SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Emperyalizm nedir?           (gösterim sayısı: 5.832)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 14.08.2013- 16:17


Emperyalizm nedir?

Emperyalizm'in ne olup ne olmadığı konusunda farklı algılara sahibiz sanıyorum. Hepimizin kafasında emperyalizmin "kötü" bir şey olduğuna ilişkin bir algı var da, bu "kötü" olarak nitelediğimiz şey ne? Bir arkadaşımız, burada benim ve TKP'nin bir türlü anti-emperyalist olmadığımızı söylemediğimiz şeklinde bir cümle kurmuştu. Varsa yoksa "kaba" bir burjuvazi ve kapitalizm karşıtlığını dile getiriyormuşuz! Bu cümleye bakıldığında bile emperyalizm konusunda ciddi bir yanlış algı olduğu ortada. Belki de arkadaşımızın "sosyal-emperyalizm" teorilerinin(!) içinden geldiğiyle ilgili bu saptama, bilmiyorum, kendisi herhalde açıklar.

Oysa emperyalizm kapitalizmle, özel mülkiyetle, burjuvaziyle doğrudan doğruya ilintili bir kavramdır. Emperyalizm kapitalizmin bir aşamasıdır. Tekelci kapitalizmdir. Emperyalizm can çekişen kapitalizmdir. Emperyalizm asalak ya da çürüyen kapitalizmdir. Benzer bir yığın tanımlama yapılabilir. Ama emperyalizmi kapitalizmden soyutladığımızda anlayabilmek mümkün hale gelmez.

Emperyalizm serbest rekabetçi kapitalizmden tekelci kapitalizme geçişin ortaya çıkardığı bir süreci tanımlar. Serbest rekabetçi sistemde sermayenin giderek yoğunluk ve merkezi özellik kazanması, bunun yanında bankaların da buna paralellik göstererek büyümesi ve diğer küçük bankaları denetler bir hale gelmesine yol açmış, ve sonuçta sanayi sermayesiyle banka sermayesi bir araya gelerek mali sermayeyi oluşturmaşlarıdır. Emperyalizm mali sermaye çağıdır. Bu mali sermaye uzantılarını kapitalist dünya üzerinde yayar. Kar beklentilerinin en yüksek olduğu ülkelere, başta ucuz ve zengin hammadde kaynaklarının ve hemen hemen bedava bir çalışma gücünün bulunduğu az-sanayileşmiş ülkelere ihraç ederler. Tekelciler bu ülkelerde doğal zenginlikleri yok pahasına satın alırlar ve kendi işletmelerini kurarlar. Böylece bağımlı ve ezilmiş ülkeleri de soyarlar.Emperyalizm ( tekeller) iç pazarı denetlemekle yetinmezler. Çeşitli ülke tekelleri kapitalist dünya pazarlarını kendi aralarında paylaşırlar. (Ve böylece bir ahtapot gibi bütün dünyayı sömürür ve buradan aldıklarını kendi ülkesine götürerek orda özellikle işçi sınıfı üzerinde bir refah toplumu yaratarak sınıfın önderliğinin gericileşmesine de yol açar.)

Konu daha da açılabilir. Ama emperyalizmin kapitalizmle, burjuvaziyle, özel mülkiyetle bir ilgisinin olmadığı şeklindeki tanımlamalar doğru değildir.




Bu ileti en son melnur tarafından 15.08.2019- 21:54 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
munzur
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.12.2013
İleti Sayısı: 1.075
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: munzur
Cevap Tarihi: 10.11.2014- 20:14


Emperyalizm nedir?  

Emperyalizm'in ne olup ne olmadığı konusunda farklı algılara sahibiz sanıyorum. Hepimizin kafasında emperyalizmin "kötü" bir şey olduğuna ilişkin bir algı var da, bu "kötü" olarak nitelediğimiz şey ne? Bir arkadaşımız, burada benim ve TKP'nin bir türlü anti-emperyalist olmadığımızı söylemediğimiz şeklinde bir cümle kurmuştu. Varsa yoksa "kaba" bir burjuvazi ve kapitalizm karşıtlığını dile getiriyormuşuz! Bu cümleye bakıldığında bile emperyalizm konusunda ciddi bir yanlış algı olduğu ortada. Belki de arkadaşımızın "sosyal-emperyalizm" teorilerinin(!) içinden geldiğiyle ilgili bu saptama, bilmiyorum, kendisi herhalde açıklar
.

Arkadaşınız emperyalizmi kapitalizmle ilgili bir aşama görmüyorsa nasıl tanımlıyor:)



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.08.2019- 21:53


Günümüzde anti-emperyalizm / Ender Helvacıoğlu

Sömürgecilik döneminden kalma arkaik bir anti-emperyalizm anlayışı var. Sanılıyor ki emperyalizm sadece ordularıyla gelir, işgal eder, valisini atayıp ülkeyi yönetir. 20 yüzyıl başlarında dahi aşılmış bir emperyalizm kavrayışıdır bu. O dönemde dahi Lenin, emperyalizmi tekelci kapitalizmle, sermaye ihracıyla, dünya çapında oluşmuş emperyalist zincirle vb. açıklamış, sömürgecilik dönemi kapitalizminden farkını ortaya koymuştu.
Günümüzde ise artık sermaye vatansızdır, küreselleşmiştir, ışık hızıyla dünyayı dolaşmaktadır. Örneğin Silikon Vadisi devlerini “ABD’li” diye nitelemek en kadar gerçekçidir? Merkezlerini dahi, işlerine gelirse, İrlanda’ya, Singapur’a, Şanghay’a veya Konya Ovası’na taşıyabilirler ve aynı işi yapmaya devam edebilirler.

Eskiden “ulusal sermaye” denilen ülke kökenli sermaye grupları da ya küresel sermayenin bir parçası olmuşlardır ya da iflas edip yok olmuşlardır. Dolayısıyla “yabancı sermaye – ulusal sermaye” ayrımı da neredeyse kalmamıştır. ABD’de de, Çin’de de, Rusya’da da, Türkiye’de de… Bu konuda fazla teori yapmaya gerek yok. İngiliz futbol ligi Premier Lig’in takımlarının sahiplerine bakmak bile durumu anlamak için yeterli.
Kısacası artık dünya çapında iş yapan küresel sermaye gruplarıyla karşı karşıyayız. Başta büyük emperyalist devletler olmak üzere devletler de çeşitli küresel sermaye gruplarının etkin oldukları, etkin olmak için çatıştıkları mekanizmalara dönüşme sürecindeler. Büyük devletler, temsil ettikleri küresel sermaye grupları gibi satrancı dünya çapında oynuyorlar. Zayıf ve köksüz devletler şimdiden birer acenteye dönüşmüş durumdalar. Türkiye’nin de içinde bulunduğu orta büyüklükteki devletler ise küresel çatışmaların yarattığı boşluklardan faydalanmaya çalışarak, kâh oraya kâh buraya meylederek görünüşte de olsa varlıklarını korumaya çalışıyorlar; ama giderek içleri boşalıyor ve altlarındaki ulusal zemin kayıyor.
Aslında sermaye kadar olmasa da, emek de ister istemez bir küreselleşme süreci içinde. Elbette bu, ırkçılığın, ilkel milliyetçiliğin, göçmen sorunlarının yaşandığı son derece çatışmalı ve iç-çatışmalı bir süreç.

Dünyadaki tablo kabaca böyle.

Günümüzde dünyanın egemenlerine karşı, halkların ve emekçilerin direnişinden başka anti-emperyalist bir hareket kalmadı. Bu gerçek görülemezse anti-emperyalizm sözde kalır, devletçilikten öteye geçemez ve daha kötüsü devletçilik kanalıyla emperyalizmin (küresel sermayenin) yandaşlığına düşülür. Tıpkı kimilerinin, anti emperyalizm adına, tam da günümüz anti-emperyalizminin tipik bir örneği olan Kaz Dağları’ndaki halk direnişine karşı olumsuz yaklaşımları gibi.

https://www.abcgazetesi.com/gunumuzde-anti-emperyalizm-ender-helvacioglu-34561



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.01.2020- 02:49


Şu 'anti-emperyalizm' kavramı… - Metin Çulhaoğlu

İlginç bir durum sayılmalı: Bugün Türkiye’de “sosyalist” tanımı, armudun sapı üzümün çöpü diyerek ve sarraf terazisiyle ölçerek yapılırken “anti-emperyalist” nitelemesi bol keseden pek çok kesime münasip görülebilmektedir.

Bizce burada ilgili tanımın (anti-emperyalizm) nereden hareketle yapılacağı önem taşır. Belirli bir öznenin bir döneme özgü dış politika çizgisinden ve eylemliliğinden mi yoksa ideolojik ve siyasal duruşundan mı?

Bunlardan birincisinin, emperyalist bir gücün planlarına ters düşmesi ve ona zarar vermesi mümkündür. Öyle olursa iyi de olur. Ancak, ikincisi (ideolojik ve siyasal duruş) olmadan tek başına birincisinin “anti-emperyalist” nitelemesi için yeterli olacağı kanısında değiliz.

Başka bir örnekle açıklamaya çalışalım: II. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’nin ve ABD’nin Hitler Almanya’sına ve Mussolini İtalya’sına karşı savaştıkları, bu iki faşist ülkeyi kendi askeri güçleriyle alt etmeye çalıştıkları bir gerçektir. Peki, bu gerçek, dönemin İngiltere’sinin ve ABD’sinin aynı zamanda “anti-faşist” oldukları anlamına mı gelir?

İkinci Dünya Savaşı ve sonrasına ilişkin bilgiler, bu soruya net bir yanıt vermemizi kolaylaştırıyor.

Birincisi:
İki büyük emperyalist güç, batıyla uğraşmayıp Sovyetlere saldıracağını düşündüğü sürece Nazi yönetimine sempatiyle bakmış, hatta kendi içindeki faşist oluşumlara hoşgörülü yaklaşmıştır. İkincisi: İki büyük güç, savaş sürerken bile Nazilerin batıyla barışıp “asıl işiyle” uğraşacağı bir kırılma noktası beklemiştir. Üçüncüsü: Savaşın sona ermesiyle birlikte, özellikle ABD, kimi eski Nazilerden ve faşist döneme özgü temalardan yeni bir anti-komünist histeri dalgasını için yararlanabileceğini düşünmüş, bunun için ne gerekiyorsa hepsini yapmıştır.

Sonuçta, evet, İngiltere ve ABD Nazilere karşı savaşmış, bu rejimin Avrupa’ya ilişkin planlarının sonuçsuz kalmasında rol oynamıştır; ama bunu “anti-faşist” bir ideolojik-siyasal duruşla yapmamıştır.      

***
“Anti-emperyalizm”, içeriği ya da karşılığı 20. yüzyılda netleşen bir kavramdır. Görebildiğimiz özellikler ya da kriterler şöyle özetlenebilir:

Birincisi: Emperyalist gücün (ya da güçlerin) boyunduruğuna ve doğrudan nüfuzuna karşı bağımsız bir ulus devletin kurulmasını öngören ulusal kurtuluş mücadelesi.

İkincisi:
Özellikle kamu sektörüne ağırlık vererek yabancı sermayenin ülke ekonomisi üzerindeki belirleyici gücüne son verilmesi ve hareket alanlarının sınırlanması.

Üçüncüsü: Ülkenin doğal kaynaklarının, emperyalist güçlerin ve sermaye odaklarının belirleyiciliği olmadan halkın yararı gözetilerek kullanılması ve seferber edilmesi.

Dördüncüsü: Uluslararası ilişkilerde emperyalizmin kendi küresel yapılanmalarının, ittifaklarının, askeri paktlarının, vb. dışında bağımsız bir çizgi izlenmesi.

20. yüzyılın büyük bölümünde bir ülkenin “anti-emperyalist” konuma yerleştirilmesi için gereken ölçütler aşağı yukarı bunlardı. Bu konumdaki ülkelerin mutlaka sosyalizme yönelmeleri gerekmiyordu; ama “sosyalist sistemle” en azından dostane ilişkiler kurulması ülkelerin anti-emperyalist konumlarını pekiştirici bir etmendi.

21. yüzyıl için, yukarıda çizilen çerçevenin daha ötesine geçilmesi gerekmektedir.

***
Bugün, “bağımsız ulus devlet kurma” tamamen olmasa bile çok büyük ölçüde gündemden düşmüştür ve ortada bir “sosyalist sistem” de yoktur.   Ama dünyada başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerle çelişkisi olan, bu güçlerle doğrudan karşı karşıya gelen ülkeler, örgütler, vb. vardır.

Bu aktörlerin hepsine,   bugün ABD’yle derin karşıtlıkları var diye “anti-emperyalist” mi diyeceğiz?

Bir konuda en küçük bir tereddüt bile olmaması gerekir. Örneğin Suriye’de emperyalist oyunlara karşı direnen ve başarılı da olan meşru hükümet anti-emperyalist ve sosyalist güçler tarafından desteklenmelidir.   Baas rejiminin geçmişi ve gelecek niyetleri ne olursa olsun böyle yapılmalıdır. Sonra, İran’daki molla rejimine yönelebilecek herhangi bir emperyalist yok etme tehdidine ve girişimine kesinlikle karşı çıkılmalıdır. İran’daki rejiminin mahiyeti ne olursa olsun böyle yapılmalıdır.  

İyi de, böyle yapılması Esat yönetimine ve İran’daki rejime bir de “anti-emperyalist” denmesini neden gerektirsin ki?

Konuya “güncellenmiş” yeni kriterler açısından da yaklaşabiliriz:

Birincisi: Günümüzün küresel kapitalizmi, ABD’nin ya da başka bir emperyalist gücün kendisinin ötesinde bir nesnellik taşır; başka bir deyişle, günümüzün küresel kapitalizmi emperyalizmin ta kendisidir. Küreselleşmiş kapitalizmi günümüzün alternatifi olmayan yeni yapılanması olarak kabul edip sonra bu yapılanma içinde şu ya da bu gücün geriletilmesine odaklanılması, sadece aynı yapı içinde şunun değil de bunun güçlenmesine yarar ve bu da “anti-emperyalizm” değildir.

İkincisi: Bir kez daha günümüzün küresel kapitalizmi, bilinen eski emperyalist güç odaklarına bir de “emperyal” hedefleri olan başkalarını eklemiştir. “Emperyal” derken, kendi sermaye birikim ve yeniden üretim süreçlerini kendisine ait olmayan başka coğrafyalara yayarak, bu coğrafyalar üzerinde kendi siyasal ve askeri nüfuzunu oluşturarak rahatlatmaya çalışan ülkeleri kastediyoruz.   “Dinsizin hakkından imansız gelir” gibi ilkel bir mantığın esiri olmayacaksak emperyal heveslerin emperyalist projelerle çelişmesinden “anti-emperyalizm” çıkarmak mümkün görünmemektedir.

Üçüncüsü: Milliyetçi ve/ya da dinci-fanatik bir zeminden hareketle, emekçileri dâhil başka bir ulusu, halkı, etnik ya da dinsel bir grubu, mezhebi, vb. en hafifinden “etkisiz kılmayı” en ağırından ise yok etmeyi kafasına koyan herhangi bir çizginin belirli bir emperyalist güçle karşıtlığı var diye “anti-emperyalist” ilan edilmesi bize doğru gelmemektedir.  

***

Son olarak: Önüne gelene “anti-emperyalist” denmesine itiraz eden bizler emperyalizmin özellikle bölgedeki ülkelere ve güçlere ilişkin tasarruflarına kesinlikle karşı olacağımızı söyleyebiliyoruz; peki, önüne gelene “anti-emperyalist” diyebilenler böyle dediklerinin her tür tasarrufunu “anti-emperyalizm” adına desteklemeye hazırlar mı?




https://ilerihaber.org/yazar/su-anti-emperyalizm-kavrami-108488.html




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.01.2020- 04:51


''...Suriye’de emperyalist oyunlara karşı direnen ve başarılı da olan meşru hükümet anti-emperyalist ve sosyalist güçler tarafından desteklenmelidir.   Baas rejiminin geçmişi ve gelecek niyetleri ne olursa olsun böyle yapılmalıdır. Sonra, İran’daki molla rejimine yönelebilecek herhangi bir emperyalist yok etme tehdidine ve girişimine kesinlikle karşı çıkılmalıdır. İran’daki rejiminin mahiyeti ne olursa olsun böyle yapılmalıdır.  

İyi de, böyle yapılması Esat yönetimine ve İran’daki rejime bir de “anti-emperyalist” denmesini neden gerektirsin ki?''


Böyle söylemiş sonra da   anti-emperyalizmin günümüzdeki anlamının teorisini kurmuş, Metin Çulhaoğlu. Doğrudur, Metin Çulhaoğlu'nun konuya yaklaşımının ve teorik tanımının elbette tartışılır bir yanı yok. Ne var ki, bu anti-emperyalizm tartışmalarının sürekli gündene taşınmasının nedeni ilgili konu ve mücadelelerin teoride nereye oturduğu şeklindeki kaygılardan kaynaklanmıyor. Bence sorun ''teorik'' değil, tamamen duygusal :) yani ''ideolojik''!

Örnek üzerinden gidilecekse Suriye toprakları üzerinde Esad yıllardır büyük ve saygı duyulası bir mücadele vererek ABD emperyalizmine karşı direniyor. Bu mücadelenin yani emperyalizme karşı ortaya koyulan bu büyük direncin anti-emperyalist olarak nitelendirilmesinin hiçbir sakıncası olmadığı gibi sol tarafından tartışması bile yapılmadan desteklenmeli... Sorun bu mücadeleyi yürüten kişinin bilimsel sosyalizmi savunup savunmadığı, kapitalizme karşı olup olmadığı değil. Örnek üzerinden gidilecekse, anti-emperyalizm kavramı hem ABD'ye karşı yürütülen kavganın önemsenmesi ve desteklenmesi anlamındadır ve hem de konunun genişletilerek Esad'ın bu bağlamda sorgulanmaya çalışılmasının gereksizliği üzerinedir.

Tartışmayı sürekli gündeme taşıyanların büyük çoğunluğunun derdi başka. Onların derdi teorik bir tartışmaya girip konuyu daha ''aydınlık'' bir zemine taşımak falan hiç değil. Yine aynı örnekten gidilecekse, Suriye konusunda, Suriye halkının Esad yönetiminde ortaya koyduğu saygıdeğer mücadeleyi önemsizleştirmek istemenin adıdır ''anti-emperyalist değil'' lafazanlıkları ve samimiyetsizliği... Nedeni budur. Nedeni Suriye halkının ABD emperyalizmine karşı verdiği mücadelenin bu tür kavramlaştırmalar ve köylü kurnazlıkları üzerinden sıradanlaştırmak ve dolaylı yoldan bir yerlere mesaj göndermek kaygılarıdır, başkada bir şey değildir.  

Suriye'de ''Arap Baharı'' kapsamında ortaya çıkan memnuniyetsizliğin emperyalizm ve bölge gericiliği tarafından kışkırtılması, bölgedeki Kürt hareketinin de Esad karşıtı bir pozisyon almasına yol açmıştı. BOP projesiyle bölgede sınırlar yeniden çizilecek, Irak'ta olanlar Suriye'de de olacak, Esad gidecek ve bölgedeki ABD emperyalizminin çıkarlarına paralel birtakım devletçikler kurulacaktı. ( Esad gitmedi ama bu projeksiyon hala yabana atılmamalı.) Bu temelde Kürt hareketine yakın olan kesimler doğrudan ABD emperyalizmine karşıt bir pozisyon alamayacaklarından, kendilerince bir tavır alarak mücadelenin anti-emperyalist bir karakter taşımadığı söylemine sarılmak durumunda kalmışlardır. Tartışmanın zemini budur, ve bu anlamda teorik değil, ''ideolojik''tir!

Benzer tavır Kemalist Devrim için de sürdürülmektedir. Yine aynı ve benzer çevreler emperyalizme karşı bu coğrafyada verilen en onurlu mücadelenin ve vatan savunmasının içeriğini önemsizleştirmek ve hatta küçültebilmek için ''anti-emperyalist değildi'' kindarlığına başvurmaktadır.   Hem Suriye   ve hem de Kurtuluş Savaşı temelinde bu tür samimiyetsizliklerin ciddiye alınır bir yanı olduğunu hiç düşünmüyorum. Üçüncü kez olacak belki ama, konunun teorik bir yanı yok çünkü.

Kısaca toparlanacaksa, önce 12 Eylül faşizmi, sonra reel sosyalizmin çözülüşü bir yığın savrulmayı da beraberinde getirmişti. Bu süreçte Kürt hareketinin yükselişi, Türkiye solunun önemli bir gerileme içinde olması ve uzunca bir müddet belirleyiciliğin Kürt hareketine geçmesi güncel ve pratik konularda yorumlamaların bu ulusalcı/milliyetçi perspektif üzerinden yapılmasına yol açmıştı. Suriye halkının ve Anadolunun o yoksul ama onurlu direnişinin sürekli önemsizleştirilme ''ihtiyacı''ndan kaynaklanmaktadır bu ''anti-emperyalist değil'' zevzekliği...

Kanımca her konuda olduğu gibi bu konuda da bilgisizliği bilgilendirmeye çalışma çabasına evet, ama samimiyetsizliği ve köylü kurnazlığını da hesaba katmak koşuluyla...






Bu ileti en son melnur tarafından 15.01.2020- 05:00 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.994
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 15.12.2020- 09:47


Yazı ve yorumlarda değinilmiştir emperyalizmin ne olduğu ve nasıl bir süreç geçirerek ortaya çıktığı konusuna... Belki emperyalizm karşıtlığı konusunda sosyalistlerin nasıl bir tutum alması ve nasıl bir mücadeleyi amaçlaması gerektiği konusunda bir iki cümle kurulabilir. Aslında sadece emperyalizm konusunda değil ve aynı zamanda hemen her başlıkta solun önceliği -hep yineliyoruz-, halkı uyarmak, siyasete çağırmak ve ona içinde bulunduğu koşulların nedenlerini birtakım simgesel gösteri-eylemlerle göstermekten geçmektedir. Bunlar arasında emperyalist merkezlerin konsolosluklarının önünde protesto gösterileri ve protesto mitingleri en çarpıcı örneklerdendir. Biraz daha açarsak sosyalist muhalefetin emperyalizm karşıtlığının siyasete uyarlanış biçimidir bu tür protesto eylemleri. Olması gereken de budur.

Bilindiği gibi rejimin Rusya'dan satın aldığı S-400   füze sistemi ABD ve AB ülkeleri tarafından tepkiyle karşılanmıştı Böyle bir siyasal tercih bir anlamda ABD'nin ve batının kurallarının dışına çıkmak anlamına geliyordu ve özellikle Amerikan devletinin bu konuda sert tedbirlere başvuracağı dillendiriliyordu. Sonuçta temsilciler meclisi “Amerika’nın Hasımlarına Karşı Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası'' (CAATSA) kapsamında bir yaptırım kararı aldı. Uzmanlar bu yaptırım kararlarının bir hayli sert olduklarına da dikkat çekiyor. İlginç olan şey, TKH'nin bu konuda hemen bir protesto gösterisinde bulunmasıydı. Sanki diğer sosyalist parti ve örgütlerden daha önce bir tepki/refleks göstermek ister gibiydi. Metin Çulhaoğlu da bu gelişmeler üzerine bir yorumda bulundu ve (bence) bu konulardaki siyasi eylemlere de bir çerçeve çizmiş oldu. ABD yaptırımlarının Türkiye'deki rejimin uygulamalarına yönelik olması nedeniyle   sosyalistlerin bu konulardaki protesto gösterilerinin buralara sıkıştırılmaması gerektiğinin altını çizdi.

Sosyalistler   öteden beri anti-emperyalizm konusunda ''Türkiye NATO’dan çıkmalı, ülkedeki ABD üslerini kapatmalıdır'' söylemini tercih etmektedir. Emperyalizm kaynaklı ve doğrudan veya dolaylı halkı hedef alan kararlarda her türlü protesto eylemlerini gündeme getirmektedir.   Ülkedeki rejimin uygulamalarına yönelik CAATSA kapsamlı yaptırımlara sosyalist solun her zamanki gibi Nato'dan çıkılması   ve Amerikan üslerinin kapatılması söylemini öne çıkarmanın daha uygun düşeceğini ifade etmesi bence bu ve benzer konulara bir derinlik katmaktadır.



Metin Çulhaoğlu'nun yazısı için: Metin Çulhaoğlu yazdı: CAATSA anti-emperyalizmi? (ilerihaber.org)



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Emperyalizm nedir? iskra 0 3171 05.09.2013- 14:04
Konu Klasör Sol nedir, sosyalizm nedir? melnur 6 11330 18.12.2021- 06:39
Konu Klasör Sürekli Emperyalizm... melnur 1 1905 26.06.2020- 04:00
Konu Klasör Emperyalizm çağında solculuk umut 1 4012 27.11.2014- 22:08
Konu Klasör Emperyalizm varsa IŞİD de var! denizcan 1 3326 18.11.2015- 20:39
Etiketler   Emperyalizm,   nedir
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS