SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Yeni bir muhalefet anlayışı gerekiyor           (gösterim sayısı: 4.549)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 29.05.2014- 12:10


Yeni bir muhalefet anlayışı gerekiyor
Oğuz Oyan


Niçin sorusuna yanıt aramadan önce bir durum saptamasına ihtiyaç var; ve bu öncelikle de otoriter eğilimleri pekişen iktidar açısından yapılmalı.

AKP, Cumhuriyet rejiminin karşılaştığı herhangi bir parti değil. Değil çünkü bu rejimi tasfiye etmek üzere siyaset yapıyor. Bunda büyük ölçüde başarılı oldu da. Yerine konulacak rejim konusunda ise başarılı olmakta zorlanıyor. Birkaç nedenle:

(i) Cumhuriyetin laik temellerini tamamen yıkmakta ve kendi dünya görüşünü, yaşam tarzını ve yönetim anlayışını tüm topluma kabul ettirmekte başarılı olamıyor.

(ii) Bugüne kadar “beraber yürüdüğü” cumhuriyet yıkıcılarıyla, kurulacak “şey” konusunda ve kurumların/devlet erkinin paylaşımında anlaşmazlığa düştükçe iç hesaplaşmaların su yüzüne çıkmasına engel olamadı, olamıyor.

(iii) Gezi direnişi gibi denetleyemediği büyük kitlesel tepkiler kendi toplum projesinin siyasal/toplumsal sınırlarını ortaya koydukça, hegemonyasını pekiştirmek için ikna/rıza yerine şiddet ve zorbalıktan başka elinde araç kalmadığını görüyor, bu da onu kendi saflarında bile bir sıkışmaya itiyor.

(iv) 17 Aralık sürecinde olduğu gibi kirli çamaşırlar ortalığa saçıldıkça inandırıcılık sorunları yaşamaya, polis-yargı-idari yapıda tasfiyelere mecbur kalmaya ve geri vitesi olmayan bir baskı/şiddet sarmalına sürüklenmeye, tepkilere cinayetlerle yanıt vermeye başlıyor.

(v) Soma’daki maden katliamı örneğinde görüldüğü gibi, sendikalı olsun olmasın AKP döneminde giderek iğretileştirilen ve taşeronlaştırılan bir ucuz ve uysal emeğe dayalı ilkel birikim tarzı çatlak verdikçe, üstelik bu çatlaklar siyasal hegemonyasından emin olduğu işçi kentlerinde ortaya çıktıkça, AKP, her defasında, bir yönetememe kriziyle başbaşa kalıyor; tepkisini kontrol edemiyor, hırçınlaşıyor.

(vi) AKP, toplumun bütününü temsil etmekten giderek uzaklaştıkça, toplumun yarısına seslenmekle de yetinmeyip onu rakip/düşman kamplara bölmekten medet uman, polisini bu amaçlarla kullanan, giderek sivil kılıklı provokatörlerini devreye sokmaktan veya bir AKP milis gücü oluşturmaktan çekinmeyen, başta Aleviler olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerini her fırsatta hedef göstermekten vazgeçmeyen, kendi bekası için bir iç savaşı dahi göze alabilen hatta onu kışkırtma seçeneğini hazır tutan bir iktidar görünümü alıyor.

(vii) Sonuçta tüm bu sayılanlar ve daha sayılabilecek olan nedenlerle, AKP ve Erdoğan Hükümeti derin bir meşruiyet krizi içindedir. Hükümet, defalarca istifasını gerektirecek toplumsal tepkilere, açığa çıkan yargı kumpaslarına, paralel yapılarla egemenliği paylaşmasına, Suriye’de savaş kışkırtıcılığı ve davet edilen Reyhanlı kıyımına, Uludere katliamına, polis cinayetlerine, iş katliamlarına ve ayyuka çıkan yolsuzluklarına rağmen, iktidarı bırakmamak için medya- sermaye-polis-yargı-ordu üzerindeki tahakkümünü arttırmakta, iktidarını faşist baskılarla kalıcılaştırmaya çalışmaktadır. Böylece teokratik otokratizme geçiş sürecinin bütün başarısızlıklarına rağmen, bugün bu otokratizmi her türlü zoru ve kışkırtmayı kullanarak daha da yerleştirmeye çalışan bir iktidar türüyle karşı karşıya kalınmaktadır. AKP, halkın açığa çıkan büyük tepkisine rağmen dinci faşizmi yerleştirme kararlılığıyla, Türkiye’nin iç güvenliği bakımından bir numaralı tehdit oluşturmaya başlamıştır. Bunların üstüne gelebilecek Başkanlık iddiasındaki taraflı ve zorba bir cumhurbaşkanı Erdoğan figürü, rejimin halen tek tük çalışan sigortalarını tümüyle berhava edebilecek nitelikte olacaktır.

* * *

Yeni bir muhalefet anlayışının gerekliliği bu çerçeveden bakılarak sorgulanmalıdır.

Böylesine totaliter eğilimleri olan, güvenlikçi devleti giderek azgınlaştıran, yargıyı tam tahakkümü altına alan, siyasetin oyun kurallarını işine geldiği gibi yorumlayan veya değiştiren, muhalefete hiçbir alan bırakmamaya yönelen bu tür bir iktidarın dizginlenmesi, bugüne kadarki muhalefet anlayışlarıyla artık mümkün değildir. Meşruiyetini yitirdikçe hukuk devletini hatta kanun devletini bile ayakbağı olarak gören böyle bir iktidar türü, kurallara sadık kalma çerçevesinde hareket eden ve hatta siyasi popülizm açısından karşı çıkılmasını uygun görmediği düzenlemelerde iktidarla uzlaşmaya giren bir muhalefet türüyle dizginlenmek bir yana daha da çığrından çıkacak, kendisine haketmediği yeni meşruiyet zeminleri oluşturacaktır.

Geriye “nasıl bir muhalefet” sorusu kalıyor. Her durumda, her cephede daha radikal bir muhalefet gereksinimi olduğu açık. Bunun da enine boyuna tartışılması gerekiyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 29.05.2014- 12:11


Muhalefet dediğin
Aydemir Güler


Sevgili Oğuz Oyan bugünkü yazısını “nasıl bir muhalefet” sorusuyla ve tartışma çağrısıyla bitiriyor. Doğrudur. Soru esasen budur. Yoksa, AKP’nin nasıl bir iktidar olduğu meselesi bağlanmıştır.

Sadece muhalefetten bakanlar nezdinde de değil verilen ortak yanıt. Ortada gerçek bir ortak toplumsal görüş olmasıdır, zaten ilginç olan. AKP iktidarı, tam da bizim dediğimiz gibi, kendinden menkul bir iktidar alanı tanımlamış durumda. Bildiğimiz hikaye, asarım keserim, tanımam. Bu tablo bir yorum konusu değil, açık seçik ilan edilmiş bir vakıa.

Bizim dediğimiz, uzun süredir AKP iktidarının yolunun böyle bir sonuca varacağıydı. Keyfi, hukuksuz, toplumsal dengeleri yok sayan, yalnızca ve yalnızca kendi tabanını konsolide etmeye dayanan bir tarz. Yani, özetle, anlaşıyoruz. AKP tam tamına böyledir. Birilerimizin buna karşı çıkıp diğerlerinin desteklemesi değerlendirmeyi farklılaştırmıyor.

Başka bir deyişle Türkiye toplumunun meşruiyet kriterleri parçalanmıştır.

Böyle devam edemez. Meşruiyet kriterleri her zaman sınıfsal bir öz taşır. Ancak nesnel olarak ezilen sınıfların, kesimlerin, kültürlerin de kriterlerin kendilerini sistematik biçimde budamalarına rıza gösteriyor olmaları gerekir. Bu rıza olağanüstü devlet biçimlerinde bile, belli ölçülerde vardır. Faşizm veya askeri diktatörlük koşullarında bile dışta bırakılanların büsbütün üstlerine çizik atılamaz. Ezilmiş, boyun eğdirilmiş yığınların bu durumlarını bir biçimde değiştirilemez bir kader olarak kabullenmeleri gerekir. Yani faşizm de bir normalleşme, normal kabul edilme içerir. Herhangi bir rejim kendi meşruiyetini oluşturur. Yoksa ona rejim denmez, yerleşik düzen denmez.

Türkiye’deki durum bir yarılma hali. İktidarın kriterleri toplumun yarısı tarafından reddediliyor. Durum, bu anlamda sürdürülebilir değil.
Nasıl bir muhalefet sorusu bu noktadan hareketle sorulmalı. AKP’nin platformunu kah öfke objesi olarak hisseden, kah alaya alan topluluk, bir veridir. Bu kopuşu dikkate almayan bir muhalefet geçersizdir.

Kuşkusuz, halk muhalefeti bir yelpazeyi andırıyor. Bir ucunda iktidara dönük nefret önemsizleşmese, hatta hiç azalmasa bile, kimi kesişim kümeleri, gölgeli alanlar var.

“Hakikaten ekonomiyi canlandırdılar, ama...” “Hepimiz müslümanız, ama...” “Ben de özelleştirmeyi tercih ederim, ama...” “Bak, ben siyasetle ilgilenmiyorum, ama...” “Başbakana saygısızlık edilmez, ama...”
Boşlukların nasıl dolduğunu biliyorsunuz.

İşin daha da ilginç yanı, boşlukları bilinen biçimde dolduran kesişim kümeleri iki veçheye sahipler. Birincisi, AKP iktidarı karşısında muhalefetin yumuşak karnı buralardır. İkincisi, bu köşede çokça anlatmaya çalıştığım gibi, AKP ayakta kalmak için bile hep daha saldırganlaşmak zorunda. Bu durum en mülayim muhalefeti bile çileden çıkartır.

Sonuç olarak gri alan sürekli bir oynaklıkla varlığını sürdürüyor, bir o yöne bir diğerine esniyor.

Yukarıda AKP rejiminin sürdürülemez olduğunun altını çizdim. Bu vurgunun karşısında anında akla gelen soru bellidir: “Sürdürülemez olduğunu, bu işin sonunun geldiğini söylüyorsunuz da, ne zaman? Haziran oldu, 17 Aralık oldu, ekonomi hopladı hopladı oturdu. Gittikleri falan yok...”

Bana sorarsanız yanıt da bellidir. AKP, hakimi olduğu gerici, yobaz alanın sağlamlığı sayesinde iktidarını sürdürmüyor. Temellerini oraya kurduğu ve o zeminin çamur gibi olduğu açık. Yetmeyen orası. AKP iktidarı kendini sürdürme yeteneğini muhalefetin gri alanlarından türetiyor.

Bu alanın ideolojik, politik zayıflıkları bu nedenle kritik önem taşıyor. Bu alanın iç sorunlarının etrafından dolanarak, sağlıklı, sosyalist, devrimci bir yapılanma zorlanmadan fazla adım atılamaz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 31.05.2014- 09:21


Nasıl muhalefet?
Aydemir Güler


Tekrar ve herkes anlamalı. Türkiye’yi bu karabasandan çıkartabilecek tarz tektir. Fetih yıldönümü vesilesiyle konuşan bir prof diyor ki: “Ezanlı semtlerimizi gözümüz gibi korumalıyız. Yeni kurulan semtlerin önemi yok. Oralara ne yaparsanız yapın.”

Ne kadar açık, değil mi!

Ezanlı diye kodlanan taban konsolide edilecek. Ne pahasına olursa olsun taraflaştırılacak. İktidar ve rejim için güç kaynağı bu. O taban militanca gericilik yapacak. Hayata bakışta biricik kriter din olacak. Rejim bu zeminde yükselecek. Sadece dinsel açıdan değil, her boyutta biat etmenin yolu buradan geçecek. Söz konusu taban hem kendisi biat kültürünü taşıyacak, hem de boyun eğmeyenlere sopa gösterecek.

Türkiye bu kadar mı? “Ne önemi var” denecek. Gerisini boş ver!

İktidar ve rejim budur. Ve bu yetmez.

“Çok kuvvetliyiz. Arkamızda -gerçekten öyle olan- koskoca Haziran direnişi var. Bizi kimse ezemez.”

AKP’nin yolunun bir yere çıkmayacak olmasının nedeni bu değildir. Aynı anlamda, AKP’nin yolunu bloke edecek olan direnç de böyle özetlenemez.

Resim ortada. Toplumsal yüzü yobaza, devletli yüzü terörist polise indirgenen kuvvet “bizi” basbayağı durdurabiliyor. Sıkıyorsun gazı. İcabında öldürüyorsun. İnsanlarda “mücadele ettim de ne oldu” duygusunun açığa çıkmasını sağlıyorsun. Zorla, küfürle, demagojiyle “böyle gelmiş böyle gider” dedirtiyorsun...

Haziran direnişini hafife almayalım. Ama Türkiye gericiliğini hiç hafife almayalım.

Araya bir analiz paragrafı: Bu indirgenmiş ve konsantre edilmiş gericilik, orta ve uzun vadede “kurucu” rol üstlenemez. Bu insanlıktan çıkmış birikimin üstüne bina dikilmez. Beceremezler. Akılları kıttır. Yetenekleri yoktur.

Ancak bu gericilik, durumu idare etmek için bulunmaz bir ehliyete sahiptir. Ölülerin üstüne beton dökerler, oyları hileli sayarlar...

Türkiye’de burjuva siyaseti ne zaman büyük projelere merak salmışsa, memleket krize sürüklenmiştir. Ancak kendi yarattıkları krizi idare etmekte inanılmaz ölçüde mahirdirler.

Özetle “bu yoldan İkinci Cumhuriyeti kuramazlar” dersek haklı oluruz.

Ama “biz bunları durdururuz, ezeriz, geçeriz” dersek kendimizi avuturuz.

Durdurmak ve devirmek mümkündür. Ama “bizi kimse ezemez” ile değil.

Direnişinin yıldönümünde “bizi kimse ezemez” inancı korunmalıdır. Bundan ibaret bir siyasal akılsa işe yaramaz.

Benim indirgenmiş, yani alanı “ezanlı”lara daraltılmış, ama bunun karşılığında ve bunun sayesinde konsantre edilmiş, yani kuvveti çarpanlarla arttırılmış diye tarif ettiğim AKP gericiliği, izole edilmeli ve itibarsızlaştırılmalıdır.

Bunun için politik anlamda sıkı durulmalıdır.

Önce AKP’nin sıçramak için çekildiği alan izole edilmelidir. Türkiye toplumunun inançla değil akılla hareket etmesi için hamle yapılmalıdır. İdeolojide, kültürde, gündelik yaşamda, sanatta ve siyasal tavırda bir bütünlük gerekir bunun için.

Parantez: Haziran direnişini hafife almayın. Ama bu bütünlüğü direnişin kendiliğinden beklemeyin. Bu kadar basit.

AKP’nin meşruiyeti reddedilmelidir. Bu reddiye “ben tanımıyorum” diye olmaz. Reddiye gerekçesi toplumda başka bir alanı bir araya getirmelidir.

Ama prof’un ezansız diyerek kendince aşağıladığı alan, olduğu gibi bir araya gelebilir mi? Ya da gelse kaç yazar?

Tüsiad’ı ve eğitimli emekçileri bir araya getirmek sınıfsal olarak yanlıştır. Hatta çirkin!

Yoksul semtlerin emekçilerini ve kent merkezinin hali vakti yerinde bey ve hanımlarını oldukları gibi bir araya getirirseniz, yarı sınıfsal yarı kültürel bir engelin karşısında çaresiz kalacağınız bellidir. Denemeye değer, ama zor ve risklidir.

Türbanlı direnişçiyle mini etekli direnişçi yan yana geldiklerinde fotoğraf gerçekten hoştur. Ama bu birliktelik, günümüz Türkiye’sinde yapısal değil arızi kalır.

O halde yanlış ve çirkin birliktelikler engellenecek. Risk alınacak. Arızi olanı önemsizleştirmek için birlikteliğe fotografik değil ideolojik ve politik ortak payda tarif edilecek.

Bu ortak payda, anlatıldı, yazıldı diye tesis olmayacağına göre inşa edilecek. Yani müdahale örgütlü olacak. Bir özne yapacak bunu. Aklı açık bir örgütlü özne...
Türkiye bir yıl önce kitle hareketi açısından çok öne çıktı. Potansiyel korunuyor.

Örgütlülük açısından ise alınan yol fazla mütevazıdır.

Sorun buradadır. O densiz ama kendince stratejisi sağlam profesör bozuntusuna böyle yanıt verilmelidir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yorum2006
[ yorumcu ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.08.2013
İleti Sayısı: 772
Konum: Gizli
Durum: Gizli
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

2 kere teşekkür edildi.
Cevap Yazan: yorum2006
Cevap Tarihi: 31.05.2014- 22:32


Alıntı Çizelgesi: kim yazmış
“Ezanlı semtlerimizi gözümüz gibi korumalıyız. Yeni kurulan semtlerin önemi yok. Oralara ne yaparsanız yapın.”
.....................
Benim indirgenmiş, yani alanı “ezanlı”lara daraltılmış, ama bunun karşılığında ve bunun sayesinde konsantre edilmiş, yani kuvveti çarpanlarla arttırılmış diye tarif ettiğim AKP gericiliği, izole edilmeli ve itibarsızlaştırılmalıdır.
.....................
Ama prof’un ezansız diyerek kendince aşağıladığı alan, olduğu gibi bir araya gelebilir mi? Ya da gelse kaç yazar?



Peki Türkiye'de ezansız semt var mı? Var mıydı? Olanı da bıraktı mı bunlar? Aslında "ezanlı semtleri gözümüz gibi korumalıyız" lafı da ilkel bir din sömürüsünden ibaret. Görgüsüz İslamcı burjuvazi yeni kurulan semtlerde de zırt pırt camiler dikiyor. Dincilik giderek toplumda yayılıyor.

İslamofaşizmin temel dayanağını dinciler oluşturuyor. Kitle tabanını da İslamcı fanatizm oluşturuyor. Ülkeye Cumhuriyet döneminde hakim olan laik Müslümanlık anlayışını da bitirme yolundalar. Laik din adamlarının sesini kestiiler, Diyanet'i de kendi çöplükleri haline soktular.

İşin başından beri, aman dini inançları olanları karşıya almayalım düşüncesiyle hareket edilmesinin ve dinin ve dincilerin gerçek yüzünün ortaya konulmasından kaçınmanın yanlışlığı ortaya çıkmadı mı şimdi? İş dönüyor dolaşıyor "ezanli semtler"e dayanıyor.

Yalnız anti-faşist siyasi mücadele yönünden değil, komünistler için dinle ve dincilikle mücadele, ideolojik mücadelenin kaçınılmaz bir parçasıdır. Marksizmin-Leninizmin uzun vadede geniş kitlelerde taban bulabilmesi için idealist ideolojinin en güçlü kalesi ile amansız bir ideolojik mücadele gereklidir.




Bu ileti en son yorum2006 tarafından 31.05.2014- 22:34 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 02.06.2014- 20:42


Muhalefet üstüne
Haluk Işık


Sayın Aydemir Güler ile Oğuz Oyan hocanın yazılarını (28 Mayıs, Çarşamba) okuduğumda, neredeyse bitirmek üzere olduğum ve başlığını yukarda okuduğunuz “İtiraz”a bakıp kaldım. İki yazı, bir yandan sözü gereksiz kılan donanıma sahip, bir yandan da konuyu sürdürme yolunda bir çağrıydı. Yinelemeye düşmemeye çalışarak, çağrıya uymaya ve yazımı bitirip göndermeye karar verdim.

Denilebilir ki, olup biten kepazeliklere itiraz edip, muhalif bir tavır takınmak için, kütüphaneler yutmak, teori deposuna dönüşmek, iri tahlillerden yola çıkmak gerekmez. “İnsan olmak” yeter. Evet, konuyu böyle toparlamak, bu tavır nedeniyle takdir görmek de olasıdır ve örnekleri bol bol vardır. Ama neyleyelim ki, “İtirazım var!”dan öteye geçmeyen, duyarlıktan çok ağlak duygusallıklara çağırıp, düzene karşı tepkiymiş gibi görünürken, aslında bal gibi kitlelerin gazını boşaltmaya ve düzene soluk aldırmaya yarayan bu muhalefet biçiminin adı, arabesk bataklığıdır. Yine örneklerine sıklıkla rastladığımız gibi, düzenin iltifatlarına mazhar olup, payeler almak ve günü geldiğinde düzenin akıldanelerinden biri olarak, halkı yatıştırma ve sindirme enstrümanına dönüşmek de, işin doğası gereğidir. Ne diyorsunuz, arabeskin boyunu aşan laflara kalkıştığı, en azından güdüleri dürtüklemeye başladığı görüldüğünde, “acısız”ı bizzat devlet tarafından sipariş edildiğine tanıktır bu coğrafya. Bu işin, birkaç bilimsel araştırma dışında, genellikle karikatürize edilerek, gözden kaçırılan yanıdır.

Bir de işin “sosyal içerikli arabesk” yanı vardır ki, işte o daha yürek paralayıcıdır ve en az ilki kadar vahimdir. Arabesk itiraz, burada kendine, uğruna yüzyıllar harcanmış süreçler, uğrunda sayısız bedeller ödenmiş, her biri insan aklının süzgecinden geçerek kendini var etmiş kavramları, tanımları, olay ve olguları kılıf yapmaya başlar. Bu kafa karışıklığı bir gün görür ki, bütün bu düşünsel yapı ve muhalif duruş erdeminin birikimi, bizzat düzenin yaratıcıları ve alkışçıları tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Ne diyorsunuz, gericiliğin sözcülerinin, yapılan eleştirilere “Haksızlık yapıyorsunuz, çünkü yüklediğiniz suçlamalar, bizim diyalektik anlayışımıza ters” dediğini, diyebildiğini ve karşısındakilerin manalı manalı kafa salladığına tanıktır bu coğrafya. Muhalif kişilikleri ikide bir dillerine dolamalarını, buğulu gözlerle yad etmelerini, şiirlerinden şarkılarından parçalar devşirmelerini, uzun uzun tartışmaya gerek var mı?

Her iki muhalefet anlayışı da, düzenin değirmenine su taşımaktan başka işe yaramamaktadır. Keşke sürekli durum saptaması yapıp durmak, tumturaklı söylevlerle salonlarda tsunamiler yaratmak, hurufat tüketip durmak bir işe yarabilse.

Ben muhalifliği ve muhalefet yapmayı, kişilikten örgütlenmeye, birbirini belirleyen katmanlardan oluşan bir düşünce ve eylem üretme alanı olarak görüyorum. Malumatfuruşluk sayılmazsa, kimi belirlemelerde bulunmak isterim.

Muhaliflik yalnızca lafa laf yetiştirmek, yapılana eleştiri yağdırmakla yetinmek, gidenin peşinden koşturmak olmadığı gibi; cambaza bak taktiklerine balık gibi atlayıp kapılmak, muhalifliği akut hale getirmek, alışkanlığa dönüştürmek de değildir. Muhaliflik, olup biten kepazeliği sonuna dek silkelemek, yerine senin ne öngördüğünü, düşünce ve eylem birlikteliği içinde, somut ve paylaşılabilir teklif ve temennilere dönüştürmektir. Muhaliflik, dünya görüşün doğrultusunda, hayata ve insana yakışmayanın yerine geçmek için mücadele etmektir. Öne geçmek, günü ve gündemi belirlemek, demektir. Muhaliflik sorumluluktur, eleştirdiğinin yerine geçme kararlılığı ve irade beyanıdır. Bu beyanlar nedeniyle sana bağlanan umut ve heyecanlara yakışmaktır. Çözüm odaklı umutlarla, geleceğe karşı yeisleri ortadan kaldırmak, enerji yoğunlaştırmaktır. Muhalifim derken, gerçek muhalefetin önünde takozlaşmak, enerjiyi heba etmek, emeklere yazık etmek de vardır, dikkat edilmelidir.

Bireysel, örgütsel, partisel, toplumsal vb. açılardan ve işe kendimizden başlayarak, şu “muhaliflik” meselesini, önce kendimize karşı yalansız durarak, bir gözden geçirmekte sonsuz yarar görmekteyim. Örneğin bunlar acaba neden iki de bir, “Sol muhalefete ihtiyacımız var” demektedir? O muhalefet, muhaliflikten vazgeçip iktidar yürüyüşlerine geçtiğinde, düzen niye dişlerini göstermekte, bir kıyım makinasına dönüşmektedir?

Güler ile Oyan o yazıları boşuna yazmamıştır ve söyleyeceklerimiz de bu kadar değildir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 03.06.2014- 10:04


İşte AKP işte çözüm
Aydemir Güler


Yenilenen seçimlerde Çankırı’nın Şabanözü ilçesini MHP kazanınca, AKP’nin gençlik kolları yöneticisi kendini tutamamış. “Şabanözü’ne asfalt çalışması durdurulmuştur. Bunu Şabanözü hak etti...”

Sen kimsin! Nereye asfalt döküleceğine gençlik kollarında mı karar veriliyor?

“Sen kimsin!” diye başlayan cümlenin devamında binlerce ayrı temada AKP keyfiyetini örnekleyebilirsiniz.

Artık sıkıldınız benden, biliyorum.

AKP’nin ne mal olduğunu ne diye her gün tekrarlayıp duruyorsun, diye aklınızdan geçiriyor musunuz?

Eğer öyle düşünüyorsanız yapmak istediğim bu değil.

Türkiye zaten birbiriyle teması kesen iki ayrı topluma dönmüş durumda. Hal böyleyken, soL gazetesinde AKP’yi teşhir etmekle yetindiğimizde, bir nevi kendi kendimizi dolduruşa getirmiş oluruz.

Yapmaya çalıştığımız bu değil.

soL, teşhiri, mücadele yollarını ve alternatifleri gösterme çabasıyla bütünleştiriyor.

Örnek olsun, madem ki durum budur, yani bir ilçede herhangi bir kamusal hizmet iktidar partisinin lütfu olarak örgütlenmektedir, o zaman siyasi iktidarla ilgili mücadele ile yerel yönetim anlayışları hakkındaki tartışma bir ve aynı şey olmuş demektir!

Aynı 30 Mart seçimlerinden önce dediğimiz gibi.

Demiştik ki, seçimde belediyelerin ne olacağına karar verilecek sanan ve kendi politikasını böyle tasarlayan baştan kaybeder.

Diyelim ki, AKP adayı kaybetti de, bir başkası kazandı. Bu perspektifle hareket edip de seçim kazanan, bir belediye yöneteceği zannıyla yola devam edecektir mecburen... Seçimi kazandığına sevinmesi kısa sürecek ve sonra etrafını kuşatan kaynak kısıtlarına, asfaltlanmayan yollara, verilmeyen kadrolara, merkezi iktidarın ve sermayenin ambargosuna, hükümetin mobbingine kafayı çarpmamak mümkün müdür? Bir biçimde muhalif dinamiklerden güç alıp yol alabilirsiniz elbette. Ama hepsini aşarsanız, asparagas bir yolsuzluk operasyonu patlar başınıza. Eğer Kürtseniz zaten yeriniz bellidir. O da olmadı, “suyu nasıl bedava yaparsın, lan” diye üstüne yürürler.

Görülmemiş şey değildir.

Ve bu durumda, AKP ile belediye yarışına girdiğinde, sadece ve sadece belediye yarışına girdiğini sanana, ‘kendi düşen ağlamaz’dan başka ne denir?

Yani bizim yaptığımız sadece AKP’yi teşhir değil, bir başka siyasetin, devrimci, radikal bir siyasetin yolunu açmaktır.

Ve bütün örneklerin buluştuğu, tutarlı bir bütünlük kazandığı bir paket var karşımızda. 30 Mart için söylenen, Cumhurbaşkanlığı seçimine aynen uyarlanabilir. AKP dönemi yolsuzluklarının AP veya ANAP veya SHP-DYP yıllarıyla benzeşmeyen yanları çok önemlidir. Kadınlar her zaman töre niyetine öldürülmüştür. Ama bugün kadınları savunmak için koruma istemek, sığınma evi açmak boş önerilerdir...

Birkaç gündür yeniden güncellenen Kürt çözümü konusu da bu mantıktan kopuk olarak ele alınamaz.

Alınırsa, Şırnak Valisi Hasan İpek adlı zatın Abdullah Öcalan’ın katkılarını takdirle karşıladığını dile getirdiği konuşması Kürtleri gururlandıracaktır. Ama AKP’nin yürüttüğü bir çözüm sürecinde, değil gururlanmak, heveslenmek bile saçmadır. Nasıl seçimde konu sadece seçim değilse, çözüm sürecinde de gündem sadece Kürtlerin bazı hakları olamaz. Kürtler, kendilerine bazı hakların tanınması karşılığında bir şeriat diktasına ve bölge savaşlarına rıza göstermeye çağrılıyorlar. Durum özetle budur.

AKP ne dese, yanıt aynı olmalı: Önce hesap ver! Örneğin Roboski’nin hesabını ver!

Bunlar hesap değil en fazla asfalt, çözüm değil kesinlikle ve yalnızca ölüm verirler.

Ve bizimki, kendini tekrarlayan, sıkıcı bir teşhir değil, siyasi iktidar mücadelesi, sosyalizm mücadelesidir.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör 'CHP ve HDP dışında güçlü bir muhalefet gerekiyor' dayanışma 6 4029 02.12.2015- 17:47
Konu Klasör Muhalefete muhalefet mi, AKP'ye karşı muhalefet mi? melnur 2 1791 13.06.2020- 10:59
Konu Klasör Marksist Tarih Anlayışı melnur 0 3 05.02.2021- 01:50
Konu Klasör Devrimci örgüt anlayışı üzerine tartışma Köroğlu 1 2088 23.03.2020- 20:13
Konu Klasör KP ve HTKP'ne başlık açılması gerekiyor. umut 1 3 25.07.2014- 23:35
Etiketler   Yeni,   bir,   muhalefet,   anlayışı,   gerekiyor
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS