve dünyayı liberal bir perspektifle “devlet-toplum” ikiliği üzerinden okuyanların, analizlerine hiçbir şekilde emperyalizmi katmayıp, Gezi’nin “rantını” yemeye çalışmaları olduğunda, bunun hiçbir şekilde kabul edilmemesi gerektiği açıktır. Bu noktada sola düşenin iktidarın “anti-emperyalizmi”nin sözdeliğini ve sahteliğini ifşa ederken, gerek Türkiye’de gerekse dünyada yaşananları, dünya kapitalist sistemini ve emperyalizmi denkleme dâhil ederek okumakta ve bu okumayı kitlelerle buluşturmakta ısrar etmek olduğu açıktır.

http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/gezi-ukrayna-venezuela-nasil-bakmali-haberi-88360



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Lora
[ Aydınlanma Savaşçısı ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 17.08.2013
İleti Sayısı: 77
Konum: YurtDışı
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Lora
Cevap Tarihi: 23.02.2014- 22:26


Faşizmi eskiden ordular eliyle yapıyorlardı, şimdi yoksul halkın çocuklarına yaptırıyorlar. Daha korkuncu demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri ağızlarından düşürmüyorlar utanmadan.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Rus uçağı ve egemen sınıfın iktidarı umut 0 3145 28.11.2015- 10:53
Konu Klasör Sosyalistler demokrat olmaya karar verirse denizcan 1 3479 10.01.2016- 11:31
Konu Klasör Toplumsal alanda bir güç olmaya ihtiyacımız var, ama nasıl? melnur 1 958 03.07.2022- 05:49
Konu Klasör AKP için çanlar çalmaya mı başladı? melnur 0 2116 07.03.2019- 20:09
Konu Klasör HDP'nin iki koldan Ankara yürüyüşü başladı! melnur 2 2423 21.06.2020- 02:13
Etiketler   Faşistler,   egemen,   olmaya,   başladı
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS