SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
1 Mayıs 1977 yalanı ve Halil Berktay           (gösterim sayısı: 6.670)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: solcu
Konu Tarihi: 28.04.2014- 11:49


Biz bu yalanı ortaya çıkarmıştık Halil Berktay

Resim Ekleme

2012'de dönemin Taraf yazarları Halil Berktay ve Yıldıray Oğur, 1 Mayıs 1977 katliamının solcuların işi olduğunu iddia etmiş, bu iddialarının kanıtını soranlara da 1 Mayıs 1977'yi gün boyu filme kaydeden ve 30 yıldır Kanada’da yaşayan yönetmen İshak Işıtan’la yapıldığı söylenen bir söyleşiyi göstermişti. Oysa Sendika.Org’un o dönem ulaştığı Işıtan, Yıldıray Oğur’u ve Berktay’ı yalanlayacak Berktay’ın iddialarının da adi bir karşı propaganda olduğu açığa çıkacaktı. Berktay iki yıl sonra aynı yalanları bu kez de AKP medyası için bir kez daha yineleyince, biz de bu hatırlatmayı yapalım dedik

Mayıs 2012'deki ilgili haberimiz:

(2012) Taraf Gazetesinin 1 Mayıs 77 katliamını solcuların üzerine yıkarak solu itibarsızlaştırma kampanyasına katılan Taraf yazarı Yıldıray Oğur’un 3 Mayıs’ta “Bana solcular adam öldürüyor dedirtemezsiniz” başlıklı yazısında çarpıtma ve tahrifat yaptığı ortaya çıktı. 1 Mayıs 77 katliamının sol içi çatışma olduğunu iddia ettiği yazısında Oğur, bu iddiaya dayanak olarak o günü baştan sona kameraya çeken yönetmen İshak Işıtan’ın açıklamalarını göstermişti. 30 yıldır Kanada’da yaşayan Yönetmen Işıtan’a ulaştığını söyleyen Oğur, Işıtan’ın olayın sol içi çatışma olduğunu destekleyen bazı bilgiler verdiğini söylemişti. Katliamın “solcuların işi” olduğu iddiasını ortaya atan Halil Berktay da kendine yönelik eleştiriler karşısında Işıtan’a ait olduğu iddia edilen açıklamaları kullanmıştı.

Sendika.Org, konuyla ilgili olarak İshak Işıtan’a ulaştı ve Oğur’un yazısında geçen açıklamaların kendisine ait olup olmadığını sordu.

Işıtan, tanıklıklarını daha önce paylaşmıştı
Işıtan 2009'da Sendika.Org’un da düzenleyicileri arasında yer aldığı Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nin konuğu olarak Türkiye’ye gelmiş ve festival açılışında yaptığı konuşmada kısa da olsa 1 Mayıs 77'ye değinmiş ve o gün çektiği görüntüleri savcı ve hakimlerin de izlediğini, kendisine “eğer bu görüntüler gerçekse biz orada bulunan bin genci boşa tutuklamışız” dediğini aktarmıştı.

Sendika.Org, Kanada’daki ofisinde bulunan İshak Işıtan’a ulaştı ve Oğur’un aktardığı ifadelerin kendisine ait olup olmadığını sordu. Işıtan, Yıldıray Oğur’un kendi ifadelerini tamamen çarpıttığını, gazetecilik mesleğinin değerlerine yakışmayacak biçimde kendi görüşlerine uygun hale getirip yayımladığını söyledi.

Oğur’un 3 Mayıs’ta yayımlanan yazısını yeni gördüğünü, bu yazıya cevap niteliğinde bir yazı hazırladığını söyleyen Işıtan, söz konusu yazıda çarpıtılan üç önemli ayrıntıya açıklık getirdi.

Polisleri silah seslerinden sonra çekmiş
Oğur yazısında şunları yazmıştı: “İshak Işıtan tam o noktadan o ünlü dört saniyelik görüntüyü çekmiş. Pek çok teoriye kaynaklık eden o anı bilinenden farklı anlatıyor ama: ‘Sular İdaresi üzerindeki silahlı iki sivili çektim. Ama ateş etmiyorlardı. Doğruyu söylemek gerek. Ateş açtıklarını görmedim ben. Belki kontrol için çıkmışlardı oraya. Yalan söylemem.”

İshak Işıtan, Sendika.Org’a yaptığı açıklamada ise söz konusu polisleri zaten silahlar patladıktan sonra çektiğini, ateş açılmasının ardından olayı kontrol etmek için çatıya çıktıklarını bildiğini söyledi. Işıtan, olayın aslını şöyle anlattı: “Alanda duyulan tek el silah sesinin ardından binlerce silah patladı. Ben bunun üzerine Kazancı Yokuşu civarında konuşlandığım Pamuk Eczanesi’nin yanındaki binadan fırladım ve meydana doğru koştum. Silah seslerinden yaklaşık 7-8 dakika sonra meydanda çekime başladım. Sular İdaresi’nin üzerinde duran iki polisi çektim. Bu polislerden birisi deri ceketliydi ve elinde silah vardı. Öbüründe telsiz vardı. Ama bu görüntü olaydan yani silah seslerinden 7-8 dakika sonra çekilmişti.”

Görüntüsünü sildikleri silahlı gençler değildi
Yıldıray Oğur aynı yazıda şunu yazmıştı: “O gece Yeni Sinema stüdyosunda filmi yıkamış. Ama ilginç bir şey daha yapmış: ‘Ellerinde silahlar olan göstericilerin görüntülerini tek tek seçip kestim. Amacım genel resmi vermekti. 24 saat uğraştım bunun için.”

İshak Işıtan, Oğur’un yine ifadelerini çarpıttığını, görüntülerini sildiği kişilerin “silahlı gençler” değil, o dönemde aranan 5 öğrenci lideri olduğunu söyledi. Başka davalar nedeniyle aranan ve o gün o alanda olmaktan men edilmiş bu 5 gencin arandıkları davada suçsuz olduğuna inanan Işıtan, zaten daha bu davadan bir şey çıkmadığını da belirtti. Işıtan görüntülerini çektiği aranan bu 5 gencin kendisine 1 Mayıs alanında olmalarının sorun olabileceğini söylemesi üzerine onların görüntülerini kestiğini belirtti ve ekledi: “Bunun dışında pozitiflerden hiçbir görüntüyü, hiçbir biçimde kesmedim.”

‘Savcıya öyle bir şey demedim’

İshak Işıtan, Yıldıray Oğur’un yazısında kendisine ait gösterilmekle birlikte tamamen uydurma bir ifade de eklendiğini söyledi. Oğur, yazısında Işıtan’ın 1 Mayıs görüntülerini dönemin yetkililerinin bulunduğu bir salonda göstermesinin ardından savcı ile Işıtan arasında şu ifadenin geçtiğini iddia etmiş: “…Gösterimin sonunda soruşturmaya bakan savcının talebi üzerine bir kopyayı teslim etmiş: “Katil bu görüntülerde değil savcım” diyerek. “Pek doğru değildi bu ama” diye anlatıyor o anı.” Işıtan savcıya böyle bir şey söylemediğini bu ifadeleri Yıldıray Oğur’un kendisinin eklediğini söylüyor.

İlk kurşun İntercontinental tarafından geldi
İshak Işıtan, Oğur’un yazısına dair itirazlarının yanı sıra 1 Mayıs 1977'ye dair diğer tanıklılarını da paylaştı. 1 Mayıs günü çekim yapabilmek için üç ay öncesinden hazırlıklara başladığını söyleyen Işıtan, o gün çekim yapmak için İntercontinental Otel’de bir oda tuttuğunu, bu odadan Tarlabaşı yönünü göremeyeceği için Kazancı Yokuşu civarında bulunan Pamuk Eczanesi’nin yanındaki binanın da anahtarını önceden temin ettiğini söyledi. Işıtan, 1 Mayıs günü çekim yapmak için İntercontinental Otel’e gittiğinde otele alınmadığını, resepsiyon görevlilerinin kendisini kibarca engellediğini belirtti. Bunun üzerine Pamuk Eczanesi’nin yanındaki binaya konuşlandığını söyleyen Işıtan iki önemli bilgiyi de Sendika.Org’a aktardı.

Işıtan, İntercontinental Oteli’nin 10 ya da 11'inci katında bir odanın camının kırık olduğunu gördüğünü fakat olaydan sonra bu camı çekmek için gittiğinde camın onarılmış olduğunu söyledi. Pamuk Eczanesi’nin yanındaki binadan Kemal Türkler’in konuşmasını çekerken alanda bir silah sesi duyulduğunu söyleyen Işıtan bu sesin ardından silahların patlamaya başldığını ve ilk silah sesinin (kendisinin yankı nedeniyle yanılma ihtimali olduğunu da kaydederek) İntercontinental Otel yönünden geldiğini belirtti. Silahlar sıkılmaya başladıktan sonra “Sular idaresinden ateş açılıyor” laflarının duyulduğunu, bunun üzerine binadan çıkarak meydana girip tartışmaya konu olan Sular İdaresi üzerindeki sivil polis görüntülerini çektğini belirtti.

Oğur’un gazeteciliği

İshak Işıtan, Yıldıray Oğur’un açıklamalarını kasıtlı olarak değiştirmesini gazetecilik mesleğine saygısızlık ve sorumsuzluk olarak değelendiriyor. Oğur’un kendi hakkında yazının sonunda sarf ettiği “Belki o da komplonun içindedir, kim bilir. Bundan sonrası tıbbın ilgi sahasına giriyor ama…” görüşlerine tepki gösteren Işıtan, “Oğur’un politik bir görüşü var ve o görüş doğrultusunda yazdıklarını çarpıtmış” diyor, gazetecilik yapmak için aydın bir akla sahip olmak gerektiğini hatırlatıyor.

* * *
İshak Işıtan 4. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nde kendisini anlatmış, 1 Mayıs
77 filminin öyküsünden bahsetmişti. Bu konuşmanın kayıtlarını okurlarımızla paylaşıyoruz.

http://www.sendika.org/2014/04/biz-bu-yalani-iki-yil-once-ortaya-cikarmistik-halil-bektay/




Bu ileti en son solcu tarafından 28.04.2014- 11:53 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 28.04.2014- 11:58


“Ve sol kolunda zincir…” – Tarık Demirkan

Tam kürsünün önündeyim.

DİSK’in efsanevi lideri Kemal Türkler konuşmasını tamamladı mı, tam hatırlamıyorum.

Birden sesler yükseliyor. Tak, tak… Tak…

Önce tek tük gelen sesler, ardından daha ne olduğunu algılayamadan yaygın bir çatırtıya dönüşüyor.

Silah sesleri bunlar!

Taksim Meydanı’nda yüz binlerce insan var!

Dehşet, korku ve panik anları!

Ne olduğu bilinmeyen, nereden geldiği meçhul bir saldırı!

Çevreme bakınıyorum.

Algılanması güç bir tarih anı bu!

Alan dalgalanıyor.

Kürsüden anonslar yapılıyor! Büyük mitinge katılanlar sakin olmaya çağrılıyor.

Ama sakin olmak mümkün mü?

Birileri bu meydanda toplanan yüz binlerce insanın üzerine ateş ediyor!

Çığlıklar! Haykırışlar! Koşuşmalar!

Herkes gibi yere çöküyorum.

Bir yerden meydanın ortasına doğru bir polis panzerinin daldığını görüyorum.

Araç insan denizinin ortasında tam hız gidiyor!

Birilerine çarpıyor! Birileri savruluyor.

İnsan denizi dalgalanıyor!

Düşenler kalkanlar, düşenler ve kalkamayanlar!

Yardım isteyen çığlıklar!

O anın enstantaneleri hala gözlerimin önünde!

Karşıdaki otelin üst katlarından sanki ateş ediliyor! Öyle hatırlıyorum. Bir de sağdaki yüksek binaların en tepesinde birileri var! Uzun silah namluları görüyorum!

Kürsüden haykırışlar!

Alandan çığlıklar!

Birbirini ezerek ölümden kaçmaya çalışan masum insanlar!

Yüreğim kanıyor!

“Tanrım, bunu nasıl yaparlar” diye haykırıyor beynim!

Gözlerim alanda, ama soğukkanlıyım ve ne yapılabileceğini düşünüyorum!

Ve silah sesleri kesiliyor!

Birden derin bir sessizlik! Ve sessizliği yırtan çığlıklar!

Meydan bir muharebe alanı!

Yerlerde insanlar yatıyor!

Bayraklar, pankartlar, rengârenk giysiler, ayakkabılar,

Ve kaosta kaybolan, annesini babasını arayan çocuklar!

Kürsü, DİSK görevlilerini görevlerini yapmaya çağırıyor!

Görev; Alanın denetimli olarak boşaltılması, ambulanslara yardım edilmesi.

Kolları bantlı, DİSK gömlekli binlerce görevliden belki birkaç yüz kişi ve DİSK görevlisi olmayan gönüllüler hemen işe koyuluyor.

Alanın çevresinde bir çember oluşturulmaya çalışılıyor!

Ben de oradayım.

Kendiliğinden oluşan organizasyonla yaralılara yardım etmek, ambulansları yönlendirmek görevini üstleniyoruz.

Kimse ne olup bittiğini bilmiyor.

Tek bilinen gerçek, birilerinin Türkiye’nin o güne kadar gördüğü en kitlesel miting olan bu masum ve barışçı gösteriyi kana boğduğu! Ve güvenlik güçlerinin buna göz yumduğu!

Tarih 1 Mayıs 1977.

Yer İstanbul Taksim meydanı!

Yarım saat öncesine kadar coşkulu bir bayram ve sevinçli bir şenlik olan 1 Mayıs işçi bayramı, Taksim’de dökülen kanla birlikte, Türkiye tarihinin en karanlık ve en uğursuz sayfasına dönüşüyor!

35 kişinin hayatını yitirdiği alana sonra polis de giriyor ve ilk yaptığı iş, alanda kalanları coplayarak gözaltına almak oluyor.

AKM’nin yan sokaklarından buluşma yerimiz olan Beşiktaş’a doğru inerken, AKM’nin önüne çekilmiş devasa pankarta bir kez daha göz atıyorum!

Artık unutulmayan bir sembol haline gelen bu dev pankart Türkiye’yi sembolize ediyor! Sağ elinde 1 Mayıs bayrağı taşıyan işçinin sol bileği zincirli.

Çünkü bu ülke, siyasette solun ilelebet yasaklandığı Türkiye!

Evet, neredeyse kırk yıl önce herkesin gözleri önünde olup biten bu kitlesel cinayetin geri planı hala ortaya dökülmedi!

Oysa o yıllardan bu yana kaç hükümet geldi gitti!

Genel kanı, Kontra Gerilla, Özel Harp Dairesi, Ergenekon ya da adı ne olursa olsun, bu işin “Derin Devlet” tarafından gerçekleştirildiğiydi!

Ancak, bu hassas konu, Ergenekon’u tasfiye ettiğini ileri süren AKP hükümeti tarafından da asla araştırılmadı.

Taksim alanı o tarihten bu yana demokrasi yanlılarının gözünde 1 Mayıs Alanı oldu.

1 Mayıs o yıldan önce de kutlanmıştı Türkiye’de, ve o yıldan sonra da kutlandı.

Ancak mesele 1 Mayıs’ın kutlanması değil, 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda kutlanması oldu hep!

Çünkü 1 Mayıs’ın ruhu bunu gerektiriyordu!

Çünkü 1 Mayıs dayanışma ve özgürlük günüydü!

Çünkü 1 Mayıs, egemen olan hükümetin icazetiyle (bu hükümet kim olursa olsun), mesela Konya Ovasında kutlanırsa artık 1 Mayıs olmazdı!

Bu yıl, Taksim’de gösterilere izin verilmeyeceğinin açıklanmasının ardından, yirmi birinci yüzyılın Türkiye’sinde kendi deyimleriyle “ileri demokrasi” kuranların demokrasinin en temel kıstaslarından bile ne kadar habersiz olduklarını kavradım, yeniden.

On küsur yıldır iktidarda olmasına rağmen, 1 Mayıs cinayetinin faillerini ortaya çıkarmak için tek bir girişimde bulunmayan, 1 Mayıs 1977 katliamında, canına kastedilenin sadece alandaki insanlar olmadığını, asıl hedefin “demokrasi” olduğunu hala kavrayamayan ve hala “esnafın camı çerçevesi” kırılmasın gerekçesiyle “Taksim Meydanına” özgürlüğün girmesine “asla ve kat’a” izin vermeyeceklerini söyleyen zevat mı kuracak geleceğin Türkiye’sini?

O Türkiye’nin benim Türkiye’m olmayacağı çok açık!

Gezi ruhunun takipçileri, sendikalar, demokrasi yanlıları, Kürtlerin siyasi temsilcileri ve hatta “Beyaz Türkler” ilk kez kararlı bir şekilde bir araya geliyorlar!

Ve kader ağlarını örmeye devam ediyor!

Taksim, 1 Mayıs 1977’den ve Gezi’den sonra demokrasi adına sanırım yine Türkiye tarihinde önemli bir rol oynayacak!

sendika org.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Alisan
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Alisan
Cevap Tarihi: 28.04.2014- 13:05


1 Mayis 77 katliaminin solcularin isi olmadigini dünyada bilmeyen yok. Zaten öyle olmus olsaydi olayla alakali tüm failleri ortaya cikartmisti devlet. Oysa katiller ve arka plandakiler yillardir devlet tarafindan korundu ve sonunda zaman asimiyla son noktayi buldu.

1 mayis 77 katliami derin devletin bir planiydi ve bu planda bence tabiiki o dönemler sol ici kavgalar kullanilmis olabilir. Yani "maocu bozkurt" ve "sosyal fasist" suclamalari ve bir kesmin diger kesmi taksim alanina almayacagiz demeleri ve bu kavganin   miting baslamadan haftalar önce baslamasi ve miting esnasindada devam etmesi tabiiki derin devletin isini kolaylastirmis oldu.
Nitekim katliamin hemen ertesi günü Sol arasinda birbirlerini suclayan demecler verilmeye baslanmisti. Sonraki günlerde bu demecler azalmaya basladi ve gercek sorumlularin devlet oldugunu anlasalarda is isten gecmis oldu.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.993
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.04.2014- 15:29


Tarih bu günleri de yazacak. Özellikle AKP'nin gerici diktatörlüğünü adım adım gerçekleştirdiği bu yaşanan süreçte solcu, sosyalist geçinip sola olmadık kötülükleri yapan ve üstelik hala solcu sosyalist olarak bilinen bu insanları da hiç unutmayacak! Türkiye'de işçi sınıfına, emekçi halka, sosyalistlere,   ilerici ve yurtseverlere yapılan en büyük faşist katliamlardan biri olan 1 Mayıs 77 katliamını bile sola yıkmak konusunda çaba harcayan, yalan söyleyen bu liberal ve dönek zevat hiç utanıp sıkılmadan bu katliamı solun yaptığını söyleyecek kadar ileri gidebiliyor. Sol ve özellikle sosyalizm bugün kimi sempatizanların belleğinde farklı bir algıya dönüşmüşse bu adamların sırf AKP iktidarına yaranmak, AKP medyasında   yer bulabilmek ve cüzdanlarını şişirebilmek adına sol düşmanlığı konusunda belli roller oynamayı içlerine sindirebilmeleri sayesinde olmuştur. Bir de ulusal medyanın bu adamları ''sosyalist'' olarak tanıtmaları yok mu! En çok da insanın canını acıtan yanı bu!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ilkay
[ Mustafa ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 08.10.2013
İleti Sayısı: 417
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ilkay
Cevap Tarihi: 28.04.2014- 19:30


Bu fotoğraftan utanmaz mı

Resim Ekleme  

Artık 1 Mayıs klasiği oldu.

Halil Berktay her 1 Mayıs öncesi piyasaya sürülüyor.

Hep aynı hikayeyi anlatıyor: 1 Mayıs 77 katliamında dış güçler yoktu, gladio yoktu, derin devlet yoktu, aslında katliamı solcular yaptı.

Bu kez de klasik değişmedi.

Yine 1 Mayıs yine Halil Berktay.

BU KEZ TARAF'TA DEĞİL

Ancak bir fark var.

Bu kez Berktay'ın mekanı neredeyse bütün sol tarihi "Ergenekoncu" ilan eden, solu "darbeci" ilan eden Taraf değil.

Berktay bu sefer Sabah'a konuştu.

Resim Ekleme

Elbette hükümetin gazetesi Sabah'ın derdi başka.

1 Mayıs'ta Taksim'de kutlama olmasını istemiyor. Taksim'de kutlamanın ne kadar kötü bir şey olduğunu Berktay'ın ağzından anlatıyor.

Berktay, kendini daha sonra Mesih İsa ilan eden Hasan Mezarcı gibi Taksim Meydanı'nda Sabah'a anlatıyor: "O katliam sol gruplar arasındaki çatışmanın ürünüydü. ABD parmağı, derin devlet, fabrikasyon masallar... Türkiye solu, enkaz halindeki geçmişi için bir mağduriyet hikâyesine ihtiyaç duydu".

POLİS BARİKATININ ÖNÜNDE

Yalnız fotoğrafta bir ayrıntı var.

Hemen arkasında polis barikatları, Berktay önünde poz veriyor.

Resim Ekleme

Polis gazetesi Taraf'ta yazmaya alışmış Berktay, dönüp de "arkadaş bu barikatlar da ne" diye eleştiremiyor barikatı.

Bakınız Odatv yıllardır yazıyor.

Berktay güç neredeyse oradadır.

60'lı yılların sonunda Sovyetler Birliği'ne karşı Maoculuk yükselişteydi. ABD'den Maocu Labour Party'nin ateşli ve dogmatik taraftarı olarak Türkiye'ye dönen, Çin Komünist Partisi 9. kongresinde Lin Biao tarafından sunulan raporu İngilizce’den Türkçe'ye çevirip Sovyetler Birliği'ne en ağır sözlerle saldıran Berktay'dı.

12 Mart 1971 askeri darbesi öncesi, H.Berktay Aydınlıkçılara bir el kitabı yazıp dağıttı: Bir devrimci işkencede nasıl tavır almalıdır? (Poliste ve İşkencede İhtilalci Tutum). “Gerekirse işkence de şerefiyle ölmesini bilmelidir" diye yazdı.

Sonra darbe oldu; H. Berktay gözaltına alındı ve örgüt hakkında polise en çok bilgiyi o verdi.

Proleter Devrimci Aydınlık'ın "Bilim Kurulu"nda 12 Mart darbesini doğru dürüst analiz edemeyip insanları yanıltan ve hata yapmasına yol açan yazıların sahibi de oydu.

Solcuların birbirinden nefret etmesine neden olan o teoriler Berktay gibilerin başının altından çıkıyordu.

ABD İLE İTTİFAK

Berktay yükselen güçlere yaslanır dedik ya, bu sefer yükselen güç ABD'ydi.

Tarih 1 Mart 1979. Aydınlık'ta H. Berktay bakın ne yazdı:

"İşte aynen Hitler'inki gibi bir faşist devlet olan bugünkü Sovyetler Birliği de, siyasi taarruzunu durdurabilecek bu barış kuşatması karşısında bu yüzden telaşa kapılmıştır."

"Barış kuşatması" ABD ile ittifakın adıydı!

Bu nedenledir ki...

Parti içinde "askeri cunta halkın düşmanıdır ve doğrudan hedef alınmalıdır" karar tasarısını reddedip 12 Eylülcülerle uzlaşma arayan teslimiyetçilerin başında H. Berktay geliyordu.

GORBAÇOVCU OLDU

80'li yıllarda Gorbaçov yükselişteydi.

1980'li yılların sonunda Gorbaçov'un ateşli bir taraftarı haline gelen H.Berktay, Sovyetler Birliği yıkılınca yine çark etti.

Yeni siyasal kavramları liberal dünyanın "özgürlük" ve "demokrasi" değerleriydi.

Yıllarca sustu, üniversitede mazbut hocalık hayatı sürdürdü.

Cemaat-Hükümet ittifakı Türkiye'de Cumhuriyetin kazanımlarını ortadan kaldırma taaaruzuna 2007'den itibaren fiilen başlayınca Berktay yeniden piyasaya çıktı.

İnsanlar hakkında sahte belgeler yayınlayan, Savcı ve Polislere tutuklayın çağrısı yapan Taraf'ta sola küfürlerine başladı.

Ahmet Altan'ın marifetiyle 1 Mayıs'a dair tezlerini gazetenin sürmanşetinden sıraladı.

Resim Ekleme

Taraf'taki kırılmada safını hükümetten yana seçince bugün aynı sözleri Sabah'ta söylemeye başladı.

Kısacası Berktay aynı Berktay.

Güç neredeyse o da orada.

Geldiği nokta 1 Mayıs'ta AKP'nin gönlünü ferahlatmak.

Berktay öyle bir 1 Mayıs projesi oldu ki Taraf'taki son yazısını bile hangi gün yazdı dersiniz: 1 Mayıs 2013.

Mesele onu aydın sanıp sözüne itibar edende.


Odatv.com



SOL CEPHE
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ilkay
[ Mustafa ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 08.10.2013
İleti Sayısı: 417
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ilkay
Cevap Tarihi: 28.04.2014- 19:36


İŞTE TARAF YAZARI HALİL BERKTAY'IN SİCİLİ

Resim Ekleme

İdeolojik dönüşüm kişilik zaafiyetlerine mi yol açıyor?

Halil Berktay, genel olarak Taraf Gazetesi'nde kaleme aldığı yazılarını, "Weimar Türkiyesi" adlı kitapta topladı.

Kitabı okuduğunuzda ilk dikkatinizi bir isim çekiyor: Doğu Perinçek! Nasıl Hasan Cemal'in bir İlhan Selçuk saplantısı varsa, kitabı okurken Halil Berktay'da da bir Doğu Perinçek kompleksi olduğu duygusuna kapılıyorsunuz.

Halil Berktay, eski yol arkadaşı hakkında yazmadığını bırakmıyor. (s 15, 45, 48, 49, 50, 51, 83, 101, 102, 103, 104, 107, 109, 110, 118, 121, 122, 127, 172)
Diyebilirsiniz ki "eleştiremez mi"; tabii ki eleştirebilir. De...
Doğu Perinçek'e ağır ithamlarda bulunurken sanki o dönemde yanında kendisi yokmuş gibi yazıyor.

Örneğin, "bu zat" dediği Doğu Perinçek'in "dergisinde" 1980'lerin ikinci yarısından sonra PKK'ya övgüler dizildiğine dikkat çekerken (s. 15) sanki kendisinin 2000'e Doğru'nun yayın kurulu üyesi ve Ankara temsilcisi olduğunu unutmuşa benziyor!

Sadece bu değil...Örnek olaylar çok...

SOLU BÖLDÜ
1968-71 yılları arasında Proleter Devrimci Aydınlık dönüşümünün sorumlusu olarak salt Perinçek'i görüyor. (s 48-51)Okurken "acaba Halil Berktay hafıza kaybına mı uğradı" diye düşünmeden kendinizi alıkoyamıyorsunuz. "Akademi solculuğunu" Aydınlık hareketine sokup, ABD'den (Yale Üniversitesi'nden) getirdiği "Sovyet sosyal emperyalizm" teorisiyle hareketi bölen Halil Berktay (ve düşünsel yoldaşı Şahin Alpay) değil miydi?

ABD'den Maocu Labour Party'nin ateşli ve dogmatik taraftarı olarak Türkiye'de dönen H. Berktay değil miydi? 1969 Çin Komünist Partisi 9. kongresinde Lin Biao tarafından sunulan raporu İngilizce’den Türkçe'ye çevirip Sovyetler Birliği'ne en ağır sözlerle saldıran H. Berktay değil miydi? (Türkiye sosyalistlerini bölen ABD destekli Maoculuk araştırma konusu olmalıdır.) Peking Review'i elinden düşürmeyen H. Berktay, bugün dünü unutmuş gibi yazıyor; sanki orada değilmiş gibi kalem kıvraklığı yapması da ayrı bir hüneri galiba.
Bugün H. Berktay farklı bir siyasal kimlikle boy gösteriyor. Olabilir. Kimse buna hiçbir şey diyemez. Ama çıkıp da özeleştiri yapmadan yaşananların tüm sorumluluğunu başkasının üzerine atarak kurtulmak da hiçbir vicdana sığmaz.

Bitmedi...

H. Berktay kitabında, Perinçek'in TİİKP'sine de ağır sözler ediyor. TİİKP savunmasından, Mamak yargılamalarından alıntılar yapıyor. Bunların okuyan H. Berktay'ın aynı örgütün önemli teorisyenlerinden biri olduğunu düşünemez bile. Niye böyle yapıyor acaba?

Bu arada...

Keşke o çocuksu idealleri yazarken bu kadar düşmanca bir tavır takınmasa; neden küfreder gibi yazıyor anlamak zor.Bu sert üslubun, hoyratlığın sebebi nedir? Kime kızgın?

Mesela...

ÖRGÜTTEN KOVULDU
12 Mart 1971 askeri darbesi öncesi, H.Berktay Aydınlıkçılara bir el kitabı yazıp dağıttı: Bir devrimci işkencede nasıl tavır almalıdır? (Poliste ve İşkencede İhtilalci Tutum). ”Gerekirse işkence de şerefiyle ölmesini bilmelidir" diye yazdı.

Sonra darbe oldu; H Berktay gözaltına alındı ve örgüt hakkında polise en çok bilgiyi o verdi.

H. Berktay'ı poliste çözüldüğü için Perinçek ve arkadaşları örgütten kovdular!
İnsan düşünmeden edemiyor; acaba H. Berktay bugün o günlerin intikamını mı alıyor?
H. Berktay bugün darbe düşmanı görülüyor. Ne güzel.

Peki ya dün?

Proleter Devrimci Aydınlık'ın 12 Mart darbesini doğru dürüst analiz edemeyip insanları yanıltan ve hata yapmasına yol açan yazılarını kim kaleme aldı?
12 Eylül darbesine nasıl baktığını da yazacağız. Ama önce 1970'lerde neler yaptığına bakalım...

H. Berktay örgütten atıldıktan sonra ne olduysa oldu, yine D. Perinçek'in sağ kolu ve örgütün teorisyeni oldu.

Bugün eleştirdiği siyasal kararların hepsinin altında imzası vardı.
Bunların teorik temellerini yazdığı 1975 yılında itibaren çıkan Aydınlık arşivlerinde hala duruyor.

"Bilim Kurulu"nda neler yaptığını kendisi unutmuş olabilir; ama tarih unutmuyor işte.

Aynı bugün gibi o günde çok sertti. Aşağılayıcı bir dili vardı.

MURAT BELGE'YE KARŞIYDI
Militandı; partideki liberal sağcılaşmaya karşı "ideolojik sağlamlaştırma"nın önde gelen isimlerinden biriydi.

1970'li yılların sonunda Sovyet sosyal emperyalizmi teorisini o kadar abarttı ki; Sovyetler Birliği'nin Türkiye'yi yıkma planlarına karşı, ABD'yi ittifak yapılacak ülke olarak gördü.
Tarih 1 Mart 1979. Aydınlık'ta H. Berktay bakın ne yazdı:

"İşte aynen Hitler'inki gibi bir faşist devlet olan bugünkü Sovyetler Birliği de, siyasi taarruzunu durdurabilecek bu barış kuşatması karşısında bu yüzden telaşa kapılmıştır."
"Barış kuşatması" ABD ile ittifakın adıydı!

Bu nedenledir ki...

Parti içinde "askeri cunta halkın düşmanıdır ve doğrudan hedef alınmalıdır" karar tasarısını reddedip 12 Eylülcülerle uzlaşma arayan teslimiyetçilerin başında H. Berktay geliyordu.
İşte iki darbe ve işte H Berktay'ın siyasi duruşları...
Devam edelim...
ABD'nin planladığı 12 eylül 1980 askeri darbesinden H. Berktay ucuz kurtuldu.
Örgütün "Ufuklar", "Saçak" dergilerinde yazılar kaleme aldı; Kaynak Yayınları'nı çıkardı.
Bu yayın organlarında, 12 Eylül'den sonra ortaya çıkan "sivil toplum"culuğa karşı zehir zemberek yazılar yazdı.
Teorik eleştiriler getirdiği Murat Belge'yi yerden yere vurdu. (İlginçtir; H.Berktay, M Belge için dün nasıl yergide ağır yazıyorsa bugün de övgüde o derece abartılı bir dil kullanıyor.)
H Berktay'ın dönüşleri yazmakla bitmez.

YİNE ÇARK ETTİ
1980'den sonra Aydınlık hareketi içinde yükselmeye başlayan anti-stalinist söylemlere karşı çıkan isimlerden biri de yine Berktay'dı...

Ancak aynı H Berktay bir-iki yıl sonra yine çark etti. Eskiden Hitler rejimine benzettiği Sovyetler Birliği'nin şimdi sosyalist ilan edilmesi gerektiğini söylemeye başladı.

(H Berktay'ın yeni siyasal çizgisinin mimarı Pravda'nın Türkiye temsilcisi Andrey Stepanov idi. Bu görüşmeler üzerine H Berktay SB'nin sosyalist olduğuna ikna oluvermişti!)

Şaşırdınız mı?

Şaşırmayınız...

Aslında H Berktay budur.

H.Berktay sınıfın çalışkan çocuğu gibidir. Okur ve bilgi sahibi olur.Ama olguyu-bilgiyi analiz edemez; teorik olarak ezbercidir. Okuduğunu sadece aktarır.Yani tercüme odasında yetişmiş "Tanzimat aydınına" benzer.

Evet sohbet ederseniz veya dersine girerseniz bilgisiyle sizi kendine hayran bırakır ama o bilgiyi teorik inşada kullanamaz.

Aslında ne okursa; kendinden bilgili kimle görüşürse onun gölgesi olur.
Bu kadar zikzakın, yalpalamanın başka bir açıklaması olabilir mi?
Diğer yanda...

H. Berktay'ın bugünlerde herkese yaptığı gibi, biz de ona "ajan" mı diyeceğiz? "Objektif ajan!"

Neyse...

AYDINLIK'TAN AYRILIYOR
1980'li yılların sonunda Gorbaçov'un ateşli bir taraftarı haline gelen H.Berktay, Sovyetler Birliği yıkılınca yine çark etti.

Yeni siyasal kavramları "özgürlük" ve "demokrasi"ydi.

Önce;- kendisine Sosyalist Parti genel başkanlığı önerilen-Aydınlık hareketinden koptu. Aslında kariyeristti ama rüzgarın döndüğünü hissedip korktu. (Kendisi kitabında, 1980'lerin sonunda birleşik demokratik bir sol partinin kurulamamasını kaçan bir şans olarak görüyor. (s 103) Adama sormazlar mı genel başkan/lider olup becerebilseydi/yapabilseydi. Hayır H.Berktay kişiliği böyledir; hep şikayet eder.)
Aydınlık hareketinden kopunca "Sosyalist Birlik" dergisini çıkardı.
Yeni bir parti kuruluşu için çalıştı; Türkiye Birleşik Komünist Partisi'ne yakınlaştı.
Bunların hepsini "yaparmış" gibi yaptı. Çünkü...

"KOMÜNİZMİ HATIRLAMAK"
H.Berktay aslında artık kendi yolunu kendi çizmek istiyordu. Çoktandır dostlarına dert yanıyordu: siyasetle ilgilenmek istemiyor; üniversitede hocalık yapmak istiyordu. Önce yeni yaşam tarzını istedi, sonra ona uygun bir teorik inşaya girişti. "Kişisel kurtuluşu" için kendini "tarih çalışmalarına" adadı. ABD'ye (Harvard), İngiltere'ye (Birmingham) gitti.
Tarihe bakışını/ anlayışını tamamen değiştirdi. Eski kitaplarını, çevirilerini yaktı.
Sonra gelip Sabancı Üniversitesi'nde "hocalık" yaptı. "Komünizmi Hatırlamak" dersi verdi.
Bu savrulma sırasında siyasi tartışmaların hiç içinde olmadı; yıllarca sustu.
Sonra birdenbire ne olduysa suskunluğunu bozdu.Taraf'ta sert yazılar kaleme almaya başladı.

Yazma süreci ne tesadüf ki, Ergenekon soruşturmalarının başladığı döneme denk geldi.

YENİ SAFI AKP
Neler yazmadı ki... (Kitaptan):

Ulusalcıların dili basmakalıptı ve Naziler'e benziyordu. (s 17)Ulusal-devrimcilik, İtalyan ve Alman faşizmiyle aynıydı. (s 85) Ulusalcılar faşistti. (s 121)Marks ve Engels demokrasi üzerine pek kafa yormadıkları için çok teorik hatalar yapmışlardı. (s. 86) Amerika Türkiye'de pek bilinmiyor aslında; övülecek bir ülkeydi. (s 117)
Bugün Türkiye'de en donmuş en muhafazakar düşünce Kemalizm'di. (s. 127)
Ermeni tehciri değil Ermeni soykırımı yapılmıştı. (s. 129)
Türkiye'de politik İslam hırçın bir umutsuzluk ve çıkışsızlıktan doğmamıştı; sosyal temeli yoksullaşma, işsizleşme ve lümpenleşme değildi; aksine Avrupa'yla bağları içinde büyüyen bir sermaye birikimine oturuyordu; İslamcılar ne şeriat ne de dış dünyadan kopuş istiyordu. (s. 134)
CHP çökmüş bir partiydi, ideolojik olarak iflas etmişti; aldığı yüzde 20 oy da bunu gösteriyordu. (s. 137)
Anti-emperyalizm bir aldatmacaydı. ( s. 182)
Nazım Hikmet'i, kişi ve önder olarak Mustafa Kemal'i yücelttiği; Kurtuluş Savaşı'nı idealize ettiği; ve son şiirleri dağınık olduğu için eleştiriyordu. (s. 200)
Yeni safını şöyle belirliyordu; ulusalcılığa karşı çıkan AKP'nin yanı. (s.125)

KİM UTANACAK
Bu arada...
Görüşlerine karşı çıkanlara, "kerameti kendinden menkul jeostrateji uzmanları" diyordu.
Ne güzel değil mi? Bunu yazarken geçmişte neler yazdığını insan hiç mi aklına getirmez?
Son bir alıntı daha yapalım:

"Türkiye'de şu son beş yılın ulusalcılık çılgınlığı aşıldığında, kimler hiçbir rezillik yapmamış gibi davranacak, kimler bir nebze olsun utanacak?" (s 24)

Şimdi siz böyle yazan birine ne yanıt verirsiniz?..

Halil Berktay hiç mi aynaya bakmıyor acaba?..
.
İdeolojik dönüşüm kişilik zaafiyetlerine mi yol açıyor?

odatv.com



SOL CEPHE
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör 1 Mayıs 1977; Oradaydım, aradan 42 yıl geçmiş. melnur 0 1786 30.04.2019- 19:28
Konu Klasör Fotoğraflarla 1976 - 1977 1 Mayısları... melnur 1 1659 01.05.2020- 07:33
Konu Klasör Taksim yalanı, yalan dolan siyaseti... melnur 8 3178 30.03.2019- 09:28
Konu Klasör Halil Ergün direnişe düşmanlıkta seviyeyi düşürdü özgür 3 4819 26.10.2013- 01:25
Konu Klasör Gezi'de yalana karşı çıkan müezzin Fuat Yıldırım CHP'den aday adayı... melnur 0 322 23.03.2023- 20:29
Etiketler   Mayıs,   1977,   yalanı,   Halil,   Berktay
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS