SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 18 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   3   [4]   5   6   7   >   son» 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 20.10.2014- 18:20


“Birlik” yalnızca “Vişnelik Güçleri”nin gündemi ve görevi midir? – Sinan Gorgan

“Birlik” yalnızca “Vişnelik Güçleri”nin gündemi ve görevi midir?

“Birlik” ne işe yarayacak?

Sol çevreler önce kendi güçlerini konsolide etsin sonra uyarsa büyük blok mu kurulsun?

gezi-isyani-akmDeniz Yıldırım, ilerihaber.org’da “10 maddede nasıl bir birleşik mücadele” konusunda görüşlerini yazmış.

İyi de yapmış. Ülkedeki en başat sorunlardan birisi solda “birlik” konusudur.

Bu “dün” böyle idi, bu “bugün” daha fazla doğrudur.

Birlik konusunda “Vişnelik güçleri” belirli bir inisiyatifi ele almış görünmekteler.

Bu girişimin kendisi, “Vişnelik güçleri”nin nereye varacağı, ne yapacağından, neleri becerebileceklerinden bile önemlidir. Önemli bir adımdır.

Bu adım öncelikle, “Birlik sürekli gündemimiz, ama bir şey çıkmıyor” önyargısına verilmiş bir cevaptır.

Bu konularda yazılmış her yazı ve söylenmiş her söz de ayrıca değerlidir, en azından önemlidir.

Deniz Yıldırım’ın da bu yönden “iyi bir iş” yaptığını hemen söylemeliyim.

Yazarın metninin ana halkalarından birini oluşturan görüşünü aktardıktan sonra, söz konusu yazı ile ilgili değerlendirmemi sunmak istiyorum.

Alıntı şöyle:

“Bu açıdan birleşik mücadele hareketi hem Gezi Direnişi’nde hem de Kobane’deki gerici-faşizan saldırılar karşısında okuması ve pozisyonu net bir zemindedir; ilerici, demokratik, laik, halkçı, bağımsızlıkçı program ve mücadele gündemi içinden hem Gezi’yi hem Kobane Direnişi’ni okuyan, derinleştiren ve birbirine doğru kanallar açan birliktelikler adına bu girişim büyük bir imkan sunuyor.”

“Bu açıdan ayağı hem Cumhuriyetçi muhalefetin Haziranca, ilerici zeminine hem de Kürt hareketinin seküler, ilerici dinamiklerine dayanan; bu ikili karakteri ortaklaştıran, bu alanlardaki mücadele gündemlerini birbirinin dışında görmeyen, Türk ve Kürdün birlikte yaşama irade ve modelini halkçı, ilerici, laik bir çözüm seçeneği içinden irtibatlandıran mücadele gündeminden kaçamayız.”

“Birleşik mücadele girişimi bu açıdan hem Cumhuriyetçi muhalefetin hem de Kürt hareketinin ilerici unsurlarının mücadelelerine dışsal değil içsel bir arayış olmalı; farklı, ilerici-halkçı mücadele gündemlerinin sola açık birlik zeminini örme girişimi olarak ilerletilmelidir.”

Söz konusu yazının sunduğu bu temel bakış açısı ve aynı anlama gelmek üzere yazının temel fikir eksikliği de kendini tam burada ortaya koyuyor.

Yazının bütünü “Vişnelik girişimi”ni olumlularken, bu girişimin (şimdilik?) aslında kapsaması gereken iki diğer temel unsurdan birini daha başından dışarıda bıraktığını bize söyleyemiyor.

Kurulmakta olan “Birlik” hem yazarın hem de “Vişnelik” güçlerinin” bileşenlerinden gelen bazı açıklamalarda belirtildiği gibi hem “Cumhuriyetçi muhalefeti, hem de Kürt hareketinin ilerici unsurlarını” kapsamak durumundadır.

İlk adımda ortaya çıkan “kapsama çerçevesi” ise ne yazık ki, HDP’yi ve bilhassa HDP içinde yer alan “diğer” sosyalist güçleri (şimdilik?) “ilkeli-programlı mücadele merkezinin inşası ilk aşamada niceliksel değil, niteliksel bir inşa görevi”nin ardına (bilinçli/tercihli) bırakmıştır. Bunları ilk ağızda görmezlikten gelmiştir.

Yani, anlaşılan önce bir “sağlam çekirdek” oluşturulacak, ardından ise ilgili çevreler davet edilecektir, onlara doğru bir açılım olacaktır, bir tür davet(ler) yapılacaktır.

“Cumhuriyetçi muhalefetin” bazı unsurları bu girişime zaten şimdiden çağrılmışlardır.

Bunlar, İlhan Cihaner örneğinde olduğu gibi CHP milletvekilleridir.

Diğer “sektör” ise en azından şimdilik ihmal edilmiştir, çağrılmaları -herhalde- ertelenmiştir. Ya da muhtemelen bunların belirli bir “iç başkalaşım” geçirmeleri (düzelme / olgunlaşma / handikaplarından kurtulma) ve böylelikle sonuçta “ittifak yapılabilir bir nitelik edinmeleri” umulmakta ve beklenmektedir.

Diğer “sektör” diye varsayılan ise HDP / HDK’nin kendisi ve bilhassa HDP içerisinde yer alan sosyalist çevrelerdir. Bu sektör, anlaşılan mevcut “Vişnelik Güçleri” tarafından “sorunlu” olarak algılanmıştır.

Bu nedenle, ilgili “Birlik” toplantılarına, (bilgilerim beni yanıltmıyorsa) EMEP çevrelerinden Aydın Çubukçu haricinde hiç kimse, bir gözlemci olarak bile davet edilmemişlerdir.

Özelliklede HDP içerisinde yer alan sosyalist güçler “şimdilik ihmal edilebilecek” çevreler olarak değerlendirilmiştir.

Muhtemelen “Vişnelik Birliği” belirli bir olgunluğa ve etki gücüne ulaştıktan sonra bu konuya “bakılacaktır.”

Belki de, HDP içindeki sosyalist çevreler, “nasılsa KÖH ile bir temas” kurulur ise otomatik olarak devreye alınabilecek “sair güçler” olarak algılanmaktadır.

Görünen o ki, Deniz Yıldırım’ın bakış açısı da, bu yaklaşım ile paraleldir.

Deniz Yıldırım, sözkonusu yazısında bu nedenle “diğerleri” üzerine tek sözcük bile kullanmamıştır.

Yazarımızın kendisi de, “Birlik”ten söz edilecekse, bunları salt “Vişnelik güçleri” olarak anlamakta ve “diğerleri” ileride “Vişnelik güçleri”nin kendi eksenlerine sindire sindire alabilecekleri ve kendi tercihleri, kendi kriterleri çerçevesinde uygun gördükleri kadar birliğe dahil edecekleri “sair” güçler olarak varsayan algılama ve bakış açısına dahil olmuştur.

Bu yaklaşım hatalı mıdır?

Bu tercihçilik, seçimcilik zararlı mıdır?

Bu, “Vişnelik Güçleri”ni oluşturan dostlarımızın, yoldaşlarımızın bir tercihidir.

Onlar “yol”u böyle yürümeyi arzu etmektedirler. Bize bu konuda söz düşmez.

Ancak…

Bu durum, yalnızca formel bir durumdan, diplomatik geçici bir tercihten kaynaklansa idi, o denli “mesele” sayılmazdı. Ama arkada işleyen “başka bir döngü” vardır.

Asıl neden, “Vişnelik Güçleri”nin daha baştan -adeta bir tür öz savunma tedbiri olarak-HDP’nin motor gücü olan KÖH ile araya mesafe koyma ihtiyacından kaynaklanmaktadır.

İnönü Alpat yoldaşımızın sık kullandığı deyimleri ödünç alıp, kullanırsak: Kobane sürecinde sürekli ve örnek biçimde işleyen “barikat ve siper yoldaşlığına” rağmen bu “uzak duruş” üzerinden hemen atlanılamayacak kadar derin bir “yarık”tır ve “acı” bir gerçekliktir.

Anlaşılan, “Vişnelik Güçlerine” göre, KÖH ile, HDP ile, şu aşamada yan yana gözükmek, siyaseten “iyi ve akıllı bir hal” olmayacaktır.

HDP içinde yer alan sosyalistlerin bir “çağrı” değerinde görülmemesi de bunun “mütemmim cüz’ü”dür.

Deniz Yıldırım ve “Vişnelik güçleri” içinde yer alan yoldaşlarımıza ve dostlarımıza sitem ve eleştirimiz böylece uzayıp gidebilir.

Ama unutmamak gerekir ki, bu “karşılıksız aşkın” bir de diğer taraf(lar)ı, diğer aktörü, aktörleri var.

Bunlar bizim cenahta yer alanlardır.

“Bu ve bunlar” HDP ve bilhassa da HDK / HDP içerisinde buluşmuş sosyalist çevre ve partilerdir.

HDP cenahından “birlik adına” ve “birlik saiki ile” söylenmiş tek söz olarak sol kamuoyunun aklında kalmış olan: örgütsel olarak HDP ile ilişkisi olmayan Duran Kalkan’ın belirlemeleridir.

Duran Kalkan tarafından dillendirilen ve HDP dışında bulunan sosyalist çevrelerin, bilhassa “Mahir’in mirasçısı” ÖDP’nin, HDP ile “bir biçimde” ilişkilendirilmesi için, ısrarcı ancak niyetini aşan sözler, yalnızca bu “vaka” hatırlanmaktadır.

ODA TV gibi kışkırtma odaklarının tetiklemesi ile, “olumsuz ve boğucu” bir hava yaratan bu açıklamanın ardından, gerek HDP’nin kendisinden ya da çeperinden “Birlik ve Birliğin olası biçimleri” üzerine yeni söz ve öneri duymadık.

Oysa “Birlik” günümüzün en devindirici sözcüklerinden biri olmaya devam ediyor.

Peki birliğe ne zaman ve ne için ihtiyacımız var?

Deniz Yıldırım birliği orta ve uzun vadeli görevlerin aracı olarak görüyor:

“Önümüzde AKP için son kritik seçim var, Anayasa değiştirecek güce erişmek için AKP her hamleyi yapacak. Görüntü bu seçimin bu eksen üzerinden parlamenter muhalefet tarzının son büyük kitle seferberliği olarak değerlendirileceğine işaret ediyor. Sandık ortaklığı bu kitle seferberliği ihtimali, kutuplaşmasının altında ezilecek bir seçenektir. Ancak Türkiye 2015’ten 2019’a kadar seçim yaşamayacak; bu 4 yıllık sürede dinci faşizmin inşa ve baskı sürecinin yoğunlaşacağı, saldırıların günden güne artacağı bir gerçek. Geniş halk kitlelerinin parlamenter muhalefet seçeneği dışında bu 4 yıl boyunca direnme, baskıyı püskürtme, birliktelikler örme adına seçeneksiz kalması düşünülemez. Fiili, kurucu bir muhalefet ve birleşik mücadele sadece 2015 seçimlerini değil, 2015’ten 2019’a uzanan seçimsiz süreci hesaba katmalı; sandık temelli bir ittifak ya da girişime sıkışarak yaşanacak moral çöküşlerle seçimsiz dönemlerin direnme günlerinde halkı seçeneksiz bırakmamalıdır.”

Deniz Yıldırım aşırı gerçekçi.

Herhalde “geniş Birliğin kurulması” ve olası bir Birliğin, güncel gündeme etkin müdahalesine dair bir umudu, hayali yok.

O nedenle, kısa vadeye ilişkin bir öngörüsü, önerisi yok.

Birleşsek de, bunun sandıkta hezimete uğrayacağını düşünüyor.

Bize, bundan uzak durmamızı öneriyor.

Bu bakış açısı ile, bizlerin “kısa vade”de bir çözüm sunabileceğimize inanmıyor.

Bu bakış açısı, aynı zamanda halkın ve emekçilerin (acil) gündemini öne alan ve ona göre cevaplar ve çözümler arayan bir yönteme de dayanmıyor.

Meseleyi vadeye bırakıyor.

Öyle ya, bizim birliğimiz (salt Vişnelik) yeni yola çıkmıştır.

Şimdiden ve özellikle de, 2015 seçimlerine değin somut bir güç ve ciddi bir (ortak) alternatif ortaya çıkarmak olası gözükmüyor.

O halde ileriye bakalım.

Sanki biraz “hayat, bizim ‘steril birliğimizin’ inkişafını beklesin” der gibi.

Oysa, Hayri Kozanoğlu ise bizleri bu konuda, zamanlamada şöyle uyarmıştı:

“2015 kurumsal bir faşizme saplanmadan önceki son çıkışın değerlendirilmesi için toplumsal muhalefete önemli bir sorumluluk yüklüyor.” (Faşizmden önceki son çıkış, ÖDP eski Genel Başkanı, iktisatçı Hayri Kozanoğlu, İleri Haber’in ‘Sol ortak mücadeleyi tartışıyor’ dosyasına verdiği yanıt)

Zaman, önümüzde bu denli daralmış mıdır gerçekten de?

Vakit bu denli sınırlı mıdır?

Birçok şey, böylesine bir takvim aralığına sıkışmış mıdır?

Hayri Kozanoğlu önemli ölçüde haklıdır.

Birlik girişimimiz, elbette bugünü ve yarını karşılayacak bir tarzda kurulmalıdır.

Bugün hemen.

Birlik, hemen oluşturulmaya çabalanmalıdır.

Birliğin hedefi nedir?

Birliği değerlendiriyoruz, olumluyoruz ama ancak umarım, “Birliğin kurgusu” “Birliğin hedefi” konusunda pozisyonlarımız temelde farklı değildir.

Doğrusu, Erkan Baş yoldaşın bu çerçevede kullandığı sözler tedirgin edicidir;

“Şöyle de söyleyebilirim, dışarıdan Türkiye’ye baktığımızda Türkiye’de dört tane büyük siyasal güç var: AKP, CHP, MHP ve HDP… Burada beşinci bir büyük alternatifi, sol, sosyalist bir alternatifi örgütlemek konusunda üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız ve bundan kaçmayacağız.” (Haziran önemli bir ayrım noktası, HTKP Merkez Komite üyesi Erkan Baş)

Bu,“5. güç tezi” bizler için irkilticidir.

“Vişnelik Güçleri”nin bu tezi bütün olarak, ortak olarak benimsemesi halinde, bu, sol/sosyalist güçlerin, yalnızca kısa vadeli olarak ve 2015 seçim sürecinde bölünmesi değil, neredeyse kalıcı olarak (uzun vadede) bölünmesi anlamına gelecektir.

Bu, ciddi bir sorun ve tehlikedir.

“5. güç tezi” ile ”Sol”un bir kısmının birleşerek “kendi işini” halletmesini sağlanırken, temel toplumsal ihtiyaç olarak “büyük birlik” meselesini es geçilmektedir.

Umalım ki, bu hal, “Vişnelik güçleri” büyük birlik sorunsalını gündemlerine henüz yeterince alamadığı içindir, geçicidir.

HDP etrafında toplanan güçler, bunun aksi yönünde bir duyarlılığa sahiptirler.

HDP güçleri, “tüm demokrasi, özgürlük ve emek güçleri“nin, en geniş biçimde, bir tür “3. Blok’ta” toplanması ve “Büyük Birliğin” kurulması gereğine inanmaktadırlar, Onlar buna “ruhen” hazırdırlar.

HDP güçleri bunun: geçmişte yaşandığı gibi olmayan, yani yalnızca 2015 seçimlerinde işe yarayacak biçimde değil, özetle salt bir “Seçim Bloku” düzleminde kalmayacak şekilde olmasına: bu fikre olumlu yaklaşacaklardır.

“AKP, CHP, MHP ve HDP… Burada beşinci bir büyük alternatif” kurgusu ile, sosyalistlerin bir kısmı (Vişnelik), kendi birliklerini, önemli bir sosyalist öbeğin birliğini kendi aralarında kurarlarken, daha büyük bir “toplumsal ihtiyacın birliğini”, yani “tüm demokrasi, özgürlük ve emek güçlerinin birliğini” bu güçlerin kısa, orta ve uzun vadeli birliğini ıskalamamalıdır.

Böylesi bir fırsat / zorunluluk asla ıskalanmamalıdır.

Böylesi bir adımda, HDK/HDP güçlerinin de başat bir yer tutacağı, bu çerçevede HDP içinde buluşmuş sosyalist güçlerin de önemli bir yer tutacağı ve onların bunu istediği açıktır.

Bu istem, belki henüz yeterince dillendirilmemiş olmasa da ve etkin çabalarla ortaya konmamış olsa da, HDK / HDP çevrelerinde mevcuttur.

Birlikte büyük bir sinerji ve “vakum” oluşturabilecekken, ama tersine: “HDP güçleri” bir yanda, “Vişnelik güçleri” diğer yanda durumu yaratılırsa, o zaman ancak birlik yolu ile etkilenebilecek geniş “potansiyel güçlerin” karşısında “sözümüzün gücü / etkisi” çok azalır.

Bu durum, (ayrı öbeklerde kilitli kalma) ortaklığın ve bundan doğacak sinerjinin, bundan doğabilecek olağanüstü “sosyal ve siyasal vakum”un yaratabileceği “yeni bir siyaset odağını” oluşturma imkanını, dolayısıyla “yeni kitleleri kazanma” olanağını azaltır, hatta ortadan kaldırır.

HDK / HDP güçlerinin ve aynı biçimde “Vişnelik öbeğinin” salt kendi doğal etki alanları kapsamındaki kitleyi, kendi özerk yapıları / bahçeleri içindeki kitleyi, “konsolide etmekle” yetinmesi “bir fakirlik” ve “bir tür yoksulluk” sayılmalıdır.

Hepimizin dilinden düşmeyen “Gezi”nin bizlere gösterdiği gibi: (düzeniçi) başka siyasal ve ideolojik çevrelerin etki alanında bulunan kitleler, bilhassa gençler ve kadınlar, “Haziran’da” dipten gelen bir dalgaya ve bir rüzgara kapılmış ve bizlerin alanına “meyletmiş”lerdir.

“Haziran”da, Gezi sürecinde, kitleler, gönüllü olarak bir yer ve saf değiştirmenin işaretlerini kuvvetle vermişlerdir.

Bu “süreci” ve aynı anlama gelmek üzere “eğilimi” güçlendiren, kalıcılaştıran “ara yüzleri” “politikaları” ve “söylemleri” daha sık ve yoğun keşfetmemiz, kullanmamız (hep birlikte) gerekmektedir.

Ancak, hepimiz şunun bilincindeyiz ki, bu yönelimi / eğilimi / kaymayı pekiştirecek, toplumsal değişimi kışkırtacak olan: “güçlü bir alternatif”in doğmasıdır. Kitlelerle daha gür bir ses ile daha doğrudan konuşabilmemizi sağlayan bir ortak öbeğin, bir tür “şemsiye”nin oluşturulmasıdır.

Gözümüzü, işte bu tür bir “Büyük Birleşmeden”, “Şemsiye altından” doğacak etki ve efektif güce dikmeliyiz.

Bu tür bir yeni (ortak) çekim alanının ilk basamağını öncelikle bizler birlikte yaratmalıyız ve ardından “diğerlerini” çağırmalıyız ve kapsamalıyız, “odağı” onlarla birlikte örmeye ve büyütmeye devam etmeliyiz.

[Bu konu başlığı altında söylenecek bir hayli şey olmalıdır. Örneğin “HDP'nin ve “Vişnelik güçlerinin” CHP'ye yönelik duruşlarımız nelerdir? CHP ile işbirliğinin koşulları sanıldığı gibi var mıdır? Yoksa yalnızca, 11/13 milyon oy tabanı üzerinde duran CHP'nin içinde emanet duran yaklaşık 3 milyon sol oy mu “geri alınmaya“ çalışılmalıdır?]

Son 34 yıldır, ülkemizdeki sermaye düzeni, iktidar, ideolojik aygıtlar, medya ilişkileri olağanüstü bir “tekelleşme ve merkezileşme” yaşarken, bizler dağınık bir pozisyon tutarak, salt bir “direniş” hattı, bir tür (refleksçi) “muhalefet” hattı oluşturabilmekteyiz.

Mücadeleci ama, çoğu kez bölük pörçük.

İnatçı, dirençli ama, çoğu kez aksak, topal.

Direniş ama, ağırlıklı olarak, iktidar ve düzen güçlerinin belirlediği “gündeme karşılık” olmak türünden.

Ayrıca tüm güçlerimizi bir araya getirsek bile, (otomatikman) gericileşmeye, yeni Osmanlıcı emperyal fantazilere ve savaş tehdidine, amansız piyasacı neoliberal saldırıya karşı bir anda yeterli güç biriktirmiş olacağımız da söz konusu değildir.

Büyük birleşmeyle bile “her şey” sağlanmış olmamaktadır.

Bu, olsa olsa, düzenli, inandırıcı bir odakla, asıl “yol”a koyulmak sayılabilir.

Bu yolun kendi de uzun, zorlu, engebeli ve çetin bir yoldur.

Önce, kendi büyük (üst) birliğimizi, 3. Cephe’nin ilk adımını acilen kurmalıyız, (“Vişnelik Güçleri” ne yazık ki – umarım şimdilik – ters yöne doğru yönelseler de) ardından bu doğacak “sinerjik çekim alanı”na bazı / birçok “yeni güçler” kazanmayı ummalıyız.

“Vişnelik Güçleri”nin hedef olarak belirledikleri: “Cumhuriyetçi muhalefetin hem de Kürt hareketinin ilerici unsurlarını” birleştirme adımının, daha olanaklı ve gerçekçi görünen ilk aşaması, HDK / HDP güçlerini yanlarına çekmek, onlar ile “kendi evlerini terk etmeden” ancak “büyük bir şemsiyenin altında” buluşmak olabilir.

“Vişnelik Güçleri”nin ve HDK/HDP’nin sürdürecekleri bir tür “mekik diplomasisi” ile “Birlik çatısı” belirli bir olgunluğa ulaştırılmadan, bir birlik odağı oluşturulmadan, kitle örgütlerinin, demokratik kuruluşların, sendikaların içine çekilebileceği bir büyük “demokratik direniş ve iktidar öbeği” oluşturulamayacaktır.

Ancak bunların ardından, bilhassa CHP çeperinde bulunan ve ayrıca bağımsız / ayrı / tek tek duran “Cumhuriyetçi muhalefet” ile doğrudan konuşmak ve güçlü etkileşim kurmak olanaklıdır.

CHP’nin bütün olarak izleyeceği tavır bile bu sözü edilen güçlerin toparlanması ile bağlantılıdır.

Aksi durumda, CHP’nin pozisyon değiştireceğini varsaymak ham hayal olur.

Böylesi bir “sol odak” oluşmadan, CHP’nin “sağ açılım ve zaman zaman sol söylem arasında gidip gelmesi, salınması” engellenemez.

Birliğe kazanılması amaçlanan “Cumhuriyetçi muhalefet”; öncesinde bir tür “mekik diplomasisi”nin başarısı olmadan, HDP ve “Vişnelik güçleri” merkezinde bir odak, yeni (şemsiye) oluşmadan ve bu odağın etrafında “demokratik güçler haresi” oluşmadan, tek tek bu kurucu güçlere yan gözle bile bakmaz.

“Cumhuriyetçi Muhalefet” hasıl olacak “HDK / HDP güçleri” bir yanda “Vişnelik Güçleri” öbür yanda durumunda, onlara, hiçbirine tek tek inanmaz.

Onlara güvenmez.

Ancak böylesi bir “ortak hayal” olgunlaşırsa, gerçek olursa, o durumun ardından, yalnızca “Cumhuriyetçi Muhalefete” değil, “sistemin kontrolü altındaki tüm yoksullara ve emekçi yığınlara” yönelik bir cazibemiz de doğar, o zaman onlar, bizim taraftan gelen sesi dinlemeye başlayabilirler.

Özetle zurnanın “zırt” dediği yer: “Birlik”tir.

Bu, HDP güçlerinin, “Vişnelik güçlerinin ve (gönüllü) kitle örgütlerinin / sendikaların birliğidir.

Bu gerçekleşmeden günümüzün ve geleceğin görevlerini karşılamamız çok güçtür.

Şimdi yeni bir pencere açmalıyız, bir yeni yöntem / usûl keşfetmeliyiz.

Birliği “büyük şemsiye altında” oluşturmayı denemeli ve kurmalıyız.

İvedilikle. Hemen.

2015 seçimlerinden önce…

Sendika Org



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 20.10.2014- 20:48


Sinan Gorgan'ı tanımıyorum. Bugüne kadar hiç bir yorumunu da okumadım. ''Birleşik Haziran Hareketi''nin yaptığı açıklamadan sonraki yazısına, ''solda birlik''in gerekli olduğuna vurgu yaparak başlamış. Haklı. Türkiye'de AKP rejiminin geldiği noktada solun insiyatif alması artık kaçınılmaz bir hale geldi; hatta bu konuda geç kalındığı da bir gerçektir.

Gorgan'ın bir diğer vurgusu kürt hareketinin bu oluşumun içinde olması gerektiğidir. Bence bu da doğrudur. ( Buraya sonra geliriz.) Gorgan bu konuda HDP ve HDK bileşenlerine bir çağrı yapılmadığından söz ediyor. Vişnelik toplantısına çağrı   bildiğim kadarıyla örgütsel/partisel düzeyde olmamıştır. Sola, sosyalistlere bir çağrı yapıldığını düşünüyorum. Böyleyse HDP-HDK'ya ayrı bir çağrı yapılması beklenemez. Gorgan toplantıya katılıp, ortak bildiriye imza atan CHP milletvekillerini örnek göstererek, HDP-HDK ile temasa geçilebilmesinin olanaklı olduğunu söyleyip böyle bir birliğin HDP-HDK dışında olanaksızlığını da ima ediyor.

Türkiye'de AKP rejiminin karşısında sol bir direnç oluşturulması gerekiyor. AKP'nin 12 yılı aşan iktidarı döneminde AKP'ye karşı oluşturulacak sol direnç, ilk kez böylesine farklı isimleri, örgüt ve partileri bir araya getiriyor. Kuşkusuz böyle bir direnç noktası kürt hareketini ve bileşenlerini dışta bırakmamalı. Gorgan'ın gönlünden ve düşüncelerinden geçen de (sanırım ) bu.

Sinan Gorgan'ı tanımadığımı söylemiştim. Buradaki yazısını okuyunca içimden başka yazılarını da okumak geçti. İnternete adını yazdığımda, Birleşik Haziran Hareketi'nin önceki toplantılarından sonra yaptığı bir yazıyı buldum. Yazı bu:


''Vişnelik güçleri” birlikte kararlı. Şimdi ne olacak? – Sinan Gorgan

Eylül 30, 2014   -   HDK-HDP Tartışmaları, sürmanşet, Yazılar


AKP karşıtlığı bizlere yetsin mi?

1,5 Cumhuriyete karşı dururken “kendi cumhuriyetimizi” gerçekten istiyor muyuz?

(Birlik) ve “Birlik”: Hem yolda yürüyüp, hem de ciklet çiğneyebilir miyiz?



Türkiye sosyalist güçlerinin önemli bir kesimi, 30 Ağustos’ta yapılan, başarılı geçtiği duyurulan ilk toplantı sonrasında, hattı belirginleştirmek / kesinleştirmek için 21 Eylül’de yeniden “Vişnelik”de toplandılar. “Vişnelik Güçleri” birlikte mücadele etme ve geleceği birlikte kurma kararı aldılar.

Kurulmak istenen bir “blok”tur. Bir tür cephe. Bir tür ittifak. Bu, ilk şekli ile daha çok da, sosyalistlerin bir bloğudur. Bu bloğa katılanlar kendi özgün varlıklarına son vermeyecekler, ama bir program ile (belki de ayrıca bir tüzükle organik olarak ya da organik olmayarak) kendilerini bağlayarak, birliklerine şekil vereceklerdir.

Bir yönü ile bu ilk aşamada (asıl niyet ve yönelim ne olursa olsun) oluşturulmakta olan bir tür sosyalist cephedir.

Durum biraz da “cephe cephe içinde” halidir. Öyle ya, bir Sol Cephe (sıkıntılı da olsa) zaten mevcuttur, diğer bir tarafta ise “Birleşik Muhalefet Hareketi” oluşmaktadır.

Aslında yapılan, (hani neredeyse) bu iki oluşumu bir çatı altında buluşturmak ve diğer sosyalist yapıları da buna katmak olacaktır.

Katılımcı tüm güçlerin gönlünden geçen bir şey daha vardır: bu “cephe” inkişafını ilerlettiği ölçüde, AKP karşıtı diğer güçlerle işbirliğine (demokratik kurumlar, sendikalar ve belki de CHP) açık durmaktadır.

Ülkemizde, şu anda, bu süreçte “Birlik” zamanı gelmiş (gecikmiş?) bir büyük hakikattır. Birlik, geciktirilmesi mümkün olamayacak bir güncel zorunluluktur.

Hatlarımızın, saflarımızın netleşmesine ve (olabildiğince erken, hızla) birleştirilmesine şiddetle ihtiyaç vardır.

“Türkiye, bütün ülkeyi saracak bir hesaplaşmaya doğru gidiyor. Bütün ulus, kendisini oluşturan tüm unsurlarıyla iki çağ arasındaki bir yüksek gerilim hattında salınıyor. Artık ülkede sadece siyasal İslamcı bir iktidar yok, yeni bir rejim var. Ancak, Cumhuriyet büyük ölçüde tasfiye edilmesine karşın, yeni düzen bütün kurumlarıyla oluşturulmuş da değil.” (Merdan Yanardağ, İleri Haber’in ‘Sol ortak mücadeleyi tartışıyor’ dosyasına verdiği yanıt, 18 Eylül 2014)

Hayri Kozanoğlu, bu belirlemeyi güçlendirecek bir şey daha söylüyor:

“2015 kurumsal bir faşizme saplanmadan önceki son çıkışın değerlendirilmesi için toplumsal muhalefete önemli bir sorumluluk yüklüyor.” (Faşizmden önceki son çıkış, ÖDP eski Genel Başkanı, iktisatçı Hayri Kozanoğlu, İleri Haber’in ‘Sol ortak mücadeleyi tartışıyor’ dosyasına verdiği yanıt)

Zaman daralmaktadır. Artık gecikmeye tahammül yoktur. Her şey nerede ise bir takvim aralığına sıkışmıştır.

O halde, toplumsal siyasetin bu acil ihtiyacına göre hızlı bir cevap üretilmelidir ve aranan “çözüm”e verilecek en güçlü cevap “birlik” olmalıdır.

“Halkın içinde büyük bir direnme gücü olmasına karşın, muhalefet hareketinin parçalılığı ve dağınıklığının da etkisiyle etkili bir güce dönüşemiyor.” (Alper Taş, ÖDP Eş Genel Başkanı)

“Oysa Türkiye’de, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin de gösterdiği üzere, düzen siyasetiyle bağlarını koparmaya hazır ve yüzünü sola dönme potansiyeli hayli yüksek milyonlarca insan var. Ancak, tek tek siyasi özneler olarak bakıldığında, bu insanlarla bir bağ oluşturabilmek için hiçbirimizin yeterli insan gücü de yeterli maddi imkânı da yok. “Birlik fetişizmi” ya da “güzellemesi” yapmadan söylüyorum, ortak ilkeler, programlar ve hedefler etrafında bir ortak mücadele hattı örmek demek, bu insan gücünü ve maddi imkânı “birlik”te yaratmak ve sözünü ettiğim potansiyelle buluşmak anlamına geliyor benim için ve bunun hiç de hayalcilik olmadığını düşünüyorum.” (Öncelikli gündem AKP, Akademisyen-yazar Fatih Yaşlı, İleri Haber’in ‘Sol ortak mücadeleyi tartışıyor’ dosyasına verdiği yanıt)

Evet ama nasıl? Nasıl bir çizgi? Nasıl bir ittifak?

İttifak dışında kalan “dost güçlerle” (mesela HDK/HDP) ilişki nasıl olacaktır?

Bu türden “Birliklerin birliği” veya “Sosyalist yapıların öbeği” kurulmak istendiğine göre: önce karşıtlıklar silsilesi tarif edilecektir, ardından bir siyasi eksen belirlenecektir, bir dizi hedefler saptanacaktır ve izlenecek hattın kenar çizgileri netleştirilecektir, bir siyasi üslup kararlaştırılacaktır.

“Öncelikli gündem elbette ki “AKP’dir”; çünkü bir zamanlar “yarın AKP giderse ne yapacaksınız” diye mahkûm edilmeye çalışılan bu gündem, zamanla AKP’nin sıradan bir parti değil, devletleşen ve rejim inşa eden bir parti olduğunun anlaşılmasıyla “rüştünü ispat etmiş” durumdadır. Dolayısıyla “rejim karşıtlığı” ayağımızı bastığımız zemin olmalıdır. Gündemimiz bu zemin üzerine kurulduğunda, siyasal ve ideolojik başlıklar da hiç şüphesiz bu rejimin temel niteliklerine karşıtlık üzerinde temellenecektir. Piyasacılığa karşı kamucu bir ekonomi modeli, gericiliğe karşı laiklik/aydınlanma, otoriterleşmeye karşı bir halk demokrasisi, emperyal fantezilere karşı barış savunusu, dış politikadaki taşeronluk özlemlerine karşı anti-emperyalizm ve Kürt sorununu “İslam kardeşliği” formülüyle çözme girişimine karşı, eşitlikçi ve özgürlükçü bir yurttaşlık modeli.” (Fatih Yaşlı, a.g.y.)

Peki, “bu yapının karakteri ne olmalıdır?” sorusuna yanıtı da Fatih Yaşlı’dan alalım:

“Tepkisellik üzerinden değil, aksiyonerlik üzerinden işleyen, yani sadece muhalif değil, “kurucu” da bir nosyona sahip olan ve kurmak istediği geleceği halka anlatabilen, nihai aşamada siyasal iktidarı talep ederken, bunun için öncelikle gündelik hayata müdahale edebilen, onu dönüştüren, kendi iletişim ve dayanışma ağlarını oluşturabilen ve elbette ki en önemlisi dar hesapların dışına çıkmış bir yoldaşlık hukukunu var edebilen bir yapı…” (Fatih Yaşlı, a.g.y.)

“Peki, kime karşı, kiminle birlikte, hangi baz üzerinde, nasıl?” sorusuna Alper Taş kendi cevabını sunuyor:

“2007’ye kadar ÖDP de Türkiye’yi HDP’li arkadaşlar gibi değerlendiriyordu. O zamanlar, “rejimin eski güçleriyle yeni güçleri arasında bir kavga var, ÖDP bu iki gücün dışında üçüncü bir güç arayışı içinde olacak” düşüncesindeydik. Bu nedenle iki eşit güç arasındaki kavgada iki tarafa da aynı düzeyde karşı çıkıp üçüncü bir yol arayışı içerisinde olduk.
Ancak bu kavgayı 2007’den itibaren AKP’nin kazanmasıyla, yani AKP’nin iktidar olmanın ötesinde devletleşmesiyle birlikte, devrimci mücadelenin gereği olarak mücadelenin keskin ucunu AKP’ye yönelttik. AKP’ye karşı mücadeleyi esas aldık. Çünkü artık mesele, iki eşit gücün kavgası olmaktan çıkarak yeni bir hegemonyanın ve rejimin inşası haline geldi.
Bugün HDP iki eşit güç üzerinden mücadelesini geliştiriyor. Biz ise AKP’ye karşı mücadeleyi temel alan bir çizgiyi geliştirmeye çalışıyoruz. O yüzden bugün CHP’yle değil, AKP’yle uğraşıyoruz.” (Gazeteci Güneş Duru, Birgün Gazetesi’nde ÖDP Eş Başkanı Alper Taş ile gündem, Birleşik Muhalefet ve HDP üzerine bir söyleşi, 27 Mayıs 2014.)

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkan diziliş, bu konunun, (3. Cephe anlayışının) siyasetteki bu bölünmenin ortalama seçmence algılanmasını kolaylaştırmıştı.

Bir yanda RTE’nin başında olduğu AKP ve iktidar bloku, diğer yandan kendini “Ekmeleddin” ile temsil ettiren 2. Blok.

2.Blokun tarifi, tanımı muhteliftir. O, kimimize göre “1.Cumhuriyet Güçleri”dir, eski status quo’nun savunucularıdır, kimimize göre bunlar “Ulusalcı-Milliyetçi Bloku”dur.

Demirtaş ise, aydınlanmacı, özgürlükçü, kamucu, eşitlikçi vs güçlerin adayıdır.

O, bu anlama gelmek üzere, 3. Blok’un temsilcisi olmuştur.

Bu sıralamanın, dizilişin, bölünmenin kabulü bize, siyaset kurgumuzun sağlam ve doğru bir hatta oturması için gereken “baz”ı verir mi?

Alper Taş’a göre bunun cevabı, artık hayırdır.

Varsayılana göre de, HDP, bu bakış açısından beslenmeye devam etmektedir.

Çünkü HDP’ye göre, (diğer konulardaki tavırları bir an için ihmal edilirse) 2. Blok unsurları, yani ulusalcı, milliyetçi kanat, geleneksel TC politikasının, yani Kürt varlığı ile açılım politikasının karşısında durmaya devam etmektedir.

Buna karşılık ÖDP, “Biz ise AKP’ye karşı mücadeleyi temel alan bir çizgiyi geliştirmeye çalışıyoruz. O yüzden bugün CHP’yle değil, AKP’yle uğraşıyoruz” demektedir.

Bu çerçevede CHP, kendisi ile doğrudan mücadele edilecek güç değil, hatta koşullar denk düşerse, AKP hükümetine ve mevcut iktidar blokuna karşı mücadelede yan yana durulacak, belki de ittifak yapılacak güçtür.

Peki bu durumda ve bu aşamada, HDP’nin CHP’ye doğru katı bir duruşu mu vardır?

HDP, CHP ile ilgili bir birlikteliği sahiden kategorik olarak elinin tersi ile itmekte midir?

Yurt gazetesinden Göksel Bozkurt’a konuşan Demirtaş, gündemdeki konulara ilişkin açıklamalarda bulundu. (5 Eylül 2014)
“Seçimlerde sol partilerle bir ittifak söz konusu olabilir mi?” sorusuna yanıt veren Demirtaş “Demokratik bütün kesimlerle ittifak anlayışımız devam edecek. CHP sağa kırmaktan vazgeçip sola doğru ciddi politik değişiklikler gerçekleştirilirse 2015 seçimleri başka açılımlara gebe olabilir. CHP yerel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sağa oynamayı tercih etti. Sağcı parti olarak 2015 seçimlerine hazırlanırsa kan kaybedecektir ve karşısında bizim olduğumuz büyük sol bloğu görecektir. Kendilerine Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak aday gösterme teklifimiz vardı. Kabul etmediler sağa kaydılar. Bu CHP tabanını üzdü. Tabanın beklentisine hitap eden demokratik bir sıçrama yaşarsa CHP biz diyalog kurmaya ittifak demeyelim ama bazı mücadele alanlarını birlikte yükseltmeye elbette ki hazırız” şeklinde konuştu.

ÖDP’nin, “Birleşik Muhalefet Hareketi”nin ve hatta kurulmakta olan “Vişnelik İttifakı”nın, Demirtaş’ın bu yaklaşımından çok uzak duracağını ve/veya tam aksi bir pozisyon alacağını varsayarsak, gerçeğin çok mu uzağına düşmüş oluruz?

CHP ile “muhtemel bir işbirliği”, bizlerin, sosyalist sol’un tavrından çok, CHP’nin siyasal gidişatına ve yönelimlerine doğrudan bağlıdır. CHP’nin kendi soluna ve Kürt Özgürlük Hareketine (KÖH) yönelik tavrı, anılanların CHP’ye bakışından daha belirleyicidir.

CHP’nin kayığına koşulsuz binmek yerine ancak “bir (kategorik, mutlak?) değişim / gelişme” olması halinde “CHP ile işbirliği olabilir” çizgisinde durulmaya devam edilemez mi?

CHP ile “başka çare yok” ehveni şerliği üzerinden işbirliği kanallarını umutsuzca, yersizce arayıp-bulmaya çalışmak yerine, CHP’nin sistem içinde ve kendi kontrolü altında tuttuğu, kendi oy potasına hapsettiği aydınlanmacı, demokrat, emek yanlısı güçleri, “ondan koparıp” kendi hattımıza kazanmak daha gerçekçi ve sağlıklı (hatta daha kolay) yöntem olacaktır.

Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı kampanyası bunun olanaklı olabileceğini hepimize, herkese belgelemiştir.

CHP, güncel seçim performansı açısından muhtemelen 11-13 milyon oy aralığında durmaktadır. Bu oylardan en az 3 milyonun kararlı “sol oylar” olduğu varsayılabilir.

Bu 3 milyon CHP oyunu “biz” (geri) almalıyız.

Gelecek ve Politika kurgumuzda kazanmak istediğimiz kitlenin etkisi ve yeri

Gezi’de ortaya çıkan “değişim gücü”nün, kitlelerin “diğer politik havuza kaymaya açık olma” halinin, MHP ve milliyetçi tabanı bile sarstığını, dipten gelen dalganın, toplumda yarattığı fokurdamanın, bilhassa gençleri ve kadınları, bizim “alan”a doğru kaydırabileceğini hissettik.

Bu konuyu salt sosyologlara emanet etmeden, üzerinde düşünmemiz ve yapmamız gereken bir dizi “şey” vardır.

Şimdi ne yapacağız?

Bizim sorduğumuz değişik soruları, bir çok başka yoldaşımız da soruyor. Örneğin HTKP’den Kurtuluş Kılçer şu soruları kendine yöneltiyor:

“AKP’yi mi indireceğiz, AKP faşizmine karşı mı direneceğiz? Sosyalist bir seçenek mi oluşturacağız yoksa AKPyi devirmek için CHP’yi de mi kapsayacağız? Direniş odaklarıyla mı, bütün kesimlerin ortaklaşacağı bir üst başlığı örgütleyerek mi? Somut sorunlara mı odaklanacağız, yeni bir düzeni işaret edecek miyiz? Birlikte mi enerji çıkar, ne yaptığını bilen örgütlü bir irade ile mi? Cumhuriyetçilere seslenmek mi, Kürt siyasetiyle ittifak mı? Seçimlere tam boy girelim mi, yoksa başkanlık dayatmasının mezesi olmayalım mı?” (Sosyalist siyaset ne yapmalı? Kurtuluş Kılçer, ilerihaber.org)

“Bugün düzenin yaşadığı bu tablonun, bir hükümet krizi olarak değil düzenin bir krizine doğru evrilebileceğini bilelim. Sosyalist siyasetin, bu açıdan, büyük düşünmesinde ve böyle bir krizin analizcisi değil öznelerinden biri haline gelebileceğini hesap etmesinde fayda vardır. Pespektif böyle olmalıdır. Şunu toplumsal bir dille söylemek lazım. Bugün bir “cumhuriyet” sorunu vardır. Bir rejim sorununu ortaya koyarak başlamalı, yeni bir cumhuriyet alternatifi oluşturulmalıdır.” (Sosyalist siyaset ne yapmalı? Kurtuluş Kılçer, ilerihaber.org)

“Yeni Türkiye iddiasının içi boştur. Bugün İkinci cumhuriyet tezi bir ideolojik kriz içindedir. Gerçek, somut, elle tutulur ve emekçi halka anlatılabilecek bir toplumsal ve siyasal proje gündeme getirilmelidir. Üçüncü bir cumhuriyetin, sosyalist cumhuriyetin çağrısı olmalıdır bu.” (Solda arayışlar ve TKP, Kurtuluş Kılçer, ilerihaber.org)

Bileşenlerden birinin, (muhtemelen diğer bir çoğunun kanaati de bu yöndedir) görüşünü böyle ifade etmesine rağmen, “Vişnelik Birliği” kuruluş deklarasyonu, marksistlerin azami/asgari programı için klasik değerlendirmesi çerçevesinde bakıldığında bize bir netlik (henüz) sunmuyor. Çünkü söz konusu deklarasyon şöyle demektedir:

“Bu amaçla bizler,
– Faşist baskı ve dinci zorbalığa karşı toplumcu bir demokrasi için;
– Gericiliğe karşı laiklik ve özgür bir yaşam için;
– Geleceksizlik ve güvencesiz çalışmaya karşı emeğin hakları ve insanca bir yaşam için;
– Doğanın ve kentlerimizin yağmalanmasına karşı ortak yaşam alanlarımıza, sahip çıkmak için;
– Özelleştirme ve talana karşı halkçı-kamucu bir ekonomiyi örgütlemek için;
– Emperyalist saldırganlık, tahakküm ve işbirlikçiliğe karşı bağımsızlık için,
– Kürt sorununda kardeşlik ve birlikte yaşama iradesini güçlendirerek demokratik, adil, onurlu ve eşit yurttaşlığa dayanan bir çözüm için; birlikte mücadele etmek amacıyla ortak bir irade oluşturduğumuzu ilan ediyoruz.”

Türkiye’de bir uzun program yerine bayrağa “Basta” (yeter) yazılarak da birlik sağlanabilir, elbette.

Ancak, “Geçiş”in, “sürekli ve kesintisiz kalkışmanın” nasıl olacağına dair konuşmamız gereken şeyler olduğu ortadadır.

Birliğin örgütsel yapısı, bileşenleri nasıl kurulmalıdır? Ve en önemlisi de siyasal eylem, seçim planı nasıl kurgulanmalıdır?

Burada, birliğin en önemli unsuru HDK/HDP’yi atlayan, görmeyen bir belirleme yapılmaktadır:

“Örneğin sadece sosyalist örgütlerin yan yana gelmesine odaklanan bir modelin başarı şansı olmayacaktır. Türkiye’de değil bir iki sol siyasi yapının tüm örgütlü yapıların yan yana gelmesinin bile ihtiyaç duyulan enerjiyi açığa çıkarabileceğini düşünmüyorum. Temel meselemiz örgütlü güçlerin zaten var olan güçlerini birleştirmesi değil, AKP’ye karşı kararlı bir direnişe devam eden milyonların ortak mücadele sürdürebileceği bir zeminin yaratılmasıdır.
Haziran (Gezi) direnişinin ortaya koyduğu gerçeklere gözümüzü kapatmadığımız, orada kendisini ortaya koyan büyük enerji ile hep birlikte mücadele etme arayışımızı sürdürdüğümüz sürece bugüne kadar gelişen örneklerin ötesine geçen modeller ve ilişkilenme biçimleri geliştirebileceğimize inanıyorum.
Devrimci, arayışçı ve yaratıcı yaklaşımlar geliştirmemiz gerektiğini biliyoruz ve başlangıç için bu yeterlidir.” (Devrimci ve yaratıcı yaklaşım gerekli, HTKP MK Üyesi Erkan Baş, İleri Haber’in ‘Sol ortak mücadeleyi tartışıyor’ dosyasına verdiği yanıt)

HDP’nin “3. Blok oluşturulmalı, güçlendirilmeli” yaklaşımına karşılık, “Vişnelik Birliği” müstakil bir güç olarak ortaya çıkmaya ve örneğin 2015 seçimlerine (belki kurulacak bir blok partisi üzerinden) katılmanın yolunu açacak “5. Güç” düşüncesine yakın durmaktadır:

“Şöyle de söyleyebilirim, dışarıdan Türkiye’ye baktığımızda Türkiye’de dört tane büyük siyasal güç var: AKP, CHP, MHP ve HDP… Burada beşinci bir büyük alternatifi, sol, sosyalist bir alternatifi örgütlemek konusunda üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız ve bundan kaçmayacağız.” (Haziran önemli bir ayrım noktası, HTKP Merkez Komite üyesi Erkan Baş)

Oysa, gözlemci olarak ilk “Vişnelik” toplantısına katılan Aydın Çubukçu başka bir olanağı vurgulamıştı:

“Diğer yandan, önemli ölçüde yerel örgütleri az – çok oluşturulmuş, halen çalışan komisyonlara sahip bir yapı (HDK) içinde birleşerek, somut ve pratik sorunlar üzerinden yapılacak bir tartışmanın sol içinde de sağlam birliklerin doğmasına hizmet edeceğini düşünmek daha gerçekçidir. Denenmekte ve geliştirilmeye çalışılan bir HDK örneği var ve bu geliştirilebilir. Ancak buna “alternatif”, ya da bunun öngördüğü bileşimden da dar bir muhalif cephenin işlevli olacağını ummuyorum.” (EMEP Genel Yönetim Kurulu Üyesi Aydın Çubukçu, İleri Haber’in ‘Sol ortak mücadeleyi tartışıyor’ dosyasına verdiği yanıt)

“Vişnelik Birliği”nin arayışçısı olduğu, “Sosyalist güçlerin birliği”nde potansiyel olarak yer alabilecek “diğer sosyalistler”, şu an HDK/HDP içinde yer almaktadırlar. Bunun da ötesinde HDK içerisindeki tüm güçler şu an için % 10 oy potansiyelini temsil etmektedirler. Bu güçleri dışarıda bırakan, görmeyen, atlayan: “5. Gücü” kendileri için kurma arayışı “birlik ihtiyacına” karşılık bulmuş olmuyor, tersine bu yaklaşımı ile bölünmeyi kalıcılaştırıyor, netleştiriyor olmasın?

“Vişnelik Birliği”ni boşa düşürmeyen başka bir büyük birlik mümkündür. Hala.

Konuşmamız gereken asıl nokta işte budur. Gecikmeden.

29 Eylül 2014






Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.002
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 20.10.2014- 21:03


Yazar önceki yazısında da bir ''belirsizlik''ten söz ediyor. Ve kendince sorular soruyor. Birleşik Haziran Hareketi'nin son açıklaması sanırım hala ''belirsizliği'' korumakta, yazara göre. Oysa, BHH'nin son açıklaması oldukça açık:


ÇAĞRIMIZDIR

Birleşik Haziran Hareketi, anti-kapitalist, anti-emperyalist, anti-faşist ve gericiliğe karşı aşağıdaki ilke ve amaçlar doğrultusunda harekete geçecek bir halk örgütlenmesinin çağrıcısıdır.

- Ülkemizin faşist ve dinci/mezhepçi zorbalığa sürüklenmesine dur diyoruz.

- Emekçilerin insanlık dışı çalışma koşullarına mahkum edilmesine, taşeronlaşmaya ve güvencesizliğe karşı, insanca bir yaşamı savunuyor, iş cinayet ve katliamlarının önlenmesi için mücadele ediyoruz.

- Piyasacı talan ekonomisine karşı çıkıyor, özelleştirme yağmasına karşı halkçı-kamucu bir ekonomiyi savunuyoruz.

- Dinin siyasal ve toplumsal yaşamı belirlemesine karşı laik ve özgür bir yaşam için bir araya geliyoruz.

- Bölgemizdeki emperyalist boyunduruğa karşı direnen halkların yanında yer alıyor, ülkemizin Ortadoğu’da savaşa sürüklenmesine karşı barışı savunuyor, bağımsız bir ülke ve kardeşce bir bölge istiyoruz.

- Kürt sorununun çözümünde özgürlük temelinde kardeşlik ve birlikte yaşama iradesine dayalı, adil, onurlu bir barışı ve eşit yurttaşlığı esas alan bir çözüm için güçlerimizi birleştiriyoruz.

- Her tür cinsel ayrımcılığa, şiddete ve baskıya karşı duruyor, kadın cinayetlerine son vermek için harekete geçiyoruz.

- Doğanın tahribine, kentlerimizin ve yaşam alanlarımızın kar amacıyla yağmalanmasına karşı mücadeleyi her alana yayıyoruz.

- Halkın söz ve karar sahibi olacağı Meclisleri her alanda kurup, geliştireceğiz.


Sinan Gorgan'ın son yazısındaki kaygılarını giderek şekilde açıklama da, ''Çağrı'' içinde yer alıyor. O da şu:

Bu amaçlar doğrultusunda sokak ve mahallelerde, işyerlerinde ve okullarda, köylerde ve kentlerde biraraya gelelim. Her yerellikte bir Meclis oluşturalım. Forumlarla kararlarımızı hep birlikte alalım.

- Meclisler yukarıdaki amaçları paylaşan herkese açıktır.


''Yukarıdaki amaçları paylaşan herkese'', her kesime açık olduğunu açıklayan bir harekete daha başlangıçta ''HDP-HDK bileşenleri konusunda neden yok'', sorgulaması ne kadar gerekliyse, aynı şekilde HDP-HDK bileşenlerine de dönüp ''bu konuda neler düşünüyorsunuz?'' diye sormak da gerekli. Özellikle AKP'yle mücadeleyi mücadelesinin temel ekseni haline getirmek zorunda olan bu sol ''Birleşik Haziran Hareketi'', AKP'yle ''barış'', ''çözüm'' ''dayanışması'' içinde bulunarak AKP faşizmine bir yerde meşruluk sağlayan kürt hareketiyle nasıl bir birliktelik kurar?




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 21.10.2014- 09:25


Vişnelik’ten çıkan yeni sürpriz-Erkin Özalp  

Stephen Hawking, Zamanın Kısa Tarihi’nin başında yer alan notunda, kitaba koyacağı her denklemin satışı yarı yarıya azaltacağı yönünde uyarıldığını yazmıştı.

Soldaki cephe tarzı birliktelik girişimlerinin temel metinlerinde de benzer bir kaygının gözetilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu tür birliktelikler, dünyanın ve ülkenin tüm temel sorunlarının en doğru çözümlerini ilan edip bunların propagandasını yapmak için kurul(a)maz. Asıl amaç olabildiğince geniş kesimlerin mücadeleye kazanılmasını sağlamaksa, temel hedeflerin mümkün olduğunca sınırlı tutulması ve sadece bazı dar çevrelerin anlayabileceği kavramlar kullanmaktan kaçınılması gerekir.

Bugüne kadarki cepheleşme girişimleri, bunu başarmanın hiç kolay olmadığının çok sayıda kanıtını sunmuştu. “Şunu da söylemek gerekir”, “şu talebi de dile getirmek gerekir”, “şu hedeften söz etmemek ciddi bir eksiklik olur” şeklindeki katkıların sonucu, tek bir örgütün belirleyiciliği söz konusu olduğunda parti programlarına benzeyen, çok sayıda örgütün belirleyiciliği söz konusu olduğunda ise yamalı bohça görünümlü ve yine fazlaca uzun metinlerin ortaya çıkması olmuştu.

Oysa cephe tarzı birlikteliklerde asıl hedeflenmesi gereken, katılımcı örgütler de dâhil olmak üzere çok farklı kesimlerin ve bireylerin özgün katkılarda bulunmasını mümkün kılacak olan ortak hedeflerin ve ilkelerin tarif edilmesidir.

Bu açıdan bakıldığında, ODTÜ Mezunları Derneği’nin Vişnelik Tesisleri’nde düzenlenen toplantılar sonucunda kurulan Birleşik Haziran Hareketi’nin çağrı metni umut veren bir sıra dışılığa sahip.

Bir kere, son derece kısa bir metinle karşı karşıyayız. Ama bu kısalık, temel doğrultu hakkında herhangi bir belirsizliğe yol açmıyor. Şu iki cümle, içlerinde “devrim” ve “sosyalizm” sözcükleri geçmese bile, devrim ve sosyalizm mücadelesine katkıda bulunmadan edemeyecek, düzen karşıtı bir hareketin kurulacağını ortaya koyuyor:

“Eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, kamucu, dayanışmacı, laik, bağımsız, toplumcu bir cumhuriyet ve ülke için; gericiliğe, faşizme, emperyalizme, piyasacı yağma düzenine ve bunları temsil eden AKP rejimine karşı birlikte yola çıkıyoruz.”

“Birleşik Haziran Hareketi, anti-kapitalist, anti-emperyalist, anti-faşist ve gericiliğe karşı aşağıdaki ilke ve amaçlar doğrultusunda harekete geçecek bir halk örgütlenmesinin çağrıcısıdır.”

İkincisi, Türkiye’nin gündemindeki yakıcı sorun başlığı olarak AKP’nin mezhepçi politikaları özel olarak vurgulansa bile, işçi sınıfının çıkarlarının temel alınacağı konusunda yeterli açıklık sağlanıyor.

Üçüncüsü, ayrıntılara girilmese bile, tüm ezilen toplum kesimlerinin sahiplenileceği ve Gezi Direnişiyle birlikte ön plana çıkanlar da dâhil olmak üzere ülkenin tüm temel sorunlarıyla ilgili olarak mücadele edileceği kolaylıkla anlaşılabiliyor.

Dördüncüsü, son derece sade ve katılımcı bir örgütlenme yapısı (yerel meclisler ve onların seçip geri çağırabileceği delegelerden oluşan bir Türkiye Meclisi) tarif edilirken, ortak ilkeleri benimseyenlere, bu birlikteliğin dışında kalmak konusunda sadece üç mazeret bırakılıyor: 1. Bu birliktelikte falanca örgütler ve filanca kişiler de var. 2. Bu birliktelikte Kürt siyasal hareketi yok. 3. Bu birliktelik CHP’yle başa çıkamaz.

İkinci mazeret, hayli uzun tartışmaların konusu elbette. Ama Kürt siyasal hareketinin ve asıl önemlisi Kürt emekçilerinin uzun vadeli çıkarları açısından bakıldığında da, bağımsız, güçlü ve Kürtlerle mücadele ortaklıkları kurabilecek olan bir sol hareketin yaratılmasının daha ilerletici olacağını düşünüyorum.

Bu birlikteliğin CHP’ye alternatif oluşturacak gerçek bir toplumsal ve siyasal güce dönüşüp dönüşemeyeceği ise, biraz da, birinci mazeretin çok da haklı ve anlamlı olmadığının gösterilip gösterilememesine bağlı.

Burada da, hem şu aşamada bu birliktelikte yer alan örgütlere hem de ortak ilkeleri benimseyen bireylere görev düşüyor.

Hiç kuşku yok ki, Birleşik Haziran Hareketi’nin ete kemiğe bürünmesi, asıl olarak, şu anda bu harekette yer alan örgütlerin çabalarıyla mümkün olacak. Topluma çağrı yaparak “meclisler kurun” deme yoluyla meclislerin kurulamayacağı açık. Yerel meclisleri kurma girişimlerine öncülük eden örgütler, bunu yaparken hareketin bütünsel çıkarlarını temel aldıklarını somut olarak gösterebildikleri ölçüde, birinci mazereti önemsizleştirebilir.

Diğer taraftan, başta sosyalistler olmak üzere şu anda mevcut örgütlerin dışında bulunan ve ortak ilkeleri benimseyen bireyler, yerel meclislere katılmaları ve hareketin gelişmesine katkıda bulunmaları ölçüsünde, örgütler üzerinde de etkide bulunma şansına sahip. Birleşik Haziran Hareketi toplumda ne kadar geniş bir karşılık bulabilirse, tek tek örgütlerin dar çıkarlarını ikinci planda tutmaya devam etmeleri o kadar kolaylaşır.

Hareketin çağrı metninin ortaya çıkması sonrasında bile, “buradan bir şey çıkmaz” diyenlerin tahminlerinin tutması ihtimali hiç de düşük değil elbette!

Ama yan yana gelebileceklerini bundan birkaç ay önce kimsenin düşünmeyeceği örgütler yan yana gelmişken, pek az kimsenin umabileceği kadar ileri ve kapsayıcı bir çağrı metni hazırlanmışken, Birleşik Haziran Hareketi’nin başarısızlığını istemek, solun etkisiz kalmaya devam etmesini istemekle aynı anlama gelecektir...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 21.10.2014- 09:57


Birleşik Haziran Hareketi bileşenleri: Geleceği birlikte kuracağız

Birleşik Haziran Hareketi’nin bileşenleri hareketin Haziran İsyanı’nın ortaya koyduğu günün ihtiyaçlarına uygun şekilde dinamik ve etkili bir muhalefet oluşturacağını vurguluyor

Resim Ekleme

Birleşik Muhalefet Hareketi adıyla yola çıkan ODTÜ Vişnelik Toplantıları’nın ardından Birleşik Haziran Hareketi’ne evrilen oluşumun bileşenlerinden CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Canan Kaftancıoğlu, CHP PM üyesi Zeynep Altıok Akatlı, DİSK’e bağlı Yeraltı Maden-İş Sendikası eski Genel Başkanı Çetin Uygur, yazar Masis Kürkçügil ve DİSK Eski Genel Sekreteri Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu BirGün’e konuştu. Değerlendirmelerin ortak paydası “Hareketin mücadele içinde genişlemesi, Haziran’ın kapsayıcılığının devam ettirilmesi, hareketin emek hareketine dönüştürülmesi” şeklinde oldu.
Solda ortak mücadele imkanlarının değerlendirilmesi amacıyla bir araya gelen siyasi parti, örgüt, aydın ve bireyler ODTÜ Vişnelik Toplantılarının üçüncüsünde yeni bir adım atarak Birleşik Haziran Hareketi’nin kuruluşunu ilan etmişti. Katılımcılar AKP faşizmine ve onun dayatmalarına Haziran İsyanının açtığı yoldan ilerleyerek yanıt üreteceklerini ifade etmişlerdi.

***

SOL AKIL, SOL DURUŞ  
Zeynep Altıok Akatlı: Haziran Direnişi’nin ardından siyasetin dili ve içeriği değişti. Devletin artan baskısı ve iktidarın genişleyen hegemonyasına karşı sol aklın değerlerine, ahlaki duruşuna daha çok ihtiyaç hissedilir oldu. Bu ortak aklın yan yana muhalefeti zorladığını ve gerekli kıldığını düşünüyorum. Burada partiler, örgütler, kurumlar üstü yürütülecek bir muhalefet birlikteliği söz konusu. Tabii ki bütün mevcut siyasi örgüt ve partilerin katkısı olacak. Bu katkının, Haziran İsyanı'nın ortaya koyduğu günün ihtiyaçlarına uygun şekilde dinamik ve etkili bir muhalefet oluşturacağına inanıyorum. Bu nedenle başlatılan bu hareketin ilerleyerek etkin hale geleceğini ve kendini yenileyerek yolunu açabileceğini düşünüyorum.

***

SAMİMİYET BU HAREKETİ BÜYÜTECEK
Canan Kaftancıoğlu: Haziran İsyanı'ndan sonra ortaya çıkan muhalefeti ve eylemliliklerle bir araya gelişimizi oldukça önemsiyorum. Birleşik Muhalefet Hareketi Haziran İsyanı'nın ardından ortaya çıkan muhalefet ihtiyacıyla yola çıktı. Son toplantıyla Birleşik Haziran Hareketi ismini verdik. İsim bence çok yerinde. Ama isimden çok sahici ve samimi olmak daha önemli. Böyle olduğumuzu da düşünüyorum. Sahici olmak ve samimi olmak bu hareketi büyütecek.

***

ORTAK MÜCADELEYİ ÖNEMSİYORUM
Çetin Uygur: Ülkemizdeki sol, sosyalist devrimci düşüncelerin ciddi biçimde ortak mücadele etmesini sağlamak gerekiyor. Burada birlikten bahsetmiyorum. Bir çatı altında yan yana gelişten bahsetmiyorum. Ortak mücadele için bir araya gelen hareket olayını doğru buluyorum. Düzenin toplumu sindirme girişimine karşı toplum bu hareketle kendini savunabilecek duruma getirilmelidir. Taksim yada Kızılay’ı doldurmamızdan iktidar yeterince rahatsız olmuyor. Çünkü sokakları doldurduğumuzda polis ve onun kullandığı gaz bombaları, TOMA gibi olgularla sokağa hegemonyasını kurabiliyor. Bizim sokağın yanında üretim silahını kullanmamız gerekiyor. Kamu emekçisinden ücra bir hastanede çalışan işçisine kadar üretenler bir arada durur, mücadele eder ve birlikte üretim silahını kullanabilirse işte o zaman durum değişir. Şu an bir başlangıç olarak birlikte olmanın ötesinde ortak mücadele fikrini önemli ve gerekli bulduğumu belirterek bitireyim.

***

BİRLİKTE MÜCADELE TARİHSEL SORUMLULUK
Masis Kürkçügil: Tarihin en eski sorunlarından biri ezilenlerin, emekçilerin birlikteliğini sağlamaktır. Ortak talepler etrafında, çok farklı siyasal kesimlerin ve bireylerin demokratik, çoğulcu bir organizasyonla emekçilerin kurtuluşu için bir araya gelmesi 1. Enternasyonel'den beri sosyalizmin en temel ilkelerinden biri olmuştur. Ancak yan yana durulamaması, tarih boyunca emekçilerin yenilgiye uğramalarının en temel sebeplerinden biri olmuştur. Şu anki girişim mütevazi bir girişimdir. Kendini eylem içinde sınayacak bir girişimdir. Bu girişime ihtiyaç ortadadır. Dünyanın köhne gidişatına karşı anti kapitalist anti emperyalist, doğa, kadın gibi mücadele alanlarını gözeten bir hareket olması gerektiğini düşünüyorum. Yan yana gelişler mücadele içinde şekillenecektir.

***

EMEK HAREKETİNİ DÖNÜŞTÜREBİLİR
Adnan Serdaroğlu: Türkiye'de böyle bir harekete ihtiyaç var. İktidar başta emekçiler olmak üzere toplumun geniş kesimlerine karşı programlı bir saldırı halinde. Muhalefetin bu saldırılara karşı koyabilmesi için bir arada muhalefet etmek, birlikte barikat kurmak ve yanıt üretmek anlamlı. Bizler emek örgütleri olarak bu organizasyonu önemsiyoruz. Dışında kalan kesimlerin de katılmasını önemsiyoruz. Bu hareket Haziran'ı kaldığı yerden güçlendirerek devam ettirmesi gerektiği kanısındayız. Böyle olursa bence bu süreç güçlenerek devam edecek. Haziran'a katkı koyan ancak şu an dışımızda kalan kesim çok farklı düşünmüyor. Birlikte sağlıklı bir organizasyonla Birleşik Haziran Hareketi devam edebilir.
Emek cephesi açısından değerlendirdiğimizde ise hükümetin saldırılarına karşı sendikaların, özellikle sarı sendikaların arttığı bir dönemde karşı koymak mümkün görünmüyor. Bu nedenle bu hareket başarılı olursa, emek hareketini de dönüştürerek ivme kazandırır.




Bu ileti en son dayanışma tarafından 21.10.2014- 09:57 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 21.10.2014- 10:03


Türkiye solunun hemen hemen tamamının biraraya gelmesi beni heyecanlandırıyor. Özlenen bir tablo bu. Birleşik Haziran Hareketi adı altında toplanan bütün siyasi partiler, oluşumlar, dernekler, sendikalar ve bağımsız aydın ve yazarlar bu oluşumun başarılı olması için ellerinden geleni yaparlarsa Türkiye solunun ve Türkiye'nin önü açılır. Beni heyecanlandıran bu. İlk kez AKP'ye karşı birleşiyoruz. İlk kez AKP devletine karşı sokağın sesi olmaya çalışıyoruz. Bundan güzel bir mutluluk olamaz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 21.10.2014- 18:32


....




Bu ileti en son solcu tarafından 21.10.2014- 18:33 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 21.10.2014- 21:59


Haziran!

Haziran’ın iktidar tarafından yakıp yıkma, kırıp dökme olarak anlatıldığı günlerdi...

L. DOĞAN TILIÇ

Haziran’ın iktidar tarafından yakıp yıkma, kırıp dökme olarak anlatıldığı günlerdi. Sokaklar biraz durulmuş, parklarda mahallelerde toplanan forumlar gürül gürüldü. Herkes çıkıp konuşuyor, konuştukça coşuyor ve fakat söz dönüp dolaşıp bundan böyle nerede, nasıl ve ne yapılacağına gelip dayanıyordu.

Sonunda “Haziran” adını alan “birleşik hareket”in doğduğu ODTÜ Vişnelik’teki forumdaydı galiba; “Ben 68 kuşağındanım” diyen ve yaşayıp tanık olduğu Haziran’la 68’deki yaşına dönmüş bir kadın “12 Eylül’den bu yana hiç bu kadar mutlu ve umutlu” olmadığını söylemişti.

Şiirdeki “1961 yazı ortasındaki Küba’nın”, “mutluluğun resmini”n yapıldığını görmüş ve “bugünü de gördüm, ölsem de gam yemem gayrı” demişti.

Bu köşede çok yazdım Haziran’ın ardından ve Haziran’a dair: “14, 15, 16, 18, 19, 21, 22, 26, 30, 36, 42... Öylesine sıralanmış rakamlar değil bunlar, Gezi’den arda kalan. Yanına gerçek isimler yazacağımız ölümün adları. Genç ölüler listesi uzadıkça, borcu da katlanarak büyüdü geride kalanların” dedim.

“Ruh, puffff” diye de yazdım. “Gezi’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” saptamasının bir klişeye dönüştüğünü ve tüm klişeler gibi sorunlu bir yanı da olduğunu ileri sürerek. Gezi ile asla geri alınamayacak kazanımlar sağlandığını, toplumun üzerindeki ölü toprağının silkilip atıldığını, direnilebildiğini, direnince geri adım attırılabildiğini ve bir başka hayata dair güçlü bir örnek yaratıldığını, ancak “kendisine uygun bir vücut bulmazsa” Gezi ruhunun da bütün ruhlar gibi uçup gidebileceğini söyledim.

Gezi’nin genç ölülerine karşı borçlarımız listesinin başına, o ruha uygun bir vücut bulmayı koydum.

İlk defa o Haziran’da, her şeyi yapabileceğini sanan bir “tek adam”a her istediğini yapamayacağının gösterildiğini; savunulan parkta ve merdivenlerinde bir başka dünyanın mümkün olduğunu kanıtlayan “komünal hayat”ın filizlendiğini; hiç kimsenin muhtaç durumda olmadığı, herkesin ihtiyacından fazlasını getirip ihtiyacı kadarını aldığı bir düzenin göz kırptığını yazdım.

O Haziran’da, herkesi şaşırtarak ortaya çıkan gençlerin asla hayat tarzlarına müdahale ettirmeme kararlılıklarını, kendilerini gerçekleştirebilecekleri özgürlük taleplerini gördük. “Farklılıkların saygıyla el ele tutuşabildiği, dayanışmaya engel olmadığı, herkesin bir diğerinin açığını yakalamak için değil açığını kapamak için çırpındığı, özgürlükçü, paylaşımcı, dayanışmacı, ekolojist bir anlayışa sarılarak” iş yapılabildiğini gördük.

Hicvin muhalefet dili olabildiğini, alıştığımızdan farklı örgütlenme tarzlarını ve onların en şiddetli saldırılara karşı direnme gücünü gördük. Kürdün, Türkün, Alevinin, LGBTİ bireylerin, sosyalistin, sosyal demokratın, yağma ve sömürü düzenine karşı çıkan Müslümanın birlikte özgür ve eşit bir hayat kurabileceklerine; hangimize dokunsalar “Kardeşime dokunma” diye haykırabileceğimize olan inancımız pekişti!

Şimdi, Türkiye içerde ve dışarda mahvedici bir savaşın soluğunu da ensesinde hisseder ve hayatlarımız gittikçe koyulaşan bir karanlık tarafından tehdit edilirken, solun örgütlü örgütsüz farklı kesimlerinin “Birleşik Haziran Hareketi” adıyla birlikte yürüme kararı, bir rol çalma değil asla. Haziran’a ve onu yaratan herkese saygının, Haziran’dan öğrenerek yürüme anlayışının bir ifadesi.

“Eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, kamucu, dayanışmacı, laik, bağımsız, toplumcu bir cumhuriyet ve ülke için”; Haziran’da olduğu gibi bir Türk genci ile Kürt gencinin el ele tutuşup, şu talan düzenine, gericiliğe, savaşa, işçi cinayetlerine, taşeronluğa, her türlü cinsel ayrımcılığa ve doğanın tahribine karşı ortak mücadele arzusunun ifadesi.

Kimi eski topluluklarda çocuklara ancak bir başarı gösterdikten sonra ad verilirmiş. Haziran, Gezi Parkı’ndan başlayıp tüm ülkeye yayılan direnişle kendini kanıtlayıp “ölsem de gam yemem gayrı” dedirten bir ayın adı oldu.

Birleşik Haziran Hareketi bu ülkenin devrimci birikimini Haziran’dan öğrendikleriyle harmanlayarak yola çıktı. Başardıkça hak edecek adını. Yolu açık olsun!



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 18 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   3   [4]   5   6   7   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Birleşik Haziran Hareketi’nin geleceği denizcan 5 3767 24.12.2014- 12:14
Konu Klasör Haziran Hareketi kuruluyor, ya sonra? denizcan 2 3420 22.12.2014- 13:56
Konu Klasör 15-16 Haziran, sol hareket ve işçi hareketi proleter 1 4014 15.06.2015- 15:53
Konu Klasör Birleşik Haziran Hareketi Toplanıyor denizcan 1 4049 26.12.2014- 20:02
Konu Klasör 'Haziran Hareketi kurucu bir iradedir' dayanışma 0 2557 17.02.2015- 14:40
Etiketler   Birleşik,   Haziran,   Hareketi
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS