SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 20 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   16   17   18   [19]   20   >   son» 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.04.2018- 08:45


Leninist iddiası taşıyan bir partinin merkeziyetçi yanı mutlaka ve mutlaka gözden geçirilmeli ve karar verilmelidir. Yukarda alınan kararlara mutlak bir biçimde uyulması yöntemi giderek örgütlü olmanın sadece yukarda alınan kararlara uyan ve belli günlerde parti bayrağı ve parti flamaları taşıyan bir üye topluluğunun oluşumuna yol açıyor. Parti içi eğitim önemsenmeli ve en başta Marksizm'in bir düşünme yöntemi olduğu   üyeye anlatılabilmelidir. Görebildiğim kadarıyla bugünkü üye yapılarıyla Leninist partilerimizin kitleselleşme konusunda alacağı mesafe bir hayli sınırlı olacaktır.

Sanırım K.Okuyan veya Çulhaoğlu söylemişti, ''sosyalizmin ajanlarına ihtiyaç var'' demişlerdi. Katılıyorum. Hemen her toplumsal katmanda sosyalizm ve kapitalizm konusunda bilgi verebilecek ve kendini dinletebilecek insanlara ( üyelerine-''ajanlarına'') ihtiyaç var. Bir sosyalist-komünist partinin sadece üç beş yöneticinin çabasıyla ve üyelerin o çabaya ( söz veya eylem) sadece katılmasıyla toplumsal alanda hatırı sayılır bir kitle edinebilmesi pek de mümkün değildir.

Bu yüzden demokratik merkeziyetçiliğin tekrar gözden geçirilmesi ve sosyalist-komünist partilerdeki ortaya çıkan   bu sorunun ( bence) giderilmesi yolunda adımların atılabilmesi gerekmektedir. Yoksa, partilerimiz, TKP dahil, bu üye yapılarıyla toplumsal alanda hatırı sayılır bir güce ulaşabilmesi zor.






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 09.10.2018- 04:17


Sosyalist parti deyince, sosyalist partilerin programları olur; bu programlardaki dünya ve ülke değerlendirmelerine, önerilen çıkış yollarına bakılır, partiler bunlara göre değerlendirilir.
Sosyalist partilerin tüzükleri olur; parti nasıl çalışır, üyelerin hangi görevleri ve hakları vardır, parti içi demokrasi nasıl işler, üyelik ilişkileri nedir, nasıl olmalıdır gibi başlıklarda tüzüğe bakılarak karara varılır.

Sosyalist partilerin kadroları vardır; bir kısmı sosyalist harekette 15-20 yıldan başlayıp daha uzun bir mücadele deneyimine sahip bu kadrolar da program ve tüzük gibi partilerin “kimliğini” oluşturan unsurlar arasında yer alır. Böylece kadrolara bakılır ve bir sonuç çıkarılır…
Daha doğrusu, hepsinin böyle olması gerekir ya da beklenir.

Elbette, “normal olarak”, “normal dönemlerde” ve insanların kafalarını pek “normal” sayılamayacak meselelerle bozmadıkları ortamlarda…

Bugün dönem ve ortam böyle midir değil midir tartışmasına hiç girmeden, parti tipi sosyalist örgütlenmeleri bekleyen bir “soruna” geçelim ve oradan devam edelim.

***

Sadece bizim değil solda yer alan hemen her kesimin tespit ettiği ortak bir sorundur: Günümüz insanı, özellikle gençler,   “formel” anlamda, parti tipi örgütlenmeye pek sıcak bakmıyor, uzak duruyor…

“Evet, tam da böyledir” deyip devam etmeden önce bir nokta üzerinde durmanın yararlı olacağını sanıyoruz.

Sözü edilen uzaklık günümüze, son döneme ya da 12 Eylül 1980 sonrasına mı özgüdür? Yani, Türkiye’de çeşitli “açık” sosyalist partilerin olduğu ve sol hareketin ivme kazandığı 1960-80 döneminde kendilerini sosyalist olarak tanımlayan kişiler parti de parti diye yanıp tutuşuyor muydu?  

Bugün insanların parti tipi formel örgütlenmelerden uzak durdukları, üstelik bu uzaklığın önceki dönemlere göre artmış olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla, ortada ele alınması gereken bir sorun gerçekten vardır; ancak bu sorunun Türkiye solunda geçmişi olmadığını, son döneme özgü “yepyeni” bir sorunla karşılaştığımızı düşünmek pek doğru olmayacaktır.

***

Bizce insanların parti tarzı sosyalist örgütlere mesafeli durmaları sadece ve sadece mevcut partilerin “sorunlu” olmalarıyla açıklanamaz. Bu, bir. İkincisi, parti aidiyetinin devletten gelen baskıcı ve caydırıcı tasarruflara maruz kalması da kendi başına tek açıklayıcı sayılamaz. Üçüncüsü, parti tarzı örgütlenmelere mesafenin daha eski dönemlerde de varlığı bir gerçekse, bugünkü durumun faturasını tümüyle “post-modern durumlara” da çıkaramayız.
Sorunun daha “yapısal” özellikler taşıdığı kanısındayız.

Solcusu-sosyalisti dâhil insanımız, özellikle canlı ve hareketli ortamlarda doğrudan mensubiyet yerine yardıma, desteklemeye ve (süreçlere) bir şekilde katılmaya daha yatkın görünmektedir.   Sonra, 1960-80 döneminde, parti formu taşısın taşımasın sosyalist oluşumların daha geniş kesimler üzerindeki etkisi doğrudan değil çok büyük ölçüde yerel önderler aracılığıyla ortaya çıkmıştır.

Buraya kadar söylediklerimiz kuşkusuz parti tarzı örgütlenmelerin üye kazanmalarının pek de önemli olmadığı anlamına gelmiyor. Üye sayısının fazlalığının, her zaman aynı oranda olmasa bile, etkinin de artması ve daha geniş bir çevreye yayılması anlamına geleceği açıktır.


https://ilerihaber.org/yazar/yeniden-tip-ve-genel-bir-sorun-90505.html

Çulhaoğlu'nun İleri'deki yazısı. Yazı TİP bağlamında yazılmış ama TİP'ten soyutlanarak da ele alınabilir, üzerinde düşünülebilir.

Türkiye'nin örgütlenme ve sosyalist partilerimizin de kitleselleşme problemleri var. Bu ikisini birbirinden soyutlamak da mümkün değil. Kitleselleşebilmek, topluma ulaşabilmekle ve o da partinin örgütlenme sorunlarını aşabilmesiyle olanaklı. Çulhaoğlu'nun yazısına bu açıdan bakmakta ve önemsemekte yarar var.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.01.2019- 08:38


Örgütlü/partili olmak kuşkusuz önemli. Sınıf mücadelesinin etkinliği partili olmakla daha fazla bir gerçeklik ve anlam kazanacağı da açık bir gerçek. Peki, o zaman neden partili olmak konusunda çok fazla eğilimli değiliz; neden bu konuda bir sıkıntı yaşanıyor?

Hiç kuşku yok; çok yönlü bir soru bu; yanıtı da öyle çok kolayca verilecek bir yanıt değil. Eminim kendini solda sayan ve sosyalist olduğunu söyleyen kişilerin toplamı örgütlü sosyalistlerin sayısıyla kıyaslanmayacak kadar fazladır. O zaman bu farklılığı yaratan şey ne?

Şuraya gelmek istiyorum: Hadi çeşitli gerekçelerle bir partiye katılmıyoruz, peki bir aidiyet/mensubiyet de mi yok? Siyasetini, ideolojik doğrultusunu kendimize yakın bulduğumuz bir siyasi yapı da mı yok? ''Ben partili değilim!'' demek sanki kişiye çok artılar yüklüyormuş, bir şeyler kazandırıyormuş gibi bir ruh halimiz var. Parti ve örgütlerimizin sadece adlarını alt alta yazmaya kalksak belki sayfalarca yer tutar, bu bollukta bile kendimize yakın bulduğumuz, şu ya da bu şekilde aidiyet ilişkisine girebileceğimiz bir parti de mi yok!

Bu derece aşkın bilince mi sahibiz, nedir!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Proleter_Devrimci
[ Proleter_Devrimci ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.01.2019
İleti Sayısı: 132
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

26 kere teşekkür edildi.
44 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: Proleter_Devrimci
Cevap Tarihi: 29.01.2019- 02:37


Bu birazda muhalif siyasetin sadece AKP karşıtlığına endekslenmiş olmasından kaynaklanıyor bence. Tabi ki bugün mevcut iktidarı onun temsil ediyor olması, muhalefetin, eleştirilerini ve politik karşıtlığını onun üzerinden kurgulamasını doğuruyor ki bu da son derece normaldir. Fakat meselenin adı sadece AKP gitsin şeklinde konulduğunda, muhalif kitlelerin politik eğilimide oy oranı olarak AKP'ye en yakın olan partiye oy vermekten ibaret kalıyor. Bu da her seçimde benzer bir tablo çıkarıyor ortaya. Bugün muhalefetteki pek çok siyasi simanın bunca politik yenilgiye rağmen hala koltuklarını koruyor olabilmeleri, bu partilerin oy oranlarını üç aşağı beş yukarı hala muhafaza ediyor olabilmeleride bunun göstergesidir. Bu bakımdan düzen partilerinin yetersizliği sebebiyle oy oranı görece düşük olan sosyalist sol partilere yönelmesi muhtemel muhalif tepki, bu partilere oy verirsek yüzde 10 barajı sebebiyle verdiğimiz oy boşa gider, bu da mevcut iktidara yarar gibi bir anlayışa yol açıyor. Dolayısıyla başrollerini düzen partilerinin oynadığı kısır siyasi döngü sürekli kendisini tekrarlamaya devam ediyor.

Halbuki mevcut siyasi iktidara karşı çıkarken, ayrıca onun bir alternatifinide yaratabilmek gerekir. Yoksa mevcut köhneleşmiş politik düzenin AKP gitse bile yeni bir AKP yaratmayacağının garantisi yoktur. Bu sebeple muhalif kitlelere AKP eleştirisi yapmak kadar, onu ortaya çıkaran siyasal, toplumsal, iktisadi ilişkilerin teşhirinde bulunmakta büyük önem arz etmektedir.Bu ilişkileri halkın çıkarına olacak şekilde dönüştürebilmenin, tüm toplumsal kesimlerin siyasal olarak örgütlü demokratik mücadelesinden geçtiğini anlatmalıyız. Düzen partilerinin her ne kadar iktidar partisine karşı olmakla birlikte tasavvur ettikleri düzenin, ondan pekte farklı olmadığını kitlelere göstermeliyiz. Yani bir başka dünyanın mümkün olduğunu anlatabilmeliyiz.

Fakat Türkiye'de kimi sol çevreler bunu yapmak yerine Kürt harekete eklemlenmeyi, Kürt ulusculuğunun oy potansiyelinden faydalanmayı kafi görüyor. Bu da sınıfsal olması gereken sosyalizm mücadelesini, Kürt ulusculuğuna endekslendiği ölçüde etnik bir mahiyete büründürüyor. Bunun bir benzeride CHP'yi kurtarıcı olarak gören, onu sola çekmeye çalışan anlayışta kendisini gösteriyor. Halbuki sınıfsal temeli işçi sınıfına ve ezilen kitlelere dayanmayan CHP'nin, amaçlanılan örgütlü bir sol sınıf partisine dönüşemeyeceği gün gibi açıktır. Dolayısıyla CHP'yi içeriden sola çekmeye çalışmanın varacağı yerde, CHP'nin içerisinde yer aldığı kısır düzen siyasetinin bir parçası olmaya varacaktır.

Dolayısıyla toplumsal örgütlülüğe dayalı sınıfsal ve siyasal bir politik hareketin inşası, birazda sosyalist solun, farklı siyasal ve sınıfsal hareketlerin peşine eklemlenme kolaycılığından kurtulmasına bağlı bence... Bu zihinsel kırılma vasıtası ile demokratik siyasette faaliyet gösterebilecek örgütlü bir sınıf partisi yaratılabilir ancak.




Bu ileti en son Proleter_Devrimci tarafından 29.01.2019- 02:46 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.01.2019- 07:19


Yani yine ''yanlış yolda gidiyorlar'' demeye getirmişsiniz. Ortada parti ve örgütten bol bir yapı yokken hala örgütsüz ve parti üyesi/dostu olmayan bir konumda ısrarcı olmak ve parti ve örgütleri yanlış siyasetle ilişkilendirmek tam da bir üstteki yazımı bitiriş cümlemi çağrıştırmış.

Bence sorun bu kadar basit ve yüzeysel değil.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Proleter_Devrimci
[ Proleter_Devrimci ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.01.2019
İleti Sayısı: 132
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

26 kere teşekkür edildi.
44 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: Proleter_Devrimci
Cevap Tarihi: 29.01.2019- 13:31


Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

hala örgütsüz ve parti üyesi/dostu olmayan bir konumda ısrarcı olmak



Ben böyle bir şey söylediğimi hatırlamıyorum.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 03.02.2019- 07:17


Kitleselleşmekten bu ve başka başlıklarda çok söz ediyoruz. Belki ayrıca altını çizmeye gerek de yok; kitleselleşmek derken bir kitle partisinden de söz etmiyoruz. Söylenmek istenen kitle üzerinde gücünü gösterecek bir kalabalığa sahip olmak; çünkü kalabalık olmadan da kalabalıkların dönüp bakması pek de mümkün olmuyor.

Ne var ki, yine de bir sorun var gibime geliyor: Kitle partisine dönüşmeden kitleleri kucaklayabilmeye evet de, kitleleri kucaklayabilmek demokratik merkeziyetçiliğin katı bir şekilde uygulanmasından geçiyor mu?

Sanki biraz gevşetilse...
Bir denge unsuru haline getirilebilse...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 24.12.2019- 05:00


Kapitalizm çürüyor ama... - Güray Öz

Türkiye’de işçi sınıfının örgütlenmesindeki devrimci ivme 12 Eylül faşist darbesiyle durduruldu. Önderler tutuklandı, sendikalar kapatıldı, daha önemli ve uzun süreli olanı, örgütlenmeyi sağlayan, 15-16 Haziran direnişinde zirveye çıkan yoğun mücadelelerle kazanılmış yasal zemin ortadan kalktı. Bu tarih aynı zamanda neo-liberalizmin küresel çapta saldırısıyla eş zamanlıdır. Darbeyle başbakanlıktan indirilecek olan Süleyman Demirel’in ve hükümetinin neo-liberalizmle uzlaşma çabasının bir ürünü olan 24 Ocak Kararları gerçek sahibini darbeci generallerde buldu.

***
Ondan sonrası neo-liberal ekonominin ve onun zorunlu politikası zorbalığın sürekliliğidir. Bu dönemi AKP hükümetlerinin neo-liberalizmin açtığı kapıyı hem ekonomik hem politik olarak kendilerine bağlı bir sermaye grubu yaratma ve cepten harcayarak zenginleşme dönemi izledi. Şimdiyse küresel çapta iflas etmiş olan neo-liberal politikalarla birlikte bu dönemin de sonu gelmiş gibi görünüyor. Ama bu yeni dönem ihmal edilemeyecek mücadelelerin payı olsa bile, bir anlamda kendiliğinden iflastır. Kapitalizmin kendi yapısı ve politikalarıyla iflası, çöküşü, çürümesidir.

***
Sevinelim mi? Örgütlü bir sosyalist hareket siyaset alanında varlığını göstermedikçe, işçi sınıfı ve yoksul halk kesimleri örgütlenemedikçe sevinmek yerine daha kaygılı bir şekilde düşünmekte yarar var. İşçi sınıfının örgütlenmesinin önünde yalnızca siyasal iktidarın ideolojik hevesleriyle bütünleşen baskıları değil aynı zamanda sermaye sınıfının siyasi iktidar eliyle yeni yöntemlerle sınıfı parçalama, örgütlenmeyi imkansızlaştırma girişimleri var. Bunlardan en önemlisi işçi sınıfının çalışma koşullarının değiştirilmesi, örgütlenmeye büyük darbe vurmuş olan taşeronlaşmanın, gittikçe çeşitlenen ve üretim sürecini parçalayan öteki yöntemlerin yaygınlaşmasıdır.

***
Engeller bu kadar da değildir. Sendikalaşma büyük ölçüde yasal engellerle karşı karşıyadır. Ayrıca bu yasal engellere yasa dışı olanları da eklemek gerek. Neo-liberalizmin çöküşe geçtiği, kapitalizmin çürüme belirtileri gösterdiği   zamanımızda, sistem vahşi dönemlerine dönmeye çabalıyor; iktidarlar varolma, ayakta kalma savaşı verirken zorbalıktan başka bir çözüm bulamıyorlar. Ama bu durum işçi sınıfı ve yoksul halk kesimleri için zulüm artarsa tepki de artar türünden kendiliğinden bir kurtuluşu göstermiyor.

***
Kapitalizmin iflas ettiğini ilan edenler, patronlar, CEO’lar ve onların medyadaki   temsilcileridir. Gerçeği söylüyorlar ama çözümsüz olduklarını söylemiyorlar. Zorbalığın bir sistem için sürgit bir yöntem olamayacağını da biliyor olmalıdırlar. Onların arayışları çok da önemli değil, önemli olan Sol, işçi sınıfının temsilcisi olma iddiasındaki siyaset ne yapacak? Her şeyden önce bilmek gerekiyor, kapitalizm çürüyorsa, ama aynı zamanda işçi sınıfı varlık gösteremiyorsa sonuç sınıfların toptan siyasetin dışına düşmesi, uzun bir süre için kaosun, karanlığın egemen olmasıdır.

***
Manifesto’da burjuvazinin egemenliğinin belirginleştiği dönem için yazılanlar onun tümüyle gericileştiği dönemlere de ışık tutar. “... bütün toplumsal koşulların ha bire bozulup dağıtılması, sürüp giden belirsizlik ve hareketlilik, burjuva dönemini önceki diğer bütün dönemlerden ayırt eden özeliktir. Sabit ve donmuş bütün ilişkiler, kadim ve saygın önyargılar ve görüşler süpürülüp gidiyor; yeni oluşanlar ise, yerleşiklik kazanmadan eskiyor, katı olan her şey buharlaşıyor ve kutsal sayılan ne varsa değerini yitiriyor.”  

Bu değerlendirme burjuvazinin şimdiki politika yapma yeteneği sınırlanmış, esneme yeteneği tükenmiş, katılaşmış hali için de hemen hemen birebir geçerlidir.

***
Ama kapitalizm, gittikçe koyulaşsa da bu karanlıkta kendini rakipsizliğin verdiği imkanlarla toparlayabilir; işçilerin yoksul halk kesimlerinin işi ise gerçekten zordur. Bu nedenle şimdi yapılması gereken, Manifesto’da tarif edilen değişim hızının yaşadığımız çağda daha da ivme kazandığını dikkate almak, önyargıları süpürüp atmak, her şeyi tersine, karanlığı ışığa çevirebilecek bir güç olarak siyaset sahnesinde etkin yer almak, engellere karşın hızla, kesinlikle eylem içinde ve her yerde örgütlenmektir.

https://ilerihaber.org/yazar/kapitalizm-curuyor-ama-107731.html



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 20 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   16   17   18   [19]   20   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Devrimci örgüt anlayışı üzerine tartışma Köroğlu 1 2112 23.03.2020- 20:13
Etiketler   Örgüt.Örgüt.Örgüt.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS