SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Dünden bugüne 'Kürt Açılımı'           (gösterim sayısı: 3.787)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
toplumcu
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 03.10.2013
İleti Sayısı: 355
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: toplumcu
Konu Tarihi: 20.03.2014- 12:30


İslamcı ve neoliberal projenin Kürtlerle dansı

Resim Ekleme

Türkiye tarihsel bir kırılma yaşıyor. Bir kez daha, kırılmanın yaşandığı fay hatlarından bir tanesi Kürt sorunu. 2014 Newroz’una girerken, AKP’nin “Kürt açılımı”nın ne olduğunu, neleri hedeflediğini ve nereye vardığını anımsamakta yarar var.

Özkan Öztaş

Kürt sorunu, Kürdistan coğrafyasında muktedir olan tüm ülkelerde hafızlarda en çok yer eden sorunlardan biri, çoğu zaman da ilki olmuştur. Kimi yaklaşımlar sorunu ulusal ya da etnik olarak genellese de durum daha çok muktedir olan partilerin sınıfsal karakterlerindeki bilinçli tercihten kaynaklanıyordu diyebiliriz.

İlk olarak 1639 yılında Kasr-ı Şirin antlaşması ile Safevi ve Osmanlı devletleri arasında pay edilen Kürdistan, sonrasında da Lozan süreci ile birlikte Türkiye, Irak, İran ve Suriye arasında pay edilmişti. O süreçten sonra Kürt ulusal sorunu, hem ulusal hem de uluslararası bir sorun haline gelmişti. Her ülke kendi içinde Kürt sorununu bir diğer ülkeye karşı koz olarak kullanma kaygısına girerken, içeride de Kürt ulusal bilinçlenmesine ket vurarak, Kürt hareketlerini baskılayarak, Kürt kültür ve sanatını sansürleyerek yoluna devam etti.

İnkar ve imha siyaseti
Kürdistan coğrafyasının önemli bir bölümünü kapsayan Kürdistan’ın kuzeyi Türkiye sınırları içerisinde yer almaktadır. Bu yanıyla durum basit bir toprak hesabı olarak görülse de aynı zamanda demografik ve siyasal olarak da en çok devinen ve veriler sunan yer, yine Türkiye olmuştur.

Türkiye burjuvazisi mümkün mertebe Kürt sorununu baskı yoluyla göğüslemeye çalıştı ve Kürt halkının varlığını uzunca bir dönem reddetti. Kürtlerin aslında Türklerin bir kolu olduğu, dağ Türkleri olduğu, meşhur “kart-kurt-Kürt” fasılları ile bir mücadele dönemi oldu. Kürt halkının varlığını kabul etmek şöyle dursun, konuya değinmeye ihtiyaç dahi duyulmayan bir süreç olmuştu.

Türkiye Cumhuriyeti gibi geç kapitalistleşen ülkelerde genelde ulusal bilinç gelişkin olmadığı için devlet aynı zamanda bu ulusal bilinci örmeye çalışan bir aygıt olarak da varlık gösteriyordu. İtalya’da birliğin sağlandığı 18. yüzyıl sonlarından sonra siyasal olarak İtalyan ulusunu yaratma çabasının çıktısı olan Massimo D’azeglio’nun tarihe geçen “İtalya’yı yarattık sıra İtalyanlarda” sözü, Türkiye’de Türk ulusunun yaratılma sürecinin izdüşümü olarak görülebilir.

1923 yılından itibaren Kürt sorunu ve “açılımı” farklı boyutlarla ve parametrelerle ele alınabilir. Çoğunlukla inkar ve imha yoluyla devam eden süreçlerde hem muhatap alınmış hem de düşman sayılmış Kürt temsilcileri de verdikleri mücadelelerle mesafeler kat etmiştir. Yer yer TRT’nin yaptığı Kürtçe derlemeler, Antep radyosunda kimi Kürtçe ezgilere yer verilmesi, “bizim Kürtlerimiz Irak Kürtlerinden daha rahat yaşıyor” gibi çıkışlarla Kürt ulusal hareketlerini pasifize etme çabalarıyla yol alınmaya çalışıldı.

İster adı Şaki ile mücade, ister “Doğu sorunu”, isterse de Kürt sorunu adı verilsin; her nasıl anılırsa anılsın Türkiye burjuvazisinin en temel yaklaşımlarından biri, bu konuda sermaye düzenini korumak için çoğunlukla Türk halkını bölünme korkusu ile konsolide etme çabasıdır.

Yeni rejim ve Kürt sorunu
AKP iktidarını, bu bağlamda, gelmiş geçmiş tüm burjuva partilerinden farklı bir yere koymak gerekecektir. Bu AKP’nin ABD destekli bir proje partisi olmasıyla birlikte aynı zamanda bu projede 1990’lı yılların ardında reel sosyalizmin çözülüşünün akabinde ABD’nin Ortadoğu projelerine de en uyumlu neoliberal, İslamcı parti olması ile de ilintilidir.

AKP, yeni bir rejim kurarken elbette Türkiye’nin en köklü sorunlarında biri olan Kürt sorununu görmezden gelemezdi. Bu hem sözümona köklü değişimlerin inandırıcılığı için hem de önceki iktidarların çözemediği bir sorunu çözdüğü için kıymetli olacaktı.

İslamcılıktan Kürt sorununa çözüm çıkar mı?
İlk olarak farklılıklara bakalım…

Öncelikle AKP’yi Türk-İslam sentezinin bir ürünü olarak görmek mantıklı olacaktır. AKP, gerek yeni rejimin inşası yolunda, gerekse Kürt sorununu çözmek noktasında İslamcı karakterini alabildiğine öne süren, bunu yaparken de kendi tabanını konsolide etmeyi başarabilecek bir zeminde duruyordu. Yani aslında sorunun köklü bir biçimde çözümünden uzaklaşsa da, İslami karakterlerden beslenen bir temas, hem çözüme dair ilksel özellikler barındırıyor hem de bir heyecan yaratıyordu.

İslamcılık temelinde kurulan temaslar, AKP iktidarından önce de bir müdahale türüydü. Kürtlerin aslında Türk olduğu tezlerinin boşa çıktığının ya da işlevsiz olduğunu gören görece laisist-Kemalist iktidarlar bile yer yer İslami unsurları öne çıkararak Kürtleri asimile etme yollarını denemişlerdi. Kürtçe okunan hutbeler ve Şafi mezhebinden Kürt imamların bölgede görevlendirilmesi, buna verilecek örnekler arasında yer alır.

Ancak AKP zaten Türk-İslam senteziden beslenen ve İslamcı karakteri ağır basan bir parti olduğu için Kürt sorununda İslamcı bir temas hem eğreti durmuyor hem de AKP açısından göreceli olarak deneyimli oldukları bir kulvar oluşturuyordu.

1990’lı yılların ardından gelinen süreçte Ortadoğu’da neoliberal dönüşümler İslamcı karakterle yürütülüyordu. Bu İslamcı ve neoliberal müdahaleler yer yer de askeri güçle destekleniyordu. Irak işgalini bir yanıyla da bu şekilde okumak anlamlı olacaktır.

“AKP süreçte (Ortadoğu’daki değişimlerde üstlendiği rol üzerinden – Ö.Ö.) güç kazanırken” keskin ulus devlet söylemini İslami ve neoliberal bir zeminde seyrelterek yoluna devam ediyordu. (Aydemir Güler, İkinci Cumhuriyetin Düzeni, s.223)

Çözüm, açılım, barış: Kim, nasıl okudu?
AKP, Kürt sorununa ilişkin bu sürecin adını yer yer “çözüm” ya da “açılım”, yer yer de barış süreci olarak kodlamıştı. Fakat bütün bu kodlamalarda AKP açısından esas olan, Kürt halkının haklarının verilmesi, yıllardır verdiği mücadelede çektiği acıların dindirilmesinden ziyade, kendi kurumsallığını oluşturmak, gücüne güç katmaktır. Bunun için gerek kamusal alanda gerekse devlet katında kimi değişiklikler ve “temizlikler” yapmıştır. Ergenekon operasyonu, bu pencereden bakınca, aynı zamanda Türk ulus kimliğinin İslami argümanlarla seyreltilmesinin önündeki engelleri de kaldırmayı hedefleyen bir operasyon olmuştur. Kürt siyasi hareketi ise bu durumu, AKP’nin neyi, nasıl yapacağından bağımsız olarak bu süreçten güçlenerek çıkmak için bir fırsat olarak okumuştur.

Fakat burada Kürt hareketi, sürecin “belirleyeni” olmaktan uzak, meseleyi ilerletmek için zorlayan bir aktör görünümü vermiştir. Sürecin belirleyeni olamamak konusuna istisna teşkil eden tek örnek olarak Rojava gösterilebilir. Rojava, İslamcı çetelerle emperyalist müdahalecilerden bağımsız, onurlu bir tercih olarak okunmalıdır.

YARIN:
- Şemdinli baskını
- TRT 6’nın açılması ve Öcalan’ın çözüm paketi
- Habur’da yaşananlar
- DTP’nin kapatılması

AKP’nin "Kürt açılımı"nın dönemleri
AKP tarafından açılan faslın ilk dönemi, 2005 yılında Şemdinli olayları ile gerilen ve 2006’da PKK’nin ateşkes süreciyle tekrar müzakere sürecine evirilen kesit. Bu kesitte kimi açılımlarla yol alındı. TRT Şeş’in açılmasıyla zirveye çıkan dönem, Öcalan’ın “çözüm paketi”ni açıklamasıyla da devam etti.
Habur’dan gelen PKK’lilerden sonra yeni bir dönem başladı. Bu süreci de öldürülen Kürt öğrenciler ve DTP’nin kapatılması gibi bir dizi operasyonun yapıldığı iki alt döneme ayırmak, hatta bunları da kendi içinde farklı dönemlere bölmek mümkündür. Ancak AKP’nin temel yaklaşımı, “Kürt açılımı” olarak tarif edeceğimiz sürecin bütününde, Kürt siyasi hareketinin süreçten fazlaca yararlanması ve gelişmesini engellemek amacıyla yer yer şiddetle meseleyi farklı bir yere taşımasıdır.

Şemdinli baskını, Oslo görüşmeleri, 2013 Newroz’unda açıklanan İslam kardeşliği söylemi; 2003 yılında işgal edilen Irak’ta Newroz ateşleriyle karşılanan hava saldırısının akabinde hızla serpilen Amerikancı Kürt örgütlenmesi ve Barzani; Leyla Zana’nın Erdoğan çıkışları yine bu çerçeveden okunması gereken örneklerdir. Yarın bu örnekler üzerinden “açılım” sürecini irdelemeye çalışacağım.

Sol



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 22.03.2014- 20:46


Açılım yalanını direnişler boşa düşürdü


Resim Ekleme
 

Birbirlerine düşman gözüyle bakan Türkleri ve Kürtleri Ankara soğuğunda birleştiren TEKEL Direnişi, Van depremzedeleri için Türkiye’nin dörtbir yanının seferber olması ve elbet en önemlisi Haziran Direnişi, AKP’nin açılım yalanını boşa düşüren başlıca olaylardı.

Özkan Öztaş

Kürt sorunu deyince meselenin muhataplarından ilk akla gelen özellikle son 20 yıldır PKK olmuştur. Kuruluş yıllarında çok ciddiye alınmayan PKK, yıllar geçtikçe halk nezdinde meşrulaşmış ve Kürt halkının haklı gururu olmuştu. Fakat AKP ile birlikte Kürt sorunu mevzu bahis olduğunda tek muhatabı olan bir süreç kimi sıkıntılara işaret ediyordu. Bunun için yer yer Kürt sağı ile de temas kuran AKP, özellikle de Amerikancı bir çizgide olan Barzani ile protokol formatında görüşmeler yapıyor ve kimi ticari anlaşmalara imza atıyordu. İş adamlarıyla yapılan Kürdistan seyahatleri, Ankara’da PKK’ye karşı ittifaklar şeklinde duyurulan Barzani’li buluşmalar medyada geniş yer kaplıyordu.

AKP önce Barzani ile temasları kurduktan sonra, Kemal Burkay’lı, Leyla Zana’lı kimi görüşmelerle ilerledi süreç. Kemal Burkay’ın mevsimin Akdeniz* olduğu bir Türkiye’ye koşa koşa gelmesi epey yankı uyandırmıştı. Yılların hocası Türkiye’ye geldiğinde mevsimin Akdeniz olduğu bir tablodan ziyade Akdeniz salatasına dönmüş akıllarla buluşmuştu. Barzani Ankara’da PKK’ye karşı ittifak açıklamaları yaparken Güney Kürdistan’a döndüğünde ise “Türk devletine Kürtlerin tek bir tavuğunu dahi vermem” demeçleri veriyordu. Leyla Zana “Meseleyi çözse çözse Erdoğan çözer” diyerek görüşmeler yaparken, Demirtaş bağlayıcılık noktasında Kürt hareketi önderliğine çubuk büküyordu.

Açılım için yapılan icraatları açıklamak gerekiyor ama öncelikle Kürt açılımını boşa düşüren ve AKP’nin çuvalladığı kimi tarihsel olaylara bakmakta fayda var.

TEKEL Direnişi birleştirdi
Öncelikle; “Açılımı biz yaptık sıra sizde” diyen şanlı Tekel direnişi. Ankara’nın soğuğunda daha önce bir kısmının “bölücü”, bir kısmının da “faşist” olarak anıldığı ve kol kola fabrika bandında çalışan işçiler polisin gazına, Ankara’nın ayazına, yokluğa ve yoksulluğa karşı birlikte mücadele verdiler. “AKP bizi zorla komünist yaptı” diyen işçiler ekmek ve emek kavgasının birleştiriciliği noktasında ciddi bir sınavı başarıyla vermişlerdi. Batman çadırı Bafra’ya, Diyarbakır Denizli’ye, Adıyaman Samsun çadırına sırtını dayayıp AKP’ye karşı 70 günden fazla süren bir direnişi ördüler. Açılım sürecinin bir anda boşa düştüğü bu günlerde, düne kadar asker cenazelerinde evi taşlanan Kürtlerin, direniş çadırlarına konuk olan insanlarla sohbeti emek hırsızlığı üzerineydi artık.

Van depremi ve sürecin acizliği
İkincisi Van depremiydi. Yoksul Van halkının sığınağı olmuştu halk dayanışması. “Her ne kadar deprem Van’da da olsa...” diyen program sunucularının ya da yardım diye gönderilen taşların, bayrakların hafızadaki yeri hâlâ sıcak. Ancak tüm bunlardan daha önemli olan, çözüm süreci denilen şeyin konteynırda kalan depremzedelerin elektrik, su ısınma sorununu çözmekteki acizliğiydi. Türkiye halkı Van depremindeki dayanışması ile elini tekrar Kürt halkına uzatırken, bu kardeşleşmenin önüne geçmek isteyen şovenlerin hevesi kursağında kalıyordu.

En büyük darbe Haziran
Açılımın boşa düştüğü son örneğimiz ve en önemlisi Haziran Ayaklanması’ydı. Haziran ayında Gezi olayları ile başlayan ve memleketin iki vilayeti dışındaki tüm yerelliklerinde yankısını bulan eylemlerde hükümeti istifaya zorlayan hareketlilik, açılım söylemlerini ve açıklamalarını bir anda çöpe atmış oldu.

Açılım meselesinin boşa düştüğü bu dönemde Ahmet Türk Büyük Türkiye’nin karşısında olanlar var diye açıklamalar yaparken, Lice’de kalekol inşaatına karşı protestoda asker kurşunuyla öldürülen Medeni Yıldırım için İstanbul ve Ankara’da on binler sokağa dökülmüş ve “Hükümet İstifa” sloganları ile meydanları doldurmuştu. Haziran Direnişi şehitlerinin arasında yer alan ve ayağa kalkan milyonların sahiplendiği Medeni Yıldırım’ın annesi, Tayyip’li Barzani’li Diyarbakır buluşmasında “oğlumun katilini getirin bana” diye tek başına sokağa çıktığında, arkasındaki milyonlarca Haziran yüreğinin meşruiyetini de taşıyordu alanda!

Milyonlarca insan Gezi olayları sırasında medyanın penguenlerini görünce, medyanın halini anlamış, yıllardır kanlı savaşı takip ettikleri yayın organlarını sorgulamaya başlamıştı . Artık aynı medyanın verdiği herhangi bir açılım, çözüm, barış ya da paket mesajının anlamı yoktu. Çünkü Reyhanlı’daki patlamanın, Gezi olaylarında öldürülenlerin ve Medeni Yıldırım’ın öldürülmesinin müsebbibi aynı iktidardı.

AKP’nin kültür açılımı fiyaskosu
AKP iktidarı tüm bu sıkıntılarını aşmak için bir yandan da Kürt kültür ve sanatına dair üretimlerde bulunmaya çalışıyor ve eline yüzüne bulaştırıyordu. Kürt kültür ve sanat tarihini topyekun bir İslam tarihi ve sanatı olarak okuyan AKP, Kürt halkına gericilik ve sansürden başka bir şey vermiyordu aslında.

Azadiya Welat gazetesinin yazı işleri sorumlusu terör örgütü propagandasından KCK kapsamında tutuklanırken, Kürtçe savunma yapma talebi “bilinmeyen bir dil” cevabı ile karşılaşıyordu. Kimse de sormuyordu, “Madem bilinmeyen bir dil, Kürtçe yazılan gazetede, terör örgütü propagandası yapıldığına nasıl kanaat getirdiniz?” diye.

Erdoğan: ‘TRT Şeş hayırsız olsun!’
Programlarının yarısından fazlasını dini konuların oluşturduğu TRT Şeş’te güya Kürt kültürü diye gece gündüz peygamberler tarihi anlatılırken, kanalın tanıtımlarında Tayyip Erdoğan “TRT Şeş be xêr be” derken Türkçe karşılığı ile “TRT Şeş hayırsız olsun!” diyordu. Anadilinde eğitimin zorunluluğuna işaret eden ve sıkıntılarını anlatan “İki Dil Bir Bavul” filminde Kürtçe bilmeyen öğretmene Kürtçe dublaj yaparak filmin kurgusunu alt üst ediliyor, seyirciye kendi aralarında Kürtçe konuştukları halde neden anlaşamadıklarını tarifleyemeyen bir film çıkıyordu ortaya.

Bakın, “dün yasaktı bugün serbest” diye övündükleri Kültür Bakanlığı’ndan çıkan Ahmedê Xanî’nin “Mem û Zîn” çevirisine karşı “Mem û Zîn Çevirisindeki Kasıtlı Kasıtsız Hatalar” diye bir kitap yazmak zorunda kalan aydınlar ve yazarlar AKP’nin Kürt kültürünün geliştirilmesinde ne kadar hevesli olduğunu gözler önüne seriyordu.

Kürtçe çıkan kitaplar ve dergiler okuyuculara ulaştırılmazken gerici cenahın bastığı dergiler, kitaplar, broşürler ciddi sponsorluklar ile kapıların önüne bırakılıyordu. Cemaatin Kürdistan örgütlenmesi sayılan Zehra tarikatının yaptığı çalışmalar hükümet desteği ile kitlelere ulaştırılmaya çalışılıyordu.
“Ben Kürtçe bilmem. Bildiğim tek Kürtçe şey ‘Allah razı olsun’ demektir” açıklamasıyla Bülent Arınç aynı zamanda Kürtçeden ne anladığından ziyade ne anlamak istediğini tarifliyordu.

Gericiliği, gericilerle aşmaya çalışmak!
Maalesef tüm bunlarla, gericiliğe karşı mücadele örmektense, gerici Kürtlerin oyunu alacak adaylarla başa çıkmaya çalışan BDP ise artık Kürt aydınlarını toplumsal hayattan ve günlük yaşamdaki yerinden farklı olana iterek ilerlemeye çalışıyordu. Artık, Kürtlerin ilerici ve seküler isimlerinden ziyade, Kürt İslam tarihinin önemli figürlerinin tanıtımlarını ya da Kürt medreselerinin müfredatını konuşur olmuştuk.

Geleneksel Kürt kültürünü TRT Şeş’teki dizilerde yerle bir edip, Aşk-ı Memnu türünden popüler diziler üretiyordu AKP kadroları. Kürt kültüründe yeri olmayan örneklerle metinler hazırlanıyor ve bunlar Kürt atasözleri olarak yutturulmaya çalışılıyordu. Kürt aydınları dişiyle tırnağı ile çalışmalarına devam ederken gerici Kürt yayınlarının tirajları dudak uçuklatıyordu.

Kürt kültür ve sanatı, AKP’nin yapmacık adımlarından bağımsız bir şekilde, Kürt ilericilerinin ve aydınlarının omuzlarında yükseliyor. AKP’nin açılımı gerek toplumsal gerekse siyasal olaylarla boşa düşürülse de AKP iktidarından kurtulmadıkça gerçek barışa ve kardeşliğin gelebileceğini ummak yersiz olacaktır. Bu yüzden gerçek kurtuluş ve gerçeklik kendimiz, ülkenin emekçilerinin kuracağı bir emekçi cumhuriyeti.

AKP’nin getireceği barış, açılım, çözüm ya da adı her neyse, bizden uzak dursun. O meşhur Kürt atasözü ile bitirelim… Başkasının koyunundan bize koç olmaz. Önce kendimize güveneceğiz. Güveniyoruz da...

sol



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Suphilerin mücadelesi bugüne ışık tutuyor melnur 4 4052 29.01.2022- 02:01
Konu Klasör Ekim’den bugüne kalan: Parti, iktidar, öncülük... melnur 1 2931 21.11.2019- 07:44
Konu Klasör Yeniden Kürt sorunu... melnur 5 1478 28.09.2021- 09:14
Konu Klasör Kürt siyaseti nereye? melnur 3 1816 08.12.2020- 00:33
Konu Klasör TKP: Kürt sorunu sınıfsaldır melnur 0 1702 12.08.2020- 06:20
Etiketler   Dünden,   bugüne,   Kürt,   Açılımı
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS