SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  kilitli
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   [3] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.08.2013- 00:20


BİREYSEL KAPİTALİSTİN ELENMESİNE DOĞRU GİDİŞİ

Bundan dolayı, bir yandan, kapitalist üretim tarzı kendisinin bu üretken güçleri yönetegitmeye yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Öte yandan, bu üretken güçlerin kendileri, varolan çelişkinin giderilmesine, sermaye olma niteliklerinin ortadan kaldırılıp toplumsal üretken güçler olma karakterlerinin eylemle (fiilen) tanınmasına doğru gittikçe artan bir enerjiyle ilerlemektedirler.

Etkileri gittikçe artan üretken güçlerin sermaye olma niteliklerine karşı bu ayaklanması, kendilerindeki toplumsal karakterin tanınması için gittikçe sertleşen bu zorunluk, kapitalist sınıfın kendisini, kapitalist koşullarda olabildiği ölçüde, gitgide toplumsal üretken güçler olarak görmeye zorlamaktadır. Sanayinin son hızla çalıştığı dönem, kredinin sınırsız şişkinliği (enflasyonu) ile birlikte, en az, büyük kapitalist kurumların çökmesiyle kopan çatırtının kendisi kadar, üretim araçlarının o farklı çeşitlerde karşımıza çıkan anonim ortaklıklar biçiminde büyük çapta toplumsallaştırılmasına yolaçar. Bu üretim ve dağıtım araçlarının birçoğu, başlangıçtan beri, öylesine büyüktür ki, bunlar, demiryolları gibi, bütün öbür kapitalist işletme biçimlerini dışarırlar. Evrimin daha ileri bir aşamasında, bu biçim de elvermez olur. Belirli bir ülkedeki sanayinin belirli bir dalındaki büyük üreticiler, bir "tröst'te, üretimi düzenlemeyi amaç edinen bir birlikte birleşir. Bunlar, toplam üretim tutarını belirler, onu aralarında bölüşür ve böylelikle önceden saptanmış satış fiyatını zorla kabul ettirirler. Ama bu tür tröstler, işler kötüleşir kötüleşmez, genellikle dağılmaya eğilimlidir, ve işte bundan ötürü, birliğin daha çok yoğunlaşmasını zorunlu kılmaktadır. Sözkonusu sanayinin tümü, tek bir dev anonim ortaklığa dönüşür; iç rekabet, yerini bu tek ortaklığın iç tekeline bırakır. Bu, 1890'da, İngiliz alkali üretiminde böyle olmuştur. Sözkonusu üretim, şimdi, 48 büyük fabrikanın bir ortaklıkta birleşmesinden sonra, 6.000.000 İngiliz liralık bir sermaye ile ve bir tek plana göre yönetilmektedir.

Tröstlerde, rekabet özgürlüğü, tam kendi karşıtına, tekele değişir; ve kapitalist toplumun belirli hiçbir plana dayanmayan üretimi, kapıyı çalan sosyalist toplumun belirli bir plana dayanan üretimine teslim olur. Bu, elbette, yine kapitalistlerin yararına ve çıkarına olduğu ölçüde gerçekleşir. Ama bu durumda, sömürü öylesine apaçıktır ki, yıkılması gerekir. Hiçbir ulus, tröstlerin yönettiği üretime, kâr payı satıcılarından küçük bir takımın toplumu yüzsüzce sömürmesine katlanamaz.

Her halde, tröstlerle birlikte ya da tröstler olmadan, kapitalist toplumun resmî temsilcisi -devlet-, üretimin yönetimini eninde sonunda üzerine almalıdır. Bu devlet mülkiyetine dönme zorunluluğu, önce büyük haberleşme ve ulaştırma kurumlarında -posta, telgraf ve demiryolları- duyulmuştur.

Bunalımlar, burjuvazinin modern üretken güçleri yönetmeye artık yetersiz olduğunu gösteriyorsa, büyük üretim ve dağıtım kurumlarının anonim ortaklıklara dönüşmesi, tröstler ve devlet mülkiyeti, burjuvazinin bu amaç için ne kadar gereksiz olduğunu gösterir. Artık kapitalistin bütün toplumsal görevlerini aylıklı memurlar yapmaktadır. Kapitalistin, artık, kâr paylarını cebe atmaktan, faiz kuponu kesmekten ve farklı kapitalistlerin birbirlerinin sermayelerini yağma ettikleri borsada kumar oynamaktan başka toplumsal bir görevi yoktur. Kapitalist üretim tarzı, önce işçileri yerlerinden eder. Şimdi ise kapitalistleri yerlerinden ediyor ve onları, tıpkı işçiler gibi, doğrudan doğruya yedek sanayi ordusu saflarına değilse de, fazla-nüfus saflarına sokuyor.

Ama gerek anonim ortaklıklara, gerek devlet mülkiyetine dönüşme, üretken güçlerin kapitalist niteliğini ortadan kaldırmaz. Bu, anonim ortaklıklarda ve tröstlerde besbellidir. Ve modern devlet, gene ancak burjuva toplumun, kapitalist üretim tarzının, işçilerin olduğu kadar bireysel kapitalistlerin de saldırılarına karşı maddesel koşullarını sürdürme görevini verdiği örgüttür. Modern devlet, biçimi ne olursa olsun, aslında, kapitalist bir makinedir, kapitalistlerin devletidir, toplam ulusal sermayenin ideal kişileştirilmesidir. Üretken güçlerin yönetimini ele almada ne kadar ileri giderse, gerçekte o kadar çok ulusal kapitalist olur, o kadar çok yurttaşı sömürür. İşçileri, ücretli işçiler -proleterler- olarak kalırlar. Kapitalist ilişki ortadan kaldırılmaz, daha da olgunlaştırılır. Ama olgunlaşınca, artık kopup düşer. Üretken güçler üzerinde devlet mülkiyeti, çatışmanın çözümü değildir, ama çözümünün öğelerini oluşturan teknik koşullar onun içinde gizlidir.

ÜRETİM ARAÇLARININ VE DEĞİŞİMİN TOPLUMSALLAŞTIRILMASI
Bu çözüm, ancak çağdaş üretken güçlerin toplumsal niteliğinin eylemle (fiilen) tanınmasında ve bundan ötürü, üretim, mal edinme ve değişim tarzları ile üretim araçlarının toplumsallaştırılmış niteliğinin uyumlu hale getirilmesinde bulunabilir. Ve bu, bir bütün olarak toplumun denetimi ayrı tutulursa, her türlü denetimin dışına taşan üretken güçlerin mülkiyetini toplumun açıkça ve doğrudan doğruya ele almasıyla olabilir. Üretim araçlarının ve ürünlerin toplumsal karakteri, bugün üreticilere karşı bir durum almıştır; bütün üretimi ve değişimi dönemli olarak bozmaktadır; tıpkı zorla ve yıkıcılıkla çalışan kör bir doğa yasası gibi işlemektedir. Ama üretken güçlerin yönetimini toplumun ele almasıyla, üreticiler, üretim araçlarının ve ürünlerin toplumsal karakterinden, onun özünü tümüyle kavrayarak, yararlanacaklardır; ve onlar bir karışıklık ve periyodik çökme kaynağı olacak yerde, üretimin kendisi için en güçlü kaldıraç olacaktır.

Etkin toplumsal güçler, kendilerini bilmediğimiz ve hesaba katmadığımız sürece, tıpkı doğal güçler gibi, körü körüne, zorla, yıkıcılıkla işler. Ama onları bir kez anladığımız, işleyişlerini, yönlerini, etkilerini bir kez kavradığımız zaman, onları öz isteğimize gittikçe daha çok bağımlı kılmak ve onların aracılığıyla öz amaçlarımıza varmak, yalnız bizim kendimize bağlıdır. Ve bu, günümüzün büyük üretken güçleri için özellikle geçerlidir. Bu toplumsal eylem araçlarının özünü ve karakterini anlamaktan inatla kaçındığımız sürece - ve bu anlama işi, kapitalist üretim tarzının ve onun savunucularının hiç hoşuna gitmez- bu güçler bize karşın, bize karşıt bir durum alarak işler, yukarda ayrıntılarıyla gösterdiğimiz gibi, bize egemen olur.

Ama onların doğasını bir kez anlayınca, onlar, birlikte çalışan üreticilerin ellerinde egemen kötülük tanrıları olmaktan çıkıp gönüllü hizmetçilere dönüşebilirler. Fark, fırtınalı havadaki yıldırım elektriğinin yıkıcı gücü ile telgrafta ve elektrik arkında kumanda altına alınmış elektrik arasındaki fark gibidir; yangın ile insanın hizmetinde yanan ateş arasındaki fark gibidir. Bugünün üretken güçlerinin gerçek doğasının tanınmasıyla, sonunda, üretimdeki toplumsal anarşi, yerini, topluluğun ve her bireyin gereksinmelerine göre, belirli bir plana dayanan üretimin toplumsal düzenine bırakır. O zaman, ürünün önce üreticiyi ve sonra mal edineni köleleştirdiği kapitalist mal edinme tarzı yerine, ürünlerin modern üretim araçlarının niteliğine dayanan mal edinilmesi; bir yandan üretimi sürdürme ve genişletme araçları olarak, doğrudan doğruya toplumsal mal edinme; öte yandan da, geçim ve eğlence araçları olarak, doğrudan doğruya bireysel mal edinme geçer.




Bu ileti en son melnur tarafından 30.08.2013- 00:22 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.08.2013- 00:24


PROLETARYANIN ÖZEL GÖREVİ: SINIFLARIN VE SINIF DEVLETLERİNİN ORTADAN KALDIRILMASI
Kapitalist üretim tarzı, nüfusun büyük çoğunluğunu gittikçe daha tam proleterleştirirken, yok olma tehdidi altında bu devrimi başarmaya zorlanan gücü yaratır. Büyük ve zaten toplumsallaştırılmış üretim araçlarının devlet mülkiyetine dönüşmesini gittikçe daha çok zorlarken, bu devrimin başarılması yolunu da gene kendisi gösterir. Proletarya, politik iktidarı ele geçirir ve üretim araçlarını devlet mülkiyeti haline getirir.

Ama, böyle yaparken, proletarya olarak kendisini ortadan kaldırır, bütün sınıf farklarını ve uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarını ortadan kaldırır, devleti de devlet olarak ortadan kaldırır. Uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarına dayanan toplumun, buraya kadar, devlete gereksinmesi vardı. Yani her defasında sömüren sınıfın bir örgütüne; varolan üretim koşullarına dışardan herhangi bir karışmayı önlemek amacıyla, ve bundan ötürü, özellikle, sömürülen sınıfları belirli üretim tarzına karşılık olan baskı koşullarında (kölelik, serflik, ücretli-emek) zorla tutmak amacıyla bir örgüte gereksinmesi vardı. Devlet, genellikle, toplumun resmî temsilcisiydi; onun görülür bir kurumda, biraraya gelmesiydi. Ama, o, kendisi, belirli bir zamanda, bir bütün olarak toplumu temsil eden sınıfın devleti olduğu sürece böyle idi: ilkçağda köle sahibi yurttaşların; ortaçağda feodal beylerin; çağımızda da burjuvazinin devleti. Sonunda bütün toplumun gerçek temsilcisi olunca, kendi kendini gereksiz kılar. Baskı altında tutulacak hiçbir toplumsal sınıf kalmayınca; sınıf egemenliği ve şimdiki üretim anarşisine dayanan bireysel varolma savaşı, bunlardan doğan çatışmalar ve aşırılıklar giderilir giderilmez, baskı altında tutulacak hiçbir şey kalmaz, ve özel bir baskı gücü, bir devlet, artık gerekli değildir. Devletin yapmakla kendisini bütün toplumun temsilciliğine gerçekten atadığı ilk iş &#8211; toplum adına üretim araçlarının mülkiyetini ele alma&#8211; aynı zamanda, onun, devlet olarak, son bağımsız işidir. Devletin toplumsal ilişkilere karışması, birbiri ardına bütün alanlarda gereksizleşir ve ondan sonra devletin kendisi sona erer; kişilerin yönetilmesinin yerine, şeylerin yönetilmesi ve üretim sürecinin gözetimi geçer. Devlet "ortadan kaldırılmaz" devlet tükenir. Bu, hem kışkırtıcıların zaman zaman haklı olarak bu deyimi kullanması; hem bunun sonal bilimsel yetersizliği; ve hem de devletin birdenbire ortadan kalkması düşüncesini benimseyen sözde anarşistlerin istekleri bakımından, "özgür bir devlet" değiminin değerinin ölçüsünü verir.

Kapitalist üretim tarzının tarihsel olarak ortaya çıkmasından beri, bütün üretim araçlarını toplumun mal edinmesini, çömez topluluklar gibi bireyler de epeyce belirsiz ve geleceğin ideali olarak düşünmüşlerdir. Ama bu, ancak gerçekleştirilmesi için gerçek koşullar varolunca olabilir, tarihsel bir zorunluluk haline gelebilirdi. Bu, bütün öbür toplumsal ilerlemeler gibi, insanların, sınıfların varlığının adaletle, eşitlikle vb. çelişkili olduğunu anlamalarıyla değil, bu sınıfları ortadan kaldırmayı yalnızca istemekle değil, ama belirli yeni ekonomik koşulların varlığı ile uygulanabilir olur. Toplumun sömüren bir sınıf ile sömürülen bir sınıfa egemen bir sınıf ile baskı altındaki bir sınıfa bölünmesi, üretimin eskiden az ve sınırlı gelişmiş olmasının zorunlu sonucuydu. Toplumsal emeğin tümü, herkesin varlığı için ille de gerekli olandan ancak biraz fazla bir ürün sağladığı sürece; bundan ötürü, herkes çalışmakla yükümlü olduğu ya da çalışmak, toplum üyelerinin büyük çoğunluğunun aşağıyukarı bütün zamanını aldığı sürece, bu toplum, zorunlu olarak, sınıflara bölünür. Özellikle angarya altında olan büyük çoğunluğun yanıbaşında, doğrudan doğruya üretken çalışmadan bağışık, toplumun genel işlerine bakan, emeğin yönetimiyle, devlet işleriyle, hukukla, bilimle, sanatla vb. ile uğraşan yeni bir sınıf doğar. Bundan dolayı, sınıflara bölünmenin temelinde, işbölümü yasası bulunur. Ama bu, bir defa üstün çıkan egemen sınıfı, kendi gücünü çalışan sınıfın zararına olarak pekiştirmekten, kendi toplumsal önderliğini, yığınların yeğinleşen bir sömürülmesi haline getirmekten alıkomaz.

Ama, buna göre, sınıflara bölünmenin belirli bir tarihsel haklılığı ve yerindeliği de olsa, bu, ancak belirli bir dönem ve ancak belirli toplumsal koşullar içindir. Sınıflara bölünme, üretimin yetersizliğinden doğmuştur. Modern üretken güçlerin tam gelişimiyle silinip süpürülecektir. Ve gerçekte, toplumdaki sınıfların ortadan kaldırılması, yalnız şu ya da bu egemen sınıfın varlığının ve, bundan ötürü sınıf ayrımının kendisinin, kesin bir çağa uymazlık olduğu bir tarihsel evrim derecesini öngörür. Bundan ötürü, üretim araçlarının ve ürünlerin mal edinilmesinin ve, bununla birlikte politik egemenliğin, kültür tekelinin ve zihinsel önderliğin toplumun belirli bir sınıfının elinde bulunmasının yalnız gereksiz değil, ama ekonomik, politik, zihinsel bakımdan gelişmeye engel olduğu bir aşamaya kadar başarıyla gelişmesini öngörür.

Şimdi bu noktaya ulaşılmıştır. Burjuvazinin politik ve zihinsel iflası, artık burjuvazinin kendisi için bile bir sır değildir. Burjuvazinin ekonomik iflası, her on yılda bir, düzenli olarak yinelenmektedir. Toplum her bunalımda kullanamadığı kendi öz güçlerinin ve ürünlerinin ağırlığı altında boğulmakta ve tüketiciler yoksunluk içinde oldukları için [sayfa 98] üreticilerin tüketecek hiçbir şeyleri olmaması saçma çelişkisi karşısında, çaresiz kalmaktadır. Üretim araçlarının büyük gücü, kapitalist üretim tarzının kendisine vurduğu zincirleri parçalamaktadır. Üretim araçlarının bu zincirlerden kurtulması, üretken güçlerin aksaksız ve sürekli bir hızla gelişmesi ve aynı zamanda üretimin kendisinin gerçekten sınırsız artması için biricik önkoşuldur. Ama hepsi bu değildir. Üretim araçlarının toplumsallaştırılmış mal edinilmesi, yalnız bugünkü düzmece üretim engellerini yok etmekle kalmaz, bugünkü günde üretimle birlikte olmasından kaçınılmayan ve bunalımlar sırasında doruğuna ulaşan o kesin üretken güç ve ürün israfını ve yıkımını da ortadan kaldırır. Bundan başka, bugünkü egemen sınıfların ve onların politik temsilcilerinin anlamsız israfını ortadan kaldırarak bir yığın üretim aracını ve ürünü topluluk için özgür bırakır. Toplumsallaştırılmış üretim araçları ile, toplumun her üyesine yalnız maddesel bakımdan tümüyle yeterli ve günden güne daha zenginleşen bir yaşamı güvenlik altına almanın değil, ama herkesin bedensel ve zihinsel yetilerini özgürce geliştireceği ve kullanacağı bir yaşam sağlamanın olanağı &#8211; bu olanak şimdi ilk defa vardır, ama vardır.

YAZGI ÇAĞINDAN ÖZGÜRLÜK ÇAĞINA
Toplumun üretim araçlarına elkoyması ile, meta üretimi ve, eşanlı olarak, ürünün üretici üzerindeki egemenliği ortadan kalkar. Toplumsal üretimdeki anarşinin yerine, sistemli, belirli bir örgüt geçer. Bireysel yaşam kavgası kalmaz. Ondan sonra, insan, ilk olarak, belirli bir anlamda, hayvanlar aleminden kesinlikle ayrılır ve düpedüz hayvanca yaşama koşullarından kurtulup gerçekten insanca yaşama koşullarına girer. İnsanı kuşatan ve şimdiye kadar ona zorbalık etmiş bütün yaşam koşulları, artık, ilk defa, doğanın gerçek ve bilinçli efendisi olan insanın egemenliği ve denetimi altına girer, çünkü insan, artık, kendi toplumsal örgütünün efendisi olmuştur. İnsan, artık, şimdiye kadar insana karşı doğa yasaları gibi yabancı kalmış ve ona egemen olmuş o kendi öz toplumsal eyleminin yasalarını tümüyle bilerek kullanır ve onlara egemen olur. Şimdiye kadar doğanın ve tarihin insana zorla kabul ettirdiği bir kaçınılmazlık olarak insanın karşısına çıkan o kendi öz toplumsal örgütü, artık onun özgür eyleminin sonucu olur. Şimdiye kadar tarihi yönetmiş olan yabancı nesnel güçler, insanın kendi denetimi altına girer. Ancak o andan sonra insanın kendisi, gittikçe daha bilinçli olarak, kendi öz tarihini yapacaktır &#8211; ancak o andan sonra, insanın harekete getirdiği toplumsal nedenler, çoğu zaman ve durmadan artan ölçüde, onun istediği sonuçları verecektir. Bu, insanın zorunluk aleminden özgürlük alemine yükselmesidir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.990
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.08.2013- 00:25


ÖZET VE SONUÇ

Şimdi tarihsel evrim taslağımızı kısaca özetleyelim:

I. Ortaçağ Toplumu. - Küçük ölçüde bireysel üretim. Üretim araçları bireysel kullanıma uyarlanmış (adapte olmuş); bu yüzden ilkel, kaba, cılız, az etkili. Üretim, ya üreticinin kendisinin, ya da feodal beyinin doğrudan doğruya tüketimi için. Ancak bu tüketimin üzerinde bir üretim fazlası olan yerde, bu fazlalık satışa çıkarılır, değişime katılır. Bundan dolayı, meta üretimi ancak başlangıç halinde. Ama daha şimdiden toplumsal üretimdeki anarşiyi bütün ayrıntılarıyla, embriyon halinde, kendi içinde taşımakta.

II. Kapitalist Devrim. -Önce elbirliği ve manüfaktür aracılığı ile sanayide biçim değiştirme. O zamana kadar dağınık olan üretim araçlarının büyük işliklerde toplanması. Bunun sonucu olarak, bireysel üretim araçlarının toplumsal üretim araçlarına dönüşümü - genellikle, değişim biçimini [sayfa 100] etkilemeyen bir dönüşüm. Mal edinmenin eski biçimleri yürürlükte kalır. Kapitalist ortaya çıkar. Üretim araçlarının sahibi olarak ürünleri mal edinmeye ve onları meta haline getirmeye de yetkilidir. Üretim, toplumsal bir eylem olur. Değişim ve mal edinme ise bireysel eylemler, bireylerin eylemleri olarak sürer. Toplumsal ürünü bireysel kapitalist mal edinir. Bugünkü toplumumuzun içinde hareket ettiği ve modern sanayinin günışığına çıkardığı bütün çelişkilerin doğduğu temel çelişki.

A. Üreticinin üretim araçlarından ayrılması. İşçinin ömür boyu ücretli emeğe mahkûm edilmesi. Proletarya ile burjuvazi arasındaki uzlaşmaz karşıtlık.

B. Meta üretimini yöneten yasaların üstün gelmesi ve etkilerinin gittikçe artması. Başıboş rekabet. Bireysel fabrikadaki toplumsallaştırılmış örgüt ile genellikle üretimdeki toplumsal anarşi arasında çelişki.

C. Bir yandan, makinelerde rekabetin her fabrikatör için zorunlu kıldığı o gittikçe artan sayıda emekçinin yerinden olması ile tamamlanan yetkinleşme. Yedek sanayi ordusu. Öte yandan, üretimin sınırsız genişlemesi ve rekabet karşısında her fabrikatör için [bunun ç.] zorunluluğu. Her iki yandan da, üretken güçlerin işitilmemiş gelişmesi, arzın talepten fazlalığı, pazarların dolup taşması, her on yılda bir bunalımlar, kısır döngü: burada, üretim araçlarında ve üründe fazlalık - orada, işsiz ve geçim araçlarından yoksun emekçilerde fazlalık. Ama bu iki üretim ve toplumsal esenlik kaldıracı, birlikte işleyememektedir, çünkü kapitalist üretim tarzı, üretken güçleri çalışmaktan ve ürünleri, önce sermayeye dönüşmedikleri sürece, dolaşımdan alıkor - onların gerçek bolluğunu engelleyen budur. Çelişki bir saçmalığa varmıştır. Üretim tarzı, değişim biçimine karşı ayaklanmış durumdadır. Burjuvazi, kendi öz toplumsal güçlerini yönetegitmede yetersizliğe mahkûmdur.

D. Kapitalistlerin kendileri de, üretim araçlarının toplumsal karakterini kısmen tanımaya zorlanır. Büyük üretim ve haberleşme kurumlarının işletilmesini, önce anonim ortaklıklar, sonra tröstler ve daha sonra da devlet ele alır. Burjuvazinin gereksiz bir sınıf olduğu kanıtlanır. Onun bütün toplumsal görevlerini artık aylıklı memurlar yapmaktadır.

III. Proleter Devrim. -Çelişkilerin çözümü. Proletarya, kamu iktidarına elkoyar ve, onun aracılığıyla, toplumsallaştırılmış üretim araçları, burjuvazinin elinden çıkıp, kamu mülkiyetine geçer. Proletarya, bu eylemiyle üretim araçlarını şimdiye kadar taşıdıkları sermaye karakterinden kurtarır ve onlardaki toplumsal karakterin sonuna kadar kendisini göstermesine tam özgürlük tanır. Bundan böyle önceden belirlenmiş bir plana dayanan toplumsallaştırılmış üretim olanaklı hale gelir. Üretimin gelişmesi, toplumdaki farklı sınıfların varlığını artık bir çağa uymazlık haline getirir. Toplumsal üretimdeki anarşinin yittiği oranda, devletin de politik otoritesi tükenir. Sonunda kendi öz toplumsal örgüt biçiminin efendisi olan insan, aynı zamanda, doğanın egemeni ve kendisinin efendisi olur -özgür olur. Bu evrensel özgürlüğe kavuşturma işini başarmak, çağdaş proletaryanın tarihsel özel görevidir. Bu işin tarihsel koşullarını ve böylelikle doğasını anlamak, şimdi baskı altında bulunan proletaryaya, başarmaya çağırıldığı bu önemli işin koşulları ve anlamı üzerine eksiksiz bilgi vermek, bu, proleter hareketin teorik dışavurumunun, bilimsel sosyalizmin ödevidir.

Kaynak:
F.Engels; Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm; Sol Yay.
Kurtuluş Cephesi




Bu ileti en son melnur tarafından 30.08.2013- 00:27 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  kilitli
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   [3] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Ütopik ve Bilimsel Sosyalizm* spartakus 5 5562 24.09.2015- 21:45
Konu Klasör Bilimsel ve ütopik sosyalizm bedrettin 4 4596 19.02.2018- 21:04
Konu Klasör Marksizm, bilimsel ve ütopik sosyalizm denizcan 47 25942 01.02.2016- 20:13
Konu Klasör Sn.Veda'nın ''bilimsel sosyalizm'' anlayışı... melnur 33 18157 04.08.2017- 21:54
Konu Klasör SF'de ''bilimsel sosyalizm bilimi üzerine'' melnur 6 5405 01.07.2015- 17:55
Etiketler   Ütopik,   Sosyalizm,   Bilimsel
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS