SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 20 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   4   5   6   7   >   son» 
Örgüt...Örgüt...Örgüt...           (gösterim sayısı: 76.235)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 14.08.2013- 21:37


Örgüt...Örgüt...Örgüt...

Mayıs ayının sonlarına doğru önce gezi parkında başlayan ve sonra bütün ülkeye yayılan kendiliğinden halk kabarması aynı şiddette olmasa da halen sürüyor. Halk bir aydan fazladır sokakları mesken tuttu, ve gerici bir siyasete, polis terörüne ve iktidarın despot tavırlarına karşı duruyor, direniyor. Hep yineliyoruz, gezi sonrası bu ülke hiç bir zaman eskisi gibi olmayacak. Bugüne kadar korktu, sindi denilen-dediğimiz bir kitle üzerindeki ölü toprağını attı ve tam tersine korkuttu, sindirdi. AKP ne yapacağını bilemez durumda. Başbakan her konuşmasında, ne dediğini bilmez bir halde saçmalayıp duruyor. Aynı gün, bir yandan "tencere tava çalanları yargıya şikayet edin" diyerek kendi kitlesini ispiyonlamaya davet ederken, hemen o akşam uğradığı bir parkta, komşularınızla iyi geçinin diyebiliyor. Öylesine şaşırmış ve ne yapacağını bilemez bir hale gelmiş ki, halk üzerinde polis şiddetini arttırdıkça arttırıyor. Ama haklı olduğuna inanmış ve her türlü baskıyı göze almış direnen bir halkın sindiği nerde görülmüş. İşte bugün Antakya halkı yine ayakta, yine halk olduğunu gösterebiliyor.

Bu süreç belki de dünyada ilkti; hiç kuşkusuz son da olmayacak. Ama bütün bu süreç de bize bir şeyi mutlaka hatırlatmalı. Örgüt, örgüt, örgüt...Bu yoksa bu kadar enerjinin boşa gitmese de istenen sonuca ulaşabilmesi çok da mümkün değil.

***

Marmara'nın şirin bir beldesinden yazıyorum. Hemen karşımda deniz, denizde oynaşan üç beş çocuk ve ılgıt ılgıt esen bir rüzgar. Geçen yıl hiç dinlenememiştim. On beş gündür burdayım ve iyi geldi. SAnırım onbeş gün daha buralarda olacağım.

Her sabah hemen hemen tüm muhalif gazeteleri alıp okumak, halkımızın direniş haberleriyle keyiflenmek, siyasi iktidarın saçmalıklarına artık gülüp geçmek, sonra arada bir yürüyüş, henüz denize hiç girmesem de denizle iç içe olmak ve geceyarılarına kadar kitap okumak bütün bir yılın gerginliklerinden sıyrılmak açısından iyi. Yanımda bir kaç kitap getirmiştim. Çoğu da daha önce okuduklarımdı.Kötü bir huymu bilmiyorum ama, alışkanlık, okurken hep belli yerlerin altını çizme gereği duyuyorum. Sonra kolaylıkla bulayım diye. (Pek çoğu da öyle çizilmiş haliyle kalıyor.)Gramsci "Hapishane Defterleri", İlker Belek "Marksizm ve Sınıf Bilinci ve Lenin "Ne yapmalı"...Dün akşam bu başlığı atarken de Ne Yapmalı'yı okuyordum. Altını daha önce çizdiğim bir bölüm dikkatimi çekti ve bu yüzden Antakya direnişinin başlığını "örgüt, örgüt, örgüt" olarak koymuştum. Bölüm şöyle:

"Rusyada yığınların kendiliğinden kabarışı, öyle büyük bir hızla gelişti ( ve halen gelişmektedir) ki, genç sosyal demokratların bu devasa görevleri yerine getirmekte hazırlıksız oldukları ortaya çıktı. Bu hazırlıksızlık, hepimizin ortak talihsizliğidir, bütün Rus sosyal-demokratlarının talihsizliğidir. Yığınların kabarışı kesintisiz bir süreklilikle gelişti ve yayıldı; yalnızca başladığı yerlerde devam etmekle kalmadı, yeni yörelere, toplumun yeni katlarına yayıldı ( işçi sınıfı hareketinin etkisi ile öğrenci gençlik arasında, genel olarak aydınlar arasında ve giderek köylüler arasında yeniden kaynaşmalar oldu.).Ama devrimciler bu kabarışın gerisinde kaldılar, hem "teorileriyle", hem de eylemleriyle gerisinde kaldılar. onlar bütün harekete yön verebilecek bir örgüt kuramadılar."

(Lenin; Ne Yapmalı, Sol Yayın. S.61-62)

Lenin Ne yapmalı'da baştan sona örgütü, sınıfı ve sınıf bilincini ele alıyor, Sınıfsal mücadelede öncünün(Örgüt-parti) rolünü öne çıkartıyor. Toplumun kendiliğinden eylemlerinde öncünün etkinliği ve yönlendirmesinin zorunluluğuna vurgu yapıyor. Sosyalist mücadele örgütlü bir mücadele olmanın ötesinde nedir ki? Hem siyasetle uğraşmak, hem halkımızın sorunlarına duyarsız kalmamak ve hem de sosyalizm iddasında bulunmak öncelikle ve öncelikle sosyalist-komünist bir partide olmayı, olamıyorsak komünist bir partiyle "dost" olabilmeyi gerekli kılmıyor mu?

İşte o yüzden örgüt, örgüt, örgüt...Yani parti....

( Buradan TKP'ye selam olsun demek geçiyor içimden. Yılmadan usanmadan eğilip bükülmeden, ilkeli bir sosyalist mücadeleyi sürdürdükleri ve bu çabanın karşılığı olarak da, bugün ülkemizdeki sosyalist hareketin belkemiğini oluşturdukları için...)

( Ne yapmalı bu akşam biter. Biraz önce ilçeye uğramış, kitapçıları gezmiştim. Nokta Kitap Manifesto'yu basmış. İçinde CHE'nin, Rosa'nın yazıları var. Bir de Tarkan TUFAN derlemesi. "Hikmet Kıvılcımlı Hayatı ve Eserleri"...SAnırım bir hafta idare eder.)

Rüzgar hala ılgıt ılgıt esiyor...
Ve denizde çocuklar...




Bu ileti en son melnur tarafından 01.09.2013- 23:21 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 01.09.2013- 23:24


"Örgüt-parti" deniyor, partili olmanın gereğinin altı çiziliyor, sosyalist-sınıfsal mücadelenin gerçekte partili bir mücadele olduğu vurgulanıyor da,   bütün bunlar somutta ne anlama geliyor? Bir sosyalisti sosyalist yapan ve sınıfsal mücadelenin bir parçası haline getiren şey örgütlü olmak, daha somutu, partili olmaksa böyle bir durum, bir sempatizan için ne ifade ediyor? Partili olmak nasıl bir şey? Üstelik sosyalizmi amaçlayan, sömürüsüz ve sınıfsız bir dünya idealini öne çıkartan, sosyalist devrim perspektifiyle olaylara yaklaşan bir partide bulunmak illegal işlere kalkışmak, şiddete-"terör"e bulaşmak mıdır? Böyle midir? Böyle mi sanılmaktadır? Bu sorulara benzer çok sorular eklenebilir. Ama laf dolandırılmadan söylenecekse, bütün bu ve benzer sorulara "hayır!" yanıtını vermek mümkündür. Toplumda genel olarak böyle bir yanıtın tersine bir algı varolmasına rağmen...

Şöyle açıklanabilir: Siyasal devrimin "barışçıl" çabalarla olmayacağı doğrusu,genellikle bireysel bir "zor"un, ki, o da "bireyse bir şiddetle" ilişkilendirilir-, sürekli varolması gerektiği şeklinde bir algıya dönüşmüştür. Kimi sol-sosyalist forumlarda da buna benzer bir algı yaratılır, bu yönde düşünceler ileri sürülür. Oysa, siyasal devrimin zor yoluyla gerçekleşeceği ne kadar doğruysa, örgüt-parti dediğimizde illegalitede bulunma ve zor'u yöntem olarak seçme kanısı da o kadar yanlıştır. Toplumun geniş kesimlerinde böyle bir algının varolması da, sonuçta, partili mücadele konusunda birtakım kaygıların ortaya çıkmasına ve sınıfsal mücadele konusunda da birtakım yetersizliklerin aşılamamasına yol açmaktadır.

Sosyalistler için aşılması gereken bir sorun!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proleter
[ tek yol devrim ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 16.08.2013
İleti Sayısı: 406
Konum: Yalova
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proleter
Cevap Tarihi: 03.09.2013- 23:30


Sn.melnur, sosyalist mücadelenin partili olarak verilmesi gerektiğini söylüyorsunuz ama, öyle bir fotoğraf çiziyorsunuz ki, sanki devrim barış içinde hiç bir illegal çalışma olmadan gerçekleşecekmiş gibi. Bunu söylemeye çalışmadığınızı anlıyorum ama, bu konuyu biraz daha açabilir misiniz? Devrim zor yoluyla olacaksa, öncünün legal bir durumda kalarak bunun üstesinden gelebilmesi mümkün olabilir mi?

Bir sorum da, Türkiye'de böyle bir sosyalist parti olduğunu düşünüyor musunuz?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 04.09.2013- 00:39


Sn.proleter;

Leninist formülasyon çok açık: Siyasal devrim zor yoluyla olacaktır. Burada geçen "zor"u hiç bir zaman sadece partinin veya illegal bir örgütün başvuracağı zor, şiddet olarak almamak gerek. Leninist partinin mutlaka illegal bir parti olması gerektiği bu yanlış düşünce üzerinden şekillenir. Kesinlikle doğru değildir. Partinin merkezi çekirdeğinin illegal bir zemine kayacağa koşullar elbette olabilir. Bu ayrı bir şey. Ama devrim leninist formulasyona göre öncüyle sınıfın belli bir birlikteliği bağlamında gerçekleşecekse, bu birlikteliği sağlayabilmenin yolu illegalitede bulunmak değil, koşullar ölçüsünde legal alana çıkmakla mümkündür. Öncünün legal alanda bulunması böyle bir çalışma kolaylığı getirmektedir. Üstelik bugünün koşullarında devrim gibi bir olayı gerçekleştirebilecek bir örgütün illegalitede kalabilmesi ne kadar mümkün?

Evet, devrim bir "zor"lu süreç sonunda gerçekleşecektir. Bu zoru yaratacak olan şey öncelikle kitlelerin yığınsal eylemleri olacaktır. Zor denilen şey de öncelikle budur. Tıpkı "Gezi" gibi. Bir anda ve hiç kestirilemeyen koşullarda ortaya çıktı, bir ay ülkenin dört bir yanında sürdü. İşte zor! Elbette bu bir devrimci durum değildi. Ama bunun çok daha yaygını, işçi sınıfının sendikal örgütlerinin etkin katılımı, bütün bu kitleyi mobilize edebilecek bir öncü... -hep birlikte zor-şiddet dediğimiz kavram-sürecin nesnel karşılığı olacaktır. O an'a kadar legal alanda örgütlenmiş bir leninist öncü, illegaliteyi seçmiş bir siyasete-örgüte nazaran çok daha avantajlı olacaktır. Bana göre doğrusu da budur.

Son sorunuza geldiğimde şunu söylemek istiyorum. Böyle bir parti özellikle merkeziyetçi olacak ve her koşulda siyasal-ideolojik bağımsızlığını koruyacaktır. Bu bağımsızlık aynı zamanda doğrudan sınıfın kendisiyle de olacaktır ve aralarında mutlaka belli bir açı bulunacaktır. Böyle bakıldığında, biraz hafifleterek söylüyorum, TKP'yi ben böyle bir konumlanış içinde görüyorum.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proleter
[ tek yol devrim ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 16.08.2013
İleti Sayısı: 406
Konum: Yalova
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proleter
Cevap Tarihi: 04.09.2013- 17:58


Açıklamalar için teşekkür ediyorum. Ama hala anlayamadığım bir şey var, TKP veya başka bir sosyalist parti bu kadar zayıf bir durumdayken devrim nasıl olabilir? Madem ki, siz halkla öncü partinin beraberliğinden sözediyorsunuz, böyle bir şeyin olabilmesi mümkün mü? Sola oy bile vermeyen bir halkın bir komünist partinin arkasına takılıp devrim yapması nasıl mümkün olacak?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
che21
[ che-fidel ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 04.09.2013
İleti Sayısı: 174
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: che21
Cevap Tarihi: 04.09.2013- 18:11


bildiğim kadarıyla devrim olabilmesi için halkın çok büyük bir çoğunluğunun sosyalist olması gerekmiyor. rusya'da da böyle olmamıştır. eğer halkın bilinç düzeyiyle ilgili bir kıyaslama yapılacaksa aynı dönemlerdeki almanya ile rusyayı karşılaştırdığımızda alman toplumunun bu konuda çok daha ilerde olduğu görülür. farkı yaratan şey iki ülkedeki komünist partiler ve liderlerle ilgili. tersi olsaydı, rusya yerine almanyada devrim olurdu.



Boyun eğme
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proleter
[ tek yol devrim ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 16.08.2013
İleti Sayısı: 406
Konum: Yalova
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proleter
Cevap Tarihi: 04.09.2013- 18:22


Rusya'daki devrimde Lenin'in ve partisinin önemini kabul ediyorum ama, kafamda hala soru işaretleri var. Halkın bu eğitimsizliği ve sol düşmanlığıyla bu devrim konusunu pek de netleştiremiyorum. Bu durum kendimi sosyalist olarak görmeme engel olmuyor.Ama bir kilo kömüre oyunu satan bir ülkede bulunduğumuz gerçeği de ortada.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
che21
[ che-fidel ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 04.09.2013
İleti Sayısı: 174
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: che21
Cevap Tarihi: 04.09.2013- 18:36


örgütlü olmaya bunun için ihtiyaç var. melnur'a katılıyorum. sosyalist mücadele partili mücadeledir. güçlü bir örgütsel yapı karşısına dikilen sorunların üstesinden gelebilir. aynen rusyada olduğu gibi.



Boyun eğme
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 05.09.2013- 01:38


Alıntı Çizelgesi: proleter yazmış

Açıklamalar için teşekkür ediyorum. Ama hala anlayamadığım bir şey var, TKP veya başka bir sosyalist parti bu kadar zayıf bir durumdayken devrim nasıl olabilir? Madem ki, siz halkla öncü partinin beraberliğinden sözediyorsunuz, böyle bir şeyin olabilmesi mümkün mü? Sola oy bile vermeyen bir halkın bir komünist partinin arkasına takılıp devrim yapması nasıl mümkün olacak?



Sınıfla partinin birlikteliği derken, öncü partinin milyonlarca üyesinin olmasından sözedilmiyor. Sınıflı bir toplumsal yapıda işçi sınıfı ve emekçi halk hiç bir zaman yığınsal olarak sol-sosyalist bilince sahip olmayacak. Hiç bir siyasal devrimde de olmamıştır. Rusya'da devrimi gerçekleştiren Bolşevik Partisinin "devrim arefesi"nde bile üye sayısı 50 bin yoktu. Bir araştırma 1917 Şubat devriminde 13 bin, bir başkası ise "40 bini geçmediği" yolunda. Ama devrimci durum oluştuğunda, Lenin "bütün iktidar Sovyetlere" şiarıyla, "zamanın geldiği" ve siyasal iktidarın alınması gerektiğini ileri sürdüğünde bir kaç ay içinde üye sayısı 700 binlere ulaşmıştır. Burdan şuraya varmak gerek. Kitlelerin "barış" koşullarındaki davranışları farklıdır. Çok değişik saiklerle davranır ve oy verirler. Bu yüzden oy konusunu bir ölçüt olarak almamak gerek. Daha önemlisi, "kitlelerin yönetilmeme iradesi gösterdiği" koşullar bile, kitlelerin yığınsal anlamda sol-sosyalist bir bilince sahip oldukları anlamına da gelmez. İşte önümüzde bir "Gezi direnişi" örneği var. Umulmadık bir anda "sudan bir sebeble", bütün bir ülke ayağa kalkabildi ve bir ay boyunca biriktirdiği bütün bir öfkeyi kusabildi. DEvrim böyle bir şey. Böyle, kendiliğinden, yığınsal bir hareket ortaya çıkacak, bu harekete işçi sınıfı kendi örgütleriyle katılacak ve bu kitlenin o zamana kadar belli politik eylemleriyle güvenini kazanmış bir öncüyle mobilize olacak. Dolayısıyla, ne "oy durumu" ve ne de kitlelerin   yığınsal sosyalist bilinci böyle bir sürecin açıklamasında pek de belirleyici rol oynamayacak. Elbette etkisi olacak, ama belirleyici olmayacak. Çünkü süreçte sınıfın aklı öncü partidir. İşin püf noktası da burada yatmaktadır.

Tıpkı köylü Rusya'da olduğu gibi...




Bu ileti en son melnur tarafından 05.09.2013- 01:38 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 20 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   3   4   5   6   7   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Devrimci örgüt anlayışı üzerine tartışma Köroğlu 1 2087 23.03.2020- 20:13
Etiketler   Örgüt.Örgüt.Örgüt.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS