SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kara Senaryo-Melih Pekdemir           (gösterim sayısı: 4.863)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: dayanışma
Konu Tarihi: 11.08.2014- 11:37


Kara Senaryo
MELİH PEKDEMİR

Seçim sonuçları kesin belli oldu: Ak senaryo yok! Kendine “Ak” diyen partinin elinde sadece kara senaryo var. Kara senaryo şudur: “İşlem tamam”dır ve seçmen karanlığı seçmiştir.

Çok sancılı bir dönem var önümüzde. Dini imanı para 40 haramiler artık alenen kelle kesecek. Dünkü sandıklardan çıkan şeyin anlamını kavrayabilmek için illa sonradan “tarihe yazılması” gerekmiyor. Çünkü 10 Ağustos 2014 bir “takvim tarihi” değil büyük harfle yazılan Tarih kelimesine ait bir kırılma şiddetinde...

Elbette tarihin “Tarih” olarak algılanması yaşanıldığı günlerde pek mümkün olamaz. Ve Tarih tekerrür etmez, geçmişteki bazı olgular ancak tarihin sarmal gelişiminde farklı şekilde tekrar karşımıza çıkabilir.

1980 başlarında bizim Devrimci Yol, askeri bir cuntanın tezgâhlandığını tespit etmekte ve yazmaktaydı. 12 Eylül sabahı hiç şoke olmadık. Ama şöyle bir tepki gelişti: Faşist cuntanın gelmekte olduğunu bildiğimizden onu adeta kanıksamıştık. Belki de bu yüzden 12 Eylül rejimi sanki Türkiye çapında bir “sıkıyönetim dönemi” gibi de algılanabildi. Mesela bizim günlük Demokrat gazetesi daha önce Ankara’da sıkıyönetimce yasaklanmıştı, “12 Eylül sıkıyönetimi” onu tüm ülkede yasaklamış oldu gibi… Yani? 12 Eylül’den önce sıkıyönetim olan yerlerde nasıl mücadele veriliyorsa o tarz artık Türkiye’nin her yeri için geçerli olacakmış haletiruhiyesi öne çıktı. Diğer bir husus, cuntanın bileşimiyle ilgiliydi. Çünkü o sıralar Nurettin Ersin’in başını çektiği MHP ağırlıklı bir cunta ile Haydar Saltık’ın başını çektiği Kemalist eğilimli bir cuntadan söz ediliyordu. MHP cuntasında her şeyin çok daha kanlı olacağı şaşırtmazdı. 12 Eylül darbesi olduğunda cuntadaki Orgeneral Haydar Saltık hakkında “Alevi’dir, bize zararı dokunmaz, MHP’lilerin canına okuyacak” gibi can sıkıcı tevatürler bile ortaya çıkmıştı. Öte yandan bazı “solcular”, cuntanın aslında “goşistlerle” uğraşacağından kendilerine dokunmayacağına dahi inanmışlardı. Cunta tarafından dönemin DİSK ve ona bağlı bazı sendika yöneticilerine teslim olmaları çağrısı yapılınca derhal birçok “solcu” sendikacı Selimiye Kışlası önünde sıraya girmiş, öyle ki izdiham yaşanmış, cezaevinde görevli subaylar “artık bugün sıranız gelmez, yarın sabah erkenden yeniden gelin” diye azarlamışlardı.

Sıradan insanın “fıtratında” vardır, bir tehlikeyi geçiştirmek için iyimser olmak... Bu duygu “umut”tan çok farklı bir şeydir; bari teslim olayım da fazla ezilmeyeyim duygusudur. Bazen de zalimler arasında var olacağı farz edilen çekişmelerin filan eziyeti biraz azaltabileceği beklentisidir. 12 Eylül günlerinde Türkiye bir açık hava hapishanesiydi ve cezaevi dışındakiler de aslında birer tutukluydu ama gündelik yaşantılarına devam ediyorlardı. Üstelik pat diye neyle suçlanacaklarını bilemeden ve her an cezalandırılabileceklerini hissederek yaşamaya mahkûmdular. Peki, şimdi farklı ve “ak” bir senaryo mu bekliyor bizleri?

Elbette hayır. Bu toplumda insanlarımızın çoğunluğu kendi elleriyle “kafkaesk bir atmosfer” yarattılar, gerçek ile kâbusun birbirine karışıp ayırt edilemediği bir anlam ve mantık yüklediler olup bitene. Bildik sebep-sonuç illiyetinin çöktüğü, her an her şeyin herkesin başına gelebileceği, üstüne üstlük toplumun önemli bir kesiminin asla bu tür garabetleri sorgulamadığı karanlık günlerdir, bazen açık bazen sinsi yaşadığımız şu faşizm günleri… Çünkü yine toplumun önemli bir kesimi şuna inandırıldı: Başlarına gelenler ne denli saçma olursa olsun, değiştiremiyorlarsa kabulleneceklerdir. Çünkü aynı kesimler bu saçmalığı “normalleşme” olarak benimseyip 1980 yılında faşist cuntayla olduğu gibi bugün de mevcut rejimle şu ya da bu düzlemde uzlaşmayı tercih edebiliyor. “Keşke” içinde yaşadığımız toplum bu halde olmasaydı! Ama “keşkelerin” işe yaradığı hiç görülmemiştir.

Bugün muhtemelen toplumun yarısı “şenlik” yapacak, cellâtlarına alkış tuttuklarını bilemeden… Kötünün iyisi argümanları gırla gidecek, belki kadın ve çocukları diri diri gömen IŞİD’i gösterip “AKP’ye şükredin” bile diyecekler. Evet, Kenan Evren’in de meclisi, Danışma Meclisi vardı. ZŞ’nin de olacak. Kenan Evren “seçim” bile yaptırmıştı, o da yaptırtacak. Kenan Evren “yasal” silahlarıyla cinayetler işletmişti, o da işletecek… Ama Evren evrensel hukuku kesinlikle yasaklamıştı, şimdi de hak hukuk zaten rafa kalkmıştı ve artık hiç inmeyecek: Yasal bir diktatörlük bizleri bekliyor.

Bunları neden hatırlatıyorum? Tarih tekerrür etmez ama tarihten yeterince ders çıkarılmadıysa, farklı biçimiyle öyle bir tekerrür eder ki eski versiyonuna rahmet dahi okutabilir. Eh, karamsar olmak iyi değil, ama iyimser kalabilmek için kara senaryoları bozmak da şart!

Amma velâkin bu “şahıs” halkın “seçtiği” ilk Cumhurbaşkanı değil ki; Kenan Evren de, üstelik yüzde 92 halkoyuyla “seçilmişti” ve şu anda yatarken bile “yargılanıyor”, unutturmayalım e mi?

Birgün




Bu ileti en son dayanışma tarafından 11.08.2014- 11:44 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
munzur
[ .... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 19.12.2013
İleti Sayısı: 1.075
Konum: Gizli
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: munzur
Cevap Tarihi: 11.08.2014- 14:15


Toplumun yarısı cellatlarına aşık olmuş bir halde şenlik yapıyor.Bu şenlik seçim sonuçlarının kesinlik kazandığı dün akşam başlamıştı. Oturduğum bölgede dakikalarca havai fişekler patladı. Düşündüm, insanlar neyi kutluyorlar? Oturduğum yer çok da kalburüstü insanların oturduğu bir bölge değil. O halde bu sevin. bu şenlik havası ne?

Şiddetse şiddet, rüşvet, yolsuzluk ve rant ise hepsi var, dinci gericilik hiç olmadığı kadar yükseldi, kent yağması olanca hızıyla sürüyor, kadına şiddet bu iktidar döneminde hiç olmadığı kadar artış gösterdi, gerici yaşam dayatması yine bu iktidar döneminde aldı başını gidiyor, yoksulluk, açlık, ve açlıktan ölen çocuklar yine bu iktidar döneminde yaşandı! O halde bu şenlik neyin nesi? Toplumun yarısı cellatlarına aşık olmuş, bu doğru, gerici iktidar bütün yaptıklarını devlet iktidarını kullanarak kendi lehine çeviriyor. Halk müthiş bir ideolojik bombardıman altında. Çevresindeki, bu iktidarla ortaya çıkmış yeni burjuva sınıfı, o burjuva sınıfının çevresini sarmış rantçılar, ona yanaşan ve yerlere saçılan kırıntılarla beslenen yalaka takımı, ruhunu satmaktan çekinmeyenler, hep birlikte bugünün çürümüşlüğünü yaratıyor. Bütün bunlar hep birlikte bu vurgun düzeninin sürmesi için ellerinden geleni yapıyor, yalan makinası haline geliyor ve toplumu manipule ediyor.

Çözüm bu sistemi anlamakta, bu sistemle mücadele etmekte yatıyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 19.08.2014- 19:39



Gri senaryo- Melih Pekdemir  

Geçen hafta mecburen kapkara bir yazı yazdım. Çünkü 10 Ağustos bir kara senaryo başlangıcıydı. Ama hayat, senaryo değil. “Motor” deyince yönetmen (burada ZŞ oluyor) hayatta her şey o senaryoya göre oynanmaz. Gezi isyanı mesela, o motorun yandığı ve rektifiye edilmek zorunda kaldığı isyan günleriydi, o günlerde ZŞ’nin ağzından hiç kimse meşum senaryosundaki “başkanlık” kelamlarını bile işitmemişti.

Hayır, “hadi bu sefer de seçmenin dolu tarafına bakalım” iyimserliğiyle “seçime katılımın düşüklüğüne bakıp yüzde 62’nin ZŞ’yi seçmediğini” söyleyecek değilim, ölçütümüz yüzde 52 karşıtı doğrudan yüzde 48 veya dolaylı yüzde 62 olmamalı… Ölçütümüz sandıklarda değil sokaklarda patlayan ve patlayacak muhalif tokatların şiddetinde aranmalı...

Hayat elbette siyah ile beyaz zıtlığında değil, ara renkleri var. Ama siyah- beyaz karşıtlığında neden hep gri alanlar aranır? Gri siyahtan iyidir, iyi midir? Gri de kirlidir, beyazdan kötüdür… Çoğu kez sadece ehveni şerdir.

Siyah, gri filan ötesinde diyelim ki siyasetin etnik renkleri de olsaydı…   Kürtlerin milli renklerine bakıp, “kırmızı, sarı ve yeşil”den, “dur, bekle, geç” senaryosu okuyabilirdik. Ama şunu da bilirdik ki tarihin cilvesi olarak ZŞ eliyle Kürtlere verilen bir “özgürlük” Türkler için asla demokrasi getirmez… Ancak Kürtlerin aldığı kadarıyla özgürlük, özgürlük sayılabilir…

İşte bu yüzden Demirtaş verileceği söylenene değil alınması gerekene milliyetsiz vurgu yaptığı ölçüde sevildi, alkışlandı. Ama nihayetinde önerdiği “radikal demokrasi” derhal arkasına dizileceğimiz bir seçenek değil ki… (Keşke radikal demokrasi kavramını dillerinden düşünmeyenler, onun ne olduğunu da bilebilseler…) Radikal demokrasi “sınıf mücadelesine boş verelim” diyen kimi post Marksistlerin ürettiği bir hattır, sosyal demokrasinin kendisini güncelleme programıdır. Ve elbette CHP’nin “solculuğundan” daha günceldir, orası ayrı. MHP müttefiki bir parti olarak kendini güncelleyebilen bir CHP ise, müttefiklerinin ZŞ’ye oy verdiğini görünce sanırım şunu hatırlamıştır: Ayıdan post faşistten dost olmaz! Ayrıca CHP bünyesindeki milliyetçi muhaliflerin itirazını anlamak da güç, çünkü onlar da partilerini MHP’lileştirmek suretiyle güncelleştirmek derdinde değiller miydi?

Memleketin siyasi tarihinde aşina olduğumuz yukarıdan aşağıya devlet eliyle faşizm uygulaması da kitle tabanını çoğaltarak kendini güncelliyor. Teorik kavramlaştırma takıntısı olanlara Korkut Boratav hocamızın son “Marx’tan Seçim Yorumları” yazısını tavsiye ederim.   Siyaset biliminde “klasik” faşizm formatına tam oturtulamayan rejimler genel olarak “Bonapartist rejim” kategorisinde ele alınır (ve onun da bir köşe yazısında tartışılması zordur).   Tarihten ibret alabilmemiz için Boratav, Marx’ın şu tespitlerini hatırlatıyor: “Bonaparte, parlamentoya dayanarak anayasayı yırttı. Anayasaya dayanarak da parlamentoyu dağıttı. ‘Millî irade’ elbette unutulamazdı. Bir yıl sonra da İmparatorluk bir halkoylaması (yüzde 92’lik “evet” oyu) ile onaylandı. İmparator, sermayenin tüm hiziplerini kapsayan Düzen Partisi ile uyum sağladı. Savaş tutkunuydu. Solu, sosyalistleri ezmeye öncelik verdi.”

Evet, kara senaryoların hayata geçirilebileceği bir gidişatta, B planlarımızı her an devreye sokma ihtiyacı duyulabilir. Ama maalesef B planlarından söz edebilmek için önce bir A planı olması, bunun hayata geçiriliyor olması lazım. Yani mesela birleşik bir muhalefet hareketi…

Tepemizde gri ya da karabulutlar ve havada asılı, esmeyen bir rüzgâr… Ya karabulutları dağıtacak ya kallavi bir fırtına başlatacak…

Fırtınalı yolculuklarımızda yolumuz açık olsun!



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Melih Pekdemir: "Tek Çare Haziranlaşmak!" dayanışma 5 3966 17.03.2015- 18:24
Konu Klasör Yavşak Faşizm- Melih Pekdemir dayanışma 0 3531 04.12.2014- 20:27
Konu Klasör Ayakkabı kutusunda Dombıra- Melih Pekdemir toplumcu 0 3245 01.03.2014- 23:03
Konu Klasör Milliyetçi Cephe savaşıyor - Melih Pekdemir dayanışma 0 2639 12.08.2015- 17:19
Konu Klasör Kötünün “iyisi” de kötüdür - Melih Pekdemir toplumcu 2 3769 12.02.2014- 19:33
Etiketler   Kara,   Senaryo-Melih,   Pekdemir
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS